Evliyâ Çelebi

(d. 10 Muharrem 1020/25 Mart 1611 - ö. ?/?)
Divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Evliya Çelebi’nin hayatı ile ilgili bilgiler onun Seyahatname’de verdiği bilgilere dayanmaktadır. Dedesi Kütahya’nın Zereğen mahallesinde sakin Yavuz Er Beg’dir. Fatih’in askerlerinden olan Yavuz Er Beg, İstanbul’un fethinden sonra Unkapanı semtine yerleşmiştir. Burada Evliya’nın doğduğu ev ile bir câmi ve dükkanlar yaptırmıştır. Evliyâ’nın babası Derviş Mehemmed Zıllî’dir (öl. 1058/1648). Evliya’nın, sanatkar ruhlu, hoş sohbet bir insan olarak tanımladığı babası sarayın başkuyumcusudur (serzergerân). Kâbe’nin altın oluklarının tamirinde ve Sultan Ahmed Camii’nin kapı ve pencere süslemelerinde çalışmıştır. Kıbrıs’ın fethine katılmış, şehrin altın anahtarını vererek fetih ezanı okumuştur. Annesi Abaza kökenlidir I. Ahmed zamanında saraya getirilmiş ve daha sonra Derviş Mehmed’le evlendirilmiştir. Evliya Çelebi, 10 Muharrem 1020/ 25 Mart 1611’de Unkapanında doğmuştur. Melek Ahmed Paşa annesi tarafından akrabasıdır. Ayrıca Defterdârzâde Mehemmed Paşa ve İbşîr Mustafa Paşa ile de akrabalığı bulunmaktadır. Mahmud adında bir erkek kardeşi ve İnal adında bir kızkardeşi vardır. Fil yokuşundaki Hâmid Efendi medresesinde okumuş, Ahfeş Efendi’nin öğrencisi olmuştur. Aynı zamanda Sa’dî-zâde dâr’ul-kura’sında Evliya Mehemmed Efendi’den hafızlık eğitimi almıştır. Evliyâ Çelebi, Kadir gecesinde (27 Ramazan 1045/5 Mart 1636), Ayasofya Câmii’inde Kur’an okuması ile dikkat çekerek Sultan IV. Murad’a takdim edilmiştir. Silahdar Melek Ahmed Paşa’nın vaıtasıyla saraya kabul edilir ve Enderun’daki eğitimine başlar. 1636 yılında girdiği Enderun’da ise, Güğümbaşı Mehmed Efendi’den hatt, padişahın musahibi Tokatlı Derviş Ömer Gülşenî’den musiki, Keçi Mehmed Efendi’den ilm-i nahv ve kâfiye ve Evliya Mehmed Efendi’den tecvid dersleri almıştır. Sarayda bulunduğu iki yıl boyunca aynı zamanda IV. Murad’ın musahibi olarak hizmet etmiş olan Evliyâ, 40 akçe yevmiyeyle sipahi alarak saraydan çırağ edilmiştir. Evliya, özellikle nüktedan bir meddahlık yeteneği olan, zeki ve çok yönlü kişiliğe sahiptir. Yirmili yaşlarının ortalarında İstanbul okçuluk şampiyonu olmuştur.

Evliya Çelebi’nin yaklaşık 40 yıl süren ve Seyahatnâme’de anlattığı seyahat hayatı zamandizimsel olarak ana hatlarıyla şöyledir:

1040 senesinin 10 Muharrem’inde (19 Ağustos 1630) gördüğünü söylediği ünlü rüya ile başlar. Ahî Çelebi Camii’nde geçen bu rüyada Hz. Muhammed’i görür ve “Şefaât yâ Resulallâh” diyeceği yerde heyecandan “Seyâhat yâ Resulallâh” der. Seyahatnâme’nin sebeb-i telif’i olan bu rüyadan sonra, Evliyâ’nın İstanbul gezileri başlar. 1638 yılında IV. Murad’ın Bağdat seferi öncesinde İstanbul’da düzenlenen esnaf alayına tanık olur.

Evliya Çelebi 1640 yılında 27 Nisan 1640 (5 Muharrem 1050) tarihinde ilk kez İstanbul dışına çıkarak Bursa’ya gider. İstanbul’a döndükten kısa bir süre sonra İstanbul dışı seyahatlerine başlar. 21 Haziran 1640’ta (1 Rebiülevvel 1050) İstanbul’dan gemiyle yola çıkan Evliya, önce İzmit’i gezer, aynı yıl içinde 19 Ağustos (1 Cemaziyülâhir 1050) tarihinde Ketenci Ömer Paşa’nın maiyetinde Karadeniz’e gider. Sinop ve Samsun’a uğrayarak Trabzon’a ulaşır. Buradan Megrelya (Mingrelia),Gürcistan’a ve Abhazya’ya seyahat eder.

1641 yılında müezzin olarak maiyetine katıldığı Deli Hüseyin Paşa’yla birlikte Anapa’ya gider; daha sonra paşanın Azak seferine katılır.

1642–1646 yıllarını İstanbul’da geçiren Evliya Çelebi, Erzurum Beylerbeyi Defterdârzâde Mehmed Paşa’ya intisap eder. Paşaya müezzin ve musahip olur; gümrük kâtibi olarak görevlendirilir. 1646/1056 Erzurum beylerbeyi olarak atanan Defterdârzâde Mehmed Paşa’nın maiyetinde Bolu, Amasya ve Niksar üzerinden Erzurum’a gider. Burada bulunduğu sırada Şuşik seferine katılır ve daha sonra Tebriz’e gönderilen elçilik heyetiyle Nahçivan üzerinden Tebriz’e gider. Dönüş yolunda Azerbaycan’dan geçerek 8 Şubat 1647’de (3 Muharrem 1057) Bakü’ye, daha sonra Gürcistan topraklarından geçerek Tiflis’e uğrar. Erzurum’a döndükten sonra çeşitli görevlendirmelerle Kars, Ani ve Bayburt’a ve ikinci kez Megrelya’ya seyahat eder. Defterdârzâde Mehmed Paşa’nın, Varvar Ali Paşa gibi isyan ederek, atandığı Kars’a gitmeyip İstanbul’a doğru yola çıkması üzerine Erzurum’dan ayrılan Evliyâ Çelebi, Erzincan, Merzifon ve Çorum’dan geçerek Ankara’ya gelir. Bu yolculuğu sırasında paşanın adamlarına yol gösterme görevini üstlenmiştir.

1648 yılının baharında Ankara’ya varırlar. Paşa, Varvar Ali Paşa ile işbirliği yapar ve Evliya da onlar arasında ulaklık yapar. Böylece Varvar Ali Paşa’nın isyanına ve yakalanmasına tanık olan Evliyâ Çelebi, bu olaylar sırasında Osmanlı Devletine başkaldırmış celalilerle (Karahaydarzâde vd.) karşılaşır. Bu sırada babası Derviş Mehmed Zıllî’nin ölüm haberini alan (Temmuz 1648 /Cemaziyelahir 1058) Evliya, İstanbul’a döner. İstanbul’da Sultan İbrahim’in tahttan indirilerek ertesi gün idam edilişine ve IV. Mehmed’in tahta çıkış töreni ile yeniçeri isyanlarına tanık olur. Bundan sonra Silahdâr Murtaza Paşa’ya intisap eder. Evliyâ Çelebi, yeni hamisiyle birlikte Ağustos-Eylül 1648 (Şaban 1058) tarihinde Suriye’ye doğru yola çıkar. İznik, Eskişehir, Akşehir, Konya, Ereğli, İskenderun, Antakya ve Hama üzerinen Şam’a varır. Kısa bir süre sonra (1649) Murtaza Paşa’nın görevlendirmesiyle İstanbul’a gönderilir. İstanbul’da o sırada Kayışdağı’nda (Üsküdar), Osmanlı ordusuyla Katırcıoğlu Celâlileri ve Gürcü Nebi’nin askerleri arasında gerçekleşen savaşa (7 Temmuz 1649) tanıklık eder. Tekrar Şam’a döner. Evliyâ Çelebi, Şam’da bulunduğu sırada Baalbek, Ölü Deniz ve Gazze’yi ziyaret etme olanağı bulur. 6 Kasım 1649 (1 Zilkade 1059) tarihinde Sivas eyaletine beylerbeyi olarak atanan Murtaza Paşa ile birlikte Sivas’a doğru yola çıkar. Yol üzerinde Halep, Urfa, Maraş, Kayseri ve Aksaray’a uğrarlar. Murtaza Paşa’nın kendisini “mâl tahsîli” için Diyarbakır’a göndermesi üzerine Arapgir, Harput, Muş ve Bingöl’ü ziyaret eder. Murtaza Paşa’nın Sivas’taki görevinden azledilmesi üzerine 2 Mayıs 1650’de (1 Cemaziyelevvel 1060) İstanbul’a döner. Bundan sonra Melek Ahmed Paşa’ya intisap eder; onun başmüezzini ve musahibi olur.

1651’de / 4 Ramazan 1061) Kösem Sultan’ın öldürülmesi sırasında İstanbul’da bulunan Evliyâ, kısa bir süre sonra hamisi Melek Ahmed Paşa ile Özi’ye gitmek üzere yola çıkar. Bu kez İstanbul’dan Balkanlar’a doğru yolculuk eder, Rusçuk’tan geçer. Melek Ahmed Paşa’nın Özi beylerbeyliği sırasında da çeşitli görevlendirmelerle Niğbolu, Silistre, Köstence, Filibe’ye gider ve Sofya’yı ziyaret eder. Buradan İstanbul’a dönen Evliyâ Çelebi, 1655’e kadar İstanbul’da kalır.

1655’te Melek Ahmed Paşa’yla Van’a gider, onun isyancı Bitlis hanı Abdal Han’a karşı düzenlediği sefere katılır. Van’da bulunduğu sırada Malatya, Diyarbakır, Mardin, Sincar, Diyarbakır, Bitlis, Ahlat, Van, Bitlis, Urmiye’ye gider. Elçilik göreviyle Tebriz’deki Safevî sarayına gönderilir. Tebriz dönüşü vergi toplamak için Bağdat’a gönderilen Evliyâ Çelebi, orada Mezopotamya’yı gezme olanağı bulur. 1656’da Bağdat’ta bulunan Evliyâ Çelebi, yakın çevredeki şehirleri de gezer (Erbil, İmadiye, Cizre, Hasankeyf, Musul ve Tikrit).

26 Şubat 1656 (1 Cemaziyü’l-evvel 1066)’da Melek Ahmed Paşa’nın Van beylerbeyliğinden azledilmesi üzerine paşayla Erzurum ve Tokat’a uğrayarak İstanbul’a döner. 26 Haziran 1656 (4 Ramazan 1066) tarihinde İstanbul’dan paşayla Balkanlar’a doğru yola çıkan Evliyâ Çelebi, yol üzerinde Kırklareli’ne (Kırkkilise) uğrar ve buradan yola devam ederek Varna’ya gider.

Evliyâ Çelebi Mayıs 1657 (Şaban 1067)’de Melek Ahmed Paşa’nın maiyetinde, Erdel Prensi II. György Rákóczi’ye karşı düzenlenen Polonya seferine katılmak üzere Silistre’den yola çıkarak İlvov (Lvov) yakınlarına gider; 29 Eylül 1657 (20 Zilhicce 1067) tarihinde Kırım Hanı IV. Mehmed Giray’la karşılaşan Evliyâ, onun maiyetine katılarak Leh kalelerine yapılan akınlara tanık olur. Bu sırada 27 Kasım 1657 (20 Safer 1068) tarihinde Melek Ahmed Paşa Silistre’den İstanbul’a geri çağrılır. Bu haberi alan Evliyâ Çelebi, paşayla birlikte İstanbul’a döner.

1658 yılını İstanbul’da geçirir. 1659’da Melek Ahmed Paşa’nın maiyetinden ayrılan Evliyâ, Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa’nın hizmetine girer ve sadrazamın Batı Anadolu’da celâlilere karşı giriştiği seferde onun yanında yer alır; daha sonra Çanakkale, Bozcaada ve Gelibolu’ya seyahat eder; Boğdan ve Eflak seferine katılır ve Yaş’taki saldırıya tanık olur.

1660’ta Edirne’den yola çıkarak yeni bir sefere katılan Evliyâ, Belgrad ve Temeşvar’a kadar gider; Varad kuşatmasına katılır. Varad’ın 27 Ağustos 1660 (20 Zilhicce 1070) tarihindeki fethine tanık olur. Daha sonra, Bosna’da görevli olan Melek Ahmed Paşa’nın hizmetine yeniden girer ve kendisine verilen görevlerle Livno (Hilevne), İspilit (Split), Ribniçse, Banyaluka (Banaluqa) ve Zagreb’e yolculuklar yapar. Melek Ahmed Paşa’nın Rumeli beylerbeyi olarak atanması üzerine Sofya, Üsküp ve Köstendil’i gezerek İstanbul’a döner.

1661’de Erdel seferine katılmak üzere Temeşvar’a gider. Erdel ve Macaristan’a yapılan akınlara katılır. Seykel’e (Székel) varır. Aynı yıl Seykel’in fethi gerçekleşir.

1662 yılında Evliyâ, vergi toplamak üzere Arnavutluk’a gönderilir. Aynı yılın ortalarında İstanbul’a döner ve kısa bir süre sonra Evliyâ Çelebi’nin on iki yıl boyunca hizmetinde kaldığı hamisi Melek Ahmed Paşa ölür.

1663’te İstanbul’dan ayrılan Evliyâ Çelebi, “Alman” seferine katılır. Vidin’de, Kadızade İbrahim Paşa’nın nedimi olur. Birlikte Budin’den Uyvar seferine giderler. 24 Eylül (21 Safer) günü Uyvar kalesi Osmanlı’ya teslim olur. Nitra (Nyitra), Léva ve Novigrad (Nográd) seferlerinin ardından Evliyâ Çelebi, Belgrad’a döner.

1664’te Evliyâ Çelebi, sadrazam tarafından ulak olarak görevlendirilerek Hersek ve Dubrovnik’e gönderilir. Bu seyahat sırasında yol üzerindeki Foça’ya (Bosna) uğrar. Foça’da, Evliyâ Çelebi’nin, Foça Atik Ali Paşa Camisi’nde iki duvar yazısı saptanmıştır. Daha sonra Kanije ve Yenikale seferlerine katılır.

Tatarlarla akınlara katıldıktan sonra Kanije’den Raab seferine katılmak üzere ayrılır. Evliyâ, 1 Ağustos 1664 (8 Muharrem 1075) tarihinde Raab (St. Gotthard - Macaristan) meydan savaşına tanık olur. Köprülü Fazıl Ahmed Paşa tarafından Raab nehri kıyısında gerçekleştirilen bu savaşı Evliya gözlemlerine dayanarak anlatır. Savaşın kumandanı olan Raimund Graf Montecuccoli’den (1609–1680) “Mantikukula” diye söz eder. Savaştan sonra bir süre Uyvar’da kalan Evliyâ, daha sonra bazı esir düşman askerlerini götürmek üzere Belgrad’a gider.

1665’te barış görüşmeleri için Viyana’ya giden Kara Mehmed Paşa’nın elçilik heyetinde yer alır. Evliya, Mayıs ve Haziran aylarında (Zilkade 1075) Viyana’ya varır. Avusturya Devlet Arşivinde bulunan bir belgede (12 Haziran 1665) Osmanlı heyetinde bulunanların listesi yer almaktadır. Bu listenin 11. sırasında “Ewliya Efendi” adı geçer. Bu ziyaret sırasında Evliyâ Çelebi, Viyana Kralı I. Leopold (1640–1705) ve “Paşanın tercümânı olan Meykel” (VII.50b) diye andığı Franz von Mesgnien-Meninski’yle (1620–1698) karşılaşmıştır. Heyetten önce Viyana’dan ayrılan Evliyâ Çelebi, Viyana kralından aldığı papinta (geçiş belgesi ile) 29 Haziran 1665 (15 Zilhicce 1075)’te (ikinci kez) Batı Avrupa’ya doğru yola çıkar. Ancak Seyahatnâme’de kısa bir boşluk bırakarak yer ayırdığı bu yolculuğunu anlatmaz. İki buçuk yıl sürdüğünü söylediği bu yolculuktan dönüşte yine Viyana’nın güneyinden geçerek Bratislava ve Uyvar’ı ziyaret eder, Budin’e gider. Burada kaleleri yoklama göreviyle Segedin ve Varad’ı ziyaret eder. Bu görevlerden sonra Erdel, Bükreş ve Eflak’a gider. Eflak’tan Kırım’a yönelen Evliyâ, IV. Mehmed Giray Han’la buluşarak onunla akınlara katılır ve daha sonra Bahçesaray’a gider.

1666 kışını Kırım Hanı IV. Mehmed Giray’ın yanında geçiren Evliya, bir süre onun maiyetinde seyahat eder. Baharda Dağıstan’a, oradan Çerkezistan’a geçer. Dağıstan dönüş yolunda Astrahan, Saratov ve Kazan’dan geçip bir süre Kalmuklar arasında kalır. Oradan Don nehri boyunca güneye doğru inip tekrar Azak’a uğrar.

1667 Azak’tan Kefe’ye geçer ve burada tekrar yeni Kırım Hanı Adil Giray’ın maiyetine girerek onunla birlikte Bahçesaray’a gider. Daha sonra Perekop üzerinden Babadağ’a oradan da İstanbul’a ulaşır. Bir süre sonra Girit seferine katılmak üzere İstanbul’dan ayrılır.

1668 yılında Edirne’den yola çıkarak Dimetoka, Gümülcine, Selanik ve Atina’yı ziyaret eder.

1669’da Girit’teki Kandiye Kalesine yapılan kuşatmaya ve Osmanlıların eline geçmesine tanık olur (2 Eylül 1669/5 Rebiülahir 1080). Evliyâ Çelebi, buradaki gözlemlerini bir fetihnâme olarak yazmakla görevlendirilir.

1670’te bir süre Girit’te kalan Evliya, 30 Mayıs 1670 (10 Muharrem 1081) tarihinde Girit’ten ayrılarak Manya’daki (Zarnata kalesi) isyanın bastırılması için düzenlenen sefere katılır. Zarnata kalesinin fethinden sonra Arnavutluk’a gider ve yol üzerinde İnebahtı ve Yanya’ya uğrar, Ohri ve Ustrumca’yı ziyaret eder. Buradan yine görevli olarak Edirne ve Tekirdağı üzerinden İstanbul’a gelir (28 Aralık 1670/15 Şaban 1081). 21 Mayıs 1671 (12 Muharrem 1082) tarihinde, Evliyâ Çelebi, 8 gulâm, 3 yâr-ı gâr refîk’i ve 15 küheylân atlar ile Üsküdar’dan hacca gitmek üzere yola çıkar. Bu yolculuğunu daha önce gezme olanağı bulamadığı Batı Anadolu üzerinden gerçekleştirir. İznik, Kütahya, Afyonkarahisar, Uşak, Akhisar, Manisa, Menemen, İzmir, Karaburun, Çeşme, Sakız Adası, Selçuk, Aydın, Denizli, Muğla, Bodrum ve İstanköy Adası ve Rodos. Rodos’tan güney Anadolu’ya geçer Elmalı, Antalya, Alanya ve Karaman’ı gezer. Karaman’da Pir Ahmed Efendi (Boyalı Kadı) Camisi’ne bir duvar yazısı kaydeder: “Seyyâh-ı âlem Evliyâ / rûhıyçün fâtiha / sene 1082”. Silifke, Tarsus üzerinden Adana’ya ulaşan Evliya, Adana’da Hasan Ağa Camisi’nde de “Melek Ahmed Paşalı Seyyâh-ı Âlem / Evliyâ rûhıyçün Allah rızâsına fâtiha / sene 1082” olarak kaydettiği duvar yazısını bırakır. Buradan sonra Maraş, Antep, Halep, Trablusşam ve Beyrut’u da ziyaret ederek Kudüs’e gider. 1672 kışı ortalarında (5 Şevval 1082) Şam’a ulaşır. Katıldığı hac kervanıyla Şam’dan Medine’ye (Zilhicce’nin başı 1082) varır. Medine’den Mekke’ye geçen Evliyâ Çelebi, kutsal toprakları ziyaretinden sonra, Mısırlı hacıların kervanına katılarak Mısır’a doğru yola çıkar. Geçtiği seyahat hatına yakın olan Tûr-ı Sina’ya çıkar ve orada bulunan St. Catherine manastırını ziyaret eder. Manastırın patriğinden (Freng bıtrîk) bir çeşit geçiş belgesi (papinta kâğız) olan tavsiye mektubu alır. Tûr-ı Sînâ’dan sonra 3 Haziran 1672 (6 Safer 1083) tarihinde Kahire’ye ulaşır. Burada Mısır valisi Kethüda İbrahim Paşa’nın himayesine girer.

Evliyâ, 7 Ağustos 1672 (12 Rebiülahir 1083) tarihinde son büyük yolculuğu olan Nil yolculuğuna çıkar. Paşa tarafından kendisine verilen çeşitli görevleri yerine getirmek üzere önce Nil’in kuzey kollarını gezer: Nil’in batı kolu üzerinde Tanta’dan geçerek İskenderiye’ye, Reşid’e gider ve Kahire’ye geri döner. Daha sonra tekrar Kahire’den yola çıkarak Nil’in Doğu kolu üzerinde Burlos ve Dimyat’a yolculuk yapar. Dimyat’tan Kahire’ye dönüşünün ardından Nil’in kaynağına kadar inmek ve kaynağını görmek amacıyla Nil Nehrinin güneyine doğru yolculuğa çıkar: Beni Seyf, Minye, Asyut, Suhac, Circe ve Kına’ya uğrar. Kına’dan Kızıldeniz kıyısında bulunan Kusayre’ye gider. Kusayre’den tekrar Nil nehrine dönerek Aksureyn (Luksor), Asvan’ı ziyaret eder; Osmanlı’nın sınır şehri olan İbrim’e varır, Say Adası’nı ziyaret eder. Say Adası’ndan Donkola’ya (Dongola) şehrine kadar inen Evliyâ, bu şehre 1672 yılı Kasım ayı (Receb 1083) sonlarında varır. Donkola’dan sonra Hisâr-ı Kenîse ve Arbaci’yi ziyaret eder, bundan sonra Mavi Nil üzerinde Sudan’a gider. Sudan’ın başşehri olan Sennar’a (Sinnar-Sudan’ın eski başkenti) ulaşır, Cebel-i Sindâs (?) ve Rümeyleti’l-Himâl’i (?) gezdikten sonra Cebel-i Şevâm’a varır. Burası, onun Nil yolculuğunun en güney noktasıdır.

1673’te buradan 18 Şubat 1673 (1 Zilkade 1083) tarihinde Sudan’a geri dönen Evliyâ, burada Cersinka (?) şehrini ziyaret eder. Burada Nil’in kaynağına 32 konak kaldığını öğrenir. Ancak bu kadar yaklaşmış olmasına rağmen vahşi hayvanlar, insan yiyen yerliler ve zor yol koşulları yüzünden daha ileriye gidemez: “Ve bu Cersinka’dan Nîl’in başı cenûba otuz iki konak kaldı dediler. Ammâ varmak müyesser olmadı...” (X.Y430a). Buradan tekrar Arbaci’ye döner ve Habeşli tüccarların kervanına katılarak Habeşistan’a doğru seyahat eder. Habeşistan’dan Kızıldeniz kıyısına ulaşır. Kızıldeniz sahillerinde bulunan liman şehirlerini ziyaret eder: Sevakin (Suakin), Musova (Massava) ve Arkiko. Aden Körfezinin kıyısında bulunan Zeyla’ya kadar inen Evliyâ Çelebi, bu şehirde bir ay kalır. Tekrar Arkiko üzerinden 16 Haziran 1673 (1 Rebiülevvel 1084) tarihinde Mısır’a dönüş yolculuğuna başlar, yine aynı liman şehirleri üzerinden Sevakin’e kadar gelir oradan Nil sahiline geçer. Nil boyunca Kahire’ye ulaşmak üzere ilerler, 13 Eylül 1673 (1 Cemaziyelahir 1084) tarihinde İbrim’e (ikince kez) varır; Circe, Feyyum ve Gize’den geçerek Kahire’ye ulaşır.

Evliya Çelebi’nin bundan sonraki hayatını Kahire’de geçirdiği anlaşılmaktadır. Hamisi Kethüda İbrahim Paşa’nın, 23 Ağustos 1673 (10 Cemaziyelevvel 1084) tarihinde azledilmesi üzerine yeni vali, Canpoladzade Hüseyin Paşa’ya intisap eder. Seyahatnâme’nin sonlarında verdiği bilgilerden de anlaşıldığı üzere Kahire siyasî entrikalara sahne olur ve sık sık vali değişiklikleri yaşanır. Buna bağlı olarak Evliya’nın da hamileri değişir 

Defterdâr Ahmed Paşa, (22 Aralık 1675 /4 Şevval 1086), Abdurrahman Paşa, (13 Temmuz 1676 / 2 Cemaziyelevvel 1087); Osman Paşa, (24 Eylül 1680/ 29 Şaban 1091) vali olur.

Evliyâ’nın ölüm tarihi ve yeri bilinmemektedir. Seyahatnâme’nin sonunda İkinci Viyana Kuşatmasından söz etmesi ve 1094 (1683) (X.Q358a) tarihinin yer alması dolayısıyla bu tarihte hayatta olduğu anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’den başka bir eseri olan ve yakın zamanda gün ışığı çıkarılan Nil haritasında 1097/1685’te öldürüldüğü bilinen Mısır valisi Defterdâr Melek İbrahim Paşa’nın “rahmetu’llâhi aleyh” kaydıyla belirtilmiş olması ve Canpoladzâde Hüseyin Paşa’nın inşa ettiği sedlerin anılması onun bu tarihlerde henüz hayatta olduğunu göstermektedir (Evliyâ Çelebi’nin Nil Haritası:“Dürr-i bî-misîl în ahbâr-ı Nîl” (yay. Robert Dankoff ve Nuran Tezcan 2011.14-15).

Karl Teply ise Evliyâ’nın ölümü için kabul edilebilecek en erken tarihin 1687 olması gerektiğini ileri sürer. Teply, bunu Viyana’daki St. Stephan Katedrali çan kulesi üze­rin­de takılı olan ay-yıldızlı kule tacının oraya konması ve kaldırılması tarihlerine dayandırmaktadır. Evliyâ Çelebi bu ay-yıldızdan ve daha sonra bunun kadırılıp yerine konan çifte döner haçtan (haç şekilli çarh; bir gûne haçlı çarh) söz etmektedir (VII. Cilt, 61b). Teply, Viyana şehri tarihi kayıtlarına dayanarak katedralin tepesindeki ay ve yıldızın oraya 1516’da takıldığını ve 15 Temmuz 1686’da indirildiğini, bunun yerine 31 Ekim 1687’de “döner çifte haç” konduğunu; Evliya’nın Kahire’deyken bundan haberi olup Seyahatnâme’ye eklediğini, dolayısıyla bu tarihte (31 Ekim 1687) hayatta olduğunu kabul etmektedir (Karl Teply. Türkische Sagen und Legenden um die Kaiserstadt Wien. 1980)

1.  Seyahatname: Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si içerik ve kapsamı ile yalnız Osmanlı tarih, coğrafya ve kültürünün büyük bir eseri değil, aynı zamanda dünya kültür mirasına mal olmuş bir eserdir. Ev­liya Çelebi’nin 17. yüzyılda üç kıtada gezdiği yerler, bugünkü siyasi coğrafyada 25 ülke sı­nır­ları içinde kalmıştır. 40 yıldan fazla süren bu seyahatlerini hayatının son yıllarında Ka­hi­re’de 10 cilt halinde sistemli bir yapı, zengin bir içerik ve usta bir anlatım gücüyle yazmıştır. Eserin asıl adı Târîh-i Seyyâh Evliyâ Efendi’dir. Eser, Evliya Çelebi’nin 1630’lu yıllarda İstanbul’dan başlayarak 1672’ye kadar Osmanlı Devleti topraklarında ve komşu ülkelerde yaptığı seyahatleri anlatır. Seyahatnâme, Osmanlı dünyasının geniş bir coğrafya panoraması ile yerleşim yapısını tarihî perspektiften verir; ve yazarın seyahatle geçen hayatını içerir. Evliya Çelebi eserini hayatının son yıllarını geçirdiği Mısır’da yazmış, eser 1742’de Mısır’dan İstanbul’a Hacı Beşir Ağa’ya gönderilmiş ve onun tarafından çoğalttırılmıştır. Evliya Çelebi’nin kimliği hakkında kaynaklarda ve resmî kayıtlarda bilgi yoktur. Bununla birlikte kendi eserinde yer alan bilgiler dışında onun varlığının izlerini gösteren iki belge ile altı duvar yazısı tesbit edilmiştir.

Belgeler: 1)Avusturya Devlet Arşivinde bulunan onun 1665’te Viyana’ya giden elçi Kara Mehmed Paşa’nın maiyetindeki Osmanlı heyetinde müezzinlik göreviyle yer aldığını gösteren belgedir. 2) Tûr-ı Sînâ’da St. Catherine kilisesinde, yolculuk edebilmesi için verilen Yunanca bir yol tezkeresidir. Bu mektup, İstanbul’daki Mukaddes Yerler Patrik Temsilciliği (Metochion) kütüphanesi arşivinde bulunmaktadır.

Duvar yazıları: 1) Bulgaristan-Köstendil Camii (1071/1661); 2) Uyvar Kalesi içinde bulunan Valide Camii’indeki kitabe 1074/1663; 3) Bosna-Hersek’te Foça -Alaca Camii 1074/1664; 4) Bosna-Hersek Atik Ali Paşa Camii 1074/1664; 5) Adana’da (Hasan Kethuda Camii (1082/1671); 6) Karaman’da (Boyalı Kadı Camii 1082/1671).

Seyahatnâme, Evliya’nın birbirini izleyen seyahatlerinin kronolojik sırayla düzenlenmiş ciltlerden oluşur. I. cilt İstanbul, X. cilt Kahire olmak üzere iki cildi Osmanlı Devleti’nin iki büyük şehrine ayrılmıştır. Bunlardan birincisi yazarın doğduğu ve gençlik yıllarını geçirdiği yer, ikincisi yaşlılık döneminde yaşadığı şehirdir. Eserin bütününe çerçeve oluşturan bu iki ciltte her iki şehrin simetrik bir anlatımla ele alındığı ve cildin tamamını kapsayacak biçimde alt başlıklara ayrıldığı görülür. İstanbul’u izleyen ciltte Bursa’nın ve Kahire’den önce de Mekke’nin anlatılması ciltlerin genel düzeninin bütünlük oluşturan yapısını gösterir. Diğer ciltler ise coğrafya ağırlığına göre II. cilt Karadeniz, Gürcistan ve Doğu Anadolu; III. cilt Orta Anadolu, Suriye, Filistin, Balkanlar; IV. cilt Doğu ve Güneydoğu Anadolu, İran; V. cilt İran, Balkanlar ve Trakya; VI. cilt Sırbistan, Macaristan, Romanya; VII. cilt Almanya (/Avusturya), Macaristan, Kırım, Dağıstan, Kafkasya; VIII. cilt Kırım, Yunanistan ve Arnavutluk, IX. cilt ise Ege ve Akdeniz bölgesinden geçerek gittiği hac yolculuğudur. İlk kez 6. Ciltte (125b-126a) söz ettiği (1074/1663’te Uyvar’ın fethinden sonra köleleriyle birlikte yola çıkıp Amsterdam’a kadar gider, ancak şehre giremeyip bir günlük yol mesafesinden döner) ve ikinci kez 7. ciltte söz Batı Avrupa yolculuğu (73a-b:1075/1665’te Viyana’da bulunduğu sırada Alman kralından izin belgesi (papinta) aldığını ve Almanya, İsveç, Danimarka, Hollanda ve Fransa’ya gittiğini söyler) kurmaca anlatımlar olarak yer alır. 6. ve 7. ciltlerde bu yolculuğunu anlatmak üzere paragraf açmıştır. Hatta 7. cildin (181b) sonunda bu seyahatinin 3 yıl sürdüğünü söyler. Fakat bu seyahatlerini bir iki yerleşim yeri hakkında klişe bilgiler, halk ve kralları hakkında da genel bilgiler vererek çok kısa olarak anlatır. Söz konusu seyahatleri planlamakla birlikte gerçekleştirememiş olduğu anlaşılmaktadır.

Yazarın, seyyah ve anlatıcı sıfatıyla eserin odağında yer alması ciltler arasında doğal bir bağ oluşturur. Bunun yanı sıra olay zincirlerinin değişik ciltlerde birbirine bağlı şekilde sürmesi, yazarın verdiği bilgilere, başından geçen olaylara, gördüklerine önceki ve sonraki ciltlerde göndermeler yapması eserin bütüncül bir yapı içinde yazıldığını gösterir.

Seyahatnâme, Osmanlı Devleti’nin âdeta fizikî yapısının yazıya dökülmüş bir maketini ortaya koymak için kaleme alınmış bir eserdir. Bu sebeple seyyah yüzlerce şehir ve kasaba, binlerce köy gezmiştir. Türbe ziyaretleri de onun seyahat amaçlarından biridir. Anadolu’da ve Arap topraklarında pek çok türbe görmüş, eserinin sonunda anlamlı biçimde Mekke ziyaretine yer vermiştir. Gittiği şehirler anlatımının ana mekânlarıdır; bu şehirlere ulaşmak için geçtiği ya da yol üstünde konakladığı köy ve kasabalar ise ikinci derecede kalır. Her şehir ve yerleşim yeri Osmanlı yönetimindeki önemi ve o dönemdeki kapasitesi oranında yer alır. Bu bilgilere “evsâf” adı altında sistematik bir şema içinde verilir. Bu şema genellikle şehrin ya da yerleşim merkezinin idarî durumu ile başlar. Kalesi ve İslâm öncesi kısa tarihçesi, Osmanlılar tarafından alınışı, konumu ve genel görünümü, şehrin mahalleleri, adının kaynağı (genellikle halk etimolojisine dayalı olarak), önem sırasına göre camileri, mescidleri, çeşmeleri, medreseleri ve diğer eğitim kurumları, halkın eğitim düzeyi (âlimler, şairler, hekimler), hanları, tekkeleri, mesireleri ve hamamları, çarşı pazar hayatı (bedesten, dükkânlar ve zanaat türleri), kahvehaneler ve sosyal yaşam, kadın ve erkek adları, giyim tarzları, yiyecek ve içecekler, halkın geçim kaynakları, üretim malları, iklimi ve türbeleri şeklinde bir sıra izler. Kale ile başlayıp türbelerin ziyaretiyle sona eren bu genel çizgide her şehrin kendine özgü özelliklerinin yer aldığı başka bölümler bulunabildiği gibi, bu sıralamada değişiklikler de olabilmektedir. Seyyah nüfus yanında kale, mahalle bina gibi yapıların sayısal bilgilerine mutlaka yer vermeye çalışır. Genellikle kendi tesbiti olan, bazan da halktan edindiği bu tür bilgiler zaman zaman abartılı olmakla birlikte çok defa gerçek rakamlarla örtüşür. Özellikle adım ölçülerinde çoğunlukla tutarlıdır; o sırada tesbit edemediği rakamsal verileri sonradan doldurmak üzere boş bırakmıştır. Bu durum bazı yer ve kişi adları için de geçerlidir.

Evliya Çelebi Seyahatnâme’de görüp yaşadıklarından ve işittiklerinden edindiği bilgilerin yanı sıra yazılı kaynakları da kullanmıştır. Ancak bunların adını kimi zaman vermemiş, hatta kaynaktaki cümleleri bazı kelimeleri değiştirerek kendi tesbitleri gibi aynen nakletmiştir. Kaynağın adını ise bazan kendi bilgisini doğrulamak, bazan da o kaynaktaki bilginin doğru olmadığını göstermek için zikretmiştir. Onun adını verdiği kaynakların başında “Yanvan Tarihi” gelir. Bundan başka Mığdisi’nin Ermeni tarihini, Erşek’in (Kardinal Verancsics) Macaristan tarihini (Macar bir esir tarafından ona aktarılmıştır), Ayanta’nın dünya tarihini, Makrîzî’nin Arap tarihini, Latin, Yunan, Sırp, Venedik vekayinâmelerini kullandığını bildirir. Lugat-i Şâhidî, Ahmedî’nin İskendernâme’si, Târîh-i Taberî, Seyyid Muhammed b. Seyyid Alâeddin’in Fütüvvetnâme‑i Kebîr’i ve Tevârîh-i Tuhfe gibi eserlerin adını verir. Atâî’nin Hadâ’iku’l-hakâik fî tekmileti’ş-şekâik’i, Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Künhü’l-ahbâr’ı, Avfî’nin Cevâmiul-hikâyât’i ile şair tezkireleri, Sâî Mustafa Çelebi’nin Tezkiretü’l-bünyân’ı da isimlerini vermemekle birlikte onun yararlandığı kaynaklar arasındadır. Bunların yanı sıra Neşrî, Peçevî, Solakzâde, Hoca Sâdeddin Efendi tarihlerini okuduğu anlaşılmaktadır. Şehir ve kasabaların yönetimle ilgili sayısal bilgilerinde saray kayıtları, kadı sicilleri, vakıf kayıtları gibi resmî kaynaklardan faydalandığını ileri sürer. Verdiği sayısal bilgilerde, Kanûnî Sultan Süleyman döneminin teşkilât ve timar yapısını anlatan Ayn Ali Efendi’nin Kavânîn-i Âl-i Osmân der Hulâsa-i Mezâmîn‑i Defter-i Dîvân adlı risâlesine dayandığı tesbit edilmiştir. Çeşitli binaların üzerindeki kitâbeler de onun kaynakları arasındadır. Bundan başka dünya haritası Papamunta (Mappa Mundi) ve Atlas Minor’u kullandığını bildirmektedir. Adı verilmemiş olmakla birlikte Seyahatnâme, XVI. yüzyılda yazılan Âşık Mehmed b. Ömer’in Menâzırü’l-avâlim’i ile yer yer paralellikler içermektedir. Eserdeki bilgilerde mübalağalı sayı ve bilgiler, yanlış aktarmalar ve çelişkiler görülebilir. Bazan da bilgilerin tekrar edildiği ya da karıştırıldığı dikkati çeker. Çelişkili bilgiler, eserin çok kapsamlı olması yanında muhtemelen bütünlüğü sağlamaya yönelik plana uygun biçimde yazma amacından da kaynaklanmaktadır. Ancak Seyahatnâme içerdiği, gözlemlere dayanan zengin betimlemeler, çağının genel kültürünü yansıtan bilgiler, döneminin siyasi ve sosyal tarihinin tanığı olarak aktarımları ile, dil zenginliği ve özgün üslubu ile Osmanlı kültür tarihinin ve coğrafyasının eşsiz büyük bir eseridir. Osmanlı şehir yapısını yansıtan belirli bir şema dahilinde anlatılan şehirler, coğrafî konum ve tarihçe; yapıların tarihçesi, mimari değeri ve önemi, halihazırdaki durumu; halkı (yaşama tarzı, karakteri ve eğitim düzeyi, dili, âdet ve görenekleri, giyimi, oyunları, sanatları); mesireler ve ziyaretgâhlar olarak gruplandırılabilecek bir çerçeve içinde ele alınmıştır. Ana hatlarıyla tarih, mekân ve halk olmak üzere üç katmandan oluşan şehir tasvirlerini yaptığı yolculuklar dolayısıyla anlatması esere Seyahatnâme adını verdiren temel yapıyı oluşturur. Bu da kitaba hem kaynaklara dayanan bilgiler içermesi hem de görgü tanığı olarak bilgiler katması açısından tarih, coğrafya, toplumsal hayat, ekonomik durum, halk bilimi için kaynak eser olma özelliğini kazandırır. Seyahatnâme’nin bu sistematik durumuyla iç içe olan ikinci bir yapısı daha vardır. Bu da yazarın seyahatle geçen hayatıdır; yani eser hem bir seyahatnâmedir hem de yazarın otobiyografisidir. Evliya yolculukları sırasında yaşadığı tarihî olayları, başından geçen maceraları, her düzeyden tanıştığı insanları, onlarla konuşmalarını, gördükleri karşısındaki hayranlığını, takdirlerini, eleştirilerini, sevinçlerini, korku ve kaygılarını da yansıtır. Bu açıdan Seyahatnâme, Osmanlı Devleti’nin fizikî yapısı ile yazarının kişisel serüvenlerinin ve kurgulamalarının iç içe anlatıldığı, başka bir deyişle somut bilgi ile kurmaca anlatımın kesiştiği bir eserdir.

Evliya Çelebi’nin “acâib ve garâib” hadiselere olan ilgisi Seyahatnâme’ye bir başka özellik daha katmıştır. Bunlar ya yazarın gördüğü binalara ilişkin olağan üstü özellikler, tılsımlardır, ya velî, evliya mûcizeleridir, yahut sihirbaz, hokkabaz gibi oyuncuların gösterileri ve doğa üstü olaylardır. Yerel kültürü yansıtan bu tür bilgilerin ulaşım ve iletişimin çok sınırlı kaldığı bir çağda kendi çevresinin dışına çıkmış olan bir seyyahın kaleminden nakli son derece dikkat çekicidir; bu durum aynı zamanda yazarın görgü ve bilgisinin enginliğini, kültürel alt yapısının niteliğini de ortaya koyar. Bazan bu olağanüstülüklerin sırrını çözerek kendi akıllılığını ispat etmeyi, bazan doğruluğunu denetlemeyi, akılcı açıklamalar getirmeyi, bazan da şaşkınlığını göstermeyi amaçlar. Bu tutkusu onu, duyduğu bir hikâyeyi yahut tarihî bir olayı kendisi yaşamış veya gözlemlemiş gibi kurgulayarak anlatmaya kadar götürür.

Eserde gayri müslimlerin yaşayışına ve kültürüne ilişkin pek çok gözlemler yer alır. Özellikle Balkanlar, Orta Avrupa ve Filistin’deki kiliseleri büyük bir merakla gezen Evliya Çelebi müslümanlarla hıristiyanları karşılaştırır. Onların binalarının bakımlı olması, buna karşılık müslümanların binalarının harap durumda bulunması onun en başta farkettiği ayrımdır. Onun her iki dünyayı karşılaştırarak yaptığı gözlem ve değerlendirmeleri, nisbeten erken bir tarihte Osmanlı dünyasında “öteki”ne bakışı yansıtır. Osmanlı’nın gururu olan özelliklerini ve eserlerini dile getirmiş, buna karşılık yönetimle ilgili eleştirilerini de yazmaktan çekinmemiştir.

Evliya’nın başka dil ve kültürlere olan merakını yansıtan bilgiler ise eserin başka bir önemli özellikleri olarak öne çıkar. Bir İstanbullu olarak Anadolu ağızları ilgisini çekmiş, Batı Anadolu (Bolu, Gördes) ve Doğu Anadolu (Diyarbekir, Bitlis ve Maraş) ağızlarından, hatta Azerbaycan lehçelerinden örnek kelimeler zikretmiştir. Kırım ve Dağıstan’daki Çağatayca mezar kitâbelerini aktarmıştır. Türkçe dışında yaklaşık otuz dilden (Abaza, Ubıkça, Gürcüce, Mingrelce, Arapça, Kürtçe, Rusça, Hırvatça, Rumence, İtalyanca, Macarca, Almanca, Yunanca, İbrânîce vb.) kelimeler, günlük dile ait kısa cümleleri, deyimler, sövgüler, şarkı ve dualardan parçalar yazmıştır. Ayrıca çeşitli azınlıkların Türkçe konuşmalarını kendilerine özgü telaffuzlarıyla kaydetmiştir. İstanbul gayri müslimlerinin Türkçe konuşmalarından Osmanlı hizmetine girmiş kimi paşalara değin yaşayan Türkçenin telaffuzunu bulmak mümkündür. Seyahatnâme sadece fizikî bilgiler, şehir anlatımları ve mahallî kültürlerin aktarımı ile değil aynı zamanda kendi döneminin tarihî olaylarının yer alması bakımından ayrı bir önem taşır. Evliya katıldığı savaşları, karıştığı olayları döneminin kroniklerinde rastlanmayacak derecede ayrıntılı olarak bir “muhabir” üslûbuyla anlatır. Kazanılan zaferler, kaybedilen savaşlar, onun kaleminden çarpıtmadan uzak bir sadelikle ve olayda yer alan bir kişinin heyecanıyla olumlu veya olumsuz yanlarıyla doğrudan nakledilmiştir.

Eser ayrıca XVII. yüzyıl Türk edebiyatında yalnız seyahatname türü olarak değil kendi çağının bir edebiyat eseri olarak da özgün bir yere sahiptir. Gerek yazım, gerekse dil ve anlatım yönünden kendi döneminin kurallarını aşan özellikler içerir. Seyyah eserini kaleme alırken standart yazımın dışına çıkarak bazen Arapça ve Farsça kelimelerin imlâsını değiştirmiş, onların Türkçe söyleyişteki şeklini esas almıştır. Türkçe kelimeleri de bazan kendi döneminin fonetiğine göre yazmıştır. Metin bu özelliğiyle Osmanlı Türkçesi’nin XVII. yüzyıldaki fonetiğinin saptanmasında ve dildeki tarihî değişimin izlenmesinde kaynak bir eser niteliği taşır. Seyahatnâme ayrıca çok zengin bir söz varlığına sahiptir. Bu özellik devlet adamları düzeyindeki söz varlığından halkın diline, yazılı dilden yerel ağızlara, azınlıkların diline, her türlü meslek ve yaşam alanına ilişkin kelimelere kadar çok geniş bir yelpazede kendini gösterir. Bunun yanı sıra Evliya Çelebi’nin Arapça, Farsça ve Türkçe bazı ekleri her üç dilin kelimeleri arasında ayırım yapmaksızın kullanarak yeni kelimeler türetmiş, çoğul ve tamlama eklerini de aynı şekilde kullanarak kendine özgü bir üslup yaratmıştır.

Çağına ilişkin çok çeşitli ve önemli bilgiler içeren Seyahatnâme’nin bunları kendi sistemi içinde aktaran yönü yanında, gözlem ve yaşantıların betimlenip kurgulanmasında, değerlendirmelerin yansıtılmasında zengin anlatım unsurları da içerir. Osmanlı yazılı ve sözlü kültürüne hâkim olan Evliya Çelebi, eserini yazarken kendi döneminin yazı dili olan inşâ üslûbuyla konuşma dilinin anlatım özelliklerini ustaca birleştirmiştir. Şehir tasvirlerinde klişe tamlama ve ifadelerle, bunların seçeneklerinden oluşan standart bir anlatım görülürse de bu klişe ifadeler, zincirleme tamlamalarla, kafiyeli ses ve söz tekrarlarıyla, iştikak, cinas, teşbih, îhâm gibi söz ve anlam sanatlarıyla zenginleştirilmiş secili cümlelerle genişletilir. Eş anlamlı, yakın anlamlı, karşıt anlamlı ya da tekil kelimenin çoğuluğuyla birlikte kullanılmasıyla oluşan ikilemeler; kumaş, eşya, meslek, bitki, hayvan vb. adlarıyla kurulan bağlaçlı sıralama cümleleri onun akıcı üslûbunun dikkat çeken özelliklerinden sadece birkaçıdır. Şehir tasvirlerinde inşâ üslûbu görülürken olayların betimlenip kurgulanmasında, karşılıklı konuşmalarda konuşma dilinin, yani yaşayan Türkçenin akıcılığı ve sadeliği dikkati çeker. XVII. yüzyılın konuşma dilini dışlayan, düşünceyi ikinci plana atan inşâ üslûbu estetiğini kendine özgü yöntemlerle kırarak aşmış; estetiği, anlatmak istediği amaç doğrultusunda kullanıp bilgi ve gözlemlerin canlı ve akıcı bir şekilde anlatılmasında işlevsel hale getirmiştir. Eserinin pek çok yerinde manzum parçalar (mısra, beyit, kıta) kullanan yazar bazan bunların şairini belirtmiş, bazan bunları değiştirerek alıntılamış, bazan da kendisi söylemiştir. Musahiplik yeteneğinden gelen kurgulama gücünü de başarıyla kullanmış, duyduğu birçok hikâyeyi, başından geçen olayları hikâye kurgusunda işlemiştir. Yer yer mizahîleşen, ince bir gözlemle tezatları yakalayan, duygu ve düşüncelerini açıkça yansıtan, özgün betimlemelerle gerçekleri canlı, renkli ve sürükleyici bir anlatımla dile getiren bir eser ortaya koymuştur. Bütün bu özellikleriyle Seyahatnâme, yalnız bir “seyahatname” olmayıp çağını aşan, başka bir söyleyişle premodern bir edebiyat eseridir.

Seyahatnâme’nin yazma nüshaları: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan ve sekiz ciltlik bir seri oluşturan nüsha en eski nüshadır: Bağdat Köşkü 304 (I-II); Bağdat Köşkü 305 (III-IV. cilt); Bağdat Köşkü 307 [V. cilt]; Revan Köşkü 1457 [VI. cilt]; Bağdat Köşkü, 308 (VII-VIII. cilt). Bu seri, Bağdat Köşkü 306 (IX. cilt) ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar 5973 (X. cilt) tamamlanır. 1996-2007 yılları arasında Yapı Kredi Yayınları tarafından yapılan Seyahatnâme’nin son güvenilir metin yayını bu yazmalara dayanır. IX.ve X. Ciltlerin yayınında ayrıca Pertev Paşa 462, Hacı Beşir Ağa 452 nolu yazmalarla karşılaştırmalı metin yayını yapılmıştır.

Seyahatnâme’yi Batı dünyasına ilk kez J. F. von Hammer-Purgstall tanıtmıştır (“Merkwürdiger Fund einer türkischen Reisebeschreibung”, Intelligenzblatt zur Wiener Allgemeinen Literaturzeitung, nr. 2. 1814. Çev. N.Tezcan. “Bir Türkçe Seyahatnâme’nin İlginç Bulunuşu” Osmanlı Araştırmaları 34. 2009-203-230; Evliya Çelebi Konuşmaları/Yazılar. Yay. S. Koz. 2011. 268-274 ). Hammer, 1804 yılında İstanbul’da eserin IV. Cildini satın almış, bunu izleyen yıllarda I. II ve III. ciltlerini elde etmiştir. 1814’te “bütün Doğu yazmaları arasında en ilginç olan ve en çok mutlu kılan buluş” nitelemesiyle ilk defa tanıtmasını yapmış, ayrıca I. cilt ile II. cildin bir kısmını İngilizce’ye çevirmiştir (Narrative of Travels in Europa, Asia and Africa in the Seventeenth Century, I-II, London 1834, 1846, 1850).

Seyahatnâme’nin ilk basımı seçmelerden oluşur: Müntehabât-ı Evliyâ Çelebi, I-IV, İstanbul 1259, 1262, 1279; Bulak 1264). Bunu Ahmed Cevdet’in İkdam Matbaası yayını izler: Evliya Çelebi Seyahatnamesi, I-VI. İstanbul 1314-1318; VII-VIII, (Kilisli Rifat), İstanbul 1928; IX, İstanbul 1935; X, İstanbul 1938). Ancak bu yayın gerek kullanılan nüshanın seçimi, gerekse metne uygulanan sansür dolayısıyla eksik ve hatalı metin yayınıdır.

Tıpkıbasım yayını: Şinasi Tekin – Gönül A. Tekin, The Seyahatname of Evliya Çelebi, Book one, 1a-106a, Cambridge 1989; book two, 106b-217b, 1989] Seyyit Ali Kahraman. Seyahatnâme- Evliya Çelebi. İndeksli Tıpkıbasım. 1-6 cilt. 2013. Eserin “güvenilir tam metin” yayını Yapı Kredi Yayınları’nca gerçekleştirilmiştir: I, haz. O. Şaik Gökyay, İstanbul 1996; I, düzeltilmiş 2. baskı, haz. R. Dankoff – Y. Dağlı – S. A. Kahraman, İstanbul 2006; II, haz. Z. Kurşun -S. A. Kahraman- Y. Dağlı, İstanbul 1999; 2. bs. 2006; III, haz. -S. A. Kahraman- Y. Dağlı, İstanbul 1999; IV, haz. Y. Dağlı -S. A. Kahraman- İ. Sezgin, İstanbul 2001; V, haz. Y. Dağlı -S. A. Kahraman- İ. Sezgin, İstanbul 2001; VI, haz. Y. Dağlı -S. A. Kahraman- İstanbul 2002; VII-X. Y. Dağlı – S. A. Kahraman - R. Dankoff, İstanbul 2003, 2004, 2005, 2007). Bu yayının tüm ciltlerinin bilim danışmanlığını yapan Robert Dankoff, seyahatname üzerine yaptığı birçok monografik çalışmanın yanı sıra, İngilizceye de en kapsamlı çevirisini Sooyong Kim ile birlikte yapmıştır: An Ottoman Traveler-Selection from the Book of Travels of Evliya Çelebi. 2010. 1988’de Klaus Kreiser tarafından, Leiden’deki Brill Yayınevi’nde Seyahatnâme araştırmaları için özel bir dizi başlatmıştır: Evliya Çelebi’s Book of Travels - Land and People of the Ottoman Empire in the Seventeenth Century. Bu dizide Seyahatnâme’den şehir ve bölge monografilerinin yayımlanması amaçlanmıştır. Dizide şimdiye değin Bitlis, Diyarbakır, Orta Anadolu, Manisa, Arnavutluk, Medine, Bursa-Edirne yolculuğu üzerine 7 kitap yayımlanmıştır.

Evliya Çelebi’nin seyahatlerinin Anadolu bölümünün haritası yapılmıştır: Jens Peter Laut. Kleinasien im 17. Jahrhundert nach Evliya Çelebi [Evliya Çelebi’ye göre 17. Yüzyılda Anadolu]. Tübinger Atlas des Vorderen Orients. Wiesbaden 1992 (Bkz. 400. Yılında Evliya Çelebi. Ed. N.Tezcan-S.Tezcan. 2011. 97-99).

Evliya Çelebi’nin Doğumunun 400. Yılı dolayısıyla TC. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 400. Yılında Evliyâ Çelebi. Editörler: N. Tezcan-S.Tezcan (2011) yayınlanmıştır. Bu yayın Evliya Çelebi’nin hayatının ve Seyahatnâme’nin çok yönlü olarak değerlendirildiği özgün makalelerden oluşur. Ayrıca Evliya Çelebi’nin hayatına ilişkin belgeler ile şimdiye değin yapılan yayınların tam bir bibliyografyasını içerir. İngilizce yayın: Evliya Çelebi: Studies and Essays Commemorating the 400th Anniversary of his Birth. Editörler: N. Tezcan, S. Tezcan, R. Dankoff. Ankara 2012.

 

2. Nil Haritası: Dürr-i bî-mesîl in ahbâr-ı Nîl (Nil’in Bilgileri Üzerine Benzersiz İnci)

1672’de Hac dönüşü Ka­hi­re’ye gelen Evliya Çelebi, kendine yeni bir seyahat hedefi olarak Nil nehrini seçmiştir. Mısır valisi Kethüda İbrahim Paşa’nın görevlendirmesiyle 7 Ağustos 1672’de (12 Rebi’ü’l-âhir 1083) Nil yolculuğuna çıkar. Önce Kahire – (Tanta üze­rin­den) İskenderiyye – Reşid – Kahire – (Burulos üzerinden) Dimyat – Kahire hattında Nil’in kuzey kollarını gezer. Evliya, tekrar Kahire’den güneye yine İbrahim Paşa’nın mektuplarını Circe valisine ve Fûnc sultanına götürme göreviyle Fûncistân yolculuğuna çıkar. Benî-Seyf, Semennût, Minye, Mellevî, Manfalût, Lût, Cebelü’t-Tayr, Sûhâc, Menşiyye, Circe, Füvve, Kınâ (buradan Kusayre’ye gidip döner), Aksureyn (Luksor), Kolombo (Kom-Ombo; Şellâlât bölgesi), İsvan (Asvan), Der, İbrîm (Vâdî-i Halfa), Sây, Magrak, Sese, Narnarinte, Hafîr-i Sagîr, Hafîr-i Kebîr, Kandî, Navrî, Sindî’den geçip Vardân’a ulaşır; Sudan topraklarında güneye doğru Donkola’dan Sennâre’ye; Donkade ve Rümeyle’den geçerek Cersinka’ya (Cebel-i Şevâm) kadar iner. Cersinka’da kuzeye yönelir; Habeşistan üzerinden Kızıldeniz’in batı sahilinde Donkalab’a (Donkunab) ulaşır, Sevakin, Kîf, Dehlek, Musova, Harkova limanlarını gezerek Zeyla’ya Babü’l-Mandab boğazına kadar iner, aynı yoldan geri dönerek Habeşistan’ın kuzeyinden tekrar İbrim’e gelir; Elvâh vilayetlerini gezip Feyyûm ve Cîze üzerinden Kahire’ye ulaşır yaklaşık bir yıl süren bu yolculuğu 1084 Muharrem’in başında (1673 Nisan) tamamlanır (10. cilt, Y277b-Y450b- 355a P344b, yaklaşık 178 yaprak).

Arap coğ­raf­ya­cılarının bilgilerinden, ilk dünya haritasından (Mappamundi) ve Amerika’nın keşfinden ha­ber­dar olan Evliya Çelebi’nin bu yolculuğunu ana hedefi, “efsanevi bilgiler”e dayanan Nil’in kaynağını görmektir. Daha yolculuğunun başlarında, Reşîd Boğazı’nda yine Hızır’la Musa’nın buluştuğu yer olan Merecü’l-Bahreyn’de Nil’in başı olan ülkeleri görmek için Allaha du’a eder: “Cenâb-ı Bârî’den i’tikâd-ı tâm ile tâ Nîl’i mübârekin başı olan memleketlerin seyâhatin ricâ eyledim. Zîrâ Nîl-i mübârekin ibtidâ tulû’ etdüği mahal cennet-i Me’vâ’dır, derler, hakkında hadîs-i sahih vardır. Anıniçün Nîl başına varmağı ricâ eyledim, Hudâ müyesser ede” (Y336b). Kahire’den Nil’in güneye doğru yola çıkan Evliya, Donkola’da Mavi Nil üzerinden Sennar’a kadar gidip oradan Cersinka’ya (Cebel-i Şevam ?) inen Evliya, burada Nil’in kaynağına 32 konak kaldığını bildirir. Vahşi doğa ve insan yiyen kavimler yüzünden daha öteye geçemediğini bildirerek, Nil’in kaynağını göremeden buradan tekrar Sennâre’ye döner ve Ha­be­şis­tan’a yönelir. Evliya, Nil’in kaynağına ulaşamasa da bu yolculuğundan büyük bir heyecan duy­muş, Mısır ile Sudan sınırındaki İbrim’de Osmanlı ülkesinin en güney ucuna ulaşmak, bu sınırı aşarak Nil boyunca az bilinen Sudan topraklarında ilerlemek, Afrika yerlilerini gör­mek, onların yaşayış tarzını, gelenek ve göreneklerini, savaşlarını ve ticaret hayatını yakından gözlemlemek ona büyük heyecan vermiştir. Bu yolculuğunun “müstesna” bir yolculuk olduğunun bilincindedir. Nitekim Osmanlı’nın sınır şehri olan İbrim’den güneye geçerken Batlamyus’un (Ptolemaios) bilgilerine dayanarak İbrim’in coğrafi konumunu tasvir eder ve eski zaman bilginlerinin (hukemâ-yı kudemâ) hayatları boyunca gezerek dünyayı keşfedip dünyanın eşkâlini kitaplarında yazdıklarını dile getirir: Bu mezkûr memâlikleri hukemâ-yı kudemâ tûl-ı dırâz-ı ömürleri ile (ömürleri boyunca) geşt ü güzâr edüp ilm-i usturlâp (yıldızların yüksekliğini ölçme ilmi) ile irtifâ‘ alarak âlâ’ullâha vâkıf olup (Allah’ın yüceliğini bilip) Atlas ve Minor ve Coğrafiyye [Mercator’un Atlas Minor’u] ve Padriyye ve Koloniyye kitâblarına tahrîr edüp eşkâl-i dünyâyı (dünyanın haritasını) tahrir etmişler (X. c. 437).

Kendisinin de kuzeyden güneye gezip gördüğü yerleri, şehirleri, köy ve kasabaları, dağ ve nehirleri anlatmaktan amacının boş yere anlatmak olmayıp sözden hale getirip eşkâllerin yazmak yani (resimli) haritasını yapmak olduğunu söyler: Hakîr-i pür-taksîr dahi seyâhat etdiğim bilâd-ı memâlik-i mahrûselerde (Osmanlı ülkesinin şehirlerinde) olan kurâ ve kasabâtları (köy ve kasabaları) ve şehr-i mu‘azzâmları ve cibâl-i azîmleri (yüksek dağları) ve nehr-i kebîrleri (büyük nehirleri) ve cemî‘i menâzilleri (bütün menzilleri) şimâle ve cenûbâ ubûr etdiğimiz tahrîr etmeden iltizâm-ı mâlâ-yelzem edüp (kuzeye ve güneye geçtiğimizi yazmamızdan maksat boş yere anlatmak olmayıp) murâdımız geşt ü güzâr etdiğimiz diyârları kıylden kâle, kâlden hâle (lâftan söze, sözden de şekle) getirüp eşkâllerin yazmakdır (X. c. 437).

Amacının aynı zamanda, üstadı Nakkaş Hükmizâde Alî Beg’den öğrendiği üzre seyahati esnasında resmetmiş olduğu kalelerin, şehirlerin, nehir, dağ ve göllerin, Nil ve Fûncistân seyahatini tamamlandıktan sonra, Papamunta  –resimli ilk dünya haritası Mappamundi– gibi haritasını yapmak olduğunu bildirir:

Ve niçe kılâ‘ ve diyârları (pek çok kaleleri ve ülkeleri / şehirleri) Papamunta gibi cemî‘i enhârı ve cibâlleri ve buhayreleriyle (nehirleri, dağları ve gölleriyle) üstâdımız Nakkâş Hükmîzâde Alî Beğ’den gördüğümüz minvâl üzre tahrîr etmiş[iz] (resmini yapmışız) Cenâb-ı İzzet bu Nîl ve Fûncistân seyâhati itmâmın müyesser edüp eşkâlin tahrîr edeyüz (haritasını yaparız) (X. c. 437).

Evliya Çelebi’nin Nil yolculuğunda İbrim’den hemen sonra geldiği Sây şehrinde coğ­rafya artık büsbütün değişmiş ve insanların görünümü de bambaşka olmuştur. Evliya, vahşi ve yırtıcı hayvan korkusu çekerek, güneş sızmayan sık ormanlardan geçerek “Rûm ağaçları” ve “Rûm oğlanı” (yani Anadolu-Rumeli ağaçları ve insanları) görülmeyen, beyaz insanlarla “pişmemiş âdem”, “çiğ âdem” diye alay edilen bir dünyaya girer. Burada kendisini uyarırlar, daha öteye gitmesinin tehlikeli olacağı söyleyerek dönmesi için ısrar ederler. Fakat o, büyük bir kararlılıkla yoluna devam eder, daha yolcuğunun en başında Reşîd sahilinde dile getirdiği Nil’in kaynağını görme duasını tekrar eder: Ve hakîr bu Nîl-i mübârekin Akdeniz’e munsab olduğu (döküldüğü) Reşîd ve Dimyât merece’l-bahreynlerinde (nehirle denizin birleştiği yer) ikişer rek‘at hâcet namâzı kılup du‘â etdim ki, “Ey Bârî Hudâ, Nîl’in deryâya mahlût olduğu (karıştığı) merece’l-bahreynlerin ziyâretin müyesser eyledin. İlâhî Nîl’in tulû‘ etdüği (çıktığı) mahalleri ve Nîl’in iki cânibinde medfûn evliyâ ve enbiyâların merkâd-ı pür-envârlarının (ışıklarla dolu mezarlarının) ziyâretin müyesser eyle (X. c. 439).

Tüm tehlikeleri göze alan Evliya, yoluna devam eder ve Sennâre’ye (Sennar) geldiğinde burada gece ile gündüzün eşit olduğunu, hatt-ı istivâ’dan 30 konak güneye gittiğini söyler. Hazret-i İdrîs ve Hazret-i Dânyâl’in de ömürlerini seyahatle geçirip dünyayı arzen ve tûlen (enine boyuna) şarktan garba gezerek bilgi edinip ilk olarak iklîm-i evveli belirlediklerini vurgular; onların Cenâb-ı Bârî’nin lafz-ı kün’ü (Tanrı’nın dünyayı yaratırken söylediği “ol” emri) ile yaratılan bu dünyanın sırrına vakıf olup dünyayı 7 iklime böldüklerini, ama bunun ötesinde soğuktan dolayı oturulmadığını, bu nedenle de yedinci iklimde kaldıklarını; aynı şekilde Fûncistân tarafına da sıcaktan ulaşılamadığını, dolayısıyla ikliminin belirlenemediğini yazar. Ama artık bu bölgenin mamur olduğunu, kendisinin yazacağını bildirir: Ammâ bu Fûncistân tarafında hatt-ı istivânın ortasında dahi vilâyet-i İmrân ve vilâyet-i Zenc ve diyâr-ı Habeş’e karîb (yakın)

Kaynakça

Dankoff, Robert (2011). “Is the Vatican Map of the Nile Evliya Çelebi’s ?” III. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri. 259-271; “Vatikan’daki Nil Haritası Evliya Çelebi’nin mi?” çev. Aslıhan Sheridan-Aksoy. 273-285.

Dankoff, Robert ve Nuran Tezcan (2011). Evliya Çelebi’nin Nil Haritası: Dürr-i bî-mesîl în ahbâr-ı Nîl. İstanbul: YKY 

Evliya Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi. (2003) 1. Kitap. (hzl. Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman) Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi. İstanbul: YKY.

Evliya Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi.(2007). 10. Kitap. (hzl. S. A. Kahraman, Y. Dağlı. R. Dankoff). İstanbul: YKY.

Tezcan, Nuran(2011). “Nil Haritası ile Seyahatname Arasındaki Paralellikler” III. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri. 785-797.

 Tezcan, Nuran ve Semih Tezcan (2011). Doğumunun 400. Yılında Evliyâ Çelebi. Ankara: KB Yay.

EK:

  1. Nil’in kaynağı olarak kabul edilen efsanevî ay dağı: Cebel-i Kamer
  2. Nil II. Osmanlı’nın Afrika topraklarında sınır şehri olan İbrim’in güneyindeki şehirler: Kandi, Hafir-i Kebîr, Hafîr-i Sagîr, Narinte

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. NURAN TEZCAN
Yayın Tarihi: 25.12.2014
Güncelleme Tarihi: 26.11.2020

Eserlerinden Örnekler

“Hatırıma geldi: her kim Hoca Nasreddin’i ziyaret ederse, latifelerinden hatırına bazı şeyler gelip mutlaka güler, derler. İçimden: ‘Acaba gerçek midir?’ diyerek, şehir yolunun sol tarafından mezarlığa sapıp at ile doğru Hoca’nın kabrine vardım. Bir kere: “Esselâmü aleyküm yâ ehle’l-kubur” dediğimde, Hoca Nasreddin’in türbesi içinden de ‘Ve aleyküm selâm ey cân-ı hümâm’ diye bir ses gelince, atım ürküp iki ayağı üzere kalktı. Birden fırlayarak mezarlık içine şahlanıp giderken, bir ayağı bir kabire girdi. Az kaldı ben kabir azabı çekecektim. Yine Hoca’nın türbesinden biri: ‘Ağa sadakanızı veriniz de güle güle gidiniz. Beri geliniz beri’ diye haykırdı. Meğer o türbedar imiş. Ben:

‘-Bre herif! Ben kabir ehline selam verdim, sen onlardan değil iken niçin selâm aldın?’ diye birkaç akçe sadaka verdim. ‘Var yardımcın Allah ola’ diye dua eyledi. Doğrusu, bu hale kendim dahi güle güle geçtim gittim.” 

(Evliya Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi. C. II. 766.)

Amansız Kâfiristan Vilayeti Olan İmansız Alman Diyârının Fetihleri Beyânındadır bölümünde Evliya; olayın başında şu kasideyi söylemektedir:

“ Benâm-ı Hâlik ve Hayy-i kadîm ferd-i Yezdânî

Yarattı dân-ı kevneyni kodi cinniyle insânı

Benî âdem edim-i arz içinde sâkin oldular

Hemen Hâbil ile Kaabîl’den biridir cengin olanı

Cenâb-ı Kibriyâ Hâbilliye evvel hitab edip

Cihad idip gaza eylen dedi Hâtif-i Rabbânî

Hemen sen de mücâhid-i fî sebilillâh olup sa’y et

Halâs olgil cehennemden yana ref’eyle nîrânı

Gel imdi dinle vasf-ı pür melâlın cümle küffârın

Denilmez kamu evsâfı kesilmez hadd-ü-pâyânı

Belî bu rûy-i dünyâda nice kavm-i nasârâ var

Velî İslâm kavmi fethedüptür cümle Yunânı

Hemîşe âl-i Osman sell-i seyf olup cihad eyler

Ne Çeh, ne Leh ne Moskor kor komaz İrân ve Tûrânı

Dağıldı her diyâra müşrikin ekser cüzam oldu

Nice bini esir olup gezer hâl-i perişânı

Kimi pâbeste ve dilhaste kimisi şkeste-bâl

Cefâdan her bir âlâsı unuttu kasr ve eyvânı

Alman ve Çehistan mülkünü urmağa emroldu

Hemen ol an müsellâh oldu cümle cünd-i Osmânî

Bu müşrikler ikilik vâdisinde kaldılar hayran

Dönerken durdu velhâsıl bozuldu çarh-ı mîzânı

Nice İslâm diyârın nehb idem derken o müşrikler

Murâdı olmadı hâsıl geruye döndü devrânı

Hemen ey Evliyâ cehd et kuvay-i kudretin varken

Demidir, durma uruş it budur âyin-i insanı

İlâhî her ne yire azmedersen yâverim olsun

Ricâlül gayb cündullah ile âyat-ı rahmâni

Yeter ettin duâyı Evliyâ durmâ gazâ eyle

Refikındır senin cümle kamu sâhib-i keremkânı.” 

(Evliya Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi. C. VI.  728-729.)

Amansız Küfiristan Vilâyeti, İmansız Alman Diyârının Fetihlerini Anlatır; başlığının bulunduğu bölüm, Evliyâ’nın 7. kitabında olmasına rağmen 6. kitabının yukarıda anılan bölümüyle çok yakınlık göstermektedir:

“ Benâm-ı Hâlik ve Hayy-i kadîm ferd-i Yezdânî

Yarattı dân-ı kevneyni kadı cinniyle insânı

Benî âdem edîm-i arz içinde sâkin oldular,

Hemen Hâbîl ile Kaabîl’den biridir cengin olanı

Cenâb-ı Kibriyâ Hâbîlliye evvel hitab edip

Cihad idin gazâ eylen dedi Hâlif-i Rabbânî

Hemen sen de mücâhid-i fî sebilillâh olup sa’y et

Halâs olgıl cehennemden yana ref’eyle nîrânı

Gel imdi dinle vasf-ı pür-melâlin cümle küffârın

Denilmez kamu evsâfı kesilmez hadd ü pâyânı

Belî bu rûy-i dünyâda nice kavm-i nasârâ var

Velî İslâm kavmi fethedüptür cümle Yunânı

Hemîşe âl-i Osman sell-i seyf olup cihâd eyler

Ne Çeh, ne Leh ne Moskof kor komaz İrân ve Türânı

Bihamdillah bu sal içre yöneldik Engerus üzre

Yakıldı tâk-ı kisrâsı kesildi bâğ u bostânı

Dağıldı her diyâra müşrikin ekser cüzâm oldu

Nice bini esir olup gezer hâl-i perişânı

Kimi pâbeste ve dilhoste kimisi şikeste-bâl

Cefâdan her bir âlâsı unuttu kasr ve eyvânı

Bu müşrikler ikilik vâdisinde kaldılar hayrân

Dönerken devri velhâsıl bozuldu çarh-ı mîzânı

Nice İslâm diyârın nehb idem derken müşrikler

Murâdı olmadı hâsıl geriye döndü devrânı

Hemen ol an müsellâh oldu cümle cünd-i Osmânî

Hemen ey Evliyâ cehdet kuvvâ vu kudretin varken

Demidir, durma uruş it budur âyin-i insânî

İlâhî her ne yire azmedersen yâverim olsun

Yeter ettin duâyı Evliyâ durmâ gazâ eyle

Refikındır senin cümle kamu sâhib-i kerem kâni.” 

(Evliya Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi. C. VII.5-6)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1İSMAİL, İsmail Çelebid. 1611 - ö. 1679Doğum YılıGörüntüle
2EMÎNÎ, Alaybeyi-zâde Mekkî Mehmed Emîn Efendid. 1611-12 - ö. Haziran-Temmuz 1680Doğum YılıGörüntüle
3İSMETÎ, Mehmed İsmetî Çelebid. 1611-1613 - ö. 1665Doğum YılıGörüntüle
4İSMAİL, İsmail Çelebid. 1611 - ö. 1679Ölüm YılıGörüntüle
5EMÎNÎ, Alaybeyi-zâde Mekkî Mehmed Emîn Efendid. 1611-12 - ö. Haziran-Temmuz 1680Ölüm YılıGörüntüle
6İSMETÎ, Mehmed İsmetî Çelebid. 1611-1613 - ö. 1665Ölüm YılıGörüntüle
7İSMAİL, İsmail Çelebid. 1611 - ö. 1679Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
8EMÎNÎ, Alaybeyi-zâde Mekkî Mehmed Emîn Efendid. 1611-12 - ö. Haziran-Temmuz 1680Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
9İSMETÎ, Mehmed İsmetî Çelebid. 1611-1613 - ö. 1665Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
10İSMAİL, İsmail Çelebid. 1611 - ö. 1679Madde AdıGörüntüle
11EMÎNÎ, Alaybeyi-zâde Mekkî Mehmed Emîn Efendid. 1611-12 - ö. Haziran-Temmuz 1680Madde AdıGörüntüle
12İSMETÎ, Mehmed İsmetî Çelebid. 1611-1613 - ö. 1665Madde AdıGörüntüle