GÜLŞEHRÎ

(d. ?/? - ö. 717’den sonra ?/1317-18’den sonra ?)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Gülşehrî, adından şuara tezkireleri ve diğer biyografik kaynaklarda bahsedilmeyen bir şairdir. Hayatı hakkında bilinenlerin hemen hepsi eserlerinden yola çıkılarak elde edilmiş bilgilerdir. Mevlânâ’yı saygıyla anmasından hareketle, Mevlevîliği yaymak için Sultan Veled tarafından Kırşehir’e gönderilmiş olabileceği belirtilmekte (Levend 1957: 10) ise de bunu doğrulayacak bir bilgi mevcut değildir. Aynı şekilde Hârezm’den gelip Ankara civarına yerleştirilen Oğuz boylarına mensup olduğu (Özkan 1996: 250) da tahminden ibarettir. Ne şairin eserlerinde ne de kaynaklarda bu hususta bir açıklık vardır. Gülşehrî’nin asıl adının ne olduğu da çok tartışılmıştır. Başta Fuat Köprülü olmak üzere kimi bilim adamları ve araştırmacılar Mantıku’t-Tayr’ın şimdi Arkeoloji Müzesi’nde bulunan Süleymaniye Kütüphanesi Halis Efendi nüshasının başlığında geçen “eş-Şeyh Ahmedü’l-Gülşehrî” ibaresine dayanarak şairin asıl adının Ahmed olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak Agâh Sırrı Levend’in (1957: 10-11), Mantıku’t-Tayr’da geçen bazı beyitlere nazaran şairin adının Süleymân olduğuna dair tezi önemli ölçüde kabul görmüştür. Müstensihler veya kütüphane görevlilerinin bazı eserlerin müellifleriyle ilgili yanlış kayıtlar düşmelerinin pek çok örneği vardır. Dolayısıyla asıl adının Ahmed olması hususundaki yegâne dayanağın da bu tür bir kayda dayanması söz konusu tezi zayıflatan bir husustur. Öte yandan şairin gerçek adının Süleymân olduğunu ileri sürenlerin temel dayanağı ise Mantıku’t-Tayr’ın sonlarında geçen;

  İy Süleymân şol kopuzun kılını

 Bur kim ögrenlüm bu kuşlar dilini

beytidir. Gerçekten de metin bağlamında değerlendirildiğinde buradaki Süleymân’ın Süleymân Peygamber olamayacağı açıktır. Ne var ki bir sonraki beyit, Gülşehrî’nin asıl adının Süleymân olduğu iddiasını bütünüyle geçersiz kılmaktadır:

 Kuş misâli bunda Attâr’un durur

 Kalanını eyleyen yârun durur

Gülşehrî, arkadaşı (yâri) olduğu açıkça anlaşılan Süleymân’a hitap ettiği bu iki beyitte “Ey Süleyman, şu kopuzun telini kıvır (akort et) ki bu kuş dilini öğrenelim. Bu eserde Attâr’ın payı kuş kadardır. Onun dışında kalanların hepsini yazan arkadaşındır (benim).” diyerek kendi hikâyesinde, çeviriye esas olan Attâr'ın kitabından fazla bir eser kalmadığını ifade etmekte, yani eserinin büyük oranda “orijinal” olduğunu vurgulamaktadır. Kaldı ki Gülşehrî mahlasını öz adı olarak benimsediği açıkça görülen şairin Felek-nâme ve Kerâmât-ı Ahi Evran’da söylemediği asıl adını bu eserinde söylemesi makul de değildir. İlk eseri olduğunu bildiğimiz Felek-nâme’yi yazmadan önceki hâli için “Şeyh falân dirler-idi bana dakı” diyecek yerde “Şeyh Süleymân didiler bana dakı” diyebilirdi. Bu ibare bile şairin Gülşehrî adıyla, kendi adını unutturmak istercesine bütünleştiğini göstermeye yetmektedir. Bu durumda Gülşehrî’nin asıl adının Süleymân olduğu iddiası temelsiz kalmaktadır. Dolayısıyla konuyla ilgili yeni bir bilgiye ulaşılana kadar da adının Ahmed olduğunu kabullenmek gerekmektedir. Şairin Gülşehrî mahlasını, Kırşehir’in eski adı olan Gülşehir’e nispetle aldığı anlaşılmaktadır.

Şeyhoğlu’nun Kenzü’l-Küberâ’sı, Ahmedî’nin Dîvân’ı ve İskender-nâme’si, Kayserili Kâtib İbrâhîm Beğ’in Külliyât’ı, Hatiboğlu’nun Letâif-nâme’si, Pîr Mehmed b. Yûsuf-ı Ankaravî’nin Tarîkat-nâme’si ve Kemâl Ümmî’nin şiirlerinde Gülşehrî adı bir vesileyle anılmaktadır. Bunlardan başka, ilk nazire mecmualarından Ömer b. Mezîd’in Mecmû’atü’n-Nezâ’ir’i ile Eğridirli Hâcı Kemâl’in Câmi’u’n-Nezâ’ir’inde de şiirlerinin yer alması, bize şairin XVI. yüzyıla kadar tanınan, pek çok şairden ilgi ve saygı gören biri olduğunu göstermektedir. Çağdaşlarının eserlerinde böylesine anılmasından hareketle çağının önde gelen ediplerinden olduğunu söyleyebileceğimiz Gülşehrî’nin, Mantıku’t-Tayr’da anlattığına bakılacak olursa kendisi, Kırşehir’de içinde her gece sema yapılan bir zaviye sahibi, herkesin saygı gösterdiği, çok sayıda müridi olan ünlü bir şeyhtir. Felek-nâme’de ise pek çok yer gezdiğini, oralarda daha önce kitaplarını gördüğü pek çok kimseyle tanıştığını belirtmektedir. Yine Felek-nâme’ye göre ömrünün son yirmi yılında bulunduğu şehirden hiç ayrılmamış ve bu esnada devlet adamlarından büyük bir sevgi ve saygı görmüştür. Devrinin önde gelen şahsiyetleri arasında olduğuna kuşku olmayan Gülşehrî, Mantıku’t-Tayr’da “altı er” diye nitelediği “Senâî, Attâr, Nizâmî, Mevlânâ, Sa’dî ve Sultan Veled”e “yedinci” arkadaş olarak kendisini tayin etmektedir. Hem Arapçadan hem Farsçadan eser tercüme ettiğine göre bu dilleri çok iyi bildiği, dolayısıyla iyi bir eğitim aldığına kuşku yoktur. Devrinin Fars diliyle yazılmış bütün önemli eserlerini okuduğu da anlaşılan şairin, İslâmî ilimlere derin vukufu olan bir hâfız olduğu ise Felek-nâme’sinden öğrenilmektedir. Gülşehrî, bir Mevlânâ muhibbi olmakla beraber onun Mevlevî olduğuna dair kesin bir bilgi veya belge mevcut değildir. Kendisine ait olduğu tartışılan Kerâmât-ı Ahi Evran’a bakılırsa uzun yıllar kaldığı Kırşehir’de Ahi Evran’a hizmet etmiş, onun halifesi olmuştur. Gülşehrî’nin ölüm tarihi de bilinmemektedir. Mantıku’t-Tayr’ın sonundaki “Şükr ol bir Tanrı’ya kim bu kelâm / Ömrümüzden ilerü oldı tamâm” beytine dayanılarak eserin yazıldığı tarihte (1317-18) onun ileri bir yaşta olduğu anlaşılmaktadır. Gülşehrî, bu tarihten sonra, muhtemelen ömrünün son yirmi yılını geçirdiğini söylediği Kırşehir'de vefat etmiş olmalıdır. Bugün Kırşehir’de Ahmed-i Gülşehrî adı verilen parkta adına sembolik küçük bir türbe yaptırılmışsa da şairin gerçek mezarının nerede olduğu bilinmemektedir.

Gülşehrî'nin eserleri şunlardır:

1. Felek-nâme: Şairin ilk eseridir. 701/1301-2 yılında İlhanlı hükümdarı Gazan Han’a sunulmak üzere yazılmış Farsça bir mesnevîdir. Aruzun fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbıyla kaleme alınan eserin bilinen tek nüshası 843/1439 yılında istinsah edilmiş olup Ankara İl Halk Kütüphanesi No. 817’de kayıtlıdır. Yaklaşık 4600 beyit tutarındaki bu mesnevî, Sadettin Kocatürk tarafından doçentlik tezi olarak hazırlanmış ve Türkçeye çevrilerek yayımlanmıştır (1982). Tasavvufî, didaktik ve ahlâkî bir eser olan Felek-nâme’nin temel kaynakları Kur’ân, astronomi bilimi ve Mesnevî’dir. Konusu tasavvuf olmakla birlikte metinde diğer sufîlerin tersine Gülşehrî’nin “akl”a verdiği önem dikkat çekmektedir.

2. Kerâmât-ı Ahi Evran: Fütüvvet önderi Ahi Evran-ı Velî’nin kerametlerinden bahsedilen 167 beyitlik kısa bir mesnevîdir. Bu mesnevînin Gülşehrî’ye ait olup olmadığı konusu çok tartışılmıştır. A. Sırrı Levend’den başlamak üzere günümüze değin pek çok bilim adamı eserin Gülşehrî’ye aidiyetine karşı çıkmışlardır. Claude Cahen ve bazı bilim adamları da Taescner’e katılarak eserin Gülşehrî’ye ait olduğunu belirtmişlerdir. Nitekim bize göre de Kerâmât-ı Ahi Evran mesnevîsinin Gülşehrî’nin olduğunu kabul etmemek için kayda değer hiçbir gerekçe yoktur. Kaldı ki eser, dil ve üslûp bakımından da Gülşehrî’nin olmasına engel teşkil eder bir hüviyette de değildir. İçinde Felek-nâme’nin adı geçtiği hâlde Mantıku’t-Tayr’dan bahsedilmemesine nazaran Kerâmât-ı Ahi Evran, şairin ilk Türkçe eseri olarak kabul edilebilir. Bu mesnevî ilk defa kısa bir önsöz, eserin Arap harfleriyle harekeli matbu metni ve Almancaya çevirisiyle Franz Taeschner tarafından yayımlanmıştır (1930). Taeschner, eserin Gülşehrî’ye ait olamayacağına dair bazı yayınlar üzerine metni, Mantıku’t-Tayr’la karşılaştırmak ve tıpkıbasımını da eklemek suretiyle ikinci kez neşretmiştir (1955). Türkiye’de Taeschner neşrinden hareketle yapılan Latin harfli bazı yayınlar olmakla birlikte eserin ilmî usullerle hazırlanmış metnini Ahmet Kartal yayımlamıştır (2009).

3. Kudûrî Tercümesi: Mantıku’t-Tayr’ın sonlarında geçen iki beyitten şairin Kudûrî el-Bağdâdî’nin (ö. 1037) el-Muhtasar adlı Arapça eserini nazma çektiği anlaşılmaktadır. Ancak henüz bir nüshasına rastlanmayan bu eserin hangi dilde yazıldığı da bilinmemektedir.

4. Mantıku’t-Tayr: Şairin, Feridüddîn-i Attâr’ın aynı adlı eserini esas alarak 717/1317-8 yılında kaleme aldığı mesnevîsidir. Kemal Yavuz (2007) neşrine göre 4438 beyitten oluşan eserin vezni aruzun fâilâtün failâtün fâilün kalıbıdır. Gülşehrî kendisinin de ifade ettiği gibi Attâr’dan aynen çeviri yapmamış, mesnevînin bazı bölümlerini çıkarmış, olmayan bazı bölümleri de metne eklemiştir (Kartal 2004). Bilinen altı yazma nüshası olan Mantıku’t-Tayr, pek çok bakımdan Felek-nâme’yle paralellik göstermektedir. Gülşehrî’nin Türkçe olarak yazdığı en büyük eseridir. Şairin, metnin birer beytinde Gülşen-nâme ve Gülşen adlarıyla da andığı bu mesnevî, Türk dilinin Anadolu’da kaleme alınmış büyük eserlerinin ilklerinden olması bakımından da çok önemlidir. Nitekim Köprülü de (1918: 280) Gülşehrî’nin, kendi eserinin Attâr’ınkinden aşağı olmadığını söylerken haksız sayılmayacağını ifade etmektedir. Mantıku’t-Tayr üzerine Müjgân Cunbur doktora tezi (1952), Temel (2010) yüksek lisans tezi hazırlamıştır. Ayrıca bu mesnevîyi, Agâh Sırrı Levend bir ön söz ilâvesiyle tıpkıbasım olarak (1957), Aziz Merhan (2003) ve Kemal Yavuz (2007) da Latin harfleriyle yayımlamıştır.

5. Risâle-i Arûz: 16 varaklık Farsça bir risaledir. Bilinen tek nüshası Millet Kütüphanesi Farsça No. 517’de bulunan eserde aruz kalıplarının terkip ve teşkili hakkındaki bilgileri bu kalıplara ilişkin olarak verilen örnekler takip etmektedir.

Yukarıdakilerin yanı sıra Gülşehrî’nin, kendi mesnevîlerinde yer alan birkaç gazelle birlikte Türkçe ilk nazire mecmuaları olan Ömer bin Mezîd’in Mecmû’atü’n-Nezâ’ir’i ile Eğirdirli Hacı Kemâl’in Câmi’u’n-Nezâ’ir'inde kaside ve gazel tarzında 7 şiiri bulunmaktadır. Bir şiirinde kendisi hakkında “Gazelleri dükeli lü’lü’-i ter / Kasîdeleri kamu âb-ı hayvân” demesine nazaran gazel ve kasideyle uğraşmış intibaı vermesine karşın elimizdeki gazel ve kasideleri çok azdır. Ayrıca bazı kütüphane kataloglarında Gülşehrî adına kayıtlı irili ufaklı mesnevîler de vardır. Bunlardan Mecmû’a-i Latîfe adlı eserdeki manzumelerin Gülşehrî’ye ait olmadığı ortaya konmuştur (Kocatürk 1982: 41). Yine yaptığımız incelemede Milli Kütüphane Yz A 8294/8 numarada kayıtlı Pend-nâme ile Yz A 3668/2'de kayıtlı Dâstân-ı Tûtî ve Hacc adlı mesnevîlerin de ayrı eserler olmayıp Mantıku’t-Tayr’dan seçilmiş parçalar olduğu tespit edilmiştir.

Gülşehrî, mesnevî tarzında başarılı olmuş ve tesirlerini bu sahada göstermiş bir şairdir. Az sayıdaki gazelleri ise esasında mesnevî tarzında yazdıklarının kafiye farklılığı gösteren örnekleri gibidir. Gülşehrî’nin dünyanın geçiciliği, zühd, takva, iman ve tasavvuf gibi konuları işlediği şiirleri dil, şekil ve muhteva bakımından çağdaşları Âşık Paşa ile onun oğlu Elvân Çelebi gibi şairlerin şiirleriyle önemli oranda benzerlik göstermektedir. Gülşehrî’yi Şeyyâd Hamza, Tursun Fakîh, Muarref Ladikî, Yenipazarlı Hasan hatta Sultan Veled gibi çağdaşlarıyla karşılaştıran Köprülü (1918: 280), bu şairlerle Gülşehrî arasında “sanat itibarıyla çok büyük farklar” olduğunu belirtmektedir.

Kaynakça

Acar, Kenan (1994). “Muhtelif Kaynakların Işığında Şair Gülşehrî’ye Bir Bakış”. Türk Kültürü (375): 424-433.

Akalın, Berrin Uyar (2005). “The Poets Who Wrote and Translated Mantiku’t-tayr in Turkish Literature”. International Journal of Central Asian Studies 10 (1): 167-79.

Alan, Gülbadi (1999). “Gülşehrî’nin Hayatı ve Eserleri”. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (8): 123-30.

Araslı, Hamit (1968). “Gülşehrî ve Genceli Nizâmî”. XI. Türk Dil Kurultayı’nda Okunan Bilimsel Bildiriler. 8/10: 29-33.

Aydın, Sayılı (1968). “Gülşehrî’nin Leylek İle Bülbülün Hikayesi Adlı Manzumesi”. Necati Lugal Armağanı. Ankara. 537-554.

Cahen, Clauda (1994). Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler. çev. Y. Moran. İstanbul: E Yay.

Canpolat, Mustafa (1982). Ömer bin Mezîd, Mecmû’atü’n-Nezâ’ir. Ankara: TDK Yay.

Cunbur, Müjgan (2004). “Gülşehrî”. Türk Dünyası Ortak Edebiyatı Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi. C. 4. Ankara. 251-253.

Cunbur, Müjgan (1963). “Gülşehrî ve Kaygusuz Abdal’ın Şiirlerini Kapsayan XV. Yüzyıldan Kalma Bir Mecmua”. X. Türk Dil Kurultayı’nda Okunan Bilimsel Bildiriler. Ankara. 23-30.

Cunbur, Müjgan (1952). Gülşehrî ve Mantıktu’t-Tayr’ı. Doktora Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi.

Cunbur, Müjgan (1983). “Mevlânâ’nın İlk Mütercimi Gülşehrî”. Yirmi Altı Bilim Adamının Mevlânâ Üzerine Araştırmaları Bildirileri. Konya. 31-35.

Cunbur, Müjgan (1959). “Yunus Emre ve Gülşehri”. Türk Yurdu 49 (9): 5-6.

Dilçin, Cem (1993). “Mantıku’t-tayr’ın Manzum Çevirileri Üzerine Bir Karşılaştırma”. Ankara Üniversitesi DTCF Fakülte Dergisi (369): 35-52.

Dizdaroğlu, Hikmet (1958). “Gülşehri Mantıku’t-tayr”. Türk Dili 8 (88): 225-227.

Eğridirli Hacı Kemâl. Câmi’u’n-Nezâ’ir. Bâyezıd Devlet Kütüphanesi. No. 5782.

Encyclopeadia Iranica (2012). “Golšehrî (Gülşehrî) Soleymân”. XI (1): 101-102. http://www.iranicaonline.org/articles/golsahri [erişim tarihi: 20.08.2013].

Gölpınarlı, Abdülbaki (1949-1950). “İslâm ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilâtı ve Kaynakları”. İÜ İktisat Fakültesi Mecmuası 11 (1-4): 3-354.

Levend, Agâh Sırrı (1957). Gülşehrî, Mantıku’t-Tayr (Tıpkıbasım). Ankara: TDK Yay.

Kartal, Ahmet (2004). “Attâr’ın Mantıktu’t-tayr’ı ile Gülşehrî’nin Mantıktu’t-tayr’ının Mukayesesi”. I. Kırşehir Kültür Araştırmaları Bilgi Şöleni (8-10 Ekim 2002) Bildiriler. hzl. A. Günşen. Kırşehir. 297-329.

Kartal, Ahmet (2005). “Gülşehrî’nin Mantıku’t-tayr’ında Yer Alan Fütüvvetle İlgili Bir Manzumesi”. I. Ahi Evran-ı Velî ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir - 12-13 Ekim 2004. C. 2. hzl. M. F. Köksal. Ankara. 585-595.

Kartal, Ahmet (2009). “Kerâmât-ı Ahi Evran Mesnevisi Üzerine Notlar”. Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi (2): 223-242.

Kocatürk, Sadettin (1982). Gülşehrî ve Felek-nâme. Ankara: KB Yay.

Köprülüzâde Mehmed Fuad (1918). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. İstanbul.

Kuru, Selim S. (2011). “Destânı Mesnevîde Anlatmak: Gülşehrî, Âşık Paşa ve Mes'ûd'un Eserleri Hakkında Gözlemler”. Eski Türk Edebiyatı Çalışmaları VI, Mesnevî: Hikâyenin Şiiri. hzl. H. Aynur, M. Çakır, H. Koncu, S. S. Kuru, A. E. Özyıldırım. İstanbul: Turkuaz Yay. 195-216.

Merhan, Aziz (2004). “Ahi Evran ve Şair Gülşehrî”. Ahilik Araştırmaları Dergisi 1 (1): 93-103.

Merhan, Aziz (2003). Die Vogelgespräche’ Gülşehris und die Anfänge der türkischen Literatur. Gottingen: Pontus Verlag.

Özkan, Mustafa (1996). “Gülşehrî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 14. İstanbul: TDV Yay. 250-252.

Shepherd, Vanessa Margaret (1979). The Turkish Mystical Poet Gülşehri with Particular Reference to His Mantiq al-tayr. Cambridge.

Taeschner, Franz (1962). “Des Altrumtürkischen Dichters Gülşehri Werk Mantıku’t-tayr und seine Vorlage, das gleichnamige Werk des persischen Dichters Fariduddin Attār”. Nemeth Armağanı. Ankara. 359-371.

Taeschner, Franz (1932). Das Futuvvetkapital in Gulšehris Altosmanischer Bearbeitung von Attārs Mantiq ut-tayr. Berlin.

Taeschner, Franz (1930). Ein Mesnevi Gulschehris Auf Achi Evran. Hamburg.

Taeschner, Franz (1955). “Gülshehri”. EI2 II. 1138.

Taeschner, Franz (1951). Gülşehri’s Mesnevi auf Achi Evren der Heiligen von Kırscheir und Patron der türkischen Zünfte. Weisbaden.

Taeschner, Franz (1955). Gülschehris Mesnevi Auf Achi Evran den Heilegen von Kırsheir und Patron der Turkischen Zünfte. Wiesbaden.

Taeschner, Franz (1953). “Zwei gazels von Gülşehrî”. Fuad Köprülü Armağanı. İstanbul. 479-85.

Temel, Arzu (2010). Gülşehri’nin Mantıku’t-tayr Tercümesinde Kelime Grupları. Yüksek Lisans Kayseri: Erciyes Üniversitesi.

Uçman, Abdullah (1979). “Gülşehrî”. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C. 3. İstanbul: Dergâh Yay. 397.

Yavuz, Kemal (2004). “Çeşitli Yönleri İle Mantıku’t-tayr ve Garib-nâme Mesnevileri”. İÜEF Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi (31): 345-56.

Yavuz, Kemal (2005). “Gülşehrî’nin Ahi Bişr Hikâyesi”. I. Ahi Evran-ı Velî ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir - 12-13 Ekim 2004. C. 2. Hzl. M. F. Köksal. Ankara. 999-1010.

Yavuz, Kemal (2007). Gülşehrî’nin Mantıku’t-tayr’ı (Gülşen-nâme) (Metin ve Aktarma). Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü Yay.

Yıldırım, Ali (2003). “Gülşehrî'nin Feleknâme'sinde Geçen Hayvan Adlarının Sembolik Değerleri”. Erciyes (304): 14-17.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. MEHMET FATİH KÖKSAL
Yayın Tarihi: 30.09.2013
Güncelleme Tarihi: 06.11.2020

Eserlerinden Örnekler

Gazel

Bahâr oldı vü bostânlarda bülbül

Kılur gül ışkına feryâd u gulgul

Bu ömr-ile çemende hîç inanma

Ki bir haftadan artuk dirile gül

Gülün ömri azına gözüm ağla

Yazun tiz geçdügine ağız aç gül

Kime bir âfiyet geldi cihânda

Kim ana irmedi yüz bin tezelzül

Bu dünyâ izzetine garre olan

Delim tarta temennâ vü tezelzül

Cihânun ârzûsı cânun almak

Senün fikründe ashâb-ı te’emmül

Çegâne ölüm anup eyde ten ten

Karâbe ömre gelüp kıla kâl kul

Ola Gülşehrî gâfil kendiden kim

Anun zikrinde kılmagıl tegâfül

Bize kim gerek-ise cevr kılsun

Bizüm teslîm geldi vü tecemmül

(Canpolat, Mustafa (1982). Ömer bin Mezîd, Mecmû’atü’n-Nezâ’ir. Ankara: TDK Yay. 139.)

Gazel

Çünki biz eyledük söze âgâz

Dahı ayruklara ne söz ü ne sâz

Bize bu şâr ihâneti n’idiser

Çün dükeli cihân kılur i’zâz

Nice kim kanadı var kıla mı

Bir tavuk bir hümâyla pervâz

Bülbüle serçe sözde öykene mi

Tûtîye karga ola mı dem-sâz

Bir şar içinde olana ne gerek

Çok muhibb ü mürîd ü zühd ü namâz

Bir çöpe saymazuz bu şehri ki biz

Kim çokı görinür gözümüze az

Biz cihân eriyüz kaçan olısar

Bir şar eri bizüm-ile enbâz

Biz cihân-gîr erenlerüz kılıvuz

Söyleme sen bize bu şarda râz

Dâyire ehliyüz gök altında

Bir şerün izz ü nâzına niyâz

Ki olup anda iki üç bakkâl 

Be mürîd ola bir iki bezzâz

Kimse Gülşehrî’den yig ağzından

Söz açamaz Hicâz idüp âvâz

Her müte’addin biline bir ma’den

Bize Gülşehri Sa’dî’ye Şîrâz

(Eğridirli Hâcı Kemâl. Câmi’u’n-Nezâ’ir. Bâyezıd Devlet Kütüphanesi. No. 5782. vr. 138b.)

Gazel

Ne dervîş isterüz sâhib ne sultân

Ne derd işümüze yarar ne dermân

Eger akl-ısa kamu pes nedür nefs

Veger cism-ise küllî pes nedür cân

Gülün döküldügini işideli

Çıkupdur gözümüzden bâğ u bostân

Bu ne oddur ki dütüninden oldı

Bizüm cigerlerümüz külli biryân

Cihân sakalumuza güler ü biz

Bir oğlancuk gibi peyveste giryân

İmâret kıldugun yavlak acebdür

Bir evi kim olısar sonra vîrân

Kişi yüz kâfire bir şarda uğrar

Kim olmaz ara yirde bir Müselmân

Müsülmânlık iline varalum kim

Bulunmaya bu kâfirlerde îmân

Mis altun olmağa mümkindür illâ

Bularun tevbesine yokdur imkân

Bu menzilde sefer kıl kim görine

Sana ol ilde ibretler firâvân

Hezârân âkıl u dânâ bu sırrı

Hemân bildi ki bir âsî vü nâ-dân

Eger sen oynadun utuldun-ısa

Kaçan oynadısardur çerh-i gerdân

Sen ihsân eyle hayr it-kim ölicek

Sana kılmaya illâ hayr u ihsân

Eger şâd olur-ısan gussaya ne

Veger gam yir-isen ıyşa ne noksân

Gele bir gün ki bir karıncacuğun

Çü âbın virmeye yüz bin Süleymân

 Bu hûb dürleri kim Gülşehrî dökdi

Meger kim gönli oldı bahr-i ummân

Gazelleri dükeli lü’lü’-i ter

Kasîdeleri kamu âb-ı hayvân

(Eğridirli Hâcı Kemâl. Câmi’u’n-Nezâ’ir. Bâyezıd Devlet Kütüphanesi. No. 5782. vr. 263b.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1HALİL, Silsüpüroğlu Halil Beyd. 1857/1858? - ö. 1949Doğum YeriGörüntüle
2AYDOĞAN, İbrahim Aydoğand. 14.05.1957 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3OSMAN HİLMİd. 1868 - ö. 1897Doğum YeriGörüntüle
4HALİL, Silsüpüroğlu Halil Beyd. 1857/1858? - ö. 1949Doğum YılıGörüntüle
5AYDOĞAN, İbrahim Aydoğand. 14.05.1957 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6OSMAN HİLMİd. 1868 - ö. 1897Doğum YılıGörüntüle
7HALİL, Silsüpüroğlu Halil Beyd. 1857/1858? - ö. 1949Ölüm YılıGörüntüle
8AYDOĞAN, İbrahim Aydoğand. 14.05.1957 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
9OSMAN HİLMİd. 1868 - ö. 1897Ölüm YılıGörüntüle
10HALİL, Silsüpüroğlu Halil Beyd. 1857/1858? - ö. 1949Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
11AYDOĞAN, İbrahim Aydoğand. 14.05.1957 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
12OSMAN HİLMİd. 1868 - ö. 1897Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
13HALİL, Silsüpüroğlu Halil Beyd. 1857/1858? - ö. 1949Madde AdıGörüntüle
14AYDOĞAN, İbrahim Aydoğand. 14.05.1957 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
15OSMAN HİLMİd. 1868 - ö. 1897Madde AdıGörüntüle