FEYZULLÂH EFENDİ, Vahyî-zâde Mehmed

(d. ?/? - ö. ?/?)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Vahyî-zâde Feyzullâh Efendi, "Mesâ'ir" adını verdiği mesire yerlerini anlatan şiirin sahibidir. Doğum ve ölüm tarihi bilinmemektedir. Vahyî mahlaslı beş şairden biri olan, Halvetîliğin Sümbüliye kolunun şeyhi Hasan Nuri Efendi’nin (ö. 1130/1718) oğludur (Taş 2004: 10). Feyzullâh Efendi de, babası Vahyî'nin yerine şeyhlik makamına oturmuş ve ölümünden iki yıl sonra 1132/1720’de onun şiirlerini toplamıştır (Taş 2004: 1-10). Feyzullâh Efendi’nin elimizde üç eseri bulunmaktadır: 

1. Dîvân: Bursalı Mehmed, Feyzullah Efendi’nin Dîvân'ı olduğunu söyler (1333: 481). Ancak Vahyî-zâde'nin Dîvân'ı elimizde değildir. Sadece Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi İSI. 219 numaradaki mecmuada Vahyî-zâde’ye ait şiirler bulunmaktadır (vr. 138b). 

2. Mev'iza: Mev'iza türünde bir eseri vardır (Bursalı Mehmed Tahir 1333: 481).

3. Mesâ'ir: Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi İSI. 219 numarada (13a-14a) bulunan, "mesair" adını verdiği mesire yerlerini anlatan 43 beyitlik, kaside şeklinde bir şiirdir. Sondaki “Temmet" kaydndan 1143/1730 tarihinde tamamlandığı anlaşılmaktadır. Mesâ'ir'de;  İstanbul'un Akbaba, Alibeyköy, Arnavutköyü, Başhavuz, Bebek, Beyoğlu, Beşiktaş, Beykoz, Boğaz, Büyükdere gibi mesire yarlerinden bahsedilmektedir. Mesâ'ir yayımlanmıştır (Aksoyak 2007: 37-52). Türk edebiyatında şehir veya yer adlarını konu alan şiirler, "bilâdiye" olarak adlandırılır (Kurnaz 1997: 230). Mesire yerlerini anlatan "mesâir"ler de ayrı bir tür olarak kabul edilebilir. Belde, sahil, mesire ve mahalle isimlerini konu alan manzumeler, birbirine yakın türlerdir (Aksoyak 2007: 37-52).

Feyzullâh Efendi'nin İstanbul'un sahilerini ve gezilecek görülecek yerlerini iyi bilmesi, onun çok gezen, serbest yaratılışlı bir kişiliğe sahip olduğunu göstermektedir. 

Kaynakça

Akkuş, Metin (2006). Klâsik Türk Şirinini Anlam Dünyası Edebî Türler ve Tarzlar. Erzurum: Fenomen Yay.

Aksoyak, İ. Hakkı (2007). “Feyzullah Efendi’nin Mesâiri ile Lutfî’nin Ferdî’nin Bilâdiyesine Zeyli”. Abdülkerim Abdülkadiroğlu Hatırasına, Gazi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi.  37-52.

Bursalı Mehmed Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. İstanbul. 481.

Çapan, Pervin (hzl.) (2005). Mustafa Safayî Efendi Tezkire-i Safayî. Ankara: AKM Yay. 481-485.

Eflatun, Muvaffak (2003). "Şehir Medhiyelerine Bir Örnek: Akşehir Medhiyesi". Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Veli Araştırma Dergisi. (26): 273.

Erdoğan, Kenan (1997). “Türk Edebiyatında Şehir Şiirlerine Bir İlâve: Aspozi ve Hardoğan Hakkında Yazılmış Dört Şiir”. Dergâh. (91): 18-20.

Feyzullah Efendi. Bilâdiye. Mecmua. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi. İS1. 219. vr. 161a.

Kalpaklı, Mehmet (1995). "Kâmî'nin Lugaz'i: 16.-17. Yüzyıllarda (İstanbul'da) Mahalle ve Semt Adları". İstanbul. 14: 42-43.

Karahan, Abdulkadir (1980). "İran ve Türk Edebiyatlarında Ortak Edebî Türler". Eski Türk Edebiyatı İncelemeleri. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yay. 92.

Karaismailoğulları, Adnan (1988). "Türk ve Fars Edebiyatlarında Şehrengizler". Millî Kültür. (62): 55-59.

Kurnaz, Cemâl (1983). "Bilâdiye-i Derviş Ömer Efendi". Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi. Özel Sayı. 81-85.

Kurnaz, Cemâl (1997). "Arayıcızâde Hüseyin Ferdî ve Derviş Ömer Efendi'nin Bilâdiyeleri". Divan Edebiyatı Yazıları. Ankara: Akçağ Yay. 230-253.

Lutfî. Bilâdiye. Mecmua. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi. İS1. 219. vr. 13a-14a.

Mostras, C. (1995). Dictionnaire Geographıque de L’empıre Ottoman. (Tıpkıbasım). İstanbul: Pera Yay. 

Öztoprak, Nihat (2004). “Fennî ve İzzet Efendi’nin Sahilnameleri ve Bu Sahilnamelerde Üsküdar”. Tük Kültürü İncelemeleri. (11):111-148. 

 

 

 

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. İSMAİL HAKKI AKSOYAK
Yayın Tarihi: 16.11.2013
Güncelleme Tarihi: 10.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Mesâ'ir

Esâmî-i Mesâ’ir li’s-seyyid

Şeyh Feyzullâh Efendi Vahyî-zâde

 Eyle ey hâme esâmî-i mesâ’iri beyân

Olasın tâ ki pesendîde-i ehl-i irfân

 

Anların nâmını takrîr ideyüm cümlesi de

Şehr-i İstanbul’un etrâfına mahsûs olan

 

Eyledüm nazmumı tahlîl ile tazmîn ile

İstimâ-yı şu´arâya ola tâ ki şâyân

 

Sabr-ı Eyyûb ile esrâruma pend itmiş idüm

Niçe kem erler ile eylemiş anlar isyân

 

Bâcdâr olmış Alî beg köyine himmetle

Kapusında ana muhzırlik ider niçe çûbân

 

Her çavuş köyi ehâlîsine horuslansun

Ki horos çöpligine muhtesib olmışdur ayân

 

Cümlesinden hele baş havzı teferrüc lâzım

Çamlıca bir meşiyistâne olun şimdi revân

 

Bedevî topına girdükde sıkıldı dildâr

Kodılar sanki anı cendereye dervişân

 

Bir kâgıd hânesine eyledüm anun irsâl

Ki o şûhun bile ahvâlini cümle hîşân

 

Kuzıcak koynuma gel ister isen nukre didüm

Meledür sütlüce südlüce bize şûh-ı cihân

 

Tîr-i müjgâna güşâd eyledi bir hoş cânân

Ok meydânını aldı kim olur ana nişân

 

Nice ol mug-ı beçeye mâ’il olur mü’minler

Tersa-hâne olur mı dil-i ehl-i îmân

 

İden ümmîd-i mey-i vaslını düşdi galata 

O perî böyle tasarrufla ider mi ihsân

 

Şimdi beg oglu binâ eyledi bir yüce serây

Kodı top hânesi başında çü âl-i ´Osmân

 

Olsa fındıklı eger kına gicesi yimişi

Ne kütürdiler ider imiş ol demde zenân

 

Bir cihân gîr şeh-i milket-i hüsni gördüm

Yûsuf-ı sânî disem ana olur mı şâyân

 

Bir yalı gördüm efendi öni tolma bâgçe

Dil-güşâ manzarı hoş anda şükûfe elvân

 

Mâder evlâdını sevdükde ne yire gitse

Bir beşik taşıması olmaya ayb-ı nisvân

 

Geldi bir orta köyümüzi harâb itdi bizüm

Kurı çeşmelerümüz kaldı anunçün bu zamân

 

Âr ne-bûd köyi ehâlîsine ol fâhişenün

Göriyorlarken öninde niçe zânî pinhân

 

Sarı yar suyını bulduramadı gök suyun

Ana hayf ile bebek olmada dâ’im giryân

 

Hele kandilli fişekler atılurken kayalar (?)

Yanmaya tâ ki şerâr ile şihâb-ı yârân

 

Çıka kız kullesine kâf-ı bahâ-yı hüsnün

Dil hisâr zevkin dil-ber eyler meyelân

 

Sûfiyâ eyle namâz gâh gehî hakka niyâz

Taneden toplar ön ile atılursa da tayan

 

Çün kebâb kanlıca olmak gerek imiş didiler

Pîşesi hîme ile isden ya yanar mı büryân

 

Bir yini köye dilâ göçdi benüm cânânum

Bâde-i vaslına minnet mi olur bize hemân

 

Kapusın buyura dime ki meserret olmaz

Bir büyük dere tarab ya niçe itmez ihvân

 

Kim ki başında kavak yili eser esfeh olur

Bogazı ele virince bulımaz hergiz amân

 

Hazret-i Yuşâun isrine gidüp eyle gazâ

İki âlemde sana ber-ter ola bu ki mekân

 

Hele kassâb başı oglında tabîat yog imiş

San tokat bâgçesidür anda ider zevk-i nihân

 

Batn-ı makûsını teftîş idene hîz dimiş

Bir dere sekisi var mulimi eyler hayrân

 

Bir terâzû başulıg kârı var idi mestûr

Müşterî olmış ana şimdi emîn-i mîzân

 

Şimdi ol big kozını çınşadurak nice gezer

Basdı bir körfüs ile bir gice anı asesân

 

Olmaz kimsede hîç şevket-i sultâniyye

Sad hezârân olsa her yanında egerçi avân

 

Bize incirlice heft dâne-i şîrîn olsa

Didiler birbirine musahhar tiryâkiyân

 

Yasag olmış alenen mass-ı duhâna şimdi

Eli çıbıklıyı ahz itmede baspakçıyan

 

Bu şe’n ü havle ki dikmekde papas bahçesine

Kodı istavrozı ezhâra idelden meyelân

 

Bizi kondurmadılar çünki burada lâyık

İtse çengâl köyinün halkına mîr-i mîrân

 

Gördüm âlemde niçe salıcı kuzguncuklar

Mürde konmada ak babadur ol cîfe-hârân

 

Salacak olsa eger kâdî köyine sür sad

Bu eski dârına düşene ola râzî dihkân

 

Halka-i zikre girüp şevk ile hay der paşam

Tâ ki uşşâkını cezb ile ide ser-gerdân

 

Hâne-i hâtırı fânûs-ı hayâli dolanur

O fener bâgçesine râzî ola şule-resân

 

Çün mezâmîn ile âlûdelik itdün ey kilk

Gayrı pür-gûlıgı ko buldı kelâmun pâyân

Bi-avni Temmet 43

(Aksoyak, İ. Hakkı (2007). “Feyzullah Efendi’nin Mesâiri ile Lutfî’nin Ferdî’nin Bilâdiyesine Zeyli”. Abdülkerim Abdülkadiroğlu Hatırasına, Gazi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi. 37-52.)