KİRDECİ ALÎ, Kethudâ Alî, Aliyyüddîn

(d. ?/? - ö. ?/?)
divan-tekke şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Kirdeci Alî’nin hayatı hakkındaki bilgiler eserlerinden elde edilenlerle sınırlıdır. Yazdığı düşünülen manzumelerin bir kısmının sonunda adı “Kethudâ Alî” veya “Aliyyüddîn”dir (Ocak 1989: 12-13). Manzum dinî hikâye örneklerinin 14. yüzyılda tespit edilmeye başlamasından ve şairin isminin geçtiği Kesik Baş Destânı’nın en eski nüshasının 865/1460-61’te istinsah edilmesinden (Kocatürk 1964: 145) hareketle onun 13. yüzyıl sonlarıyla 14. yüzyıl başlarında yaşadığı tahmin edilmektedir. “Kirde” kelimesinin, “tandır ekmeği, pide” anlamına gelmesi nedeniyle Alî’nin “ekmekçilik” yaptığı (Argunşah 2002: 9-10), bu lakaptan dolayı da Ahilik teşkilatı mensubu olduğu belirtilmektedir (Çetin 1997: 59). Şairin, manzumelerinde Fakı Ahmed ve Mevlânâ’dan hürmetle bahsetmesi, “Bunu diyen Kirdeci Ali durur / Konya’da Mevlânâ’nın kulu durur” (Kocatürk 1964: 147) beyti Mevlevî olduğunu düşündürmektedir. Hayatına dair başka ayrıntı tespit edilemeyen Kirdeci Alî’nin eserleri şunlardır: 

1. Kesik Baş Destânı: Kütüphanelerde nüshalarına çok rastlanan, şairiyle özdeşleşmiş bir destandır. Hz. Alî’nin, Hz. Peygamber’in de yardımıyla kesik başlı birini ve ailesini devin elinden kurtarmasının anlatıldığı manzume, mesnevî nazım şekliyle ve aruzun “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıbıyla yazılmıştır. Beyit sayısı metnin nüshalarına göre 100 ile 150 arasında değişmektedir. Eser hakkında dört çalışma yapılmıştır (Özdemir 1975; Ocak 1989; Elçin 1995; Argunşah 2002) .

2. Güvercin Destânı: Diğer adı Dâstân-ı Hamâme olan mesnevînin “Nuruosmaniye Kütüphanesi 3430”da kayıtlı nüshası 43 beyittir. Manzumenin vezni “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün”dür. Hikâyede, güvercin ve doğan kılığına giren iki meleğin Allah’ın emriyle Hz. Peygamber’i sınaması ve Hz. Peygamber’in de sınavdan başarıyla geçmesi hikâye edilmektedir (Aslan 2006). Bu destanın da ele alındığı bir makale (Kuzubaş 2008) ve tez (Albayrak 1993) çalışması vardır.

3. Ejderhâ Destânı: Mesnevî şeklindeki manzumenin, “Ankara Millî Kütüphane, Vafi Mahir Bağışı”nda yer alan nüshası 116 beyittir. Metin, aruz vezninin “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıbıyla yazılmıştır. Hikâyede Hz. Alî’nin, Hz. Peygamber’in de yardımıyla bir ejderhayı öldürerek zor durumdaki Müslümanlara yardımı konu edilmiştir (Çelebioğlu 1999: 78).

4. Hikâye-i Delletü’l-Muhtel: Binbir Gece Masalları niteliğindeki bu mesnevînin de vezni “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün”dür. 

5. Dâstân-ı İsmâîl: Konusunu Kur’an’da geçen bir kıssadan alan dinî içerikli bir hikâyedir. Manzume “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıbıyla ve mesnevî nazım şekliyle yazılmıştır.

Kirdeci Alî, İslâm dinini geniş halk kitlelerine tanıtmak ve öğretmek maksadıyla İslâm büyüklerinin hayatları etrafında kurgulanmış manzum destanlar yazan bir şairdir. Manzumelerinin çoğu Arap kaynaklı olsa da içinde eski Türk kültüründen unsurlarla kimi fantastik öğeler barındırmaktadır. Eserlerinin çok sayıda nüshasının bulunması rağbet gördüğünü göstermektedir. Bu hikâyelerin, meddah ve kussaslarca okunurken dinleyenler tarafından yeniden yazıya geçirilmeleri nedeniyle, dil ve ifadelerinde farklılıklar oluşsa da temaları aynıdır (Öztürk 2003: 139). Dilleri büyük oranda Türkçe kelimelerden oluşan mesnevîlerin kimi nüshalarındaki vezin ve kafiye hataları ise, çoğunlukla müstensihlerin şiir kuralları konusundaki yetersizliklerinden kaynaklanmaktadır. 

Kaynakça

Albayrak, Nurettin (1993). Dinî Türk Halk Hikâyelerinden Geyik, Güvercin ve Deve Hikâyeleri (Kaynakları ve Metin Tesisi). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.

Argunşah, Mustafa (hzl.) (2002). Kirdeci Ali, Kesikbaş Destanı. Ankara: KB Yay.

Aslan, Namık (2006). “Manzum Dinî Hikâyeler ve Kirdeci Ali’ye Ait Olduğu Söylenen İki Hikâye Metni (Güvercin ve Geyik Destanları)”. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (20): 189-207.

Cönk. Satı Kumartaşlıoğlu'nun özel kütüphanesinde bulunan yazma. vr. 8b-16a.

Çavuşoğlu, Mehmet (1982). “Fatih Sultan Mehmed Devrine Kadar Osmanlı-Türk Edebî Mahsullerinde Muhtevânın Tekâmülü”. Kubbealtı Akademi Mecmuası 11 (2): 31-43.

Çelebioğlu, Âmil (1999). Türk Mesnevî Edebiyatı 15 yy. kadar (Sultan II. Murad Devri) (824-855/1421-1451). İstanbul: Kitabevi Yay.

Çetin, İsmet (1997). Türk Edebiyatında Hz. Ali Cenknâmeleri. Ankara: KB Yay.

Elçin, Şükrü (1995). “Kirdeci Ali’nin Kesik Baş Destanı”. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi (517): 64-68.

Kartal, Ahmet (2013). Doğu’nun Uzun Hikâyesi - Türk Edebiyatında Mesnevî. İstanbul: Doğu Kütüphanesi.

Kocatürk, Vasfi Mahir (1964). Türk Edebiyatı Tarihi Başlangıçtan Bugüne Kadar Türk Edebiyatının Tarihi, Tahlili ve Tenkidi. Ankara: Edebiyat Yayınevi.

Kuzubaş, Muhammet (2008). “Manzum Bir Destan Kitabı (Destân-ı Veysel Karânî, Vefât-ı Hz. Fâtıma, Vefât-ı Hz. İbrâhîm, Hikâyet-i Gügercin, Hikâyet-i Geyik)”. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi. 1/2: 304-340.

Ocak, Ahmet Yaşar (1989). Türk Folklorunda Kesik Baş (Tarih-Folklor İlişkisinden Bir Kesit). Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yay.

Özdemir, Fuat (1975). “İlk Dinî Destanlar ve Kesikbaş Destanı”. Folklor Araştırmaları Kurumu Yıllığı 1975. Ankara: Folklor Araştırmaları Kurumu Yay. 123-129.

Öztürk, Zehra (2003). Eğitim Tarihimizde Okuma Toplantılarının Yeri ve Okunan Kitaplar", Değerler Eğitimi Dergisi. 1 (4): 131-155.

Tören, Hatice (2005). “Sadreddin’in Dâsıtân-ı Geyik Adlı Mesnevîsi”. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi 33 (33): 239-282.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. SATI KUMARTAŞLIOĞLU
Yayın Tarihi: 21.02.2014
Güncelleme Tarihi: 02.12.2021

Eserlerinden Örnekler

Hâzâ Mevlüd-i Kesik Baş

Hazret-i Alî Keremullâh

Başlayalum söze Bismillâh ile

Duruşalum dün ü gün Allâh ile

 

 Bir hikâyet geldi dilime arı

Aydın gerçek kılar ise yarı

 

Hak yarı kıla bu dilüm söyleye

Mustafâ mu’cizâtın şerh eyleye

 

İdeyin ger aşkıla dinler isen

Dinleyüben söz ma'nâsın anlarısan

 

 İşiden mü'minler kala tana

Hoş salavât virelüm Peygamber'e

 

Otururdu Mustafâ dört yâr ile

Otuz üç bin ashâbı cümle bile

 

Hoş bakarlar Resâl’ün ay yüzüne

Kulak urmuşlar anın şeker sözüne

 

Gördüler kim bir kesik âdem başı

Ağlayuben gözünden döker yaşı

 

Gevdesi yok bir acâyib başdurur

Şehîd olmuş iki gözü yaşdurur

 

 Ne gevde var ne ayak ne hod eli

Bir kesik başdurur hemân söyler dili

 

Ak sakalı var sanasın nur akar

Nura batar her kim yüzine bakar

 

Yüzini urdu yere kıldı zâri

Zâri zâri ağlatdı Peygamber'i

 

Ashâbının cümle göyündü özleri

Yaşıla toldı kamunun gözleri

 

Ali durdu ol başı getürmeğe

Ser idüp anı yerinden ırmağa

 

 Tutdu Ali ol başı kaldırmadı

Miskal zerrece yerinden ırmadı

 

Kakıdı hem kana döndü gözleri

Ashâbının tekbîr salavât sözleri

 

Girü tutdı almadı ol gâzi

Na’ra urdı yankılandı tağ yazı

 

Gayret ile Ali’nin ussı gider

Ol baş aydur Yâ Resûl Ali nider

 

Ali gibi bin dahı olur ise

Da’va kılup kamusı gelür ise

 

Kimse beni yerümden getürmeye

Miskal zerrece yerimden ırmaya

 

Zirâ Hakkın fazlı benimle bile

Söyleşürem dün ü gün Allâh ile

 

Hak katında ben muradıma irmişem

Bî-gümân ben dizâr-ı Hakk’ı görmüşem

 

Elli kezin varmışdım ben hacca

Çok namaz kılmışdım hem aca

 

Gâh yürürdüm yeryüzünde at ile

Gâh çıkardım göğe mu’cizât ile

 

İsm-i a’zâm duasın bilürdüm

İsâ ile çok namaz kılardım

 

Kal’a-i Zeyn-din benim şehrimidi

Hızır İlyas mûnis yârimidi

 

Bir hatunum bir hûb oğlum var idi

İkisi de bana mûnis yârimidi

 

Avratımı aldı atdı kuyuya

Kaygu komaz gözlerimi uyuya

 

Avratımı aluvirmezsen bana

Ahiretde da’vacı olam sana

 

Çün Resûl işitdi çok ağladı

Durdı Ali Zülfikârı bağladı

 

Ali aydur Yâ Resûl ben varayın

Zülfikâr ile devi iki yarayın

 

Varayın ya ben ölem ya baş kesem

Yardum ider Allah anı basam

 

Div elinden kurtaram avratı

Kurtarmazsam binemem düldül atı

 

Zülfikârı ben dahı kuşanmam

Behlivanlık da’vasını kılmayam

 

Resûl aydur ya Ali varma ana

Olmaz iken kim zevâl gelür sana

 

Ali aydur Yâ Resul varıserem

Alnıma yazı ne hak görüserem

 

Bindi Ali Zülfikârı bağladı

Fâtıma Hasan Hüseyin çok ağladı

 

Gönderdiler Ali’yi ol menzile

Otuz üç bin ashâbı cümle bile

 

Gitdi Ali ol Kesikbaş işe

Döndi Resûl gözi toldu yaş ile

 

Şöyle sürdü Ali ol düldül atı

Ol Kesikbaş okdan katı

 

Sanasın kim kanadı vardur uçar

Dağ taş dere tepe dimez geçer

 

Ok atımı bu Ali’den ön gider

Yedi Mushaf Kur’ânı ezber ider

 

Kanda kim Ali diler namaz kılar

Ol Kesikbaş Ali ile bile kılar

 

 Ali öper ol Kesikbaş'ın yüzin

Hem siler yağlığıla yüzin nurun

 

Yedi gün düni gün gitdiler

Kudret ile bir araya yetdiler

 

 Ali bakdı gördi kim bu yazı

Döndü sorar Kesikbaş’a ol gazi

 

 Ali aydur işbu ara durur ârî

Kim avratınu dev aldugı yâri

 

Ol Kesikbaş aydur işbu aradur

Kuyudaki divlere ne çaredür

 

 Ali bakdı gördü bir derin kuyu

Kim ana girse olur başı koyu

 

 Ali bakdı ol saat Düldül’e

Beş yüz kulaç kemendi vardı bile

 

Kemend ucın kayaya bağladı

Düldül ile Kesikbaş çok ağladı

 

Dutdı Ali kemendi az az iner

Yedi Mushaf Kur’ân’ı ezber ider

 

Kemend ucın tutuban indi Ali

Hak inâyet kılur bekler kulı

 

Kemend ucu geldi Ali’nin eline

Tanrı adını getürdi diline

 

İsm-i a’zâm duasın okudu

Kemend ucın Ali elinden kodu

 

İnerdi kuyuya okdan katı

Getürürdi tekbir salavâtı

 

Yedi gün dün ü gün iner idi

Kâh başı kâh ayağı döner idi

 

Sekizinci gün Ali indi yere

Oturdı bir saat kendüzin yere

 

Aklı geldi başına açdı gözün

Secdeye vardı yere urdı yüzün

 

Karşu bakdı gördi bir demir kapu

Kıbleye döndi Hakka kıldı tapu

 

Ol kapudan uşa gördü bir saray

Ol sarayda bir hatun var yüzü ay

 

Ay yüzi kim saray imiş

Tanrı aşkın canına kâr eylemiş

 

Hoş namazın kılarmış hatun

Ah idüben göğe çıkarmış tütün

 

Gözyaşından secdesi yaş olmuş

Kesikbaş’ın helâli ol imiş

 

Anı kodı geçdi gördü bir saray

Ol sarayda beş yüz Müslüman bağlu var

 

Kamusınun ayağı bağludurur

Div elinden ciğerleri tağlıdurur

 

Div getürüb bunları besler imiş

Segürüp günde beşin yer imiş

 

Çünki gördiler kim gelür Ali

Tanrı’nın arslanı ol cömerd veli

 

Çağruşuben ya Ali feryâd deyu

Div elünden gel bizi kurtar deyu

 

 Ali aydur kim didi beni size

Anlar aydur Mustafâ geldi bize

 

Ali aydur şimdi bunda gelür didi

Ol sizi div elinden alur didi

 

Zirâ kim er kendüden ön söz gelür

Cümle bünhan işler ana ma’lûm olur

 

Anı kodu geçdi gördü bir saray

Kimse mislin görmemiş anın gibi ayarı

 

Gördü bir döğene benzer başı

Kim sınır taşına benzer her bir daşı

 

Parmağı var sanasın âdem başı

Bin yaşından geçmişdi ol âsi

 

 Ali ol dem el vurdu Zülfikâr’a

Uyurken kılaydı anı iki pâre

 

 Ali aydur kendüye ya ahi Ali

Tanrı’nın arslanı ol cömerd veli

 

Bu ad ile yürümek dirlik değil

Bu adı kazanmak erlik değil

 

Uyurken sen bunu öldüresin

Kamu halkı kendüne güldüresin

 

Kakıyuben iki kez na’râ urur

Uyurken ol ser boyı turı gelür

 

Gözin açup çevre yanına bakar

Kakıyuban dişin dişine kakar

 

Ol dev aydur sen mi kesdin kamu divler başını

Sen mi dökdün kamu gözler yaşını

 

Kim getürdü seni işbu araya

Nice geldin korkmadan sen buraya

 

Ben varam derdim bir gün anda sana

Kim virdi seni bunda bana

 

Tanrı virdi bunda beni

Pâre pâre eyleyem şimdi seni

 

Ol dev aydur şimdi seni yeyem

Ya’ni dünyada Müslüman mı koyam

 

Dünyada(n) getürem adunızı

Ne tanışman koyam ne kadınızı

 

Yiyiserem şeyhunuzı hem hocanuzı

Yakısaram hep cümle şehrünüzi

 

Böyle deyüp durdı ol yüzi kara

Bin batman gözi varmış iy yâre

 

Gürzin alup Ali’ye hamle kılur

Ali dahi eline kalkan alur

 

Bir gürz urdı Ali’nün kalkanına

Hergiz zeval gelmedi kalkanına

 

Ali’yi üç hamlede alamadı

Kakıdı hem nidesin bilmedi

 

Çün nevbet Ali’ye değdi iy yâre

Ali dahi el urdu Zülfikâre

 

Ol Ali aydur deve parmak getür

Tanrı’nın birliğine iman getür

 

Ol dev aydur bin baş yaşadum dimedüm

Ömrüm içinde din gaygusın yimedüm

 

Çünki işitdi Ali işbu sözi

Kakıyuban kana döndi gözi

 

Zülfikârı saldı divin başına

Kesdi indi ol sarayın taşına

 

Çünkü Ali öldürdü ol devi

Pes dev öldü yıkıldı iblis evi

 

Çözdi beş yüz Müslümanlu elini

Üleşdirdi anlara div malını

 

Her birisi eksiğince aldılar

Hep kuyunun dibine derildiler

 

Anlar aydur ya Ali biz nidelüm

Kuyu derin nice tedbir idelüm

 

Kuş değülüz kanatlanup uçavuz

Deniz değil gemi düzüp geçevüz

 

 Ali aydur himmet tutun siz arı

Cümlemüze hak kılar şimdi yarı

 

Dua kılur Ali başını açar

Kabul olur duası arşa geçer

 

Kamusı anda kodı yere yüzin

Kapu ağzında gördiler kendüzin

 

Beş yüz Müslüman cümlesi bile

Salavât virüben girdiler bu yola

 

Haber oldu Resûl’e Ali gelür

Tanrı’nın arslanı Ali gelür

 

Çıkdı Resûl Ali ile görüşdiler

Sanasın ayıla gün buluşdular

 

Dua kıldı Resûl ol Kesikbaş’a

Bir latif yiğit oldı ey paşa

 

Ol Kesikbaş’ın oğlun dev yemişdi

Bir kuruca sünüğin komuşdı

 

Ana dahi Tanrı can bağışladı

Anın dahı hâsıl oldu murâdı

 

Okuyanı dinleyeni azâd eyleye tamudan

Uçmağa anı evvel ilet kamudan

 

Işkın irsün ger dahı Ali senin

Tâ göresin dizârın Mevlânın

 

Mevlâna Faki Ahmed hürmetine

Sen değir hâkırlar murâdına

 

ilâtün fâilâtün fâilât

Aşkıla vir Muhammede salavât

(Cönk. Satı Kumartaşlıoğlunun özel kütüphanesinde bulunan yazma. vr. 8b-16a.)