BEKÂYÎ, Dârendeli

(d. ?/? - ö. 1200/1785)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Hasan Bekâyî, Dârende’nin Kılıçbağı Mahallesi’nin Za’imoğulları ailesindendir. Doğum tarihi hususunda kaynaklarda bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu ailenin Şeyh Hamîd-i Velî Hazretlerinin neslinden geldiği muteber kaynaklarca doğrulanmaktadır. Babası Za’im Mustafa Ağa, Ekmekçi Koca veya Somuncu Baba adlarıyla bilinen Hamîd-i Velî’nin oğlu Halil Taybî’nin dört oğlundan biridir. Bekâyî’nin kendine kadar uzanan silsilesi şöyledir: Şeyh Hamîd-i Velî, Halil Taybî, Seyyid Ahmed, Vâli Muhyiddin Paşa, Alâaddin Paşa, Dervîş Paşa, Za’im-zâde Hasan Paşa, Dergâh-ı Ali Ser-Bevvâbini Mehmed Paşa, Za’im-zâde Abdi Paşa ve babası Za’im Mustafa Ağa (Akgündüz 1992: 63-64). Annesi Ekâbir Hanım Urfa eşrâfından bir zatın kızıdır. Hayır hasenat sahibi bir kadın olarak tanınmıştır. Eski Dârende’de bir cami yaptırmış, ahalinin buradan göçü üzerine Za’im-zâde Kasım Ağa, câminin enkazını Beybağı (Kılıçbağı) Mahallesi'ne naklettirerek yine Ekabir Hanım adına yeni bir cami inşa ettirmiştir (Akgündüz 2002: 463).

Aynı zamanda tasavvuf ehli olan Bekâyî’nin, Hamîd-i Velî’nin oğlu Halil Taybî ile ömrünün son günlerini Dârende’de çilehânesinde geçirdiği bilinmektedir (Özsoy 1974: 19). Vezirlik ve valilik gibi üst düzey görevlerde bulunan bu aileye mensup olan Hasan Bekâyî, ulemâ sınıfına dahildir. Kardeşleri şair Hayret Mehmet Efendi ve şair Süleyman Penâhî de ulemâdandır. İslam tarihine de oldukça vakıf olan Bekâyî, kardeşi Hayret Efendi gibi Dârende muhîtinde “Kâtip-zâde” olarak tanındığı bilinmektedir. Kumandasındaki kuvvetler ile orduya katılmış, birçok savaşta bulunmuş ve muhtemelen 1785’te Rumeli’de Şehit olmuştur. Şehit düştüğü yere defnedilmiştir. Harpteki celadet ve şecaati karşılığı olmalı ki medfun bulunduğu yere zamanın padişahı I. Abdulhamid tarafından türbe yaptırılmıştır (Gülseren 1995: 17-19). Ancak yukarıda da belirtildiği gibi, nerede vefat ettiği hususunda kaynaklarda ihtilaflı görüşler mevcuttur. Şairliğinin yanında iyi de bir sufi olan Bekâyî’nin, bu yönünün bir gereği olarak İmroz Kalesi’nde bir tekke açıp, son günlerini burada sürdürdüğü, Merdus Kalesi yahut Mora’da İmroz Kalesi’nde medfûn olduğu öne sürülse de (Gülseren 1995: 19) Şeyhülislam Ârif Hikmet Bey şairin Dârende’de vefat ettiğini bildirmiştir (Çınarcı 2007: 33).

Eserleri şunlardır:

1. Battal-nâme: İlk manzum Battal Gazi destanıdır. Bekâyî’nin bu eseri, mensur bir nüshadan nazma aktararak oluşturduğu tahmin edilmektedir. Battal-nâme’yi daha coşkulu ve samimi bir dille, biraz kısaltarak aruzun “mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün” kalıbıyla, mesnevi şeklinde kaleme almıştır. Bekâyî bu eseri 1769-1770 tarihinde yazarak III. Mustafa zamanında Silahdar Mehmed Paşa’ya sunmuştur. Yaklaşık 7000 beyitten oluşan eserin 9 yazma nüshası bulunmaktadır (Gülseren 1979: 29, Özçelik 2009: 107-111). Eser üzerinde bir de doktora çalışması yapılmıştır (Paçacıoğlu 1993).

2. Maktel-i Hüseyn (Kitâb-ı Kerbelâ): Bekâyî bu eserinde, Fuzûlî’nin Hadîkatü’s-Sü’edâ adlı eserini Kitâb-ı Kerbelâ, Maktel-i Hüseyn, ve Maktel-i Şühedâ isimleriyle mesnevi nazım şeklinde nazma aktarmıştır. Kütüphanelerde tespit edilebilen 11 nüshası bulunan eserde gazel ve musammatlara da yer verilmiştir. Nüshalara göre farklılık göstermekle beraber yaklaşık 3500 beyittir. Hadîkatü’s-Süedâ’ya göre çok muhtasar olan eserde konu, Hz. Ali’nin vefatından sonra Muâviye’nin hilafetiyle başlamaktadır. Battal-nâme’de de olduğu gibi, anlaşılır bir dille halkın faydası gözetilerek yazılmıştır. Ağırlıklı olarak aruzun “mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün” ve “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıpları kullanılmıştır. Eserin sonundaki tarih mısrasına göre h.1198’de yazıldığı tahmin edilmektedir (Eren 2014: 10). Eser üzerinde bir yüksek lisans (Eren 2014), bir de doktora çalışması yapılmıştır (Türkoğlu 2012).

3. Mevlid-i Nebî: Bursalı Mehmed Tâhir ve Şeyhülislam Arif Hikmet Bey, Bekâyî’nin Mevlid-i Nebî manzumesi de yazdığını belirtmişlerdir. Ancak bu eserin nüshaları henüz tespit edilememiştir (Tahir 1972: 59, Çınarcı 2007: 33).

Bu üç eserin dışında, Bekâyî’nin Hikâye-i Şirvân Şâh ve Hârûnu’r-Reşîd Hikâyesi isimli iki eserinin daha olduğundan söz edilmektedir (Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi 2002: 205). Bu eserlerin ilki İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde 891.5-1’de; ikincisi ise Millet Kütüphanesi, Ali Emîrî Koleksiyonu Nr.288’de kayıtlıdır. Ancak Dârendeli Bekâyî’ye dair başka hiçbir kaynakta rastlanmayan bu iki esere kuşkuyla yaklaşılmış ve nüshalar üzerinde yapılan bir inceleme neticesinde bu eserlerin Dârendeli Bekâyi’ye değil, Bekâyî isimli başka şairlere ait olduğu tespit edilmiştir (Eren 2014: 9).

Bekâyî’nin nasıl bir eğitim aldığına dair kaynaklarda rastladığımız herhangi bir bilgi yoktur. Battal Gâzî destanını ve Hadîkatü’s-Sü’edâ’yı ilk defa nazma çeken şair olması dolayısıyla edebiyatımızda önemlidir. Bekâyî, şiiri oluşturan iki unsur olan söz ve ahenkten, ilkinde daha başarılıdır. Vezni kullanma hususunda ise orta seviyededir. Mesnevilerinde, beyitlerin arasına serpiştirdiği coşkun söyleyiş gerektiren gazellerdeki imale ve zihafların dışında vezni başarılı kullanmıştır. Ârif Hikmet Bey, Bekâyî için “gâyet mükesser nazımda selâset üzre câhilâne Fuzûlî mertebesinde şi’iri vardır” demektedir (Çınarcı 2007: 33). Eserlerini sade ve samimi bir dille kaleme alan Bekâyî klasik çizgide kalmış, âşıkâne duyguları ve lirizmi ön planda tutmuştur.

Şairliğini halkın faydası yönünde kullanan Bekâyî, Battal-nâme ve Hadîkatü’s-Sü’edâ’yı nazma çekerken de bu amaçla hareket etmiştir. Aynı zamanda tasavvuf ehli bir şair olan Bekâyî’nin, eserlerinde Arapça ve Farsçaya da hakim olduğu görülmektedir. Bu hakimiyetini de Fuzûlî’nin Hadîkatü’s-Sü’edâ’sı gibi Arapça ve Farsça terkiplerin bolca kullanıldığı bir eseri, halkın anlayacağı bir seviyede başarıyla nazma çekerek göstermiştir. Ancak eserlerinde geçen Arapça ve Farsça kelimeler, uzun tamlamalar içerisinde kullanılmadığı için anlaşılması güç mısralar ortaya çıkararak Bekâyî’nin dilini ağırlaştırmamıştır (Eren 2014: 7).

Kaynakça

Akgündüz, Ahmet (1992). Arşiv Belgeleri Işığında Somuncu Baba Şeyh Hamîd-i Velî ve Neseb-i Âlîsi. İstanbul: Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi Vakfı Yay.

Akgündüz, Ahmet (2002). Dârende Tarihi. İstanbul: Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi Vakfı Yay.

Çınarcı, M. Nuri (2007). Şeyhülislam Arif Hikmet Beyin Tezkiretü’ş-Şu’ârâsı ve Transkripsiyonlu Metni. Yüksek Lisans Tezi. Gaziantep: Gaziantep Üniversitesi.

Eren, Hulusi (2014). Darendeli Kâtipzâde Bekâyî-Maktel-i Hüseyn (İnceleme-Tenkitli Metin-Sözlük Dizin). Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi.

Gülseren, Cemil (1979). Darendeli Bakâî’nin Manzum Gazavat-ı Seyyid Battal Gazisi. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.

Gülseren, Cemil (1996). “Hasan Bakai”. Somuncu Baba Dergisi 8: 27-29.

Özsoy, Selman (1974). Silsile Nesep Tarihi (Za’im Zâdeler). Osmaniye.

Öztürk, İ.Fehmi (1962). Darende Tarihi. Düzce: Baysal Matbaası.

Türkoğlu, Serkan (2012). Darendeli Bekâî, Kitâb-ı Kerbelâ (İnceleme-Tenkitli Metin-Sözlük). Doktora Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.

Yavuz, A. Fikri-İsmail Özen (hzl.) (1972). Bursalı Mehmet Tahir, Büyük Osmanlı Müellifleri. C.2. İstanbul: Meral Yay.

Ulu, Şükrü Erdoğan (1950). Darende Şairleri Antolojisi. Ankara: Güney Matbaacılık.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: ARAŞ. GÖR. HULUSİ EREN
Yayın Tarihi: 15.07.2013
Güncelleme Tarihi: 22.11.2020

Eserlerinden Örnekler

Battal-nâme

Bu oldı kim sebeb yârenler ile

İderdik sohbeti yârenler ile

Didiler bir hikâyet var çü garîb

Okunur nesr ile ammâ ‘acâ’ib

Didim ol ne hikâyet söyle derhâl

Didi kim ol Gâzî-yi Seyd-i Battâl

Didim takdîr iderse bunı Mevlâ

Götürem nazma anı ola a’lâ

Velî cehd eyledim hem anı manzûm

Bilürsen nesri gibi anı mefhûm

Ki Gâzî Mustafâ Han devletinde

Götürdüm nazma Sultân devletinde

(Gülseren, Cemil (1979). Darendeli Bakâî’nin Manzum Gazavat-ı Seyyid Battal Gazisi. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.)

Maktel-i Hüseyn

Gel ey derd-i gama olan giriftâr

Gel ey meydân-ı mihnetde zahim-dâr

Gel ey gerdûn gülinin kâr u zârı

Gel ey mahzûn ilinin pây-dârı

Beyân idem sana yâr-ı cihânı

‘Ayân idem sana kâr-ı nihânı

Eger tevfîk iderse Kibriyâdan

Irag olur ise bu dil riyâdan

Sana nakil ideyim Kerbelâyı

Sana tibyân ideyim her belâyı

***

Agla ey çeşmim ki bunda dîdeler kan agladı

Âsumân üzre melâ’ik yirde insân agladı

Velvele saldı cihâna cür'a-i şeh-zâde kim

Cümle ashâb âl-i ahbâb itdi efgân agladı

Firkatinden cûşa geldi mevc-i deryâ-yı muhît

Tâ sadef batnında zâhir dürr-i mercân agladı

Sanma ey gâfil bu gaddârî felekdendir buna

Çarh-ı devrân şems-i ruhşân mâh-ı tâbân agladı

Bu şehâdet sözlerinden agladı şâh u gedâ

Ağlamasun mı Bekâyî nice bin cân agladı

(Eren, Hulusi (2014). Darendeli Kâtipzâde Bekâyî-Maktel-i Hüseyn (İnceleme-Tenkitli Metin-Sözlük Dizin). Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1ŞURBÎ, Abdurrahimd. 1839 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2HULUSİ, Ömerd. 1869 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3KUSURÎ, Ömerd. 1779 - ö. 1852\'den sonraDoğum YeriGörüntüle
4ŞURBÎ, Abdurrahimd. 1839 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
5HULUSİ, Ömerd. 1869 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6KUSURÎ, Ömerd. 1779 - ö. 1852\'den sonraDoğum YılıGörüntüle
7ŞURBÎ, Abdurrahimd. 1839 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
8HULUSİ, Ömerd. 1869 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
9KUSURÎ, Ömerd. 1779 - ö. 1852\'den sonraÖlüm YılıGörüntüle
10ŞURBÎ, Abdurrahimd. 1839 - ö. ?MeslekGörüntüle
11HULUSİ, Ömerd. 1869 - ö. ?MeslekGörüntüle
12KUSURÎ, Ömerd. 1779 - ö. 1852\'den sonraMeslekGörüntüle
13ŞURBÎ, Abdurrahimd. 1839 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14HULUSİ, Ömerd. 1869 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15KUSURÎ, Ömerd. 1779 - ö. 1852\'den sonraAlan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16ŞURBÎ, Abdurrahimd. 1839 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
17HULUSİ, Ömerd. 1869 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
18KUSURÎ, Ömerd. 1779 - ö. 1852\'den sonraMadde AdıGörüntüle