Madde Detay
ÂSAFÎ
(d. ?/? - ö. 1014/1604)
divan şiiri
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı Mehmed'dir. Âsafî mahlasıyla tanınan şair, Dal lakabıyla da anılmaktadır. Siroz'da doğdu. Âsafî’nin öğrenim hayatının ardından almış olduğu ilk devlet görevi Divan-ı Hümayun kâtipliğidir. Sonrasında Özdemiroğlu Osman Paşa’nın emrine, tezkirecilik göreviyle memur edildi. Âsafî, Çıldır Zaferi'nin ardından 986/1578 yılında sancak beyliği rütbesine terfi ettirilip Şirvan vilayetinin tahrir işlerini yürütmekle görevlendirildi. Sancak beyi rütbesiyle bir yanda malî görevini yürüten Âsafî, diğer yandan da pek çok mühim muharabede yer alıp önemli yararlılıklar gösterdi. 989/1582 yılının sonlarına doğru Osman Paşa tarafından Kabala Kalesi’nin tamiriyle vazifelendirilmişken İranlıların Kabala Kalesi’ni kuşatmaları üzerine esir düştü ve üç yıla yakın çileli bir esaret döneminin ardından kurtulabildi. Esareti sonrasında Tebriz’in fethinde gösterdiği yararlılıklar neticesinde 992/1585 yılında Kefe beylerbeyliği görevine getirildi. Osman Paşa'nın vefatının ardından Kefe beylerbeyliği görevinden azledildi. İki yıl sonra reisülküttablığa atanan Âsafî, çok geçmeden bu görevinden de azledildi. 1001/1593 yılında ikinci kez reisülküttablık görevine getirilen şair, aynı yıl yeniden görevden uzaklaştırıldı. Reisülküttablıktan sonra başka hangi görevlerde bulunduğuna dair bilgimiz yoktur. 1014/1604 yılında vefat etti. Eserleri, Şecâatnâme ve Cezîre-i Mesnevî'dir.
Şecâatnâme: Âsafî’nin ilk eseridir. Gazavatname türünde ve mesnevi nazım şekliyle kaleme alınmış olan Şecâatnâme, 995/1587 yılında tamamlanmıştır. Mensur bir dibace ile başlayan eser, 6982 beyitten oluşmaktadır. Âsafî, Şecâatnâme’yi yeni bir beylerbeylik talebiyle Sultan III. Murad'a sunmak üzere yazmıştır. Eserin asıl konusunu 1578 yılında kazanılan Çıldır Zaferi’yle 1585 yılında Özdemiroğlu Osman Paşa’nın ölümü arasında geçen olaylar oluşturmaktadır. Âsafî, bizzat tanık olduğu olayları kaleme aldığı eserinde 16. yüzyıl Osmanlı şark coğrafyasında yaşanan pek çok mühim hadiseyi tafsilatlı biçimde kaydetmiştir. Şecâatnâme, edebiyatımızın önemli gazavatname örneklerinden biri olmakla birlikte aynı zamanda manzum bir tarih eseri niteliğindedir. Eserin Türkiye kütüphanelerinde iki nüshası bulunmaktadır. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi TY. 6043 numarada kayıtlı bulunan nüsha metinle başarılı bir şekilde ilişkilendirilmiş minyatürlerle tezyin edilmiştir.
Cezîre-i Mesnevî: Âsafî'nin Mevlânâ'nın Mesnevî'sinden seçtiği beyitleri tercüme ederek kaleme aldığı eseridir. İçerisinde manzum kısımların da yer aldığı mensur bir dibace ile başlayan eser, otuz bâb hâlinde tertip edilmiş ve 1004/1595 yılında tamamlanmıştır. Cezîre-i Mesnevî'de Âsafî'nin, daha önce Yûsuf-ı Sîne-çâk tarafından aynı adla kaleme alınmış olan eserden etkilendiği anlaşılmaktadır. Eserin müellif hattıyla kaleme alınmış nüshası Milli Kütüphane Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonu 06 HK 407 numarada kayıtlıdır.
İlmî ve edebî sahada kendini yetiştirmiş âlim bir şair olan Âsafî, kültür hayatından ve kültür merkezlerinden uzakta bir ömür geçirmek durumunda kaldığından edebî şahsiyetini ispata imkân bulamamıştır. Âsafî, şiir tekniğini iyi bilen, geniş kültüre sahip bir şairdir. Sanat kaygısı gütmeden, sade bir dille kaleme aldığı eserlerinde Türk dilinin ve klasik şiirin olanaklarını kullanmaya vakıf bir şair görünümü sergilemektedir. Eserlerine eklemiş olduğu mensur dibacelerde nesir sanatındaki kabiliyetini de ortaya koyan Âsafî; yer yer secilerle bezenmiş, anlaşılır, ahenkli bir nesir üslubuna sahiptir. Mevlevî bir şair olması sebebiyle eserlerinde belirgin biçimde kendini hissettiren Mevlânâ etkisi, dinî ilimlere ve tasavvufa hâkimiyetini de ortaya koymaktadır.
Kaynakça
Abdurrahman Şeref. (1329/1911). “Özdemiroğlu Osman Paşa”. Târîh-i Osmânî Encümeni Mecmu'âsı. C. 3-4. 1289-1514.
Akbayar, Nuri (hzl.) (1996). Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmanî. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.
Babinger, Franz. (2000). Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri. çev. C. Üçok. Ankara: KB Yay.
Baykal, B. Sıtkı. (hzl.) (1999). Peçevi İbrahim Efendi, Peçevi Tarihi. C. 2. Ankara: KB Yay.
Çerçi, Faris. (2000). Gelibolulu Mustafa Âlî ve Künhü’l-Ahbâr’ında II. Selim, III. Murat ve III. Mehmet Devirleri. C. 1-3. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yay.
Eravcı, Mustafa (hzl.) (2009). Âsafî Dal Mehmed Çelebi ve Şecâtnâme. İstanbul: MTV Yay.
Eroğlu, Süleyman. (2007). Âsafî’nin Şecâat-nâme'si (İnceleme-Metin). Doktora Tezi. Bursa: Uludağ Üniversitesi.
Fleischer, Cornell H. (2001). Tarihçi Mustafa Âlî: Bir Osmanlı Aydın ve Bürokratı. çev. A. Ortaç. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.
İpşirli, Mehmet. (hzl.) (1999). Selânikî Mustafa Efendi, Selânikî Tarihi. C. 1-2. Ankara: TTK Yay.
Kırzıoğlu, M. Fahrettin. (1993). Osmanlılar’ın Kafkas Ellerini Fethi. Ankara: TTK Yay.
Kurnaz,
Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman,
Tuhfe-i Nâilî- Dîvân
Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay.
Kütükoğlu, Bekir. (1993). Osmanlı-İran Siyasi Münasebetleri. İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti Yay.
Levend, A. Sırrı. (2000). Gazavatnameler ve Mihaloğlu Ali Bey’in Gazavatnamesi. Ankara: TTK Yay.
Özcan. Abdülkadir (hzl.) (2006). Âsafî Dal Mehmed Çelebi Şecâatnâme. İstanbul: Çamlıca Yay.
Topal, Ahmet. (2009). “Âsafî’nin Cezire-i Mesnevî Adlı Eseri ve Bu Eserde Yer Alan Mesnevi'nin İlk On Sekiz Beytinin Tercümesi.” Turkish Studies 4 (7): 603-618. http://www.turkishstudies.net/Makaleler/641736405_topalahmet1831.doc.pdf [erişim tarihi: 06.01.2010].
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ SÜLEYMAN EROĞLUYayın Tarihi: 20.07.2013Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Şecâatnâme'den
Âsafî Beg katl olunmakdan halâs olup Alamut kal'asında çâh-ı siyâh içinde Zülfikâr Abdâl nâm dîvâne ile hem-nişîn oldugınun beyânıdur.
Âdeme eyler ölümden çok eser
Bir ölüm vardır ki ölmekden beter
Ölmedir nâ-cinse olmak hem-nişìn
Yegdir ölmek olmadan dîve karîn
Âsafî tapşırdılar çün bir sege
Ya'ni Peykoğlı 'Alî Kuli Bege
Didiler bunı onatca saklasun
Emr olundugı zamânda haklasun
Varıcak çâh-ı siyâhın ka'rına
Salsun ol Adı Yaman'ın kahrına
Yine kahr-ile anı bir estere
Bindürüp saldı cehennemliklere
Kal'aya geldi münâcât eyledi
Geldi hân-zâde mülâkât eyledi
Virmediler kal'ada ana amân
Girdi çâha kırk ayaklu nerdübân
Didiler gir nerdübân ile buna
Bed-ter olmışdır ölümden bu sana
Hakka sıgındı o çâha girdi ol
Kırk ayak indikde ka'ra irdi ol
Sanki dûzeh idi ol çâh-ı siyâh
Var idi andan 'adem milkine râh
Ka'r-ı hâke salmış anı kahr-ı Hak
Yoğ-idi kalbinde aslâ mihr-i Hak
Ya bir ejderhâ idi açmış dehen
Kır-gûn târik-dil câ-yı mihen
Hiç görünmezdi dibi kara katı
Bir zamân oturdı itdi dikkati
Gördi bir abdâl yitürmiş özüni
Bürümiş saçı yüzüni gözüni
Gümreyüp bir köşede üryân yatur
Gâh şâd olur gehî giryân yatur
Âsafî oldı anunla hem-nişîn
Gâh sulh idi arası gâh kîn
Kaldı bu hâl ile anda ol hakîr
Rûzigâr itdi anı dîve esîr
(Eroğlu, Süleyman. (2007). Âsafî’nin Şecâat-nâme'si (İnceleme-Metin). Doktora Tezi. Bursa: Uludağ Üniversitesi. 380-381.)
Cezîre-i Mesnevî
Bu neyden gûş kıl sen hoş hikâyet
Cüdâlıklardan eyler çok şikâyet
Cüdâ düşdüm neyistândan çü bî-fer
Nefîrümden er avret nâle eyler
Getürmek mümkin-idi 'ışkı şerha
Bana bir sîne olsa şerha şerha
Cüdâ olsa vatandan ger bir âdem
Rücû' eyler diler aslını her dem
Çü her meclisde nâlânum çü kavvâl
Olur bed-hâl olan nâlemle hoş hâl
Sanur zann-ile her kes kendüye yâr
Degül sırr-ı derûnumdan haber-dâr
Degüldür gerçi sırrum nâleden dûr
Velî bu gûş u çeşmünde yok ol nûr
Bir cism içre degüldür cân mestûr
Velî cân görmege olmadı destûr
Sadâ-yı nâya âteş didi 'uşşâk
O şevka varıvir var âteşe yak
Dilâ 'ışk âteşin gör nâya düşmüş
O cûşiş bâde-i hamrâya düşmüş
Olur ney yâr yârinden cüdâya
Açar her perdesi sad-per Hudâ'ya
Dilâ ney gibi var mı zehr ü tiryâk
Hevâsı 'âşıka dem-sâz u müştâk
Hadîs-i râh-ı pür-hûn nakl ider nây
Dem-â-dem 'ışk-ı Mecnûn nakl ider ney
Bu gûş-ile işitmezsin ko lâgı
Bu sırrun mahremidür cân kulagı
Bu gamla geçdi 'ömrüm zâyi' oldum
Bu rûzî sözüme hem-râh buldum
Bu günler gitse gitsün bâk yokdur
Bana sen kal ki sence pâk yokdur
Olur mâhîden ayru âbına sîr
O kim bî-rûzîdür rûzı olur dîr
Ne bilsün puhteler hâlin olan hâm
Sözi kûtâh eyle ey nîgû-nâm
(Topal, Ahmet. (2009). “Âsafî’nin Cezire-i Mesnevî Adlı Eseri ve Bu Eserde Yer Alan Mesnevi'nin İlk On Sekiz Beytinin Tercümesi”. Turkish Studies 4 (7): 614-616. http://www.turkishstudies.net/Makaleler/641736405_topalahmet1831.doc.pdf [erişim tarihi: 06.01.2010])
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 20.07.2013Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Şecâatnâme'den
Âsafî Beg katl olunmakdan halâs olup Alamut kal'asında çâh-ı siyâh içinde Zülfikâr Abdâl nâm dîvâne ile hem-nişîn oldugınun beyânıdur.
Âdeme eyler ölümden çok eser
Bir ölüm vardır ki ölmekden beter
Ölmedir nâ-cinse olmak hem-nişìn
Yegdir ölmek olmadan dîve karîn
Âsafî tapşırdılar çün bir sege
Ya'ni Peykoğlı 'Alî Kuli Bege
Didiler bunı onatca saklasun
Emr olundugı zamânda haklasun
Varıcak çâh-ı siyâhın ka'rına
Salsun ol Adı Yaman'ın kahrına
Yine kahr-ile anı bir estere
Bindürüp saldı cehennemliklere
Kal'aya geldi münâcât eyledi
Geldi hân-zâde mülâkât eyledi
Virmediler kal'ada ana amân
Girdi çâha kırk ayaklu nerdübân
Didiler gir nerdübân ile buna
Bed-ter olmışdır ölümden bu sana
Hakka sıgındı o çâha girdi ol
Kırk ayak indikde ka'ra irdi ol
Sanki dûzeh idi ol çâh-ı siyâh
Var idi andan 'adem milkine râh
Ka'r-ı hâke salmış anı kahr-ı Hak
Yoğ-idi kalbinde aslâ mihr-i Hak
Ya bir ejderhâ idi açmış dehen
Kır-gûn târik-dil câ-yı mihen
Hiç görünmezdi dibi kara katı
Bir zamân oturdı itdi dikkati
Gördi bir abdâl yitürmiş özüni
Bürümiş saçı yüzüni gözüni
Gümreyüp bir köşede üryân yatur
Gâh şâd olur gehî giryân yatur
Âsafî oldı anunla hem-nişîn
Gâh sulh idi arası gâh kîn
Kaldı bu hâl ile anda ol hakîr
Rûzigâr itdi anı dîve esîr
(Eroğlu, Süleyman. (2007). Âsafî’nin Şecâat-nâme'si (İnceleme-Metin). Doktora Tezi. Bursa: Uludağ Üniversitesi. 380-381.)
Cezîre-i Mesnevî
Bu neyden gûş kıl sen hoş hikâyet
Cüdâlıklardan eyler çok şikâyet
Cüdâ düşdüm neyistândan çü bî-fer
Nefîrümden er avret nâle eyler
Getürmek mümkin-idi 'ışkı şerha
Bana bir sîne olsa şerha şerha
Cüdâ olsa vatandan ger bir âdem
Rücû' eyler diler aslını her dem
Çü her meclisde nâlânum çü kavvâl
Olur bed-hâl olan nâlemle hoş hâl
Sanur zann-ile her kes kendüye yâr
Degül sırr-ı derûnumdan haber-dâr
Degüldür gerçi sırrum nâleden dûr
Velî bu gûş u çeşmünde yok ol nûr
Bir cism içre degüldür cân mestûr
Velî cân görmege olmadı destûr
Sadâ-yı nâya âteş didi 'uşşâk
O şevka varıvir var âteşe yak
Dilâ 'ışk âteşin gör nâya düşmüş
O cûşiş bâde-i hamrâya düşmüş
Olur ney yâr yârinden cüdâya
Açar her perdesi sad-per Hudâ'ya
Dilâ ney gibi var mı zehr ü tiryâk
Hevâsı 'âşıka dem-sâz u müştâk
Hadîs-i râh-ı pür-hûn nakl ider nây
Dem-â-dem 'ışk-ı Mecnûn nakl ider ney
Bu gûş-ile işitmezsin ko lâgı
Bu sırrun mahremidür cân kulagı
Bu gamla geçdi 'ömrüm zâyi' oldum
Bu rûzî sözüme hem-râh buldum
Bu günler gitse gitsün bâk yokdur
Bana sen kal ki sence pâk yokdur
Olur mâhîden ayru âbına sîr
O kim bî-rûzîdür rûzı olur dîr
Ne bilsün puhteler hâlin olan hâm
Sözi kûtâh eyle ey nîgû-nâm
(Topal, Ahmet. (2009). “Âsafî’nin Cezire-i Mesnevî Adlı Eseri ve Bu Eserde Yer Alan Mesnevi'nin İlk On Sekiz Beytinin Tercümesi”. Turkish Studies 4 (7): 614-616. http://www.turkishstudies.net/Makaleler/641736405_topalahmet1831.doc.pdf [erişim tarihi: 06.01.2010])
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Şecâatnâme'den
Âsafî Beg katl olunmakdan halâs olup Alamut kal'asında çâh-ı siyâh içinde Zülfikâr Abdâl nâm dîvâne ile hem-nişîn oldugınun beyânıdur.
Âdeme eyler ölümden çok eser
Bir ölüm vardır ki ölmekden beter
Ölmedir nâ-cinse olmak hem-nişìn
Yegdir ölmek olmadan dîve karîn
Âsafî tapşırdılar çün bir sege
Ya'ni Peykoğlı 'Alî Kuli Bege
Didiler bunı onatca saklasun
Emr olundugı zamânda haklasun
Varıcak çâh-ı siyâhın ka'rına
Salsun ol Adı Yaman'ın kahrına
Yine kahr-ile anı bir estere
Bindürüp saldı cehennemliklere
Kal'aya geldi münâcât eyledi
Geldi hân-zâde mülâkât eyledi
Virmediler kal'ada ana amân
Girdi çâha kırk ayaklu nerdübân
Didiler gir nerdübân ile buna
Bed-ter olmışdır ölümden bu sana
Hakka sıgındı o çâha girdi ol
Kırk ayak indikde ka'ra irdi ol
Sanki dûzeh idi ol çâh-ı siyâh
Var idi andan 'adem milkine râh
Ka'r-ı hâke salmış anı kahr-ı Hak
Yoğ-idi kalbinde aslâ mihr-i Hak
Ya bir ejderhâ idi açmış dehen
Kır-gûn târik-dil câ-yı mihen
Hiç görünmezdi dibi kara katı
Bir zamân oturdı itdi dikkati
Gördi bir abdâl yitürmiş özüni
Bürümiş saçı yüzüni gözüni
Gümreyüp bir köşede üryân yatur
Gâh şâd olur gehî giryân yatur
Âsafî oldı anunla hem-nişîn
Gâh sulh idi arası gâh kîn
Kaldı bu hâl ile anda ol hakîr
Rûzigâr itdi anı dîve esîr
(Eroğlu, Süleyman. (2007). Âsafî’nin Şecâat-nâme'si (İnceleme-Metin). Doktora Tezi. Bursa: Uludağ Üniversitesi. 380-381.)
Cezîre-i Mesnevî
Bu neyden gûş kıl sen hoş hikâyet
Cüdâlıklardan eyler çok şikâyet
Cüdâ düşdüm neyistândan çü bî-fer
Nefîrümden er avret nâle eyler
Getürmek mümkin-idi 'ışkı şerha
Bana bir sîne olsa şerha şerha
Cüdâ olsa vatandan ger bir âdem
Rücû' eyler diler aslını her dem
Çü her meclisde nâlânum çü kavvâl
Olur bed-hâl olan nâlemle hoş hâl
Sanur zann-ile her kes kendüye yâr
Degül sırr-ı derûnumdan haber-dâr
Degüldür gerçi sırrum nâleden dûr
Velî bu gûş u çeşmünde yok ol nûr
Bir cism içre degüldür cân mestûr
Velî cân görmege olmadı destûr
Sadâ-yı nâya âteş didi 'uşşâk
O şevka varıvir var âteşe yak
Dilâ 'ışk âteşin gör nâya düşmüş
O cûşiş bâde-i hamrâya düşmüş
Olur ney yâr yârinden cüdâya
Açar her perdesi sad-per Hudâ'ya
Dilâ ney gibi var mı zehr ü tiryâk
Hevâsı 'âşıka dem-sâz u müştâk
Hadîs-i râh-ı pür-hûn nakl ider nây
Dem-â-dem 'ışk-ı Mecnûn nakl ider ney
Bu gûş-ile işitmezsin ko lâgı
Bu sırrun mahremidür cân kulagı
Bu gamla geçdi 'ömrüm zâyi' oldum
Bu rûzî sözüme hem-râh buldum
Bu günler gitse gitsün bâk yokdur
Bana sen kal ki sence pâk yokdur
Olur mâhîden ayru âbına sîr
O kim bî-rûzîdür rûzı olur dîr
Ne bilsün puhteler hâlin olan hâm
Sözi kûtâh eyle ey nîgû-nâm
(Topal, Ahmet. (2009). “Âsafî’nin Cezire-i Mesnevî Adlı Eseri ve Bu Eserde Yer Alan Mesnevi'nin İlk On Sekiz Beytinin Tercümesi”. Turkish Studies 4 (7): 614-616. http://www.turkishstudies.net/Makaleler/641736405_topalahmet1831.doc.pdf [erişim tarihi: 06.01.2010])
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Şecâatnâme'den
Âsafî Beg katl olunmakdan halâs olup Alamut kal'asında çâh-ı siyâh içinde Zülfikâr Abdâl nâm dîvâne ile hem-nişîn oldugınun beyânıdur.
Âdeme eyler ölümden çok eser
Bir ölüm vardır ki ölmekden beter
Ölmedir nâ-cinse olmak hem-nişìn
Yegdir ölmek olmadan dîve karîn
Âsafî tapşırdılar çün bir sege
Ya'ni Peykoğlı 'Alî Kuli Bege
Didiler bunı onatca saklasun
Emr olundugı zamânda haklasun
Varıcak çâh-ı siyâhın ka'rına
Salsun ol Adı Yaman'ın kahrına
Yine kahr-ile anı bir estere
Bindürüp saldı cehennemliklere
Kal'aya geldi münâcât eyledi
Geldi hân-zâde mülâkât eyledi
Virmediler kal'ada ana amân
Girdi çâha kırk ayaklu nerdübân
Didiler gir nerdübân ile buna
Bed-ter olmışdır ölümden bu sana
Hakka sıgındı o çâha girdi ol
Kırk ayak indikde ka'ra irdi ol
Sanki dûzeh idi ol çâh-ı siyâh
Var idi andan 'adem milkine râh
Ka'r-ı hâke salmış anı kahr-ı Hak
Yoğ-idi kalbinde aslâ mihr-i Hak
Ya bir ejderhâ idi açmış dehen
Kır-gûn târik-dil câ-yı mihen
Hiç görünmezdi dibi kara katı
Bir zamân oturdı itdi dikkati
Gördi bir abdâl yitürmiş özüni
Bürümiş saçı yüzüni gözüni
Gümreyüp bir köşede üryân yatur
Gâh şâd olur gehî giryân yatur
Âsafî oldı anunla hem-nişîn
Gâh sulh idi arası gâh kîn
Kaldı bu hâl ile anda ol hakîr
Rûzigâr itdi anı dîve esîr
(Eroğlu, Süleyman. (2007). Âsafî’nin Şecâat-nâme'si (İnceleme-Metin). Doktora Tezi. Bursa: Uludağ Üniversitesi. 380-381.)
Cezîre-i Mesnevî
Bu neyden gûş kıl sen hoş hikâyet
Cüdâlıklardan eyler çok şikâyet
Cüdâ düşdüm neyistândan çü bî-fer
Nefîrümden er avret nâle eyler
Getürmek mümkin-idi 'ışkı şerha
Bana bir sîne olsa şerha şerha
Cüdâ olsa vatandan ger bir âdem
Rücû' eyler diler aslını her dem
Çü her meclisde nâlânum çü kavvâl
Olur bed-hâl olan nâlemle hoş hâl
Sanur zann-ile her kes kendüye yâr
Degül sırr-ı derûnumdan haber-dâr
Degüldür gerçi sırrum nâleden dûr
Velî bu gûş u çeşmünde yok ol nûr
Bir cism içre degüldür cân mestûr
Velî cân görmege olmadı destûr
Sadâ-yı nâya âteş didi 'uşşâk
O şevka varıvir var âteşe yak
Dilâ 'ışk âteşin gör nâya düşmüş
O cûşiş bâde-i hamrâya düşmüş
Olur ney yâr yârinden cüdâya
Açar her perdesi sad-per Hudâ'ya
Dilâ ney gibi var mı zehr ü tiryâk
Hevâsı 'âşıka dem-sâz u müştâk
Hadîs-i râh-ı pür-hûn nakl ider nây
Dem-â-dem 'ışk-ı Mecnûn nakl ider ney
Bu gûş-ile işitmezsin ko lâgı
Bu sırrun mahremidür cân kulagı
Bu gamla geçdi 'ömrüm zâyi' oldum
Bu rûzî sözüme hem-râh buldum
Bu günler gitse gitsün bâk yokdur
Bana sen kal ki sence pâk yokdur
Olur mâhîden ayru âbına sîr
O kim bî-rûzîdür rûzı olur dîr
Ne bilsün puhteler hâlin olan hâm
Sözi kûtâh eyle ey nîgû-nâm
(Topal, Ahmet. (2009). “Âsafî’nin Cezire-i Mesnevî Adlı Eseri ve Bu Eserde Yer Alan Mesnevi'nin İlk On Sekiz Beytinin Tercümesi”. Turkish Studies 4 (7): 614-616. http://www.turkishstudies.net/Makaleler/641736405_topalahmet1831.doc.pdf [erişim tarihi: 06.01.2010])
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | HÜSNÎ, Hüseyin Hüsnî | d. ? - ö. 19. yy. | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | EVLİYÂ-ZÂDE, Mustafa Efendi | d. ? - ö. 1647 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | NİSÂRÎ, Nisârî Efendi | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | HÜSNÎ, Hüseyin Hüsnî | d. ? - ö. 19. yy. | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | EVLİYÂ-ZÂDE, Mustafa Efendi | d. ? - ö. 1647 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | NİSÂRÎ, Nisârî Efendi | d. ? - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | HÜSNÎ, Hüseyin Hüsnî | d. ? - ö. 19. yy. | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | EVLİYÂ-ZÂDE, Mustafa Efendi | d. ? - ö. 1647 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | NİSÂRÎ, Nisârî Efendi | d. ? - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | HÜSNÎ, Hüseyin Hüsnî | d. ? - ö. 19. yy. | Meslek | Görüntüle |
11 | EVLİYÂ-ZÂDE, Mustafa Efendi | d. ? - ö. 1647 | Meslek | Görüntüle |
12 | NİSÂRÎ, Nisârî Efendi | d. ? - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
13 | HÜSNÎ, Hüseyin Hüsnî | d. ? - ö. 19. yy. | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | EVLİYÂ-ZÂDE, Mustafa Efendi | d. ? - ö. 1647 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | NİSÂRÎ, Nisârî Efendi | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | HÜSNÎ, Hüseyin Hüsnî | d. ? - ö. 19. yy. | Madde Adı | Görüntüle |
17 | EVLİYÂ-ZÂDE, Mustafa Efendi | d. ? - ö. 1647 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | NİSÂRÎ, Nisârî Efendi | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |