SÂFÎ, Cezerî Kâsım Paşa

(d. ?/? - ö. Ramazan 907’den sonra, 939’dan önce?/Mart 1502\'den sonra, 1532-33’ten önce?)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Kıraat âlimi Cezerî’nin torunu ve Fâtih Sultân Mehmed dönemi nişancılarından Cezerî-zâde Şemseddîn Mehmed Bey’in oğlu olduğu, bu sebeple Cezerî nisbesiyle anıldığı belirtilir. Ancak 907 yılı Ramazan ayı başlarına (Mart 1502) ait vakfiyesinde (İstanbul Müftülüğü Şer’iyye Sicilleri Arşivi. Evkâf-ı Hümâyûn. No. 2. vr. 250) isminin Kâsım Paşa b. Abdullâh olarak geçmesi, bazı kaynakların naklettiği gibi (Canım 2000: 349; Uğur vd. 1997: 800; İsmâîl Belîğ 1287: 65) Şeyh Mehmed Cezerî’nin veya bu ailenin kölesi olduğu şeklindeki rivayetin daha kuvvetli olduğunu gösterir. Gerçekte ismi Neşrî’de (Taeschner 1951: 231) Cezerî Kâsımî Paşa, İbn Kemâl’de (Uğur 1997: 27) Cezerî Kâsımî, Âşık Çelebi’de (Kılıç 2010: 1267) Cezerî Kâsım Paşası diye geçmektedir. Annesi Fenârî-zâde Alî Efendi’nin kızıdır. Dîvân-ı Hümâyûn’da görev yaptıktan sonra Mahmûd Paşa’nın teveccühünü kazandı ve Fâtih tarafından Amasya sancağında bulunan Şehzâde Bâyezîd’in defterdarlığına tayin edildi. Bir süre de Rumili Beylerbeyliği defterdarlığında bulundu (Uğur 1997: 28). Hüseyin Hüsâmeddin, kaynak belirtmeden Kâsım Paşa’nın bu görevinden önce Uzun Hasan üzerine gönderilen orduda defterdar olduğunu, kısa bir süre sonra da Hazîne-i Âmire defterdarlığına getirildiğini, 878/1473-74 yılında Şehzâde Bâyezîd’e lala olup Amasya’ya gittiğini ve 884/1479-80’de Vezir Mustafâ Paşa’nın II. Bâyezîd’in lalalığına getirilmesi üzerine İstanbul’a dönerek nişancı olduğunu yazar (Yaşar: vr. 64).

 

II. Bâyezîd tahta çıktığında 886/1481-82 yılında Kâsım Paşa nişancılık görevine getirildi (Uğur vd. 1997: 955; Danişmend 1971: 462). 887/1482-83 yılında Hamza Beyoğlu Mustafâ Paşa’dan boşalan vezarete tayin edildi. Ancak daha bir yıl dolmadan azledildi ve yerine Mesih Paşa getirildi. İbn Kemâl vezaretten ayrıldıktan sonra Kefe’ye gönderildiğini belirtir (Uğur 1997: 28, 77). Gelibolulu Mustafâ Âlî Efendi (Uğur vd. 1997: 800, 955), eserinin bir yerinde azledilmesi üzerine kendisine tekaüt tarikiyle Selânik sancağı verildiğini ve ölümüne kadar burada bulunduğunu yazmakta; başka bir yerinde de ''Üç sene vezâret itdükden sonra sene-i seb‘ ve semânîn târîhinde (887/1482-83) fevt oldılar.'' demektedir. Hoca Sa’deddîn Efendi (1280: 216) ise onun 887/1482-83’den itibaren üç yıl kadar vezarette kaldığını, ardından vefat ettiğini belirtmektedir.

Celâl-zâde Mustafâ Çelebi, Yavuz Sultân Selîm devrinde Şehzâde Süleymân’ın Saruhan sancağında bulunduğu sırada devletin en tecrübeli iki adamından biri olan Kâsım Paşa’nın onun lalalığı ve defterdarlığıyla görevlendirilmiş olduğunu nakleder (Uğur vd. 1997: 180-181). Lalalıktan 922/1516-17’de azledilen Kâsım Paşa (Emecen 1989: 32) Matrakçı Nasûh’a göre Selânik’e gitmiş, bir süre sonra Kânûnî Sultân Süleymân’ın cülûsu üzerine Kubbealtı veziri olmuş, Belgrad Seferi’nin ardından ihtiyarlığını ileri sürerek bu görevden feragat etmiş ve emekli olarak yeniden Selanik’e dönmüştür (Zilkade 927/Ekim-Kasım 1521). Her ne kadar bazı araştırmalarda bu tür rivayetlere dayanılarak Cezerî Kâsım Paşa’nın bir süre Şehzâde Süleymân’ın lalası olarak Manisa’da bulunduğundan bahsedilirse de her iki kaynakta geçen Kâsım Paşa’nın Cezerî Kâsım Paşa olduğuna dair kesin bir ipucu yoktur.

Kaynaklarda Kâsım Paşa’nın ölüm tarihine dair güvenilir bir bilgiye rastlanmaz. Bazı kayıtlar ve nakiller göz önüne alındığında Cengiz Orhonlu’nun (1978: 722) tespit ettiği 887/1482-83 tarihini kabul etmek de mümkün görünmemektedir. Cezerî Kâsım Paşa, diğer Kâsım Paşalarla karıştırıldığından bazı araştırmalarda (Baltacı 1976: 275; Reindl 1993: 235; Kiel 1990: 143-144; Haskan 1993: 35) ve muahhar kaynaklarda (Mehmed Süreyyâ 1308: 47) onun ölüm yılı olarak 950/1543-1544’e kadar ulaşan tarihler verilmektedir. Bu durum, birkaç Kâsım Paşa hakkındaki rivayetlerin tek bir Kâsım Paşa’ya ait zannedilmesinden kaynaklanmaktadır. Ölüm tarihi kesin olarak tespit edilememekte ise de bazı vakıf kayıtlarından hareketle Paşa’nın 16. yüzyılın başlarında hayatta olduğu söylenebilir. İstanbul Cağaloğlu’ndaki mescidinin vakfiyesi Ramazan 907/Mart-Nisan 1502 tarihini taşımaktadır (İstanbul Müftülüğü Şer’iyye Sicilleri Arşivi. Evkâf-ı Hümâyûn. No. 2. vr. 250; İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953 [1546]. vr. 53). Bursa Şer’iyye Sicilleri’ndeki 939/1532-33 tarihli bir kayıtta ondan “merhum” diye bahsedildiğine göre (Hızlı 1991: 114) Kasım Paşa bu tarihten önce ölmüş olmalıdır.

Cezerî Kâsım Paşa, hayatının bir bölümünü Bursa’da geçirmiş ve burada bir medreseyle hamam ve imaret yaptırmıştır. Bursalı Belîğ’e (1287: 66) göre mezarı da Emîr Sultân’ın türbesi karşısında bina ettirdiği medresenin batı cihetinde bulunmaktadır. Tezkireci Sehî, Kâsım Paşa’dan bahsederken Osmanlı beyleri arasında bu derece hayır sahibi başka bir kimsenin bilinmediğini söyler (Kut 1978: 119). Gerçekten de Kâsım Paşa’nın imparatorluğun birçok bölgesinde hayratı vardır. Bursa’daki hayratından başka İstanbul’da Cağaloğlu’nda bir mescid, Eyüp’te bir mescid, medrese ve mektep, Selanik’te Kâsımiyye Camii diye anılan bir cami ve imaret inşa ettirmiştir. Kaynaklarda daha başka hayır eserleri yaptırdığı söylenmekteyse de bunların ona aidiyeti tartışmalıdır (mesela bkz. Yavuz vd. 2003: 563).

Sehî, Kâsım Paşa’nın Dîvân’ının meşhur olduğunu söylemektedir (Kut 1978: 119). Dîvân, Ahmet Sevgi ve Hakan Sevindik tarafından 2016 yılında yayımlanmıştır. Devlet adamlığı yanında şairliğiyle de anılan Kâsım Paşa, Sâfî mahlasını kullanmıştır. Sehî’ye göre Anadolu’nun muteber şairlerindendir (Kut 1978: 118). Latîfî de onun şiirde atasözlerini çokça kullanan ilk şair olduğunu söylemektedir (Canım 2000: 349). Dönemin şairlerinden İshâk Çelebi şu beytinde Kâsım Paşa’nın bu yönüne temas etmiştir:

“Şi’rün dilersen okuna makbûl-i halk ola

Sâfî, Necâtî şi‘ri gibi pür-mesel gerek”

Kaynakça

Akakuş, Recep (1990). “İlm-i Kıraat Otoritelerinden İmam Cezeri ve Torunu Kasım Paşa”. Diyanet Dergisi. XXVI (4): 22-31.

Atlansoy, Kadir (1998). Bursa Şairleri, Bursa Vefeyatnamelerindeki Şairlerin Biyografileri. Bursa: Asa Kitabevi Yay.

Baltacı, Cahid (1976). XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri. İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Fakfı Yay.

Canım, Rıdvan (hzl.) (2000). Latîfî, Tezkiretü’ş-Şuarâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ (İnceleme-Metin). Ankara: AKM Yay.

Danişmend, İsmail Hami (1971). İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi. C. I. İstanbul: Türkiye Yay.

Emecen, Feridun M. (1989). XVI. Asırda Manisa Kazası. Ankara: TTK Yay.

Gökbilgin, M. Tayyip (2007). XV. ve XVI. Asırlarda Edirne ve Paşa Livâsı (Vakıflar-Mülkler-Mukataalar). İstanbul: İşaret Yay.

Haskan, Mehmed Nermi (1993). Eyüp Tarihi. C. I. İstanbul: Türk Turing Turizm İşletmeciliği Vakfı Yay.

Hızlı, Mefâil (1991). Bursa Mahkeme Sicillerine Göre XIV-XVI. Yüzyıllarda Bursa Medreseleri Doktora Tezi. Bursa: Uludağ Üniversitesi.

Hoca Sa’deddîn (1280). Tâcü’t-Tevârîh. C. II. İstanbul.

İsmâîl Belîğ (1287). Güldeste. yyy.

İstanbul Müftülüğü Şer‘iyye Sicilleri Arşivi. Evkâf-ı Hümâyûn. No. 2. vr. 250.

İstanbul Vakıfları Tahrîr Defteri 953 (1546). vr. 53.

Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-Şuarâ (İnceleme-Metin). C. 3. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.

Kiel, Machiel (1990). “''Notes on Some Turkish Monuments in Thessalanoiki and their Founders”. Studies on the Ottoman Architecture of the Balkans. Hampshire and Vermont: Variorum. 143-144.

Kut, Günay (hzl.) (1978). The Tezkire of Sehî Bey. Sources of Oriental Language&Literatures Turkish Sources V. Harvard University.

Mehmed Süreyyâ (1308). Sicill-i Osmânî Yâhud Tezkîre-i Meşâhîr-i Osmâniyye. C. IV. İstanbul.

Orhonlu, Cengiz (1978). “ Kâsim Pasha, Jazarı”'. Encyclopaedia of Islam (2. ed.). C. IV. Leiden: Brill. 722.

Özcan, Abdülkadir (hzl.) (1989). Nev’î-zâde Atâyî, Hadîkatü’l-Hakâik fi Tekmîleti’ş-Şakâik. C. 2. İstanbul: Çağrı Yay.

Reindl, Hedda (1993). Männer um Bâyezid. Eine Prosopographische Studie Über Die Epoche Sultan Bâyezîds II (1481-1512). Berlin: Klaus Schwarz Verlag.

Sevgi, Ahmet ve Hakan Sevindik (hzl.) (2016). Cezerî Kasım Paşa Sâfî Dîvânı. Konya: Palet Yay. 

Taeschner, Franz (hzl.) (1951). Cihânnumâ: Die Altosmanische Chronik des Mevlânâ Mehemmed Neschrî. C. I. Leipzig.

Uğur, Ahmet (hzl.) (1997). İbn Kemâl, Tevârîh-i Âl-i Osmân (VIII. Defter). Ankara: TTK Yay.

Uğur, Ahmet, A. Gül, M. Çuhadar, İ. H. Çuhadar (hzl.) (1997). Gelibolulu Mustafâ Âlî Efendi, Kitâbü’t-Târîh-i Künhü’l-Ahbâr. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yay.

Uğur, Ahmet, M. Çuhadar (hzl.) (1997). Celâlzâde, Selimnâme. İstanbul: MEB Yay.

Uluçay, Çağatay (1945). “Cizri Zade Kasım Paşa”. Gediz (87): 4-6.

Uluçay, Çağatay (1970). “Kanunî Sultan Süleyman ve Ailesi ile İlgili Bazı Notlar ve Vesikalar”. Kanunî Armağanı. Ankara: TTK Yay. 233-237.

Yaşar, Hüseyin Hüsameddin. Nişancılar Durağı. TDV İSAM Kütüphanesi. No. 9752 K. vr. 55, 64-66.

Yavuz, Kemal ve M. A. Y. Saraç (hzl.) (2003). Âşık Paşazâde, Osmanoğulları’nın Tarihi. İstanbul: K Kitaplığı.

Yüksel, İ. Aydın (1983). Osmanlı Mimarisinde II. Bayezid, Yavuz Selim Devri (886-926/1481-1520). C. 5. İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti Yay.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. İSMAİL E. ERÜNSAL
Yayın Tarihi: 30.06.2014
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Dîvân-ı Sâfî’den

Kasîde

Ey nûr-ı çeşm-i Ahmed-i Muhtâr yâ Hüseyn

Ey yâdigâr-ı Hayder-i Kerrâr yâ Hüseyn


Ey cân u dil serîrine sultân yâ Hüseyn

V’ey Kerbelâ’da şâh-ı şehîdân yâ Hüseyn

 

Çeşm-i çerâg-ı âlem ü nûr-ı cemâl-i Hak

Cân-ı cihân u rahmet-i Rahmân yâ Hüseyn

 

Rûşen yüzünde sûre-i ve’ş-şemsi ve’duhâ

Şânunda nâzil âyet-i Kur’ân yâ Hüseyn

 

Hâk-i rehün katında şehâ seng-rîzedür

Dürr-i Aden’le la’l-i Bedehşân yâ Hüseyn

 

Hüsnün güninde olmaya bir berg-i sebzce

Bâg-ı bihişt ü ravza-i rıdvân yâ Hüseyn

 

Ceddün Resûl-i pâk ü atan şâh-ı Murtazâ

Ammün imâm-ı dîn şeh-i merdân yâ Hüseyn

 

 İy nûr-ı çeşm-i Fâtıma mahbûb-ı ins ü cân

İnletdi bizi mihnet-i devrân yâ Hüseyn

 

Mâh-ı Muharrem irdi dem-i mâtem oldı

Oldun bu ayda gün gibi pinhân yâ Hüseyn

 

Kan agladı şafak da şehâ şefkatünden âh

Ol dem ki itdiler seni kurbân yâ Hüseyn

 

Devr-i zamâne döndi vü âlem yıkıldı san

Dutdı cihânı nâle vü efgân yâ Hüseyn

 

Mâtem tonını geydi bulutlar bölük bölük

Bârân gam-ıla kopdı çü tûfân yâ Hüseyn

 

Gökler boyandı göge vü gün geydi karalar

Mahv oldı arada meh-i tâbân yâ Hüseyn

 

Yırtdı yüzini nâhun-ı hasretle mihr ü mâh

Agladı yir ü gök sana yeksân yâ Hüseyn

 

Çarhun büküldi bili vü sındı sitâresi

Encüm saçıldı yire çü bârân yâ Hüseyn

 

Deryâlar acıdı sana akar sular dahı

Taşlar alup dögindi firâvân yâ Hüseyn

 

Kanlar döküp firâk-ıla her kişi dir ki âh

Kanı ne oldı sevgülü cânân yâ Hüseyn

 

Gül gibi çihre kana boyandı firâk ile

Çâk itse tan mı gonca giribân yâ Hüseyn

 

Sünbül saçını çözdi vü gül getdi kendüden

Sûsen elinde hançer-i bürrân yâ Hüseyn

 

Eydür zebân-ı hâl ile kanı ne yirdedür

Şimr-i la’în ü nekbet-i Mervân yâ Hüseyn

 

Âl-i resûle kankı yüzi kara böyle ider

Olsun Yezîd’e la’net-i Yezdân yâ Hüseyn

 

Her kim seni ve âlüni cânı gibi sevmeye

İtden beterdür ol nice insân yâ Hüseyn

 

Bezm-i gamunda âteş-i hasretle yanmayan

Olsun hemîşe ney gibi nâlân yâ Hüseyn

 

Derdâ ki tâs-ı çarh-ı felek hânedânuna

Gâhî içürdi zehri gehî kan yâ Hüseyn

 

Sen deşt-i Kerbelâ’da susuz biz bunda âh u dâd

Yire mi geçdi çeşme-i hayvân yâ Hüseyn

 

Dervişem âstânuna yüz süre gelmişem

Şâh-ı keremsin eylegil ihsân yâ Hüseyn

 

Haşr güninde el benüm etek senün şehâ

Komagıl anda teşne vü üryân yâ Hüseyn

 

Kandur şarâb-ı Kevsere Sâfî kulunı sen

Geydür libâs-ı hulle-i rıdvân yâ Hüseyn

 

Rahmet seni sevüp yoluna cân virenlerün

Olsun hemîşe hil’ati îmân yâ Hüseyn

 

Olsun kamu muhibbüne rûzî yarınki gün

Şürb-i na’îm ü ni’met-i gufrân yâ Hüseyn

 

Olsun sana ve âlüne Rûhu’l-emîn müdâm

Kerrûbilerle medh ü senâ-hân yâ Hüseyn

(Sâfî. Dîvân. İsmail E. Erünsal Özel Kütüphanesi; Sevgi, Ahmet ve Hakan Sevindik (hzl.) (2016). Cezerî Kasım Paşa Sâfî Dîvânı. Konya: Palet Yay. 110-113.)

 

Gazel

Nice bir feryâda vara nâle vü âhum sana

Gün gibi rûşen degül mi hâlüm ey mâhum sana

 

Bir meh-i nâ-mihrbânsın key sakın kim irmeye

Nâle-i şeb-gîr-ile âh-ı seher-gâhum sana

 

Sana sengîn-dil disem gönlüne katı gelmesün

Taşlara kâr itdi âhir itmedi âhum sana

 

Zülf-i kec-reftâruna uydumsa güm-râh olmadum

Her ne yüzden gözlesem togru varur râhum sana

 

Yüz çevürdün ehl-i dilden dil-berâ zülfün gibi

Yohsa yanlış söz mi dir agyâr-ı bed-hâhum sana

 

Serverâ hüsn-i cihân-efrûzunı bir kez gören

Pâdişâh-ı dehr olursa kul ola şâhum sana

 

Sâfiyem kim sen Muhammed hürmetiy-çün umaram

Ben şikeste-hâtırı vasl ide Allâh’um sana

(Sâfî. Dîvân. İsmail E. Erünsal Özel Kütüphanesi; Sevgi, Ahmet ve Hakan Sevindik (hzl.) (2016). Cezerî Kasım Paşa Sâfî Dîvânı. Konya: Palet Yay. 117-118.)

 

Gazel

Subh-ı vasl irdi kanı câm-ı sabûh

Sun berü sâkî ki oldur kût-ı rûh

 

Dil lebünden bûse cerr itse ne tan

Dil-durur miftâh-ı ebvâb-ı fütûh

 

Mısr-ı hüsnün Yûsuf’ısın lîkin âh

Sabr-ı Eyyûb andurursın ömr-i Nûh

 

Tevbe arz eyler bize zâhid müdâm

Gül deminde tevbe m’olur yâ nasûh

 

Gün bigi Sâfî gönül âyînesin

Rûşen ider pertev-i câm-ı sabûh

(Sâfî. Dîvân. İsmail E. Erünsal Özel Kütüphanesi; Sevgi, Ahmet ve Hakan Sevindik (hzl.) (2016). Cezerî Kasım Paşa Sâfî Dîvânı. Konya: Palet Yay. 129.)