KUL NESÎMÎ, Ali

(d. ?/? - ö. ?/?)
Tekke Şairi
(Tekke / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Kul Nesîmî'nin hayatı hakkındaki mevcut bilgiler ona ait olduğu düşünülen şiirlerinden çıkarılmaktadır. “Nesîmî, Seyyid Nesîmî, Kul Nesîmî, Seyyid” mahlaslarını kullanan şairi, Bağdatlı Nesîmî’den ayırmak için Cahit Öztelli bu şaire “Kul Nesîmî” demiştir. Aslında sadece bir-iki şiirinde bu mahlası kullanmaktadır. Asıl adı, Ali’dir. Ceddinin ve büyük dedesinin Said Emre olduğunu söylemektedir. Bilindiği gibi Hacı Bektaş Menâkıbnâmesi’nde ismi Molla Sadeddin olarak geçen bu kişi, Aksaray doğumludur ve XIV. yüzyılda yaşamıştır. Yunus Emre’nin Anadolu’daki en eski takipçilerinden olup Hacı Bektaş ve onun halifesi Hacim Sultan’ın yanında bulunmuştur. Hacı Bektaş’ın Makalât isimli eserini Arapçadan Türkçeye çevirmiştir. Kendisinin bugüne kadar on dokuz şiiri bulunmuştur. Görüldüğü gibi köklü ve tekke geleneğinin içinde yer alan bir aileye mensup olan Kul Nesîmî’nin, şiirlerinden kuvvetli bir eğitim aldığı ve Arapça bildiği anlaşılmaktadır. Soyunun bağlı bulunduğu Bektaşi yoluna girmiş, ayrıca Hurufilikte de çağdaşlarından ileri bir merhaleye varmıştır (Öztelli 1969: 8-9). Şair mahlasını Bağdatlı Nesîmî’ye olan sevgisi nedeniyle almıştır. Nitekim Bağdatlı Nesîmî gibi, şiirlerinde Hurufi inancı dile getirmektedir. Mahlas benzerliği ve iki şairin de Hurufi olması dolayısıyla, uzun zaman Bağdatlı Nesîmî ile karıştırılan bu şairin farklı biri olduğuna ilk kez Sadettin Nüzhet Ergun dikkat çekmiştir. Bu konuda en önemli tespitler Cahit Öztelli’ye aittir. Öztelli, Kul Nesîmî’nin 17. yüzyılda yaşadığını düşünmektedir. Bu düşünceyi destekleyen belli başlı göstergeler şunlardır: Öncelikle Kul Nesîmî’nin şiirlerindeki dil, Bağdatlı Nesîmî’den ayrıdır. Eski Anadolu Türkçesini kullanan Bağdatlı Nesîmî yanında Kul Nesîmî’nin dili 17. yüzyıl divan ve halk şairlerinin dilidir. Bu dili 17. yüzyıldan önceye götürmeye imkân yoktur. İkinci olarak Kul Nesîmî’nin şiirleri hep kesinlikle 17. yüzyılda yazılan cönklerde çıkmaktadır. Üçüncü gösterge ise yine bu yüzyılda yaşamış şairlerin Kul Nesîmî’ye nazire yazmalarıdır. Dördüncü ve son gösterge ise şiirlerinden birinde geçer: "İki yüz altmış dört yıldan sonra / Bu nazmile bunu ettim ben izhar".

Bu şiirin tamamında Hurufilik kurallarıyla birlikte kendinden de bahseden Kul Nesîmî, yukarıdaki beyitte Bağdatlı Nesîmî’nin ölüm yılını ve inançlarını söz konusu etmiştir. Buna göre Bağdatlı Nesîmî’nin ölüm yılına iki yüz altmış dört katılınca 1668 tarihi bulunur. Bu şiiri olgunluk çağında söylediği kabul edilirse 17. yüzyılın başlarında doğduğu söylenebilir (Öztelli 1969: 4). 17. yüzyılda geçen bazı olayların yankılarını Kul Nesîmî’nin şiirlerinde bulmak mümkündür. Bilindiği gibi bu yüzyılın ilk yarısı Safevi devletiyle yapılan savaşlarla geçer. Bağdat’ın Safeviler tarafından ele geçirilmesi, ardından IV. Murad’ın geri alması, bu savaşların en önemli merhalelerini teşkil etmektedir. Bu savaşlar sırasında Anadolu’da da Celali isyanları sümekteydi, düzenden memnun olmayan Kızılbaşlar’ın da bu ayaklanmalara katıldığı, farklı şairlere ait şiirlerden anlaşılmaktadır. Kul Nesîmî’nin de bu isyanlara katıldığı, hatta yakalanıp yargılandığı bir şiirinden bilinmektedir. Safevi şahına bağlılığı şiirlerinde açıkça görülen şair, Osmanlı padişahını “Azrail”, Osmanlıları ise “yezid” olarak nitelemektedir. Buna karşılık Safevi şahını “Mehdî-i zaman” olarak isimlendirmektedir.

Kul Nesîmî’nin cönklerdeki yüzden fazla şiiri Öztelli tarafından yayımlanmıştır (1969: 23-93). Aynı araştırmacı şairin elliye yakın mânisinin olduğunu, fakat neşretmeye gerek görmediğini yazmaktadır (Öztelli 1969: 8). Ancak Öztelli’nin neşrettiği şiirlerin tamamının Kul Nesîmî’ye aidiyeti şüphelidir (Ayan 1974).

Kul Nesîmî’nin şiirlerinde hâkim olan anlayış tasavvuftur. Aşk şiirlerinin yanı sıra öğüt veren ve öğretici manzumeler de söylemiştir. Daha çok aruz veznini kullanmasına rağmen, bu vezni kullanmakta çağdaşı halk şairleri gibi başarısızdır. Aruzun kısa kalıplarını tercih eden şair, çok sayıda Türkçe kelimeye imale yapmıştır. Diğer tekke şairlerinde de görüldüğü gibi, bazı şiirleri hem hece hem de aruz ölçüsüne uymaktadır. Ayrıca hece ölçüsüyle gazel söylediği de belirtilmelidir. Kafiye sıralanışı bakımından belli bir düzene uymayan çok sayıda şiiri vardır. Yani kafiye sıralanışı serbesttir. Yalnız bağlama mısraları olan dördüncü mısralarda düzgün kafiyeye yine de uymaktadır. Bu duruma güzel bir örnek olarak “güldür gül” redifiyle biten nefesidir. Bu şiirin bazı dörtlüklerinde ilk üç mısra kendi aralarında kafiyelidir. Bazı dörtlüklerinde ise hiçbir düzen bulunmamaktadır. Şekil bakımından bu uyumsuzluk Kul Nesîmî’nin kuvvetli bir şair olduğu gerçeğini değiştirmez. Yerinde ve ustalıkla kullandığı kelimeler, anlamı kuvvetlendirmenin yanı sıra, kafiyelerini çoğu halk şairinin kullandığı yarım hatta çeyrek kafiyeden kurtarmaktadır. Bunda aldığı kuvvetli eğitimin etkisi olduğu düşünülebilir (Öztelli 1969: 11-12). Aruz kullanımındaki aksaklık, şiirlerini sözlü ortamda meydana getirmesinden dolayı olsa gerektir. Burada hem halka daha rahat seslenebilmek için Türkçe kelimeleri tercih etmesi hem de tekkelerin sözlü sohbet ortamında şiirlerini doğaçlama söylemesinin etkisi olduğu düşünülebilir.

Kul Nesîmî’de doğrudan doğruya Yunus Emre etkisi görülmemekteyse de sonraki Yunus takipçilerinin geliştirdiği nispeten sığ; fakat serbest söyleyiş hâkimdir. Alevi-Bektaşi inaçlarını, siyasi görüşleriyle birlikte dile getiren şiirlerinin söyleyişindeki derinlik ve kudretin yanı sıra, pervasızlık da bariz biçimde görülmektedir. Duygu ve düşüncelerini sade kelime ve kalıplarla ifade etmesi, Alevi-Hurufi inançlarına derin ve içten bağlılığı onun şiirini basitlikten kurtarır. Az olmakla beraber, tasavvufi şiirleri dışındaki aşk şiirleri daha başarılıdır. Lirik bir şair olan Kul Nesîmî, din dışı aşk şiirlerinde herhangi bir âşıktan ayrılamaz. Bu şiirlerinde şairin tasavvufi kimliği silinir, saf ve şuh bir âşık hâline gelir. Bu ikilik yalnız bu şiirlerinde değil, dilde, ölçüde, biçimde de kendini gösterir (Öztelli 1969: 13). En çok etkisinde kaldığı şair, mahlasını da aldığı Bağdatlı Seyyid Nesîmî’dir (Gündüz 2010). Hurufiliği ele alışı ve şiiri içinde kullanışı büyük oranda Seyyid Nesîmî gibidir. Şiirlerinde görülen cezbe ve samimiyet de büyük ölçüde benzerlik gösterir. Zaten bu benzeyiş sebebiyle uzun süre iki şairin şiirleri birbirine karıştırılmış, Kul Nesîmî’nin varlığı Seyyid Nesîmî’de erimiştir. Kul Nesîmî’nin şiirlerini muasırlarının eserleri karşısında özgün kılan da bu cezbe ve samimi havadır. Etkilendiği bir diğer şair, Fuzûlî’dir. Samimi bir ehl-i beyt muhibbi ve kudretli bir şair olan Fuzûlî’nin, Kul Nesîmî’yi etkilemesi tabiidir. Hatta Öztelli, Kul Nesîmî’nin derin içlilik ve şiiriyeti Fuzûlî’den aldığını düşünmektedir (Öztelli 1969: 14). Öztelli’ye göre, Kul Nesîmî’nin şiirlerine çağdaşları tarafından nazireler söylenmiştir. Âhî, Âşık Hasan, Âşık Ömer gibi âşıkların şiirleriyle Kul Nesîmî’ninkileri karşılaştıran adı geçen araştırmacı, bu durumu Kul Nesîmî’nin yukarıda anılan âşıklardan yirmi beş-otuz yıl önce yaşamasına bağlamaktadır (Öztelli 1969: 14-17). Açıkçası sözlü ortamda çok farklı sebeplerle, bir şairin şiirinin diğer şair adına kaydedilmesi veya varyantlaşması çok sık görülen bir durumdur. Bu varyantlaşma aynı şairin şiiri için bile sıkça görülür. Bu sebeple Öztelli’nin, yukarıda adı geçen âşıkların şiirlerinin Kul Nesîmî’nin şiirlerine yapılan nazireler olduğu çıkarımının ihtiyatla ele alınması gerekmektedir. Şairin tarikat çevrelerinde önemli bir yeri olduğu, bu çevrelerde yazılmış cönklerde yer alan şiirlerinin çokluğundan anlaşılmaktadır. Ancak bu şiirlerin Bağdatlı Nesîmî’ye ait zannedildiği de unutulmamalıdır.

Kul Nesîmî’nin şiirlerinde işlediği temalara bakıldığında eldeki şiirlerinin büyük kısmının Alevi yoluna dair olanlar olduğu görülmektedir. Bu durumla ilgili iki husus söz konusu edilebilir: İlk olarak Nesîmî’nin bu tarz şiirleri daha fazla söylediği; ikinci olarak da sözlü ortamda Nesîmî’nin şiirlerinden seçme yaparak cönklerine kaydedenlerin Alevi yoluyla ilgili nefesleri kaydetmeyi tercih etmiş olmaları. Şairin şiirlerinin âyin-i cemlerde zevkle okunduğu, hatta Bağdatlı Nesîmî’yle karışmış hâlde Alevi muhitlerinde yedi ulu şairden biri olarak kabul edildiği düşünüldüğünde ikinci şıkkın kuvvet kazandığı görülmektedir. Şairin eldeki şiirlerinde ehl-i beyt ve on iki imam muhabbeti, tevella-teberra anlayışı, buna bağlı olarak Ali yolundakilerin sonunda yezidlere galip geleceği, ahir zamanda Mehdi’nin ortaya çıkacağı, yolda mürşidin önemi, pirlere, üçler-yediler-kırklar adı verilen evliya hiyerarşisine inanmanın gerekliliği, insan yüzünün ve vücudunun harflerin sembollerini taşıdığı, bunların da Kur’an-ı Kerim’deki bazı surelere karşılık geldiği, vahdet-i vücûd anlayışı, devir inancı ilk olarak göze çarpan hususlardır.

Kul Nesîmî’nin şiirlerinden bir kısmının mevlitlerde, tekkelerdeki zikir ayinleri esnasında icra edildiği bilinmektedir. Hatta “güldür gül” redifli nefesi Konya, Trabzon, Zile gibi yerlerde ilahi ve ninni olarak söylenmektedir. Yine “kime ne” redifli nefesinin uşşak makamında bestelenmiş olması, klasik Türk musıkisi çevrelerini de etkilediğinin örneğidir (Öztelli 1969: 17). Hatta onun sanatçılık yeteneğinin yüksekliği, bir bakıma unutulmasının da sebebidir denilebilir. Çünkü bu derecede güzel eserleri ancak Bağdatlı Nesîmî’nin verebileceği düşünülmüş, farklı bir kişiyle karşı karşıya olunduğuna ihtimal verilmemiştir.

Kaynakça

Ayan, Hüseyin (1974). “Kul Nesimi’ye Ait Olduğu Sanılan Şiirler”, Atatürk Ü. Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi 6: 21-33.

Gündüz, Erol (2010). “Divan Şairi Seyyid Nesimi’nin Halk Şairi Kul Nesimi Üzerindeki Etkileri”, Sosyal Araştırmalar 3/12 (Yaz): 202-212.

Öztelli, Cahit (1969). On Yedinci Yüzyıl Tekke Şairi Kul Nesîmî. Ankara: Türk Etnografya, Folklor ve Turizm Derneği Yay.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. GÜROL PEHLİVAN
Yayın Tarihi: 06.11.2014
Güncelleme Tarihi: 08.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Nefes

Bu gün ben pîrime vardım

Pîrin cemâli güldür gül

Oturmuş taht makamına

Taht-ı revânı güldür gül

 

Gülden terâzi tutarlar

Gülü gül ile tartarlar

Gül alırlar gül satarlar

Çarşısı pazarı güldür gül

 

Toprağı gül taşı gül

Kurusu gül yaşı gül

Has bahçenin içinde

Serv-i revânı güldür gül

 

Gülden değirmeni döner

Anın ile gül döverler

Akar arkı çarkı döner

Bendi pınarı güldür gül

 

Ak gül ile kırmızı gül

Çift yetişmiş bir bahçede

Bakışırlar hâre karşı

Hârı gül ezhârı güldür gül

 

Gel ha gel Seyyid Nesîmî

Hak nefesi güldür gül

Şu öten garip bülbülün

Derd ü figânı güldür gül

Öztelli, Cahit (1969). On Yedinci Yüzyıl Tekke Şairi Kul Nesîmî. Ankara: Türk Etnografya, Folklor ve Turizm Derneği Yay. 29.

 

Nefes

Ben melâmet hırkasını kendim geydim eğnime

Âr ü nâmus şîşesini taşa çaldım kime ne

 

Gâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi

Gâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni

 

Gâh giderim medreseye ders okurum Hak için

Gâh giderim meyhâneye dem çekerim ışk için

 

Sofular haram demişler ışkımın şarabına

Ben doldurur ben içerim günah benim kime ne

 

Sofular secde ederler mescidin mihrabına

Benim ol dost eşiğidir secdegâhım kime ne

 

Nesîmîye sordular kim yârin ile hoş musun

Hoş olam ya olmıyayım ol yâr benim kime ne

Öztelli, Cahit (1969). On Yedinci Yüzyıl Tekke Şairi Kul Nesîmî. Ankara: Türk Etnografya, Folklor ve Turizm Derneği Yay. 49.

 

Semai

Bu gün ol dilber-i rânâ

Benimle oldu hem-sâye

Ki yüzü güneşe benzer

Lâtif kaşlarıdır aya

 

Beli ince boyu uzun

Yüzü hûbdur sözü mevzun

Dili sihrî okur efsun

Gönlümü verdi yağmaya

 

Benim gönlüm alan dilber

Yüzü hûbdur sözü enver

Güzeldir Allahu ekber

Ne güzel beslemiş dâya

 

Dedim: Ey hûbların şâhı

Terahhum eyle billâhi

Gönül ikliminin mâhı

Bugünü salma ferdâya

 

Dedim: Dilber lebin emsem

Olurdu derdime derman

Dedi: Vakyı değil ebsem

Düşersin ceng ü kavgaya

 

Dedim: dilber beni öldür

Gerek ağlat gerek güldür

Nesîmî çün sana kuldur

Serini koymuş ortaya

Öztelli, Cahit (1969). On Yedinci Yüzyıl Tekke Şairi Kul Nesîmî. Ankara: Türk Etnografya, Folklor ve Turizm Derneği Yay. 25.

 

Nefes

Sorma be birader mezhebimizi

Biz mezheb bilmeyiz yolumuz vardır

Çağırma meclis-i riyâya bizi

Biz şerbet içmeyiz dolumuz vardır

 

Biz müftü bilmeyiz fetvâ bilmeyiz

Kıyl u kal bilmeyiz iftâ bilmeyiz

Hakîkat bahsinde hatâ bilmeyiz

Şâh-ı Merdan gibi ulumuz vardır

 

Bizlerden bekleme zühd ü ibâdet

Tutmuşuz evvelden râh-ı selâmet

Tevellâ olmaktır bize alâmet

Sanma ki sağımız solumuz vardır

 

Ey zâhid sûrete tapma Hakkı bul

Şâh-ı Velâyete olmuşuz hep kul

Hakîkat şehrinden geçer bize yol

Başka şey bilmeyiz Alimiz vardır

 

Nesîmî esrârı fâş etme sakın

Ne bilsin ham ervah likasın Hakkın

Hakkı bilmeyene Hak olmaz yakın 

Bizim Hak katında elimiz vardır

Öztelli, Cahit (1969). On Yedinci Yüzyıl Tekke Şairi Kul Nesîmî. Ankara: Türk Etnografya, Folklor ve Turizm Derneği Yay. 36-37.