HABÎBÎ, Ahmed bin Dervîş Halife

(d. ?/? - ö. ?/1564’ten sonra)
divan şairi ve yazarı
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Klasik Türk edebiyatının en temel biyografik eserlerinin hiçbirinde şairle/yazarla alakalı herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Eldeki bilgilerin tamamı bizzat yazar tarafından kaleme aldığı Şakâ’ik tercümesinde bildirilmiştir. İsmi Ahmed’dir. Aslen Konya’nın Akşehir ilçesindendir. Doğum tarihi bilinmeyen yazarın hayatı hakkındaki bazı bilgilerden hareketle (evlenmesi vb.) en geç XVI. asrın ilk çeyreğinde dünyaya gelmiş olabileceği söylenebilir. Babasının adı/lakabı Derviş Halife’dir. Derviş Halife Halvetî tarikatı mürşidlerinden olup kesin olarak bilinmemekle beraber Silivri’de bir dergâhın postnişiniydi. İlk eğitimini babasından alan ve ardından devrinin önde gelen âlimlerinin derslerine katılan yazar, henüz gençlik yıllarında tasavvufa meyletti. Ramazan Halife’nin yardımıyla önce Erdebilî Sinan Efendi’den, ardından da Merkez Efendi’den icâzet aldı. 951 (1544) yılının Rebiülevvel ayında  evlendi. Bir ay sonra babası Derviş Halife vefat etti. Babasının ölümünden birkaç ay sonra  952 (1545) yılının başlarında babasının adını verdikleri Derviş isimli küçük kardeşi dünyaya geldi. Bu tarihlerde İstanbul’da Ali Paşa Medresesi’nde İsa Paşazâde Halil Çelebi’nin muidliği vazifesinde bulunan yazarın ağabeyi Kemal Çelebi, görevinden ayrılarak babasından boşalan posta oturdu.  İmam olarak dört yıl görev yapan Ahmed Efendi 957 (1550) yılında İstanbul’a geldi. Tercemân Câmi‘i’nde on bir yıl vâizlik ve şeyhlik yaptı. Buradan ayrıldıktan sonra Şakâi’k-ı Nu’mâniyye’nin tercümesine başladı ve Nişancı Bey’in yardımlarıyla 18 Muharrem 972’de (26 Ağustos 1564) tercümesini tamamladı. Eserin tamamlandığı sırada Silivri’de Pîrî Paşa Câmii’nde imam olarak görevine devam etmekteydi. Ölüm yeri ve tarihi hakkında bilgi bulunmayan şairin/yazarın vefatı 1564’ten yılı ve sonrasında olmalıdır.

Şiirlerinde Habîbî mahlasını kullanan Ahmed’in, klasik Türk şiirinin husûsiyetlerine vâkıf olduğu görülmektedir. Şairin mevcut şiirlerinden hareketle şiir yazma kabiliyetini lâdinî şiirden ziyade dinî telkinler ve nasihat vererek okuyucularını iyiye ve doğruya sevketme gayretiyle dinî edebiyat sınırları içinde kullandığı söylenilebilir. Tekke şairlerinin şiirlerinde görülen aruz kusurlarına Habîbî’nin şiirlerinde pek rastlanmaz. Şiirlerinin konusu itibariyle de klasik edebiyat şairlerinden ayrılır.

Habîbî Ahmed bin Derviş’in eldeki eserlerinden hareketle onun nâsirliği, şairliğine göre daha iyidir denilebilir. Dili kullanım becerisi, klasik nesrin önemli ahenk unsurlarından seci‘deki başarısı ileri seviyededir. Günümüze ulaşan iki eseri tercüme de olsa, onun yazarlık kabiliyetini bizlere göstermesi bakımından önemlidir.


Eserleri:

1) Tuhfetü’l-müştâkîn ilâ-Menâkıbi’s-sahâbe ve’t-tâbi‘în: Ahmed bin Derviş’in bilinen ilk eseri Tuhfetü’l-müştâkîn ilâ-Menâkıbi’s-sahâbe ve’t-tâbi‘în adlı bir biyografik eserdir. Kitabın varlığından bahseden yegâne kaynak Kâtib Çelebi’nin Keşfü’z-zünûn’udur. Kâtib Çelebi, bu eserin Menâkıbü’l-ahbâbi ve Merâtibü Uli’l-elbâb adlı Arapça kitabın Türkçe tercümesi olduğunu ve müterciminin Ahmed bin Derviş Halîfe el-Akşehrî olduğunu kaydeder. (Kâtib Çelebi 2012: 1466) Bu bilgiden hareketle yazma eser kütüphaneleri ve kataloglarında yapılan ayrıntılı taramalarda Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Reşit Efendi 1123 numarada kayıtlı adı geçen eserin eksik bir nüshası tespit edilmiştir.

Muhammed bin Abdullah bin Muhammed el-Hüseynî eş-Şâfi‘î’nin Menâkıbü’l-ahbâbi ve Merâtibü Uli’l-elbâb adlı eserinin bilindiği kadarıyla edebiyatımızdaki ilk tercümesidir. Eser on bölümden meydana gelmektedir. Bâblarda sırasıyla sahâbeler, Hz Peygamber’in eşleri ve bazı mümin kadınlar, tâbi‘înin önde gelenleri, Medineli fıkıhçılar, seyyid olan bazı âlimler, dört mezhep imamı, bazı meşhur sûfîler, İmâm Buhârî ve Müslim gibi bazı muhaddisler, kerâmet sahibi bazı kadın meşhur kadınlar, devlet adamları ve kadınlardan meşhur olmayan bazılarının biyografileri ele alınmıştır.

2) ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye: Taşköprîzâde Ahmed İsameddin Efendi’nin Şakâ’iku’n-Nu‘mâniyye’sini esas alarak hazırladığı serbest bir tercüme yapan Habîbî Ahmed bin Dervîş Halife eserine ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye ismini vermiştir. Eserin yazım sebebini şöyle ifade etmiştir: Mütercim gençlik yıllarından sonra gelen ağırbaşlılık zamanında bilgisi denizler kadar geniş fazilet sahiplerinin kitaplarını incelerken Taşköprîzâde Ahmed Efendi’nin eş-Şakâ’iku’n-Nu‘mâniyye fî-Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye adlı kitabına rastlamıştır. Bu kitabı olgun kişilere bir hediye olması için Arapça’dan Türkçe’ye çevirmek istemiştir. Ahmed bin Dervîş, tercümesinin hâtime kısmında eserinin tamamlanma tarihini hem nesren hem de tarih düşürerek bildirmiştir. Buna göre eser 18 Muharrem 972’de (26 Ağustos 1564) kuşluk vaktinde tamamlanmıştır. Asıl eser olan Şakâ’iku’n-Nu‘mâniyye’nin müellifi Taşköprîzâde, ömrünün sonlarına doğru görme yetisini kaybettiği için eserini ezberinden 25 Ramazan 964 (22 Temmuz 1557), eserin karşılaştırılması 26 Şevval 964’te (22 Ağustos 1557) tamamlanmıştır. Ahmed bin Dervîş’in Şakâ’ik tercümesi, asıl eserin yazımından yaklaşık yedi yıl sonra yapılmıştır. Bu durumda ed-Devhatü’l-irfâniyye, Şakâ’ik’ın ilk tam tercümesidir.

Habîbî Ahmed bin Dervîş, kitabı tercüme etme gerekçesini ifade ettikten sonra eseri şöhretli birinin adına kaleme aldığını söylemiştir. 26 beyitlik manzum bir ithafta Kanunî Sultan Süleyman’ın veziri Semiz Ali Paşa’yı metheder ve paşanın maiyetinde yer alanlardan Lâyihî Mustafa Efendi, Ferruh Kethuda ve Hasan Bey’i de över.

Yazma eser kütüphaneleri ve kataloglarında yapılan ayrıntılı taramalarda eserin iki nüshasının varlığı tespit edilmiştir. İlki Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148 numarada Ahmed b. Derviş adına kayıtlı müellif hattı olduğu bildirilen nüshadır. İkincisi Kahire’deki Hidiv Ktp. Türkçe Yazmalar kısmında 8944 numarada kayıtlıdır. Bu bilgide de kısmî düzeltmeye ihtiyaç vardır. Hidiv Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kataloğu Osmanlı’nın son devirlerinde hazırlanmıştır. Kütüphanedeki yazmalar daha sonra Mısır Millî Kütüphanesi’ne bünyesine dâhil edilmiştir. Mısır Millî Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kataloğu ise çok daha yakın bir zamanda hazırlanmış; Hidiv Kütüphanesi’nden intikal eden Türkçe yazmalar tekrar kataloglanınca aslında tek nüsha olan eser iki farklı katalogda yer aldığından iki ayrı nüsha gibi değerlendirilmiştir. Mevcut bilgilerimize göre de bu yazma ünik nüsha konumundadır.

Konuları itibariyle değerlendirildiğinde biyografik eserlerin çoğunun üslubu orta nesir grubuna girmekte, bazı tezkireler ve hâl tercümesi kitaplarının ise ağdalı nesirle kaleme alındığı görülmektedir. Arapça’dan tercüme edilmiş bir eser olan Devhatü’l-irfâniyye’de kullanılan dil ise yer yer Eski Anadolu Türkçesi özellikleri göstermektedir. Ayrıca Arapça-Farsça kelime ve terkiplerin kullanım sıklığı, nesrin en önemli ahenk unsuru secinin eserdeki yeri göz önünde tutulduğunda eserin genelinde orta nesir ve bazı yerlerde de süslü nesir üslubunun yer aldığı görülecektir. Eski Anadolu Türkçesi’nde sıklıkla görülen durur/dürür bildirme eki eser boyunca birçok kez kullanılmıştır. Ayrıca Farsça tamlama eki bazı varaklarda harfle, bazı varaklarda hareke ile gösterilmiştir. Arkaik denilebilecek bazı kelimelere yer verilmiştir. Seslenme edatı olarak değerlendirebileceğimiz “ey” kelimesi “iy” şeklinde harekelenmiştir.

Eserde en dikkat çekici hususlardan birisi asıl eserde yer almamasına rağmen mukaddime kısmında sebeb-i te’liften sonra mütercimin “münâcât” bahsine girmesi ve Sinan Paşa’nın Tazarru-nâme’sindeki “İlâhî” nidâsıyla secili bir şekilde ifade edilen yakarışa benzer yakarışları dile getirmesidir.

Kaynakça

Ahmed bin Dervîş Halîfe. ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye. Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148.

Ahmed bin Dervîş Halîfe. Tuhfetü’l-müştâkîn ilâ-Menâkıbi’s-sahâbe ve’t-tâbi‘în. Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Reşit Efendi 1123.

Alî Hilmî el-Dağıstânî. Fihristü’l-Kütübi’t-Türkiyye el-Mevcūdetü bi’l-Kütübhâneti’l-Hidiviyye. Kahire: Matbaatü’l-Osmâniyye 1306.

Ârif. “Devlet-i Osmâniye’nin Teessüs ve Tekarrürü Devrinde İlm ve Ulemâ”. Dârü’l-Fünûn Edebiyât Fak. Mecmuası. 1 (2): 1332.

Babinger, Franz (1992). Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri. çev. Coşkun Üçok. Ankara: KB Yay.

Ekinci, Ramazan (hzl.) (2017). Uşşâkîzâde İbrahim Hasîb Efendi, Zeyl-i Şakâ’ik, Uşşâkîzâde’nin Şakâ’ik Zeyli. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay.

Gönül, Behcet (1945). “İstanbul Kütüphanelerinde Al- Şakâ’ik Al-Nu‘mâniya Tercüme ve Zeyilleri”. Türkiyat Mecmuası. (VIII): 136-168.

Kâtib Çelebi (2012). Keşfü’z-zünûn. çev. Rüştü Balcı. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay. 1466.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: RAMAZAN EKİNCİ
Yayın Tarihi: 01.12.2020
Güncelleme Tarihi: 03.12.2020

Eserlerinden Örnekler

İlâhî! Bir sultân-ı bî-vezîrsin kim selâtîn-i serverân-ı ‘âlem ve havâkîn-i müdebbirân-ı benî Âdem beydâ-yı satvetünde ser-gerdân u muztarib-hâller ve bir pâdişâh-ı bî-nazîrsin kim mülûk-i büzürgvârân-ı ümem sahrâ-yı saltanatunda ser-geşte vü bî-mecâllerdür.

İlâhî! Bir mûcid-i bilâ-âletsin kim ‘adem deryâ-yı hizâne-i îcâd u ihtirâ‘ndur ve bir mübdi‘-i bî-‘illetsin kim yokluk dâ’iresi mahzen-i ihdâs u ibdâ‘ndur.

İlâhî! Dü harf kün ile zuhûr iden ‘arş u semavât kudret-i bî-nihâyetüne bürhân-ı sâdi‘ ve cüz’î iltifât ile müretteb ü müzeyyen olan mevcûdât u mahlûkât vahdâniyyet-i zâtuna delîl-i kâtı‘dur.

İlâhî! Çeşm-i ‘akl u idrâk her ne kadar sarf-ı hiddet ü dikkat itse zirve-i serâ-perde-i kemâlâtunun bir gûşesini göremez ve murg u hem-çâlâk sad hezârân bâl ü per ile niçe yıllar tayerân itse dâmen-i sürâdıkât-ı celâlünün bir bacagına iremez.

İlâhî! Nesr-i tâ’ir-i fikret-i pür-hikmet rûz u şeb fezâ-yı melekût u ceberûtda cevlân ider ise bir kadem sâha-i uluhiyyetünde seyâhat idemez ve tâvûs-ı kiyâset leyl ü nehâr beydâ-yı ‘âlem-i nâsût u lâhûtda perrân gösterse bir nefes hevâ-yı rübûbiyyetünde per açup uçamaz.

İlâhî! ‘Ukûl-i ‘ukalâ-yı mütekaddimîn ü müte’ahhirîn dâ’ire-i kudûmüne bir zerre kadem basamaz ve efkâr-ı fuzalâ-yı evvelîn ü âhirîn hikmet ü ma‘rifetünden bir noktaca dem uramaz.

İlâhî! Kulûb-ı ‘uşşâk-ı sâdıku’l-fu’âdı vâdî-i iştiyâkunda envâr-ı cemâlünle münevver ve meşâmm-ı müştâkân-ı hâlisü’l-i‘tikâdı peygûle-i eşvâkunda nefehât-ı visâlün ile mu‘attar eyle.

İlâhî! Eger cemî‘-i mevcûdât-ı sâbıka vü lâhıka ‘aded-i rîg-i beyâ[bâ]n u ahcâr kadar ma‘âsî vü hatâyâya mürtekib olsalar senün saltanatuna zerre kadar noksân gelmez ve cümle-i mahlûkât-ı mütelâhıka mikdâr-ı nebâtât ve evrâk-ı eşcâr denlü ‘ibâdet ü tâ‘ata müdâvemet kılsalar senün pâdişâhlıgun içün hîç nesne artmaz.

İlâhî! Matlûbımuz oldur ki sen râzî oldugun sebîle reh-nümûn olup envâ‘-ı kemâlâtuna mazhar kılasın ve maksûdımuz budur ki nefs-i bed-kîşün hevâlarından masûn kılup enzâr-ı ‘inâyetüne manzar idesin.

İlâhî! Semerât-ı tâ‘ât-ı mücrimîni galebât-ı şehevât u hatî’âtda hebâ-yı menşûr eyleme ve netâ’ic-i ‘ibâdât-ı müznibîni keserât-ı zünûb u seyyi’âtdan noksân u kusûr üzere kılma.

İlâhî! Belâ bucaklarında rûz u şeb giryân yatan günehkâr kullarunun niyâz u i‘tizârın mahall-i icâbete sen irişdür ve gam gûşelerinde dem-â-dem eşk-rîzân olan ‘âsî bendelerünün tazarru‘ u zârılarını dâ’ire-i icâbete irgür.

İlâhî! ‘İsyân gûşe-nişînlerini taraf-ı ḍalâletden mahfûz tutup hidâyetüni reh-nümâ ve vâdiye-i şekâvetden dûr idüp ‘âtıfet ü sa‘âdetüni pîşvâ eyle. (ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye. Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148 vr. 6b-7a)


Eserden Bir Biyografi Örneği

Mevlânâ Edebâlî

Hazret-i ‘Osmân-ı Gâzî ‘aleyhi rahmetü’l-Bârî serîr-i ‘adâlete ve pâye-i hilâfete hicret-i nebeviyyenün altı yüz toksan tokuzı senesinde cülûs eylediler. Zamâneleri fuzalâsından biri mevlâ’ü’l-mevâlî Edebâlî hazretleridür kim bilâd-ı Karaman’da vücûda gelüp ‘ulûmdan ba‘zısını ‘asrı ‘ulemâsından tahsîl itdüklerinden sonra bilâd-ı Şâm’a rıhlet, mevâlîsinden ‘ulûmun tekmîlinde dikkat idüp zamânesi ‘ulemâsınun zirvesi ve fuzalâsınun kıdvesi ve imâm-ı zamân ve müftî-i devrân oldılar ve ba‘dehu vatan-ı aslîlerine gelüp Sultân ‘Osmân ile mülâkât idüp makbûl-i nazar-ı sultân ve müşârun ileyh[e] a‘yân oldılar. ‘Osmân Gâzî dahı umûr-ı saltanatda ve mühimmât-ı diyânetde olan ‘ukdelerini anlara hall itdürürler idi ki zîrâ ‘âlim ü ‘âmil ü kâmil [idi] ve tahsîl-i ‘ulûm-ı zâhireden sonra tarîk-ı ‘ulûm-ı bâtınîye ‘avdet idüp ehl-i mürüvvet ve müstecâbü’d-da‘ve oldılar. Hattâ cemî‘-i nâs enfâs-ı şerîfelerini mübârek bilüp kadem-i şerîflerine yüzler sürüp du‘â iltimâs iderler idi. Ve dahı erbâb-ı siyer buyurmışlar kim ‘Osmân Gâzî rahmetu’llâhi ‘aleyh bir gice ‘âlem-i hˇâbda gördiler kim ay, hazret-i şeyhün mübârek cebîninden çıkup şâh-ı ehl-i îmân hazret-i ‘Osmân’un mübârek cebîninden içerü girür ve dahı şâhun südde-i mübârekelerinden bir ‘azîm dıraht zâhir olur kim sâyesi eflâki ihâta idüp ve tahtında cibâl ü enhâr u esmâr ve sıgâr u kibâr harâset ü zirâ‘at iderler. Hemân ‘ale’s-sabâh bu vâkı‘ayı şeyh hazretlerine takrîr eylerler. Anlar dahı secde-i şükr idüp sa‘âdet-i ebedî ve pâye-i sermedî ile beşâret idüp kerîmelerini Gâzî ‘Osmân’a bi’ş-şer‘i’l-kavîm ve’n-nehci’l-müstakîm zevcelige ihsân eylediler. Gâzî ‘Osmân dahi bi’s-sıdk ve’s-safâ ve bi’t-tav‘ ve’r-rızâ kabûl eylediler. Hattâ ol âhiret hatunından bir niçe evlâdı oldı. Husûsa Orhan’un vâlidesidür. Şeyh hazretleri hicretün yedi yüz yigirmi altı senesinde cenâb-ı âhirete müteveccih oldılar. Ol zamânda sinn-i şerîfleri yüz yigirmide idiler. Ol sâhib-i himem içün Gâzî ‘Osmân ve sâ’ir erkân mâtem idüp emr-i techîz ü tekfînini ber-muktezâ-yı şer‘-i şerîf yirine koyup defn eylediler. Şâh hod şeyhün hayâtlarında anlar içün bir zâviye-i garrâ bünyâd eylediler idi. el-Ân mânend-i dünyâ ve müsâfir-hâne-i ra‘nâdur ve bir aydan sonra kerîmeleri dahı kendülere vâsıl olup üç aydan sonra ‘Osmân Gâzî de bilâd-ı İslâm’a hân iken sultân-ı ashâb-ı cinân oldılar. Revânına hezâran hezâr rahmet-i ilâhî irişe. Âmîn.

 

                                                       Edebâlî göçüp dâr-ı fenâdan

                                                       Didi sadruma geçsün Molla Tursun

(ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye. Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148 vr. 11a-12a)

 

Tarîk-ı Halvetî şâh-ı turukdur

Olar mânendi hîç kimse yokdur

 

Egerçî her tarîkun var safâsı

Velî çokdur bu servler vefâsı

 

Bulara hor bakma zînhârî

Bularun hîç solmazdur bahârı

 

Bulardur câmi‘-i cem‘-i tarâ’ik

Bulardur mazhar-ı nûr-ı hakâ’ik

 

Habîbî’nün bulardur cân u cânı

Gönüller Mısr’ınun şâh-ı cihânı

(ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye. Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148 vr. 170a)