MUSA

(d. ?/? - ö. ?/1833/1843?)
âşık
(Âşık / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Adı ve mahlası Musa’dır. Doğum tarihi ve yeri bilinmemektedir. Kırşehir’e bağlı Savcılı Ağzıboz köyünde yaşamıştır. Âşık Musa ile aynı soydan gelenlerin soyadı kanunu ile “Aşkan” soyadını aldıkları bilinmektedir. Ailesi hakkında herhangi bir bilgi bulunmasa da araştırmacıların kaynak şahıslardan aktardığı bilgilerden Âşık Musa’nın aile mensuplarına “Âşık Hasanlar-Âşık Musalar” denildiği, şimdilerde ise bu soyun “İkizin Uşağı” olarak anıldığı anlaşılmaktadır. Kırşehirli Âşık Said’in ustası olduğu düşünülen Âşık Musa’nın ölüm tarihi bazı kaynaklara göre 1833, bazılarına göre ise 1843’tür. Mezarının nerede olduğu hakkında bilgi mevcut değildir (Bulut 1983: 32).

 Âşık Musa’nın eğitim durumu ve ne iş yaptığı hakkında net bir bilgi mevcut değildir; ancak hakkında anlatılan bir anekdottan anlaşılacağı üzere geçimini âşıklıkla sürdürdüğünü söylemek mümkündür. Bu anekdota göre; Âşık Musa Merdeşe köyüne konuk olur ve akşam bir eğlenceye katılır. Köylüler, “Âşık sazınla bize bir şeyler söyle, sana yardım ederiz.” der. Âşık çalar, söyler; ancak köylüler vaatlerini tutmaz, âşığa bir yardımda bulunmazlar. Bunun üzerine Âşık Musa, “Bir lâf attı bulmadı sözleri / Kırık tutsun gelinleri, kızları / Sokak sokak yelişeççe Merdeşe” diyerek beddua eder (Bulut 1983: 32-33).

Âşık Musa’nın müstakil bir eseri yoktur. Ona ait şiirlere, yörede yaşayan âşıklardan yapılan derlemelerle ulaşılmıştır. Mevcut şiirlerinden anlaşılacağı üzere Âşık Musa kuvvetli bir âşıktır. Nitekim Âşık Said gibi güçlü ve tanınan bir âşığa ustalık etmesi ve Said’in şiirlerindeki etkisi düşünüldüğünde Musa’nın kalitesini anlamak daha kolay olacaktır. Vahit Bulut’un verdiği bilgiler ve yöredeki derleme çalışmalarından yola çıkarak Musa’nın yerleşik bir halk şairi olmaktan ziyade, düğünlerde, köy odalarında ve çeşitli toplantılarda sanatını icra eden gezginci bir âşık olduğunu söylemek mümkündür (Bulut 1983: 32-36). Şiirlerinde mahalli söyleyişler ve Kırşehir yöresi ağzında görülen kelimelerle karşılaşılır. Şiirlerinde yer alan Arapça ve Farsça kelimeler de yörede çokça kullanılan ve artık mahallileşmiş kelimelerdir. Hece veznini kullanan âşık, koşma şeklinde eserler meydana getirmiştir. “Şu dünyanın tadı tuzu kalmadı / Ölene imrenir sağlar yaradan / Bilmem ahir vakit, bilmem kıyamet / Bir hoş oldu yerler gökler yaradan” mısralarından ve sunduğumuz örneklerden anlaşılacağı üzere Âşık Musa, şiirlerinde dünyanın geçiciliği üzerinde çokça durur (Kırımhan 1995: 138). Yöredeki kıtlık üzerine söylediği yukarıdaki dörtlükten ve şiirlerinin çoğundan âşığın feleğe isyanını sezmek mümkündür. Ona göre felek, insanın başına gelen olumlu ve çoğunlukla olumsuz her şeyin müsebbibidir. Bu haliyle, Musa’nın şiirlerinde insanın edilgen bir varlık olarak yer aldığını, feleğin her şeyden sorumlu olduğunu söylemek mümkündür.

Kaynakça

Bulut, H. Vahit (1983). Kırşehir Halk Ozanları. Ankara: Filiz Yay.

Kırımhan, S. Nazan (1995). XIX Yüzyılda Yaşamış Kırşehirli Âşıklar ve Âşık Said. Doktora Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: ARAŞ. GÖR. MUSTAFA DUMAN
Yayın Tarihi: 08.09.2013
Güncelleme Tarihi: 09.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Felek

Hakkın kandilinde gizli sırıdım,

Anam irahmine indirdin felek

Ağ mürekkebidim kızıl kan ettin,

İnsan suretine döndürdün felek

 

İlendim de deli gönül ilendim,

İlendim de boz toprağa belendim,

Dokuz aylık yoldan, seferden geldim,

Anamın sütüne kandırdın felek

 

Düşüne hey deli gönül düşüne,

Değirmenler döner çeşmin yaşına

Yeni değmiş on üç, on dört yaşına,

Seraser sevdaya yeldirdin felek

 

On beşinde yirmisinde yol olur,

Otuzunda kan bulanık sel olur,

Kırk yaşında bir değirmi göl olur,

Ellide hayır-şer bildirdin felek

 

Altmışında yol yokuşa düşürdün,

Yetmişinde bildiğimi şaşırdım

İnsan koymadın toprağa düşürdün,

Ondan ayak ayak indirdin felek

 

Sekseninde bir berattır yazılır,

Doksanında her nakışlar bozulur,

Yüz yaşında kemiklerim üzülür,

Sabi çocuğa döndürdün felek

 

Âşık Musa der ki: Beni bandırdın,

Bandırdın da aşk yoluna yandırdın

Saldın ezraili beni öldürdün,

Beni doğmamışa döndürdün felek

(Sami Can, Nuri Taştepmen’den derlemiştir)

 Bulut, H. Vahit (1983). Kırşehir Halk Ozanları. Ankara: Filiz Yay. 34.

 

Olmadı Gitti

Bin bir ismin sahibine yalvardım,

Yaradan halimden bilmedi gitti!

Felek vurdu zelbeline bel verdim,

Varıyor dediğim olmadı gitti!

 

Kakamadım bir tun hane dolaştım,

Enginli yüksekli nice yer aştım,

Lokman Hekim gibi cerrah dolaştım,

Derdime bir çare bulmadı gitti!

 

Sel deydi yıkıldı gönül köprüsü,

Hacer sandım kerpiç imiş yapısı,

Örtülmüş açılmaz hacet kapısı

Bir dileğim kabul olmadı gitti!

 

Şu fâni dünyadan gönlüm farıdı,

Nice dostum, çok ahbabım varıdı,

Nice canlar türap olup çürüdü,

Birisi dünyada kalmadı gitti!

 

Mecnun Leylâ için firkate kaldı

Delinmedi dağlar Ferhat’a kaldı,

Sınadım bahtımı ahrete kaldı

Musa bu dünyada gülmedi gitti!

 Bulut, H. Vahit (1983). Kırşehir Halk Ozanları. Ankara: Filiz Yay. 35-36.


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1VEHBÎ, İbrahimd. ? - ö. 1904Doğum YeriGörüntüle
2CELAL, Celal Fıratd. 1941 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3ERBÂBİ, Hüseyin Farkî Efendid. 1805 - ö. 1882Doğum YeriGörüntüle
4VEHBÎ, İbrahimd. ? - ö. 1904Doğum YılıGörüntüle
5CELAL, Celal Fıratd. 1941 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6ERBÂBİ, Hüseyin Farkî Efendid. 1805 - ö. 1882Doğum YılıGörüntüle
7VEHBÎ, İbrahimd. ? - ö. 1904Ölüm YılıGörüntüle
8CELAL, Celal Fıratd. 1941 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
9ERBÂBİ, Hüseyin Farkî Efendid. 1805 - ö. 1882Ölüm YılıGörüntüle
10VEHBÎ, İbrahimd. ? - ö. 1904Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
11CELAL, Celal Fıratd. 1941 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
12ERBÂBİ, Hüseyin Farkî Efendid. 1805 - ö. 1882Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
13VEHBÎ, İbrahimd. ? - ö. 1904Madde AdıGörüntüle
14CELAL, Celal Fıratd. 1941 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
15ERBÂBİ, Hüseyin Farkî Efendid. 1805 - ö. 1882Madde AdıGörüntüle