ZÜLÂLÎ, Yusuf Kökten

(d. 1873 / ö. 18.12.1956)
âşık, muallim, ziraat memuru
(Âşık / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Asıl adı Yusuf Kökten olan, âşığın mahlası Zülâlî’dir. Doğum yılıyla ilgili farklı bilgiler verilmekteyse de (Gözükızıl 2000: 3-4) 1873 yılının ilkbaharında Kars’ın Posof ilçesinin Suskap köyünde doğduğu bilgisi en tutarlı olanıdır (Zeyrek 2004: 18). Babası Şekeroğulları sülalesinden Hurşid oğlu Abdullah'tır. Annesinin adı konusunda kaynaklarda ihtilaf vardır. Hacıgiller sülalesinden olan annesinin adı bazı kaynaklarda Güllü (Zeyrek 2004: 18), bazılarındaysa Altun (Alptekin, Şimşek 1996: 120) olarak verilmektedir. Yedi çocuklu bir ailenin evladıdır (Zeyrek 2004: 18). İlk eğitimini dedesi Hurşit Ağa’nın gözetiminde köyünde almış olup hocası Osman Efendi’dir. Okuma ve hesabı öğrenir, dokuz yaşında Kur’an-ı Kerim’i hatmeder. Kendi notlarında, gençliğinde at binmeyi ve çalgı dinlemeyi çok sevdiğini belirtilir (Zeyrek 2004: 18). Zülâlî, farklı yerlere seyahatler yaptıktan sonra gittiği Bursa’da karşılaştığı ağabeyiyle beraber 1894'te İstanbul’a medresede okumaya gider. 1894 yılı sonbaharında medreseden ayrılarak Bursa’ya döner ve burada Hamidiye Ziraat Mektebi’ne kaydolarak burada üç yıl okur (Zeyrek 2004: 152-153). Bu sırada hastalanarak tebdili hava raporuyla Posof’a gelir ve burada sağlığına kavuşur (Zeyrek 2004: 161). 1899'da Tiflis Kadısı Alâeddin Efendi’nin çağırmasıyla Azerbaycan’ın Şeki (Nuha) şehrinde muallimliğe başlar. Burada aynı zamanda Gaspıralı İsmail Bey’in çıkardığı Tercüman gazetesinin muhabirliğini yapar ve onun Bakü’de açtığı Ahval-i Cedid Kursu’na katılır. Ayrıca Tiflis’te arıcılık, tavukçuluk, fidancılık kurslarına katılır. Nuha’da “tekelduz sanatı”nı (kıymetli taşların elbise üzerine dizilmesiyle yapılan süsleme sanatı) öğrenir. Türk Birliği fikri etrafında toplanan aydınlar arasında yer alan Zülâlî, Azerbaycan’da faal bir dönem geçirmiştir. İki yıl da Şamahı da muallimlik yapar, Şarki Rus ve Hayat gazetelerinde muhabirlik yapar, mizah gazetesi Molla Nasreddin’de yazılar yazar, Müslüman Çocuğun Kitabı adlı eserin hazırlanması için Ömer Faik Numanzade ve Alaaeddin Efendilerle işbirliği yapar. Ancak bu faaliyetleri sebebiyle Rusların takibine uğrayınca, 1904'te Posof’a geri döner (Zeyrek 2004: 164-166). Burada da Rus takibi devam eder. Posof’ta sabahları medresede müderrislik, öğleden sonra ise Rus okulunda Türkçe muallimliği yapar, özellikle gençler arasında millî duyguların canlı tutulmasına, şairliğinin gücünü de kullanarak başarıyla destek verir. 1908'te Azerbaycan’dan çağrılması üzerine Şeki’ye gider. Fakat orada da Rus takibi devam ettiğinden Posof’a geri dönmek durumunda kalır. Rus takibatının ağırlaşması üzerine 1911'de ailesiyle birlikte Osmanlı topraklarına göç eder (Zeyrek 2004: 166-169). Göç yeri olarak 93 Harbi sırasında Posof taraflarından göç edenlerin mesken tuttuğu Afyon’un Sarıçayır (Selimiye) köyünü seçer. Önce Afyon il merkezinde bir süre kalır. Buradaki aydınlarla yakın ilişkiler kurar ve 1912'de Afyonkarahisar İdadi Mektebi’nde bir heyet tarafından imtihan edilerek müderrislik belgesini alır. Afyonkarahisar Esir Türkî Mektebi’nde bir süre muallimlik yapar, sonra Selimiye köyüne taşınır (Nasrattınoğlu 1987: 13). Bir süre köy muallimliği yapar (Zeyrek 2004: 196). Selimiye’nin Yunanlılar tarafından işgali üzerine Konya’nın Ilgın ilçesine göç eder. 27 Ağustos 1920 tarihine kadar orada kalır. 1926'da Afyonkarahisar’ın Dinar ilçesine bağlı Dombey köyünde, 1927-1929 yılları arasındaysa Selimiye köyünde öğretmenlik yapar. 1930'da Posof’u ziyaret eder (Nasrattınoğlu 1987: 14). Daha sonra Afyon’a dönüp Emirdağ Orman Fidanlığı koruma memuru olarak 1939-1940 arasında görev yapar. 1940’da Afyon’un farklı köylerinde imam olarak vazife yapar (Zeyrek 2004: 199).

Zülâlî’nin ilk ve en büyük aşkı kendi köyünden birlikte okuduğu Zeliha isminde bir kızdır. Ancak bu ismin Zülâlî tarafından sevdiğinin gerçek adını saklamak için kullanıldığı bellidir. Bu gönül ilişkisinin uzun yıllar devam ettiği, Zeliha’nın Zülâlî’ye yolladığı mektuplarla sabittir. Zeliha, Zülâlî Bursa’da Ziraat Mektebinde okurken 1896 yılı içinde vefat eder. (Zeyrek 2004: 22, 156, 161). Zülâlî ilk evliliğini annesinin ısrarıyla 1890 yılı kışı başlangıcında Şavşat’ın Suloban (Pınarlı) köyünden Panbuk Hanımla yapmıştır. Her ikisi de şairden önce ölen bir erkek bir kız çocuğa sahip olduğu bu eşi Haziran 1906’da Suskap köyünde vefat etmiştir. Eeşinin vefatından altı ay sonra yine annesinin ısrarıyla Ardahan’ın Aşağı Zurmal köyünden Bedriye Hanım’la evlenir. Bu evliliğinden de biri şairden önce vefat eden, iki oğlu ve üç kızı olur (Zeyrek 2004: 170-174). 1940'da Manisa’da ziraatçı olarak görev yapan oğlu Osman’ın yanına gider ve burada katarakt ameliyatı olur. Ancak bu ameliyat başarılı olmaz. Bir gözünü kaybeder. 1946'da ailesinin bazı üyelerinin göçtüğü Eskişehir’in Çifteler ilçesine taşınır. 18 Aralık 1956 tarihinde vefat eder ve Çifteler'de defnedilir (Zeyrek 2004: 230).

Âşığın mahlas almasında ilk aşkı Zeliha’nın rolü vardır. Zeliha, şair için yaktığı bir türküde kafiyeye öyle geldiği için “Zülâl” diye bir kelime kullandığını ama anlamını bilmediğini, âşığın mahlasının bu olmasını arzu ettiğini ifade eder. Âşık, daha sonra yazdığı bir mektupta Zülâl mahlasını Zeliha’nın, Zülâlî mahlasını ise Âşık Feryâdî’nin kendisine verdiğini söyler (Zeyrek 2004: 22-26). 1887'de Zeliha ile devamlı mektuplaşan Zülâlî, sap yüklemek için tarlaya giderken bir mezarlığın yanında gelen ses üzerine durarak, mezarlığa girer ve orada nikaplı bir kız görür ve onunla söyleşir. Kız yüzünü açınca bunun Zeliha olduğunu görür. Kız, ona değerli bir taş verir; fakat âşık onu düşürüp kaybeder. Bu sırada bir pîr yanına gelip ne aradığını sorar. Karşılıklı deyişler gerçekleşir ve pîr gözden ırak olur. Zülâlî, yirmi dört saat konuşamaz. Böylece bâdeli âşıklar arasına katılır (Zeyrek 2004: 31-37). Hemen her âşıkta olduğu gibi bu hikâyenin de farklı varyantları vardır (Nasrattınoğlu 1987: 16-21; Günay 1999: 138-139). Mahlasını aldıktan sonra Zülâlî yavaş yavaş adını duyurmaya başlar. Karşılaştığı-deyiştiği âşıklar arasında Sıdkî, Ahdarî, Âşık Şenlik, Seyhatî, Polathaneli Kararî, Hicrânî, Kenziya, Firakî, Zahmî, Rahmî, Sâmî, Sümmanî, Noksanî, Molla Dursun, Pervanî vardır. Gerek Azerbaycan’da gerekse Afyon’da yaşadığı yıllarda bölgenin aydın ve şairleriyle de sıkı bir ilişkiye giren âşık, Afyon’da Adanalı Ziya, Çizmecioğlu Vehbi, Edip Ali Bakı, Mahir Erkmen, Gümüşzade Bekir, Koçoğlu Şükrü, Abdullah Mahir’le tanışmış, Afyon Halkevi dergisi Taşpınar’da şiirleri çıkmıştır (Nasrattınoğlu 1987: 13; Zeyrek 2004: 203).

Zülâlî, okuma-yazma bildiği için küçük yaşlarda kitap olarak basılmış Âşık Garip, Âşık Kerem gibi halk hikâyelerini okuyarak onlardan etkilenir. Âşık Ömer, Dertli, Gevherî, Emrah ve Karacaoğlan’ın da onu etkilediği anlaşılmaktadır. Bayburtlu Zihnî, Karslı Ceyhûnî gibi bölgesine yakın şairler dışında, aynı devirde yaşadığı ama yaşça kendisinden yaşça büyük olan Şenlik ve Sümmanî’den de etkilendiği söylenebilir (Zeyrek 2004: 235). Ayrıca Fuzûlî, Nef’î gibi bazı divan şairlerinden dahi etkilendiği görülür (Alptekin ve Şimşek 1996: 124; Zeyrek 2004: 250). Onun bıraktığı notlardan Recaizâde Mahmud Ekrem, Muallim Naci ve Abdülhak Hamid’i de okuduğu anlaşılmakta, kendi devrinin âşıklarını zayıf bulduğu görülmektedir (Zeyrek 2004: 250). Böylesine güçlü kaynaklardan beslenen Zülâlî, hem hece hem aruz veznini başarıyla kullanan soluğu kuvvetli bir şairdir. Ancak bir âşık olması dolayısıyla şiirlerinde hece vezniyle söylenenlerin sayısı daha fazladır. Zülâlî hece veznine “tartı” demektedir. Koşma, destan ve türkülerinde hece vezninin 6+5 ve 4+4+3 duraklı on birli kalıbını kullanır. Mani, semai, tekellüm gibi şiirlerinde ise beşli, yedili, sekizli kalıpların kullanıldığı görülür. Kırkın üzerindeki divan tarzı şiirlerinde ise aruz vezninin fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün ve mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün kalıplarını kullanır. Hece ölçüsüyle söylediği şekiller koşma, mesnevi, semai, manidir. Heceli söylediği türler ise destan, türkü, güzelleme, koçaklama, ağıt, taşlama, muamma, atışma, tecnis vs.dir. Aruzlu şekillerden en çok divanî söyler. Bunlar gazel, murabba, muhammes, müseddes, musammat ve muaşşer biçiminde söylenmiş olup ayrıca semaileri vardır (Zeyrek 2004: 251). Zülâlî’nin şiirlerine tema açısından bakıldığında tüm şiirleri içinde en çok aşkın işlendiği görülmektedir. Ömrü boyunca Zeliha’yı seven ve ona kavuşamayan âşığın yüreği hep yaralı kalır. Aşk dışında onun şiirlerinde görülen diğer belirgin temalar vatan ve gurbettir. Doğduğu Posof’un bu yıllarda Rus işgalinde olması yüreğinde hep işleyen bir yara olmuştur. Rus takibiyle baba ocağını terk edip Afyon’a gittikkten sonra gurbet temasını daha çok işlediği görülür. Posof’un Rus işgalinden kurtulması ise onun için büyük bir mutluluk kaynağı olur. Nitekim meşhur bir koşmasındaki “Ben vatana ağlar idim ıraktan/ Gördüm de kurtuldum gamdan firaktan” mısraları bu duygunun tezahürüdür. Türk birliğine inanan Zülâlî’nin şiirleri içinde milletine olan sevgi, kahramanlık temaları da ayrı bir yere sahiptir. Şiirleriyle Rus işgali altındaki Türklere umut aşıladığı bilinmektedir. Yine saf bir İslam inancıyla yoğrulmuş şiirlerinde âşık, din bilgisinin kuvvetiyle dikkati çeker. En güzel destan örneklerini ortaya koyan âşık, bu şiirlerinde seyahat, göç, salgın hastalık, öğüt, kurtuluş, deprem, yoksulluk, seferberlik gibi pek çok konuyu işlemiştir (Zeyrek 2004: 249-258).

Zülâlî, âşıklık geleneğine çırak yetiştirerek de hizmet etmiştir. Abbas, İskender, Şükrî, Cafer Usta (Cevherî), Posoflu Hakikî ve İkramî onun çıraklarıdır. Ayrıca Posoflu Müdamî de Zülâlî’nin tüm şiirlerini ezbere bilen, ondan çok etkilenen bir âşıktır. Günümüzde dahi âşıklar arasında Zülâlî Baba olarak tanınan şairin âşıklık geleneği içinde kalıcı bir etkisi olmuştur. Millî faaliyetleri yüzünden Rus işgali altındaki memleketinden ayrılmış ve bir daha geri dönmemiş olması, onun yöresinin âşıklık geleneğine kalıcı etkisini azaltan bir husus olarak kaydedilmelidir (Zeyrek 2004: 240-242).

Kaynakça

Alptekin, Ali Berat, Esma Şimşek (1996). “Posoflu Âşık Zülâlî Bibliyografyası Üzerine Bir Deneme”. Türk Halk Kültürü Araştırmaları 1994. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.

Gözükızıl, Ömer (2000). Âşık Zülâlî’den Âşık Zülâlî. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.

Nasrattınoğlu, İrfan Ünver (1987). Posoflu Âşık Zülâli. Ankara: Özen Matbaacılık.

Zeyrek, Yunus (1990). Âşıklar Serdarı Posoflu Âşık Zülâlî. İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yay.

Zeyrek, Yunus (2004). Posoflu Zülâlî -Hayatı Eserleri Karşılaşmaları ve Millî Faaliyetleri-. Ankara: Kozan Ofset.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ GÜROL PEHLİVAN
Yayın Tarihi: 17.07.2019
Güncelleme Tarihi: 12.12.2020

İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1CANANÎ, Veli Akbulakd. 1946 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2Rahim Taşd. 01 Aralık 1964 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3HİCABÎ, Muharrem Erbekd. 15.04.1939 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
4HULUSİ (ŞEYH HULUSİ)d. 1873 - ö. 1935Doğum YılıGörüntüle
5Ahmet Kemal Akünald. 30 Kasım 1873 - ö. 1942Doğum YılıGörüntüle
6Faik Esat (Andelib)d. 1873 - ö. 1902Doğum YılıGörüntüle
7HULUSİ (ŞEYH HULUSİ)d. 1873 - ö. 1935Ölüm YılıGörüntüle
8Ahmet Kemal Akünald. 30 Kasım 1873 - ö. 1942Ölüm YılıGörüntüle
9Faik Esat (Andelib)d. 1873 - ö. 1902Ölüm YılıGörüntüle
10HULUSİ (ŞEYH HULUSİ)d. 1873 - ö. 1935MeslekGörüntüle
11Ahmet Kemal Akünald. 30 Kasım 1873 - ö. 1942MeslekGörüntüle
12Faik Esat (Andelib)d. 1873 - ö. 1902MeslekGörüntüle
13HULUSİ (ŞEYH HULUSİ)d. 1873 - ö. 1935Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14Ahmet Kemal Akünald. 30 Kasım 1873 - ö. 1942Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15Faik Esat (Andelib)d. 1873 - ö. 1902Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16HULUSİ (ŞEYH HULUSİ)d. 1873 - ö. 1935Madde AdıGörüntüle
17Ahmet Kemal Akünald. 30 Kasım 1873 - ö. 1942Madde AdıGörüntüle
18Faik Esat (Andelib)d. 1873 - ö. 1902Madde AdıGörüntüle