NAHîFî, Süleyman

(d. 1076/1665-66 - ö. 1151/1738)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Asıl adı Süleyman'dır. İstanbul'da dünyaya geldi. Doğum yılı 1076/1665-66 olarak tahmin olunmaktadır. Dedesi Abdurrahman b. Sâlih, babası ise Abdurrahman b. Muhyî'dir. Erken yaşlarda öğrenim hayatına başladı. Hâfız Osman'dan sülüs ve nesih meşk etti. Talik hatta ustalığı pek çok kaynakta zikredilir. Bir taraftan hattatlık yaparken öte yandan memuriyet hizmetinde bulundu ve Dergâh-ı Âli yeniçeri halifelerinden oldu. Şaban 1094/Eylül 1683'de memuriyetle Mısır'a gitti. Bir görüşe göre Mısır'a giderken, bir görüşe göre ise Mısır yoluyla hacdan dönerken Konya'da Mevleviliğe intisap etti. 1100/1688-89'da İran'a elçi tayin edilen Ebukavuk Mehmed Paşa'nın kâtibi olarak İran'a gitti. Revan, Tebriz, Nahçıvan, Kazvin, Kum ve Kaşan gibi şehirlerde bulundu. Acem âlim ve şairlerle görüştü. Isfahan'da Tekke-i Sâib ve Medrese-i Kâşî'nin duvarlarına Rafızîleri tenkit edici beyitler yazacak kadar Sünni olan Nahîfî, İstanbul'a dönünce Şehit Ali Paşa'nın divan efendisi oldu. Bir süre sonra bu görevinden paşanın aksi ve titiz hâllerine dayanamayarak ayrıldı. Bu arada paşanın tavsiyesi ile Kazasker Ârif Efendi'den dul kalan bir hanımla evlendiyse de, iki yıl sonra boşandı ve bir daha evlenmedi. 1131/1718-19'da Macaristan (Nemçe) elçisi İbrahim Ağa (Paşa) maiyetinde Pasarofça Antlaşması için bu ülkeye gitti. Dönüşünde hizmetinden dolayı Divan-ı Sultani hocalıklarından başmukataacılığa getirildi. 1138/1725-26'da şıkk-ı sani defterdarı olan Nahîfî bir süre sonra emekli oldu ve bir daha memuriyet almadı.

İhtiyarlığında III. Ahmed ve bilhassa Damad İbrahim Paşa'nın büyük yardım ve yakınlıklarını gördü. Yarım kalan Mesnevî Tercümesi bu iki devlet adamının yardım ve ısrarlarıyla tamamlandı. Bir ara Habîbü's-Siyer tercümesi için kurulan heyette bulundu. Uzun bir ömür süren şair, hayatının sonlarında uzlete çekildi ve kendini ibadete verdi. 19 Cemâziye'l-evvel 1151/ 4 Eylül 1738'de İstanbul'da vefat etti. Mezarı Topkapı'dan Maltepe'ye giden caddenin solunda Sarı Abdullah Efendi'nin mezarının yanındadır. Abdülbaki Gölpınarlı mezar taşının Hamzavilerin usulünce olduğunu söyler. Mezar taşında "Göçdü dünyadan bu zât-ı pâk-i mevsûf'ül-kemâl / Rahmet-i Hâk cânına olsun nisâr u lâyiha / Kim gelirse kabrine târîh-i fevtin okusun / Bu Süleymân Nahîfî rûhuna el-fâtiha" yazılıdır ki son mısra ölüm tarihini verir.

Eserleri şunlardır:

1. Dîvân: Oldukça hacimli bir eser olan Nahîfî Dîvânı'nın bazı nüshaları dinî ve din dışı şiirlerin ayrı tertip edilmesiyle meydana getirilmiştir. Dinî ve din dışı şiirler ayrı ayrı derlenip meydana getirilmiştir. Çok sayıda na'tin bulunduğu divanda padişah ve devlet adamlarına yazılmış kasidelerin yanı sıra 2 tane de muvaşşah kaside vardır. Nahîfî, döneminin yönelimine uyarak çok sayıda tarih manzumesi söylemiştir. Genellikle aşk, şarap ve dini konuları içeren gazelleri aruzun hemen her bahrinde yazılmıştır. Çeşitli uzunluklardaki bu gazeller hemen her harftedir. Şair, özellikle rübaileri ile ünlüdür. Eserde Arapça ve Farsça gazeller ve kasideler de bulunmaktadır. Dîvân'ın tenkitli metni, İrfan Aypay tarafından doktora tezi olarak hazırlanmıştır (1992). 7 nüshanın karşılaştırılmasıyla meydana getirilen bu metninde 27 kaside, 1 mesnevi, 37 tarih, 13 murabba, 10 tahmis, 1 muaşşer, 526 gazel, 3 muamma, 49 kıta, 563 rübai, 271 matla, 7 beyit yer almaktadır. 

2. Tercüme-i Mesnevî-i Şerîf: Şairin en önemli eseridir. Mesnevî'nin tamamının manzum tercümesidir. Eserin önsözünde manzum bir tercümenin nasıl olması gerektiği anlatılır ve Farsça ve Türkçenin birbirlerinden üstün yönleri ele alınır. Şair, belli bir süre Mevlevi terbiye ve tedrisatından geçtikten sonra böyle bir tercüme faaliyetine girişmiştir. Önce ilk 18 beyti tercüme etmiş, sonra istihareye yatmış ve olumlu işaret alınca tercümeye devam etmiştir. İlk üç cildi tamamladıktan sonra ara vermiş, sonra yeniden başlamıştır. Eser, 1730 yılı civarında tamamlanmıştır. Nahifi'nin tercümesi aynen ve kelime kelime tercüme değil dilin imkânları muvacehesinde tasarruflarda bulunulmuş bir tercümedir ve başarısı biraz da bundandır. Farsça metniyle beraber Mısır'da basılmıştır (Kahire 1268). Hayli yazması içinde en değerlisi Nuruosmaniye Kütüphanesi nr. 2326'da kayıtlıdır. Mevlânâ'ya aidiyeti şüpheli bulunan yedinci cilt hariç Amil Çelebioğlu tarafından mensur açıklamalarla birlikte üç cilt olarak yayımlanmıştır (1967).

3. Mevlidü'n-Nebî: 1106 beyitten ve üç bölümden meydana gelen bir eserdir. Eser üzerinde Yusuf Karaca bir yüksek lisans tezi hazırlmıştır (1997).

4. Hicretü'n-Nebi (Hicret-nâme): İçinde 154 beyitlik bir hilye de bulunan 788 beyitlik bir mesnevidir. Bugünkü bilgilerimize göre hicret konusunu müstkil olark işleyen tek eser olup Âmil Çelebioğlu tarafından yayımlanmışıtr (1987).

5. Hilyetü'l-Envâr: Pek çok na'tı ihtiva eden ve bu yolla Hz. Peygamber'in vasıflarını anlatan 2871 beyitlik bir eserdir. Eser üzerinde Zekeriya Usluer (1994) ve Oya Yasav (1995) birer yüksek lisans çalışması yapmışlardır.

6. Risâle-i Hızriyye: Mensurdur. 1693'te ölen Evhadüddîn Zaviyesi şeyhi Hüseyin Efendi'nin cenaze merasiminde Hızır adlı biriyle şair arasında geçen konuşmalardan oluşur.

7. Nasîhatü'l-vüzerâ: Küçük bir risale olup siyasetname türündedir. Mehmet İpşirli tarafından yayımlanmıştır (1997).

Bunlardan başka Ravzatü's-safâ fî Sîreti'l-Mustafâ, Sefâret-nâme, Miracü'n-Nebî, Zuhrü'l-Âhire, Kasîde-i Bürde Şerhi, Tahmis-i Kasîde-i Bürde, Tercüme-i Kaside-i Münferice, Enfüsü'l-âfâk, Mev'izatü'n-Nüfûs, Mübahase-i Kaza vü Kader, Âdâb-ı Tarikat ve Kavaid-i Hakikat, Risale-i Kalemiyye, Münşe'ât-ı Nahîfî, Mesnevi-i Nush ve'l-hikem, Tahmis-i Kaside-i Mudariyye, Tahmis-i Bânet Süâd gibi eserleri mevcuttur.

Gerek âlimliği, gerekse şairliği ile devrinin önemli simalarından olan Nahîfî'nin dili oldukça sadedir. Gazellerinde yer yer halk söyleyişine yakın beyitlere sıkça tesadüf olunur. Şiirlerinde âşıkane tarzın yanında tasavvufî söyleyişler de bulunur. Kimi araştırmacılar tarafından Mevlevi, Melami veya Nakşî olduğu söylenmektedir. Daha çok rubailerinde görülen vahdet-i vücut anlayışı kısmen gazellerinde de hissedilir. Sebk-i Hindî etkisi görülen şair, hikemî tarzda şiir söylemekde de başarılıdır. Şiirlerinde İstanbul Türkçesinin özellikleri görülür. Atasözü ve deyimleri kullanmayı sever. Nef'î, Bâkî, Fehîm-i Kadîm, Fuzûlî, Nesîmî, Cevrî, Rûşenî, Nâbî, Sâbit, Nedîm ve Râsih gibi şairlerden etkilenmiştir. Molla Cami gibi İran şairlerinin bazı şiirlerine tahmisler yazmıştır. Yunus Emre ilahilerine benzer manzumeler de kaleme almıştır. Bazı şiirleri bestelenmiştir.

Kaynakça

Ambros, E. G. (1993). "Nahîfî". EI. VII. 905.

Aypay, İrfan (hzl.) (1992). Nahifi Süleyman Efendi: Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği ve Divanının Tenkitli Metni .Doktora Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi.

Canip, A. (1927). "Süleyman Nahifî". Hayat. (I/22): 3.

Ceyhan, A. (2000) "Süleyman Nahîfî'nin Mevlidü'n-nebî Mesnevîsi" Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi.  (14): 89-141.

Çapan, P. (hzl.) (2005). Safâyî, Tezkire-i Safâyî. Ankara: AKM Yay.

Çelebioğlu, Amil (1967). Mesnevî-Şerîf ve Manzum Nahîfî Tercümesi. İstanbul.

Çelebioğlu, Amil (1998). "Süleyman Nahîfî'nin Hicretü'n-Nebî'nin Adlı Mesnevîsi". Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları. İstanbul: MEB Yay. 263-315. 

Emir, S. (1942). XVIII. Asır Şairlerinden Süleyman Nahîfî, Hayatı ve Gazelleri. Mezuniyet Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü.

Fatin Davud. Hâtimetü'l-Eş'âr. Süleymaniye Ktp. Rauf Yekta. No. 310. 400.

Faik Reşâd (1311). Eslâf. İstanbul. 32-35.
Gölpınarlı, Abdülbaki (1992) . Melamilik ve Melamiler. İstanbul. 186, 206.

Hacı Tevfik. Mecmuatü't-Terâcim. İÜ Ktp. TY. 192. 7b-8a.

İnce, Adnan ( hzl.) (2005). Sâlim, Tezkiretü'ş- Şuarâ. Ankara: AKM Yay.

Kemiksiz-zâde M. Safvet. Nuhbetü'l-âsâr min Fevâidi'l-eşâr. İÜ Ktp. TY. 6189. 127a.

Mehmed Süreyya (1327). Sicill-i Osmani. C. IV. İstanbul: 548.

MehmedTahir (1333). Osmanlı Müellifleri. C. II. 455-456.

Muallim Naci (1995). Osmanlı Şairleri. 114-115.

Müstakim-zâde. Mecelletü'n-nisâb. Süleymaniye Ktp. Halet Efendi. No.628. 389b.

Şemseddin Sami (1996). Kamûsu'l-a'lâm. VI. İstanbul: Kaşgar Neşriyat. 4569.

Uzun, Mustafa İsmet (1998). "Hilye". İslâm Ansiklopedisi. C.18.İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 44-47.

Uzun, Mustafa İsmet (2005). "Mi'râciyye". İslâm Ansiklopedisi. C.30. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 135-140.

Uzun, Mustafa İsmet (2006) "Nahîfî". İslâm Ansiklopedisi. C.32. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 297-299.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. MURAT ALİ KARAVELİOĞLU
Yayın Tarihi: 14.05.2014
Güncelleme Tarihi: 14.11.2020

Eserlerinden Örnekler

Gazel

Göz gördi gönül sevdi seni ey yüzi mâhum

Kurbânun olam var mı benüm bunda günâhum

Âşıklugıma şâhid-i âdil mi degüldür

Evzâ'-ı hazînümle garîbâne nigâhum

Memnûn-ı vefâ eyle beni gel keremünle

Yansun hased âteşlerine baht-ı siyâhum

Ey seng-dil itmez mi senün kalbüne te'sîr

Hârâları hâkister iden âteş-i âhum

Bir bagrı yanık âşık-ı mihnet-zededür gel

Aglatma Nahîfî kulunı cevr ile şâhum

(Aypay, İrfan (hzl.)(1992). Nahifi Süleyman Efendi: Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği ve Divanının Tenkitli Metni . Doktora Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi. 336.)

Gazel

Nâz ile itse ol sanem-i pür-hicâb raks

Eyler felekde âh iderek âfitâb raks

Pâ-bûs içün düşer niçe diller ayagına

Meclisde eyledükçe o mest-i harâb raks

Şevk-ı lebünle ey sanem-i cür'a-nûş-ı nâz

Eyler derûn-ı şîşede her bir habâb raks

Şâyed tahammül itmeye diller cemâlüne

İtme esîr-i gamzen olam bî-nikâb raks

Dil-teşnegân-ı zehr-i gamun ragbet eylemez

Bezminde her dem eylese câm-ı şarâb raks

Tîr-i müjenle âteş-i ışkunda dil döner

Sîh-i belâda eyler o murg-ı kebâb raks

Bir dil-rübâya düşdi gönül kim Nahîfiyâ

Eyler safâ-yı ışkı ile şeyh ü şâb raks

(Aypay, İrfan (hzl.)(1992). Nahifi Süleyman Efendi: Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği ve Divanının Tenkitli Metni . Doktora Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi. 246.)

Gazel

Gördüm ki bu tâb ile ruh-ı yâra bakılmaz

Bildüm ki yakînem alev-i nâra bakılmaz

Hûbâna ser-i leşker o sultân-ı cihânum

Gel terk-i edeb eyleme hünkâra bakılmaz

İşretde mey-i nâb ile gül-gûnedür ol ruh

Gözler kamaşur şimdi o ruhsâra bakılmaz

Destinde harâmî gibi bir hançer-i zer var

Geç râh-ı kazâdan ki sitem-kâra bakılmaz

Allâha niyâz eyle Nahîfî ide ihsân

Kalursa yine böyle bu nâ-çâra bakılmaz

(Aypay, İrfan (hzl.)(1992). Nahifi Süleyman Efendi: Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği ve Divanının Tenkitli Metni . Doktora Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi. 230.)

Gazel

Ne dem ol âfitâba hasret ile bir nigâh itdüm

Bir âh itdüm ki cümle hırmen-i sabrum tebâh itdüm

Sevüp bir Leylî-i müşgîn-nikâb-ı hüsni Kays-âsâ

Yine deşt-i cünûn-ı ışkı akla cilve-gâh itdüm

Bana teslîm olundı ser-be-ser sâmân-ı şeydâyî

Dem-i hilkatde zîrâ cümleden evvel ben âh itdüm

Ulüvv-i himmetin gördükde râh-ı nâ-tüvânîde

Dil-i üftâdeyi bir serv-i nâza hâk-i râh itdüm

Metâ'-ı vuslat-ı dil-dârı bâzâr olmadı mümkin

Hemân ser-mâye-i ümmîdi bîhûde tebâh itdüm

Gedâ-yı kûyun olmakdan ferâgat itmez el-hâsıl

Niçe kerre dil-i şûrîdeye teklîf-i câh itdüm

Nahîfî-veş recâ-yı vuslatun itdiyse afv eyle

Huzûrunda ne var bilmezlük ile bir günâh itdüm

(Aypay, İrfan (hzl.)(1992). Nahifi Süleyman Efendi: Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği ve Divanının Tenkitli Metni . Doktora Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi. 334.)

Hicretü'n-Nebî Mesnevisi

Lutf-ile mânend-i genc-i zemîn

Oldı nihân anda nebiyy-i Emîn

Üç gice ol gârı o kân-ı vefâ

İtdi karîn-i şeref-i ihtifâ

Oldı çü mihmânı şeh-i ercümend

Olsa nola rif'at-ile ser-bülend

Nûrı olup feyz-resân-ı cebel

Üstine nûr indi anun fi'l-mesel

İtdi kudûmiyle o kudsî-sirişt

Gârı nümûdâr-ı riyâz-ı bihişt

(Çelebioğlu, Amil (1998). "Süleyman Nahîfî'nin Hicretü'n-Nebî'nin Adlı Mesnevîsi". Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları. İstanbul: MEB Yay. 263-315). 

Mesnevi Tercümesi

Pâdişâhân içre âdet böyledir

Çok işitmişsin rivâyet böyledir

Pehlevânlar solda eylerler kıyâm

Çünki sol pehlûdadır kalbe makâm

Sağda defterdâr ile ehl-i kalem

Çünki dest-i râstdır sâhib-rakm

Sûfiyânın pîş-gehdir menzili

Anların âyînedir cân u dili

Sîne zikr ü fikr ile saykal-zede

Nakş-ı hikmet zâhir ol âyînede

Sulb-i fıtratdan o kim mahbûbdur

Rû be rû mir'ât ana mergûbdur

Âşık-ı âyînedir dîdâr-ı hûb

Saykal-ı cân oldu takvâ-yı kulûb

(Çelebioğlu, Amil (1967). Mesnevî-Şerîf ve Manzum Nahîfî Tercümesi. İstanbul).


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1HÜSNÎ, Hasan Hüsnî Efendid. ? - ö. 1829Doğum YeriGörüntüle
2Gönül Pultard. 3 Kasım 1943 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3AVNİ NURETTİNd. 1866 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
4HÜSNÎ, Hasan Hüsnî Efendid. ? - ö. 1829Doğum YılıGörüntüle
5Gönül Pultard. 3 Kasım 1943 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6AVNİ NURETTİNd. 1866 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
7HÜSNÎ, Hasan Hüsnî Efendid. ? - ö. 1829Ölüm YılıGörüntüle
8Gönül Pultard. 3 Kasım 1943 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
9AVNİ NURETTİNd. 1866 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
10HÜSNÎ, Hasan Hüsnî Efendid. ? - ö. 1829MeslekGörüntüle
11Gönül Pultard. 3 Kasım 1943 - ö. ?MeslekGörüntüle
12AVNİ NURETTİNd. 1866 - ö. ?MeslekGörüntüle
13HÜSNÎ, Hasan Hüsnî Efendid. ? - ö. 1829Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14Gönül Pultard. 3 Kasım 1943 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15AVNİ NURETTİNd. 1866 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16HÜSNÎ, Hasan Hüsnî Efendid. ? - ö. 1829Madde AdıGörüntüle
17Gönül Pultard. 3 Kasım 1943 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
18AVNİ NURETTİNd. 1866 - ö. ?Madde AdıGörüntüle