Madde Detay
ÂHÛ BABA, Ali, Karaoğlu
(d. ?/? - ö. ?/?)
tekke şairi
(Tekke / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı Ali’dir. Diyarbakır’da doğmuştur. “Âhû” ve “Âhû Baba” mahlaslarıyla bilinen âşık, aynı zamanda “Karaoğlu” unvanıyla tanınmıştır (Ergun 1955: 31). Doğum tarihi, ailesi, ne zaman ve nerede vefat ettiği hususunda kaynaklarda herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Hammer, Âhû Baba’nın mahlasıyla ilgili olarak “âhû” sözcüğünün “geyik” manasına geldiğine işaret etmesine rağmen şairin mahlasını nereden aldığı hususunda detaylı bir bilgi vermemiştir. Ali Emirî, Hammer’ın Âhû Baba’nın mahlasının anlamı ile ilgili aktardıklarında “geyik” anlamlandırmasıyla aslında “ceylan”ı kastetmek istediğini ifade etmiştir. Ali Emîrî, Debbağların (Dericilerin) Piri Ahi Evren Veli hazretleri olduğu için bu zata mensup olmak üzere Diyarbakır’da Debbağlar esnafı kethüdasına (muhtarına) Ahi (Ahu) Baba denildiğini ve bundan dolayı bu âşığın debbağların kethüdası yahut onun oğlu olma ihtimalinin de olduğunu belirtmiştir (Ali Emîrî 1910: 114). Fakat yörede yapılan araştırmalar bu görüşün uzak bir ihtimal olduğunu göstermektedir. Bu konu da daha kesin çizgilerle yorum yapabilmek için elde mevcut olan bilgilerden daha detaylı bilgilere ihtiyaç olduğu görülmektedir (Akın 2011b: 282).
Oldukça iyi bir musikişinas ve ses sanatçısı olan Âhû Baba, aynı zamanda dervişliğe ve Bektaşiliğe meyleden Yeniçeri âşıklarındandır (Kocatürk 1955: 326). İyi bir öğrenim gördüğü bilinmekle birlikte, öğrenim gördüğü kurumlar hakkında ayrıntılı bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, hakkında yazılanlardan ve Diyarbakır’daki musiki çevrelerinin aktardıklarından sesinin gayet güzel olduğunu ve genç yaşta musiki ve ses sanatı ilmiyle ilgili eğitim alarak icralarda bulunmaya başladığını öğrenmekteyiz. Ali Emîrî ondan “anadan olma yeteneği ve kendi emeği sayesinde kısa zamanda yaşadığı devrin bahçesinin hoş sedalı bir bülbülü oldu. Zamanının âşıkları onun ahu gözlerinin avı olunca ‘Âhû Baba’ mahlasını aldı. Çevresindeki insanlar gelip ondan ders almaya başladılar” şeklinde söz etmektedir (Ali Emîrî 1910: 113).
Âhû Baba, musikinin ilmi ve amelinde başarılar göstermiş, şöhret kazanmış ve birçok kimselere musiki üstatlığı yapmıştır. Araştırmacılar, bilhassa saz çalmakta, yaşadığı devirdeki nadir kişilerden olduğunu ve gayet usta bir daire-zen (daire, def çalan) ve usûl-bend yani ritim düzenleyici olduğunu aktarmaktadır. Tasavvufî tarikatların methini konu edinen deyiş ve nefesleri latif makamlar ve namelerle besteleyerek, tekke ve zaviyelerle çeşitli zikir ve muhabbet toplantılarında def eşliğinde seslendirmiştir. Şöhretinin artmasıyla IV. Murat döneminde ona saray yolu açılmış ve kendisine Sultan’ın huzurunda musiki icra etme şansı verilmiştir. IV. Murat onun üstatlığını takdir ederek onu saraydaki musiki üstatlarının arasına almakla şereflendirmiştir (Ali Emîrî 1910: 113). Şair, yazdığı ve kendi bestelediği ilahi ve nefesler sayesinde IV. Murat devrinden IV. Mehmet devrine kadar yetişen musikişinaslar arasında mümtaz bir mevkie sahip olmuştur. Her iki padişah döneminde de musiki ilminde zamanının en iyisi olarak tanınmış ve saray hanendeleri arasında yer almıştır (Beysanoğlu 1996: 131).
Meşhur tarihçi Hammer, “Câme-i Mahâsin-i Zürefâ-yı Ehli Zevk Vel’irfân fi Terâcim-i Şuarâ-yı Devlet-i Âl-i Osman” (Zevk ve İrfan Ehlinin Hallerinin Tercümanı Olan Osmanlı Devleti Şairlerinden) adıyla Osmanlı şairlerine tertip ettiği tezkirede Âhu Baba’yı anarak, Sultan IV. Mehmet’in hanendelerinden (ses sanatçılarından) olduğunu belirtmiştir. Ondan “Sâhib-i Mecmûa’-yı Şarkıyyât ve Şeyh ü Şuâra” (şarkıyyat mecmuasının sahibi ve şairlerin şeyhi) diye bahsetmiştir. Emîrî, Hammer’in Âhû’ya ait sekiz beyitten oluşan bir manzumeyi Almancaya çevirerek tezkiresine eklediğini fakat bunu Türkçeye çevirdiklerinde anlamının bozulduğunu, dolayısıyla Tezkire-î Şuarâ-yı Amid’de yer vermediğini aktarmıştır (Ali Emîrî 1910: 113-114).
Hammer, Âhû’dan “Şarkıyyât Mecmuası’nın Sahibi” diye söz etse de bugüne kadar ne “Şarkıyyât Mecmuası” adında bir esere ne de Âhû’nun bizzat kendisinin yazdığı ya da şiirlerinin toplandığı başka bir esere ulaşılamamıştır. Millet Kütüphanesi Ali Emirî bölümü manzum eserler kısmı numara 757 ve 461 ile İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi numara 273’te bulunan cönk ve mecmualarda kayıtlı toplam beş adet şiiri tespit edilmiştir. Bu şiirlerin aynı zamanda Anadolu’nun çeşitli yörelerinde yaşayan Alevi-Bektaşi zümrelerce cem ayinlerinde zakirlerce okunduğu ve birçok araştırmacı tarafından da kayıt altına alındığı görülmektedir (Akın 2011a: 42-52).
Âhû Baba’nın tasavvufi yaşantısının etkisi şiirlerinde hem konu olarak hem de söyleyiş özellikleri bakımından kendini açıkça göstermiştir. Alevi-Bektaşi inancının temel hususları ve tasavvuf şiirlerinde harmanlanmış olarak karşımıza çıkar. Nitekim âşığın elimizde mevcut olan beş şiirinden dahi iyi bir Alevi-Bektaşi tekke ve tasavvuf birikimine sahip olduğunu anlamak mümkündür. On dokuz kıta’dan meydana gelen, insanın ve evrenin dört ana sırdan yaratıldığını ve tekâmülünü tamamlayıp aslına döneceğini konu edinen ve insanla kâinat arasında yapısal bir özdeşlik kuran devriye türünde yazdığı şiirine Âhû Baba’dan bahseden hemen her kaynak yer vermeyi ihmal etmemiştir. Şiirlerinde tasavvuf ve Alevi-Bektaşi inancının yanı sıra devrinin önemli sosyal ve siyasi olaylarını da konu edindiğini görmekteyiz. Bu durumun onun aynı zamanda bir Yeniçeri şairi olmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Âşık tarzı destan türüne güzel bir örnek teşkil eden ve büyük bir olasılıkla Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından önceki Osmanlı-Rus savaşlarından birini konu edinen, “Padişahım âlem yetti gazaya / Evliyalar itti ikrar önünce / Sadrazam kuşandı gayret kılıcın / Bir şecâat itti izhâr önünce” dörtlüğüyle başlayan şiiri bunun en belirgin örneklerindendir. Âhû Baba’nın şiirlerinde tasavvufi yaşantısının yanı sıra musiki ilmini iyi bilmesi, iyi bir ses sanatçısı ve aynı zamanda bir Yeniçeri şairi olmasından kaynaklanan coşkulu ve ağdalı bir söyleyiş biçimine sahip olduğunu görmekteyiz.
Âhû Baba’nın akıcı bir dile sahip olduğunu, şiirlerinde, Arapça-Farsça kelime ve terkiplere geniş yer verdiğini ve Diyarbakır yöresi ağzını hiç kullanmadığını görmekteyiz. Bu durumun şairin almış olduğu eğitim, tasavvufi birikimi ve Alevi-Bektaşi inancına mensup olmasından kaynaklandığını söylemek mümkündür. Şiirlerinde yer verdiği “bezm-i elest”, “ricâl-i gaip”, “Âl-i abâ”, “ilm-i hikmet”, “günbed-i hadra”, “hazine-i Hak”, “ehl-i aşk”, “Şahı-Merdan”, “Haydar-ı Kerrar”, “Hallac-ı Mansur”, “mekteb-i irfan” gibi tasavvufi ve Alevi Bektaşi inancıyla ilgili terkipler bunun göstergesidir.
Kaynakça
Akın, Bülent (2011a). Diyarbakırlı Türkmen Alevi Âşıklar. Köln: Alevi-Bektaşi Kültür Enstitüsü Yay.
Akın, Bülent (2011b). “IV. Murat ve IV. Mehmet Hânendeleri Arasında Diyarbakırlı Bir Alevi-Bektaşi Âşık: Âhû Baba (Karaoğlu)”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. 59: 279-300.
Ali Emîrî (1910). Tezkire-î Şuarâ-yı Âmid. İstanbul: yyy.
Beysanoğlu, Şevket (1996). Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları. C. 1. Ankara: San Matbaası.
Ergun, Sadeddin Nüzhet (1955). Bektaşî Şairleri ve Nefesleri 19’uncu Asra Kadar. C. 1. İstanbul: Maarif Kitaphanesi.
Kocatürk, Vasfi Mahir (1955). Tekke Şiiri Antolojisi. Ankara: Buluş Kitabevi.
Özmen, İsmail (1998). Alevî-Bektaşî Şiirleri Antolojisi. C. 3. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: ARAŞ. GÖR. BÜLENT AKINYayın Tarihi: 07.09.2013Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Devriye
İkrar verdim dönmem elest bezminde
Verdiğim ikrarı imandan aldım
Başka seyran gördüm çeşmim neminde
Mahabbeti ben ol seyrandan aldım
Nar ü bad ü ab ü hâdken halk oldum
Kendi kendim ana rahminde buldum
Müddet tamam oldu dünyaya geldim
Bu ibret nâmesin cihandan aldım
Bildiğim unuttum eylerim feryat
Dert budur dil dönmez isterim imdat
Tekrar ile talim etti bir üstat
Dersimi mekteb-i irfandan aldım
Can gözü gafletten açıla düştü
İkilik birliğe geldi yetişti
Hazine-i Hakk’a elim erişti
Lal ü gevher kân-ı mercandan aldım
Nefes sunup akla verdim pendimi
Uyandım gafletten çözdüm bendimi
Ol hal ile teslim ettim kendimi
Sonra kendi kendim ben andan aldım
Bu bir gizli sırdır herkes duyamaz
Ehl-i aşkın katarına uyamaz
Değme zergerler hoş baha koyamaz
Bu dürr-i yektayı ummandan aldım
Muhabbet görünmez bilmem nerdedir
Gerçeklere ayan bize perdedir
Esrar-ı muhabbet gizli yerdedir
Hakikati Şah-ı Merdan’dan aldım
Dünyadan el çektim erkândır işim
Çeşm-i pür hunumdan akıttım yaşım
Pirlere hediye eyledim başım
Ol yeşil yaprağı Selman’dan aldım
Âlem baştanbaşa bir seyrangâhtır
Gir gönül şehrine gör ne dergâhtır
Bu bir gizli sırdır kudretullahtır
Yazılı defteri rahmandan aldım
Hakikat sözüne hiyle katmazam
Herkese bu sırrı beyan etmezem
Bilinmeyen yerde anı satmazam
Ben bu nasihati bir candan aldım
Çalış bu girdabın çık karasına
Derman da gizlidir dert arasına
Merhemin sarıver aşk yarasına
Bu ilm-i hikmeti Lokman’dan aldım
Gerçi hata ile isyanım çoktur
Kalbimde benliğin eseri yoktur
İncil Zebur Tevrat dört kitap haktır
Ledünni ayet-i Kuran’dan aldım
Şerait sancağı geldi dikildi
Marifet yolunda terler döküldü
Hayır himmet oldu gülbank çekildi
Tarikata rahını erkândan aldım
Hakikat yolunda bak savaşımı
Akıttım gözümden kanlı yaşımı
Pirler meydanına koydum başımı
İcazet verildi meydandan aldım
Musa’ya tecelli göründü Tur’da
Mest olup aklını yitirdi nurda
Enel hak sırrına erdi Mansur’da
Hakikat kemendin gerdandan aldım
Eğnime giymişim köhne abayı
Anınçün severiz Âl-i abâ’yı
Kimden aldım dersen bu vesâyâyı
İsmail’e inen kurbandan aldım
Gel düşünme akla sığmaz bu ilim
Dergâh-ı Huda’ya uğradı yolum
Kudret haznesinin miftahı dilim
Bilmeyenler sanır dükkândan aldım
Müminin elinde budur beratı
Mümin olan bulur bunda necatı
Miraçtan indirdi savm ü selatı
Hak budur Hazreti Sultan’dan aldım
Âhû der utandım kendi sözümden
Mest olup türaba düştüm özümden
Kanlı yaşlar döker oldum gözümden
Macerayı çeşm-i giryandan aldım
Akın, Bülent (2011b). “IV. Murat ve IV. Mehmet Hânendeleri Arasında Diyarbakırlı Bir Alevi-Bektaşi Âşık: Âhû Baba (Karaoğlu)”. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. 59: 284-286.
Destan
Padişahım âlem yetti gazâya
Evliyalar itti ikrar önünce
Sadrazam kuşandı gayret kılıcın
Bir şecâat itti izhâr önünce
Çün gazâya ferman itti Zıll-ullah
Cümle hazır oldu fî-sebîl-illah
Âlemler çağrışır Nasrun-min-Allah
Habibin sancağı ensâr önünce
Erenleri bile didi görenler
Ricâl-i gaibden haber verenler
Bunca evliyalar bunca erenler
Yürüdü Ahmed-i Muhtâr önünce
Erenler evliyalar didi beli
Kılıç kabzasına sundular eli
Tanrının aslanı Hazreti Ali
Yürüdü Hayder-i Kerrâr önünce
Altı bin altı yüz Urum erleri
Altmış bin de Horasan’ın beyleri
Hacı Bektaş Veli’nin neferleri
Yürüttü bir cansız divar önünce
Söyünmez çırağı şemi yanımda
Kırk bin derviş semâvatta dönmede
Seri koltuğunda Kevser sunmada
Şems-i Tebriz Molla Hünkâr önünce
Kahramanı kail Sâm-ı Nerimân
Kıbleden şimâlden gelen bunca can
Serdar enbiyânın emrine ferman
Şehidler gaziler Çar yâr önünce
Aradılar İran ile Turan’ı
Çağırdılar Abdulkadir Geylân’ı
Mısır ikliminde Şahı Sultan’ı
Seyyid Ahmed gibi er var önünce
Müftüyle müderris ilim kânları
Huda eksik eylemesin onları
Zülfü baltacılar iç oğlanları
Her birisi gedik umar önünce
Evliya meşâyıh çağrışır Hak dost
Âleme gulgule verdi tabl-ı kûs
Serde altın üsküf sırtta kaplan post
Kırk bin yeniçeri serdar önünce
Her dem şükr ü senâ idelim sana
Medet senden kerem senden Rabbenâ
Yirmi sekiz hafız İnnâ-fetahnâ
Okur cân ü dilden her bâr önünce
Yiğitlerimiz vardır derya misali
Her biri bu vaktin Rüstem ü Zali
Tatar han sayar mı yedi kavali
Baba emrov gibi ayyâr önünce
Piyade oldular bunca solaklar
Yalvaralım Hakka geçsin dilekler
Yerde evliyâlar gökte melekler
Darb vururlar çarh-ı devvâr önünce
Çarkacı yazarlar yiğidin hâsın
Mevlâ kabul itsün kulun duâsın
Topçular çekmede top arabasın
Bunca yol açıcı berdâr önünce
Kırk bin kemankeş zırhlar sökmede
Gaziler ser kesip kanlar dökmede
Cebeciler cephanesin çekmede
Kuşandı silahın tekrar önünce
Evliyalar yüzün kıbleye döndü
Hakka niyaz idüp secdeye indi
Karaca Ahmed Sultan arslana bindi
Yılandan kamçısı bimâr önünce
Mansıb sâhibleri beğler paşalar
Ata başı birlik bile aşalar
Dalgalanup deryâ gibi coşalar
Zırhlı zer külâhlı kullar önünce
İran ile Turan düştü merâka
Nâmeler yazıldı Şam ile Şarka
Bunca zaim bunca merdüm çırağa
Bunca ehli haslar tımâr önünce
Bu gazânın medhin yazsın âlemler
Âlimler ilmiyle döksün rakamlar
Yürüsün altı bin Haşim alemler
Çekilsin sancaklar tuğlar önünce
Âhû ider bu yerlerin harâbı
Bir zaman yaslandık taş ü türabı
Şehidlere sundu Kevser şarâbı
Yürütti saki-i ebrar önünce
Akın, Bülent (2011b). “IV. Murat ve IV. Mehmet Hânendeleri Arasında Diyarbakırlı Bir Alevi-Bektaşi Âşık: Âhû Baba (Karaoğlu)”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. 59: 287-289.
Ne Güzel Uymuş
Yürü var Hakk’a eyle bir amel
Âşıka sevdâ ne güzel uymuş
Aşk oldu evvelâ dünyaya temel
Hikmet-i Mevlâ ne güzel uymuş
Muhabbet nûrudur Hazret-i Sultan
Ol nurdan oldu sûret-i insan
Yedi zemin ile yedi âsûman
Arş-ı muallâ ne güzel uymuş
Direksiz duruyor bu yedi çadır
Bir mah doğuptur münevver aydır
Mübârek gecemiz oluptur kadir
Subhadek esmâ ne güzel uymuş
Bezm-i Elestten gelmişiz dine
Evvelki ikrara durmuşuz yine
Burç on ikidir ay ile güne
Günbed-i hadrâ ne güzel uymuş
Rıdvân’a cennet kapısın açmak
İdris’e güzel hülleler biçmek
Münkire tamu mümine uçmak
Firdevs-i âla ne güzel uymuş
Bu yolda Mansur geldi ikrâra
Enel Hak söyledi çektiler dâra
Âşık olanlar başladı zâra
Bülbül-i şeydâ ne güzel uymuş
Âşık olanın cânadır kastı
Habibullahtır yârânı dostu
Nesimi gör nice yüzdürdü postu
Kazâya rızâ ne güzel uymuş
Hûdâ emretti var oldu âlem
Verdi Cebrail kandile selâm
Arş kürsî dahi levhile kalem
Her türlü eşyâ ne güzel uymuş
Bil bu cihan fânidir fâni
Durmayup akar didemin kanı
Evrâdım oldu Seb’ûlmesâni
Allemel-esmâ ne güzel uymuş
Şeytan görünce düşti inâde
Secdeyi kılmadı kaldı piyâde
Ateş ile toprak âb ile bâde
Âdem’e Havva ne güzel uymuş
Davud’a Zebur Hak ata etti
Okudu bir bir lütfünü bildi
Meryem Ana’dan Ruhullah oldu
İncil’e İsa ne güzel uymuş
Ol Kelimullah kıldı ikdâmı
Verildi Tevrat anıldı namı
Tûri Sinâ’da bin bir kelâmı
Söyleşir Musa ne güzel uymuş
Âhû’nun dosta fedadır canı
Bir pula versen almaz cihanı
Aşk kitabında bu dâsitanı
Eyledi peydâ ne güzel uymuş
Akın, Bülent (2011b). “IV. Murat ve IV. Mehmet Hânendeleri Arasında Diyarbakırlı Bir Alevi-Bektaşi Âşık: Âhû Baba (Karaoğlu)”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. 59: 46-48.
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 07.09.2013Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Devriye
İkrar verdim dönmem elest bezminde
Verdiğim ikrarı imandan aldım
Başka seyran gördüm çeşmim neminde
Mahabbeti ben ol seyrandan aldım
Nar ü bad ü ab ü hâdken halk oldum
Kendi kendim ana rahminde buldum
Müddet tamam oldu dünyaya geldim
Bu ibret nâmesin cihandan aldım
Bildiğim unuttum eylerim feryat
Dert budur dil dönmez isterim imdat
Tekrar ile talim etti bir üstat
Dersimi mekteb-i irfandan aldım
Can gözü gafletten açıla düştü
İkilik birliğe geldi yetişti
Hazine-i Hakk’a elim erişti
Lal ü gevher kân-ı mercandan aldım
Nefes sunup akla verdim pendimi
Uyandım gafletten çözdüm bendimi
Ol hal ile teslim ettim kendimi
Sonra kendi kendim ben andan aldım
Bu bir gizli sırdır herkes duyamaz
Ehl-i aşkın katarına uyamaz
Değme zergerler hoş baha koyamaz
Bu dürr-i yektayı ummandan aldım
Muhabbet görünmez bilmem nerdedir
Gerçeklere ayan bize perdedir
Esrar-ı muhabbet gizli yerdedir
Hakikati Şah-ı Merdan’dan aldım
Dünyadan el çektim erkândır işim
Çeşm-i pür hunumdan akıttım yaşım
Pirlere hediye eyledim başım
Ol yeşil yaprağı Selman’dan aldım
Âlem baştanbaşa bir seyrangâhtır
Gir gönül şehrine gör ne dergâhtır
Bu bir gizli sırdır kudretullahtır
Yazılı defteri rahmandan aldım
Hakikat sözüne hiyle katmazam
Herkese bu sırrı beyan etmezem
Bilinmeyen yerde anı satmazam
Ben bu nasihati bir candan aldım
Çalış bu girdabın çık karasına
Derman da gizlidir dert arasına
Merhemin sarıver aşk yarasına
Bu ilm-i hikmeti Lokman’dan aldım
Gerçi hata ile isyanım çoktur
Kalbimde benliğin eseri yoktur
İncil Zebur Tevrat dört kitap haktır
Ledünni ayet-i Kuran’dan aldım
Şerait sancağı geldi dikildi
Marifet yolunda terler döküldü
Hayır himmet oldu gülbank çekildi
Tarikata rahını erkândan aldım
Hakikat yolunda bak savaşımı
Akıttım gözümden kanlı yaşımı
Pirler meydanına koydum başımı
İcazet verildi meydandan aldım
Musa’ya tecelli göründü Tur’da
Mest olup aklını yitirdi nurda
Enel hak sırrına erdi Mansur’da
Hakikat kemendin gerdandan aldım
Eğnime giymişim köhne abayı
Anınçün severiz Âl-i abâ’yı
Kimden aldım dersen bu vesâyâyı
İsmail’e inen kurbandan aldım
Gel düşünme akla sığmaz bu ilim
Dergâh-ı Huda’ya uğradı yolum
Kudret haznesinin miftahı dilim
Bilmeyenler sanır dükkândan aldım
Müminin elinde budur beratı
Mümin olan bulur bunda necatı
Miraçtan indirdi savm ü selatı
Hak budur Hazreti Sultan’dan aldım
Âhû der utandım kendi sözümden
Mest olup türaba düştüm özümden
Kanlı yaşlar döker oldum gözümden
Macerayı çeşm-i giryandan aldım
Akın, Bülent (2011b). “IV. Murat ve IV. Mehmet Hânendeleri Arasında Diyarbakırlı Bir Alevi-Bektaşi Âşık: Âhû Baba (Karaoğlu)”. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. 59: 284-286.
Destan
Padişahım âlem yetti gazâya
Evliyalar itti ikrar önünce
Sadrazam kuşandı gayret kılıcın
Bir şecâat itti izhâr önünce
Çün gazâya ferman itti Zıll-ullah
Cümle hazır oldu fî-sebîl-illah
Âlemler çağrışır Nasrun-min-Allah
Habibin sancağı ensâr önünce
Erenleri bile didi görenler
Ricâl-i gaibden haber verenler
Bunca evliyalar bunca erenler
Yürüdü Ahmed-i Muhtâr önünce
Erenler evliyalar didi beli
Kılıç kabzasına sundular eli
Tanrının aslanı Hazreti Ali
Yürüdü Hayder-i Kerrâr önünce
Altı bin altı yüz Urum erleri
Altmış bin de Horasan’ın beyleri
Hacı Bektaş Veli’nin neferleri
Yürüttü bir cansız divar önünce
Söyünmez çırağı şemi yanımda
Kırk bin derviş semâvatta dönmede
Seri koltuğunda Kevser sunmada
Şems-i Tebriz Molla Hünkâr önünce
Kahramanı kail Sâm-ı Nerimân
Kıbleden şimâlden gelen bunca can
Serdar enbiyânın emrine ferman
Şehidler gaziler Çar yâr önünce
Aradılar İran ile Turan’ı
Çağırdılar Abdulkadir Geylân’ı
Mısır ikliminde Şahı Sultan’ı
Seyyid Ahmed gibi er var önünce
Müftüyle müderris ilim kânları
Huda eksik eylemesin onları
Zülfü baltacılar iç oğlanları
Her birisi gedik umar önünce
Evliya meşâyıh çağrışır Hak dost
Âleme gulgule verdi tabl-ı kûs
Serde altın üsküf sırtta kaplan post
Kırk bin yeniçeri serdar önünce
Her dem şükr ü senâ idelim sana
Medet senden kerem senden Rabbenâ
Yirmi sekiz hafız İnnâ-fetahnâ
Okur cân ü dilden her bâr önünce
Yiğitlerimiz vardır derya misali
Her biri bu vaktin Rüstem ü Zali
Tatar han sayar mı yedi kavali
Baba emrov gibi ayyâr önünce
Piyade oldular bunca solaklar
Yalvaralım Hakka geçsin dilekler
Yerde evliyâlar gökte melekler
Darb vururlar çarh-ı devvâr önünce
Çarkacı yazarlar yiğidin hâsın
Mevlâ kabul itsün kulun duâsın
Topçular çekmede top arabasın
Bunca yol açıcı berdâr önünce
Kırk bin kemankeş zırhlar sökmede
Gaziler ser kesip kanlar dökmede
Cebeciler cephanesin çekmede
Kuşandı silahın tekrar önünce
Evliyalar yüzün kıbleye döndü
Hakka niyaz idüp secdeye indi
Karaca Ahmed Sultan arslana bindi
Yılandan kamçısı bimâr önünce
Mansıb sâhibleri beğler paşalar
Ata başı birlik bile aşalar
Dalgalanup deryâ gibi coşalar
Zırhlı zer külâhlı kullar önünce
İran ile Turan düştü merâka
Nâmeler yazıldı Şam ile Şarka
Bunca zaim bunca merdüm çırağa
Bunca ehli haslar tımâr önünce
Bu gazânın medhin yazsın âlemler
Âlimler ilmiyle döksün rakamlar
Yürüsün altı bin Haşim alemler
Çekilsin sancaklar tuğlar önünce
Âhû ider bu yerlerin harâbı
Bir zaman yaslandık taş ü türabı
Şehidlere sundu Kevser şarâbı
Yürütti saki-i ebrar önünce
Akın, Bülent (2011b). “IV. Murat ve IV. Mehmet Hânendeleri Arasında Diyarbakırlı Bir Alevi-Bektaşi Âşık: Âhû Baba (Karaoğlu)”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. 59: 287-289.
Ne Güzel Uymuş
Yürü var Hakk’a eyle bir amel
Âşıka sevdâ ne güzel uymuş
Aşk oldu evvelâ dünyaya temel
Hikmet-i Mevlâ ne güzel uymuş
Muhabbet nûrudur Hazret-i Sultan
Ol nurdan oldu sûret-i insan
Yedi zemin ile yedi âsûman
Arş-ı muallâ ne güzel uymuş
Direksiz duruyor bu yedi çadır
Bir mah doğuptur münevver aydır
Mübârek gecemiz oluptur kadir
Subhadek esmâ ne güzel uymuş
Bezm-i Elestten gelmişiz dine
Evvelki ikrara durmuşuz yine
Burç on ikidir ay ile güne
Günbed-i hadrâ ne güzel uymuş
Rıdvân’a cennet kapısın açmak
İdris’e güzel hülleler biçmek
Münkire tamu mümine uçmak
Firdevs-i âla ne güzel uymuş
Bu yolda Mansur geldi ikrâra
Enel Hak söyledi çektiler dâra
Âşık olanlar başladı zâra
Bülbül-i şeydâ ne güzel uymuş
Âşık olanın cânadır kastı
Habibullahtır yârânı dostu
Nesimi gör nice yüzdürdü postu
Kazâya rızâ ne güzel uymuş
Hûdâ emretti var oldu âlem
Verdi Cebrail kandile selâm
Arş kürsî dahi levhile kalem
Her türlü eşyâ ne güzel uymuş
Bil bu cihan fânidir fâni
Durmayup akar didemin kanı
Evrâdım oldu Seb’ûlmesâni
Allemel-esmâ ne güzel uymuş
Şeytan görünce düşti inâde
Secdeyi kılmadı kaldı piyâde
Ateş ile toprak âb ile bâde
Âdem’e Havva ne güzel uymuş
Davud’a Zebur Hak ata etti
Okudu bir bir lütfünü bildi
Meryem Ana’dan Ruhullah oldu
İncil’e İsa ne güzel uymuş
Ol Kelimullah kıldı ikdâmı
Verildi Tevrat anıldı namı
Tûri Sinâ’da bin bir kelâmı
Söyleşir Musa ne güzel uymuş
Âhû’nun dosta fedadır canı
Bir pula versen almaz cihanı
Aşk kitabında bu dâsitanı
Eyledi peydâ ne güzel uymuş
Akın, Bülent (2011b). “IV. Murat ve IV. Mehmet Hânendeleri Arasında Diyarbakırlı Bir Alevi-Bektaşi Âşık: Âhû Baba (Karaoğlu)”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. 59: 46-48.
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Devriye
İkrar verdim dönmem elest bezminde
Verdiğim ikrarı imandan aldım
Başka seyran gördüm çeşmim neminde
Mahabbeti ben ol seyrandan aldım
Nar ü bad ü ab ü hâdken halk oldum
Kendi kendim ana rahminde buldum
Müddet tamam oldu dünyaya geldim
Bu ibret nâmesin cihandan aldım
Bildiğim unuttum eylerim feryat
Dert budur dil dönmez isterim imdat
Tekrar ile talim etti bir üstat
Dersimi mekteb-i irfandan aldım
Can gözü gafletten açıla düştü
İkilik birliğe geldi yetişti
Hazine-i Hakk’a elim erişti
Lal ü gevher kân-ı mercandan aldım
Nefes sunup akla verdim pendimi
Uyandım gafletten çözdüm bendimi
Ol hal ile teslim ettim kendimi
Sonra kendi kendim ben andan aldım
Bu bir gizli sırdır herkes duyamaz
Ehl-i aşkın katarına uyamaz
Değme zergerler hoş baha koyamaz
Bu dürr-i yektayı ummandan aldım
Muhabbet görünmez bilmem nerdedir
Gerçeklere ayan bize perdedir
Esrar-ı muhabbet gizli yerdedir
Hakikati Şah-ı Merdan’dan aldım
Dünyadan el çektim erkândır işim
Çeşm-i pür hunumdan akıttım yaşım
Pirlere hediye eyledim başım
Ol yeşil yaprağı Selman’dan aldım
Âlem baştanbaşa bir seyrangâhtır
Gir gönül şehrine gör ne dergâhtır
Bu bir gizli sırdır kudretullahtır
Yazılı defteri rahmandan aldım
Hakikat sözüne hiyle katmazam
Herkese bu sırrı beyan etmezem
Bilinmeyen yerde anı satmazam
Ben bu nasihati bir candan aldım
Çalış bu girdabın çık karasına
Derman da gizlidir dert arasına
Merhemin sarıver aşk yarasına
Bu ilm-i hikmeti Lokman’dan aldım
Gerçi hata ile isyanım çoktur
Kalbimde benliğin eseri yoktur
İncil Zebur Tevrat dört kitap haktır
Ledünni ayet-i Kuran’dan aldım
Şerait sancağı geldi dikildi
Marifet yolunda terler döküldü
Hayır himmet oldu gülbank çekildi
Tarikata rahını erkândan aldım
Hakikat yolunda bak savaşımı
Akıttım gözümden kanlı yaşımı
Pirler meydanına koydum başımı
İcazet verildi meydandan aldım
Musa’ya tecelli göründü Tur’da
Mest olup aklını yitirdi nurda
Enel hak sırrına erdi Mansur’da
Hakikat kemendin gerdandan aldım
Eğnime giymişim köhne abayı
Anınçün severiz Âl-i abâ’yı
Kimden aldım dersen bu vesâyâyı
İsmail’e inen kurbandan aldım
Gel düşünme akla sığmaz bu ilim
Dergâh-ı Huda’ya uğradı yolum
Kudret haznesinin miftahı dilim
Bilmeyenler sanır dükkândan aldım
Müminin elinde budur beratı
Mümin olan bulur bunda necatı
Miraçtan indirdi savm ü selatı
Hak budur Hazreti Sultan’dan aldım
Âhû der utandım kendi sözümden
Mest olup türaba düştüm özümden
Kanlı yaşlar döker oldum gözümden
Macerayı çeşm-i giryandan aldım
Akın, Bülent (2011b). “IV. Murat ve IV. Mehmet Hânendeleri Arasında Diyarbakırlı Bir Alevi-Bektaşi Âşık: Âhû Baba (Karaoğlu)”. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. 59: 284-286.
Destan
Padişahım âlem yetti gazâya
Evliyalar itti ikrar önünce
Sadrazam kuşandı gayret kılıcın
Bir şecâat itti izhâr önünce
Çün gazâya ferman itti Zıll-ullah
Cümle hazır oldu fî-sebîl-illah
Âlemler çağrışır Nasrun-min-Allah
Habibin sancağı ensâr önünce
Erenleri bile didi görenler
Ricâl-i gaibden haber verenler
Bunca evliyalar bunca erenler
Yürüdü Ahmed-i Muhtâr önünce
Erenler evliyalar didi beli
Kılıç kabzasına sundular eli
Tanrının aslanı Hazreti Ali
Yürüdü Hayder-i Kerrâr önünce
Altı bin altı yüz Urum erleri
Altmış bin de Horasan’ın beyleri
Hacı Bektaş Veli’nin neferleri
Yürüttü bir cansız divar önünce
Söyünmez çırağı şemi yanımda
Kırk bin derviş semâvatta dönmede
Seri koltuğunda Kevser sunmada
Şems-i Tebriz Molla Hünkâr önünce
Kahramanı kail Sâm-ı Nerimân
Kıbleden şimâlden gelen bunca can
Serdar enbiyânın emrine ferman
Şehidler gaziler Çar yâr önünce
Aradılar İran ile Turan’ı
Çağırdılar Abdulkadir Geylân’ı
Mısır ikliminde Şahı Sultan’ı
Seyyid Ahmed gibi er var önünce
Müftüyle müderris ilim kânları
Huda eksik eylemesin onları
Zülfü baltacılar iç oğlanları
Her birisi gedik umar önünce
Evliya meşâyıh çağrışır Hak dost
Âleme gulgule verdi tabl-ı kûs
Serde altın üsküf sırtta kaplan post
Kırk bin yeniçeri serdar önünce
Her dem şükr ü senâ idelim sana
Medet senden kerem senden Rabbenâ
Yirmi sekiz hafız İnnâ-fetahnâ
Okur cân ü dilden her bâr önünce
Yiğitlerimiz vardır derya misali
Her biri bu vaktin Rüstem ü Zali
Tatar han sayar mı yedi kavali
Baba emrov gibi ayyâr önünce
Piyade oldular bunca solaklar
Yalvaralım Hakka geçsin dilekler
Yerde evliyâlar gökte melekler
Darb vururlar çarh-ı devvâr önünce
Çarkacı yazarlar yiğidin hâsın
Mevlâ kabul itsün kulun duâsın
Topçular çekmede top arabasın
Bunca yol açıcı berdâr önünce
Kırk bin kemankeş zırhlar sökmede
Gaziler ser kesip kanlar dökmede
Cebeciler cephanesin çekmede
Kuşandı silahın tekrar önünce
Evliyalar yüzün kıbleye döndü
Hakka niyaz idüp secdeye indi
Karaca Ahmed Sultan arslana bindi
Yılandan kamçısı bimâr önünce
Mansıb sâhibleri beğler paşalar
Ata başı birlik bile aşalar
Dalgalanup deryâ gibi coşalar
Zırhlı zer külâhlı kullar önünce
İran ile Turan düştü merâka
Nâmeler yazıldı Şam ile Şarka
Bunca zaim bunca merdüm çırağa
Bunca ehli haslar tımâr önünce
Bu gazânın medhin yazsın âlemler
Âlimler ilmiyle döksün rakamlar
Yürüsün altı bin Haşim alemler
Çekilsin sancaklar tuğlar önünce
Âhû ider bu yerlerin harâbı
Bir zaman yaslandık taş ü türabı
Şehidlere sundu Kevser şarâbı
Yürütti saki-i ebrar önünce
Akın, Bülent (2011b). “IV. Murat ve IV. Mehmet Hânendeleri Arasında Diyarbakırlı Bir Alevi-Bektaşi Âşık: Âhû Baba (Karaoğlu)”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. 59: 287-289.
Ne Güzel Uymuş
Yürü var Hakk’a eyle bir amel
Âşıka sevdâ ne güzel uymuş
Aşk oldu evvelâ dünyaya temel
Hikmet-i Mevlâ ne güzel uymuş
Muhabbet nûrudur Hazret-i Sultan
Ol nurdan oldu sûret-i insan
Yedi zemin ile yedi âsûman
Arş-ı muallâ ne güzel uymuş
Direksiz duruyor bu yedi çadır
Bir mah doğuptur münevver aydır
Mübârek gecemiz oluptur kadir
Subhadek esmâ ne güzel uymuş
Bezm-i Elestten gelmişiz dine
Evvelki ikrara durmuşuz yine
Burç on ikidir ay ile güne
Günbed-i hadrâ ne güzel uymuş
Rıdvân’a cennet kapısın açmak
İdris’e güzel hülleler biçmek
Münkire tamu mümine uçmak
Firdevs-i âla ne güzel uymuş
Bu yolda Mansur geldi ikrâra
Enel Hak söyledi çektiler dâra
Âşık olanlar başladı zâra
Bülbül-i şeydâ ne güzel uymuş
Âşık olanın cânadır kastı
Habibullahtır yârânı dostu
Nesimi gör nice yüzdürdü postu
Kazâya rızâ ne güzel uymuş
Hûdâ emretti var oldu âlem
Verdi Cebrail kandile selâm
Arş kürsî dahi levhile kalem
Her türlü eşyâ ne güzel uymuş
Bil bu cihan fânidir fâni
Durmayup akar didemin kanı
Evrâdım oldu Seb’ûlmesâni
Allemel-esmâ ne güzel uymuş
Şeytan görünce düşti inâde
Secdeyi kılmadı kaldı piyâde
Ateş ile toprak âb ile bâde
Âdem’e Havva ne güzel uymuş
Davud’a Zebur Hak ata etti
Okudu bir bir lütfünü bildi
Meryem Ana’dan Ruhullah oldu
İncil’e İsa ne güzel uymuş
Ol Kelimullah kıldı ikdâmı
Verildi Tevrat anıldı namı
Tûri Sinâ’da bin bir kelâmı
Söyleşir Musa ne güzel uymuş
Âhû’nun dosta fedadır canı
Bir pula versen almaz cihanı
Aşk kitabında bu dâsitanı
Eyledi peydâ ne güzel uymuş
Akın, Bülent (2011b). “IV. Murat ve IV. Mehmet Hânendeleri Arasında Diyarbakırlı Bir Alevi-Bektaşi Âşık: Âhû Baba (Karaoğlu)”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. 59: 46-48.
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Devriye
İkrar verdim dönmem elest bezminde
Verdiğim ikrarı imandan aldım
Başka seyran gördüm çeşmim neminde
Mahabbeti ben ol seyrandan aldım
Nar ü bad ü ab ü hâdken halk oldum
Kendi kendim ana rahminde buldum
Müddet tamam oldu dünyaya geldim
Bu ibret nâmesin cihandan aldım
Bildiğim unuttum eylerim feryat
Dert budur dil dönmez isterim imdat
Tekrar ile talim etti bir üstat
Dersimi mekteb-i irfandan aldım
Can gözü gafletten açıla düştü
İkilik birliğe geldi yetişti
Hazine-i Hakk’a elim erişti
Lal ü gevher kân-ı mercandan aldım
Nefes sunup akla verdim pendimi
Uyandım gafletten çözdüm bendimi
Ol hal ile teslim ettim kendimi
Sonra kendi kendim ben andan aldım
Bu bir gizli sırdır herkes duyamaz
Ehl-i aşkın katarına uyamaz
Değme zergerler hoş baha koyamaz
Bu dürr-i yektayı ummandan aldım
Muhabbet görünmez bilmem nerdedir
Gerçeklere ayan bize perdedir
Esrar-ı muhabbet gizli yerdedir
Hakikati Şah-ı Merdan’dan aldım
Dünyadan el çektim erkândır işim
Çeşm-i pür hunumdan akıttım yaşım
Pirlere hediye eyledim başım
Ol yeşil yaprağı Selman’dan aldım
Âlem baştanbaşa bir seyrangâhtır
Gir gönül şehrine gör ne dergâhtır
Bu bir gizli sırdır kudretullahtır
Yazılı defteri rahmandan aldım
Hakikat sözüne hiyle katmazam
Herkese bu sırrı beyan etmezem
Bilinmeyen yerde anı satmazam
Ben bu nasihati bir candan aldım
Çalış bu girdabın çık karasına
Derman da gizlidir dert arasına
Merhemin sarıver aşk yarasına
Bu ilm-i hikmeti Lokman’dan aldım
Gerçi hata ile isyanım çoktur
Kalbimde benliğin eseri yoktur
İncil Zebur Tevrat dört kitap haktır
Ledünni ayet-i Kuran’dan aldım
Şerait sancağı geldi dikildi
Marifet yolunda terler döküldü
Hayır himmet oldu gülbank çekildi
Tarikata rahını erkândan aldım
Hakikat yolunda bak savaşımı
Akıttım gözümden kanlı yaşımı
Pirler meydanına koydum başımı
İcazet verildi meydandan aldım
Musa’ya tecelli göründü Tur’da
Mest olup aklını yitirdi nurda
Enel hak sırrına erdi Mansur’da
Hakikat kemendin gerdandan aldım
Eğnime giymişim köhne abayı
Anınçün severiz Âl-i abâ’yı
Kimden aldım dersen bu vesâyâyı
İsmail’e inen kurbandan aldım
Gel düşünme akla sığmaz bu ilim
Dergâh-ı Huda’ya uğradı yolum
Kudret haznesinin miftahı dilim
Bilmeyenler sanır dükkândan aldım
Müminin elinde budur beratı
Mümin olan bulur bunda necatı
Miraçtan indirdi savm ü selatı
Hak budur Hazreti Sultan’dan aldım
Âhû der utandım kendi sözümden
Mest olup türaba düştüm özümden
Kanlı yaşlar döker oldum gözümden
Macerayı çeşm-i giryandan aldım
Akın, Bülent (2011b). “IV. Murat ve IV. Mehmet Hânendeleri Arasında Diyarbakırlı Bir Alevi-Bektaşi Âşık: Âhû Baba (Karaoğlu)”. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. 59: 284-286.
Destan
Padişahım âlem yetti gazâya
Evliyalar itti ikrar önünce
Sadrazam kuşandı gayret kılıcın
Bir şecâat itti izhâr önünce
Çün gazâya ferman itti Zıll-ullah
Cümle hazır oldu fî-sebîl-illah
Âlemler çağrışır Nasrun-min-Allah
Habibin sancağı ensâr önünce
Erenleri bile didi görenler
Ricâl-i gaibden haber verenler
Bunca evliyalar bunca erenler
Yürüdü Ahmed-i Muhtâr önünce
Erenler evliyalar didi beli
Kılıç kabzasına sundular eli
Tanrının aslanı Hazreti Ali
Yürüdü Hayder-i Kerrâr önünce
Altı bin altı yüz Urum erleri
Altmış bin de Horasan’ın beyleri
Hacı Bektaş Veli’nin neferleri
Yürüttü bir cansız divar önünce
Söyünmez çırağı şemi yanımda
Kırk bin derviş semâvatta dönmede
Seri koltuğunda Kevser sunmada
Şems-i Tebriz Molla Hünkâr önünce
Kahramanı kail Sâm-ı Nerimân
Kıbleden şimâlden gelen bunca can
Serdar enbiyânın emrine ferman
Şehidler gaziler Çar yâr önünce
Aradılar İran ile Turan’ı
Çağırdılar Abdulkadir Geylân’ı
Mısır ikliminde Şahı Sultan’ı
Seyyid Ahmed gibi er var önünce
Müftüyle müderris ilim kânları
Huda eksik eylemesin onları
Zülfü baltacılar iç oğlanları
Her birisi gedik umar önünce
Evliya meşâyıh çağrışır Hak dost
Âleme gulgule verdi tabl-ı kûs
Serde altın üsküf sırtta kaplan post
Kırk bin yeniçeri serdar önünce
Her dem şükr ü senâ idelim sana
Medet senden kerem senden Rabbenâ
Yirmi sekiz hafız İnnâ-fetahnâ
Okur cân ü dilden her bâr önünce
Yiğitlerimiz vardır derya misali
Her biri bu vaktin Rüstem ü Zali
Tatar han sayar mı yedi kavali
Baba emrov gibi ayyâr önünce
Piyade oldular bunca solaklar
Yalvaralım Hakka geçsin dilekler
Yerde evliyâlar gökte melekler
Darb vururlar çarh-ı devvâr önünce
Çarkacı yazarlar yiğidin hâsın
Mevlâ kabul itsün kulun duâsın
Topçular çekmede top arabasın
Bunca yol açıcı berdâr önünce
Kırk bin kemankeş zırhlar sökmede
Gaziler ser kesip kanlar dökmede
Cebeciler cephanesin çekmede
Kuşandı silahın tekrar önünce
Evliyalar yüzün kıbleye döndü
Hakka niyaz idüp secdeye indi
Karaca Ahmed Sultan arslana bindi
Yılandan kamçısı bimâr önünce
Mansıb sâhibleri beğler paşalar
Ata başı birlik bile aşalar
Dalgalanup deryâ gibi coşalar
Zırhlı zer külâhlı kullar önünce
İran ile Turan düştü merâka
Nâmeler yazıldı Şam ile Şarka
Bunca zaim bunca merdüm çırağa
Bunca ehli haslar tımâr önünce
Bu gazânın medhin yazsın âlemler
Âlimler ilmiyle döksün rakamlar
Yürüsün altı bin Haşim alemler
Çekilsin sancaklar tuğlar önünce
Âhû ider bu yerlerin harâbı
Bir zaman yaslandık taş ü türabı
Şehidlere sundu Kevser şarâbı
Yürütti saki-i ebrar önünce
Akın, Bülent (2011b). “IV. Murat ve IV. Mehmet Hânendeleri Arasında Diyarbakırlı Bir Alevi-Bektaşi Âşık: Âhû Baba (Karaoğlu)”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. 59: 287-289.
Ne Güzel Uymuş
Yürü var Hakk’a eyle bir amel
Âşıka sevdâ ne güzel uymuş
Aşk oldu evvelâ dünyaya temel
Hikmet-i Mevlâ ne güzel uymuş
Muhabbet nûrudur Hazret-i Sultan
Ol nurdan oldu sûret-i insan
Yedi zemin ile yedi âsûman
Arş-ı muallâ ne güzel uymuş
Direksiz duruyor bu yedi çadır
Bir mah doğuptur münevver aydır
Mübârek gecemiz oluptur kadir
Subhadek esmâ ne güzel uymuş
Bezm-i Elestten gelmişiz dine
Evvelki ikrara durmuşuz yine
Burç on ikidir ay ile güne
Günbed-i hadrâ ne güzel uymuş
Rıdvân’a cennet kapısın açmak
İdris’e güzel hülleler biçmek
Münkire tamu mümine uçmak
Firdevs-i âla ne güzel uymuş
Bu yolda Mansur geldi ikrâra
Enel Hak söyledi çektiler dâra
Âşık olanlar başladı zâra
Bülbül-i şeydâ ne güzel uymuş
Âşık olanın cânadır kastı
Habibullahtır yârânı dostu
Nesimi gör nice yüzdürdü postu
Kazâya rızâ ne güzel uymuş
Hûdâ emretti var oldu âlem
Verdi Cebrail kandile selâm
Arş kürsî dahi levhile kalem
Her türlü eşyâ ne güzel uymuş
Bil bu cihan fânidir fâni
Durmayup akar didemin kanı
Evrâdım oldu Seb’ûlmesâni
Allemel-esmâ ne güzel uymuş
Şeytan görünce düşti inâde
Secdeyi kılmadı kaldı piyâde
Ateş ile toprak âb ile bâde
Âdem’e Havva ne güzel uymuş
Davud’a Zebur Hak ata etti
Okudu bir bir lütfünü bildi
Meryem Ana’dan Ruhullah oldu
İncil’e İsa ne güzel uymuş
Ol Kelimullah kıldı ikdâmı
Verildi Tevrat anıldı namı
Tûri Sinâ’da bin bir kelâmı
Söyleşir Musa ne güzel uymuş
Âhû’nun dosta fedadır canı
Bir pula versen almaz cihanı
Aşk kitabında bu dâsitanı
Eyledi peydâ ne güzel uymuş
Akın, Bülent (2011b). “IV. Murat ve IV. Mehmet Hânendeleri Arasında Diyarbakırlı Bir Alevi-Bektaşi Âşık: Âhû Baba (Karaoğlu)”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. 59: 46-48.
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | İSHAK SÜKÛTÎ, Diyarbakırlı | d. 1868 - ö. 1902 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | REMZÎ-İ ÂMİDÎ | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | ZEKÂYÎ, Ahmed Efendi | d. 1853 - ö. 1920 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | İSHAK SÜKÛTÎ, Diyarbakırlı | d. 1868 - ö. 1902 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | REMZÎ-İ ÂMİDÎ | d. ? - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | ZEKÂYÎ, Ahmed Efendi | d. 1853 - ö. 1920 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | İSHAK SÜKÛTÎ, Diyarbakırlı | d. 1868 - ö. 1902 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | REMZÎ-İ ÂMİDÎ | d. ? - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | ZEKÂYÎ, Ahmed Efendi | d. 1853 - ö. 1920 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | İSHAK SÜKÛTÎ, Diyarbakırlı | d. 1868 - ö. 1902 | Meslek | Görüntüle |
11 | REMZÎ-İ ÂMİDÎ | d. ? - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
12 | ZEKÂYÎ, Ahmed Efendi | d. 1853 - ö. 1920 | Meslek | Görüntüle |
13 | İSHAK SÜKÛTÎ, Diyarbakırlı | d. 1868 - ö. 1902 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | REMZÎ-İ ÂMİDÎ | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | ZEKÂYÎ, Ahmed Efendi | d. 1853 - ö. 1920 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | İSHAK SÜKÛTÎ, Diyarbakırlı | d. 1868 - ö. 1902 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | REMZÎ-İ ÂMİDÎ | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
18 | ZEKÂYÎ, Ahmed Efendi | d. 1853 - ö. 1920 | Madde Adı | Görüntüle |