ÛDÎ

(d. ?/? - ö. ?/?)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Hakkındaki bilgiler Mâcerâ-yı Mâh isimli mesnevîsinden elde edilenlerle sınırlıdır. Eserinde asıl adına dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Mahlası Ûdî’dir. Bu mahlası, Manisa’daki şehzadeliği döneminde Sultân II. Selîm’in meclis-i hâsında ud çaldığı için almıştır. Ud, çeng ve ney dahil beş saz çalmayı bilen Ûdî, musıkî ilminde özellikle bu ilmin “nakş” ve “tasnîf” fenninde mahirdir. Kitabın ilk yaprağının “a” yüzüne düşülen bir notta Ûdî’nin Sultân III. Murâd’ın hocası olduğu belirtilmiştir.
Ûdî, hem Şehzâde Selîm’in eski bendesi hem de bendesinin bendesidir. Sebebini açıkça belirtmese de hoşa gitmeyen hâli ya da aradan zaman geçtiğinde bile huzura çıkmaya çekinmesine sebep olan bir davranışı nedeniyle Şehzâde Selîm’in gözünden düşmüş, görevinden ve meclisinden uzaklaştırılmış, itibarını kaybetmiştir. Çevresindekilerden de dostluk görmeyince Manisa’yı terk ederek bir arkadaşıyla Kahire’ye (şehr-i Mısr) gitmiş, bir müddet orada kalmıştır. Daha sonra Şehzâde Bâyezîd’le savaşmak için kullarını ve sipahilerini toplayan Şehzâde Selîm’in buyruğuyla Manisa’ya dönmek üzere Kahire’den ayrılmış, Şam ve Haleb’e uğramıştır. Ûdî, Şehzâde Selîm’in askerleriyle Konya’ya gitmek üzere Manisa’dan ayrıldığı 14 Muharrem 966/27 Ekim 1558’dan kısa bir süre önce Manisa’ya ulaşmış olmalıdır. Manisa’ya dönünce Şehzâde Selîm’in daveti üzerine önce Mîr Celâl aracılığıyla ona bir kaside sunmuş, sonra huzura çıkmıştır. Şehzâde Bâyezîd’le Şehzâde Selîm arasındaki savaşta (22-24 Şaban 966/30 Mayıs-1 Haziran 1559) şehzadenin yanında olan Ûdî galibiyetle biten savaş sonrasında şehzadenin ihsanlarına mazhar olmuş ve arzusu üzerine Şehzâde Murâd’a muhtemelen Akşehir sancağında kul olarak verilmiş ve mehterbaşı yapılmıştır. Ûdî, mesnevîyi tamamladığı 975/1567-68’de 969/1562 yılından beri Manisa’da bulunan Şehzâde Murâd’ın yanında olmalıdır.
Ûdî’nin, Mâcerâ-yı Mâh isimli mesnevîsi ile bir mecmuada (Atik Gürbüz 2011: 1029) yer alan ve muhtevası mesnevîsinin eksik sayfalarından alındığını düşündüren bir gazeli günümüze ulaşmıştır. Mâcerâ-yı Mâh’ın tek nüshası Müjgan Cunbur (1985) tarafından bir makale ile tanıtılmış, eserin çevriyazılı metni de incelemeyle birlikte yayımlanmıştır (Kutlar 2005). Ûdî’nin, Sultân II. Selîm ile Şehzâde Murâd’ı yani “mihr ile mâh”ı da vasfetmek arzusuyla Sultân II. Selîm adına 975/1567-68’te tamamladığı eser, mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün kalıbıyla yazılmıştır. 1270 beyit uzunluğundaki eldeki nüshanın kimi sayfalarının kopuk olmasına dayanılarak metnin muhtemelen 1400 beyit olduğu belirtilmiştir (Cunbur 1985: 196). Eserin giriş bölümü mesnevî kafiyeli tevhîd, münâcât, na’t ve medh-i çehâr-yârdan oluşmakta, tevhîd ile münâcât arasında bir de gazel yer almaktadır. Metnin ana kısmında ise mesnevî kafiyeli beyitlerin arasında toplam dört gazel, bir kasîde ve yirmi iki müfredât/ebyât bulunmaktadır. Hâtime kısmında eserin niçin, kimin adına, ne zaman yazıldığı, adının ne olduğu belirtilmekte ve Sultân Selîm’le Şehzâde Murâd’a dua edilmektedir. Hem olayın kahramanı hem de anlatıcısı konumundaki Ûdî’nin, “Mâh/Mâh-ı Ramazân” isimli sevgilisiyle yaşadığı macerasını anlattığı hikâye sergüzeşt niteliğindedir. Şair, metinde bireysel hayatına ilişkin ayrıntılara ve başta Şehzâde Selîm’le Şehzâde Bâyezîd arasındaki savaş olmak üzere tarihe tanıklık edebilecek olaylara yer vermiştir. Mâcerâ-yı Mâh, Mihr ü Mâh ya da daha genel olarak gök cisimlerinden faydalanarak yazma geleneğinin çeşitlemelerinden kabul edilebilecek bir eserdir. Eserin, Mihr ü Mâh mesnevîleri ile bağlantısı bir kahramanının ismini bu gök cisimlerinden almasıyla sınırlıdır. Dolayısıyla manzume “Mihr” isimli bir sevgiliyle “Mâh” isimli âşık arasındaki aşkın anlatıldığı diğer Mihr ü Mâh’lardan farklıdır. Anlatının en dikkat çekici yanı âşığın sevgiliden vazgeçmeye razı olması ve onun bir başkasıyla birlikteliğinden mutluluk duymasıyla bitmesidir. Gök cisminin ismini kahramanına vermek ve onun da dâhil olduğu bir aşk hikâyesini anlatmak noktasında geleneksel olanı izleyen şair, eseri bu sonlandırma şekliyle gelenekten uzaklaşmıştır.
Biyografi kaynaklarında adının yer almaması Ûdî’nin döneminin tanınan şairlerinden olmadığını göstermektedir. Dolayısıyla elimizde eski kaynakların onun şiirini nasıl değerlendirdiklerine ilişkin bir veri mevcut değildir. Eserine bakılırsa Ûdî, çağdaşı şairlerin çoğu gibi kimi zaman oldukça sade, kimi zaman da Arapça ve Farsça kelimelerin hâkim olduğu özellikle Farsça kurallara göre kurulmuş uzun tamlamaların yer aldığı külfetli beyitler kaleme almıştır. Deyimleri sıkça kullanan şairin dili genel olarak açık ve anlaşılırdır. Şiirinin en zayıf yönü sıkça düştüğü tekrarlardır. Ancak bu tekrarları, bir imgeyi farklı bağlantılarla işleyerek yeniden kullanmak ya da vurgulamak gibi şiirsel bir amaçla değil, sadece uygun bir beyit ya da mısra yazamadığı için yapmış görünmektedir. O, şiir dilini oluştururken musıkî ve satranç konularındaki bilgilerinden de sıkça yararlanmış, özellikle satranç terimlerini kullanarak yaptığı savaş sahneleri tasvirlerinde canlı bir anlatıma ulaşmıştır. Fakat kimi beyitlerinde yakaladığı bu coşkulu ve akıcı anlatım Ûdî’yi başarılı bir şair yapmaya yetmemiştir.

Kaynakça

Atik Gürbüz, İncinur (2011). Mecmû’a-i Letâ’if. Doktora Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi.

Cunbur, Müjgân (1985). “Ûdî ve Mâcerâ-i Mâh Adlı Eseri”. Erdem 1(1): 187-198.

Kıraç, Mustafa (2006). Ûdî’nin Mâcerâ-yı Mâh Mesnevîsi (İnceleme-Metin). Yüksek Lisans Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi.

Kutlar, Fatma Sabiha (hzl.) (2005). Ûdî, Mâ-cerâ-yi Mâh. Ankara: Öncü Kitap Yay.

Mecmû’a-i Letâ’if . İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi TY 739. vr. 217b.

Mecmû‘a-i Letâ’if. Bursa (İnebey) Yazma ve Basma Eserler Kütüphanesi 2276. vr. 187b.

Ûdî. Mâcerâ-yı Mâh. Millî Kütüphane Yz A 2770.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. FATMA SABİHA KUTLAR OĞUZ
Yayın Tarihi: 27.07.2013
Güncelleme Tarihi: 28.10.2020

Eserlerinden Örnekler

Kasîde  

Zevk ile pür ideli meclis-i sultânı şarâb

Oldı cânâne gibi şem’-i şebistânı şarâb

Mürde ihyâ idici bir dem-i Îsî durur ol

Rûh-i sânî didiler evvel ana sânî şarâb

Kanda varursa kudûmıyla müşerref eyler

Gûşe-i cennet ider bâg ü gülistânı şarâb

Şöyle pür-şevk ü safâ-bahş ü ziyâ-güsterdür

Mahv ider berk ura ger mihr-i dırahşânı şarâb

Sihr ile feth-i metâlib gibi efsûn eyler

Feth ider âl ile genc-i ruh-ı cânânı şarâb

Gam ile gussadan âzâd idüben her kişiyi

Pür-safâ-hâtır ider hâl-i perîşânı şarâb

Kuhl-i erbâb-ı basardur diseler n’ola ana

Pây-mâl eyleyeli kuhl-i Sıfâhânı şarâb

Müstedâm olsun o kim meclis-i işretde müdâm

Âleme itdi niçe lutf ile ihsânı şarâb

Pây-mâl eyleyüben âl ile rengîn itdi

Bezm-i işretde bugün lâle-i nu’mânı şarâb

Ana hayrânam anun ayagın öpmek dilesem

Mest ider bûsesine vâlih ü hayrânı şarâb

Dîdelerdür görinen sanma habâb-ı sâgar

Dem-be-dem bezm-i şehün oldı nigehbânı şarâb

Çıksa şeh-bâz gibi dest-i şehe sayd eyler

Tâ Mısırdan o şehe kebg-i hırâmânı şarâb

Baş eger ins ile cân ana Selîm Han gibi

Yohsa hıfz itdi gibi mühr-i Süleymânı şarâb

Haşre dek şâh-ı Cem-i vakt ola Sultân Selîm

Bezm-i hâsında ide âleme ihsânı şarâb

Gökden ayagına inerdi şehâ bezmünde

Dilese sâgar idinmek meh-i tâbânı şarâb

Deverân eylese meclisde o reng ile müdâm

Ögredür döne döne tâvûsa cevlânı şarâb

Çıkup evreng-i dile hükm ider ol şâhâsâ

Ehl-i işretle kaçan eylese dîvânı şarâb

Bu ne hikmetdür o kim dürd gama çâre ider

Meger ahz itdi ola hikmet-i Lukmânı şarâb

Yılda bir tâzelenür emri o şâhun gerçi

Zabt ider hükm ile tâ Çîn ü Horâsânı şarâb

Râhdur rûh okumak gerek anun nâmın kim

Cânına cân katup ihyâ ider insânı şarâb

Gezer elden ele gâhî geh olur başa çıkar

Ehl-i bezmün geh olur bir gül-i handânı şarâb

Ne kadar âşık-ı bî-çâreye ser-keş olsa

Âl ile mest-i mülâyim ider ol cânı şarâb

Ayagın öpdürüp eyler ser-i şâhânda yir

Kul ider kendüye İskender-i devrânı şarâb

(Kutlar, Fatma Sabiha (hzl.) (2005). Ûdî, Mâ-cerâ-yi Mâh. Ankara: Öncü Kitap Yay. 152-154.)

Gazel 

Katı tagıtma didüm turre-i anber-hâmı

Hûb olur didi meh-i çâr-dehün ahşamı

Bulmadum Rûmda ben ol Yûsuf-ı Ken’âna şebîh

Korkaram geşt ü güzâr itdüre Mısrı Şâmı

Niçe bir sâyim-i hicrân olalum mâh yüzün

Göster ey kaşı hilâl eyleyelüm bayramı

Bize sun ayagı sen zâhide teklîf itme

Katı ayaklama gel sâkî mey-i gül-fâmı

Seyr iden zülfin anun nâfeyi yâbâna atup

Yakdılar Ûdî kamu odlara anber-hâmı

(Atik Gürbüz, İncinur (2011). Mecmû’a-i Letâ’if. Doktora Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi. 1029.)