Madde Detay
ÂZERÎ, İbrahim Çelebi
(d. ?/? - ö. 993/1585)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı İbrahim’dir. Muallim-zâde İbrahim Çelebi olarak tanınmıştır. Adı İbrahim olduğu için, Hz. İbrahim’in ateşe atılmasından kinaye olarak ateşe mensup anlamında Âzerî mahlasını kullanmıştır (Kutluk 1989: 152, Banarlı 1997: 602). Babası aslen Manisalı olan (Özcan 1989a: 429) Âzerî’nin doğum yeri hakkında tezkirelerde bir bilgiye rastlanmamaktadır. Ancak Bursalı olmakla şöhret kazanmıştır. Bundan dolayı, tezkireler dışındaki kimi kaynaklarda doğum yerinin Bursa olduğu bildirilmiştir (İpekten vd. 1988: 58, İpekten vd. 1986: 4/41, Baykaldı 1994:1). Âzerî, II. Selim devrinde (1566-1574) Anadolu ve Rumeli kazaskerliklerinde bulunmuş Sahn müderrisi ve Muallimzâde lakabıyla tanınan Mevlânâ Ahmed bin Şeyh Muslihiddin Mustafa Efendi (ö. 980/1572)’nin oğludur. Nişancı Mahmud Çelebi ve Sivas Defterdarı Mehmed Çelebi, Âzerî’nin kardeşleridir. Âlim bir babanın oğlu olan ve Ebussuûd Efendi (ö.1574)’den ders alan Âzerî, iyi bir eğitim görerek yetişmiştir. Bir güzele âşık olduğu için eğitimini yarıda bırakıp Konya’ya gitmiş fakat daha sonra akrabaları tarafından İstanbul’a getirilmiştir (Riyazi: 21b). İstanbul’a geldikten sonra eğitimine devam ederek Ebussuûd Efendi’den mülâzım olmuştur. Âzerî, medrese eğitimini tamamladıktan sonra kardeşi Mahmud Çelebi’nin nişancı olması dolayısıyla müteferrika olarak devlet hizmetine girmiştir (Kutluk 1989: 152). Ancak bir süre sonra asıl mesleği olan kadılığa dönmüştür. Anadolu’nun Tire ve Kestel beldeleri ile bugün Suriye’de bulunan Hama’da kadılık yapmıştır. Âzerî Hama kadısı iken sıtma hastalığına yakalanarak 993/1585’te genç yaşta ölmüştür. Yakın arkadaşı şair Cinânî (ö.1595) onun vefatına son mısraı “Didiler geçdi Âzerî Çelebi” (Hicrî 993) olan bir tarih manzumesi yazmıştır (Okuyucu 1994: 384-5). Mezarı, arkadaşı Hâmid Çelebi’ninki ile birlikte Hama’nın dışında yüksekçe bir yerdedir (Nev’îzâde 1989: 285).
Âzerî’nin, şiir mecmualarında yer alan ve bir divançe oluşturabilecek sayıdaki şiirleri dışında iki eseri vardır.
Nakş-ı Hayâl: Âzerî’nin 987/1579’da tamamladığı dinî, tasavvufî ve ahlakî mahiyette didaktik bir mesnevidir. Beyânî Tezkiresi’nde bu mesnevinin adı Şebistân-ı Hayâl olarak geçmektedir (Kutluk 1997: 25). Müfte’ilün müfte’ilün fâ’ilün vezniyle yazılmış olan Nakş-ı Hayâl’in beyit sayısı 3155’tir (Baykaldı 1994: 30). Eserde asıl konunun işlendiği bölüm, “makale” başlıklı 26 bölümden oluşmaktadır. Dinî, tasavvufî veya ahlakî bir konunun işlendiği “makale” bölümlerinin sonunda konuya uygun bir hikâyeye yer verilmiştir. Buna göre, eserdeki hikâye sayısı 20’dir. “Makale” başlıklı bölümlerde tevekkül ve kanaat, uzlet, sabır ve sebatın fazileti, aşk, ilim öğrenmenin faydaları, kibir, cömertlik, sükûnetin değeri, adalet, mâsivâya bağlanmanın kötülüğü, Allah’ın mutlak fâil olması, doğruluk, çok yeme ve çok uyumanın zararları ve dünyaya düşkünlüğün kötülüğü gibi konular işlenmiştir. Nakş-ı Hayâl’in kimin eserine nazire olduğuna ilişkin görüşler kaynaklarda farklılık göstermektedir. Ancak, eserin sebeb-i te’lif (yazılış sebebi) ve hâtime (bitiş) bölümlerinden anlaşıldığına göre Âzerî, İran edebiyatında Mahzenü’l-Esrâr adlı eseriyle kendisinden sonraki İran ve Türk şairlerine öncülük eden Nizamî-i Gencevî (ö. 1209) başta olmak üzere aynı tarzda eser vermiş diğer İran şairlerinden etkilenmiştir. Ancak hâtime bölümündeki tarih manzumesinden (Baykaldı 1994: 315) Molla Câmî (ö.1492)’nin Tuhfetü’l- Ahrâr’ına bağlı kaldığı anlaşılmaktadır.Nakş-ı Hayâl’in başta İstanbul kütüphaneleri olmak üzere yurt içi ve yurt dışındaki çeşitli kütüphanelerde çok sayıda nüshası vardır. 1313/1895-96’da İstanbul’da basılmıştır (Cunbur vd.1990: 725).
Husrev ü Şîrîn: Şairin hayatı ve eserleri hakkında bilgi veren kaynaklarda ve Türk edebiyatında yazılmış Husrev ü Şîrîn mesnevileri üzerine yapılmış çalışmalarda (Timurtaş 1952: 15-21) Âzerî’nin Husrev ü îrîn’inden söz edilmemektedir. Bu eserin adı Nakş-ı Hayâl’in Süleymaniye Kütüphanesi Murad Buhârî 330/2’de ve Millî Kütüphane Yz. A. 704’te kayıtlı nüshalarında geçmektedir. Eserin diğer nüshalarında ise söz konusu eserin adı Leylâ vü Mecnûn’dur (Baykaldı 1994: 27). Ancak Âzerî’nin Husrev ü Şîrîn’inin bir nüshasının Macar Bilimler Akademisi Kütüphanesinde Török O. 427 numarada kayıtlı olduğu tespit edilmiştir (Parlatır vd. 2007: 112-113). 60 varaktan oluşan eserdeki takip kelimeleri (râbıta)ne bakıldığında 6b-7a ve 15b-16a varakları arasında kopukluklar olduğu görülmektedir. Yazmanın son varağında (vr. 60a) “ fî evâsıtı Safer 987” kaydı yer almaktadır. Bu kayıttaki Safer 987/Mart-Nisan 1579 tarihinin telif ya da istinsah tarihi olduğu konusunda kesin bir hükme varmak eldeki bilgilerle mümkün değildir. Klasik mesnevi tertibine göre yazılmış olan Husrev ü Şîrîn, 17 kıt’ayı da içeren 1685 beyitten oluşmaktadır. Kıt’aların vezni değişmekle birlikte, aruzun “mef’ûlü mefâ’ilün fa’ûlün” kalıbıyla yazılmıştır. Ancak pek çok mısrada, şairlerin bir ses ve ahenk unsuru olarak kullandıkları bilinen sekt-i melih (güzel duraklama)lere rastlanmaktadır. Hikâyenin konusu, Sâsâni hükümdarlarından Husrev-i Perviz ile Ermen hükümdarı Mehin Banu’nun kuzeni Şîrîn arasında yaşanan aşk macerasına dayanmaktadır. Ancak şairin sebeb-i telif bölümünde vurguladığı üzere, Ferhâd’ın Şîrîn’e duyduğu aşk yüzünden çektiği mihnetler daha ayrıntılı biçimde ele alınmıştır. Eser Ülkü Çetinkaya tarafından çalışılmıştır.
Kimi kaynaklarda Âzerî’nin mürettep bir divanı olduğu bildirilmekle (Özcan 1989b: 285, Kâtip Çelebi 2007: II/640) birlikte henüz ele geçmemiştir. Ancak çeşitli şiir mecmualarında kaside, gazel, muhammes ve müseddes gibi nazım şekilleriyle yazılmış çok sayıda şiiri vardır.
Âzerî Nakş-ı Hayâl’in sebeb-i telif bölümünde bir Leylâ vü Mecnûn mesnevisi yazdığını bildirmişse de bu eserin nüshasına henüz rastlanmamıştır.
Âzerî, tezkirelerde zekî, latif tabiatlı, müşfik, cömert, iyi ahlaklı, marifet ve ilimle donanmış, daha ilk gençlik yıllarında belâgatte kemal sahibi olmuş, emsal ve akranları arasında en iyi şiir söyleyen bir şair olarak tanıtılmıştır. Hatta genç yaşta ölmeseydi büyük itibar ve şöhret sahibi olacağı belirtilmiştir. Âzerî’nin şiir meclislerinden ve sohbetlerinden hoşlandığı, sanatkârları himaye ettiği, yakın arkadaşı ve hâmisi olduğu Cinânî (ö.1595)’nin Divan’ındaki şiirlerden anlaşılmaktadır.
Bazı kaynaklarda onun tahmis, muhammes ve tesdise özel bir yeteneği olduğu belirtilmiştir (Riyazi: 21b, Nev’îzâde 1989:285). Şiir mecmualarında bu tarzdaki şiirlerinin sayıca çokluğu, söz konusu kaynakların bu hükmünü kanıtlar niteliktedir.
Hasan Çelebi, Âzerî’nin şairlik gücünü mesnevi sahasında gösterdiğini belirtir (Kutluk 1989: 153). Âzerî, başka şiirleri de bulunmakla birlikte, Nakş-ı Hayâl ile şöhret bulduğundan, edebiyat tarihlerinde de mesnevi şairi olarak tanınmıştır. Bugün varlığı tespit edilmiş olan Husrev ü Şîrîn ve yazıldığı şair tarafından bildirilen fakat henüz elde bulunmayan Leylâ vü Mecnûn mesnevileri de dikkate alındığında, Türk edebiyatı tarihinde Âzerî’nin bir mesnevi şairi olarak yerini aldığını söylemek mümkündür.
Âzerî’nin şiir mecmualarında yer alan şiirlerinin çoğu Fuzûlî (ö.1556) ve Nev’î (ö. 1599)’ye naziredir. Ayrıca Mânî (ö.1599)’nin gazellerine de tahmisler yazmıştır. Yakın dostlukları dolayısıyla, Cinânî’nin (ö.1595), Divan’ını düzenlemesi ve yarım bıraktığı Riyâzü’l-Cinân’ı tamamlaması Âzerî’nin teşvikiyle gerçekleşmiştir. Âzerî de Nakş-ı Hayâl’i Cinânî’nin teşvikiyle yazmıştır.
Âzerî, Nakş-ı Hayâl’den edinilen bilgilere göre, Bursalı Rahmî (ö.1567-68) ve Taşlıcalı Yahyâ (ö. 1582)’yı Türk edebiyatında mesnevi sahasının büyük şairleri olarak görmektedir. İran şairlerinden ise, başta Nizâmî-i Gencevî (ö. 1209) ve Molla Câmî (ö. 1492) olmak üzere Husrev-i Dihlevî (ö. 1325), Kemal-i Hucendî (ö. 1395’ten sonra) ve Hâfız-ı Şîrâzî (ö.1390)’den etkilenmiştir.
Kaynakça
Aslan, Mustafa (1994). "Azerî İbrahim Çelebi". Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi. (90):181-200.
Âzerî İbrahim Çelebi. Nakş-ı Hayâl. Milli Kütüphane. Yz. A. No.704, vr. 16b.
Âzerî İbrahim Çelebi. Nakş-ı Hayâl. Süleymaniye Kütüphanesi. Murad Buhari. No. 330/2. vr. 29b.
Âzerî İbrahim Çelebi. Husrev ü Şîrîn. Macar Bilimler Akademisi Kütüphanesi. Török O. 427. vr. 1b-60a.
Banarlı, Nihad Sami (1997). Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. 2 C. İstanbul: MEB Yay.
Baykaldı, Remzi (1994). Âzerî İbrâhim Çelebi ve Nakş-ı Hayâl Mesnevisi (İnceleme-Metin). Doktora Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi.
Cönk. Milli Ktp. Yazmaları. No.06 Mil. Yz.163. vr.110a-110b.
Cunbur, Müjgan ve Dursun Kaya (1990). Türkiye Basmaları Toplu Kataloğu, Arap Harfli Türkçe Eserler (1729-1928). C.1. Ankara: Milli Kütüphane Basımevi.
Çetinkaya, Ülkü (2008). A Husrev ü Şirin by Azeri. International Journal of Central Asian Studies 12: 84-102.
Çetinkaya, Ülkü (hzl.) (2019). Âzerî İbrahim Çelebi Husrev ü Şirin. Ankara: TTK Yay.
Ergun, Sadettin Nüzhet (yty.). Türk Şairleri. C. I. İstanbul.
İpekten, Haluk, M. İsen, T. Karabey, M. Akkuş (hzl.) (1986). Büyük Türk Klasikleri. C.4. İstanbul: Ötüken-Söğüt Yay.
İpekten, Haluk, M. İsen, N. Okçu, R. Toparlı (1988). Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ankara: KTB Yay.
Kâtip Çelebi (2007). Keşfü’z-Zünûn an Esâmi’l-Kütübi ve’l-Fünûn. C.5. çev. Rüştü Balcı. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.
Kocatürk, Vasfi Mahir (1964). Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Edebiyat Yay.
Kurnaz, Cemal ve Tatçı, Mustafa (hzl.) (2000). Bursalı Mehmed Tahir Osmanlı Müellifleri. Ankara: Bizim Büro Yay.
Kutluk, İbrahim (hzl.) (1989). Kınalı-zade Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şuarâ. Ankara: TTK Yay.
Kutluk, İbrahim (hzl.) (1997). Beyâni Mustafa Bin Carullah, Tezkiretü’ş-Şuarâ. C.2. Ankara: TTK Yay.
Mecmuâ-i Eş’âr. Milli Ktp. Yazmaları. Nr. 06 Mil. Yz.A 3863. vr. 38a.
Mermer, Ahmet (1993). "Azerî İbrahim Çelebi ve Nakş-ı Hayâl'i". Marmara Üniversitesi Türklük Araştırmaları Dergisi 7:473-500
Okuyucu, Cihan (1991). “Âzerî İbrahim Çelebi”. İslâm Ansiklopedisi. C.4. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 325-326.
Okuyucu, Cihan (1994). Cinânî, Hayatı, Eserleri, Divanının Tenkidli Metni. Ankara: TDK Yay.
Özcan Abdülkadir (hzl.) (1989a). Mecdî Mehmed Efendi, Şakâ’ik-i Nu’mâniye ve Zeyilleri: Hadâ’iku’ş-Şakâ’ik. İstanbul: Çağrı Yay.
Özcan Abdülkadir (hzl.) (1989b). Nev’îzâde Atâyî, Şakâ’ik-i Nu’mâniye ve Zeyilleri: Hadâ’iku’l-Hakâ’ik fî Tekmileti’ş-Şakâ’ik. İstanbul: Çağrı Yay.
Parlatır, İsmail ve György Hazai (2007). Macar Bilimler Akademisi Kütüphanesindeki Türkçe El Yazmaları Kataloğu. Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Yay.
Riyazî Mehmed Efendi. Tezkire-i Riyâzî (Riyâzü’ş-Şu’arâ). Millet Kütüphanesi. Ali Emirî Efendi. Nr.765. vr.21b-22a.
Tığlı, Fatih (1999). “Âzerî (İbrahim Çelebi)”. Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi. C.1. İstanbul: YKY. 277.
Timurtaş, Faruk Kadri (1952). “Husrev ü Şîrîn ve Ferhâd u Şîrîn Yazan Şairlerimiz”. Türk Dili. (10): 15-21.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ ÜLKÜ ÇETİNKAYAYayın Tarihi: 09.03.2014Güncelleme Tarihi: 14.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Reh-i aşkunda cân benden hadeng-i cân-sitân senden
Ten-i hâkî-nişân benden kemân-ı ebruvân senden
Başum olsun fedâ la’l-i lebünden bula ihsân it
Sifâl-i hâkdân benden şarâb-ı ergavân senden
Dükenmez tâ kıyâmet haşre dek noksân-pezîr olmaz
Sirişk-i mey-girân benden leb-i gevher-feşân senden
Olur çerh-i kühen vîrân ten-i zârum kalur bî-cân
Dükenmezse figân benden irişmezse amân senden
Aceb mi zâr olursam Âzerîveş oldı gitdükce
Senün lutfun nihân benden benüm aşkum nihân senden
(Mecmuâ-i Eş’âr. Milli Ktp. Yazmaları. No. 06 Mil. Yz.A 3863. vr. 38a.)
Müseddes
Gerçi âyîn-i vefâ uymaz senün mu’tâduna
Muttasıl cevr ü cefâ ammâ ki düşmez aduna
Hastene rahm eylemek bir kerre gelmez yâduna
Bî-güneh şemşîr çekmiş âşık-ı nâ-şâduna
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
Gözlerün hûn-rîzlik fennini tekmîl eylemiş
Mübtelâlar kanını dökmede ta’cîl eylemiş
Hışmını efzûn idüp lutfını taklîl eylemiş
Çok kusûrı mekteb-i hüsn içre tahsîl eylemiş
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
Bendene lâyık görüp cevr ü cefâdan gayrısın
Eylemezdün düşmene kahr u ezâdan gayrısın
Görmez idi ehl-i dil zevk u safâdan gayrısın
Bilmez idi âşıka mihr [ü vefâdan] gayrısın
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
Dergehünden redd idüp agyârunı mehcûr tut
Âşık-ı dil-hasteden derd ü belânı dûr tut
Kullarun gamnâkdur her dem gehî mesrûr tut
Pâdşâhum sordugum ayb olmasun ma’zûr tut
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
Âzerî’nün itdügi feryâd [u] âh [u] vâh içün
Çerhe âteşler salan sûz-ı dil-i güm-râh içün
Mehbit-i Rûhü’l-emîn ol şâh-ı âlî-câh içün
Togrı söyle âlemi var eyleyen Allâh içün
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
(Cönk. Milli Ktp. Yazmaları. No. 06 Mil. Yz.163. vr.110a-110b.)
Husrev ü Şîrîn’den
Şîrîn Taleb-i Husrev İçün Medâyin’e Gelüp Kenâr-ı Şehrde Tururken Husrev Azm-i Şikâr İdüp Râst Geldügidür.
Bir gün ki gelüp irişdi ahşâm
Gösterdi zuhûr-ı râyet-i şâm
[…]
Ol vakt meger o yâr-i gülfâm
Ol dil-ber-i gül-ruh u gül-endâm
İrişmişdi kenâr-ı şehre
Solmışdı o lâle-reng çehre
Gurbet elemi yol ıztırâbı
İncitmişdi o meh-rikâbı
Hayrândı ol arada ol mâh
Husrev haşemiyle irdi nâ-gâh
Gördi ki bir âtâb-ı enver
Hurşîd-‘izâr u mâh-manzar
Gurbet eseri yüzinde zâhir
Zann eyledi kim ola müsâfir
Çün gördi o meh-cebîni Husrev
Salmış yüzi kâyinâta pertev
Varınca o mâha karşu nâ-gâh
Kaldurdı nikâbı yüzden ol mâh
Husrev nazar itdi ol cemâle
Bakdı o ‘izâr-ı bî-misâle
Gördi ki bu tarz u bu letâfet
Bu hüsn ü cemâl bu melâhat
Ol nakş durur ki yazdı Şâbûr
Mermer üzerine kazdı Şâbûr
Fi’l-hâl yakasın eyledi çâk
Pest oldı zemîne niteki hâk
Şîrîn ki bu hâle nâzır oldı
Pervîz idügi zâhir oldı
Ol dahi misâl-i şâh-zâde
Na’ra urup oldı üftâde
Biri birine ol iki cânân
Vâsıl olıcak nizâr u giryân
Bir vechile itdiler te’ânuk
Kim anı beyâna tâkatüm yok
(Âzerî İbrahim Çelebi, Husrev ü Şîrîn, Macar Bilimler Akademisi Kütüphanesi. Török O. 427. vr. 22b-23a.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 09.03.2014Güncelleme Tarihi: 14.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Reh-i aşkunda cân benden hadeng-i cân-sitân senden
Ten-i hâkî-nişân benden kemân-ı ebruvân senden
Başum olsun fedâ la’l-i lebünden bula ihsân it
Sifâl-i hâkdân benden şarâb-ı ergavân senden
Dükenmez tâ kıyâmet haşre dek noksân-pezîr olmaz
Sirişk-i mey-girân benden leb-i gevher-feşân senden
Olur çerh-i kühen vîrân ten-i zârum kalur bî-cân
Dükenmezse figân benden irişmezse amân senden
Aceb mi zâr olursam Âzerîveş oldı gitdükce
Senün lutfun nihân benden benüm aşkum nihân senden
(Mecmuâ-i Eş’âr. Milli Ktp. Yazmaları. No. 06 Mil. Yz.A 3863. vr. 38a.)
Müseddes
Gerçi âyîn-i vefâ uymaz senün mu’tâduna
Muttasıl cevr ü cefâ ammâ ki düşmez aduna
Hastene rahm eylemek bir kerre gelmez yâduna
Bî-güneh şemşîr çekmiş âşık-ı nâ-şâduna
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
Gözlerün hûn-rîzlik fennini tekmîl eylemiş
Mübtelâlar kanını dökmede ta’cîl eylemiş
Hışmını efzûn idüp lutfını taklîl eylemiş
Çok kusûrı mekteb-i hüsn içre tahsîl eylemiş
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
Bendene lâyık görüp cevr ü cefâdan gayrısın
Eylemezdün düşmene kahr u ezâdan gayrısın
Görmez idi ehl-i dil zevk u safâdan gayrısın
Bilmez idi âşıka mihr [ü vefâdan] gayrısın
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
Dergehünden redd idüp agyârunı mehcûr tut
Âşık-ı dil-hasteden derd ü belânı dûr tut
Kullarun gamnâkdur her dem gehî mesrûr tut
Pâdşâhum sordugum ayb olmasun ma’zûr tut
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
Âzerî’nün itdügi feryâd [u] âh [u] vâh içün
Çerhe âteşler salan sûz-ı dil-i güm-râh içün
Mehbit-i Rûhü’l-emîn ol şâh-ı âlî-câh içün
Togrı söyle âlemi var eyleyen Allâh içün
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
(Cönk. Milli Ktp. Yazmaları. No. 06 Mil. Yz.163. vr.110a-110b.)
Husrev ü Şîrîn’den
Şîrîn Taleb-i Husrev İçün Medâyin’e Gelüp Kenâr-ı Şehrde Tururken Husrev Azm-i Şikâr İdüp Râst Geldügidür.
Bir gün ki gelüp irişdi ahşâm
Gösterdi zuhûr-ı râyet-i şâm
[…]
Ol vakt meger o yâr-i gülfâm
Ol dil-ber-i gül-ruh u gül-endâm
İrişmişdi kenâr-ı şehre
Solmışdı o lâle-reng çehre
Gurbet elemi yol ıztırâbı
İncitmişdi o meh-rikâbı
Hayrândı ol arada ol mâh
Husrev haşemiyle irdi nâ-gâh
Gördi ki bir âtâb-ı enver
Hurşîd-‘izâr u mâh-manzar
Gurbet eseri yüzinde zâhir
Zann eyledi kim ola müsâfir
Çün gördi o meh-cebîni Husrev
Salmış yüzi kâyinâta pertev
Varınca o mâha karşu nâ-gâh
Kaldurdı nikâbı yüzden ol mâh
Husrev nazar itdi ol cemâle
Bakdı o ‘izâr-ı bî-misâle
Gördi ki bu tarz u bu letâfet
Bu hüsn ü cemâl bu melâhat
Ol nakş durur ki yazdı Şâbûr
Mermer üzerine kazdı Şâbûr
Fi’l-hâl yakasın eyledi çâk
Pest oldı zemîne niteki hâk
Şîrîn ki bu hâle nâzır oldı
Pervîz idügi zâhir oldı
Ol dahi misâl-i şâh-zâde
Na’ra urup oldı üftâde
Biri birine ol iki cânân
Vâsıl olıcak nizâr u giryân
Bir vechile itdiler te’ânuk
Kim anı beyâna tâkatüm yok
(Âzerî İbrahim Çelebi, Husrev ü Şîrîn, Macar Bilimler Akademisi Kütüphanesi. Török O. 427. vr. 22b-23a.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 14.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Reh-i aşkunda cân benden hadeng-i cân-sitân senden
Ten-i hâkî-nişân benden kemân-ı ebruvân senden
Başum olsun fedâ la’l-i lebünden bula ihsân it
Sifâl-i hâkdân benden şarâb-ı ergavân senden
Dükenmez tâ kıyâmet haşre dek noksân-pezîr olmaz
Sirişk-i mey-girân benden leb-i gevher-feşân senden
Olur çerh-i kühen vîrân ten-i zârum kalur bî-cân
Dükenmezse figân benden irişmezse amân senden
Aceb mi zâr olursam Âzerîveş oldı gitdükce
Senün lutfun nihân benden benüm aşkum nihân senden
(Mecmuâ-i Eş’âr. Milli Ktp. Yazmaları. No. 06 Mil. Yz.A 3863. vr. 38a.)
Müseddes
Gerçi âyîn-i vefâ uymaz senün mu’tâduna
Muttasıl cevr ü cefâ ammâ ki düşmez aduna
Hastene rahm eylemek bir kerre gelmez yâduna
Bî-güneh şemşîr çekmiş âşık-ı nâ-şâduna
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
Gözlerün hûn-rîzlik fennini tekmîl eylemiş
Mübtelâlar kanını dökmede ta’cîl eylemiş
Hışmını efzûn idüp lutfını taklîl eylemiş
Çok kusûrı mekteb-i hüsn içre tahsîl eylemiş
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
Bendene lâyık görüp cevr ü cefâdan gayrısın
Eylemezdün düşmene kahr u ezâdan gayrısın
Görmez idi ehl-i dil zevk u safâdan gayrısın
Bilmez idi âşıka mihr [ü vefâdan] gayrısın
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
Dergehünden redd idüp agyârunı mehcûr tut
Âşık-ı dil-hasteden derd ü belânı dûr tut
Kullarun gamnâkdur her dem gehî mesrûr tut
Pâdşâhum sordugum ayb olmasun ma’zûr tut
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
Âzerî’nün itdügi feryâd [u] âh [u] vâh içün
Çerhe âteşler salan sûz-ı dil-i güm-râh içün
Mehbit-i Rûhü’l-emîn ol şâh-ı âlî-câh içün
Togrı söyle âlemi var eyleyen Allâh içün
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
(Cönk. Milli Ktp. Yazmaları. No. 06 Mil. Yz.163. vr.110a-110b.)
Husrev ü Şîrîn’den
Şîrîn Taleb-i Husrev İçün Medâyin’e Gelüp Kenâr-ı Şehrde Tururken Husrev Azm-i Şikâr İdüp Râst Geldügidür.
Bir gün ki gelüp irişdi ahşâm
Gösterdi zuhûr-ı râyet-i şâm
[…]
Ol vakt meger o yâr-i gülfâm
Ol dil-ber-i gül-ruh u gül-endâm
İrişmişdi kenâr-ı şehre
Solmışdı o lâle-reng çehre
Gurbet elemi yol ıztırâbı
İncitmişdi o meh-rikâbı
Hayrândı ol arada ol mâh
Husrev haşemiyle irdi nâ-gâh
Gördi ki bir âtâb-ı enver
Hurşîd-‘izâr u mâh-manzar
Gurbet eseri yüzinde zâhir
Zann eyledi kim ola müsâfir
Çün gördi o meh-cebîni Husrev
Salmış yüzi kâyinâta pertev
Varınca o mâha karşu nâ-gâh
Kaldurdı nikâbı yüzden ol mâh
Husrev nazar itdi ol cemâle
Bakdı o ‘izâr-ı bî-misâle
Gördi ki bu tarz u bu letâfet
Bu hüsn ü cemâl bu melâhat
Ol nakş durur ki yazdı Şâbûr
Mermer üzerine kazdı Şâbûr
Fi’l-hâl yakasın eyledi çâk
Pest oldı zemîne niteki hâk
Şîrîn ki bu hâle nâzır oldı
Pervîz idügi zâhir oldı
Ol dahi misâl-i şâh-zâde
Na’ra urup oldı üftâde
Biri birine ol iki cânân
Vâsıl olıcak nizâr u giryân
Bir vechile itdiler te’ânuk
Kim anı beyâna tâkatüm yok
(Âzerî İbrahim Çelebi, Husrev ü Şîrîn, Macar Bilimler Akademisi Kütüphanesi. Török O. 427. vr. 22b-23a.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Gazel
Reh-i aşkunda cân benden hadeng-i cân-sitân senden
Ten-i hâkî-nişân benden kemân-ı ebruvân senden
Başum olsun fedâ la’l-i lebünden bula ihsân it
Sifâl-i hâkdân benden şarâb-ı ergavân senden
Dükenmez tâ kıyâmet haşre dek noksân-pezîr olmaz
Sirişk-i mey-girân benden leb-i gevher-feşân senden
Olur çerh-i kühen vîrân ten-i zârum kalur bî-cân
Dükenmezse figân benden irişmezse amân senden
Aceb mi zâr olursam Âzerîveş oldı gitdükce
Senün lutfun nihân benden benüm aşkum nihân senden
(Mecmuâ-i Eş’âr. Milli Ktp. Yazmaları. No. 06 Mil. Yz.A 3863. vr. 38a.)
Müseddes
Gerçi âyîn-i vefâ uymaz senün mu’tâduna
Muttasıl cevr ü cefâ ammâ ki düşmez aduna
Hastene rahm eylemek bir kerre gelmez yâduna
Bî-güneh şemşîr çekmiş âşık-ı nâ-şâduna
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
Gözlerün hûn-rîzlik fennini tekmîl eylemiş
Mübtelâlar kanını dökmede ta’cîl eylemiş
Hışmını efzûn idüp lutfını taklîl eylemiş
Çok kusûrı mekteb-i hüsn içre tahsîl eylemiş
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
Bendene lâyık görüp cevr ü cefâdan gayrısın
Eylemezdün düşmene kahr u ezâdan gayrısın
Görmez idi ehl-i dil zevk u safâdan gayrısın
Bilmez idi âşıka mihr [ü vefâdan] gayrısın
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
Dergehünden redd idüp agyârunı mehcûr tut
Âşık-ı dil-hasteden derd ü belânı dûr tut
Kullarun gamnâkdur her dem gehî mesrûr tut
Pâdşâhum sordugum ayb olmasun ma’zûr tut
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
Âzerî’nün itdügi feryâd [u] âh [u] vâh içün
Çerhe âteşler salan sûz-ı dil-i güm-râh içün
Mehbit-i Rûhü’l-emîn ol şâh-ı âlî-câh içün
Togrı söyle âlemi var eyleyen Allâh içün
Sen mi ögretdün cefâyı gamze-i cellâduna
Hûb ta’lîm eylemişsin âferîn üstâduna
(Cönk. Milli Ktp. Yazmaları. No. 06 Mil. Yz.163. vr.110a-110b.)
Husrev ü Şîrîn’den
Şîrîn Taleb-i Husrev İçün Medâyin’e Gelüp Kenâr-ı Şehrde Tururken Husrev Azm-i Şikâr İdüp Râst Geldügidür.
Bir gün ki gelüp irişdi ahşâm
Gösterdi zuhûr-ı râyet-i şâm
[…]
Ol vakt meger o yâr-i gülfâm
Ol dil-ber-i gül-ruh u gül-endâm
İrişmişdi kenâr-ı şehre
Solmışdı o lâle-reng çehre
Gurbet elemi yol ıztırâbı
İncitmişdi o meh-rikâbı
Hayrândı ol arada ol mâh
Husrev haşemiyle irdi nâ-gâh
Gördi ki bir âtâb-ı enver
Hurşîd-‘izâr u mâh-manzar
Gurbet eseri yüzinde zâhir
Zann eyledi kim ola müsâfir
Çün gördi o meh-cebîni Husrev
Salmış yüzi kâyinâta pertev
Varınca o mâha karşu nâ-gâh
Kaldurdı nikâbı yüzden ol mâh
Husrev nazar itdi ol cemâle
Bakdı o ‘izâr-ı bî-misâle
Gördi ki bu tarz u bu letâfet
Bu hüsn ü cemâl bu melâhat
Ol nakş durur ki yazdı Şâbûr
Mermer üzerine kazdı Şâbûr
Fi’l-hâl yakasın eyledi çâk
Pest oldı zemîne niteki hâk
Şîrîn ki bu hâle nâzır oldı
Pervîz idügi zâhir oldı
Ol dahi misâl-i şâh-zâde
Na’ra urup oldı üftâde
Biri birine ol iki cânân
Vâsıl olıcak nizâr u giryân
Bir vechile itdiler te’ânuk
Kim anı beyâna tâkatüm yok
(Âzerî İbrahim Çelebi, Husrev ü Şîrîn, Macar Bilimler Akademisi Kütüphanesi. Török O. 427. vr. 22b-23a.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | REMZÎ | d. ? - ö. 1547/48 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | BAHRÎ, Şeyh Bahrî Dede | d. ? - ö. 1566 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | REMZÎ | d. ? - ö. 1547/48 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | BAHRÎ, Şeyh Bahrî Dede | d. ? - ö. 1566 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | REMZÎ | d. ? - ö. 1547/48 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | BAHRÎ, Şeyh Bahrî Dede | d. ? - ö. 1566 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | REMZÎ | d. ? - ö. 1547/48 | Meslek | Görüntüle |
11 | BAHRÎ, Şeyh Bahrî Dede | d. ? - ö. 1566 | Meslek | Görüntüle |
12 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Meslek | Görüntüle |
13 | REMZÎ | d. ? - ö. 1547/48 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | BAHRÎ, Şeyh Bahrî Dede | d. ? - ö. 1566 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | REMZÎ | d. ? - ö. 1547/48 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | BAHRÎ, Şeyh Bahrî Dede | d. ? - ö. 1566 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Madde Adı | Görüntüle |