Madde Detay
HASÎB, Mü'min-zâde Ahmed Efendi
(d. ?/? - ö. 1166/1752-53)
divan şairi ve müverrih
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Hasîb'in asıl ismi Ahmed’dir. Dedesinin ismi sebebiyle “Mü’min-zâde” lakabıyla tanındı. Kaynaklarda “Seyyid” olarak da anılmaktadır. Babasının ismi Mehmed’dir. Hasîb Bursa’da dünyaya geldi. Doğum tarihi bilinmemektedir. İlim tahsiline memleketi olan Bursa’da başladı. Burada Şeyhülislam Feyzullâh Efendi’nin ikinci oğlu Mustafa Efendi ile yakınlık kurdu. Küçük yaşta babasını kaybedince Mustafa Efendi'nin himayesine girdi. Bu sebeple, Ravzatü’l Küberâ’da Mustafa Efendi’den “velinimeti” olarak bahseder. Ayrıca ondan gördüğü iyilikleri eserlerinde sık sık dile getirir (Aydıner 2003: 171). Bu yakınlık sebebiyle, maddi anlamda pek sıkıntı yaşamadan devrin tanınmış ulemasından dersler alarak tahsil hayatını devam ettirdi (Özcan 1989: V, 225). Bu arada Mustafa Efendi’nin hususi kâtipliğini de yaptı. Sonraki senelerde İstanbul’a geldi. Sâlim'de (1315: 222), 1120/1708'de Şeyhülislam Çatalcalı Ali Efendi’nin kâtipliğini yaptığı söylenmekle birlikte, Ali Efendi'nin 1103/1692 tarihinde vefat etmesi bu bilginin doğru olmadığını göstermektedir. Fatin'e göre 1129/1716-17'da müderris olmaya hak kazandı (1271: 60). Müderrisliğe başlamadan, Veliyyüddîn Efendi-zâde Ahmed Paşa medresesinde görev yapan devrin tanınmış ulemasından Süleyman Efendi'nin yanında bir müddet mu’îdlik yaptı. Mülâzemet devresinden sonra müderris olabilmek için Şeyhülislam Ebu İshâk İsmail Efendi tarafından imtihana tâbi tutuldu. Buradaki başarısından sonra Bursa’daki Esediyye medresesine tayin edildi. Ayrıca Bursa şer’iyye mahkemesinin kitabetinde de vazife aldı. 1147/1735 tarihinde Bosna’ya kadı tayin edildi. Tayininde Hekimoğlu Ali Paşa’nın rolü oldu. Buraya tayininden önce kaleme aldığı ve İstanbul’daki dergâhlardan bahsettiği Dergeh-nâme isimli manzumesini o sırada sadrazam olan Ali Paşa’ya takdim etti, bu arzın akabinde kendisine Bosna kadılığı tevcih edildi. Müstakim-zâde’nin bu manzumeyi istinsah ettiği bir mecmuanın kenarına düştüğü notta, Dergeh-nâme karşılığında kendisine ayrıca “yüz altın, bir at ve bir adet Mushaf-ı şerif” ihsan edildiği belirtilmektedir (Süleymaniye Ktp. Esad Ef. No.3465. vr. 65b). Sonraki senelerde Kayseri, Tokat, Bağdat ve Manisa kadılıklarında bulunan Ahmed Hasîb, Manisa’da süresini doldurduktan sonra İstanbul'a döndü (Erdem 1994: 75). Vefatına kadar Atpazarı civârındaki bir evde oturdu (Özcan 1989: V/225). İstanbul’a dönüşünden kısa bir süre sonra 1166/1752’de vefat etti. Kabrinin Emir Buharî Tekkesi karşısındaki Kazasker Abdurrahman Efendi’nin yaptırdığı mektebin haziresinde olduğu belirtilmekle birlikte, bugün kabri tespit edilememektedir.
Kaynaklarda Hasîb, zarif ifadelere sahip, tasavvufa vâkıf bir şair, fasih bir nasir olarak tanıtılır. Şairin Arapça, edebiyat ve tarih bilgisi oldukça ileridir. Hasîb’in eserleri şunlardır:
1. Silkü’l-Le’âl-i Âl-i Osmân: Hasîb’in eserleri arasında en meşhurudur. “Tevârîh-i Âl-i Osman” türünde manzum olarak kaleme alınan hacimli bir eserdir. Aruzun “mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün” kalıbıyla mesnevi yerine kaside nazım şekliyle yazılmıştır. Tamamı manzum olan eserin sayfa kenarlarındaki notlar mensurdur. Yaklaşık on sekiz bin beyittir. Muhtemel müellif hattı, Süleymaniye Kütüphanesi Hâlet Efendi 596 numarada kayıtlıdır. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Ktp. TY. 104 ve 4132’de kayıtlı iki yazma nüshası daha bulunmaktadır. Gelibolulu Âlî’nin Künhü'l-Ahbâr'ı ve Taşköpri-zâde'nin eş-Şakâ’iku'n-Nu‘mâniyye'si bu eserin kaynaklarındandır. Eserde, Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren Fâtih dönemine kadar ki 180 yıl içerisinde geçen hadiseler padişahlara göre dönemlere ayrılarak anlatılmaktadır. Eserin 1-189 yaprakları arası Süleymân Şâh’tan Fâtih’e kadarki dönem, 189b-466’ya kadarki kısımda ise Fâtih dönemi konu edilmekte ve dönemin şair, tabip, şeyh, vezir ve emirleri ile bazı tarikat ehlinin menakıbından, Fâtih devrinde tamir edilen ve inşa edilen cami, türbe gibi binalardan bahsedilmektedir. Fâtih’ten sonraki padişahların dönemine dair herhangi bir kayıt yoktur. Çünkü şair bu eseri, yazmayı planladığı manzum Osmanlı tarihinin ilk cildi olarak kaleme almıştır. Eserdeki şair biyografilerinin bulunduğu kısımlar, yeni harflere aktarılarak Menderes Coşkun tarafından neşredilmiştir (2002).
2. Ravzatü'l-Küberâ: Şehid Ali Paşa’nın teşvikiyle Osman-zâde Tâib’in Hadîkatü'l-Vüzerâ'sına zeyil olarak kaleme alınmaya başlanan eserin asıl konusu, 1703 Edirne Vakası'dır. Şeyhülislam Seyyid Feyzullâh Efendi ailesine yakın bir çevrede yetişen Hasîb Efendi, olayın şahitlerinden olan Feyzullâh Efendi’nin oğlu Şeyhülislam Seyyid Mustafa Efendi’nin uzun yıllar özel kâtipliğini yapmış, ondan dinlediklerini ve diğer kaynaklardan derlediklerini bu eserinde ayrıntılı olarak dile getirmiştir. Müellif hattı olan nüsha Murat Molla Kütüphanesi'nde 1437, diğer bir nüshası da İstanbul Üniversitesi Ktp. TY. 87 numaralarda kayıtlıdır. Ravzatü'l-Küberâ Mesut Aydıner tarafından yayımlamıştır (2003).
3. Dîvân: Şairin Dîvân'ı olduğu bilgisini veren ilk kaynak Mehmed Tevfik Efendi’dir (İstanbul 1989: 311). Ayrıca Bursalı Mehmed Tahir, eserin mürettep bir divan olduğunu bildirmektedir (İstanbul 1333: 140). Fakat kütüphanelerde esere rastlanmamıştır.
4. Dergeh-nâme: İstanbul'da mevcut doksan yedi tekkeden bahseden mesnevi tarzındaki bu eser, 129 beyittir. Eserde şairin mahlası “Hâsib” şeklinde kayıtlıdır. Bundan hareketle Günay Kut, eserin başka bir şaire ait olabileceğini bildirir. Dergeh-nâme'nin Esad Efendi nüshasının başındaki bir nottan, Ahmed Hâsib Efendi'nin bu eser karşılığında Bosna mevleviyetini elde ettiği, ayrıca hediye olarak bir at ile bir de Kur'ân-ı Kerîm aldığı anlaşılmaktadır. Günay Kut, manzumenin ikisi Atatürk Kütüphanesi'nde Belediye Yazmaları nr. 043 ve Osman Ergin Yazmaları nr. 56’da, biri de Süleymaniye Kütüphanesinde Esad Efendi nr. 3465 65b-68a olmak üzere üç yazma nüshasını tespit etmiştir. Eser, Günay Kut ve Turgut Kut tarafından yeni harflere aktarılarak yayımlanmıştır (1987).
5. Mecmûa-i Tevârîh: Hekimoğlu Ali Paşa'nın 15 Safer 1155/21 Nisan 1742 tarihinde tekrar sadarete gelmesi münasebetiyle söylenen kaside, gazel, tebrik gibi şiir ve yazıların onun isteği üzerine bir araya getirilmesinden oluşmuştur. Bu mecmuada pek çok kişinin yanı sıra Ahmed Hasîb Efendi'nin de tarihleri vardır. Eserin müellif hattı olan tek nüshası, Süleymaniye Kütüphanesi Es'âd Efendi 3388’de kayıtlıdır.
6. Miyâhiyye: Bursa’daki su kaynaklarının isimlerini, buralardan su içmenin faydalarını anlatan bu manzum eser, Bursa sularının methiyesi niteliğindedir. Kırım Hanı Kaplan Giray Han’a Bursa ziyareti esnasında hediye edilmiştir. Şairin mahlası bu eserde de “Hâsib” olarak kayıtlıdır. Miyâhiyye’nin tamamı kırk dört beyittir. İlk otuz sekiz beyti Hâsib Efendi tarafından kaleme alınmış, kalan altı beyti ise, Babaefendi-zâde Şeyh Said Efendi (ö. 1288/1871) tarafından manzumeye zeyl olunmuş kırk dört beyitlik bir manzumedir. Kaside formunda, aruzun “feilâtün feilâtün feilâtün feilün” kalıbında yazılmıştır. İki nüshası bulunan eser, Süleyman Eroğlu tarafından yeni harflere aktarılarak neşredilmiştir (2008).
7. Hikâye-i Manzûme Be-inşâ'-i Prusalı Hasîb: Çaylak Tevfik'in Nevâdirü'z-Zürefâ isimli eseri içinde tespit edilen bu mesnevi aruzun "fe'ilâtün, fe'ilâtün, fe'ilâtün, fe'ilün" kalıbıyla yazılmıştır. 97 beyitten oluşmakta ve beşeri aşkla ilgili bir hikâyeyi ihtiva etmektedir (Kutlar Oğuz ve Gürbüz 2020).
Mü’min-zâde Ahmed Hasîb’in edebî kişiliği hakkında tezkireler övücü ifadeler kullanır. Bunlardan Râmiz, Hasîb'in velûd, latifeli ve mazmunlu söz söylemeye eğilimli bir şair olduğunu söyler (Erdem 1994: 75). Sâlim Efendi, şairin sahip olduğu ifade inceliğine değinerek, onu devrin önemli şairleri arasında zikreder (1315: 222). Tekmiletü’ş-Şakâik müellifi ise Ahmed Hasîb’in kemal ve belagatine işaret ettikten sonra ilmî kişiliğini ön plana çıkarır (Özcan 1989: V/ 225).
Kaynakça
Aydıner, Mesut (hzl.) (2003). Mü'minzâde Seyyid Ahmed Hasîb Efendi Ravzatü'l-Küberâ Tahlil ve Metin. Ankara: TTK Yay.
Babinger, Franz (1992). Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri. çev. Coşkun Üçok, Ankara: KB Yay. 312-313.
Bursalı Mehmed Tâhir (1333). Osmanlı Müellifleri. İstanbul. II: 140, III: 144.
Coşkun, Menderes (hzl.) (2002). Manzum Bir Şairler Tezkiresi Silkü’l-Le’âl-i Âl-i Osmân. Ankara: Bizim Büro Yay. 5-12.
Çiftçi, Ömer (hzl.) . Fatîn, Hatîmetü’l-Eş‘âr. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219117/h/metin.pdf [ 12.07.2013].101.
Erdem, Sadık (hzl.) (1994). Râmiz ve Âdâb-ı Zurâfâ’sı. Ankara: AKM Yay. 75-76.
Eroğlu, Süleyman (2008). "Türk Edebiyatında Miyâhiyye Türüne Bir Örnek: Hâsib Efendi'nin Miyâhiyyesi". Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi 15: 429-440.
Fatin, Davud (1271). Tezkire-i Hâtimetü’l-Eş’âr. İstanbul. 225.
İnce, Adnan (hzl.) (2005). Sâlim Efendi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: AKM Yay. 287.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmed Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî-Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. C. I. Ankara: Bizim Büro Yay. 817.
Kut, Günay (1989). “Ahmed Hasîb Efendi”. C. 2. İslam Ansiklopedisi. İstanbul: TDV Yay. 87-88.
Kut, Günay ve Turgut Kut (1987). “İstanbul Tekkelerine Ait Bir Kaynak: Dergeh-nâme”. Türkische Miszellen: Robert Anhegger Armağanı. İstanbul. 215-216.
Kutlar Oğuz, Fatma Sabiha ve Mehmet Gürbüz (2020). "Bursalı Hasîb'in Manzum Bir Aşk Hikâyesi". Turkish Studies 15 (4): 1951-1975.
Oğraş, Rıza (hzl.). Es’ad Efendi ve Bagçe-i Safâ-endûz’u. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219113/h/bahce.pdf [12.07.2013]. 112.
Özcan, Abdülkadir (hzl.) (1989). Fındıklılı İsmet, Tekmileti’s-Şekâyık Fî Hakk-ı Ehli’l-Hakâyık. İstanbul: Çağrı Yay. 225-227.
Sâlim Efendi (1305). Tezkire-i Sâlim. Dersaadet: İkdam Matbaası. 221-222.
Zübeyiroğlu, Ruhsar (hzl.) (1989). Mecmû‘atü’t-Terâcim, Mehmed Tevfik Efendi. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: GÖKER İNAN & ARAŞ. GÖR. RAMAZAN EKİNCİYayın Tarihi: 19.07.2013Güncelleme Tarihi: 06.07.2022Eserlerinden Örnekler
Silkü’l-Le’âl-i Âl-i Osmân
Sebeb-i Nazm-ı Kitâb-ı Mevlidü’n-Nebî ‘aleyhi’s-selâm
Kuzât-ı şehrden bir vâ’iz-i gayr-ı mülâhız kim
Olup kürsî-nişîn-i câmi-i vâlâ-yı sultânî
Kazâyı gör ki vâ’iz meclis-i va’zında Kur’ân’un
İki âyet miyânında virüp ma’nâ-yı butlânî
Birisi “lâ-nüferrik” biri “faddalnâ” miyânında
Münâfât oldığın selb eyleyüp ol şeyh-i nâdânî
‘Alâ-kavli cehâletle idüp inkâr tafdîli
Muhammed üzre tafdîl eyleymiş ‘Îsâ-yı ‘İmrân’ı
Dimiş hâşâ ve kellâ şeyn-i garaz efdalü’l-halka
Mü’eddî bir niçe söz söylemiş ber-vech-i bühtânî
Harîfün bu kelâmın birisi ehl-i diyânetden
O ‘asrun kümmelinden kırk kadar müftî-i zî-şânı
Tolaşup her birinden başka başka itmiş istiftâ
Bu kavlinden harîfün lâzım olup küfr ü butlânı
Cezâsın katlile tertîb içün fermân oldukda
Gelüp Bursa’ya emr-i şer’ile ol zât-ı hakkânî
Mübâşirlerle vardı şeyhi kürsîsinden indürdi
Götürdüp bâb-ı câmi’de o şeyh-i kavm-i hızlânı
Cezâsın zebhile tertîb kıldı katl itdürdi
Temâşâ eyler iken beldenün eşrâf u a’yânı
Hemân bir kelb-i esved zâhir oldı kanın içdi
‘Iyânen rü’yet itdi belde-i mezbûre sükkânı
Dinildi mü’min olsaydı eğer bu vâizün kanı
Yimezdi kelb lahmın talamazdı mürdeden kanı
O demde hâzır idi ol Süleymân-ı sühan-ârâ
Bu beyt-i dil-nişîni irticâlen didi ol ânî
Muhammed Mustafâ’ya ümmet olmak isteyüp ‘Îsâ
Semâvâta ‘urûc itdi olup teşrîfe şâyânı
Niyâz itdi o sultân-ı serîr-i milket-i nazma
Burusa şehrinün sâdât u eşrâf-ı ‘azîzânı
Muhammed Mustafâ’nun şânını tafdîl ü i’lâya
Yaza bir mevlid-i pâk-i Resûl ü şâh-ı ‘Adnânî
Hulûs-ı kalbile te’lîf ü nazm itmekile yılda
O nazmı okıdur ancak mülûk-i Âl-i ‘Osmânî
Karîn-i sıdk u ihlâs oldığındandur ki dünyâda
O Mevlid’dür okınan zikr idüp nâm-ı Süleymân’ı
Hudâ rûhına rahmet eylesün nâzük eser kıldı
Okındukca revân-ı pâki bulsun şâd u handânı
Niçe ebyât u eş’ârı görilmişdür bu vâdîde
Tahallüs eylemiş ismiyle yokdur gayrı ‘unvânı
Fenâ-yı Bursa’da medfûndur kabr-i şerîfinden
İderler istifâza dahı istimdâd-ı rûhânî
(Coşkun, Menderes (2002). Manzum Bir Şairler Tezkiresi Hasîb’in Silkü’l-Le’âl-i Âl-i Osmânındaki Şair Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay. 46-48.)
Gazel
Teng-meşrebsin levendim bâde-hâr oldukça sen
Kabına sığmazsın aslâ neş’edâr oldukça sen
Cümleden evvel getir yâda beni ey bî-vefâ
Va‘dini incâz için âşık-şumâr oldukça sen
Pest olur Hurşîd kadri ey meh-i âlî-nijâd
Gün-be-gün hüsnüyle sâhib-iştihâr oldukça sen
Hîç fikr-i nimeti gelmez dil-i pür-şûhuma
Bana sultânım ne gam âlemde var oldukça sen
Tûtî-i tab‘-ı Hasîb olsa nola şirîn-edâ
Ey kamer-tal‘at bana âyînedâr oldukça sen
(Çifçi, Ömer (hzl.). Fatîn, Hatîmetü’l-Eş‘âr. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219117/h/metin.pdf [ 12.07.2013].101.)
Miyâhiyye
Bârekallâh zihî şehr-i güzîn-vâlâ
Habbezâ belde-i pâkîze-i cennet-âsâ
Var mı bir şehr ki bu beldeye mânend ola
Cümle büldâna n'ola olsa müreccah Bursa
Şehr-i Bursa'da olan suları ta'dâd edeyim
Vâdî vü nehr ü huveyzât ü uyûn ü şettâ
Sularun başı Pınar Başı Suyu’dur el-hak
Anı tercîh eder cümle miyâha hükemâ
Mu’tedil pâk sudur hem dahi Nâ’ib pınarı
Humsı zâyi’ olur ol âb-ı lezîzin hayfâ
Severim vakt-i sabâdan beri âbî degilim
Katı şîrîn gelir Sütlüce’nin âbı bana
Var mı Sahrınç Suyu’nun dünyâda bir mânendi
Etdirir hazm-ı ta’âmı ne kadar olsa revâ
Bir kez içmekle doyulmazdı Umurbey Suyu’nu
Bu da bir emr-i acîbdir anı kıl istisnâ
Hoş gelir pîrlere içmeğe bu Âb-ı Asâ
Anı izhâr-ı kerâmetle akıtmış Mevlâ
Hâzım u mu’tedil ü müdrir olan Yeni Su'dur
Zevk-bahş olur ağır kahve yerine hakkâ
Kandırır Âb-ı Kızık çeşmesi atşânları hep
Mütelezziz olur elbette ider kesb-i safâ
(Eroğlu, Süleyman (2008). "Türk Edebiyatında Miyâhiyye Türüne Bir Örnek: Hâsib Efendi'nin Miyâhiyyesi". Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi 15: 435-436.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 19.07.2013Güncelleme Tarihi: 06.07.2022Eserlerinden Örnekler
Silkü’l-Le’âl-i Âl-i Osmân
Sebeb-i Nazm-ı Kitâb-ı Mevlidü’n-Nebî ‘aleyhi’s-selâm
Kuzât-ı şehrden bir vâ’iz-i gayr-ı mülâhız kim
Olup kürsî-nişîn-i câmi-i vâlâ-yı sultânî
Kazâyı gör ki vâ’iz meclis-i va’zında Kur’ân’un
İki âyet miyânında virüp ma’nâ-yı butlânî
Birisi “lâ-nüferrik” biri “faddalnâ” miyânında
Münâfât oldığın selb eyleyüp ol şeyh-i nâdânî
‘Alâ-kavli cehâletle idüp inkâr tafdîli
Muhammed üzre tafdîl eyleymiş ‘Îsâ-yı ‘İmrân’ı
Dimiş hâşâ ve kellâ şeyn-i garaz efdalü’l-halka
Mü’eddî bir niçe söz söylemiş ber-vech-i bühtânî
Harîfün bu kelâmın birisi ehl-i diyânetden
O ‘asrun kümmelinden kırk kadar müftî-i zî-şânı
Tolaşup her birinden başka başka itmiş istiftâ
Bu kavlinden harîfün lâzım olup küfr ü butlânı
Cezâsın katlile tertîb içün fermân oldukda
Gelüp Bursa’ya emr-i şer’ile ol zât-ı hakkânî
Mübâşirlerle vardı şeyhi kürsîsinden indürdi
Götürdüp bâb-ı câmi’de o şeyh-i kavm-i hızlânı
Cezâsın zebhile tertîb kıldı katl itdürdi
Temâşâ eyler iken beldenün eşrâf u a’yânı
Hemân bir kelb-i esved zâhir oldı kanın içdi
‘Iyânen rü’yet itdi belde-i mezbûre sükkânı
Dinildi mü’min olsaydı eğer bu vâizün kanı
Yimezdi kelb lahmın talamazdı mürdeden kanı
O demde hâzır idi ol Süleymân-ı sühan-ârâ
Bu beyt-i dil-nişîni irticâlen didi ol ânî
Muhammed Mustafâ’ya ümmet olmak isteyüp ‘Îsâ
Semâvâta ‘urûc itdi olup teşrîfe şâyânı
Niyâz itdi o sultân-ı serîr-i milket-i nazma
Burusa şehrinün sâdât u eşrâf-ı ‘azîzânı
Muhammed Mustafâ’nun şânını tafdîl ü i’lâya
Yaza bir mevlid-i pâk-i Resûl ü şâh-ı ‘Adnânî
Hulûs-ı kalbile te’lîf ü nazm itmekile yılda
O nazmı okıdur ancak mülûk-i Âl-i ‘Osmânî
Karîn-i sıdk u ihlâs oldığındandur ki dünyâda
O Mevlid’dür okınan zikr idüp nâm-ı Süleymân’ı
Hudâ rûhına rahmet eylesün nâzük eser kıldı
Okındukca revân-ı pâki bulsun şâd u handânı
Niçe ebyât u eş’ârı görilmişdür bu vâdîde
Tahallüs eylemiş ismiyle yokdur gayrı ‘unvânı
Fenâ-yı Bursa’da medfûndur kabr-i şerîfinden
İderler istifâza dahı istimdâd-ı rûhânî
(Coşkun, Menderes (2002). Manzum Bir Şairler Tezkiresi Hasîb’in Silkü’l-Le’âl-i Âl-i Osmânındaki Şair Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay. 46-48.)
Gazel
Teng-meşrebsin levendim bâde-hâr oldukça sen
Kabına sığmazsın aslâ neş’edâr oldukça sen
Cümleden evvel getir yâda beni ey bî-vefâ
Va‘dini incâz için âşık-şumâr oldukça sen
Pest olur Hurşîd kadri ey meh-i âlî-nijâd
Gün-be-gün hüsnüyle sâhib-iştihâr oldukça sen
Hîç fikr-i nimeti gelmez dil-i pür-şûhuma
Bana sultânım ne gam âlemde var oldukça sen
Tûtî-i tab‘-ı Hasîb olsa nola şirîn-edâ
Ey kamer-tal‘at bana âyînedâr oldukça sen
(Çifçi, Ömer (hzl.). Fatîn, Hatîmetü’l-Eş‘âr. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219117/h/metin.pdf [ 12.07.2013].101.)
Miyâhiyye
Bârekallâh zihî şehr-i güzîn-vâlâ
Habbezâ belde-i pâkîze-i cennet-âsâ
Var mı bir şehr ki bu beldeye mânend ola
Cümle büldâna n'ola olsa müreccah Bursa
Şehr-i Bursa'da olan suları ta'dâd edeyim
Vâdî vü nehr ü huveyzât ü uyûn ü şettâ
Sularun başı Pınar Başı Suyu’dur el-hak
Anı tercîh eder cümle miyâha hükemâ
Mu’tedil pâk sudur hem dahi Nâ’ib pınarı
Humsı zâyi’ olur ol âb-ı lezîzin hayfâ
Severim vakt-i sabâdan beri âbî degilim
Katı şîrîn gelir Sütlüce’nin âbı bana
Var mı Sahrınç Suyu’nun dünyâda bir mânendi
Etdirir hazm-ı ta’âmı ne kadar olsa revâ
Bir kez içmekle doyulmazdı Umurbey Suyu’nu
Bu da bir emr-i acîbdir anı kıl istisnâ
Hoş gelir pîrlere içmeğe bu Âb-ı Asâ
Anı izhâr-ı kerâmetle akıtmış Mevlâ
Hâzım u mu’tedil ü müdrir olan Yeni Su'dur
Zevk-bahş olur ağır kahve yerine hakkâ
Kandırır Âb-ı Kızık çeşmesi atşânları hep
Mütelezziz olur elbette ider kesb-i safâ
(Eroğlu, Süleyman (2008). "Türk Edebiyatında Miyâhiyye Türüne Bir Örnek: Hâsib Efendi'nin Miyâhiyyesi". Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi 15: 435-436.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 06.07.2022Eserlerinden Örnekler
Silkü’l-Le’âl-i Âl-i Osmân
Sebeb-i Nazm-ı Kitâb-ı Mevlidü’n-Nebî ‘aleyhi’s-selâm
Kuzât-ı şehrden bir vâ’iz-i gayr-ı mülâhız kim
Olup kürsî-nişîn-i câmi-i vâlâ-yı sultânî
Kazâyı gör ki vâ’iz meclis-i va’zında Kur’ân’un
İki âyet miyânında virüp ma’nâ-yı butlânî
Birisi “lâ-nüferrik” biri “faddalnâ” miyânında
Münâfât oldığın selb eyleyüp ol şeyh-i nâdânî
‘Alâ-kavli cehâletle idüp inkâr tafdîli
Muhammed üzre tafdîl eyleymiş ‘Îsâ-yı ‘İmrân’ı
Dimiş hâşâ ve kellâ şeyn-i garaz efdalü’l-halka
Mü’eddî bir niçe söz söylemiş ber-vech-i bühtânî
Harîfün bu kelâmın birisi ehl-i diyânetden
O ‘asrun kümmelinden kırk kadar müftî-i zî-şânı
Tolaşup her birinden başka başka itmiş istiftâ
Bu kavlinden harîfün lâzım olup küfr ü butlânı
Cezâsın katlile tertîb içün fermân oldukda
Gelüp Bursa’ya emr-i şer’ile ol zât-ı hakkânî
Mübâşirlerle vardı şeyhi kürsîsinden indürdi
Götürdüp bâb-ı câmi’de o şeyh-i kavm-i hızlânı
Cezâsın zebhile tertîb kıldı katl itdürdi
Temâşâ eyler iken beldenün eşrâf u a’yânı
Hemân bir kelb-i esved zâhir oldı kanın içdi
‘Iyânen rü’yet itdi belde-i mezbûre sükkânı
Dinildi mü’min olsaydı eğer bu vâizün kanı
Yimezdi kelb lahmın talamazdı mürdeden kanı
O demde hâzır idi ol Süleymân-ı sühan-ârâ
Bu beyt-i dil-nişîni irticâlen didi ol ânî
Muhammed Mustafâ’ya ümmet olmak isteyüp ‘Îsâ
Semâvâta ‘urûc itdi olup teşrîfe şâyânı
Niyâz itdi o sultân-ı serîr-i milket-i nazma
Burusa şehrinün sâdât u eşrâf-ı ‘azîzânı
Muhammed Mustafâ’nun şânını tafdîl ü i’lâya
Yaza bir mevlid-i pâk-i Resûl ü şâh-ı ‘Adnânî
Hulûs-ı kalbile te’lîf ü nazm itmekile yılda
O nazmı okıdur ancak mülûk-i Âl-i ‘Osmânî
Karîn-i sıdk u ihlâs oldığındandur ki dünyâda
O Mevlid’dür okınan zikr idüp nâm-ı Süleymân’ı
Hudâ rûhına rahmet eylesün nâzük eser kıldı
Okındukca revân-ı pâki bulsun şâd u handânı
Niçe ebyât u eş’ârı görilmişdür bu vâdîde
Tahallüs eylemiş ismiyle yokdur gayrı ‘unvânı
Fenâ-yı Bursa’da medfûndur kabr-i şerîfinden
İderler istifâza dahı istimdâd-ı rûhânî
(Coşkun, Menderes (2002). Manzum Bir Şairler Tezkiresi Hasîb’in Silkü’l-Le’âl-i Âl-i Osmânındaki Şair Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay. 46-48.)
Gazel
Teng-meşrebsin levendim bâde-hâr oldukça sen
Kabına sığmazsın aslâ neş’edâr oldukça sen
Cümleden evvel getir yâda beni ey bî-vefâ
Va‘dini incâz için âşık-şumâr oldukça sen
Pest olur Hurşîd kadri ey meh-i âlî-nijâd
Gün-be-gün hüsnüyle sâhib-iştihâr oldukça sen
Hîç fikr-i nimeti gelmez dil-i pür-şûhuma
Bana sultânım ne gam âlemde var oldukça sen
Tûtî-i tab‘-ı Hasîb olsa nola şirîn-edâ
Ey kamer-tal‘at bana âyînedâr oldukça sen
(Çifçi, Ömer (hzl.). Fatîn, Hatîmetü’l-Eş‘âr. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219117/h/metin.pdf [ 12.07.2013].101.)
Miyâhiyye
Bârekallâh zihî şehr-i güzîn-vâlâ
Habbezâ belde-i pâkîze-i cennet-âsâ
Var mı bir şehr ki bu beldeye mânend ola
Cümle büldâna n'ola olsa müreccah Bursa
Şehr-i Bursa'da olan suları ta'dâd edeyim
Vâdî vü nehr ü huveyzât ü uyûn ü şettâ
Sularun başı Pınar Başı Suyu’dur el-hak
Anı tercîh eder cümle miyâha hükemâ
Mu’tedil pâk sudur hem dahi Nâ’ib pınarı
Humsı zâyi’ olur ol âb-ı lezîzin hayfâ
Severim vakt-i sabâdan beri âbî degilim
Katı şîrîn gelir Sütlüce’nin âbı bana
Var mı Sahrınç Suyu’nun dünyâda bir mânendi
Etdirir hazm-ı ta’âmı ne kadar olsa revâ
Bir kez içmekle doyulmazdı Umurbey Suyu’nu
Bu da bir emr-i acîbdir anı kıl istisnâ
Hoş gelir pîrlere içmeğe bu Âb-ı Asâ
Anı izhâr-ı kerâmetle akıtmış Mevlâ
Hâzım u mu’tedil ü müdrir olan Yeni Su'dur
Zevk-bahş olur ağır kahve yerine hakkâ
Kandırır Âb-ı Kızık çeşmesi atşânları hep
Mütelezziz olur elbette ider kesb-i safâ
(Eroğlu, Süleyman (2008). "Türk Edebiyatında Miyâhiyye Türüne Bir Örnek: Hâsib Efendi'nin Miyâhiyyesi". Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi 15: 435-436.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Silkü’l-Le’âl-i Âl-i Osmân
Sebeb-i Nazm-ı Kitâb-ı Mevlidü’n-Nebî ‘aleyhi’s-selâm
Kuzât-ı şehrden bir vâ’iz-i gayr-ı mülâhız kim
Olup kürsî-nişîn-i câmi-i vâlâ-yı sultânî
Kazâyı gör ki vâ’iz meclis-i va’zında Kur’ân’un
İki âyet miyânında virüp ma’nâ-yı butlânî
Birisi “lâ-nüferrik” biri “faddalnâ” miyânında
Münâfât oldığın selb eyleyüp ol şeyh-i nâdânî
‘Alâ-kavli cehâletle idüp inkâr tafdîli
Muhammed üzre tafdîl eyleymiş ‘Îsâ-yı ‘İmrân’ı
Dimiş hâşâ ve kellâ şeyn-i garaz efdalü’l-halka
Mü’eddî bir niçe söz söylemiş ber-vech-i bühtânî
Harîfün bu kelâmın birisi ehl-i diyânetden
O ‘asrun kümmelinden kırk kadar müftî-i zî-şânı
Tolaşup her birinden başka başka itmiş istiftâ
Bu kavlinden harîfün lâzım olup küfr ü butlânı
Cezâsın katlile tertîb içün fermân oldukda
Gelüp Bursa’ya emr-i şer’ile ol zât-ı hakkânî
Mübâşirlerle vardı şeyhi kürsîsinden indürdi
Götürdüp bâb-ı câmi’de o şeyh-i kavm-i hızlânı
Cezâsın zebhile tertîb kıldı katl itdürdi
Temâşâ eyler iken beldenün eşrâf u a’yânı
Hemân bir kelb-i esved zâhir oldı kanın içdi
‘Iyânen rü’yet itdi belde-i mezbûre sükkânı
Dinildi mü’min olsaydı eğer bu vâizün kanı
Yimezdi kelb lahmın talamazdı mürdeden kanı
O demde hâzır idi ol Süleymân-ı sühan-ârâ
Bu beyt-i dil-nişîni irticâlen didi ol ânî
Muhammed Mustafâ’ya ümmet olmak isteyüp ‘Îsâ
Semâvâta ‘urûc itdi olup teşrîfe şâyânı
Niyâz itdi o sultân-ı serîr-i milket-i nazma
Burusa şehrinün sâdât u eşrâf-ı ‘azîzânı
Muhammed Mustafâ’nun şânını tafdîl ü i’lâya
Yaza bir mevlid-i pâk-i Resûl ü şâh-ı ‘Adnânî
Hulûs-ı kalbile te’lîf ü nazm itmekile yılda
O nazmı okıdur ancak mülûk-i Âl-i ‘Osmânî
Karîn-i sıdk u ihlâs oldığındandur ki dünyâda
O Mevlid’dür okınan zikr idüp nâm-ı Süleymân’ı
Hudâ rûhına rahmet eylesün nâzük eser kıldı
Okındukca revân-ı pâki bulsun şâd u handânı
Niçe ebyât u eş’ârı görilmişdür bu vâdîde
Tahallüs eylemiş ismiyle yokdur gayrı ‘unvânı
Fenâ-yı Bursa’da medfûndur kabr-i şerîfinden
İderler istifâza dahı istimdâd-ı rûhânî
(Coşkun, Menderes (2002). Manzum Bir Şairler Tezkiresi Hasîb’in Silkü’l-Le’âl-i Âl-i Osmânındaki Şair Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay. 46-48.)
Gazel
Teng-meşrebsin levendim bâde-hâr oldukça sen
Kabına sığmazsın aslâ neş’edâr oldukça sen
Cümleden evvel getir yâda beni ey bî-vefâ
Va‘dini incâz için âşık-şumâr oldukça sen
Pest olur Hurşîd kadri ey meh-i âlî-nijâd
Gün-be-gün hüsnüyle sâhib-iştihâr oldukça sen
Hîç fikr-i nimeti gelmez dil-i pür-şûhuma
Bana sultânım ne gam âlemde var oldukça sen
Tûtî-i tab‘-ı Hasîb olsa nola şirîn-edâ
Ey kamer-tal‘at bana âyînedâr oldukça sen
(Çifçi, Ömer (hzl.). Fatîn, Hatîmetü’l-Eş‘âr. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219117/h/metin.pdf [ 12.07.2013].101.)
Miyâhiyye
Bârekallâh zihî şehr-i güzîn-vâlâ
Habbezâ belde-i pâkîze-i cennet-âsâ
Var mı bir şehr ki bu beldeye mânend ola
Cümle büldâna n'ola olsa müreccah Bursa
Şehr-i Bursa'da olan suları ta'dâd edeyim
Vâdî vü nehr ü huveyzât ü uyûn ü şettâ
Sularun başı Pınar Başı Suyu’dur el-hak
Anı tercîh eder cümle miyâha hükemâ
Mu’tedil pâk sudur hem dahi Nâ’ib pınarı
Humsı zâyi’ olur ol âb-ı lezîzin hayfâ
Severim vakt-i sabâdan beri âbî degilim
Katı şîrîn gelir Sütlüce’nin âbı bana
Var mı Sahrınç Suyu’nun dünyâda bir mânendi
Etdirir hazm-ı ta’âmı ne kadar olsa revâ
Bir kez içmekle doyulmazdı Umurbey Suyu’nu
Bu da bir emr-i acîbdir anı kıl istisnâ
Hoş gelir pîrlere içmeğe bu Âb-ı Asâ
Anı izhâr-ı kerâmetle akıtmış Mevlâ
Hâzım u mu’tedil ü müdrir olan Yeni Su'dur
Zevk-bahş olur ağır kahve yerine hakkâ
Kandırır Âb-ı Kızık çeşmesi atşânları hep
Mütelezziz olur elbette ider kesb-i safâ
(Eroğlu, Süleyman (2008). "Türk Edebiyatında Miyâhiyye Türüne Bir Örnek: Hâsib Efendi'nin Miyâhiyyesi". Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi 15: 435-436.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Muhsine Arda | d. 1952 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | ZÂ’İK, Şeyh Mehmed Emîn Efendi | d. 1794-95 - ö. 1852-53 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | Muhsine Arda | d. 1952 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | ZÂ’İK, Şeyh Mehmed Emîn Efendi | d. 1794-95 - ö. 1852-53 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Muhsine Arda | d. 1952 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | ZÂ’İK, Şeyh Mehmed Emîn Efendi | d. 1794-95 - ö. 1852-53 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Muhsine Arda | d. 1952 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | ZÂ’İK, Şeyh Mehmed Emîn Efendi | d. 1794-95 - ö. 1852-53 | Meslek | Görüntüle |
12 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Meslek | Görüntüle |
13 | Muhsine Arda | d. 1952 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | ZÂ’İK, Şeyh Mehmed Emîn Efendi | d. 1794-95 - ö. 1852-53 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | Muhsine Arda | d. 1952 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | ZÂ’İK, Şeyh Mehmed Emîn Efendi | d. 1794-95 - ö. 1852-53 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Madde Adı | Görüntüle |