HÂŞİM, Hâşim Baba, Şeyh Mustafa Bandırmalı-zâde

(d. 1130/1718 - ö. 1197/1782-1783)
tekke şairi
(Tekke / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Kendisiyle ilgili bilgi veren kaynakların çoğunda ve eserlerinde adının Mustafa Hâşim olduğu anlaşılmaktadır. Sadece Sicill-i Osmanî ve Hâtimetü'l-eş'âr'da adı Mehmed Hâşim olarak geçmektedir. Şiirlerinde genellikle “Hâşim,” “Hâşimî”, “Üsküdârî”, “Bandırmalı-zâde” mahlaslarını kullanmıştır. Haşim Baba olarak tanınmış olup İnâdiye Dergâhı’nın şeyhi Celvetî meşâyihinden Şeyh Yusuf Nizâmeddin Efendi’nin (ö. 1166/ 1752-53) ortanca oğlu olarak 1130/1718 senesinde İstanbul / Üsküdar’da dünyaya gelmiştir. Babası, Hüdâyî Âsitânesi şeyhi Erzincanlı Mustafa Efendi'den Celvetî usulü üzere sülûkunu tamamlayıp ilim ve irfanı sayesinde Üsküdar'ın sevilen ve sayılan bir şeyhi oldu. Üç yıl kadar Medine'de bulundu. Üstlendiği irşad görevini kendisinin şeyhliği zamanında inşa edilen tekkede ölünceye kadar sürdürdü. Yûsuf Nizâmeddin Efendi, oğulları Küçük Hâmid Efendi ve Hâşim Baba ile damadı Dolayobalı Şeyh Veliyyüddin Efendi'yi yetiştirmiştir (Yılmaz 1997: 406).

Çocukluğundan itibaren Celvetî adap ve erkânı içerisinde yetişen fakat ilerleyen yıllarda bu çizgiden ayrılarak Bektaşiliğe meyleden Hâşim Baba, Mı­sır Kasrülayn'daki Kaygusuz Abdal Bekta­şî Tekkesi şeyhi Hasan Baba'ya (ö. 1170/ 1756) intisap ettikten sonra Hacıbektaş'­ta bulunan Bektaşî Âsitânesi'ne gidip dört yıl kadar orada ikamet etmiştir. Dimetokalı Seyyid Kara Ali Baba'nın postnişinliği zamanında bir ara dedebabalık yapmışsa da Bektaşîlerin bir kısmı tarafından kabul görmemiştir. (Yılmaz 1997: 406). Bursalı Mehmed Tahir’in kaydettiğine göre, “ilâ Rabbihi’l-Kerîm” terkibinin delâlet ettiği 1197/1782-1783’te vefat etmiştir (Yuvalı 1996: 652).

Melâmî meşrep bir sûfî olarak bilinen Hâşim Baba, yaşamı boyunca bir yerde karar kılmadığı için ne Celvetîlere ne de Bektaşîlere kendisini tam olarak kabul ettirebilmiştir. 1197/1783 senesinde vefat edince, cenazesi Celvetiyye’nin merkezi Hüdâyî Dergâhı'na getirilmiş fakat cena­ze o sırada postnişin olan Büyük Ruşen Efendi tarafından içeri alınmamıştır. Cena­ze namazı dergâhın alt kapısında Cennet Efendi hazîresi önünde kılındıktan sonra, Üsküdar’da İnâdiye mahallesinde pederi ve mürşidi Yusuf Nizâmeddin Efendi’nin yaptırmış olduğu Bandırmalı-zâde dergâhının bahçesine defnedilmiştir (Yılmaz 1997: 406).

Hâşim Baba'nın Celvetî âsitânesi şeyhlerince dışlanması üzerine vefatından sonra mensupları ona Hâşimiyye adlı bir tarikat nispet etmişler ve Bandırmalı-zâde Tek­kesi bu tarikatın âsitânesi olarak faaliyet göstermiştir. Hâşim Baba'nın eserleri şunlardır: 

1. Dîvân: Çeşitli kütüphanelerde yazma nüshaları bulunan eserde kasîde, muhammes, müseddes, gazel ve kıta nazım şekilleriyle yazılmış tasavvufi şiirler yer almakta olup şiirleri mürettep bir divan sıralnışından farklı bir şekilde sıralanmıştır. Eserle ilgili bugüne kadar üzerinde Asuman Ergün tarafından 2000 yılında Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde "Hâşim Baba Dîvânı Üzerine Bir İnceleme" adıyla, Mehmet Kayacan tarafından 2002 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi’nde "Haşim Baba ve Divanı (İnceleme-Metin)" adıyla ve Mehmet Akif Yalçınkaya tarafından da 2008 yılında Uludağ Üniversitesi’nde "Bandırmalızâde Hâşim Baba Dîvânı (Metin-İnceleme)" adıyla üç yüksek lisans tezi hazırlanmıştır.

2. VâridâtMelâmete dair bazı risaleleriyle çeşitli zamanlarda kendisine vaki olan tecellileri anlattığı, cifr ilmi ve ebced hesabıyla geleceğe ait birtakım bilgiler verdiği mensur bir eserdir. Eserin bazı nüshaları Dîvânı ile Vâridâtı Mensûre Dîvânı Manzume adıyla tek eser olarak basılmıştır. Söz konusu eserle ilgili Mehmet Ünal tarafından 2011 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi’nde "Bandırmalı-zâde Mustafâ Hâşim Efendi’nin Vâridât-ı Mensûre’sinin Tenkitli Metni" adıyla bir yüksek lisans tezi yapılmıştır.

3. Ankâ-yı Maşrık: Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin Ankâ-i mugrib (şaşırtan anka) adlı eserini Ankâ-yı Magrib (batının ankası) olarak değerlendiren Hâşim Baba, bu esere nazire olarak yazdığı Ankâ-yı Maşrık’ı (doğunun ankası) cifr ilmi hakkında bir risaledir. Hâşim Baba’nın bu eserinde Hz. Mevlânâ’dan meczup olarak bahsetmesi Mevlevîler tarafından tepkiyle karşılanmasına neden olmuştur. Eserde Hacı Bektaşi Velî’den çok sık bahsetmesi dikkate değerdir. Eserin muhtelif kütüphanelerde yazma nüshaları mevcuttur.

4. Devriyye-i Ferşiyye: Niyâzi-i Mısrî’nin Devriyye-i Arşiyyesine zeyil olarak yazılmış olup doksan dört beyittir. Lisân-ül-ğayb diye de anılan manzûmenin Süleymâniye Kütüphanesi’nde nüshâları bulunmaktadır. Hâşim Baba’nın bunlardan başka çeşitli mecmualarda değişik isimlerle kayıtlı manzûmelerine de rastlanmaktadır.

Eserlerine bakıldığında şairin belli bir kültür seviyesine sahip, Arapça ve Farsçaya ise hâkim olduğu hissedilmektedir. Bu da şiirlerin dilini ağırlaştırmakta yer yer anlaşılmaz hale getirmektedir. Bu durum sanat kaygısı gütmediği belli olan şairin iletmek istediği mesajı geri planda bırakmaktadır. Böylelikle Hâşim Baba’nın şiirleri geniş halk kitlelerince anlaşılmak üzere yazılan tekke edebiyatı ürünlerinden bir parça ayrılmaktadır. Hâşim Baba, tasavvufun neşvesini içinde duyan, bu hali yaşayan birisi olarak zaman zaman coşkun bir dil kullanır. Mensubu bulunduğu sistemin tam bir temsilcisi olarak tasavvufî anlayışı anlatır. Fakat en coşkun şiirlerinde bile Hâşim Baba’nın dili kıvrak değildir, anlatımın akışı sık sık araya giren Arapça, Farsça kelimelerle, birtakım terkipler, tasavvufî remizler ve sırlarla kesilir. Dünyaya dair hiçbir beklenti, özlem veya istek görülmeyen şiirlerde tasavvuf yolu anlatılarak, insanlar bu yola girmeye teşvik edilir, Allah’ın birliği ve yüceliği dile getirilir, Hz. Muhammed ve O’nun âline, ashabına duyulan samimi sevgi anlatılır, şeyhler ve tarikat büyükleri övülür. Zaman zaman Hz. Ali, Hz. Hasan ile Hz. Hüseyn ve Bektaşîlik ön plana çıkarılır.

Hâşim Baba’ya göre dünyadan el etek çekmek ve Allah’a yönelmek gerekir. Bunun için de yaratılışın sebebi olan aşka uyulmalıdır. Allah yolunda dünyaya dair her şeyden vazgeçmek gerekmektedir. Son noktada sâlik, canından da geçmeli, benliğini O’na teslim etmelidir. Canını feda etmeyenin aşk sırrına ermesi mümkün değildir. Hâşim Baba’nın şiirlerinde tecelli önemli bir yer tutmaktadır. Hâşim Baba, dünyaya vahdet-i vücud penceresinden bakmakta ve bütün varlıklarda Allah’ın tecellilerinin olduğunu bilmektedir. Tasavvuf yolunda bir mürşide bağlanmak gerekmektedir. Mürşidin sözleri İlahi sırlar barındırmaktadır: Hâşim Baba, şiirlerinde şekilci bir tavır içerisinde değildir. Duygu ve düşüncelerini belli formaların içerisine hapsetmez. İçinden geçen duyguları bazen gazel formunda, bazen murabba veya mesnevi formunda ifade eder. Şairin bu kayıtsızlığı, divan edebiyatının gelenekleşmiş yapısı göz önüne alındığında ortaya bir takım problemler çıkarmaktadır. 

Kaynakça

Aydemir, Yaşar (2005). “Üsküdarlı Hâşim Baba’nın Melâmîlik Görüşü”. 2. Üsküdar Sempozyumu Bildiriler. C. 2. İstanbul. 114-130.

Eraydın, Selçuk (1994). Tasavvuf ve Tarikatlar. İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay.

Ergün, Asuman (2000). Hâşim Baba Dîvânı Üzerine Bir İnceleme. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Afyon: Kocatepe Üniversitesi.

Gölpınarlı, Abdülbaki (1992). Melâmîlik ve Melâmîler. İstanbul: Gri Yay.

Hâşim Baba (1166). Varidat-ı Mensure ve Divan-ı Manzume. Milli Kütüphane. No: FB 170.

Kayacan, Mehmet (2002). Haşim Baba ve Divanı (İnceleme-Metin). Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi.

Mehmed Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. C. 1. İstanbul: Matbaa-i Amire.

Muslu, Ramazan (2004). Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (18. Yüzyıl). İstanbul: İnsan Yay.

Öz, Baki (1997). Bektaşilik Nedir. İstanbul: Der Yay.

Soyyer, A. Yılmaz (2005). “Üsküdarlı Hâşim Baba’nın Anka-i Maşrık’ı”. 2. Üsküdar Sempozyumu Bildiriler. C. 2. İstanbul. 108-113.

Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi (1998). “Hâşim Baba”. C. 4. İstanbul: Dergâh Yay.

Temizkan, Mehmet (2005). “Üsküdarlı Hâşim Baba’nın Fikrî Kimliği Üzerine Bir İnceleme”. 2. Üsküdar Sempozyumu Bildiriler. C. 2. İstanbul. 100-107.

Turnalı, A. Bilgin, Esin Yücel Turnalı (1990). “Celvetilik İle Bektaşiliği Birleştiren İlgi Çekici Bir Dal: Hâşimiyye Kolu ve Üsküdar’da Bandırmalı Tekkesi”. Türk Dünyası Araştırmaları. (66): 111-120.

Ünal, Mehmet (2011). Bandırmalı-zâde Mustafâ Hâşim Efendi’nin Vâridât-ı Mensûre’sinin Tenkitli Metni. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi.

Ünal, Mehmet (2013). Bandırmalı-zâde Mustafâ Hâşim Efendi’nin Vâridât-ı Mensûre Dîvân-ı Manzûme’si (İnceleme-Metin). Isparta: Fakülte Kitabevi. 

Yalçınkaya, Mehmet Akif (2008). Bandırmalızâde Hâşim Baba Dîvânı (Metin -İnceleme). Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Bursa: Uludağ Üniversitesi.

Yılmaz, H. Kamil (1997). “Hâşim Baba”. İslam Ansiklopedisi. C. 16. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 406-407.

Yılmaz, H. Kâmil (1982). Azîz Mahmûd Hüdâyî ve Celvetiyye Tarîkatı. İstanbul: Erkam Yay.

Yuvalı, Abdülkadir, A. Aktan (hzl.) (1996). Sicill-i Osmânî. C. 4. İstanbul: Sebil Yay.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. MEHMET ÜNAL
Yayın Tarihi: 06.07.2014
Güncelleme Tarihi: 20.10.2021

Eserlerinden Örnekler

  

Kaside

Gel ey tâlib nedir matlab sana pend-nâme bu güftâr 

Hudâ halkıdurur maksûd anınla olagör ebrâr

 

Kerâmetle tasarrufdan hazer kıl dâm-ı kesretdir 

Melâmet hil’atin zeyn it sefâdır kâmile inkâr

 

Sakın bî-mâye insândan hazer kıl el-hazer ey dil 

Şu câne pîr-i irşâddan nasîb olmaya kim ikrâr

 

Hakîkat bî-nişânlıkdır nişânı ehl-i ikrârın 

Dahı yebîd tevellîdir teberrâdan haber al vâr

 

Ana hem sümme vechullâh olur sûretde Beytu’llâh 

Hakîkat Ka’besi pîri ana hurmet tavâf-ı ezkâr

 

Salâtı dâ’imâ pîrün huzûrında teveccühdür 

Sücûd-ı erkân niyâzîdir kırâ’at olmamak efkâr

 

Huzûr-ı pîre irmekdür anın ta’bîr-i tesellîsi 

Usûl-i esmâsı hizmetdir edeb-i erkanla her bâr

 

İrâdet pîrinin dâ’im murâdın eylemek icrâ 

Vücûdun mahv ider anda örf-i sırrı ey yâr

  

İrenler sohbet-i pîre bu etvâr-ı melâmetle 

Muhakkak vâsıl-ı Hakdır irişdi bahre çün enhâr

 

                              Eger mürşid ile bin yıl belâ ikrâr ide sohbet 

Dinir ibn ü zerag ana dinilmez sohbet-i ahyâr

 

Eger ikrâra tâlibsen sana rehber olur nutkum 

Melâmet urvesin pek tut elin çek gayrıdan zinhâr

 

Eger kim bilmesen tahkîk melâmiyyûnun esrârın

Degilsen kâbil-i irşâd olursın mazhar-ı eşrâr

 

                             Melâmiyyun olan sâhib-nazardır bâtını ma’mûr

Olar nûr-ı Hüseynîdir olardur pederin el-ebsâr

 

Melâmet meslegi üzre iderler dâ’imâ irşâd 

Bulardır mazhar nesl-i cenâb-ı Ahmed u Muhtâr

 

Bulardır mürşid-i âlem nübüvvet sırrına vâris 

Nübüvvetden iden kân-ı velâyet gevherin izhâr

 

Nübüvvet hâtemi Ahmed velâyet hâtemi kimdir

Velâyetle olur zâhir nübüvvetde olan izmâr

 

Nübüvvet hatmini bildin velâyetle olur irşâd 

Gelir çârdeh merâtibden velâyetde budur esrar

 

Velâyet sırrına vakıf olan Selmân olur sırda 

Gelir sulb-i velâyetden olur âlemlere envâr

 

Hakîkat beyt-i ma’mûrda velîler saffına Hâşim

İmâm oldı melâmetle ikâmetdir ana güftâr 

(Hâşim Baba Bandırmalı-zâde Mustafâ Üsküdârî Celvetî. Vâridât-ı Mensure ve Dîvân-ı Manzûme. Milli Kütüphane Yazmaları. No: FB 170. 41-42.)

  

 Gazel

Nihâyetden beyân idem sana ey âşık u şeydâ  

Haberdar ol hakâyıkdan ne yüzden eylerim imlâ

 

Hezârı gör hezâr nagme ider aşkile gülşende 

Hezârândır hezârı nagme aşkile olam gûyâ 

 

Hezâr ervâhile ma’mûr hakîkat câmiu’l-esmâ 

Müsemmâsıda bir ismi denilir a’zamu’l-esmâ

 

Hezâr bin rûhile mebnâ mürekkeb kabr-i rûhânî 

Muhammeddür hezârı bil izâfîdir biri ammâ

 

Ne hikmet cümle-i ahlâk ilâhî birde cem’ olmak

Nefsile her biri bindür ki her biri rûh-ı müstesnâ

 

Tecellî ile her bir rûh tesellî ide yüz bine 

Kervânınla haşr olup ola bir sad hezâr peydâ

 

Mezâhir nûr-ı Ahmedden mürekkeb hem mürettebdir 

Yine ol nûra gark ola kamû terkîb-i cân efzâ

 

Ne sırdur haşr-ı rûhânî beyân itdim ayân itdim 

Muhammed Mehdî-i Mısrî mukaddem eylemiş îmâ

 

Halîlullah-ı Mûsâdan bu dersi Hâşimâ almış

Ebâbil eyledi tekrar bu dersi ey dil-i dânâ 

(Hâşim Baba Bandırmalı-zâde Mustafâ Üsküdârî Celvetî. Vâridât-ı Mensure ve Dîvân-ı Manzûme. Millî Kütüphane Yazmaları. No: FB 170. 20.)

 

VÂRİDÂT’DAN

BESMELE-İ ŞERÎFE ESRÂR-I LATÎFE

 Besmelede olan nokta-i bâ-mebde-i zuhûr-ı sırr-ı elif vücûd-ı âdemdir ve âhir-i besmelede olan mîm hitâm-ı merâtib-i nübüvvete ve zuhûr-ı vücûd-ı hâtemü’l- enbiyâya işâret ve dâldir ve sâ’ir hurûf-ı besmele-i beynehümâda olan enbiyâ-i merselînin ism-i resmleriyle zuhûrlarına zimâm u beşâretdir. Lâkin fâtihatü’l-kitâb seb’ül-mesânîde olan besmelenin hurûfı penc hurûf ehl-i kesâ ve cihâda eimme-i ehl-i beyt-i Mustafânın zimâmlarına işâret ve ism-i resm-i zuhûr u vakt ü zamânlarına beşâretdir ki cehâr-deh harf melfûz ve mektûb ve penc harf mektûb-ı gayr-i melfûzdır ve hurûf-ı mektûb ve melfûzdan dü harf-i müşedded ve düvâzdeh harf gayr-i müşeddeddir ve gayr-i melfûz penc harf havâss-ı hamse-i hakîkatdir ki kalb-i insân-ı kâmil ve hüviyyet-i şân-ı İlâhiyyeyi şâmildir ve melfûz ve gayr-i melfûz hurûfât-ı besmele tevlîd-i seba ve tekmîl-i merâtib-i idâd ile zamân-ı icrâ ahkâm-ı şeriyye-i nâtık ve cehâr-deh mehdî-i dîn-i sâhib-zamânın zamân zuhûrların ve davet-i mesleklerin nâtık ve mübeyyindir ve tilke aşeratün kâmiletün sırrını câmi ve remzini kâşif hurûf-ı besmele bi-gâyri tekrâr on harfdir ki asl-ı usûl ve akl-ı ukûl ve vâris-i ilm-i resûl ve nesl-i Betûl ferden lil-efrâd vetedü’l-evtâd künûz-ı kâf hâ yâ ayn sad ve rümûz-ı ha mîm yâ ayn sîn kaf mişkât-ı hamse-i misbâh-ı nûr-ı nübüvvet ve mirât-ı hamse-i zücâc-ı sırr-ı vilâyet ve etvâr-ı merâtib-i hilâfet-i bâtıniyyeyi ve esrâr-ı edvâr-ı arşiyyeyi hâvî manî-i âdem-i ayn-ı insân-ı kâmilin zâhir ü bâtın evsâfını beyâna zimâmdır. Ammâ bade’l-besmele el-hamdülillâhdan rabb enamte aleyhim kavline kavl-i latîfine varınca melfûz ve bi-gayri melfûz ve gayr-i müşedded doksan dokuz harfdir ki târîh-i nüzûl-i vakt-i Kur’ân-ı Kerîm’den kâide-i sırr-ı hurûf ve merâtib-i idâd-ı sevâkıt fâtiha hurûf-ı elif bâ kâf gayn üzere hurûfât-ı mezkûre selâtîn ve mülûk-i hulefâ-yı zâhiriyyenün ism ü resmlerine ve zamân-ı devlet-i saltanatlarına zimâmdır ammâ târîh-i nüzûl-i Kur’ân-ı azîm bin yüz doksan seneye bâlig olmışdır ki sene-i hicret bin yüz yetmiş sekizdedir ve kâide-i hisâb tabâyi-i erbaa üzere aded-i harf elif yâ kâf gayn devrini işbu sene-i hicriyenin iki yüz altmış altı sene mürûrında itmâm idip şarkan ve garben adl ü dâd ve sırr-ı efrâd zâhir olıp itmâm-ı aded-i elif yâ kâf gayn mehaz-ı res-i sinîn olıp mücedded târîh vaz olına. Ammâ târîhin dört yüz beş senesinde enamte aleyhim harflerinin sırrı tamâm olu zamânın müftîsi hânedân-ı nübüvvetden hakîkat-i Kur’âna ve esrâr-ı Furkâna vâkıf olıp ihtilâf-ı millet-i mezâhib ref ola bi’l-külliyye bâtın zâhir olıp erbâb-ı sûret hile ve ifsâda ve bâtıl hakka isnâda kâdir olmayıp ehl-i saâdet ve ehl-i şakâvet beyne’n-nâs nümâyân ve gayri’l-magdûb sırrı ayân ve beyân oldugından her millet râh-ı seddâda ve tarîk-ı necâta tâlib ve râgıb olalar ammâ enamte aleyhim kavl-i latîfine varınca bi-gayri tekrâr hurûfât on dokuzdır ki bir mikdâr devletin zuhûrına zimâmdur ve âhir-i harfi dâldir ki zimâm-ı devlet-i aliyye-i Osmâniyyedir ve bu devlet-i aliyye-i Osmâniyyenin mülûk-i saltanatı ve ricâl-i devleti fukarâ-yı billâhın ve meşâyih-i tarîkat-i ehlullâhın kemer-i gayretler el çekmeyeler bir dürlü bunlara zafer mümkin degildir ve hurûf-ı mezkûre her biri bir kelimenin miftâhıdır her kelimenin adedi bir devletin zamân u müddetini beyân ider lâkin harf-i tarîf ve kelime tavsîf-i hisâba dâhil olmaz.

Harrerehu fi’l-yevmü’s-sânî aşer min ramazânü’l-mübârek elseneti seb ü tis’în ve mi’eti ve elf (1197) min hicreti men lehü’l-izz ve’ş-şeref. Naklan nüshatü’ş-şeyh li-Abdu’r-rahmân el-Üsküdârî bende-i musannifü’l-merhûm Hâşim Baba el-Üsküdârî kaddese sirruhu’l-azîz.

  

(Ünal, Mehmet (2013). Bandırmalı-zâde Mustafâ Hâşim Efendi’nin Vâridât-ı Mensûre Dîvân-ı Manzûme’si (İnceleme-Metin). Isparta: Fakülte Kitabevi. 310-311.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1NÂKID, Şa'rânî-zâde Abdullah Nâkıd Efendid. ? - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2Nilay Özerd. 6 Mart 1976 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3Fazıla Atabekd. 1912 - ö. 20.03.2002Doğum YeriGörüntüle
4ŞEM'Î, Mehmed Efendid. 1718-19 - ö. 1757-58Doğum YılıGörüntüle
5ŞEM'Î, Mehmed Efendid. 1718-19 - ö. 1757-58Ölüm YılıGörüntüle
6ŞEM'Î, Mehmed Efendid. 1718-19 - ö. 1757-58MeslekGörüntüle
7ŞEM'Î, Mehmed Efendid. 1718-19 - ö. 1757-58Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
8ŞEM'Î, Mehmed Efendid. 1718-19 - ö. 1757-58Madde AdıGörüntüle