ABDÎ

(d. ?/? - ö. ?/?)
Âşık
(Âşık / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Hakkında ayrıntılı bilgiye ulaşılamayan Abdî, on sekizinci yüzyıl âşıklarındandır. Abdî’nin yaşadığı yüzyıla ve hayatına dair bilgiye şiirlerinden yola çıkılarak ulaşılabilir. Âşığın şiirlerinde İstanbul’u övdüğü ve İstanbul özlemini dile getirdiği için İstanbullu olduğu düşünülür. Gerçekten de Abdî’nin İstanbul’u konu edinen birçok şiiri mevcuttur. Söz konusu şiirler, âşığın İstanbul hayranlığını ve İstanbul’a duyduğu özlemi dile getirecek niteliktedir. “Kaddimizi büktü cana hasreti İslambul'un / Çıkmıyor aslâ hatırdan işreti İslambulun / Kuş gibi uçar gözümden çün hayali her zaman / Zail olmaz karşumuzdan şöhreti İslambul'un” (Kum 1936: 71) gibi şiirlerinden anlaşılabilir. Diğer taraftan şairin bir şiirinin sonunda yer alan “Bu bin yüz altmışaltıda mücâvir Mekke’de Abdî” (Kum1936: 70) sözünden hareketle 1166/1752 yılında Mekke’de bulunduğu anlaşılır. Bununla birlikte “Üç sene mücâvir kalasın Abdî sen anda/Ayrılması güç sonra o Beyt-i haremimden” (Kum 1936: 70) mısraları, şairin bir vesileyle Mekke’ye giderek üç yılını Harameyn-i Şerîfeyn’de (Mekke’deki Kâbe ve Medine’deki Ravza-i Mutahhara yani Hz. Muhammed’in kabri) ibadetle geçirdiğini göstermektedir. Ayrıca Abdî’nin bir cezaya uğrayarak Mekke’ye sürüldüğü ve üç yıl süreyle orada ikâmete mecbur edildiği yönünde düşünceler de vardır.

Şiirlerini saz eşliğinde vücuda getirip icra eden bir âşık değil, bir kalem şairi olan Abdî hakkında ilk malumatı “Şair Abdi ve Güzel İstanbul” adlı yazısıyla Naci Kum vermiştir (Kum 1936: 70-74). Naci Kum, yazısında Şemseddin Sami’nin ‘Kamus-ul Alam’ındaki Abdîlerden birinin halk şairi Abdî olduğunu dile getirse de Saadeddin Nüzhet Ergun, Şemseddin Sami’nin on sekizinci yüzyılda yaşayan Abdîlerden ikisini Fatin Tezkiresi’nden eserine aldığını, ancak Fatin’in kaydettiği şairlerin divan edebiyatı tekniğine sahip kişiler olduklarını, bu yüzden bunların Âşık Abdî olmadıklarını vurgular. Bununla birlikte Sun’î’nin şairnamesinde “Şarkî ile Bağdad’a şan veren Âşık” ifadesiyle tanıtılan Abdî, şair Nabî’yi üstat olarak gördüğünü “O merhum Nabî’den aldım bu tarz-ı vâdiyi ben de” (Kum 1936: 70) mısraıyla dile getirmiştir. 

Nabî’den ziyade Âşık Ömer ve Gevherî gibi belli başlı saz şairlerinin tesiri altında kalan Abdî, heceyle beraber aruz vezniyle de şiirler meydana getirmiştir; fakat aruzlu şiirleri divan edebiyatı çerçevesine girebilecek mahiyette değildir. Yer yer şiirlerinde Arapça Farsça tamlamalara yer veren âşığın dilinin dönemine göre sade olduğu söylenebilir.

Kaynakça

Çelik, Ali (2008). Türk Halk Şiiri Antolojisi. İstanbul: Timaş Yay.

Ergun, Sadeddin Nüzhet (1936). Türk Şairleri. C. 1. İstanbul: Bozkurt Basımevi.

Kocatürk, Vasfi Mahir (1963). Saz Şiiri Antolojisi. Ankara: Ayyıldız Matbaası.

Kum, Naci (1936). Şair Abdî ve Güzel İstanbul." Yeni Türk, 38: 70-74.

Sakaoğlu, Saim (1989). “Türk Saz Şiiri,” Türk Dili/Türk Şiiri Özel Sayısı III (Halk Şiiri), 445-450: 105-250.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ AHMET ÖZGÜR GÜVENÇ
Yayın Tarihi: 26.09.2013
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Koşma

Bulunmaz menendi bu cihan içre

Nazenin hubların şahı İstanbul.

Söylenir daima şairan içre,

Vermiştir dünyaya şanın İstanbul.

Gök kubbe altında misli nadiridir,

Marifet ilminde ehl-i mahirdir.

Ararsan kuş südü anda hazırdır,

Bil mürde dillerin canı İstanbul.

Gayetle güzeldir hub-u zamanı,

Arabi, farisi, türki lisanı.

Mevcuttur içinde hur ü gılmanı,

Demişler: Cennet-i sani İstanbul.

İçinde ârif-i billâhı çoktur,

Mâmurdur cümlesi gözleri toktur,

Devretsen cihanı naziri yoktur,

Bil, rub’-u meskûnun hanı İstanbul.

Söylenir dillerde daima namı,

Yedi kral içer aşkına camı,

Müjdesine vermem billâhi şamı,

Kani Mısır, Bağdad, kani İstanbul!

Her yanı bahçeli sümbüllü bağlar,

Aşkıyle sineme urmuşum dağlar.

Âşık Abdi gibi gurbette ağlar,

Yanarlar cezbetse anı İstanbul.

Kocatürk, Vasfi Mahir (1963). Saz Şiiri Antolojisi, Ankara: Ayyıldız Matbaası. 239-240.

Koşma

Nedendir gül yüzün seyr iden âşık

Bülbüller misâli efgane gelür

Dolanır kûyini çok bağrı yanık

Derdlidir cümlesi dermâne gelir

Kendine bendeni yâr-ı gâr itsen

Ne olur sevdiğim böyle kâr itsen

Cemâlin şem'ini âşikâr itsen

Dönerek niçe bin pervâne gelür

Sana ben ahvâlim söyleyim derken

Divâne gönlümü eyleyim derken

Seninle bir sohbet eyleyim derken

 Neyleyim ol rakib bigâne gelür

Sevdiğim doğrusu pek güzel imiş

Gülleri açılmış kemâlin bulmuş

Yâr ile rakibler bir yere gelmiş

Zemmile bu halkı âyâ ne gelür

Bilmezdim sevdiğim ben böyle seni

Yazıklar uğruna bezl ettim teni

Niçün öldürürsün garip Abdî’ni

Kırk yılda bir yiğit dünyaya gelir

Ergun, Sadeddin Nüzhet (1936). Türk Şairleri. C. 1. İstanbul: Bozkurt Basımevi. 205.