Nazan Bekiroğlu

(d. 3 Mayıs 1957 / ö. -)
Yazar, Akademisyen
(Yeni Edebiyat / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Sabri ve Nuran Karanis'in kızı olarak Trabzon'da doğdu. Altı yaşına kadar Pazarkapı'da deniz gören bir konakta büyüdü. Eğitimli bir anne babanın üçüncü çocuğudur. İki ağabeyi vardır. Tarihe ilgi duyan, roman denemeleri ve şiirleri olan babası; aynı zamanda Trabzon'da mahallî bir gazete olan Hedef gazetesinin sahibidir. Babası İstanbul'u iyi bilir, liseyi orada okumuştur. Annesi ise Azeri asıllı, eğitimli, titiz bir kadındır. Beşir Ayvazoğlu, Bekiroğlu'nun çocukluk yılları ile ilgili şu tespitleri yapar: “Çocukluğunda Türkçesi bozulur diye sokak yasaklanmış ve arkadaşları seçilmiştir, bunun için konuşurken Karadenizliliği hiç hissedilmez. Sima olarak Azeri asıllı annesine benzediği için Trabzon'un köklü ailelerinden birinin kızı olduğunu tahmin etmek imkânsızdır." (Ayvazoğlu, 1999: 68). Bekiroğlu, Trabzon İskenderpaşa İlkokulu'nu bitirdikten sonra (1968), Trabzon Lisesi'nden mezun oldu (1974). Daha sonra Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi (1979); Trabzon Endüstri Meslek Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı (1980-85). Bir ara resim sanatıyla ilgilendi. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde başladığı master eğitimini "Ömer Seyfettin'in Hikâyelerinde Avrupa Ülkeleri ve Türkler" adlı teziyle 1981 yılında tamamladı. 1987 yılında Orhan Okay yönetiminde hazırladığı "Halide Edip Adıvar'ın Romanlarının Teknik Açıdan Tahlili" adlı teziyle doktor, 1995'te "Şair Nigâr Hanım" adlı çalışmasıyla doçent oldu. Didar ve Nilbeste adlı iki kız çocuğu vardır.

"Ruh Adam Romanı Hakkında Bir Tahlil Denemesi" adlı incelemesiyle 1987 Kayseri Kültür ve Turizm Derneği Nihal Atsız Konulu Yarışma'da mansiyon; Cümle Kapısı adlı deneme kitabı ile 2003 yılı Türkiye Yazarlar Birliği Deneme Ödülü ve 2006'da Cam Irmağı Taş Gemi adlı hikâye kitabı ile Türkiye Yazarlar Birliği Hikâye Ödülü'nü kazandı. Hâlen Trabzon'da ikamet eden yazar, 1985'ten beri Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

Nazan Bekiroğlu'nun ilk yazıları, 1985'de Bahattin Karakoç yönetiminde çıkan Dolunay dergisinde yayımlandı. Yazar, daha sonra Millî Kültür, Türk Edebiyatı, Yedi İklim, Milli Eğitim, Dergâh dergileri ile Yeni Ufuk ve Zaman gazetelerinde çok sayıda bilimsel makale, deneme ve öykü yayımladı. Hikâyeler yanında şiirler de yazan Nazan Bekiroğlu, Mustafa Kutlu'nun uyarısını dikkate alarak zaman içinde şiir yazmayı bıraktı; fakat neticede bu karar şiire yaslanan bir nesrin doğmasını sağladı. Yazar, kendisi ile yapılan bir söyleşide bu duruma şu cümlelerle işaret etti: “Sonra Mustafa Kutlu'nun tam zamanında ama tam zamanında uyarısı: 'Şiiriniz oluşmakta olan hikâyenize zarar veriyor, bırakın.' Elbette. Çok da iyi oldu. Ama şiire yaslanan bir nesir doğdu. Neticede şiirin sanatların sultanı olduğuna inanan, şiirle uzaktan muaşakaya razı olur ve onu evine gizlice buyur eder. Hikâyemdeki şiirin iç yüzü bu işte.” (Yardım 2000: 12). Yazar, henüz hikâyeleri dergilerde yayımlanırken ve hiçbir kitap çıkarmamışken bir söyleşisinde hikâye dünyası ile ilgili şu ipuçlarını vermiştir: "Ben çok net mesaj vermekten, meselâ tezli hikâyeden hoşlanmıyorum. Bu bakımdan hikâyeyi mesaj üzerine kurmuyorum. Ama hikâyem hiç de mesajsız değil. Dediğiniz gibi bir büyü gibi. Arının bal yapması gibi. Yapıyor ama farkında değil. Ben öyle hissediyor, öyle algılıyor, öyle seçiyor ve onları aktarıyorsam, beni bu tavra iten mesaj içimde. Bu estetiğimi belirliyor. Estetiğim de onu. İki tane hikâye var bende. İçimdeki hikâye duyduğum. Dışımdaki hikâye, anlatabildiğim. İçimdeki hikâye, dışımdaki hikâyeden çok daha büyük. Ne kadar güzel ve ne kadar derin olduğunu tahmin edemezsiniz. O kadar güzel ki." (Barbarosoğlu 1991: 10-11).

Nazan Bekiroğlu, Dergâh dergisinde yayımlanmasının ardından 1997'de kitap hâlinde yayımlanan Nun Masalları adlı eseri ile tanındı. "Hattat ve Padişah", "Genç Mezarlık Bekçisi, Genç Kalfa ve Son Padişah" ve "Diğerleri" adlı üç ana bölüm ile "Ve Nigâr Hanım, Sevgili" adlı bir ek bölümden oluşan Nun Masalları'nda toplam on iki hikâye bulunur. Daha önce çeşitli dergilerde yayımlanmış hikâyelerin bir araya gelmesi neticesinde ortaya çıkan bu kitap ile Nazan Bekiroğlu, Türk hikâyesinde kendine has bir yer ve özel bir okur kitlesi edinmiştir. Bekiroğlu bu durumu, "Nun Masalları okuru benim için özeldir" cümlesiyle ifade eder (Tokay 2007: 19). Okuyucusunu olduğu kadar yazarını da özel kılan bu kitap, Bekiroğlu'nun farklı hikâye tarzının da habercisidir. Geleneğe yaslanan eser, masalsı içeriği ile dikkat çeken birbiri ile bağıntılı hikâyelerin birleşmesinden oluşur. Bekiroğlu, bu eserinde edebiyatımızda sıkça işlenen eski-yeni çatışmasına farklı bir açıdan yaklaşır, eski ile yeniyi hikâyenin dünyasında bir araya getirerek harmanlar. Yazar, hikâyelerinde kültürümüze ait çeşitli unsurları, oryantalist bir bakış açısı ile değil bize ait bir bakış açısıyla işler. Padişah, hattat, cariye gibi kahramanlar kendi kültür dünyalarının özellikleri ile anlatılırken diğer bir açıdan da yazarın dünyasına yaptığı etkileri dile getirilir. Kendilerini var eden yazardan hesap sormaları bu kahramanları hikâyedeki yerlerinden ve zamanlarından alarak yazarın dünyasına taşır. Nun Masalları, Nazan Bekiroğlu'nun masalları hâline dönüşerek, yazarına aidiyet duygusunu okura hissettirir. Nun Masalları, özellikle adındaki "nun" harfiyle, Nun'un N'ye dönüşümünün altını çizerek medeniyet değişimine işaret eder. Yazarın masal adını verdiği hikâyelerde değişen medeniyet yeni imajlarla sunulur. Yazar, isim ve harf bağlamında görülen bu değişmeyi şu cümlelerle açıklar: "İki ayrı dünya, iki ayrı medeniyet demek, bu ortada. Bunlara benim bilincimin düzleminde N ve Nun olarak şifreleyelim. N'nin içerdiği anlamlarla yetinmem. Nun'unkilerle de öyle. Hem N'yim, hem Nun. Ne tam N'yim, ne tam Nun."(Özcan, 1998:15). Bekiroğlu'nun ilk kitabı olması bakımından yazarın üslubunun da habercisi olan bu eser, okuyucuyu bir yandan Osmanlı iklimine seyre çıkarırken, bir yandan da -özellikle Nigâr Hanım'la ilgili bölümde- iç dökümü hâlinde "yazma"nın hikâyesini anlatır. Şiirli anlatım, virgüllerle uzatılmış cümleler, üç nokta ile tamamlanmayan ifadeler Bekiroğlu'nun üslubunun özellikleri olarak karşımıza çıkar (Özen 2016: 241-254).

Sağlam dil örgüsü ve epik öyküleriyle dikkat çeken Nazan Bekiroğlu, ikinci öykü kitabı Cam Irmağı ve Taş Gemi'yi 2006 yılında yayımladı. Eser, çoğu daha önce Türk Edebiyatı dergisinde yayımlanan altı hikâyenin bir araya gelmesinden oluşur. Yazar, bu kitabında yer alan hikâyelerinde tarihin daha evvelki dönemlerine yöneldi ve Antik Mısır'daki yontucu, taş ve cam ustalarını hikâyeleştirdi. Yazar, bir söyleşisinde masalsı yapısı ile dikkat çeken kitabıyla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: "Günümüzde karşılığı olmayan kahramanlara günümüz meselelerini yüklemeyi seviyorum. Ve fark ediyorum ki insan, giysileri ne kadar değişik olsa da hep o aynı insan. Bugünde, dünde ve yarında, hatta doğuda ve batıda seyredilmiş bütün insanlığa dair bir tablonun tamamlanmasına uğraşıyorum. Fakat bu ciddi bir soyutlama genellemesi gerektiriyor. Yoksa hoş tarihî hikâyeler anlatan biri olarak kalırsınız." (Aslan 2006: 8).

Necip Tosun, Bekiroğlu'nun hikâye dünyasını şu cümlelerle değerlendirmiştir: "Nazan Bekiroğlu, öykülerinde, tasavvuf ve klasik metinlerin temalarından yararlanarak, tümüyle tarihsel, dönemsel olaylara, durumlara, olgulara eğilir. Bekiroğlu öykülerinin yüzü hep geçmişe, tarihe dönüktür. Ama hikâye edilen, tarih disiplini değildir; tarihteki insana, duygulara bakar; oradan sonuçlar üretir. Tarihi insanların acıları, sevinçleri arasında gezinir; tarihten yansıyan insanlık hâllerinin sesi, dili olur. Güncel olmayan insanların evrensel insani yanlarını yakalayarak, değişmeyen duyguları irdeler. Saray ve çevresini, dönemin sanatçılarını gündeme getirerek bir masal dilinde, kadim insanlık sorunlarını tartışır. Zamanlar, dönemler, mekânlar değişse de insanlık durumlarının değişmediğini vurgular. Böylece evrensel gerçekler masal diliyle aktarılır."(Tosun 2015: 89).

Hikâyeci kimliği ile ön plana çıkan Bekiroğlu, zaman içinde romana yöneldi ve beş roman yayımladı. 2000'de yayımlanan ilk romanı Yusuf ile Züleyha'nın konusu, Yusuf kıssasından mülhemdir. Bekiroğlu, asırlar boyunca mesnevilere ve pek çok anlatıya kaynaklık eden Yusuf kıssasını farklı bir bakış açısıyla kaleme alır. Yazar, kendisinden önce yazılan Hz. Yusuf kıssalarından ve mesnevilerden farklı olarak olayı Hz. Yusuf'un gözünden değil Züleyha'nın gözünden ve onun bakış açısıyla işler. Bekiroğlu, Züleyha'nın Yusuf'u görmesinden başlayarak kahramanların başlarından geçen çeşitli olayları aşk merkezde olmak üzere şiirli bir dille anlatır.

Bekiroğlu'nun ikinci romanı İsimle Ateş Arasında, 2002'de yayımlandı. Gündüz, bu eser hakkında şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Nazan Bekiroğlu’nun İsimle Ateş Arasında adlı romanı da önceki gibi bir değerler, simgeler çatışması üzerine kurulmuştur. Böyle olduğu için romanın bütün yükünü bu simgeler çekiyor. Devleti/devletin gücünü temsil eden padişah, padişahın gücünün hem onaylayıcısı hem de umacısı konumundaki yeniçeriler ve başlangıçta bir çıkar ilişkisi ile yeniçeri Mansur’un kimliğine bürünen, ama bu yeni kimliğiyle bağlantılı olarak Nihade’ye olan aşkıyla çıkarları arasında bir çatışmayı yaşayan Numan. Bu simgesel kişilerin her üçü de taşıdıkları ad ile bu adın çağrışımsal karşılığı olan ölüm, romancının nitelemesiyle ateş arasında gidip gelirler. Bu bakımdan roman, bir yanıyla imgesel/sembolik, bir yanıyla da gerçeklik düzleminde oluşan değerler çatışması olarak dikkati çekmektedir. Romanın olay örgüsü birbiriyle bağlantılı üç düzlemde gerçekleşiyor: İlkinde Osmanlı Devletinin yeniçerilerin kimliğinde sorgulanması yapılırken; ikincisinde, her şeyin bozulduğu bir dönemde esame defterlerinde yapılan tahrifat sonucu para karşılığında ölü bir yeniçerinin kimliğine bürünen Numan’ın Nihade’ye olan tutkulu aşkı ve bu çalıntı yaşam içinde adım adım ölüme sürüklenişi; üçüncüsünde ise birinci ve ikinci tabakada verilenler, padişahlar ağzından nakledilen ve on bir küçük öykü ile dramatize edilir. Birbiriyle paralel çizgilerde gelişen olaylar zinciri ve bu zincirlerin tüm halkaları, geride kalan birkaç simgesel ad dışındaki her şey, padişah İkinci Mahmud’un ocağı topa tutturduğu yangında yok olur. Romanın trajedisi de işte bu acıklı son’da düğümlenmektedir. Yazarın söyleyişiyle ‘Herkes yaptığından mazur ve haklı. Ama birileri yanmak zorunda’. Yananlar ise padişahın hem övüncü hem de umacısı konumunda olan yeniçeriler oluyor. Bekiroğlu, nedense ilk romanı Yusuf ile Züleyha’da olduğu gibi tarihsel olaylara alışılmışın/bilinenlerin dışında farklı bir noktadan bakmayı tercih ediyor. Böylece toplumun ortak vicdanına mahkûm edilmiş/yargılanmış kişileri ya da zümreleri yeniden sorgulayacak tarihî olayları farklı bir bakış açısıyla ve olay zamanına ait zengin dil malzemesinden de yararlanarak bir trajediye döndürmeyi başarıyor. (Gündüz 2005: 471-472).

Bekiroğlu, üçüncü romanı Lâ: Sonsuzluk Hecesi'ni 2010'da yayımladı. Nazan Bekiroğlu Lâ-Sonsuzluk Hecesi romanında, geleneğin ışığından istifadeyle ilâhî sevgi eseri olarak yaratılan insanoğlunun kaderine nakşolunmuş ezelî aşkı son derece başarıyla işlemiştir. Nazan Bekiroğlu'nun romanı, mesnevi tadında okunması mümkün bir metin olarak karşımızdadır. Geleneğe sırtını dayamış, yeni anlatım tarzlarına da kapılarını sonuna kadar açarak geçmişi geleceğe taşıyan bir üslûp anlayışının ışığında, kutsalın alanına giren son derece zorlu bir yolculuğa çıkmıştır. Kur'ân-ı Kerîm'in ilâhî yolunu kendisine rehber edinen eserde anlatılan da, zaten insanın kendi içindeki seyahati ve olgunlaşma sürecidir. İlk yaratılış, secde bahsi, şeytanın itirazı ve asiliği, Havva'nın yaratılışı, Havva-Âdem aşkı, ilk günah ve şeytanın insanı ilk günaha sürükleyen bitip tükenmeyen fısıltısı, dünya sürgünü, Habil ve Kabil'in aşk yüzünden çekişmesi, Kabil'in kardeşini öldürmesi ve son olarak da, Âdem'in ölüm anındaki yalnızlığı, yazarın yeniden yorumuyla ele alınarak hikâyeleştirilmiştir. Yine romanda yer alan su, ağaç, at ve rüya motifleri insanlığın başlangıcına dayanan bazı inanmaların ışığında esere dâhil edilerek üslûba mitolojik ve destansı bir ruh kazandırılmıştır. Roman kullanılan dil, işleyiş tarzı, anlatma teknikleri ve konusu itibarıyla da Türk edebiyatındaki mümtaz yerini mutlaka alacaktır. Göstermeyi hedef alan tasvirî anlatım tarzı, senaryolaşmaya müsait işlenişi, belki ona gelecekte sinemada da yer alma imkânı verecektir ve vermelidir. İletişim tekniklerinin ileri seviyede kullanılması yoluyla eserin tiyatro sahnesine ve belki çizgi film dünyasına da taşınması mümkündür. Romanda işlenen tema aşk ve onun hâlleridir. İlk aşk ve ilk aşk cinayetinin şiire has bir dille anlatılmış olması da, esere başka bir anlam derinliği katmıştır. Şiirin ve resmin bütün imkânlarının denendiği eserde, yazar tarafından romana has gerçeklik duygusu, kelimelerle çizilen canlı tablolar aracılığıyla başarıyla sağlanmıştır."(Çapan 2010: 133-134).

Bekiroğlu'nun Nar Ağacı adlı dördüncü romanında Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında ve Balkan Savaşı ile Birinci Dünya Savaşı arasında geçen süre içinde yaşanan bir aşk hikâyesine odaklanır. Romanda, köken arayışını yönelen anlatıcı, anneanne ve dedesinin bir araya gelişlerinin izini sürer. Köken arayışı, eserin felsefi atmosferinin oluşmasına olanak tanımıştır. Romandaki anlatıcı “giz”i araştırır. Kullandığı çeşitli ve dinamik anlatım yöntemleriyle arkeolojik bir gezintiye çıkar, şehir ve medeniyetleri bir kavşakta birleştirir, anlatısal bir orman inşa eder. Doğu İran’ın Taht-ı Süleyman kentinden gelen Settarhan’ın öyküsü ile Trabzon’da yaşayan ve Rus işgali sonrasında bir süre şehirden ayrılmak zorunda kalan Zehra’nın simetrik öyküsünün işlendiği romanda, evlerinden ayrılmak ve göç etmek zorunda kalan kahramanların yaşamı ele alınmıştır. Romanda, Trabzon, anlatıcı ve kahramanların evidir, yahut evi haline gelir. Bu çerçevede evin dışına çıkan tekinsiz bir dünyaya atılır. Kendini bulabilmesi ve eve ulaşabilmesi için belli mücadeleler veren karakterler, varoluşlarını yeniden gerçekleştirmek zorunda kalırlar. Romanın fonunda, Osmanlı tarihinin en yoğun savaş dönemi olan Balkan Savaşları'ndan Birinci Dünya Savaşı'na uzanan yıkılış öyküsü vardır. Romanın fonundaki bu atmosferde cepheler, sürgünler, salgın hastalıklar, kitlesel ölümler işlenmiştir. Söz konusu fon nedeniyle kahramanlar yeni var oluşlar belirlemek, kendilerini gerçekleştirmek zorunda kalır. (Korkmaz 2014: 927).

Bekiroğlu, son romanı Mücellâ'yı 2015 yılında yayımladı. Nazan Bekiroğlu, Mücella’da toplumsal yaşamda meydana gelen değişimlerin bireyler, özellikle de kadın yaşamında oluşturduğu farklılıkları ele almaktadır. Yazarın özellikle üzerinde durmak istediği toplum yaşamındaki değişiklikler değildir; Mücella’nın hayatındaki değişmeyenin nedenlerini sorgulamaktır. Mücella’nın etrafında sarmalanan olaylar dizisi farklı karşılaştırma düzlemlerinin oluşmasını sağlar. Toplumsal baskılar altında kadın erkek ilişkilerindeki çıkmazlar dile getirilir. Romanda, yazarın özyaşamöyküsünden belirgin izdüşümler yer alır. Genç kadınların, erkeklerin kendi kararlarını verme süreçlerinde yaşadıkları ailevi baskılar, kendi isteklerinden aile baskısıyla vazgeçme romanda ele alınan konulardandır. (Akarkan 2016: 8).

Hikâye ve romanları ile ön plana çıkan Bekiroğlu'nun üzerinde durulması gereken bir diğer özelliği denemeciliğidir. Yazar, günümüze değin yedi deneme kitabı yayımlamıştır. Bekiroğlu, denemelerinde hayata ve insana dokunan pek çok konuyu ele almış, hikâye ve romanlarında karşımıza çıkan naif ve şiirli bir dille çeşitli konular hakkındaki düşüncelerini ortaya koymuştur. Şair Nigâr Hanım (1998) ve Halide Edib Adıvar (1999) ile ilgili iki biyografiye imza atan Nazan Bekiroğlu, karikatürist Hikmet Aksoy'la yaptığı nehir söyleşiyi 2015'de Hikmet Aksoy Kitabı:Karınca İzleri adıyla neşretmiştir.

Kaynakça

Akarkan, Serdar (2016). "Nazan Bekiroğlu'nun Son Romanı Mücella". STAD Sanal Türkoloji Araştırmaları Dergisi. Eylül 2016: 8-16.

Aslan, Bahtiyar (2006). "Bir İmparatorluk Diline Yaslanmak Güzel Şey (Nazan Bekiroğlu İle Söyleşi)". Türk Edebiyatı. 398: 4-9.

Ayvazoğlu, Beşir (1999). "Nazan Bekiroğlu". Aksiyon. 38: 68.

Barbarosoğlu, Fatma Karabıyık (1991). "Hikâyecinin Dünyası ve Tarihin Aynası". Dergâh. 21: 10-11.

Bülbül, Eren (2018). Nazan Bekiroğlu'nun Eserlerinde Halk Bilimi Unsurları. Yüksek Lisans Tezi. Niğde: Niğde Üniversitesi.

Çapan, Pervin (2010). "Nazan Bekiroğlu'nun Lâ-Sonsuzluk Hecesi Romanında Âşık ve Maşuk Üzerine". Turkish Studies. 5/3: 97-134.

Demir, Zöhre (2013). Nazan Bekiroğlu'nun Hayatı, Hikaye ve Romanlarının Çözümlenmesi. Yüksek Lisans Tezi. Edirne: Trakya Üniversitesi.

Doğan, Safiye (2015). Nazan Bekiroğlu'nun Hikaye ve Romanları Üzerine Bir İnceleme. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi.

Gündüz, Osman (2005). "Cumhuriyet Dönemi Türk Romanı". Yeni Türk Edebiyatı El Kitabı. (2. Baskı, Ed. Ramazan Korkmaz). Ankara: Grafiker Yay. 471-472

Işık, İhsan (2001). Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi. Ankara: Elvan Yay. 180.

Keleş, Fatih (2009). Nazan Bekiroğlu'nun Roman ve Öykülerinin Şahıs Kadrosu ve Tema Bakımından İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi. Van: Yüzüncü Yıl Üniversitesi.

Korkmaz, Ferhat (2014). "Nazan Bekiroğlu'nun Nar Ağacı Romanında Evde Olmak /Olmamak". Turkish Studies. 9/3: 927-936.

Özcan, Nusret (1998). "Öykünün Bir Hâl Olduğunu Düşünüyorum (Nazan Bekiroğlu ile Söyleşi)". Kafdağı. 46: 11-16.

Özen, Tuğba (2016). "Nun Kürsüsünden Masallar Anlatan Nazan Bekiroğlu'nun Hat ve Rasat Adlı Hikâyesi Üzerine". Yaşayan Hikâyemiz: Günümüz Türk Hikâyesi Üzerine İncelemeler. (Ed. Necati Tonga, 2. Baskı). İstanbul: Kesit Yay. 241-254.

Şeref, İzzet (2013). Nazan Bekiroğlu'nun Kurmaca Eserlerinde Metinlerarası İlişkiler. Yüksek Lisans Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.

Tokay, Murat (2007). "Nun Masalları Okuru Benim İçin Özeldir". Zaman, 5 Aralık 2007, 19.

Tosun, Necip (2015). Günümüz Öyküsü. İstanbul: Dedalus Yay.

Yalçın, Murat (Ed., 2010). Tanzimat'tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi. 3. Baskı, C.1. İstanbul: Yapı Kredi Yay.203

Yardım, Mehmet Nuri (2000). “Nazan Bekiroğlu ile Söyleşi”. Türkiye Gazetesi, 28 Eylül 2000. 12.

Yıldız, Seyfettin (2011). Nazan Bekiroğlu'nun Kurmaca Eserlerinde Geleneğin İzleri. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. NECATİ TONGA
Yayın Tarihi: 22.05.2019
Güncelleme Tarihi: 19.12.2020

Eser AdıYayın eviBasım yılıEser türü
Nun MasallarıDergâh Yay. / İstanbul1997Hikâye
Şâir Nigâr Hanımİletişim Yay. / İstanbul1998Biyografi
Halide Edib AdıvarŞule Yay. / İstanbul1999Biyografi
Yûsuf ile ZüleyhaTimaş Yay. / İstanbul2000Roman
Mor Mürekkepİyi Adam Yay. / İstanbul2001Deneme
Mavi Lale Yitik Laleİyi Adam Yay. / İstanbul2001Deneme
İsimle Ateş ArasındaTimaş Yay. / İstanbul2002Roman
Cümle KapısıTimaş Yay. / İstanbul2003Deneme
Cam Irmağı Taş GemiTimaş Yay. / İstanbul2006Hikâye
Lâ : Sonsuzluk HecesiTimaş Yay. / İstanbul2010Roman
Nar AğacıTimaş Yay. / İstanbul2012Roman
Yol HâliTimaş Yay. / İstanbul2012Deneme
Mimoza SürgünüTimaş Yay. / İstanbul2013Deneme
Kelime DefteriTimaş Yay. / İstanbul2014Deneme
MücellâTimaş Yay. / İstanbul2015Roman
Hikmet Aksoy Kitabı : Karınca İzleri (söyleşi Nazan Bekiroğlu)Timaş Yay. / İstanbul2015Röportaj
Yerli Yersiz CümlelerTimaş Yay. / İstanbul2017Deneme

İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1Atasoy Müftüoğlud. 1942 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2Osman Çakmakçıd. 05 Şubat 1965 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3LÜTFİ ALTINTAŞd. 1930 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
4ÇINAR, Medine Çınard. 1957 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
5Azize Çelikd. 19 Haziran 1957 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6Necat Çavuşd. 1957 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
7Nihal Güresd. 18 Ekim 1962 - ö. ?MeslekGörüntüle
8Emine Semiyed. 28 Mart 1864 - ö. 1944MeslekGörüntüle
9Münevver Ayaşlıd. 1906 - ö. 20 Ağustos 1999MeslekGörüntüle
10Ercan Yılmazd. 04 Mart 1977 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
11Arif Nihat Asyad. 1904 - ö. 5 Ocak 1975Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
12Nevzat Çelikd. 1960 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
13Nazan Öçalırd. 1963 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
14Nazan Ekincid. 17 Ocak 1965 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
15NAZAN, Nazan Doğand. 1975 - ö. ?Madde AdıGörüntüle