HACI BEKTAŞ VELİ

(d. 1207?/? - ö. 1271?/?)
tekke şairi
(Tekke / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Hacı Bektaş Veli 1207-1271 yılları arasında yaşamış tarihî bir şahsiyettir. Ancak tarihî kaynakların yetersizliği sebebiyle Veli'nin ailesi, çocukluğu ve yetişmesi ile ilgili bilgiler Velâyetnâme'den edindiğimiz kadardır. Bununla beraber onun Horasan’ın Nişabur şehrinde doğup yetişip daha sonra Anadolu'ya geldiği kesindir (Aşıkpaşa-zâde 1985: 195). Hem tarihî kaynaklara hem de Velâyetnâmeye göre Hacı Bektaş Veli, Melametilik gibi büyük ve ince bir tasavvuf mektebinin merkezlerinden biri olan Nişabur’da (Ocak 2009:48) yetişmiş daha sonra irşad faaliyetlerinde bulunmak üzere Anadolu’ya gelmiştir.

Türk-İslam dünyasında önemli bir yeri olan ve etkileri günümüze kadar ulaşan Hacı Bektaş Veli, mutasavvıf, âlim ve Bektaşilik yolunun öncüsüdür. Hacı Bektaş-ı Veli'nin Velâyetnâme'ye göre asıl adı "Bektaş"tır. Velâyetnâme'de babası Mûsâyü's-Sânî oğlu İbrâhim-i Sânî (Bahru'l-Ensâb'da ise adı Seyyid Muhammed'dir) "begâyet şâdlıklar idüp mübârek isminden adın Bektaş virdiler" (Duran 2007: 77) şeklinde belirtilmiştir. Çeşitli vakfiye ve Menakıbu'l-Ârifîn, Âşıkpaşaoğlu Tarihi gibi kaynaklarda kendisinden "Hâcı Bektâş" olarak bahsedilmektedir. Daha sonraki bazı kaynaklar asıl adının Seyyid Muhammed bin İbrâhim bin Seyyid Mûsâ olduğunu, Bektaş kelimesinin ise lakap olduğunu belirtilmektedir. Prof. Dr. Esad Coşan, bazen Bekdeş, beñdeş, petteş şeklinde yazılan ve eş, benzer, muadil manalarına gelen Bektaş kelimesinin lakap olabileceğini, zira o zamanlarda özellikle âlim ve asil kişilerin muhakkak dinî mahiyette bir ismi bulunduğunu zikretmektedir (1986: XX). Biz ise Bektaş'ın aile adı veya ailenin mensup olduğu oymak adı olabileceği ihtimalinin de gözden uzak tutulmaması gerektiği fikrindeyiz.

"Hacı" şeklinde anılması ise Velâyetnâme'de hac ile ilgili anlatılan kerâmeti dolayısıyladır. Ancak biz Makâlât’ta ve Velâyet-name'de verilen canlı bilgiler sebebiyle Veli’nin gerçekten Hac vazifesini yerine getirdiği ve Hacı olduğu kanaatindeyiz (Duran 2007: 85). Velâyetnâme'de ve diğer Bektaşi kaynaklarında sıkça kullanılan ve Farsça Hüdâvendigâr kelimesinden bozma olan "Hünkâr" lakabı ise; Velâyetnâme'de Hocası Lokmân-ı Perende'ye gösterdiği bir kerametten dolayı hocasının kendisine "Hünkâr" deyişi ile irtibatlıdır (Duran 2007: 82) Gerek velâyetnâmelerde, gerekse Hacı Bektaş'la ilgili diğer bazı eserlerdeki Hacı Bektaş-ı Veli'nin lakaplarından bazıları şunlardır: Kutbu'l-aktâb, Sultânu'l-evliyâ; Burhânu'l–asfiya, Envâru'l-yakîn; küsâde-i bâb-ı hikmet; ser-çeşme-i nûr-ı dîn; Kutb-ı Rabbâni, Sultânu'l-ârifîn; Ahter-mec… vb. Horasânî şeklindeki hitap ise onun Horasanlı olduğunu belirtmektedir. Hacı Bektaş Veli, Horasan Sultanı İbrâhimü's-Sânî Seyyid Muhammed ile Nişaburlu Şeyh Ahmed adlı âlim bir zatın kızı olan Hâtem (Hatme) Hatunun evliliklerinden yirmi dört yıl sonra dünyaya gelmiştir. Babasının ölümünden sonra saltanatı kabul etmeyip amcası oğlu Seyyid Hasan’a bırakmıştır (Duran 2007: 62-77). Şeceresi ise şöyledir: "Hâcı Bektaş, Seyyid Muhammed İbrâhimü's-Sânî, Mûsâyü's-Sânî, İbrâhim Mükerremü'l-Mücâb, Mûsâ-yı Kâzım, İmam Cafer-i Sâdık, İmam Muhammed Bâkır, İmam Zeyne'l-Âbidîn, İmam Hüseyin Velî, Emirü'l-Mü’minin Ali (Duran 2007: 61-110). Prof. Dr. Esad Coşan, Hacı Bektaş'ın seyyid olabileceği hususunda şunları söylemektedir: "Velâyetnâme ve diğer kaynaklar Hacı Bektaş'ı baba tarafından Hz. Ali soyuna mensup sayarlar. H.744/1343'te ölen al-Vâsıti, eserinde ondan seyyid diye bahsetmektedir. Bu, Hacı Bektaş'ın ilk zamanlardan itibaren Hz. Peygamber soyundan sayıldığını göstermektedir (1986: XXI).

Hacı Bektaş Veli, büyük bir kültür çevresinde yetişmiş üst düzey bir eğitim almıştır. Arapça bilmesi, ana kaynaklara vukufiyeti, Anadolu ve Anadolu dışına taşan tesirleri bunu açıkça göstermektedir. Hacı Bektaş Veli, dört yaşına geldiğinde babası onu ilim öğrenmek üzere Ahmed Yesevî halifelerinden Lokman Perende’nin yanına verir. Zahir ve bâtın ilimlerini öğrenir. Velâyet-nâme’de kendisine Kutbu’l-aktablık mertebesi verilip Anadolu’ya gönderilmeden önce kırk yıl boyunca zamanının gece gündüz oruç, namaz, ibadet, taat, zühd takva ve salih amelle geçirdiği ifade edilmektedir (Duran 2007: 94). Horasan'dan Türkistan'a giden Hacı Bektaş Veli, mürşidi Ahmed-i Yesevî tarafından Rum'a gitmekle görevlendirilir. Önce Hacca gider sonra Rum’a (Anadolu) yönelir. İlk Osmanlı tarihçilerinden olan Âşıkpaşa-zâde'nin verdiği bilgiye göre Hacı Bektaş Veli kardeşi Menteş'le Horasan’dan kalkmış, Anadolu'ya gelmiş ve Suluca Karaöyük'e yerleşmiştir (Aşıkpaşa-zâde 1985: 195-197).

Menâkıbu’l-Kudsiyye (Ocak ve Erünsal 1995: 169), Menâkıbu’l-Ârifîn (Çev. Tahsin yazıcı, 1959:370-450), gibi tarihî kaynaklar da, Hacı Bektaş-ı Veli‘nin Horasan'dan kalkıp Moğol istilası önünden Anadolu'ya gelmiş ve otuz altı yıl irşad ile uğraşmış olduğunu teyit etmektedir. Hacı Bektaş-ı Veli'nin nesli yani evlenip evlenmediği hususu henüz halledilmiş bir mesele değildir. Nesil meselesi, Bektaşileri Babagân ve Dedegân (Çelebiler) kolları olmak üzere ikiye ayırmıştır. Babagân kolu Hacı Bektaş'ın bekar göçtüğünü, Çelebiler ise O'nun Kadıncık Ana ile evlendiğini kabul ederler. Velâyetnâme'deki bu hususla ilgili anlatılanlar ile Âşıkpaşa-zâde'nin "Hâcı Bektaş Kadıncık Ana'yı kız edindi." şeklindeki beyanını esas alırsak Veli evlenmemiştir. Eldeki mevcut bilgilere göre, halledilemeyen nesil meselesi yeni bilgiler bulunana kadar bilinmezliğini muhafaza edecektir.

Hacı Bektaş Veli'nin vefat tarihinin H. 669 (1271) olduğu kabul edilmektedir. Âşık Paşazâde Tarihinde, Hacı Bektaş'ın kardeşi ile Kayseri'ye geldikten sonra kardeşi Menteş'in şehit edildiği, Hacı Bektaş'ın Kayseri'den Karaöyük'e geldiği ve mezarının da orada olduğu kaydedilmektedir (Aşıkpaşa-zade 1985: 195) Mezar bugün Nevşehir ili sınırları içinde kalan Hacı Bektaş ilçesindedir. Üç ayrı avlu ve etrafında bir çok binanın bulunduğu bir site şeklindedir. Türbe Hacı Bektaş Dergahı'nın üçüncü avlusu olan Hazret Avlusu'nın giriş kapısının karşısında yer almaktadır. Türbe 1582'de Yâsinâbâd Livâsı Mudad bin Abdullah tarafından yaptırılmıştır (Tarım 1958: 186). Velâyetnâme'ye göre türbeyi Gazi Murad Han, Yanku Madyan (Sadık Derviş) adlı ünlü bir kaplıca mimarına, hatta kubbesini sekizinci imam aşkına sekiz terekli olarak yaptırmıştır. Yine Velâyetnâme'ye göre türbe yapılıp kubbe tamamlandıktan sonra Gazi Murad vefat etmiş, yerine Sultan Muhammed, o öldükten sonra da yerine Sultan Bayezid geçmiş, atalarının Hünkâr'a bağlılığı sebebiyle ravzasını ziyaret ederek türbeyi tamir ettirmiş, üzerini kurşunla kaplatmış ve vakfını da artırmıştır (Duran 2007: 635; Noyan 1964: 445). 

Eserleri:

1. Makâlât

Makâlât, Hacı Bektaş-ı Veli’nin en tanınmış nüshaları en yaygın ve hacimli eseridir. Aslı Arapça olan eser, tasavvufi konularda yazılmış müstakil risaleler hâlinde olup, Hacı Bektaş eserine makaleler anlamına gelen Makâlât adını vermiştir. Prof. Dr. Esad Coşan eserin manzum ve mensur nüshaları üzerinde tenkitli bir çalışma yapmış, Arapça eksik nüshayı da eserin sonuna ekleyerek neşretmiştir (Coşan 1986) .

Makâlât, Coşan’dan önce Sefer Aytekin tarafından da yayımlanmıştır (Aytekin 1954). Ancak Aytekin’in eseri ilmî usûllere uygun bir neşir değildir. Ayrıca Hüseyin Özbay, Coşan’ın bu tenkitli metnini sadeleştirerek yayımlamıştır (Özbay 1990). Aynı eser -Esat Coşan metni- üzerinde bir de yüksek lisans tezi yapılmıştır (Duran 1987). Makâlât, Ali Yılmaz, Mehmet Akkuş ve Ali Öztürk tarafından hazırlanmış 2009'da Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayımlanmıştır (Yılmaz, Akkuş, Öztürk 2009). Aynı eserin başka bir nüshası, Ömer Özkan, Malik Bankır tarafından hazırlanmış ve Hacı BektaşVeli külliyatı içerisinde yayımlanmıştır. Eserle ilgili kitap ve makale bazında çeşitli yayınlar hâlen yapılmaktadır. 

Haza Kitâb-ı Makâlât-ı Hâcı Bektaş el-Horasânî adlı eser klasik tertibe uygun olarak besmele, hamdele, salvele ve Hacı Bektaş Veli'ye övgü ile başlamakta ve çeşitli konuları ele alan on bir babdan oluşmaktadır. Birinci babda "anâsır-ı erbaa bağlamında sırasıyla âbid, zâhid, ârif ve muhiblerin özelliklerinden bahsettikten sonra "dört kapı kırk makam" olarak bilinen şeriat, tarikât, ma'rifet ve hakikat makamlarını izah etmiştir. Ayrıca tevhidü'l-ma'arif, Şeytan'ın halleri, Adem'in yaratılışı gibi farklı konular da eserde yer almaktadır.

Eserde, amacına uygun olarak didaktik bir üslup ve akıcı bir anlatım tercih edilmiştir. Anlaşılması zor konular sohbet havası içerisinde somut örneklerle daha açık ve anlaşılır hâle getirilmiştir. İslam itikad, ibadet ve ahlakına ait hususlar yüz elli yedi ayet ve yirmi üç hadisle desteklenerek ferdi ve içtimai ahlaka ait unsurlar açıkça ortaya konulmuştur. Çeşitli dinî ve tasavvufi meselelerin oldukça geniş biçimde ele alındığı bu eserin en önemli özelliği, Hacı Bektaş’ın fikirlerinin tespitinde kullanılacak asıl kaynak hüviyeti taşıyor olmasıdır.

2. Şerh-i Besmele

Manisa Kütüphanesi 3536 numarada kayılı olan bu eser, Kitâb-ı Tefsir-i Besmele ma’a Makâlât-ı Hâcı Bektâş Rahimehu’llâh başlığını taşımaktadır. 827/1422 yılında Cafer Bin Hasan tarafından istinsah edilmiş olup toplam 29 varaktır. Eserin Rüştü Şardağ tarafından popüler bir neşri yapılmıştır (Şardağ 1985). Besmele okumanın faziletlerinin anlatıldığı bu eser ilmî usullere uygun olarak Latin harflerine aktarılmış ve Hacı Bektaş dergisinde yayımlanmıştır (Duran 2005: 459). Ayrıca bu çeviri tekrar gözden geçirilerek günümüz Türkçesine aktarılmış, Türk folklor ve edebiyatında besmele yazma geleneği ile ilgili bir giriş ve sözlük de eklenmek suretiyle Diyanet Yayınları arasında çıkmıştır (Duran 2007 3. baskı). Söz konusu eser, Hacı Bektaş Veli Külliyatı çerçevesinde yeniden basılmıştır.

Bu eserde Allah, Rahmân ve Rahîm adları üzerinde durularak her işe "Bismi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm" ile başlamanın fazilet ve yararlarından bahsedilmiş, Allah’ın lütfu, ihsanı, bağışlayıcılığı ve cömertliği gibi konular insanlar arası ilişkilerde de aynı temalar üzerine oturtulmuştur. Eserde, Hz. Peygamberin miraçta yaşadığı ruhani hayattan kesitler vardır. İşlediği konular gereği konuşmalar, İslam peygamberi ile Tanrı arasında geçmektedir. Daha ziyade Allah'ın lütfu, bağışlayıcılığı, cömertliği gibi konular Hasan-ı Basrî, Seriyy-i Sakatî, Tâî, Kafal Şâşî gibi diğer tasavvuf ulularının hayat ve görüşleri ile daha müşahhas hâle getirilmiş ve ayetlerle de desteklenmiştir.Bu risale diğer tasavvufi eserlerde olduğu gibi insanların ruh dünyasını imar eden kıymetli bir eserdir.

3. Fatiha Tefsiri

Hacı Bektaş Veli’nin eserlerinden biri olan Fâtiha Tefsiri'nin yazma nüshaları, Hüseyin Özcan tarafından British Museum Library’de bulunmuş, Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan bir başka nüsha ile karşılaştırılarak yayımlanmıştır (Özcan 2008). Eser, Baki Yaşa Altınok tarafından Süleymaniye Kütüphanesindeki nüsha esas alınarak yeniden hazırlanmış, Hacı Bektaş Veli Külliyatı içerinde ayrıca yayımlanmıştır.

Hacı Bektaş Veli'nin bu eserinden ilk bahseden Baha Said'dir. Baha Said, Türk Yurdu'nda yayımlanan makalesinde "Manisa'da Valide Camii Kütüphanesi'nde (M.1315) Derviş Aliyyü'l-Mevleviyyi'l- Bektaşi el yazısıyla ve rik'a olarak tebyiz edilen bir defter vardır. Bu defter Tite'de Hacı Necip Paşa Kütüphanesi'de mevcut olan ve Hacı Bektaş'a isnad edilen Tefsir-i Fatiha'nın kopyasıdır" diyerek bu eserin varlığından ilim âlemini haberdar etmiştir (Görkem 2006: 297). Fuat Köprülü ve Esad Coşan bu bilgiye dayanarak eseri aramış ancak bulamamışlardır. Eser yukarıda da belirttiğimiz gibi Hüseyin Özcan tarafından tespit edilerek ilim âlemine kazandırılmıştır.

Kur’an-ı Kerim’in ilk suresi olan Fatiha, kelime kelime açıklanmış, fatiha okumanın faydaları ve faziletleri çeşitli kıssa ve ayetlerle desteklenerek yorumlanmıştır. Hatta fatiha imlasında olmayan bazı harflerin manaları verilerek bu harflerin bulunmaması da hikmetle açıklanmıştır.

4. Şathiyye

Hacı Bektaş-ı Veli’nin iki sayfa kadar tutan bir şathiyyesi olduğundan Gölpınarlı bahsetmiş (Türk Ansiklopedisi); ancak eserin bulunduğu yeri zikretmemiştir. H.1091/1680 yılında Enverî mahlaslı Hurufi ve Nakşi bir müellif tarafından Tuhfetü’s-Sâlikîn adıyla Türkçe şerh edilmiştir (Coşan 1986: XLI).

5. Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye

Hacı Bektaş’ın eserleri arasından sayılan, fakat bugüne kadar ele geçmediği için üzerinde kesin bir şey söylenemeyen, aslı Farsça olan eser aynı isimle tercüme edilmek suretiyle Hacı Bektaş Araştırma Merkezi tarafından yayımlanmıştır (Aytaş ve Yılmaz 2004). Aslı İran İslam Şurası Kütüphanesi'nde bulunan eserin bir nüshası da İstanbul’da bulunmuş, kitabın sonuna tıpkı basımı verilmiştir. Dili Farsça olan eser, didaktik bir üslupla ve soru cevap şeklinde kaleme alınmıştır. Diğer eserlerinde olduğu gibi insanın kendini arındırması, dervişin yapması gerekenler, Allah’a ulaşmanın yolları, velinin hâlleri, nefsin makamları gibi çeşitli dinî ve tasavvufi meseleler ayet, hadis ve İslam büyüklerinin (Geylanî, Yesevî, Tüsterî, Kuşeyrî vb.) sözleri delil gösterilerek izah yoluna gidilmiştir.

6. Kitâbu’l-Fevâid

Köprülü’nün (1922: 86) bahsettiği bu eser Farsça olup İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Ty.55’te kayıtlıdır. Gölpınarlı eserin daha hacimli bir nüshasını gördüğünü ve eserin uydurma olduğunu, risaledeki sözlerin çoğunun tefsirlerde, Mesnevî’de, Nefahat’te ve Sultan Veled’in eserlerinde geçtiğini söylemektedir. Türkçeye çevrilmiş ve yayımlanmıştır (İ.Ö (İsim bu şekilde kısaltılmış) 1959; Yaman yty; Altınok 2010:19-74).

Esat Coşan eserin Hacı Bektaş-ı Veli’nin olduğunu Makâlât’la büyük benzerlikler gösterdiğini ancak eserin muhtelif ilave ve tahriflerle aslî hüviyetinden uzaklaştığını belirtmektedir (Coşan 1986: XL). Dili Farsça olan bu eser de dinî ve tasavvufi konuların ele alındığı didaktik bir eserdir. 

Kaynakça

Altınok, Baki Yaşa (2010).Hacı Bektaş Veli Külliyatı, Fevâid, Ankara: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yay.

Atsız, Nihal (hzl) (1985). Aşıkpaşaoğlu Tarihi. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay.

Aytaş, Gıyasettin; Yılmaz Hacı (2004). Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye.Ankara: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Araştırma Merkezi Yay.

Aytekin, Sefer (1954). Hâcı Bektâş-ı Velî Makâlât. Ankara: Emek Basım Yay.

Coşan, Esad (1986). Makâlât. Ankara: Seha Neşriyat.

Duran, Hamiye (1987). Hâcı Bektâş-ı Velî’nin Makâlât’ında Din ve Tasavvuf . Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi.

Duran, Hamiye (2005). "Besmele Tefsiri". Ankara: Hâcı Bektaş Araştırma Merkezi, Yaz. 33.

Duran, Hamiye (2007).Besmele TefsiriAnkara:Türkiye Diyanet Vakfı Yay. (3 baskı)

Duran, Hamiye (2007). Velâyetnâme. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay.

Eflâkî (Çev. Tahsin Yazıcı) (1959). Menâkıbu'l-Ârifîn. Ankara: TTK Yay.

Erünsal, İsmail E.; Ocak, A.Yaşar (1984). Menâkıbu’l-Kudsiyye fî Menâsibi’l-Ünsiyye. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay.

Hacı Bektaş Veli Külliyatı (2010). Editör: Aytaş, Gıyasettin, Ankara:Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Merkezi Yay.

Gölpınarlı, A. (yty ). Türk Ansiklopedisi "Bektaş" Maddesi.

Görkem, İsmail (2006). Baha Said Bey Türkiye'de Alevî Bektaşî, Ahî ve Nusayrî Zümreleri. İstanbul: Kitabevi Yay.

Güzel, Abdurrahman (2002). Hacı Bektaş Velî ve Makâlât. Ankara: Akçağ Yay .

İ. Ö. (1959). Hazret-i Hünkâr Hâcı Bektâş-ı Velî’nin Vasiyet-nâmesi, Kitâbu’l-Fevâid. İstanbul: Dizergonce Matbaası.

Köprülü, Fuad (1922). "Anadolu’da İslâmiyet". Dârü’l-Fünûn Edebiyat Fakültesi Mecmuası (DEF). İstanbul. 86.

Noyan, Bedri (1986). Hacı Bektaş Veli Velâyetnâmesi (İlk Velâyetnâme). Aydın:

Noyan, Bedri (1964). Hacı Bektak'ta Pir Evi ve Diğer Ziyaret Yerleri. İzmir: Ticaret Yay.

Ocak, A. Yaşar (2009)." Hacı Bektaş Veli: Kaynaklar, Yeni Sorular, Aranan Cevaplar". III. Uluslararası Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Sempozyumu, 30-31 Ekim Üsküp\Scopje.

Özbay, Hüseyin (1990). Hâcı Bektaş-ı Velî Makâlât. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.

Özcan, Hüseyin (2008). Fatiha Tefsiri, Hacı Bektaş Veli. Ankara: Horasan Yay.

Şardağ, Rüştü (1985). Her Yönü ile Hâcı Bektâş-ı Velî ve en Yeni Eseri Şerh-i Besmele. İzmir: Karınca Matbaacılık.

Tarım, Cevat Hakkı (1958). Kırşehir Tarihi. Kırşehir: Vilayet matbaası.

Yaman, Mehmet (tarihsiz). Fevâid, Ankara.

Yılmaz, Ali, Mehmet Akkuş, Ali Öztürk (2007). Makâlât. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. HAMİYE DURAN
Yayın Tarihi: 05.12.2014
Güncelleme Tarihi: 07.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Makâlât

 Hak sübhânehû ve teâlâ buyurdı: “Yukarı bak.”didi. Âdem bakdı, gördi kim arşda:”Lâ ilâhe illâllâh Muhammedün Resûlu’llâh adı yazıludur. Âdem eyitdi kim:

 -“Lâ ilâhe illâllâh” senün birligündür. “Muhammedün Resûlu’llâh” kimün adıdur? didi.

Ol Hayyü’l-Kayyûm eyitdi kim:

 -Yâ Âdem! Ol benüm hab’ibüm, senün resûl oğlundur.

didi. Andan Âdem sağ yanına bakdı, üç lâtif şahs gördi. Eyitdi kim:

 -Adınuz nedür, makâmunuz kandedür? didi. Birisi eyitdi:

 -Adum akıldur, makâmum baş ile beyni arasındadur, didi.

Ve birisi eydür: -Adum ud u hayâdur, makâmum yüz üstindedür, didi.

Ve birisi eyitdi: -Adum ilmdür, makâmum gögüs içindedür, didi. Âdem eyitdi kim:

-Gelün, yirlü yirinüze girün, didi.

Yirlü yirüne girüp Âdem râhât oldı. Andan Âdem sol yanına bakdı. Üç bed şahs gördi. Âdem eyitdi:

-Adınuz nedür, makâmınız kandedür ve ne nahs kavmsız? didi.

Biri eydür:-Adım öykedür, makâmım baş ile beyni arasındadur.

Âdem eyitdi: -Başıla beyni arası akl yiridür. Senin anda yirün yokdur,didi.

Andan ol şahs eydür: -Ben gelicek akıl gider, didi.

Ve birisi eydür: -Adum tama’, makâmum yüz üstindedür,didi.

Andan Âdem eydür: -Yüz ud u hayâ yiridür. Senin anda yirün yokdur, didi.

Andan ol şahs eydür: -Ben gelicek hayâ gider, didi.

Ve birisi eydür: -Adum haseddür, makâmum gögüs içindedür.

Âdem eydür: -Gögüs ilm yiridür. Senin anda yirün yokdur, didi.

Ol şahs eydür:-Ben gelicek ilm gider, didi.

Pes imdi şöyle bilün kim; gümân şeytânundur, îmân Râhmân’undur. Şeytân gelse îmân gider. Râhmân gelse gümân gider. Ol demde pâdişâh-ı âlem Tanrı’sı dükeli cânları hazretine arz kıldı. Mü’minler cânın sağına koydı ve kâfirler cânını soluna kodı.

Yılmaz, Ali, Mehmet Akkuş, Ali Öztürk (2007). Makâlât. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. 117-121.

 

Besmele Tefsiri

Kitâb-ı Tefsîr-i Besmele Maa Makâlât-ı Hâcı Bektaş Rahimehu’llâh

Bismillâhi’r- rahmâni’r-rahîm ve bihi nestaîn sipâs u hamd-ı bî-kıyâs ol ̣pâdişâhlar pâdişâhınuñ hazretine anı bilmeklik içinde âkillerüñ aklı ve hakîmlerüñ hikmeti hayrândur ve fikr ıssılarınuñ fikri anuñ azametin añlamaklıg içinde ser-gerdândur ve dürūd ve tahiyyat ve âferîn ve salavât ol mürseller mih-teri peygamberler serveri seyyid-i bâ-vefâ Muhammedü’l-Mustafâ aleyhi’s-selâm kim yazuklular şefâatcısıdur ve bade ben zaîf kim bu kitâbı kıldum ve ol şerîat hükümlerinüñ sırlarından bir şema beyân ve takrîr kıldum Âhiret ve din yolın başarmaga yardım oldı vâcib gördüm Bismillâhi’r-rahmâni’r-rahîm tefsîrin Türkçe açık ibâret birle rūşen kılam Mütâlaâ kılıcılar her dem dürlü dürlü fâideler bulup ben zaîfi hayr birle añalar İnşa’allâhu Taâlâ Mirâc gicesi Muhammed Mustafâ’ya hitâb kıldı kim eger dilerseñ her bir işde yardımum senüñ ile ola ism-i azamum dahı keremüm dahı lutfum bildüren adum her hâlde dilüñde olsun andan Rasūl eyitti İlâhî ism-i azamuñ kankıdur keremüñ bildüren aduñ kankıdur lutfuñ bildüren adun kankıdur bu kulına bildür kim bir dem andan gâ’ib olmayayın Tañrı Taâlâ eydür yâ Muhammed ism-i azamum Allâhdur keremüm bildüren adum Rahmândur lutfum bildüren adum Rahîmdür eger her bir hâlde Bismi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm dirseñ zâtum ile keremüm ile lutfum ile senüñ bekciñ olam Rasūl // (2b) eydür İlâhî bu nuvâziş ve bu kerem yaluñuz baña mıdur yoksa âsîlere dahı bu hūndan nevâle var mıdur Tañrı Taâlâ eydür iy cömerd peygamber ne kadar ümmetüñi sen severiseñ biñ sence ben severven anuñçün kim tevhîd eydürken ilk benüm adum eydürler andan senüñ aduñ eydürler nitekim eydürler Lâ ilâhe illa’llâh Muhammedun Rasūllu’llâh her bir tâatda ilk farîzaya başlarlar andan senüñ sünnetüñ kılarlar senüñ ümmetüñise benüm kullarumdur sen bunlara şefâat kılursañ ben inâyet kılam imdi benüm izzetüm azametüm hakkıçün eger bular Bismi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm dirlerise her bir işde ben bular kendüden yakın olam Allâhlugumıla dünyâda aybların örtem Er-rahmânlugumıla Âhiretde halâyıklar arasında rüsvây kılmayam Er-rahîmlugumıla işledükleri yazukların müzde deñşürem nitekim // (3a) Tañrı Taâlâ Kelâm-ı Mecîd içinde buyurur “feulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenâtin”[1] .Latîfe Tañrı Taâlâ eydür iy mü’minler kâfirler mabūdına el-Lât dirler buñaldugı vaktın el-Lât diyü kıgırurlar fâ’ide bulmazlar senüñ mabūduñ Allâhdur sen dahı buñalduguñ vaktın Allâh deyü kıgırursañ eger sen dahı fâ’ide bulmazısañ Allâh diyen ile el-Lât deyen arasında ne fark ola kâfirler el-Lât dir sen Allâh digil. Allâh didügüñ sâat ben lebbeyk diyeyin dünyâda Âhiretde ne hâcetüñ varısa revâ kılayın kâfirler mahrūm sen magfūr olgıl uhrâ Tañrı Ta’âlâ eydür yâ Muhammed benüm ism-i azamum Allâhdur anuñçün kim Allâhdan ayruk ne kim adum varısa dükeli sıfâtdur nitekim Hâlık diyicek yaradıcılıgum belürür Rahmân diyicek rahmetüm çoklıgı belürür //(3b) Rahîm deyicek şefakatum çoklıgı belürür mü’minler hakkında Allâh deyicek Tañrılıgum bilinür Rahmân desünler ümmetüñi tamudan kurtarayın Rahîm desünler uçmagı bunlara makâm vireyin Allâh desünler perdeyi götüreyin dîzârum göstereyin uhrâ iy korkucılar Rahmân diñ kim korkduguñuzdan emîn kılayın iy umıcılar Rahîm diñ kim umduguñuz irersiz iy âşıklar Allâh diñ kim agyâr zahmetinden dostı dosta kavışsun uhrâ Allâh diñ iy sâbıklar Rahmân diñ iy muktesidler er-Rahîm diñ

Duran, Hamiye (2007). Besmele Tefsiri. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 3 Baskı. 43-49.

 

Fatiha Tefsiri

Tefsîr-i Fâtiha

Bismillâhirrahmânirrahîm

Elhamdülillâhi Rabbi’l-’âlemîn ve’ssalâtü ve’sselâmü ‘alâ hayri halkıhî Muhammedin ve âlihî ecma’în ve‘emmâ ba’dü ol sadr-i bedr-i ‘âlem seyyid-i veled-i âdem ol mu’ciz-mevcûdât ve ol server-i kâyinât ve ol şefî’-i ümmet ol serheng-i kıyâmet ol sadr-i suffâ-’i safâ ol mâh-ı kubbe-‘i vefâ ol sürūr-ı (2a) ’âlemiyân ol bihter-i âdemîyân ol tetimme-’i devr-i zamân ol bergüzîde-’i kevn ü mekân ol sübhânehū ve te’âlânun celâl-i hikmetlerine mahsūs ol mu’allâ müzekkâ müctebâ murtazâ Muhammed Mustafâ sallâ’llâhu ’aleyhi ve ’alâ âlihî ve ashabihî ve ezvâcihî ve evlâdihî ve zürriyâtihî ve hulefâ’yihi’r-râşidîne’l-mürşidîne’l-mehdiyyîn ba’dehū lafz-ı gevher-(i) bârından beyân eyler eydür ol gice kim Hak subhânehū (2b) ve te’âlâ beni Mi’râc’a kıgırdı dördünci göge erdügümde bir katı âvâz işitdüm anun heybetüden dükeli ferişteler yüzün düştiler Cebrâ’îl ‘Aleyhi’sselâm’a sordum ki yâ ahî bu âvâz ne âvâzdur eyitdi yâ Resūlullah ana Hak sübhânehū ve te’âlâ cehennemde bir kuyu yaratdı ana gayyâ diyü ad virdi buyurdı ol kuyuyı bin yıl kızdurdılar kapkara oldı bin yıl dahı kızdurdılar (3a) kıpkızıl oldı yine buyurdı kızdurdılar appag oldı dahı ol kuyınun içinde bir yılan yaratdı eger anun agzından bir katre agu dünyâ denizlerine düşdi dükeli agu olaydı ol kuyuyı kızdururlarken bir taş kopdı idi ki ol vakt dahı Âdem peygamber (a.s) yaradılmadı idi dibine dahı şimdi irdi bu âvâz anun âvâzıdur (3b) didi ………. Hak subhânehū ve te’âlâ Mūsâ (4b) peygambere (as) münâcâtı TūrTagı’nda virdi ve İbrâhîm peygambere (a.s) münâcâtı mescitler (36) içinde virdi ve Yūnus peygambere (a.s) münâcâtı balık karnında virdi ve Yūsuf peygambere (a.s) münâcâtı kuyu içinde virdi ve iki cihân fahri Muhammed Mustafâ’ya (a.s) münâcât gökler içinde virdi ve ümmetine münâcât namâz içinde virdi her kim namâz kılsa Hak te’âlâ ile kelimât itmiş gibidür her (5a) kişi kim namâza girse Allâhuekber dise ya’nî ilâhî ekber ben ma’siyet denizine düştümse sen ihrâc eyle dahı namâza başlayup itse “e’ūźübillâhi” ya’nî sıgındum sen Tanrı’ya Hak te’âlâ eydür yâ kulum kimden korkarsın kul eydür “mine’şşeytânirracîmi” ya’nî ol sürülen şeytândan dahı dîvlerden yine itse bismillâhi ya’nî Allâh adıyla başladum “errahmânirrahîmi” ancılayın Allâh ki mihribândur dahı (5b) esirgeyicidür ve bagışlayıcıdur yine başlayup “elhamdülillâhi” ya’nî şükür Tanrı’ya Hak eydür nice Tanrı’ya eydersin kul eydür “Rabbi’l-’âlemîne” ol ‘âlemleri yaradan ve besleyen Tanrı’ya kul eydür “errahmânirrahîmi” ya’nî rahmet kıl bagışla Hâlık eydür kandan rahmet kılam neyi bagışlayayın kul eydür “mâliki yevmi’ddîni” ya’nî ol cezâ ihsân güninde kânî olasın anda rahmet kıl ve andan (6a) uçmagı bagışlagıl yine kul eydür “iyyâkena’büdü” ya’nî sana taparuz “ve iyyâkene’sta’înü” dahı senden yardım dilerüz Hâlık eydür ne yardım dilersin kul eydür “ihdine’ssırâta’lmüstakîme” ya’nî bizi togrı yola kulaguzla “sırâta’lleźîne” şol kişilerün yolına kılavuzla kim “en’amte ’aleyhim” ni’metlerini anlarun üzerine arturdun “gayri’l magdūbi ‘aleyhim” (6b) bizi ol hışmı tutulmış kişilerden “veleddâllîn” dahı azgunlardan kılmagıl âmin Hâlık eydür eyle olsun yâ kulum pes imdi mü’minler ma’lūm oldı ki Fâtiha okumak Allâh-ıla kelimât itmekdür kaçan bir dünyâ begiyle kelimât itsenüz sevinürsiz pes ol pâdişâhlar padişâhıyla kelimât itmege niçün sevünmezsiz tâ’âte ve ‘ibâdete niçün meşgūl olmayasız (7a) dahı bilgil kim “elhamdülillâhi”sūresi yidi âyetdür her kim bu yidi âyeti okısa Hak te’âlâ anı yidi tamudan âzâd eyleye ve dahı şöyle rivâyet iderler kim Hazret-i Rasūlullâh’a (a.s) Hak te’âlâ kıbalından Fâtiha suresi indigü vakt İblîs ‘aleyhi’l-la’ne Yas tutdı rikkat idüp ziyâde agladı mecmū’ tevâbi’ yanına cem’ olup sordılar niçün aglarsın ne oldı ki cevâb virdi kim bundan artuk ne (7b) ola bugün Muhammed’e Fâtiha sūresi indi Muhammed ümmeti okıya ben anları azdurımasam gerek imdi iy mü’minler beşâret olsun size her kim ki sıdkıla ihlâsıla îmân getürse dahı peygamberi Hak bilse namâz kılsa Hak te’âlâ tamuyıla anun arasında yitmibin rahmet perdesin kıla her perdenün aralıgı yitmişbin yıllık yol ola hikâyetde şöyle rivâyet eydürler ki (8a) kayser-i Rūm Mu’âviye’ye mektūb gönderdi kim Kur’an’da kankı suredür kim anda yedi harf yokdur Mu’âviye âciz kaldı turdı Hazret-i ’Alî kerrema’llâhu veche katına geldi eytdi ya ’Alî Kur’an’da kankı suredür ki anda yidi harf yokdur eyitdi “elhamdülillâhi” sûresidür evvel “se”dür tamunun bir adı sebûrdur “elhamdü” sûresin okıyan sebûrdan âzâd ola ikinci “cim”dür tamunun bir adı cehennemdür “elhamdü” sûresin (8b) okıyan cahîme girmeye üçünci “hı”dur tamunun bir adı hâviye’dür “elhamdü” sûresin okıyan hâviyeye girmeye dördünci “zı”dur tamunun bir adı zakkumdur “elhamdü” sûresin okıyan zakkuma girmeye beşinci “şın”dur tamunun bir adı şirkdür “elhamdü” sûresin okıyan şirke girmeye altıncı “zı”dur tamunun bir adı lazzâdur “elhamdü” sûresin okıyan lazzâya girmeye yidinci “fi” dür tamunun bir adı firâkdur “elhamdü” sûresin okıyan firâka (9a) girmeye hemîşe râhata ulaşa inşaa’llâhu te’âlâ Hikâyet Enes bin Mâlik şöyle rivâyet ider kim Hazret-i Resūlu’llâh sa’llâllâhu ‘aleyhi vesellem’e sordum ki Fâtiha’nun ŝevâbı ne kadardur Resūl eydür ya Enes ben Cebrâ’îl’e sordum Cebrâ’îl Mikâ’îl’e sordı Mikâ’îl İsrâfîl’e sordı İsrâfîl levhe sordı levh kaleme sordı kalem eytdi yâ levh ben şunı bilürüm (52) ki Hak te’âlâ yiri yaratdı nidâ geldi kim (9b) yaz yâ kalem ben eytdüm îlâhî ne yazayım nidâ geldi kim yaz “elhamdü” sūresin “Rabbi’l-’âlemîni” çün yazdum bundan bir nūr sıçradı ‘arşa tokandı iki pâre oldı bir pâresinden cemî’ firişteleri yaraddı ve bir pâresinden sekiz cennet yaraddı yine nidâ geldi kim yaz yâ kalem ben eytdüm ilâhî ne yazayım nidâ geldi kim yaz “errahmâni’rrahîmi” çün yazdum benden bir nūr sıçradı ‘arşa tokandı rahmet denizin (10a) andan yaratdı mü’minler cânın sormak-içün nidâ geldi yaz yâ kalem ben eytdüm yâ Rabbi ne yazayım nidâ geldi kim yaz “mâliki yevmi’ddîni” çün yazdum benden bir nūr sıçradı ’arşa tokandı ’adli denizin andan yaraddı kâfirlere ’adli eylemek içün yine nidâ geldi ki yaz yâ kalem ben eytdüm ilâhî ne yazam nidâ geldi kim yaz “iyyâkena’büdü ve iyyâkene’sta’în”ü çün yazdum bundan bir nūr sıçradı (10b) ’arşa tokındı tevhîd denizin andan yaraddı yine nidâ geldi kim yaz yâ kalem eyitdüm ki ne yazayım nidâ geldi ki yaz “ihdine’ssırâta’l-müstakîme” çün yazdum benden bir nūr sıçradı ‘arşa tokındı “şarâban tahūr” andan yaratdı yine nidâ geldi kim yaz yâ kalem ben iytdüm ne yazayım hitâb geldi kim yaz “sırâta’lleźîne en ’amte ’aleyhim” çün yazdum bundan bir nūr sıçradı ’arşa tokandı rızk(ı) andan yaradıldı

Özcan, Hüseyin (2008). Fatiha Tefsiri, Hacı Bektaş Veli. Ankara: Horasan Yay. 19.

 

Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye

Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla başlıyor O’ndan yardım diliyoruz.

Hamd âlemlerin Rabb’ine, dua ve selâm Muhammet’e, onun evlâtlarına ve tüm sahabelerine aittir.

Bu Makâlât-ı gaybiyye ve Kelimât-ı ayniyye, yüce isan ve büyük mutasavvıf, dinle ilgili ilimler ve dünya ile ilgili hikmetler sahibi Hacı Bektaş Horasanî’ye-Allah aziz ruhunu kutsasın- ait olup, taraftarlarını aydınlatmak için verdiği nasihatlerdir. Bu nasihatler, iyi kulları gayrete getirmek ve günahkârlara doğru yolu göstermek için ilahî âlemden ilham edilmiştir. Bil ki:

Yüce Allah’a ulaşmak üç çeşittir. Birincisi; hayvansal davranışlardan kurtulmak, o da nefsi arındırmaktır. İkincisi; Yüce Allah’tan başkasından kopmaktır, o da kalbi temizlemektir. Ve üçüncüsü; (Maddi) sıfatlardan kurtulmaktır, o da ruhu yüceltmektir. Buna göre talibin nefsini arındırması, kalbini temizlemesi ve ruhunu yüceltmesi şarttır.

Derviş; Yüce Allah’ın sıfatlarında baki kalabilmek için kendi sıfatlarından arınmalı, kendi kişiliğinde (zat) ve bütün görüntülerinde Allah’ın görüntülerini gözlemyebilmek için benlik ağacını kökünden sökmelidir.

 Her şeyde O’nun tek olduğunu kanıtlayan bir işaret vardır. Nazım:

 “O halde her şeyde O’nun tek olduğunu gösteren bir işaret vardır.”

 Nitekim Yüce Allah “O, her şeyden öncedir; kendisinden sonra hiçbir şeyin kalmayacağı son’dur; varlığı aşikârdır; gerçek mahiyeti insan için gizlidir”buyuruyor. (bütün varlıklar yok olduktan sonra baki kalacak olan O’dur. O’nun sonsuzluğunun sonu yoktur. Varlığını kanıtlayan kanıtların çokluğu ve açıklığı sebebiyle her akıllı O’nun zat-ı hakikatını düşünemez. Yani; ilk benim ki, seni yoktan ben yarattım yine son benim senin dönüşün bana olacaktır. Zahir benim ki, senin yüzünü en güzel şekilde bezedim. Batıl da benim ki senin gönlüne hakikatlerin sırrını emanet bıraktım.

 Nazım: İlk ve son sensin, ortaya çıkan kim ola?

 Zahir ve batın sensin var ve yok kim ola?

Derviş: yok olma (fena) gemisine binip “Ölmeden önce ölünüz” sıfatını kazanmalı, (ebedî) varlık denizinde dolaşmalıdır. Nitekim Yüce Allah “Allah, O’ndan başka Tanrı olmadığına şahidlik etmiştir” (Veya hükmetmiştir veya ilân etmiştir veya beyan) buyuruyor. Yine o, ilahî düşüncelere dalmalı; sevgi meyvelerini dermeli; başına ihlâs tacı koymalı; huzura çıkma kemeri kuşanmalı; ibadet bineğine binmeli, teklik makamına erebilmek için kulluk kırbacını eline alıp, gayret atını birlik meydanında koşturmalıdır. Nitekim Yüce Allah “Ey Muhammed! De ki, O Allah bir tektir” buyurmaktadır.

 (Nazım: Kul hüvellah onun temiz ismidir

 Bu akıl sözüdür gerisi boştur.)

Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye, Hacı Bektaş Veli (2004). (hzl. Dr. Gıyasettin Aytaş, Dr. Hacı Yılmaz), Ankara: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayınları, 1-3.

 

Fevâid

 Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

 Gizli Büyük Hazinlerin Tılsımlarının Anahtarı

 Nimetler veren Allah’a hamdolsun. Salat, Hz. Muhammed’in ve ailesinin üzerine olsun. Bundan sonra konumuza geçelim:

 Sahip olduğu kâlbindeki hâl ve tavır sahibi, gayb nurlarının ocağı, melekût âlemini seyredip dolaşan, ceberût âleminin arifi ve makam sahiplerinin önderi, Allah’ın zâtına ve sıfatlarına ait görünüşlerin kendisinde ortaya çıktığı, ariflerin bilgini, yüce sırları vasıtasıyla bilinmezlerin örtüsünü kaldıran arif, yani Hacı Bektaş Velî, Allah aziz sırrını kutlu kılsın, din yolunun yolcuları ve talipleri tarafından doğru anlaşılıp bilinmesi için, yüksek makamların hâllerinden ve tadılıp yaşanarak bilinen gabya ait görünüşlerden, kendi ilim deryasının hakikatinden âşıklara ve ariflere birkaç inci saçmıştır. Onlar onun sağlam bilgisinden, marifetinden heyecan duyar kendilerinden geçerlerdi. Lakin bu inancın neşe, sevinç zevkinin çok fazla oluşundan dolayı bu bilgileri bir araya getirmekle ilgilenmezlerdi. Fakir ve hakir olan ben, uzun süredir o bilgisi şaşkınlık veren Fevâid’in hazırlanması konusunda istekli idim. Bunun için de bazı notlar tutmuştum. Notların bazısını muteber kitaplardan, bazısını yaşlılardan, gençlerden ve dostlardan işitmiş ve onların konuşmalarına şahit olmuştum. Bir gün dostlardan biri “Dinin ulularından görüp işitmiş olduğunuz bu manalı güzel sözleri bir yerde toplasanız da o hazretin güzel sözleriyle anılmasına sebep olsanız bizler de bu bilgilerden faydalansak olmaz mı?” diye ricada bulundu. Bu hakir kul da dine bağlanmış o aziz dostun ricasıyla mümkün olduğunca çok gayret gösterdim, o din sırlarını ve Hakk’ı bildiren bilgileri topladım ve bu faydalı mecmuaya “Fevâid” (Faydalı Öğütler) adını verdim. Yardım eden, yardım istenilen yegâne dayanak Hak’tır.

 Rubai:

 Fakr âleminde nâm u nişânı olmamak daha iyidir

 Aşk hikâyesinde dilsiz olmak daha iyidir

 Varlık sırlarını tatmaya ehil olmayana

 Tercüman yoluyla konuşmak daha iyidir.

Altınok, Baki Yaşa (2010). Fevâid. Hacı Bektaş Veli Külliyatı, Ankara: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayınları. 23-25

 

[1]El-Furkân 25/70. Âyetin bir bölümü. “ Allâh onların kötülüklerini iyiliklere çevirir.