KÂŞGARLI MAHMÛD

(d. 398/1008 - ö. 472/1090)
dil âlimi, sözlük yazarı
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Karahanlı)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Kâşgarlı Mahmûd, 398/1008 yılında Kâşgar’ın 45 km batısındaki Opal köyünde dünyaya gelmiştir. “Kâşgarlı” kelimesini soyunun aidiyetini belirtmek için kullanmışsa da onun hangi Türk boyuna mensup olduğu tartışmalıdır. Radloff, Kâşgarlı Mahmûd’u Uygur Türklerinden saymış, son araştırmacılardan Musabayev ise Barsgan ve Isık Göl civarında yerleşik Tohsı (Türgeş) ve Yağma Türklerinden kabul ederek, eserinde kullandığı Türkçenin de bu boylara ait olduğunu belirtmiştir (Musabayev 1972: 110). Kâşgarlı Mahmûd’un annesi dönemin âlimlerinden Hoca Seyfeddîn Büzürgvâr’ın kızı Bûbî Râbia’dır. Baba tarafından Karahanlı Han sülalesine mensuptur. Karahanlı hükümdarı Yûsuf Kâdir Han’ın oğlu, Taraz ve İsbicab emiri Muhammed Buğra Han, Taraz ve İsbicab emirliklerini büyük oğlu Hüseyin Çağrı Tigin’e bırakmak istemiştir. Ancak Muhammed Buğra Han’ın eşlerinden Hanısı, kendi oğlu İbrâhîm’i başa geçirebilmek için şehzadeleri zehirlemiştir. Kâşgarlı Mahmûd’un babası Hüseyin Çağrı Tigin ve dedesi Muhammed Buğra Han da zehirlenenler arasındadır. Bu nedenle Mahmûd, Kâşgar’dan kaçmak zorunda kalmış (Pritsak1953: 243) ve Türk illerini tek tek dolaşmıştır.

Kâşgarlı Mahmûd, ilk eğitimine Opal’da başladı. Hamidiyye ve Saciyye medreselerinde iyi bir eğitim aldı ve bu esnada Arapçayı, Farsçayı ve devrin ilimlerini öğrendi. On beş yıl boyunca dolaştıktan sonra o dönemde İslam dünyasının önemli kültür merkezlerinden biri olan Bağdad’a gitti. Nitekim Melikşâh’ın eşi Terken Hatun’un himayesiyle pek çok Türk’ün o dönemde Bağdad’a gittiği bilinmektedir. Kâşgarlı’nın buraya geldiği sıralarda Selçuklular Anadolu’ya yerleşmiş, bu coğrafyanın en önemli siyasi ve askeri gücü olmuşlardı. Kâşgarlı Mahmûd da bu siyasi üstünlüğün farkındaydı. Dolayısıyla eserinde Araplara önemli mevkilere gelmek için Türk dilini öğrenmelerini tavsiye etti. Hatta sözlükte standart dilin dışında en çok Oğuzca sözcüklere yer vermesi ve Oğuzların 22 boyunu damgalarıyla birlikte göstermesi Selçuklu üstünlüğünün bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir. 464/1072 yılında Bağdat’ta yazmaya başladığı, 466/1074 yılında tamamladığı eserini Halife Muktedî Biemrillâh’a sundu. 472/1080 yılında memleketi Kâşgar’ın Opal kasabasına dönerek bir medrese kurdu ve ölümüne kadar bu medresede müderrislik yaptı. 97 yaşında vefat eden Kâşgarlı’nın mezarı müderrislik yaptığı medresenin bahçesindedir. Yöre halkının Hazret-i Mollam Şemseddîn diye tanıdığı ve bir veli kabul ettiği kişinin medresenin vakıf kayıtlarından Kâşgarlı Mahmûd olduğu ortaya çıkmıştır (Barat 1989: 22). Bugün restore edilerek ziyarete açılan türbe, Kâşgar yakınlarındaki Opal’ın Azak köyündedir. Kâşgarlı Mahmûd’un eserleri şunlardır:

1. Dîvânu Lugâti’t-Türk: Türk dilinin ilk ansiklopedik sözlüğüdür. Kâşgarlı Mahmûd, eseri 464-465/1072 yılında yazmaya başlamış ve 466-467/1074’te tamamlamıştır. Kâşgarlı Mahmûd sözlüğü yazabilmek için, o devir Türk dünyasını adım adım dolaşarak pek çok notlar almış, yığın yığın dil malzemesi toplamış, sonra da bu malzemeyi işleyerek ve çok iyi bildiği Arap dilinin kurallarına göre düzenleyerek bir sözlük hâline getirmiştir. Arapça olan eserin bugün elde bulunan tek nüshası “Fatih Millet Kütüphanesi, Arapça Yazmalar 4189”da kayıtlıdır. Bu tek nüsha şans eseri olarak kaybolmaktan kurtarılabilmiştir. Ayrıca Kâtib Çelebi’nin Keşfü’z-Zünûn’uyla ve Bedreddin Aynî’nin Ikdü’l-Cümân fî Târihi Ehli’z-Zemân’ında Dîvânu Lugâti’t-Türk’ten alıntı parçalar mevcut olup bunların eldeki metinle karşılaştırılması ve farklılıkların tespiti başka nüshaların varlığını işaret etse de sözlüğün başka nüshası bulunamamıştır (Dankoff vd. 982: 24). Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün bu tek nüshası, 464-465/1266 yılında Şam’da yaşayan müstensih Muhammed bin Ebû Bekr ibn Ebu’l-Feth es-Sâvî ed-Dimaşkî tarafından temize çekilip 27 Şevvâl 664/1 Ağustos 1266 günü tamamlanmıştır. 638 sayfalık metin, yaklaşık 9000 Türkçe kelime ve cümlenin oldukça ayrıntılı açıklamasıyla Arapça karşılığını içermektedir. Ayrıca Türklerin tarihine, coğrafi yayılımına, boylarına, lehçelerine ve yaşam biçimlerine ilişkin kısa bir ön söz ve metin içine serpiştirilmiş bilgileri barındırmaktadır.

XI. yüzyıl Türk dünyası doğuda Çin sınırlarından batıda Bizans topraklarına kadar uzanan bir genişlikte olup doğu kısmı Uygur ve Karahanlıların, batı kısmı ise Selçukluların idaresindeydi. Bu siyasi sınırlar içerisinde çeşitli ağız ve lehçeleri konuşan Çiğil, Tohsı, Yağma, Oğuz, Kıpçak, Kırgız, Suwar, Bulgar, Türgiş gibi pek çok boy yaşamaktaydı. Abbasî halifesinin oturduğu Bağdat şehrine kadar yayılan bu geniş boylar bir Türk hâkimiyet çağının göstergesiydi. Öte yandan Budizm’i ve Manihaizm’i bırakan Türkler artık yeni bir medeniyet dairesine girmiş bulunuyorlardı. Bu yeni medeniyet alanı İslam’dı ve onun hâkim dili Orta Asya ve Maveraünnehir’de Arapçaydı. Buhara, Semerkant ve Kâşgar gibi Türk illeri İslam kültürünün de önemli merkezleri durumuna yükselmişti. Türkçenin yanında buralarda artık Arapça ve Farsça eserler de yazılıyordu. Öyle ki Türk dili ile Türk kültürü Arapça ve İslam kültürü karşı karşıya geçerek birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışıyorlardı. Dinî bakımdan Abbasî halifesine bağlı olan İslam âlemi siyasi bakımdan Türk’ün üstünlüğünü kabul etmek durumundaydı. Söz konusu gerçeğin farkında olan Kâşgarlı Mahmûd Araplara Türk dilini öğretmek istemiş, istemekle kalmamış Türkçenin Arapçayla at başı beraber gittiğini ispatlamaya da çalışmıştır. Bu, eserinin sunuş kısmında açıkça görülmektedir. Türk dilini şuurlu bir şekilde savunan büyük bir âlim olan Kâşgarlı Mahmûd, eserin giriş bölümünde onu niçin yazdığını da belirtmektedir. Kâşgarlı Mahmûd’un yaşadığı dönemde Arapçanın ilim dünyasındaki üstünlüğü tartışılmazdı, Kâşgarlı Mahmûd ise kendi dilini “Arapça ile at başı yürüyecek ölçü ve kıymette” görmekteydi. Bu amaca yönelik olarak on beş yılda topladığı dil, edebiyat ve kültüre ait malzemeyi Araplara, Hazret-i Muhammed’in bir hadisiyle de delillendirerek sunmak istiyordu. Ona göre haktan ayrılmayan Türkler Allah tarafından hak üzerine kuvvetlendirilmiştir. Onlar himayelerine aldıkları milletleri kötülerin şerrinden korumuşlardır. İnsanlar, Türk milletine derdini anlatabilmek ve Türkler sayesinde istediklerine kavuşabilmek için Türk dilini öğrenmelidir.

Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü sadece bir sözlük olarak nitelendirmek doğru değildir. Türk edebiyatında pek çok türün ilk örneğini bulduğumuz bir şiir antolojisi; sav (atasözü), sagu (ağıt şiiri), efsane örneklerini barındıran bir halk bilimi kaynağı; bitki, hayvan ve yer adları kaynağı; Türk kültürüne ait gelenek, görenek ve inançların anlatıldığı bir kültür kitabı; ilk Türk dünyası haritasını barındırmasıyla coğrafi bir kaynak olmak gibi pek çok açıdan oldukça değerli bir yadigârdır. Kâşgarlı Mahmûd, eserde yeri geldikçe gramer konularına da değinmiş, dolaştığı Türk illerindeki ağız ve lehçe farklılıklarını fonetik ve morfolojik bakımdan incelemeye çalışmıştır. Türkçenin lehçeleri arasındaki ses farklılıklarına değinen Kâşgarlı Mahmûd’un sunduğu dilsel deliller bugünkü araştırmalara ışık tutmaktadır. O, Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü yazarken Arapça imla sistemine uymuş, sözcükleri ünsüz sayılarına göre sıralamış, kısa veya normal uzunluktaki ünlüleri hareke ile uzun ünlüleri ise med harfleriyle göstermiştir. Ayrıca Türkçedeki nazal n, çift dudak ünsüzü /w/ gibi özel ünsüzler için kendine has harfler geliştirmiştir. Esere kullanımdan kalkmış, eski sözcükleri almamış halkın konuştuğu dilin sözlüğünü oluşturmaya çalışmıştır. Madde başındaki sözcükleri açıklarken yer yer atasözü, deyim ve şiirlere başvurmuş, böylece eserini düz ve sıkıcı bir sözlük olmaktan kurtararak ilgi çekici, okunması kolay, anlaşılabilir bir sözlük hâline getirmiştir.

Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün eldeki nüshası II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’da bulunmuş ve Ali Emîrî tarafından 30 altına satın alınmıştır. Ali Emîrî Efendi’nin “Bu kitap değil, Türkistan ülkesidir; Türkistan değil, bütün cihandır!” dediği sözlüğün ilk yayını Kilisli Rifat Bilge tarafından üç cilt olarak (1333-1335) yapılmıştır. Daha sonra Türkiye’de ve yurt dışında pek çok araştırmacının üzerinde çalıştığı eser, Özbekçeye, Uygurcaya ve İngilizceye çevrilmiştir. Besim Atalay sözlüğü Türkiye Türkçesine tercüme etmiş, tıpkıbasımını ve dizinini hazırlamıştır. Bu çalışma bastırmıştır (Atalay 1939-1943). Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün farklı Türk lehçelerinde yayımlanması bilim adamlarını ve aydınları heyecanlandırmaktaydı. Türk dünyasının her köşesinden bu büyük kitaba yoğun ilgi vardı. Kâşgarlı Mahmûd’un Karahanlı sarayında komplo ve dehşetle başlayan serüveni, eseri üzerinden de devam edecektir. Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün Türk dünyasında ilk tercüme girişimi Azerbaycan’da olmuştur. Sovyet Bilimler Akademisi’nin Azerbaycan Şubesi, bu iş için Hâlid Saîd Hocayev’i görevlendirir. Hocayev, 1935-37 yıllarında bu görevi tamamlar. 1937 yılında kurşuna dizilerek öldürülür. 1930’lu yıllarda Uygurlar tercüme işine girişirler. Meşhur Uygur şairi Kutluk Şevkî ve eğitimci şair Muhammed Alî, Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü Uygurcaya tercüme ettikleri için öldürülür, çalışmaları da tümüyle yakılır. Kutluk Şevkî, hac yolculuğu sırasında uğradığı İstanbul’dan Kilisli baskısını alarak ülkesine götürmüştür. Uygurlar, 1944 yılında Şarkî Türkistan Devleti’ni kurduklarında, ilk iş olarak Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün tercümesi işine girişirler. Bu iş için meşhur âlim İsmail Damollam görevlendirilir. Birinci cildin tercümesi tamamlandığı sırada Rusya ile Çin anlaşarak Şarkî Türkistan Devleti ortadan kaldırılır ve İsmail Damollam şehit edilir. Dîvân tercümeleri yakılır. Şarkî Türkistan’ın Kızıl Çin tarafından işgal edilmesinden sonra Uygur bölgesinde Sinjiang Özerk Yönetimi kurulur. Kâşgar bölgesinin Valisi Seyfulla Seyfullin, maddi kaynak da ayırarak tanınmış şair ve tarihçi Ahmed Ziyâî’yi Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün tercümesi için resmen görevlendirir. 1952-54 yılları arasında tercüme tamamlanır ve basılması için Pekin’e gönderilir. Bunun üzerine Pekin’in “karşı devrimcilik ve milliyetçilik” suçlamaları ile 20 yıl ağır hapse mahkûm ettiği Ahmed Ziyâî cezaevinde ölür. Dîvân’ın bütün tercümeleri de yakılır. Uygurlar yılmazlar. Diğer bir tercüme girişimleri de 1960-63 yıllarında Çin İlimler Akademisi Şincan Bölümü Müdür Yardımcısı Uygur Sayramî tarafından hayata geçirilir. Fakat bu tercümenin metinleri de yakılır. Uygurların Dîvân’a merakı olanlara rağmen azalmaz, aksine artar. Halkın ve aydınların yoğun isteği ile Dîvânu Lugâti’t-Türk, İbrahim Muti'nin yönetiminde Abdusselam Abbas, Abdurrahim Ötkür, Abdurrahim Habibulla, Abdulreşit Kerim Sait, Abdulhamit Yusufî, Halim Salih, Hacı Nur Hacı, Osman Muhammed Niyaz, Emin Tursun, Sabit Ruzî, Muhammet Emin ve Mirsultan Osmanov'dan oluşan 12 kişilik komisyon tarafından tercüme edilir. 1981-84 yıllarında Urimçi’de 3 cilt hâlinde ve 10 bin tirajla basılır (Deliömeroğlu: www.kasgarlımahmud.org [erişim tarihi 10.02.2014]. Bunların yanı sıra Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün farklı yönleri üzerine odaklanan çok sayıda lisans ve lisansüstü tez de yapılmıştır. Eser üzerindeki son çalışma Ahmet Bican Ercilasun ve Ziyat Akkoyunlu’ya aittir (Ercilasun vd. 2014). Kâşgarlı Mahmûd ve Dîvânu Lugâti’t-Türk hakkında yayımlanmış ayrıntılı bir bibliyografya için bk. TDK. http://www.tdk.gov.tr/?option=com_dlt&kategori1=kasgarli2 [erişim tarihi 18.10.2014].

2. Kitâbü Cevâhirü’n-Nahv fî Lugâti’t-Türk: Nüshası bugüne ulaşmayan eserin varlığı Dîvânu Lugâti’t-Türk’te (Atalay 1941: vr. 9b) Kâşgarlı Mahmûd’dan öğrenilmektedir. Türkçenin bu ilk gramer kitabının adı da onun Türk dilinin çekim ve yapım özellikleri konusunda yazıldığını göstermektedir.

Kâşgarlı Mahmûd, bugün Orta Asya Türk dünyasının paylaşamadığı isimlerden biridir. Kazak, Kırgız, Özbek ve Türkmenler onu kendi soylarıyla birleştirirler. O; ilk filolog, ilk etnolog, ilk halkbilimcimiz gibi pek çok konuda ilk olma özelliğini taşıyan ender insanlarımızdandır. Elimizde bulunan tek eserini sadece bir sözlük olarak değerlendirmek doğru değildir. O, bu sözlükte Türk lehçelerinin belirgin ses ayrımlarını örneklerle vermiştir. Oğuz ve Kıpçak lehçeleri arasındaki temel farklar ilk defa onun eserinde görülmektedir. Örnek olarak eserine aldığı sözlerin hangi lehçeye ait olduğunu da belirtmesi sebebiyle de Kâşgarlı Mahmûd’u ilk lehçe araştırmacımız olarak kabul edebiliriz. O, coğrafi yer adlarını, bu adlarla ilgili efsanelerle anlatıları vermesiyle ve Türk illerini gösteren haritasıyla ilk coğrafyacımız sayılmaktadır. Kitabına aldığı halk inanış ve yaşayışına dair söz varlığı ve anlatılarıyla bir halkbilimcidir. Karşılaştırmalı dil çalışmalarının öncüsü de odur. Eserini Arapça yazması Arapçaya hâkimiyetini de göstermektedir. Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü düzenlerken uyguladığı sistem ise Kâşgarlı Mahmûd’un iyi bir filolog olduğunun göstergesidir.

Kaynakça

Akün, Ömer Faruk (2002). “Kaşgarlı Mahmud”. İslâm Ansiklopedisi. C. 25. İstanbul: TDV Yay. 9-15.

Atalay, Besim (çev.) (1939-1940-1941). Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi. C. I-II-III. Ankara: TDK Yay.

Atalay, Besim (hzl.) (1941). Divanü Lûgat-it-Türk Tıpkıbasımı “Faksimile”. Ankara: TDK Yay.

Atalay, Besim (1943). Divanü Lûgat-it-Türk Dizini “Endeks”. C. IV. Ankara: TDK Yay. 

Barat, K. (1989).”Discovery of History:The Burial Site of the Kashgarlı Mahmud”. Aacar Bulletin II (3): 19-22.

Brockelmann, Carl (1928). Mittelturkischer Wortschatz nach Mahmud al Kasgarıs Divan Lugat at-Turk. Budapest-Leipzig.

Caferoğlu, Ahmed (1938). İlk Türk Dilcisi Kaşgarlı Mahmud. Ankara: Cumhuriyet Halk Partisi Yay.

Dankoff, Robert, J. Kelly (1982-1985). Compendium of the Turkic Dialect I-II-III. Harvard: Harvard University Press.

Ercilasun, Ahmet Bican, Z. Akkoyunlu (2014). Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugati’t-Türk (Giriş-Metin-Çeviri-Notlar-Dizin). Ankara: TDK Yay.

Genç, Reşat (2002). Kaşgarlı Mahmud’a Göre XI. Yüzyılda Türk Dünyası. Ankara: TTK Yay.

Kaçalin, Mustafa (1994). “Divanü Lugati’t-Türk”. İslâm Ansiklopedisi. C. IX. İstanbul: TDV Yay. 446-449.

Karahan, Akartürk (2013). Divanü Lugati’t-Türk’e Göre XI. Yüzyıl Türk Lehçe Bilgisi. Ankara: TDK Yay.

Kâtip Çelebi (2007). Keşfü'z-Zunûn. C. II. çev. Rüştü Balcı. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay. 

Korkmaz, Zeynep (1995a). “Kaşgarlı Mahmud ve Oğuz Türkçesi”. Türk Dili Üzerine Araştırmalar. C. I. Ankara: TDK Yay. 241-253.

Korkmaz, Zeynep (1995b). “Kaşgarlı Mahmud ve Divanü Lugati’t-Türk”. Türk Dili Üzerine Araştırmalar. C. I. Ankara: TDK Yay. 254-260.

Köprülü, Mehmed Fuad (1980). Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Ötüken Yay.

Nalbant, Vefa (2008). Divanü Lugati’t-Türk Grameri I: İsim. İstanbul: Bilge Oğuz Yay.

Muttalibov, S. (1960-1967). Mahmud Kaşgariy: Türkiy Sözler Devanı I-IV. Taşkent.

Musabayev, C.G. (1972). “Kaşgarlı Mahmud’un Yaşamı Üzerine Yeni Veriler”. TDI XXVII (253): 110-119.

Pritsak, Omeljan (1953).“Mahmud Kaşgari Kimdir?”. Türkiyat Mecmuası X: 243-246.

TDK. “Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânü Lugâti’t-Türk Bibliyografyası”. http://www.tdk.gov.tr/?option=com_dlt&kategori1=kasgarli2 [erişim tarihi 18.10.2014].

Tekin, Talat (1989). XI. Yüzyıl Türk Şiiri, Divanü Lugati’t-Türk’teki Manzum Parçalar. Ankara: TDK Yay.

Ülkütaşır, M. Şakir (1946). Büyük Türk Dilcisi Kaşgarlı Mahmud, Hayatı, Sanatı, Divanü Lûgati. İstanbul.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. FUNDA TOPRAK
Yayın Tarihi: 18.10.2014
Güncelleme Tarihi: 05.11.2020

Eserlerinden Örnekler

 

Akrabalık adları

Aştal (I/105): insanın en son çocuğuna aştal oğul denir

Awurta (II/144): süt nine

İni (I/93): yaşça küçük kardeş

Kudhuz (I/365): dul kadın

Küküy (III/232): hala

Küni (III/237): kuma

Uragut (I/138): kadın, avrat

Urı (I/88): erkek evlat

Uya (I/85): kardeş, hısım

Yufga (III/32): oğulluk, oğulluğa alınmış

Hastalık isimleri ve tedavi terimleri

Atgak (I/118): karında biriken sarı su hastalığı

Bezgek (II/289): titremek, sıtma

Buga (III/224): Hindistan’dan getirilen bir ilaç

Çekek (I/388): çiçek hastalığı < çek-: nokta koymak

Çıpıkan (I/448): vücutta çıkan kırmızılık

Karagu (I/446): kör < karak: göz bebeği

Keküş (I/407): şişlik için sürülen bir ilaç aksırgan otu

Kültgü (I/430): kalp sektesi

Toy (III/141): ilaç yapılan bir ot

Yakrıkan (III/56): Fındık büyüklüğünde kırmızı meyvası olan bir bitkidir, yel dudakları yardığı zaman yapıştırılırsa yarıklar iyi olur.

Astroloji terimleri

Bakır sokum (I/361): Merih yıldızı, kızıllıkta bakıra benzetilir.

Erentüz (I/76):Teraziyıldızı

Ülker (I/95): Süreyya yıldızı

Yitiken (III/247):yedi kardeşler adı verilen yıldız

Atasözleri

Aç ebek, tok telek (I/387): Aç kişi aceleci, tok kişi yavaş olur

Aç ne yemes, tok ne temes (I/79): Aç olan ne yemez, tok olan ne demez

Açıglığ er şebük karımas (I/147): Varlıklı kişi çabuk kocamaz

Agılda oglak togsa arıkda otı öner (I/65): Ağılda oğlak doğsa, dere boyunda otu biter

Agız yese köz uyadur (I/55): Ağız yese göz utanır

Alımçı arslan, berimçi sıçgan (I/75, I/409): Alacağına arslan, vereceğine, borcuna sıçan

Alın arslan tutar, küçin sıçgan (kösgük, oyuk) tutmas (I/81, II/289, III/412): Hîle ile arslan tutulur, zor ile güç ile sıçan (nazar, hayâl) tutulmaz

Alp çerikde, bilge tirikde (I/388): Yiğit ordu içinde, bilgin mecliste (kiñeşte) belli olur

Alp eriğ yabrıtma, ıkılaç arkasın yagrıtma (I/139): Yiğiti bakımsız bırakma, yörük atın sırtını yara etme

Atalay, Besim (çev.) (1939-1940-1941). Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi. C. I-II-III. Ankara: TDK Yay.

12 hayvanlı Türk takvimine dair efsane

“Türkler on iki çeşit hayvanın adını alarak on iki yıla ad olarak vermişler; çocukların yaşlarını, savaş tarihlerini ve daha başka şeyleri hep bu yılların dönmesi ile hesap ederler. Bunun kökü şöyle olmuştur: Türk hakanlarından biri kendisinden birkaç yıl önce olan bir savaşı örenmek istemiş, o savaşın yapıldığı yılda yanılmışlar. Onun üzerine bu iş için hakan ulusuyla keneş (müşavere) yapar ve kurultayda ‘Biz bu tarihte nasıl yanıldıksa bizden sonra gelecek olanlar da yanılacaklardır; öyle ise biz şimdi göğün on iki burcu ve on iki ay sayısınca her yıla birer ad koyalım; sayışlarımızı bu yılların geçmesiyle anlayalım. Bu aramızda unutulmaz bir andaç olsun.’ dedi. Ulus, Hakanının bu önergesini onayladı. Bunun üzerine Hakan ava çıkar; yaban hayvanlarını Ilısu’ya doğru sürsünler diye emreder. Bu, büyük bir ırmaktır. Halk bu hayvanları sıkıştırarak suya doğru sürer. Bu hayvanlardan avlarlar, bir takım hayvanlar suya atılırlar, on ikisi suyu geçer, her geçen hayvanın adı bir yıla ad olarak takılır. Bu hayvanlardan birincisinin adı sıçgan (sıçan) imiş. İlk olarak geçen hayvan bu olduğu için senenin başı bu adla anılmış ve “sıçgan yılı” denilmiş. Bundan sonra sırasıyla geçen hayvanların adları yıllara verilmiş: Ud yılı (öküz yılı), Bars yılı (pars yılı), Tavıçgan yılı (tavşan yılı), Nek yılı (timsah yılı), Yılan yılı (yılan yılı), Yund yılı (at yılı), Koy yılı (koyun yılı), Biçin yılı (maymun yılı), Takagu yılı (tavuk yılı), It yılı (köpek yılı), Tonguz yılı (domuz yılı). Sayı tonguz yılına varınca dönülerek yine sıçgan yılına başlar.”

(Atalay, Besim (çev.) (1939). Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi. C. I. Ankara: TDK Yay. 344.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1EDÎB AHMED BİN MAHMÛD-I YÜKNEKÎd. ? - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
2ŞÎRÎN, Şîrîn-i Dehlevî/Dihlevî, Şîrîn-i Gûr, Radıyye Begüm, Raziyye Begümd. ? - ö. 14 Ekim 1240Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
3YÛSUF HÂS HÂCİBd. 1019-20 ? - ö. 1069-70’ten sonra ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
4SÜREYYÂ BEY, Mehmed Süreyyâd. 1845 - ö. 1909Madde AdıGörüntüle
5HAMDÎ, Mahmûd Hamdî Efendid. 1795 - ö. 1860Madde AdıGörüntüle
6AHDÎd. ? - ö. 1593-94Madde AdıGörüntüle