BEHÇET MAHİR

(d. 1919 / ö. 22.06.1988)
meddah/hikâye anlatıcısı
(Âşık / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Behçet Mahir, Erzurum’un Yukarı Yoncalık Mahallesinde dünyaya gelmiştir (Sakaoğlu 1980: 50). Behçet Mahir’in doğum tarihi olarak Muhan Bali (1910, 1915), Henia Celnarova (1910) ve Ahmet Edip Uysal (1909) farklı yılları gösterirken; Sakaoğlu, Seyidoğlu, Türkmen, Marul ve Alptekin 1919 yılında hemfikirdirler (Sakaoğlu vd. 1997: 2). Behçet Mahir’in babası Hamdi Efendi marangoz, annesi Güneş Hanım ise ev hanımıdır. Esme ve Neşet isminde iki kardeşi vardır. Ona Behçet adını, amcası Şevket Efendi vermiştir. “Mahir” soyadını alış sebebini ise bir sohbetinde; “Mahir soyadını, âlem-i manada, on üç yaşında iken üç dervüşün sözünden aldım. ‘Senin adın Behçet Mahir, Mahir koyduk.’ dediler. Bunun üçün, işte o günden bu güne ana adım Behçet, mahlasım Mahir konmuştur.” (Sakaoğlu 1980: 50) diyerek rüyada aldığını ve aynı zamanda mahlas olarak kullandığını belirtir. Ancak nüfus kayıtlarında “Mahir” soyadı yanlışlıkla “Marik” yazıldığı için adı, resmi kaynaklarda Behçet Marik’tir.

Behçet Mahir’in düzenli bir eğitimi olmamıştır. Sekiz yaşına geldiğinde babası onu Arslan Hoca’nın Şeyhler Medresesine gönderir. Ancak burada bir yıl kadar eğitim aldıktan sonra seferberlik ilan edildiği için eğitimi yarım kalır. Yirmi yaşlarında vatani görevini yapmak üzere Erzincan’a giden Behçet Mahir, bir süre sonra gözlerindeki rahatsızlık nedeniyle terhis edilir. 1943'te Münife Taş ile evlenen Mahir, çocukları olmayınca bir yakınlarının kızı olan Emine’yi evlat edinir.

Behçet Mahir, geçimini kahvehanelerde hikâye anlatarak sağlar. Ancak bunun yanında seyyar satıcılık (çorap satıcılığı) yapmış, destanlarını bastırıp pazarlarda satmış ve bazı gündelik işlerle de uğraşmıştır. Onun devlet kapısındaki görevi Atatürk Üniversitesi tarafından yürütülen Güzelova kazılarında gündelik işçi olarak çalışmasıyla başlar. Daha sonra Behçet Mahir’in kahvehanelerde anlattığı hikâyeleri duyan Mehmet Kaplan, onu Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde yardımcı hizmetli kadrosunda 1 Ekim 1964 tarihinde göreve başlatır. Behçet Mahir, 16 yıl burada çalıştıktan sonra 1980'de emekli olur. Bu vesileyle Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde görev yapan başta Mehmet Kaplan olmak üzere Mehmet Akalın, Muhan Bali, Saim Sakaoğlu, Bilge Seyidoğlu, Fikret Türkmen, Ali Berat Alptekin gibi birçok akademisyen, onun anlattığı hikâyeleri derleyip kaydetme fırsatını bulmuştur.

Erzurum ve ilçelerinin tamamını gezip dolaşan Behçet Mahir, arka arkaya yedi defa aynı rüyayı görmesi üzerine Adana’ya da gider. Bunların dışında çeşitli vesilelerle Kars ve çevresini de gezme imkânı bulur. Ancak okur yazarlığının olmaması ve gözlerindeki rahatsızlıktan dolayı başka yerlere fazlaca gidemez. Ankara, Bursa ve Bolu’ya ise hikâyeciliğine bağlı olarak özel davetler vesilesiyle gitmiştir. Bu ziyaretlerinden ilki 1977'de Ankara’ya olmuştur. Kültür ve Turizm Bakanlığı Millî Folklor Araştırma Dairesi Başkanlığı tarafından davet edilen Mahir, bildiği hikâyelerden bazılarını burada anlatır ve anlattığı hikâyeler orada arşivlenir. Behçet Mahir, 1981'de Bursa’da yapılan Milletlerarası Türk Halk Edebiyatı ve Folklor Kongresine katılarak yurt dışından gelen misafirlere hikâyelerinden çeşitli örnekler sunar. 1982'de ise Kültür ve Turizm Bakanlığı Millî Folklor Araştırma Dairesi Başkanlığı tarafından Bolu’da düzenlenen Köroğlu seminerine katılarak Köroğlu hikâyelerinden “Köroğlu’nun Zuhuru” kolunu anlatır.

Gündelik hayattan tarihe kadar her anlamda mesajlarla dolu hikâye, destan, masal, efsane, fıkra vb. anlatmaya dayalı türlerle kültür ve edebiyatımızın eşsiz mirasını oluşturan Behçet Mahir, 22 Haziran 1988 tarihinde Erzurum’da vefat eder ve Erzurum Asri Mezarlığı’na defnedilir (Alptekin 2016: 9-12).

Behçet Mahir, âşıklık ve hikâyecilik geleneğinin köklü bir geçmişe sahip olduğu Erzurum’da yetişmiştir. O, hikâye dinleyerek başladığı bu işe daha sonra çırak olarak devam etmiş ve gün gelmiş, usta bir meddah olup birbirinden güzel hikâyelerin anlatıcısı durumuna gelmiştir. Mahir, anlattığı hikâyelerin hemen hepsini ustası Gez Mahalleli Hafız Mithat (Muktat)’tan öğrenmiştir. Öğrendiği hikâyeleri kendine has bir tarzda anlatan Behçet Mahir, özellikle Köroğlu, Ercişli Emrah ile Selvi Han, Tahir ile Zühre, Eşref Bey, Davut Oğlu Süleyman, Şah İsmail, Yaralı Mahmut, Kirmanşah ve Âşık Garip hikâyelerini anlatmakta daha başarılıdır. Büyük bir ustalıkla anlattığı hikâyelerden bazıları akademik çalışmalara (yüksek lisans, doktora ve doçentlik) da konu edilmiştir. Hikâye repertuvarı oldukça zengin olan Behçet Mahir, 60’a yakın destan ve hikâyenin dışında, masal, efsane ve fıkralar da anlatmakta, çeşitli âşıklara ait deyiş ve atışmalardan örnekler vermektedir. Anlattığı metinlerin tamamı şu şekilde tasnif edilebilir:

A. Kahramanlık Hikâyeleri: 1. Köroğlu’nun Zuhuru, 2. Köroğlu ile Demircioğlu, 3. Demircioğlu - Reyhan Arap, 4. Köroğlu’nun Ayvaz’ı Kaçırması, 5. Köroğlu-Niğdeli Geyik Ahmet, 6. Köse Kenan - Dânâ Hanım, 7. Köroğlu - Han Nigar, 8. Köroğlu - Han Nigar- Hasan Bey - Telli Nigar, 9. Akşehir Telli Nigar Cengi, 10. Keloğlan’ın Köroğlu’nun Atını Kaçırması, 11. Kenan Kolu, 12. Bağdat Kolu, 13. Kiziroğlu Mustafa Bey – Afganistan - Gürcistan, 14. Bolu Beyi, 15. Köroğlu’nun Sonu.

B. Aşk Hikâyeleri: 1. Âşık Garip, 2. Derdi Yok ile Zülfüsiyah, 3. Ercişli Emrah ile Selvi Han Hikâyesi, 4. Ferhat ile Şirin, 5. Firuz Şah, 6. Kerem ile Aslı, 7. Latif Şah, 8. Leyla ile Mecnun, 9. Mahi ile Hurşit, 10. Sürmeli Bey, 11. Tahir ile Zühre, 12. Yusuf ile Züleyha.

C. Aşk ve Kahramanlık Konulu Hikâyeler: 1. Eşref Bey, 2. Kirmanşah, 3. Şah İsmail, 4. Yaralı Mahmut (Mahmut ile Mehbub), 5. Zaloğlu Rüstem.

Ç. Diğer Hikâyeler: 1. Hatem-i Tâî, 2. Ebu Ali Sina, 3. Nuşirevan Keykubat, 4. Seyfulmülük, 5. Davutoğlu Süleyman, 6. Hüthüt Kuşu.

D. Masallar: 1. Ali Han Peri, 2. Asıl ile Nesil ( Alişi ile Bilişi), 3. Ayyar Zeliha, 4. Bezirgân’ın Üç Oğli, 5. Daşgıran, 6. Nuralan Padişah ile Vezir-i Has Hikâyesi, 7. Padişahın Rüyası, 8. Üç Köseler, 9. Üç Şehzadeler.

E. Efsaneler: 1. Şahmaran ile Lokman Hekim Hikâyesi, 2. Yunus Emre.

F. Fıkralar: 1. Behlül Dânâ Fıkraları, 2. Nasreddin Hoca Fıkraları, 3. Diğer Fıkralar.

G. Âşıklar ve Âşık Karşılaşmaları: 1. Âşık Mugumi, 2. Âşık Nesil, 3. Âşık Şenlik- Summanî Karşılaşması, 4. Âşık Verga, 5. Kağızmanlı Hafzî, 6. Kurbanî, 7. Summanî.

H. Destanları: 1. Battal Gazi, 2. Eba Müslim Horasâni, 3. Hamza-i Sahip Gıran, 4. İmam Ali’nin Gan Galesi Cengi, 5. Kahraman-ı Katil, 6. Temindarî.

I. Diğerleri: 1. Demir Pehlivan, 2. Erzurumlu Kıvılcımoğlu, 3. Erzurumlu Mahiri Baba, 4. Firdevsoğlu Hikâyesi, 5. Firdevs Şah, 6. Havari Zemin, 7. Kırk Sualler, 8. Kıvılcımoğlu Topal İsmail, 9. Muğat Pehlivan, 10. Nebi Han, 11. Nemrut Han, 12. Demir Dam, 13. Timurlenk (Sakaoğlu vd. 1997: 16-18).

Behçet Mahir’in meddahlığı/hikâyeciliği üzerine; Ahmet Edip Uysal (1985a, 1985b) Muhan Bali (1977), Bilge Seyidoğlu (1970), Saim Sakaoğlu(1983, 1987, 1988, 1990, 1992), Sabri Koz (1989) ve Henia Celnarova (1979) gibi akademisyenler çeşitli çalışmalar yapmışlardır. Bu konuda özellikle Saim Sakaoğlu, Ali Berat Alptekin, Esma Şimşek ve Yurdanur Sakaoğlu tarafından yayımlanan; Meddah Behçet Mahir’in Bütün Hikâyeleri I-II adlı eser önemlidir (Sakaoğlu vd. 1997; Sakaoğlu vd. 1999). Mehmet Kaplan, Mehmet Akalın ve Muhan Bali tarafından yayımlanan Köroğlu Destanı (1973) adlı eserdeki hikâyelerin tamamı da Behçet Mahir tarafından anlatılmıştır.

Soy ismiyle müsemma olup hikâye anlatmada mahir olan meddah, bu konuda kendine mahsus bir tarz ve üslup yaratmıştır. O, anlattığı hikâyelerin hemen hepsinin girişine “peşrov” veya “selçuk” adını verdiği döşeme ile başlar. Behçet Mahir’e göre, her binada girişi sağlayan bir kapı vardır. Halk hikâyelerinin kapısı da selçuğudur. Genellikle anlatımına hâkim olduğu veya anlatmasını sevdiği hikâyelerin döşeme kısmında; Çevir gaz yanmasın/ Sözde hilaf olmasın/ Mert yakası namert elin / Giriftar olasın inşallah.” şeklindeki manzumeyi söyler. Bu ifade, Behçet Mahir anlatılarında âdeta giriş formeli hâline gelmiştir. O, bu manzumeyi kullanmadığı diğer hikâyelerde ise daha çok masallarda görülen giriş formeli ile konuya başlar: “Zaman zaman içinde, zaman kalbur içinde; deve tellal idi, horoz berber idi. Anam eşikte, babam beşikte idi; ben delikanlıydım. Az gittim uz gittim; altı ay bir güz gittim. Bir çuvaldız boyu gittim. Kurbağaya vurdum palanı, yedi yerden çektim kolanı, doğru ile doğru oldum, yalancıya verdim yalanı…” O, bazı durumlarda giriş tekerlemelerini fazlaca uzatmadan ya da hiç kullanmadan asıl olayı/olay örgüsünü anlatmaya başlar.

Çeşitli tasniflerde, “büyük halk hikâyesi” olarak ifade edilen anlatılar, hacim yönüyle diğer hikâyelere göre daha uzundur. Bu sebeple bu tür halk hikâyelerinin anlatılması birkaç gece sürebilir. Behçet Mahir, anlatılması bir günde bitmeyen hikâyelerin konusunu belirli bir yere getirdikten -hikâyecilik geleneğinde bu kısımlar için “hikâyenin yatılacak yerleri” ifadesi kullanılır- sonra “Hikâyemiz bögünnük bu gaddar, gerisini yarın inşallah güzel güzel annadırım.". diyerek ara verir (Sakaoğlu vd. 1997 C.1: 8). Ertesi gün kaldığı yerden devam eder.

Behçet Mahir’in anlattığı hikâyelerde Erzurum yöresi ağız özellikleri görülür. Erzurum ağzıyla anlattığı hikâyelerde, özellikle bu bölgeye ait deyim, atasözü, dua, beddua vb. kalıplaşmış ifadelere sıkça yer verir. Behçet Mahir’in dikkat çeken en belirgin özelliklerinden biri hikâye anlatırken zaman zaman anlattığı hikâyeye ara verip dinleyiciye nasihatlerde bulunması hatta ahlâk dersi vermesidir. Ancak bunu rastgele bir yerde yapmaz, hikâyede anlattığı konuyla gerçek hayatta yaşanan olaylar arasında bağlantı kurarak geçiş yapar. O, eğer hikâye anlatırken bu tür bir nasihat verme gereği duyarsa, genellikle; “Ey insanoğli, sözüm ey dinle ”, “Hagigatte beledir”, “Türkoğli gözün aç”, “Çünkü ne demişler?”, “Bir söz vardır.” “İşde bunnari eyi bilelim.” vb. gibi ifadelerle cümleye başlar. Bazı durumlarda uzun uzun nasihatler verip konuyu örneklendirerek açıklarken bazen de kısa bir bilgi verdikten sonra tekrar hikâyeye döner. Ancak burada dikkatleri çeken durum, tekrar hikâye anlatmaya başladığında, nerede kaldığını hiç kimseye sormadan bıraktığı yerden anlatmaya devam etmesidir. Anlattığı hikâyeleri her hâliyle benimseyen Behçet Mahir’e, bu hikâyelerin ne işe yaradığı sorulduğunda; “Geçmişi dile getirir, dinleyiciye geçmişi duyurur.” cevabını verir. Hikâyelerin gerçeklik yönünün olup olmadığı konusunda ise; “Dörtte üçü olmuştur, geri kalan biri de ilave edilmiştir.” diyerek anlattıklarını inanarak naklettiğini vurgular.

Her anlatıcıda olduğu gibi Behçet Mahir’in anlattığı hikâyelerde de günlük hayattan izlere rastlamak mümkündür. O, farkında olmadan dönemin özelliklerini hikâyelerinde kurgulayarak günceller. Çeşitli teknolojik gelişmeler ve hayat şartlarının değişimi onun hikâyelerine de yansır. Onun, Köroğlu hikâyesini anlatırken; ‘Köroğlu zile basar ve Ayvaz’ı çağırır: ‘Oğlum Ayvaz, misafirlere sor, kahve mi çay mı içerler?’ (Alptekin 2016: 19) diye sorması ile kendi çalışma şartları arasında bir bağ kurduğu açıkça görülür. Behçet Mahir, ayrıca sosyal hayatta rahatsız olduğu durumları nasihatlerde bulunarak eleştirir. Seksenli yıllarda genç kızların mini etek giymesi, erkeklerin saç uzatması meddahın hoşuna gitmez ve bu durumu çeşitli vesilelerle anlattığı hikâyelerde dile getirir (Alptekin 2016: 19).

Behçet Mahir, hikâye anlatırken metin içinde konuya uygun kısa hikâye, kıssa, rivayet ve fıkralara da yer verir. “Karavelli” adı verilen bu anlatılar, onun meddahlıktaki ustalığını ve olay örgüsüne hâkimiyetini gösterir. Diğer taraftan jest ve mimikleri de başarıyla kullanan Behçet Mahir, hikâye anlatmayı seven ve durumu fiziksel olarak da karşısındaki dinleyiciye aktaran bir anlatıma sahiptir. Onun, hikâye anlatma anındaki mimiklerine ve fiziksel duruşuna yansıyan mutluluğu, gençleşme ve psikolojik memnuniyetinin dışavurumudur. O, âdeta kahramanlık hikâyelerini anlatırken 25-30 yaşlarındaki bir delikanlının tavrıyla ve ses tonuyla kendini dinletir. Behçet Mahir’in bir başka özelliği de kendisinden anlatması istenen hiçbir hikâye için “bilmiyorum” ifadesini kullanmamasıdır. O, hikâyelerin –özellikle aşk konulu hikâyelerin- belirli bir formata sahip olduğunu bildiği için hiç bilmediği bir hikâyeyi dahi kendi üslubuyla yeniden kurgulayarak büyük bir ustalıkla anlatabilir.

Klasik meddahlık geleneğinde görülen asa ve mendil taşıma, Behçet Mahir’de yoktur. Ama bunların yerini başka nesneler almıştır. O, hikâye anlatmaya başlarken yanına bir bardak sıcak, şekerli su (kant) alır, bir de sigara yakar. Ama bunlar orada sadece aksesuar olarak kalır. Hikâye anlatmaya başladığında her şeyi unutup âdeta transa geçen Mahir, elindeki sigaranın yana yana parmağına kadar gelmesini dahi fark etmez. Buna rağmen hikâye anlatmaya başlarken bu iki şeyin mutlaka olmasını ister.

Halk hikâyeleri, yapı itibariyle nazım-nesir karışımı bir özelliğe sahiptir. Ancak Behçet Mahir’in şairliği güçlü olmadığı için anlattığı hikâyeler şiir yönünden biraz zayıftır. Aslında bade içtiğini belirten Mahir, üçüncü kadehi içemediği için şairliğinin zayıf olduğunu, sazı ise hiç çalamadığını ifade eder. O, bu konuyla ilgili olarak; on üç yaşındayken bade içtiğini ve bu tarihin 11 Ağustos tarihine denk geldiğini ifade eder. Yeşil sarıklı üç dervişin kendisini alarak; Âşık Sümmani’nin de olduğu bir mecliste; ilk bâdeyi Allah aşkına; ikinci badeyi üçler, yediler ve kırklar aşkına içirdiklerini, daha sonra uyandığını anlatır. Ancak ikinci defa uykuya daldığında rüyası devam eder ve dervişler tarafından “maharet sahibi olma” anlamında kendisine “Mahir” mahlası verilir. Rüyasında ateşlendiği ve bağırdığı için annesinin kendisini uyandırdığını, bu yüzden de üçüncü badeyi içemediğini, dolayısıyla saz çalma yeteneğinin olmadığını söyler (Sakaoğlu vd. 1997, C.I: 18-21). Aslında şiirleri de fazla değildir. “Mahir” ve “Behçet Mahir” mahlaslarını kullandığı şiirlerinin sayısı 30 kadardır. Bu sayı anlattığı hikâyelere eklediği dörtlüklerle ancak 50’yi bulur (Sakaoğlu vd. 1997, C.I: 21-24). Behçet Mahir, destan şeklinde şiirlerini tek sayfa halinde bastırarak pazar yerlerinde satmıştır. Teknik olarak zayıf olan bu şiirler, dönemin özelliklerini içermesi yönüyle önem arz eder.

Kaynakça

Alptekin, Ali Berat (2016). Erzurum’un Yüzleri / Behçet Mahir. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay.

Bali, Muhan (1977). “Behçet Mahir”. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C1. 376.

Celnarova, Xenia (1979). “Etnographic Publications of the Atatürk Üniversity in Erzurum”. Asian and African Studies. 15: 177-184.

Kaplan, Mehmet , Mehmet Akalın, Muhan Bali (1973). Köroğlu Destanı. Ankara: Atatürk Üniversitesi Yay.

Koz, Sabri (1989). “Behçet Mahir”. Ana Britannica. C.15.  177.

Sakaoğlu, Saim (1980). “Meddah Behçet Mahir”. Millî Kültür. 2(1), Haziran: 49-57.

Sakaoğlu, Saim (1983). “Yunus Emre Efsanesi”. Erciyes, 5 (52), Mayıs: 14-16.

Sakaoğlu, Saim (1987). “Erzurumlu Behçet Mahir ve Köroğlu ile Kiziroğlu Mustafa Bey Hikâyesi”. Erciyes, 10 (110). Şubat: 14-17.

Sakaoğlu, Saim (1988). “Erzurumlu Behçet Mahir’in Hikâye Anlatma Tekniği”. Türk Kültürü Araştırmaları, 25 (1): 21-29.

Sakaoğlu, Saim (1990). “Son Meddah Behçet Mahir’in Hikâye Repertuar”. Halk Edebiyatı ve Folklor Kongresi Tebliğ Özetleri (Konya 22-23 Ekim 1990), Konya. 41.

Sakaoğlu, Saim (1992). “Yunus Emre ve Efsanesi”. Efsane Araştırmaları, Konya: Selçuk Üniversitesi Yay. 61-63.

Sakaoğlu, Saim, Ali Berat Alptekin, Yurdanur Sakaoğlu, Esma Şimşek (1997). Meddah Behçet Mahir’in Bütün Hikâyeleri I. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay.

Sakaoğlu, Saim, Ali Berat Alptekin, Yurdanur Sakaoğlu, Esma Şimşek (1999). Meddah Behçet Mahir’in Bütün Hikâyeleri II. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay.

Seyidoğlu, Bilge (1970). “Bir Halk Hikâyecisi Behçet Mahir”. Adımlar (Erzurum), Şubat. 1 (1): 3.

Uysal, Ahmet Edip (1985a). “The Makimg of a Turkish Folk Narrator: Behçet Mahir of Erzurum”. Erdem, 1(2), Mayıs: 535-543.

Uysal, Ahmet Edip (1985b). “Türk Halk Hikâyeciliğinin Son Ustalarından Erzurumlu Behçet Mahir ve İç Dünyası”. Erdem, 1(2), Mayıs: 527-534.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. ESMA ŞİMŞEK
Yayın Tarihi: 06.03.2019
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020

İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1EDÎB Emîn Bey, Karahanoğlu Emîn Bey, Erzurumlud. 1894 - ö. 1918Doğum YeriGörüntüle
2EDİBÎ/EDİP, Edip Önald. 1936 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3ERGANÎ, Erol Aydınd. 10.08.1954 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
4İbrahim Akdoğand. 1919 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
5HIDIR KOLUAÇIKd. 1919 - ö. 2004Doğum YılıGörüntüle
6Bedirhan Çınard. 1919 - ö. 05 Ekim 1993Doğum YılıGörüntüle
7İbrahim Akdoğand. 1919 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
8HIDIR KOLUAÇIKd. 1919 - ö. 2004Ölüm YılıGörüntüle
9Bedirhan Çınard. 1919 - ö. 05 Ekim 1993Ölüm YılıGörüntüle
10İbrahim Akdoğand. 1919 - ö. ?MeslekGörüntüle
11HIDIR KOLUAÇIKd. 1919 - ö. 2004MeslekGörüntüle
12Bedirhan Çınard. 1919 - ö. 05 Ekim 1993MeslekGörüntüle
13İbrahim Akdoğand. 1919 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14HIDIR KOLUAÇIKd. 1919 - ö. 2004Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15Bedirhan Çınard. 1919 - ö. 05 Ekim 1993Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16İbrahim Akdoğand. 1919 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
17HIDIR KOLUAÇIKd. 1919 - ö. 2004Madde AdıGörüntüle
18Bedirhan Çınard. 1919 - ö. 05 Ekim 1993Madde AdıGörüntüle