Madde Detay
BİLÂL EFENDİ, Oflu
(d. ?/? - ö. 1204/1790)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
18. yüzyıl şairlerinden olan Oflu Bilâl Efendi’nin doğum yeri ve yılı hakkında kesin bir bilgi mevcut olmamakla birlikte, Kıssa-i Yûsuf u Zelîhâ adlı eserinde Trabzon’un Of ilçesine bağlı Paçan Köyünde yaşadığı belirtilmektedir (Kuzubaş 2010: 241). Yiğit de (1984: 4), onun Nefs-i Paçan, yeni adıyla Maraşlı Köyünde yaşadığını ve yörenin bilinen ilk şairi olduğunu söylemektedir. Bilâl Efendi’nin yaşadığı Nefs-i Paçan’ın bugün Maraşlı diye anılmasının hikmetinin de bölgede büyük hürmet gören Maraşlı Osman Efendi’den kaynaklanmaktadır. Bölgede uzun yıllar süren bir irşat faaliyetinin olduğu düşünüldüğünde, sonraki dönemlerde Bilâl Efendi’nin de bu faaliyetler içerisinde yer aldığını söyleyebiliriz. Zira Bilâl Efendi, eserlerinden anladığımız kadarıyla şairliğinin yanında Kur’ân-ı Kerîm, tefsir, peygamberler tarihi gibi İslami ilimlere de vâkıftır. Bilâl Efendi’nin hayatının son bölümüyle ile ilgili en kesin bilgiler Ahmed Câvid’in Hadîkatü’l-Vekâyi’ adlı eserinde yer almaktadır. Hadîkatü’l-Vekâyi’de (Ahmed Cavid 1998: XXII) ifade edildiğine göre, III. Selîm Ruslar tarafından ilhak edilen Kırım’ı geri almak ve Avusturya ile Rusya’nın Osmanlı topraklarını paylaşma planlarına engel olmak için 1787-1792 Osmanlı-Rus savaşının Kafkasya cephesine Of’tan topladığı 80 civarında askerle katılan Bilâl Efendi, burada kahramanca savaşmış, savaş sırasında bazı firarlar, ihanetlere, fitnelere ve her türlü olumsuzluğa rağmen, beraberindekilerle birlikte savaşa devam etmiş, Kuban nehrini geçmek isterken de boğularak 1790/1204 yılında şehit olmuştur.
Şiirlerinde Bilâl mahlasını kullanan Oflu Bilâl Efendi’nin tespit edebildiğimiz üç eseri mevcuttur:
1. Kıssa-i Yûsuf u Zelîhâ: Bilâl Efendi’nin elimizdeki eserlerinden en önemlisi, Hz. Yûsuf’un macerasını anlatan Kıssa-i Yûsuf u Zelîhâ’dır. 1636 beyitten müteşekkil bu eserin telif tarihi 1167/1753 olarak ifade edilmektedir (Kuzubaş 2010: 241). Şair, eserinde Yûsuf ile Zelîhâ’nın aşkını anlatmakla birlikte, amacının okuyanları bilgilendirmek ve eğitmek olduğunu ifade eder. Bu sebeple olayların arasına girerek sık sık nasihatlerde bulunur.
2. Kıssa-i Erve: Benî İsrail zamanında vuku bulan bir olayı anlatan manzum bir eserdir. Eserin tespit edebildiğimiz tek nüshası, Litografya destgâhında tab edilen matbu bir nüshadır. Kıssa-i Erve’de; hayatta her türlü sıkıntıyla karşılaşması muhtemel olan kadınlara örnek olarak sunulan ve yaşadıklarından ibret alınması istenen bir kadının, Erve’nin hayat hikâyesi gözler önüne serilmiştir (Kuzubaş 2010b: 167-187).
3. Nasihatnâme: 83 beyitten müteşekkil bir kasidedir. Nasihatnâme türüne örnek sayılabilecek olan bu kaside "pek sakın" redifiyle yazılmıştır. Edebî yönden güçlü olduğu söylenemeyen bu kaside, sanat gösterme düşüncesinden daha çok nasihat amaçlı yazılmıştır (Kuzubaş 2013: 218-141).
Trabzon ve Of’la ilgili yapılan bazı çalışmalarda, şairin bir Müslim-nâme’sinden söz edilse de şu ana kadar tespit edilememiştir.
Kaynakça
Albayrak, Haşim (2008). Oflu Hoca Kavramını Oluşturan Din Adamları. İstanbul: Sahaflar Kitap Sarayı.
Baycar, Adnan (hzl.) (1998). Ahmed Câvid, Hadika-i Vekâyi’. Ankara: TTK Yay.
Bilgin Mehmet (2006). Doğu Karadeniz’de Bir Derebeyi Ailesi: Sarıalizâdeler (Saralar). Trabzon: Serander Yay.
Hacımüftüoğlu, Nasrullah (2002). “Of-Çaykara Müftüleri”. Trabzon ve Çevresi Uluslararası Tarih-Dil-Edebiyat Sempozyumu, 3-5 Mayıs 2001. C 1. Trabzon: Trabzon Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yay.
Kuzubaş, Muhammet (2010a). Kıssa-i Yûsuf u Zelîhâ (Bilâl Efendi). İstanbul: Karadeniz Dergisi Yay.
Kuzubaş, Muhammet (2010b). “Klâsik Edebiyatımızda Kadına Bakışın Farklı Bir Örneği: Kıssa-i Erve”. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Kadın Araştırmaları Özel Sayısı 3 (13): 167-187.
Kuzubaş, Muhammet (2013). “Oflu Bilâl Efendi’nin ‘Pek Sakın’ Redifli Kasidesi”. Dede Korkut Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 1(2):128-141.
Şakir Şevket (1294). Trabzon Tarihi. C. 1. İstanbul.
Yiğit, Altay (1981). Çaykara ve Folkloru. Ankara: Kent Matbaası.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ MUHAMMET KUZUBAŞYayın Tarihi: 24.09.2013Güncelleme Tarihi: 22.11.2020Eserlerinden Örnekler
Yûsuf u Zelîhâ
İşit ey kâmeti servi n’ider Ya’kûb bu esnâda
Ayırur rûhını tenden virür ahûyı sayyâda
Alurlar Yûsufı elden koparurlar güli taldan
Dügün ider bular birden şeytân girer hem arada
Hırâm üzre salındılar n’idesin bilmedi bunlar
Sanasın sürmelendiler gönüller oldı âzâde
Yûsuf ile girüp râha bulut sarıldı gör mâha
Düşer Ya’kûb âh u vâha işit n’eyler bu esnâda
Akıtdı gözleri yaşın urur andan ana başın
Deler kendi bagrın başın gider Yûsufa arada
Alup Yûsufı bûs eyler Yûsuf anun yaşın siler
Karındaşları seyr eyler kamunun gözi sahrâda
Vidâ’ itdi bu dem döndi gözinden kanlu yaş indi
Bular hem baş çeküp sındı kaparlar remzi serrâda
Giyürür Yûsufa firkat libâsını bu dem Ya’kûb
Giyer kendi hüzün esbâbını kalbi düşer yâda
Döner Ya’kûb du’â eyler İlâhî dir Yûsufumı
Emânet virmişem sana ulaşdurgıl bu arada
Bir âvâz irdi hâtifden degildür harf-i savtıla
Ki Ya’kûb anla yetmişdür düşür kalbüni belvâda
Tefekkür eyledi Ya’kûb bu yetmiş yıl mıdur yoksa
Yâhûd ay mı yâ hefte mi yâ gün sâ’at mı imlâda
‘Aceb bir dahi Yûsufum gelür mi karşuma bilsem
Bu gözler anı göre mi dil irişe mi âbâda
Alup Yûsufı gitdiler şehrden taşra çıkdılar
Iraga çünki vardılar hücûm itdi biri sâde
Kimisi enseden urur yüzi üstine kapanur
Çeker Şem’ûn bıçak gelür ider renci bu arada
Segirtdi düşdi araya bıçagı gördi çün Yûsuf
Sıgınur gâh ana buna düşerdi dâd-ı feryâda
Gâhın aglar Yûsuf gâhın Ya’kûb yâd ider dilde
Gâhın güler kalup hayrân hemân serrâda darrâda
Yehûzâ dir ‘acebdür bu senün güldügün ey cânâ
Yûsuf dir kalbüm inanmaz koyasız beni burada
Garîbim ben dahi körpe karındaşlarım on bile
Ne hâcet bana aglamak nice olmayam âzâde
Yehûzâ dir bana gel seni koynumda saklayam
Sana kasd idene düşmân olam ben zîr ü bâlâda
Bular çünkim işitdiler Yehûzâ sözini cümle
Didiler kanı ahdün ol bizümle itdügün va’de
Didi insâf mıdur katl idevüz küçük karındaşı
Husûsâ hem emânetdür kanı İbrâhîm ü zâde
Didiler sen dahi vazgeldün imdi tatlu cânından
Ne seni biz koyak burda ne Yûsuf kala dünyâda
Didi bir maslahatdur bu size diyem karındaşlar
Yûsufı bir kuyuya atun imdi kala darrâda
Umulur yolçılar gele Yûsûfı aluban gide
Çıkaralar bu iklîmden elinden kalun âzâde
Didiler anı katl itsek ne olur tevbe kıluruz
Babamuza ‘özürler hem bulavuz biz bu arada
Yehûzâ dir sözüm dinlen kuyu ehven durur bize
İdersiz san’at-ı Kâbil yazıluruz eşirrâda
Bular çün ittifâk itdi kuyuya atmaga cânı
Yûsuf bakar ider zikr-i Hudâyı getürür yâda
(Kuzubaş, Muhammet (2010a). Kıssa-i Yûsuf u Zelîhâ (Bilâl Efendi). İstanbul: Karadeniz Dergisi Yay. 68-94.)
Kıssa-i Erve
Veheb İbni Münebbeh bir haber virdi tevârîhden
Ki bir hasnâ-i duhter ilm okur kitâbından
Kıyâm (u) savm ile me’lûf Tevârât hıfžından
Ferîd-i asr idi hâtûn utanur hicâbından
Anın ahdâd-ı üstâdı anda Erve didi
Çü takvâda nişîn yemîn bilmez meyârından
Cihân feth-i fütûh oldı ehl-i ba’îd oldı
Felastîne azm idüp Sâdık hevâsından
Karındaşına teslîm itdi ol yâr mâhbûbın
Gazâya azm idüp gitdi cüdâ düşmiş safâsından
Gel al hisse bu kıssadan işit ey cânımın cânı
Sakın aldanma bulursın ayn-ı şeytânı
Gazâsında iken Sadık karındaşı neler itdi
Açar hîle kapuların akıdır gözleri kanı
Düzer hîle hıyânetler Erveye kasd eyler
Rükû'ında sücûdında sarılur virmez emânı
Hayâlar perdesin kaldırdı müfsid fesâd üzre
Sadâkat kapusın açup redd eyledi anı
(Kuzubaş, Muhammet (2010b). “Klâsik Edebiyatımızda Kadına Bakışın Farklı Bir Örneği: Kıssa-i Erve”. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Kadın Araştırmaları Özel Sayısı 3 (13): 169.
Yayın Tarihi: 24.09.2013Güncelleme Tarihi: 22.11.2020Eserlerinden Örnekler
Yûsuf u Zelîhâ
İşit ey kâmeti servi n’ider Ya’kûb bu esnâda
Ayırur rûhını tenden virür ahûyı sayyâda
Alurlar Yûsufı elden koparurlar güli taldan
Dügün ider bular birden şeytân girer hem arada
Hırâm üzre salındılar n’idesin bilmedi bunlar
Sanasın sürmelendiler gönüller oldı âzâde
Yûsuf ile girüp râha bulut sarıldı gör mâha
Düşer Ya’kûb âh u vâha işit n’eyler bu esnâda
Akıtdı gözleri yaşın urur andan ana başın
Deler kendi bagrın başın gider Yûsufa arada
Alup Yûsufı bûs eyler Yûsuf anun yaşın siler
Karındaşları seyr eyler kamunun gözi sahrâda
Vidâ’ itdi bu dem döndi gözinden kanlu yaş indi
Bular hem baş çeküp sındı kaparlar remzi serrâda
Giyürür Yûsufa firkat libâsını bu dem Ya’kûb
Giyer kendi hüzün esbâbını kalbi düşer yâda
Döner Ya’kûb du’â eyler İlâhî dir Yûsufumı
Emânet virmişem sana ulaşdurgıl bu arada
Bir âvâz irdi hâtifden degildür harf-i savtıla
Ki Ya’kûb anla yetmişdür düşür kalbüni belvâda
Tefekkür eyledi Ya’kûb bu yetmiş yıl mıdur yoksa
Yâhûd ay mı yâ hefte mi yâ gün sâ’at mı imlâda
‘Aceb bir dahi Yûsufum gelür mi karşuma bilsem
Bu gözler anı göre mi dil irişe mi âbâda
Alup Yûsufı gitdiler şehrden taşra çıkdılar
Iraga çünki vardılar hücûm itdi biri sâde
Kimisi enseden urur yüzi üstine kapanur
Çeker Şem’ûn bıçak gelür ider renci bu arada
Segirtdi düşdi araya bıçagı gördi çün Yûsuf
Sıgınur gâh ana buna düşerdi dâd-ı feryâda
Gâhın aglar Yûsuf gâhın Ya’kûb yâd ider dilde
Gâhın güler kalup hayrân hemân serrâda darrâda
Yehûzâ dir ‘acebdür bu senün güldügün ey cânâ
Yûsuf dir kalbüm inanmaz koyasız beni burada
Garîbim ben dahi körpe karındaşlarım on bile
Ne hâcet bana aglamak nice olmayam âzâde
Yehûzâ dir bana gel seni koynumda saklayam
Sana kasd idene düşmân olam ben zîr ü bâlâda
Bular çünkim işitdiler Yehûzâ sözini cümle
Didiler kanı ahdün ol bizümle itdügün va’de
Didi insâf mıdur katl idevüz küçük karındaşı
Husûsâ hem emânetdür kanı İbrâhîm ü zâde
Didiler sen dahi vazgeldün imdi tatlu cânından
Ne seni biz koyak burda ne Yûsuf kala dünyâda
Didi bir maslahatdur bu size diyem karındaşlar
Yûsufı bir kuyuya atun imdi kala darrâda
Umulur yolçılar gele Yûsûfı aluban gide
Çıkaralar bu iklîmden elinden kalun âzâde
Didiler anı katl itsek ne olur tevbe kıluruz
Babamuza ‘özürler hem bulavuz biz bu arada
Yehûzâ dir sözüm dinlen kuyu ehven durur bize
İdersiz san’at-ı Kâbil yazıluruz eşirrâda
Bular çün ittifâk itdi kuyuya atmaga cânı
Yûsuf bakar ider zikr-i Hudâyı getürür yâda
(Kuzubaş, Muhammet (2010a). Kıssa-i Yûsuf u Zelîhâ (Bilâl Efendi). İstanbul: Karadeniz Dergisi Yay. 68-94.)
Kıssa-i Erve
Veheb İbni Münebbeh bir haber virdi tevârîhden
Ki bir hasnâ-i duhter ilm okur kitâbından
Kıyâm (u) savm ile me’lûf Tevârât hıfžından
Ferîd-i asr idi hâtûn utanur hicâbından
Anın ahdâd-ı üstâdı anda Erve didi
Çü takvâda nişîn yemîn bilmez meyârından
Cihân feth-i fütûh oldı ehl-i ba’îd oldı
Felastîne azm idüp Sâdık hevâsından
Karındaşına teslîm itdi ol yâr mâhbûbın
Gazâya azm idüp gitdi cüdâ düşmiş safâsından
Gel al hisse bu kıssadan işit ey cânımın cânı
Sakın aldanma bulursın ayn-ı şeytânı
Gazâsında iken Sadık karındaşı neler itdi
Açar hîle kapuların akıdır gözleri kanı
Düzer hîle hıyânetler Erveye kasd eyler
Rükû'ında sücûdında sarılur virmez emânı
Hayâlar perdesin kaldırdı müfsid fesâd üzre
Sadâkat kapusın açup redd eyledi anı
(Kuzubaş, Muhammet (2010b). “Klâsik Edebiyatımızda Kadına Bakışın Farklı Bir Örneği: Kıssa-i Erve”. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Kadın Araştırmaları Özel Sayısı 3 (13): 169.
Güncelleme Tarihi: 22.11.2020Eserlerinden Örnekler
Yûsuf u Zelîhâ
İşit ey kâmeti servi n’ider Ya’kûb bu esnâda
Ayırur rûhını tenden virür ahûyı sayyâda
Alurlar Yûsufı elden koparurlar güli taldan
Dügün ider bular birden şeytân girer hem arada
Hırâm üzre salındılar n’idesin bilmedi bunlar
Sanasın sürmelendiler gönüller oldı âzâde
Yûsuf ile girüp râha bulut sarıldı gör mâha
Düşer Ya’kûb âh u vâha işit n’eyler bu esnâda
Akıtdı gözleri yaşın urur andan ana başın
Deler kendi bagrın başın gider Yûsufa arada
Alup Yûsufı bûs eyler Yûsuf anun yaşın siler
Karındaşları seyr eyler kamunun gözi sahrâda
Vidâ’ itdi bu dem döndi gözinden kanlu yaş indi
Bular hem baş çeküp sındı kaparlar remzi serrâda
Giyürür Yûsufa firkat libâsını bu dem Ya’kûb
Giyer kendi hüzün esbâbını kalbi düşer yâda
Döner Ya’kûb du’â eyler İlâhî dir Yûsufumı
Emânet virmişem sana ulaşdurgıl bu arada
Bir âvâz irdi hâtifden degildür harf-i savtıla
Ki Ya’kûb anla yetmişdür düşür kalbüni belvâda
Tefekkür eyledi Ya’kûb bu yetmiş yıl mıdur yoksa
Yâhûd ay mı yâ hefte mi yâ gün sâ’at mı imlâda
‘Aceb bir dahi Yûsufum gelür mi karşuma bilsem
Bu gözler anı göre mi dil irişe mi âbâda
Alup Yûsufı gitdiler şehrden taşra çıkdılar
Iraga çünki vardılar hücûm itdi biri sâde
Kimisi enseden urur yüzi üstine kapanur
Çeker Şem’ûn bıçak gelür ider renci bu arada
Segirtdi düşdi araya bıçagı gördi çün Yûsuf
Sıgınur gâh ana buna düşerdi dâd-ı feryâda
Gâhın aglar Yûsuf gâhın Ya’kûb yâd ider dilde
Gâhın güler kalup hayrân hemân serrâda darrâda
Yehûzâ dir ‘acebdür bu senün güldügün ey cânâ
Yûsuf dir kalbüm inanmaz koyasız beni burada
Garîbim ben dahi körpe karındaşlarım on bile
Ne hâcet bana aglamak nice olmayam âzâde
Yehûzâ dir bana gel seni koynumda saklayam
Sana kasd idene düşmân olam ben zîr ü bâlâda
Bular çünkim işitdiler Yehûzâ sözini cümle
Didiler kanı ahdün ol bizümle itdügün va’de
Didi insâf mıdur katl idevüz küçük karındaşı
Husûsâ hem emânetdür kanı İbrâhîm ü zâde
Didiler sen dahi vazgeldün imdi tatlu cânından
Ne seni biz koyak burda ne Yûsuf kala dünyâda
Didi bir maslahatdur bu size diyem karındaşlar
Yûsufı bir kuyuya atun imdi kala darrâda
Umulur yolçılar gele Yûsûfı aluban gide
Çıkaralar bu iklîmden elinden kalun âzâde
Didiler anı katl itsek ne olur tevbe kıluruz
Babamuza ‘özürler hem bulavuz biz bu arada
Yehûzâ dir sözüm dinlen kuyu ehven durur bize
İdersiz san’at-ı Kâbil yazıluruz eşirrâda
Bular çün ittifâk itdi kuyuya atmaga cânı
Yûsuf bakar ider zikr-i Hudâyı getürür yâda
(Kuzubaş, Muhammet (2010a). Kıssa-i Yûsuf u Zelîhâ (Bilâl Efendi). İstanbul: Karadeniz Dergisi Yay. 68-94.)
Kıssa-i Erve
Veheb İbni Münebbeh bir haber virdi tevârîhden
Ki bir hasnâ-i duhter ilm okur kitâbından
Kıyâm (u) savm ile me’lûf Tevârât hıfžından
Ferîd-i asr idi hâtûn utanur hicâbından
Anın ahdâd-ı üstâdı anda Erve didi
Çü takvâda nişîn yemîn bilmez meyârından
Cihân feth-i fütûh oldı ehl-i ba’îd oldı
Felastîne azm idüp Sâdık hevâsından
Karındaşına teslîm itdi ol yâr mâhbûbın
Gazâya azm idüp gitdi cüdâ düşmiş safâsından
Gel al hisse bu kıssadan işit ey cânımın cânı
Sakın aldanma bulursın ayn-ı şeytânı
Gazâsında iken Sadık karındaşı neler itdi
Açar hîle kapuların akıdır gözleri kanı
Düzer hîle hıyânetler Erveye kasd eyler
Rükû'ında sücûdında sarılur virmez emânı
Hayâlar perdesin kaldırdı müfsid fesâd üzre
Sadâkat kapusın açup redd eyledi anı
(Kuzubaş, Muhammet (2010b). “Klâsik Edebiyatımızda Kadına Bakışın Farklı Bir Örneği: Kıssa-i Erve”. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Kadın Araştırmaları Özel Sayısı 3 (13): 169.
Eserlerinden Örnekler
Yûsuf u Zelîhâ
İşit ey kâmeti servi n’ider Ya’kûb bu esnâda
Ayırur rûhını tenden virür ahûyı sayyâda
Alurlar Yûsufı elden koparurlar güli taldan
Dügün ider bular birden şeytân girer hem arada
Hırâm üzre salındılar n’idesin bilmedi bunlar
Sanasın sürmelendiler gönüller oldı âzâde
Yûsuf ile girüp râha bulut sarıldı gör mâha
Düşer Ya’kûb âh u vâha işit n’eyler bu esnâda
Akıtdı gözleri yaşın urur andan ana başın
Deler kendi bagrın başın gider Yûsufa arada
Alup Yûsufı bûs eyler Yûsuf anun yaşın siler
Karındaşları seyr eyler kamunun gözi sahrâda
Vidâ’ itdi bu dem döndi gözinden kanlu yaş indi
Bular hem baş çeküp sındı kaparlar remzi serrâda
Giyürür Yûsufa firkat libâsını bu dem Ya’kûb
Giyer kendi hüzün esbâbını kalbi düşer yâda
Döner Ya’kûb du’â eyler İlâhî dir Yûsufumı
Emânet virmişem sana ulaşdurgıl bu arada
Bir âvâz irdi hâtifden degildür harf-i savtıla
Ki Ya’kûb anla yetmişdür düşür kalbüni belvâda
Tefekkür eyledi Ya’kûb bu yetmiş yıl mıdur yoksa
Yâhûd ay mı yâ hefte mi yâ gün sâ’at mı imlâda
‘Aceb bir dahi Yûsufum gelür mi karşuma bilsem
Bu gözler anı göre mi dil irişe mi âbâda
Alup Yûsufı gitdiler şehrden taşra çıkdılar
Iraga çünki vardılar hücûm itdi biri sâde
Kimisi enseden urur yüzi üstine kapanur
Çeker Şem’ûn bıçak gelür ider renci bu arada
Segirtdi düşdi araya bıçagı gördi çün Yûsuf
Sıgınur gâh ana buna düşerdi dâd-ı feryâda
Gâhın aglar Yûsuf gâhın Ya’kûb yâd ider dilde
Gâhın güler kalup hayrân hemân serrâda darrâda
Yehûzâ dir ‘acebdür bu senün güldügün ey cânâ
Yûsuf dir kalbüm inanmaz koyasız beni burada
Garîbim ben dahi körpe karındaşlarım on bile
Ne hâcet bana aglamak nice olmayam âzâde
Yehûzâ dir bana gel seni koynumda saklayam
Sana kasd idene düşmân olam ben zîr ü bâlâda
Bular çünkim işitdiler Yehûzâ sözini cümle
Didiler kanı ahdün ol bizümle itdügün va’de
Didi insâf mıdur katl idevüz küçük karındaşı
Husûsâ hem emânetdür kanı İbrâhîm ü zâde
Didiler sen dahi vazgeldün imdi tatlu cânından
Ne seni biz koyak burda ne Yûsuf kala dünyâda
Didi bir maslahatdur bu size diyem karındaşlar
Yûsufı bir kuyuya atun imdi kala darrâda
Umulur yolçılar gele Yûsûfı aluban gide
Çıkaralar bu iklîmden elinden kalun âzâde
Didiler anı katl itsek ne olur tevbe kıluruz
Babamuza ‘özürler hem bulavuz biz bu arada
Yehûzâ dir sözüm dinlen kuyu ehven durur bize
İdersiz san’at-ı Kâbil yazıluruz eşirrâda
Bular çün ittifâk itdi kuyuya atmaga cânı
Yûsuf bakar ider zikr-i Hudâyı getürür yâda
(Kuzubaş, Muhammet (2010a). Kıssa-i Yûsuf u Zelîhâ (Bilâl Efendi). İstanbul: Karadeniz Dergisi Yay. 68-94.)
Kıssa-i Erve
Veheb İbni Münebbeh bir haber virdi tevârîhden
Ki bir hasnâ-i duhter ilm okur kitâbından
Kıyâm (u) savm ile me’lûf Tevârât hıfžından
Ferîd-i asr idi hâtûn utanur hicâbından
Anın ahdâd-ı üstâdı anda Erve didi
Çü takvâda nişîn yemîn bilmez meyârından
Cihân feth-i fütûh oldı ehl-i ba’îd oldı
Felastîne azm idüp Sâdık hevâsından
Karındaşına teslîm itdi ol yâr mâhbûbın
Gazâya azm idüp gitdi cüdâ düşmiş safâsından
Gel al hisse bu kıssadan işit ey cânımın cânı
Sakın aldanma bulursın ayn-ı şeytânı
Gazâsında iken Sadık karındaşı neler itdi
Açar hîle kapuların akıdır gözleri kanı
Düzer hîle hıyânetler Erveye kasd eyler
Rükû'ında sücûdında sarılur virmez emânı
Hayâlar perdesin kaldırdı müfsid fesâd üzre
Sadâkat kapusın açup redd eyledi anı
(Kuzubaş, Muhammet (2010b). “Klâsik Edebiyatımızda Kadına Bakışın Farklı Bir Örneği: Kıssa-i Erve”. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Kadın Araştırmaları Özel Sayısı 3 (13): 169.