İSMÂİL DEDE EFENDİ, Hammâmî-zâde

(d. 1191/1778 - ö. 1262/1846)
divan şairi ve musikişinas
(Divan/Yazılı Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

1191/1778 senesinde İstanbul'da Şehzadebaşı'nda doğdu. Türk sanat musikisi çevrelerinde Dede, Dede Efendi, Büyük Dede, Derviş İsmail, İsmail Dede, Hammâmî-zâde İsmail Dede Efendi gibi isimlerle anılmaktadır. Babası Manastır'ın Görice sancağına bağlı Kesriye kasabasından kalkarak İstanbul'a gelip burada memuriyet hayatına başlayan Süleyman Ağa'dır. Süleyman Ağa uzun yıllar vezir Cezzar Ahmed Paşa'nın mühürdarı sıfatıyla Filistin, Lübnan, Suriye ve diğer bazı bölgelerde bulunmuş fakat bir süre sonra Paşa'nın halka yaptığı haksız muamelelere ve zulmüne dayanamayarak görevinden istifa edip İstanbul'a gelmiş, Şehzadebaşı'nda bulunan Acemoğlu Hamamı'nı satın alarak işletmeye başlamış, İsmail Dede'ye Hammâmî-zâde sıfatı da bu yüzden verilmiştir. Süleyman Ağa'nın İstanbul'da evlendiği Rukiye Hanım'dan İsmâil doğmuş ve kurban bayramının ilk günü dünyaya geldiği için kendisine bu ad verilmiştir. İsmâil üç, dört yaşlarındayken Süleyman Ağa Acemoğlu Hamamı'nı satmış ve Altımermer'deki Kurusebil Mahallesi'nde Çavuş Hamamı'nı ve hamamın yakınlarındaki bir evi satın almış, aile burada yaşamaya başlamıştır. İsmâil, ilköğrenimini Hekimoğlu Ali Paşa Camisi bitişiğindeki Çamaşırcı Mektebi'nde tamamladı. Bu mektepte sesinin güzelliği ve musikideki kabiliyeti nedeniyle ilahicibaşılık görevi verildi. Bu civarda oturan ve kendisi de önemli bir bestekar olan Anadolu Kesedârı Uncu-zâde Mehmed Efendi'nin de çocuğu aynı mektebe gidiyordu. Bu fırsatla İsmail'i dinleyen Uncu-zâde, onun kabiliyetini anlamış ve kendisine evinde musiki dersleri vermeye başlamıştır. İsmail ilköğreniminden sonra da yedi sene kadar hem Uncu-zâde'den musiki öğrenmiş hem de bu müddet içinde hocasının vasıtasıyla başdefterdarlığın başmuhasebe kalemine katip muavini olarak devam etmiştir. Bu arada haftada iki gün Yenikapı Mevlevîhânesi'ne devama başlamış ve burada Şeyh Ali Nutkî Dede ile kardeşi Abdulbâki Nâsır Dede'den ders almış ayrıca devrin ileri gelen diğer musikişinaslarından faydalanarak kendisini yetiştirmiştir. İsmail 1213/1798'de Mevlevî çilesine başlamış, aynı yıl semâ meşkini bitirmiş, 1214/1799'da da çilesini tamamlayarak "Dede" unvanını almaya hak kazanmıştır. Bu tarihte 21 yaşlarında bulunuyordu ve birkaç ay önce padişah III. Selim tarafından huzuruna davet edilecek derecede şöhret kazanmıştı. İsmail'in çileye girdiği sıralarda babası Süleyman Ağa vefat etmiş, İsmail babasından kalan hamamı satmış ve parasını kısa zamanda harcamıştır. Çile sırasında yaptığı bir beste padişah tarafından duyulmuş, saraya davet edilmiş, padişahın arzusuyla iki defa bu şarkıyı okumuş ve kendisine bir kese altın verilmiştir. Çilesini tamamladıktan sonra Yenikapı dergâhında hücre sahibi oldu ve musiki meşkine başladı. Başka bir bestesi nedeniyle de haftada iki defa saray fasıllarına hanende olarak katılması padişah tarafından uygun görüldü. 1217/1802 senesinin ilk aylarında saraylı Nazlıfer Hanım'la evlenmesinden sonra Akbıyık Mahallesi'nde kiraladığı bir eve yerleşti. Bu sıralarda musâhib-i şehriyârî oldu. Birkaç yıl sonra kısa aralıklarla sevdiği ve değer verdiği birçok insanı bu arada annesini, üç yaşında Sâlih adındaki oğlunu, 6 yaşında Mustafa adlı oğlunu ve 3 yaşındaki Ayşe adlı kızını kaybetti. Bu acılar onun sanat ve bestecilik gücüne etki ederek birçok güzel beste yaptı. Bu günlerde III. Selîm tahttan indirildi. Bir müddet saraydan uzak kaldı ve musâhib-i şehriyârîlik görevinden de uzaklaştırıldı. II. Mahmûd'un tahta çıkmasından bir müddet sonra yine saraya devama başladı, dört yıl kadar sonra da yine musâhib-i şehriyârî görevi verildi. Az bir müddet sonra da sarayın yüksek görevlerinden olan müezzinbaşılığa getirildi. Kendisini çok takdir eden padişah yalnız devlet adamlarına verilen bir nişanı bizzat takmış, Ahırkapı'da da bir konak ihsan etmişti. II. Mahmûd'un 31 yıllık saltanatı boyunca devrin en gözde bestekârı olarak şöhreti arttı. II. Mahmûd vefat ettiğinde yerine geçen oğlu Abdülmecîd daha çok Batı musikisine yatkındı fakat babasının o kadar sevdiği ve saydığı Dede'yi sarayda muhafaza etti, hürmet ve himayesini üzerinden eksik etmedi. Dede Efendi padişahtan izin alarak arkadaşı Zekî Mehmed Ağa ve talebelerinden Dellâl-zâde İsmail ve Mutâf-zâde Ahmed Efendiler ile hacca gitti. O yıl Mekke'de kolera hastalığı salgını vardı. Mekke'de bu hastalığa yakalanan Dede Efendi, hac farizasını yerine getirdikten sonra Minâ'da kurban bayramının birinci gününde öğrencisi Mutâf-zâde'nin kolları arasında 1262/1846 senesinde vefat etti. Aynı günlerde vefat eden yol arkadaşı ve önemli bir bestekâr olan Tanbûrî Zeki Mehmed Ağa ile yanyana Mekke'de Cennetü'l-Mu'allâ'da Hz. Hatice'nin mezarının ayak ucuna defnedildiler. Kaderin bir takdiri olarak Dede Efendi, bir kurban bayramında doğmuş ve 68 yıl sonra yine bir kurban bayramında vefat etmişti. Dede'nin vefatı İstanbul'da olduğu kadar bütün İslam dünyasında da derin bir üzüntü yarattı. Vefatına Kâzım Paşa'nın yazdığı çok güzel beş beyitlik tarih manzumesinin tarih beyti şu şekildedir: Çâr tekbîrin çeküp Kâzım dedi târîhini / "Kebş-i cânın kıldı İsmâ'il Dede kurbân-ı Hak". İsmâil Dede'nin Cankurtaran'da Akbıyık Mahallesi'ndeki evi Türkiye Târihi Evleri Koruma Derneği tarafından restore edilmiş, Şehzadebaşı'nda bir caddeye Dedeefendi adı verilmiştir.

Gençliğinde Yenikapı dergâhında irticalen okuduğu na'tlarla büyük bir na't-hân ve saray fasıllarında emsalsiz bir hânende olarak tanınan, biraz ney de çalan Dede, iki hükümdarın büyük ilgileri sayesinde pek çok ve pek güzel eserler verebilmiştir. Eserlerinin bir kısmı III. Selîm'e ve II. Mahmûd'a ithaf edilmiştir. Dede, pek çok talebeye meşk etmiş ve musiki öğretmiştir. Talebelerinden en değerlisi, Dede'nin en çok üzerinde durduğu Dellâl-zâde İsmâil Efendi'dir. Dellâl-zâde de Dede'den sonra gelen klasik bestekârların en büyüğüdür. Diğer talebeleri arasında Eyyûbî Mehmed Bey, Zekâyî Dede, Çilingir-zâde Ahmed Ağa, Mutaf-zâde Ahmed Efendi, Yağlıkçı-zâde Ahmed Efendi, Şâkir Ağa, kızı Fatma Hanım, Vehîb Efendi, Hamparsum, Sâlih Efendi, Hâşim Bey, Hacı Ârif Bey, Nikogos Ağa, Behlûl Efendi, Şeyh Azmî Dede, Hâfız Hamdî Efendi, Yeniköylü Hasan Efendi, torunu Rif'at Bey sayılabilir. Arabân-kürdî, hicâz-bûselik, sabâ-bûselik, nev-eser ve sultânî-yegâh makamlarını ilk defa Dede bulup kullanmış, muhtemelen kendi adlandırmıştır. Bu makamlardan son ikisi çok güzel ve rağbet kazanmış makamlardandır. Dede'nin kendisinden sonraki bestekârlara tesiri, zamanımıza yakın devirlere kadar çok büyük olmuştur. Dede bestekar olarak büyük bir dâhidir. Zayıf eseri görülmemiştir. Orta derecede olanlar azdır. Birçoğu Türk musikisinin seçkin şaheserleri arasına girer. Doğuştan bestekâr olarak yaratılan, pek güçlü istisnai bir sanatkârdır. İsmâil Dede, Türk musikisinin ayin, durak, tevşih, savt, ilahi, peşrev, saz semaisi, kâr, kârçe, kâr-ı nâtık, murabba, semai, şarkı, türkü, köçekçe gibi dinî ve dindışı sahadaki hemen her formunda eser vermiştir. Dede, 500'den fazla eser bestelemiştir. Bugün elimizde bulunanlar 294 tanedir. Bunların 56'sı dîni 238'si din dışıdır. Bestelenen bu eserler 70 ayrı makamdandır. Hat sanatıyla da ilgisi olan Dede Efendi aynı zamanda bir miktar Türkçe birkaç da Farsça manzume yazmış bir şairdir. Hece vezniyle şiirleri de vardır ancak Dede'nin bestekârlığı ve musikişinaslığı ölçüsünde önemli bir şair olduğu söylenemez.

Kaynakça

Ak, Ahmet Şahin (2009). "Hammâmi-zâde İsmail Dede Efendi. Türk Mûsikisi Tarihi. Ankara: Akçağ Yay.

Aksüt, Sadun (1993). Türk Musikisinin 100 Bestekârı. İstanbul: İnkılap Kitabevi.

Özalp, M. Nazmi (2000). "Hammâmî-zâde İsmâil Dede Efendi". Türk Musikisi Tarihi. C. I. İstanbul: MEB. Yay.

Özcan, Nuri (2001). "İsmail Dede Efendi, Hammâmi-zâde". İslam Ansiklopedisi. C. XXIII. İstanbul: TDV. Yay. 93-95.

Öztuna, Yılmaz (1990). "İsmail Dede Efendi". Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi. C. I. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay. 394-397.

Öztuna, Yılmaz (1996). Dede Efendi. Ankara: KTB Yay.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. MEHMET ARSLAN
Yayın Tarihi: 26.02.2015
Güncelleme Tarihi: 10.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Şarkı

Âşık olalı sen yâre gönül

Yanmakda yürek pür-yâre gönül

Tek etme fedâ sen bu kulunu

Râzı oluyor âzâra gönül

Uslanmayacak hiç çâresi yok

Dîvâne gönül bîçâre gönül

 

Aşk âteşine yakdı özümü

Bilmem ki nice tutmaz sözümü

Ağlar göricek gül ruhlarını

Ta'cîz ediyor iki gözümü

Uslanmayacak hiç çâresi yok

Dîvâne gönül bîçâre gönül

 

Bin dürlü sitem bin dürlü melâl

Görmüşse dahi terbiye muhâl

Gerçi bilirim etdiklerini

Sen bakma yine ey ruhları âl

Uslanmayacak hiç çâresi yok

Dîvâne gönül bîçâre gönül

(Özalp, M. Nazmi (2000). "Hammâmî-zâde İsmâil Dede Efendi". Türk Musikisi Tarihi. C. I. İstanbul: MEB. Yay. 544.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1EDÎB, Rikabdâr Abdullah Ağa-zâde Hazîneli Süleyman Edîb Beyd. ? - ö. 1721-1722Doğum YeriGörüntüle
2RÛHÎ, Ömer Rûhî Çelebid. ? - ö. 1609-10Doğum YeriGörüntüle
3Leyla İpekçid. 13 Ekim 1966 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
4NÂMIK PAŞA, Nâmık Ali Paşa, Moralı-Anapolilid. 1778 - ö. 1836Doğum YılıGörüntüle
5HÂMİD, Seyyid Mehmed Hâmid Efendid. 1778-79 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6RÂSİM, Hâcı Seyyid Ömer Râsim Efendid. 1778 - ö. 1846Doğum YılıGörüntüle
7RIZÂ, Ali Rızâ Paşa, Trabzonlud. ? - ö. 1846Ölüm YılıGörüntüle
8SAFÎ, Hacı Mustafa Safîd. 1784 - ö. 29.12.1846Ölüm YılıGörüntüle
9SÂ'İB, Ahmed Sâ'ib Efendi, Acem Bahâr Efendi-zâded. 1812 - ö. 1846Ölüm YılıGörüntüle
10NÂSIH, Mahmûd Nâsıh Efendi, İstanbullud. ? - ö. 1902Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
11NUSRET, Mehmed Nusret Beyd. 1833 - ö. 1854Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
12MEHMED ŞÜKRÜd. ? - ö. 19. yy.Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
13Faruk Gürtuncad. 1904 - ö. 6 Ağustos 1982Madde AdıGörüntüle
14ABDULLAH, Abdullah Efendid. 1663-64 - ö. 7 Haziran 1722Madde AdıGörüntüle
15HAYDERÎ, Haydard. 1866 - ö. 1923Madde AdıGörüntüle