Madde Detay
FEDÂÎ, Abdürrahîm
(d. ?/? - ö. 1303/1885)
tekke Şairi
(Tekke / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Abdürrahîm Fedâî, şiirlerinde "fedakâr olan, feda eden" anlamlarına gelen "Fedâî" mahlasını kullanmıştır. Prizren’de doğan Fedâî'nin doğum tarihi bilinmemektedir. Abdürrahîm Fedâî, üçüncü devre Melamilerinin piri ve kutbu olan Muhammed Nûrü’l-Arabî’nin damadı ve halifesidir. (Güleç 2011: 46) Fedâî’nin ailesi, Prizren’in ileri gelen ailelerindendir. Dedesi Maksut Bey ve babası Ali Bey'dir. Katlanova ve Doyran’da han, hamam ve arazileri vardır. Babası Ali Bey, Fedâî’nin eğitimine önem vermiştir. İlk eğitimini Üsküp’te alan Fedâî, Mısır el-Ezher’de eğitimini tamamlamıştır. Daha sonra Üsküp’e dönen Fedâî, Üsküp Medresesi’nde zahirî ilimler alanında müderrislik yapmaya başlamıştır. Üsküp’te müderrislik yaptığı yıllarda Muhammed Nûrü’l-Arabî’nin sohbetlerine katılmıştır. Muhammed Nûrü’l-Arabî’nin ilimle ilgili görüşlerinden etkilenen Fedâî, ona biat etmek istediğini açıklamış ve Muhammed Nûrü’l-Arabî, kızı Latife Hanım'la evlenmesi şartıyla bu isteğini kabul etmiştir. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen, Latife Hanım’la evlenmiş ve bu evlilikten Hacı Kemal Efendi, Hakkı Efendi ve Ali Efendi olmak üzere üç oğlu olmuştur (Şahin 2009: 4). Muhammed Nûrü’l-Arabî’nin soyu oğlu Şerif Efendi’nin çocuğu olmadığı için, Fedâî ve Latife Hanım’ın çocuklarından devam etmiştir. Fedâî, Üsküp Melami dergâhında Muhammed Nûrü’l-Arabî’nin baş halifesi olarak görev yapmıştır (Şahin 2009: 5).
1884 yılında Muhammed Nûr'un ikinci kez hac ziyaretine Abdürrahîm Fedâî, oğlu Kemal Efendi'yle katılmıştır. Hac yolculuğu dönüşünde, 1303/1885 yılının Muharrem ayının birinci günü vefat etmiş ve Süveyş civarında Ayn-ı Musa denilen yerde defnedilmiştir. (Bursalı Mehmet Tahir 1333: I/132) Fedâî'nin vefatının ardından, oğlu Kemal Efendi Üsküp Melami dergâhına şeyh olmuştur (Gölpınarlı 1931: 304; Şahin 2009: 5).
Tevhit ilminde hızla yükselen Fedâî, yaşamı boyunca manzum ve mensur çok sayıda eser yazmıştır. Fedâî’nin manzum eserleri şunlardır; Dîvân, Kasîde-i Nûniyye, Kasîde-i Tâiyye, Merâtibü’l-Vücûd, Risâle-i Vehbiyye, Şerh-i Sırr-ı Ene’l-Hak, Şerh-i Şâfiyye. Mensur eserleri ise; Hediyetü’l-Hac, Hakîkatü’l-Melâmiyye, Risâle-i İrâde-i Cüz'iyye, Mecmu'â-yı İlâhiyyât, Risâle-i Ahvâl-i Melâmiyye, Risâle-i Rûh-i Kızıl alâ Esrâr-ı Mebzûl Muammâ-yı Sırr-ı Ezel, Şerh-i Beyt-i Hâfız Şirâzi, Tasavvufta Iyd, Tefsîr-i Sûretü’l-Kevser'dir (Şahin 2009: 5-6).
Muhammed Nûrü’l-Arabî’nin vahdet-i vücût ve tevhit anlayışından etkilenen Fedâî, eserlerinde Melâmet-i Nûriyenin tasavvufi görüşlerini ele almıştır (Şahin 2009: 11-12). Fedâî, eserlerinde genellikle tevhit ilmi ve mertebelerini konu etmiştir (Güleç 2011: 49). Eserlerini edebî bir zevkten ziyade, didaktik bir amaçla kaleme alan Fedâî'nin manzum eserlerinde çeşitli kusurlar bulunmaktadır. Risâle-i Vehbiyye adlı eseri, devrik cümle yapısı ve kafiye bakımından başarısız olması nedeniyle eleştirilmiş olmasına rağmen, Melami öğretisinde yenilikleri ele alması ve tevhit makamlarının rabıtalarındaki yenilikler bakımından önemli bir risaledir (Şahin 2009: 6). Kasîde-i Nûniyye, varlık mertebelerini ve Melamiliğin hallerini konu eden, 1363 beyitlik bir eserdir. Kasîde-i Tâiyye ve Merâtibü’l-Vücûd, adlı eserlerinde Fedâî'nin tevhidi işlediği şiirleri bulunmaktadır (Güleç 2011: 50). Özellikle mensur eserleriyle başarılı bulunan Fedâî için, Abdulbaki Gölpınarlı Fedâî'nin tek Arapça eseri Tefsîr-i Sûretü’l-Kevser adlı eserini kastederek; "keşke bu risâleden başka risâle yazmasaydı; hele nazma hiç özenmeseydi” yorumunu yapmıştır (Gölpınarlı 1931: 305). Hediyetü’l-Hac adlı küçük eserinde, Fedâî fena ve beka mertebelerini hacc menasiki üzerinden anlatmıştı. Bir sayfalık Tasavvufta Iyd (Risâle-i Iydiyye) adlı eserinde bayramlarda yapılan işleri ve kılınan namazları açıklayan Fedâî, tasavvufi bir yorum yapmaktadır (Güleç 2011: 50).
Kaynakça
Bursalı Mehmet Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. C.I. İstanbul: Matba-i Amire. Osmanlı Müellifleri I-II-III ve Ahmed Remzî Akyürek Miftâhu’l-Kütüb ve Esâmî-i Müellifîn Fihristi (Tıpkıbasım-Dizin) Hzl: Mustafa Tatcı; Cemal Kurnaz. Ankara: Bizim Büro Basımevi Yayın Dağıtım San. 2000. I/132-133.
Gölpınarlı, Abdülbaki (1931). Melâmîlik ve Melâmîler. İstanbul: Devlet Matbaası.
Güleç, İsmail (2011). "Prizrenli Bir Veli: Abdurrahim Fedâî ve Risâle-i İydiyyesi". Balkan Studies II History & Literature, Ed. Deniz Ekinci vd. İstanbul: Ciril Metedhiy University. 45-53.
Şahin, Mine (2009). Abdürrahim Fedai’nin Kaside-i Nuniyyesi (Transkripsiyon-Nesre Çeviri-İnceleme). Yüksek Lisans Tezi. Sakarya: Sakarya Üniversitesi.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. GONCA KUZAY DEMİRYayın Tarihi: 26.09.2013Güncelleme Tarihi: 07.12.2020Eserlerinden Örnekler
İlahi
Dalarken bahri vahdette
Çıkardın türlü gevherler
Beni bu gün bulan sâlik
Bulur ol türlü dilberler
Muhakkak nûri Hakkım
Ben o iklimi hakikatta;
Tecelli eyledi bedrim
Göründi ruyî dildarlar
Okundu Besmele ismim
Verildi Fatiha ismim
Göründü her benim cismim
Bulan bu yüzü izzetler
Göründü dil bana mutlak
Görenler buldular ıtlak
Muhakkak yüzüdür hem Hak
Bunu bulandı Kanberler
Adım Şehri Melamette
Duyulmuş ankayı mugrıb
Okundu hutbede levlâk
Bu sırrı Hakka çenberler
Niceler cehdederler hem
Göremezler bu gün veçhim
Anın çün zahidân bana
Dediler dahi ekferler
Küfürdür sırrımın zülfü
Dahi ol hâli ruhsârım
Bu gün tutmuş hep âfâkı
Budur sırrı pey[g]emberler
Kulillahu sümme zerhüm hem
Bu gün sırrı bana geldi
Budur râhı hakikat bil
Sakın olma o serserler
Bu gün benden guyan Hak'tır
Sakın sanma ki insandır
Fedâî şehri itlakta
Kuruldu veche minberler
Gölpınarlı, Abdülbaki (1931). Melâmîlik ve Melâmîler. İstanbul: Devlet Matbaası. 308.
Der- Makâm-ı Niyâz-ı Güftârest
Bismillâhirrahmânirrahîm
İlâhî kangı dillerle idelim şükr ile hamdın
Kamumuz 'âciz olmuşuz nicedir hamd-ı 'âcizân
Ehadsin gayrı yok senden tecellî sana sen itdin
Göründün kendine kendin çün oldun cümleye 'ayân
Bilen kendini kendisin sıfâtınla zuhûr itdin
Kamu esmâ’ı hem giydin mukadessün sen ey Sübhân
Hüviyyetinle hem birsin tekessür itmedin aslâ
Ezelî lâ-yezelîsin zuhûratın gelür her-ân
Tagayyur gelmedi aslâ ki sen mutlak mukaddessün
Cemî' sûretleri tasvîrine kim var 'arş u ferşiyyân
İdersin ism-i zâhirle düzersin nüsha-i kevni
İki nüshada hem vechin göründi 'âlem ü insân
Mufassal çün zuhûr itdin göründi âyet-i âfâk
Çün oldun besmele ol yine fâtihâ-ı insân
Nice icmâl idin ol yine tafsîl dahi sensin
Mufassal hem dahi mücmel ki sensin sana yok gayrân
Görinen sûret-i kesret senin esmâ’ sıfâtındır
Vâhidiyyetle gelüpdür yok sana noksân
Velâkin 'ayn-ı zâtında kamu esmâ’ sıfâtından
Münezzehsin mukaddessün nedir ol vasf-ı vâsıfân
Ki zâtın zâtına mirât ki sûret zâtına sensün
Ki ol rûh-ı a'zamla zuhûr itdinodur Rahmân
İşitdin ﻤﻦ ﺮﺃﻨﻰ hem hadisin eyledin güftâr
Çün itdin Ahmedi mirât göründün sureti insân
Gören ol vech-i pâki Ahmedi bi-şüphe hem bildi
Münevver vech-i pâkindir mukaddessün sen ey Sübhân
Muhammed Ahmed ü Mahmûd müsemmâ nice esmâyla
Göründün evvel ü âhir ki ﺼﻠﻮﺍ didi hem Kur'ân
Göründün sûret-i Ahmed ki sensin dahi ol sûret
Ki mirât-ı vücûdunda ana salat iden ey Sübhân
Salât çün ana itdük yine ﺼﻠﻮﺍ bize dirsin
Nice ol zât-ı pâke hem salât eylesün insân
O zat-ı pâk-i Ahmede salât itmek nedir bilsem
O salât-ı salât haktır odur hem matlub-ı insân
İderken Hak salâvâtlar kalur mı arada kimse
'Aceb mirât u sûretler miyânında nedir gayrân
Anınçün cümlemiz 'aciz bulunduk i'tirâf itdik
Arada kalmadık aslâ odur Hâmid u Mahmûdân
Odur mirât cemâl oldur yine kendini kendinde
Göründi hem dahi bildi o durur hem musalliyân
Dahi ol âl-i ashâb ki göründi anlara Ahmed
O cemâl-i mukaddesde ki cânlar atmış ol yârân
Yine ‘âciz dahi geldik selâmlar eylemek bizler
Ki zirâ mirât-ı Ahmed çü gelmişler bilür ihvân
O mirât-ı mirât hakdır göründi sûret-i Ahmed
Anınçün ﻠﺤﻤﻚ ﻠﺤﻤﻰ gelüpdür anlagil bürhân
Odur âşık dahi dilber ider kendini hem takdis
Musalli kendine kendi kamu elsine-i insân
Selâmlar itdiler gerçi yine selâm iden kendi
Şühûd-ı ehl-i tahkikde muhakkak bildiler ihvân
İlâhi kanâı yüzlerle idelim tesbih ü takdis
Salâtlar hem selâmlar hem kamumuz olmuşuz bi-cân
Cihât-ı sittede mahbûs nice ‘alâyik u perde
Gelüpdür ortada sensiz oluruz cümle ma‘dûmân
Kamu zerrâtımızda sen zuhûr itmişsin ey cânân
Kanı bir söz kanı bir göz kanı ol görinen insân
Kanı diller ider tesbih kanı gözler görür vechin
Kanı eller alur hakkı kanı ol kalb bulur Yezdân
Kanı ayak gider hakka kanı âzân ŧuyar hakkı
Eger tevfikin olmazsa oluruz cümlemiz hüsrân
Velâkin yalvarız cümle ki sensin evvel ü âhir
İdersin cûd u faslından ne kim var cümleye garkân
Husûsâ Hasret-i Ahmed ki kıldın cümleye rahmet
Şefi‘ kıl bizlere yâ Rabb idersin bizlere gufrân
Be câh-i zâtıke yâ Hak ve câh-i seyyid-i Ahmed
Ve câh-i ehl-i beyt-i Musŧafâ yâ hasret-i Mennân
Ve câh-i Sıddık-ı Ekber ve câh-i hasret-i Fâruk
Ve câh-i hasret-i ‘Osmân ve câh-i ol şir-i Merdân
Ve câh-i hasret-i Zehrâ ve câh-i hasret-i Hasan
Ve câh-i hasret-i Hüseyn ki anlar vech hem pâkân
Ve câh-i hasret-i zevcât mutahharât ki olmuşlar
Ve câh-i hasret-i ensâr dahi câh-i muhâcirân
Tevessül eyledim cümlesini Rabbim mutahhar kıl
Bizi dûr itme dûr itme idersen cümleye ihsân
Şahin, Mine (2009). Abdürrahim Fedai’nin Kaside-i Nuniyyesi (Transkripsiyon-Nesre Çeviri-İnceleme). Yüksek Lisans Tezi. Sakarya: Sakarya Üniversitesi. 42-45.
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 26.09.2013Güncelleme Tarihi: 07.12.2020Eserlerinden Örnekler
İlahi
Dalarken bahri vahdette
Çıkardın türlü gevherler
Beni bu gün bulan sâlik
Bulur ol türlü dilberler
Muhakkak nûri Hakkım
Ben o iklimi hakikatta;
Tecelli eyledi bedrim
Göründi ruyî dildarlar
Okundu Besmele ismim
Verildi Fatiha ismim
Göründü her benim cismim
Bulan bu yüzü izzetler
Göründü dil bana mutlak
Görenler buldular ıtlak
Muhakkak yüzüdür hem Hak
Bunu bulandı Kanberler
Adım Şehri Melamette
Duyulmuş ankayı mugrıb
Okundu hutbede levlâk
Bu sırrı Hakka çenberler
Niceler cehdederler hem
Göremezler bu gün veçhim
Anın çün zahidân bana
Dediler dahi ekferler
Küfürdür sırrımın zülfü
Dahi ol hâli ruhsârım
Bu gün tutmuş hep âfâkı
Budur sırrı pey[g]emberler
Kulillahu sümme zerhüm hem
Bu gün sırrı bana geldi
Budur râhı hakikat bil
Sakın olma o serserler
Bu gün benden guyan Hak'tır
Sakın sanma ki insandır
Fedâî şehri itlakta
Kuruldu veche minberler
Gölpınarlı, Abdülbaki (1931). Melâmîlik ve Melâmîler. İstanbul: Devlet Matbaası. 308.
Der- Makâm-ı Niyâz-ı Güftârest
Bismillâhirrahmânirrahîm
İlâhî kangı dillerle idelim şükr ile hamdın
Kamumuz 'âciz olmuşuz nicedir hamd-ı 'âcizân
Ehadsin gayrı yok senden tecellî sana sen itdin
Göründün kendine kendin çün oldun cümleye 'ayân
Bilen kendini kendisin sıfâtınla zuhûr itdin
Kamu esmâ’ı hem giydin mukadessün sen ey Sübhân
Hüviyyetinle hem birsin tekessür itmedin aslâ
Ezelî lâ-yezelîsin zuhûratın gelür her-ân
Tagayyur gelmedi aslâ ki sen mutlak mukaddessün
Cemî' sûretleri tasvîrine kim var 'arş u ferşiyyân
İdersin ism-i zâhirle düzersin nüsha-i kevni
İki nüshada hem vechin göründi 'âlem ü insân
Mufassal çün zuhûr itdin göründi âyet-i âfâk
Çün oldun besmele ol yine fâtihâ-ı insân
Nice icmâl idin ol yine tafsîl dahi sensin
Mufassal hem dahi mücmel ki sensin sana yok gayrân
Görinen sûret-i kesret senin esmâ’ sıfâtındır
Vâhidiyyetle gelüpdür yok sana noksân
Velâkin 'ayn-ı zâtında kamu esmâ’ sıfâtından
Münezzehsin mukaddessün nedir ol vasf-ı vâsıfân
Ki zâtın zâtına mirât ki sûret zâtına sensün
Ki ol rûh-ı a'zamla zuhûr itdinodur Rahmân
İşitdin ﻤﻦ ﺮﺃﻨﻰ hem hadisin eyledin güftâr
Çün itdin Ahmedi mirât göründün sureti insân
Gören ol vech-i pâki Ahmedi bi-şüphe hem bildi
Münevver vech-i pâkindir mukaddessün sen ey Sübhân
Muhammed Ahmed ü Mahmûd müsemmâ nice esmâyla
Göründün evvel ü âhir ki ﺼﻠﻮﺍ didi hem Kur'ân
Göründün sûret-i Ahmed ki sensin dahi ol sûret
Ki mirât-ı vücûdunda ana salat iden ey Sübhân
Salât çün ana itdük yine ﺼﻠﻮﺍ bize dirsin
Nice ol zât-ı pâke hem salât eylesün insân
O zat-ı pâk-i Ahmede salât itmek nedir bilsem
O salât-ı salât haktır odur hem matlub-ı insân
İderken Hak salâvâtlar kalur mı arada kimse
'Aceb mirât u sûretler miyânında nedir gayrân
Anınçün cümlemiz 'aciz bulunduk i'tirâf itdik
Arada kalmadık aslâ odur Hâmid u Mahmûdân
Odur mirât cemâl oldur yine kendini kendinde
Göründi hem dahi bildi o durur hem musalliyân
Dahi ol âl-i ashâb ki göründi anlara Ahmed
O cemâl-i mukaddesde ki cânlar atmış ol yârân
Yine ‘âciz dahi geldik selâmlar eylemek bizler
Ki zirâ mirât-ı Ahmed çü gelmişler bilür ihvân
O mirât-ı mirât hakdır göründi sûret-i Ahmed
Anınçün ﻠﺤﻤﻚ ﻠﺤﻤﻰ gelüpdür anlagil bürhân
Odur âşık dahi dilber ider kendini hem takdis
Musalli kendine kendi kamu elsine-i insân
Selâmlar itdiler gerçi yine selâm iden kendi
Şühûd-ı ehl-i tahkikde muhakkak bildiler ihvân
İlâhi kanâı yüzlerle idelim tesbih ü takdis
Salâtlar hem selâmlar hem kamumuz olmuşuz bi-cân
Cihât-ı sittede mahbûs nice ‘alâyik u perde
Gelüpdür ortada sensiz oluruz cümle ma‘dûmân
Kamu zerrâtımızda sen zuhûr itmişsin ey cânân
Kanı bir söz kanı bir göz kanı ol görinen insân
Kanı diller ider tesbih kanı gözler görür vechin
Kanı eller alur hakkı kanı ol kalb bulur Yezdân
Kanı ayak gider hakka kanı âzân ŧuyar hakkı
Eger tevfikin olmazsa oluruz cümlemiz hüsrân
Velâkin yalvarız cümle ki sensin evvel ü âhir
İdersin cûd u faslından ne kim var cümleye garkân
Husûsâ Hasret-i Ahmed ki kıldın cümleye rahmet
Şefi‘ kıl bizlere yâ Rabb idersin bizlere gufrân
Be câh-i zâtıke yâ Hak ve câh-i seyyid-i Ahmed
Ve câh-i ehl-i beyt-i Musŧafâ yâ hasret-i Mennân
Ve câh-i Sıddık-ı Ekber ve câh-i hasret-i Fâruk
Ve câh-i hasret-i ‘Osmân ve câh-i ol şir-i Merdân
Ve câh-i hasret-i Zehrâ ve câh-i hasret-i Hasan
Ve câh-i hasret-i Hüseyn ki anlar vech hem pâkân
Ve câh-i hasret-i zevcât mutahharât ki olmuşlar
Ve câh-i hasret-i ensâr dahi câh-i muhâcirân
Tevessül eyledim cümlesini Rabbim mutahhar kıl
Bizi dûr itme dûr itme idersen cümleye ihsân
Şahin, Mine (2009). Abdürrahim Fedai’nin Kaside-i Nuniyyesi (Transkripsiyon-Nesre Çeviri-İnceleme). Yüksek Lisans Tezi. Sakarya: Sakarya Üniversitesi. 42-45.
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 07.12.2020Eserlerinden Örnekler
İlahi
Dalarken bahri vahdette
Çıkardın türlü gevherler
Beni bu gün bulan sâlik
Bulur ol türlü dilberler
Muhakkak nûri Hakkım
Ben o iklimi hakikatta;
Tecelli eyledi bedrim
Göründi ruyî dildarlar
Okundu Besmele ismim
Verildi Fatiha ismim
Göründü her benim cismim
Bulan bu yüzü izzetler
Göründü dil bana mutlak
Görenler buldular ıtlak
Muhakkak yüzüdür hem Hak
Bunu bulandı Kanberler
Adım Şehri Melamette
Duyulmuş ankayı mugrıb
Okundu hutbede levlâk
Bu sırrı Hakka çenberler
Niceler cehdederler hem
Göremezler bu gün veçhim
Anın çün zahidân bana
Dediler dahi ekferler
Küfürdür sırrımın zülfü
Dahi ol hâli ruhsârım
Bu gün tutmuş hep âfâkı
Budur sırrı pey[g]emberler
Kulillahu sümme zerhüm hem
Bu gün sırrı bana geldi
Budur râhı hakikat bil
Sakın olma o serserler
Bu gün benden guyan Hak'tır
Sakın sanma ki insandır
Fedâî şehri itlakta
Kuruldu veche minberler
Gölpınarlı, Abdülbaki (1931). Melâmîlik ve Melâmîler. İstanbul: Devlet Matbaası. 308.
Der- Makâm-ı Niyâz-ı Güftârest
Bismillâhirrahmânirrahîm
İlâhî kangı dillerle idelim şükr ile hamdın
Kamumuz 'âciz olmuşuz nicedir hamd-ı 'âcizân
Ehadsin gayrı yok senden tecellî sana sen itdin
Göründün kendine kendin çün oldun cümleye 'ayân
Bilen kendini kendisin sıfâtınla zuhûr itdin
Kamu esmâ’ı hem giydin mukadessün sen ey Sübhân
Hüviyyetinle hem birsin tekessür itmedin aslâ
Ezelî lâ-yezelîsin zuhûratın gelür her-ân
Tagayyur gelmedi aslâ ki sen mutlak mukaddessün
Cemî' sûretleri tasvîrine kim var 'arş u ferşiyyân
İdersin ism-i zâhirle düzersin nüsha-i kevni
İki nüshada hem vechin göründi 'âlem ü insân
Mufassal çün zuhûr itdin göründi âyet-i âfâk
Çün oldun besmele ol yine fâtihâ-ı insân
Nice icmâl idin ol yine tafsîl dahi sensin
Mufassal hem dahi mücmel ki sensin sana yok gayrân
Görinen sûret-i kesret senin esmâ’ sıfâtındır
Vâhidiyyetle gelüpdür yok sana noksân
Velâkin 'ayn-ı zâtında kamu esmâ’ sıfâtından
Münezzehsin mukaddessün nedir ol vasf-ı vâsıfân
Ki zâtın zâtına mirât ki sûret zâtına sensün
Ki ol rûh-ı a'zamla zuhûr itdinodur Rahmân
İşitdin ﻤﻦ ﺮﺃﻨﻰ hem hadisin eyledin güftâr
Çün itdin Ahmedi mirât göründün sureti insân
Gören ol vech-i pâki Ahmedi bi-şüphe hem bildi
Münevver vech-i pâkindir mukaddessün sen ey Sübhân
Muhammed Ahmed ü Mahmûd müsemmâ nice esmâyla
Göründün evvel ü âhir ki ﺼﻠﻮﺍ didi hem Kur'ân
Göründün sûret-i Ahmed ki sensin dahi ol sûret
Ki mirât-ı vücûdunda ana salat iden ey Sübhân
Salât çün ana itdük yine ﺼﻠﻮﺍ bize dirsin
Nice ol zât-ı pâke hem salât eylesün insân
O zat-ı pâk-i Ahmede salât itmek nedir bilsem
O salât-ı salât haktır odur hem matlub-ı insân
İderken Hak salâvâtlar kalur mı arada kimse
'Aceb mirât u sûretler miyânında nedir gayrân
Anınçün cümlemiz 'aciz bulunduk i'tirâf itdik
Arada kalmadık aslâ odur Hâmid u Mahmûdân
Odur mirât cemâl oldur yine kendini kendinde
Göründi hem dahi bildi o durur hem musalliyân
Dahi ol âl-i ashâb ki göründi anlara Ahmed
O cemâl-i mukaddesde ki cânlar atmış ol yârân
Yine ‘âciz dahi geldik selâmlar eylemek bizler
Ki zirâ mirât-ı Ahmed çü gelmişler bilür ihvân
O mirât-ı mirât hakdır göründi sûret-i Ahmed
Anınçün ﻠﺤﻤﻚ ﻠﺤﻤﻰ gelüpdür anlagil bürhân
Odur âşık dahi dilber ider kendini hem takdis
Musalli kendine kendi kamu elsine-i insân
Selâmlar itdiler gerçi yine selâm iden kendi
Şühûd-ı ehl-i tahkikde muhakkak bildiler ihvân
İlâhi kanâı yüzlerle idelim tesbih ü takdis
Salâtlar hem selâmlar hem kamumuz olmuşuz bi-cân
Cihât-ı sittede mahbûs nice ‘alâyik u perde
Gelüpdür ortada sensiz oluruz cümle ma‘dûmân
Kamu zerrâtımızda sen zuhûr itmişsin ey cânân
Kanı bir söz kanı bir göz kanı ol görinen insân
Kanı diller ider tesbih kanı gözler görür vechin
Kanı eller alur hakkı kanı ol kalb bulur Yezdân
Kanı ayak gider hakka kanı âzân ŧuyar hakkı
Eger tevfikin olmazsa oluruz cümlemiz hüsrân
Velâkin yalvarız cümle ki sensin evvel ü âhir
İdersin cûd u faslından ne kim var cümleye garkân
Husûsâ Hasret-i Ahmed ki kıldın cümleye rahmet
Şefi‘ kıl bizlere yâ Rabb idersin bizlere gufrân
Be câh-i zâtıke yâ Hak ve câh-i seyyid-i Ahmed
Ve câh-i ehl-i beyt-i Musŧafâ yâ hasret-i Mennân
Ve câh-i Sıddık-ı Ekber ve câh-i hasret-i Fâruk
Ve câh-i hasret-i ‘Osmân ve câh-i ol şir-i Merdân
Ve câh-i hasret-i Zehrâ ve câh-i hasret-i Hasan
Ve câh-i hasret-i Hüseyn ki anlar vech hem pâkân
Ve câh-i hasret-i zevcât mutahharât ki olmuşlar
Ve câh-i hasret-i ensâr dahi câh-i muhâcirân
Tevessül eyledim cümlesini Rabbim mutahhar kıl
Bizi dûr itme dûr itme idersen cümleye ihsân
Şahin, Mine (2009). Abdürrahim Fedai’nin Kaside-i Nuniyyesi (Transkripsiyon-Nesre Çeviri-İnceleme). Yüksek Lisans Tezi. Sakarya: Sakarya Üniversitesi. 42-45.
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
İlahi
Dalarken bahri vahdette
Çıkardın türlü gevherler
Beni bu gün bulan sâlik
Bulur ol türlü dilberler
Muhakkak nûri Hakkım
Ben o iklimi hakikatta;
Tecelli eyledi bedrim
Göründi ruyî dildarlar
Okundu Besmele ismim
Verildi Fatiha ismim
Göründü her benim cismim
Bulan bu yüzü izzetler
Göründü dil bana mutlak
Görenler buldular ıtlak
Muhakkak yüzüdür hem Hak
Bunu bulandı Kanberler
Adım Şehri Melamette
Duyulmuş ankayı mugrıb
Okundu hutbede levlâk
Bu sırrı Hakka çenberler
Niceler cehdederler hem
Göremezler bu gün veçhim
Anın çün zahidân bana
Dediler dahi ekferler
Küfürdür sırrımın zülfü
Dahi ol hâli ruhsârım
Bu gün tutmuş hep âfâkı
Budur sırrı pey[g]emberler
Kulillahu sümme zerhüm hem
Bu gün sırrı bana geldi
Budur râhı hakikat bil
Sakın olma o serserler
Bu gün benden guyan Hak'tır
Sakın sanma ki insandır
Fedâî şehri itlakta
Kuruldu veche minberler
Gölpınarlı, Abdülbaki (1931). Melâmîlik ve Melâmîler. İstanbul: Devlet Matbaası. 308.
Der- Makâm-ı Niyâz-ı Güftârest
Bismillâhirrahmânirrahîm
İlâhî kangı dillerle idelim şükr ile hamdın
Kamumuz 'âciz olmuşuz nicedir hamd-ı 'âcizân
Ehadsin gayrı yok senden tecellî sana sen itdin
Göründün kendine kendin çün oldun cümleye 'ayân
Bilen kendini kendisin sıfâtınla zuhûr itdin
Kamu esmâ’ı hem giydin mukadessün sen ey Sübhân
Hüviyyetinle hem birsin tekessür itmedin aslâ
Ezelî lâ-yezelîsin zuhûratın gelür her-ân
Tagayyur gelmedi aslâ ki sen mutlak mukaddessün
Cemî' sûretleri tasvîrine kim var 'arş u ferşiyyân
İdersin ism-i zâhirle düzersin nüsha-i kevni
İki nüshada hem vechin göründi 'âlem ü insân
Mufassal çün zuhûr itdin göründi âyet-i âfâk
Çün oldun besmele ol yine fâtihâ-ı insân
Nice icmâl idin ol yine tafsîl dahi sensin
Mufassal hem dahi mücmel ki sensin sana yok gayrân
Görinen sûret-i kesret senin esmâ’ sıfâtındır
Vâhidiyyetle gelüpdür yok sana noksân
Velâkin 'ayn-ı zâtında kamu esmâ’ sıfâtından
Münezzehsin mukaddessün nedir ol vasf-ı vâsıfân
Ki zâtın zâtına mirât ki sûret zâtına sensün
Ki ol rûh-ı a'zamla zuhûr itdinodur Rahmân
İşitdin ﻤﻦ ﺮﺃﻨﻰ hem hadisin eyledin güftâr
Çün itdin Ahmedi mirât göründün sureti insân
Gören ol vech-i pâki Ahmedi bi-şüphe hem bildi
Münevver vech-i pâkindir mukaddessün sen ey Sübhân
Muhammed Ahmed ü Mahmûd müsemmâ nice esmâyla
Göründün evvel ü âhir ki ﺼﻠﻮﺍ didi hem Kur'ân
Göründün sûret-i Ahmed ki sensin dahi ol sûret
Ki mirât-ı vücûdunda ana salat iden ey Sübhân
Salât çün ana itdük yine ﺼﻠﻮﺍ bize dirsin
Nice ol zât-ı pâke hem salât eylesün insân
O zat-ı pâk-i Ahmede salât itmek nedir bilsem
O salât-ı salât haktır odur hem matlub-ı insân
İderken Hak salâvâtlar kalur mı arada kimse
'Aceb mirât u sûretler miyânında nedir gayrân
Anınçün cümlemiz 'aciz bulunduk i'tirâf itdik
Arada kalmadık aslâ odur Hâmid u Mahmûdân
Odur mirât cemâl oldur yine kendini kendinde
Göründi hem dahi bildi o durur hem musalliyân
Dahi ol âl-i ashâb ki göründi anlara Ahmed
O cemâl-i mukaddesde ki cânlar atmış ol yârân
Yine ‘âciz dahi geldik selâmlar eylemek bizler
Ki zirâ mirât-ı Ahmed çü gelmişler bilür ihvân
O mirât-ı mirât hakdır göründi sûret-i Ahmed
Anınçün ﻠﺤﻤﻚ ﻠﺤﻤﻰ gelüpdür anlagil bürhân
Odur âşık dahi dilber ider kendini hem takdis
Musalli kendine kendi kamu elsine-i insân
Selâmlar itdiler gerçi yine selâm iden kendi
Şühûd-ı ehl-i tahkikde muhakkak bildiler ihvân
İlâhi kanâı yüzlerle idelim tesbih ü takdis
Salâtlar hem selâmlar hem kamumuz olmuşuz bi-cân
Cihât-ı sittede mahbûs nice ‘alâyik u perde
Gelüpdür ortada sensiz oluruz cümle ma‘dûmân
Kamu zerrâtımızda sen zuhûr itmişsin ey cânân
Kanı bir söz kanı bir göz kanı ol görinen insân
Kanı diller ider tesbih kanı gözler görür vechin
Kanı eller alur hakkı kanı ol kalb bulur Yezdân
Kanı ayak gider hakka kanı âzân ŧuyar hakkı
Eger tevfikin olmazsa oluruz cümlemiz hüsrân
Velâkin yalvarız cümle ki sensin evvel ü âhir
İdersin cûd u faslından ne kim var cümleye garkân
Husûsâ Hasret-i Ahmed ki kıldın cümleye rahmet
Şefi‘ kıl bizlere yâ Rabb idersin bizlere gufrân
Be câh-i zâtıke yâ Hak ve câh-i seyyid-i Ahmed
Ve câh-i ehl-i beyt-i Musŧafâ yâ hasret-i Mennân
Ve câh-i Sıddık-ı Ekber ve câh-i hasret-i Fâruk
Ve câh-i hasret-i ‘Osmân ve câh-i ol şir-i Merdân
Ve câh-i hasret-i Zehrâ ve câh-i hasret-i Hasan
Ve câh-i hasret-i Hüseyn ki anlar vech hem pâkân
Ve câh-i hasret-i zevcât mutahharât ki olmuşlar
Ve câh-i hasret-i ensâr dahi câh-i muhâcirân
Tevessül eyledim cümlesini Rabbim mutahhar kıl
Bizi dûr itme dûr itme idersen cümleye ihsân
Şahin, Mine (2009). Abdürrahim Fedai’nin Kaside-i Nuniyyesi (Transkripsiyon-Nesre Çeviri-İnceleme). Yüksek Lisans Tezi. Sakarya: Sakarya Üniversitesi. 42-45.
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | FERKÎ, İbrahim Sipahi | d. 1867 - ö. 1908 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Raif Kırkul | d. 1964 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Naim Şaban | d. 1935 - ö. 1961 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | FERKÎ, İbrahim Sipahi | d. 1867 - ö. 1908 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | Raif Kırkul | d. 1964 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | Naim Şaban | d. 1935 - ö. 1961 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | FERKÎ, İbrahim Sipahi | d. 1867 - ö. 1908 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | Raif Kırkul | d. 1964 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | Naim Şaban | d. 1935 - ö. 1961 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | FERKÎ, İbrahim Sipahi | d. 1867 - ö. 1908 | Meslek | Görüntüle |
11 | Raif Kırkul | d. 1964 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
12 | Naim Şaban | d. 1935 - ö. 1961 | Meslek | Görüntüle |
13 | FERKÎ, İbrahim Sipahi | d. 1867 - ö. 1908 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | Raif Kırkul | d. 1964 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | Naim Şaban | d. 1935 - ö. 1961 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | FERKÎ, İbrahim Sipahi | d. 1867 - ö. 1908 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | Raif Kırkul | d. 1964 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
18 | Naim Şaban | d. 1935 - ö. 1961 | Madde Adı | Görüntüle |