Madde Detay
HAYDARÎ/HAYDERÎ
(d. ?/? - ö. ?/?)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı Haydar’dır. Hayderî’nin doğum tarihi hakkında bir bilgi bulunmamakla beraber İstanbullu olduğu, takkecilik yaptığı ve III. Murat devri (1574-1595) ortalarında vefat ettiği aktarılmaktadır (TDEA 1981: 177). 16. yüzyılda yaşadığı bilinen ve Hayderî mahlasıyla tanınan şairin ailesi, herhangi bir eğitim alıp almadığı ve mesleği hakkında (takkecilik dışında) kaynaklarda herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır.
Kınalı-zâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu`arâ adlı tezkiresinde Hayderî ile ilgili olarak “herhangi bir fenni ilimle uğraşıp uğraşmadığı konusunda bilgi olmadığını” aktarmaktadır (Sungurhan-Eyduran 2009: 259). Sadeddin Nüzhet Ergun, 16. yüzyıl bâtınilerinden birisi olduğunu aktardığı şair hakkında Âşık Çelebi’nin Meşâirü’ş-Şuarâ adlı tezkiresinden hareketle birtakım bilgiler verir. Âşık Çelebi’ye göre boynunda “tavk-ı Hayderî” adı verilen, Hayderilik’e mensup olanların taktığı ve dünya nimetlerinden arınmışlığı simgeleyen zincir, kulağında “menguş-ı kalenderi” yani Kalenderilik’in simgesi olan gümüş bir küpe ile sokaklarda dolaşan Hayderi ve Kalenderilerden biri olmakla beraber, zahir ve bâtın (görünen ve görünmeyen) tüm rind (kalender) kimselerden oluşan halkanın başı olup, dünya nimetlerinden soyutlanan tarikat pirlerinin silsilesinden gelmektedir. Âşık Çelebi tezkiresinde şair hakkında şunları aktarmaktadır: “Bir merd-i mücereeddir ki boynuda tavk-ı Hayderî ve kulağında mengûş-i Kalenderî ile serhalka-i rindân-ı dîd ü vâdîd ve sâhib-i silsile-i pîrân-ı tarikat-i tecrîddir. Kullâb-ı kemerle miyan beste-i gürûh-i dervîşan ve meftûle-i ejder-i serle ejder küş-i nefs-i bîsâmandır” (Ergun 1955: 73). Ayrıca, Turgut Koca’nın Hayderî hakkında Âşık Çelebi’den aktardığı “Tanrıdan başka bütün ilişkilerden boşanmış, nefis ejderini yenmiş, bütün dünya kirlerinden arınmış ve evlilik bağı ile bağlanmamış bir mücerret erdir” sözleri ve yukarıda zikrettiğimiz diğer cümleler Hayderî’nin önemli bir tasavvufi kişiliğe sahip olduğunu göstermektedir (Koca 1990:61). Diğer taraftan, Bağdatlı Ahdî’ninGülşen-i Şu’arâ adlı tezkiresinde, dervişane kişiliği dolayısıyla zamanın tamamını tekkeciliğe (tarikat işlerine) ayırdığı ve geçimini de buradan sağladığı aktarılmaktadır. Ahdi tezkiresinde, “Selîka-i şi’ri hûb bir haddedür ki rişte-i nazm-ı bârîki ‘uyûbdan nühûftedür ve ma’nâ-yı dakîki igne yürüdisi gibi sûftedür.” ifadeleri ile şiirlerinden ve şairliğinden övgü ile söz ettikten sonra, “Bu bir kaç beyt-i mestâne ve sûznâk-ı rindâne ve pâk anundur” sözleri ile tekrar överek üç beyitini takdim eder (Solmaz 2009: 135). Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi’nde verilen bilgilere göre, TS. H. Nu. 1055’te kayıtlı bir mecmuada şiirleri mevcuttur (TDEA 1981: 177). Ayrıca, Hayderî’nin iki şiiri Sadeddin Nüzhet Ergun tarafından yayımlanmıştır (Ergun 1955: 73-76).
Hayderî, şiirlerini divan edebiyatı nazım şekilleriyle yazmış ve aruz veznini kullanmıştır. Şiirlerinde, kendisinin tekke ve tarikat merkezli yaşam tarzına da uygun olarak, dünyevi konulara yer vermemiş ve tamamen tasavvufi ve bâtıni konuları işlemiştir. Bu sebeple şiirlerinde yoğun bir şekilde Arapça ve Farsça terkipler ile tasavvufi terim ve kavramlara yer verdiği görülür. Haydarî’nin elimizde bulunan az sayıdaki şiirlerinden dahi, tasavvufi terim ve kavramlar ile bilhassa tasavvufa özgü rumuz ve sembolleri ustaca kullandığını anlamak mümkündür.
Kaynakça
"Hayderî Çelebi " (1981). Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C. 4. İstanbul: Dergâh Yay. 177.
Ergun, Sadeddin Nüzhet (1955). Bektaşî Şairleri ve Nefesleri 19’uncu Asra Kadar. C. 1. İstanbul: Maarif Kitaphanesi.
Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Meşâirü'ş-Şuara, İnceleme-Metin. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.
Koca, Turgut (1990). Bektaşi Alevi Şairleri ve Nefesleri (13. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Kadar). İstanbul: Maarif Kitaphanesi.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî- Dîvân Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. C. 1. Ankara: Bizim Büro Yay.
M. Şemseddin Sami (1996). Kâmûsü'l-Alam. C. 3. İstanbul: Kaşgar Neşriyat.
Mehmed Süreyya (1308-15/ 1890-97). Sicill-i Osmânî. C. II. İstanbul: Matbaa-i Âmire.
Solmaz, Süleyman (hzl.) (2005). Ahdi ve Gülşen-i Şuarâ'sı. Ankara: AKM Yay.
Sungurhan, Aysun (hzl.). Kınalızade Hasan Çelebi-Tezkiretü’ş-Şuarâ. ekitap.http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-83504/kinalizade-hasan-celebi---tezkiretus-suara.html [Erişim Tarihi: 01.02.2014].
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: ARAŞ. GÖR. BÜLENT AKIN & PROF. DR. İSMAİL HAKKI AKSOYAKYayın Tarihi: 23.07.2014Güncelleme Tarihi: 03.11.2020Eserlerinden Örnekler
Salınup cilveler eyler çemende yâr gönlekçek
Gümüşden serve dönmüş râstî dildâr gönlekçek
Benüm nâr-ı firâkunla sarardı zer gibi benzüm
Seni ey sîm-ten câme kucar her bâr gönlekçek
Göreydi yâsemen gelmezdi şerminen gülistâne
Seni ey gözleri nergis yüzi gülnâr gönlekçek
Özini sana teşbîh eyler imiş şem-i bezm-ârâ
Görüp zerrîn külâh ile seni ey yâr gönlekçek
Çemende Hayderî gördüm o serv-i lâle-ruhsârı
Salınup cilve eyler güler oynar gönlekçek
(Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Meşâirü'ş-Şuarâ, İnceleme-Metin. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay. 636.)
Nefes
Hamdülillah Hâlıkın mahlûkunun ma’kuliyiz
Yoluna can ile kurban olmuşuz maktûliyiz
Eşiğinde gerçeğin ikbal ile makbûliyiz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyanın kuluyuz
Sâfi altun gibi aşk ile sızub kal olmuşuz
Kîl u kali terk idüp cân ile pür hâl olmuşuz
Terk ü tecrid ü kalender gerçek abdâl olmuşuz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Âstân-ı evliyadan yüzümüz hâk eyledik
Arıdup zerk u riyâdan kalbimiz pâk eyledik
Yüzümüz hâk işimiz pâk sinemiz çâk eyledik
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Vuslatullahtır işimiz hâ bitüp hâ bitmeziz
Gerçeğin emr etmediği yola hergiz gitmeziz
Tâ ölünce âstânın bekleriz terk etmeziz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Hâk-i pâyi gerçeğin rûy-ı siyamızdürür
Vech-i pâki kıblegâh ü secdegâhımızdürür
Cân ü dilden bendesiyüz pâdişahımızdürür
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Derdine tiryâk olur kim nûş ederse zehrimiz
Yapumuz pek çekemez münkir münâfık kahrımız
Kani’üz Nahnü Kesemnâya fakirlik fahrımız
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Tâc ü hırka yok deyen hırka kanâattir bize
Tâc-ı Rabbânî örümek bunda âdettir bize
Evliyânın himmeti ayn-ı inâyettir bize
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Mest-i aşkız sanma ey zâhid bizi ayıklarız
Geçmişiz zerk u riyâdan âşık-ı sâdıklarız
Kesreti dilden giderdik vahdete âşıklarız
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Zâl-i dünyânın zebûnu olmadık merdâneyiz
Aşk câmından bugün lâya’kil ü mestâneyiz
Âşinâmız evliyâdır halk ile bîgâneyiz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Pîrimiz kutb-i Hudâ’dır Ahmed-i Muhtâr-ı Hak
Nakşını tasvir edindik seyrimiz dîdâr-ı Hak
Mest-i lâya’killeriz nûşeyleriz esrâr-ı Hak
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Fırsatıdır hayr ü şerrini yaka gör Haydarî
Niçe yelersin bu dâr-ül-gafilinde serserî
Hamdülillâh bize rehber oldu din serveri
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Evliyâdır nefh eden ü söyleden bu sözümüz
Evliyâdır aşk ile meskûr eden mestûrumuz
Evliyâdır dilde nutkumuz u gözde nûrumuz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
(Ergun, Sadeddin Nüzhet (1955). Bektaşî Şairleri ve Nefesleri 19’uncu Asra Kadar. C. 1. İstanbul: Maarif Kitaphanesi. 73-75.)
Nesîmî’nin Gazelini Tahmis
Gör ne sultânız ki bi şek bendedir dünyâ bize
Kulluğa bel bağlayuptur cümle-i eşyâ bize
Oldu esrar-ı nihânî serbeser peydâ bize
Çün ayân oldu rümûz-i Allemelesmâ bize
Rûşen oldu nükte-i sırr-ı şeb-i yeldâ bize
Gerçi biz üstâd-ı aklız aşka müzdûr olmuşuz
Aşka yakın geldik ammâ cümleden dûr olmuşuz
Kevkeb-i sa’dız güneş tek halka meşhûr olmuşuz
Zerre-i mihriz eğerçi matlâ’-ı nûr olmuşuz
Katre-i bahriz eğerçi mevcdir deryâ bize
Biz o cânız ki menâhiden mutahhar düşmüşüz
Asgarız lîkin heme âlemde ekber düşmüşüz
Ümmehâtın zübdesiyiz Hak’ka mazhar düşmüşüz
Yer ü gök keştîdürür biz ana lenger düşmüşüz
Gör ne zâtız kim bulunmaz bir dahi hemtâ bize
Gevher-i zâtı Hudâyız der nihân ü âşikâr
Bizim içün çerh urur bu günbed-i niylî hisâr
Bizdedir mevcûd bîşek yerde gökte her ne var
Çâr anâsırdır bizi sûrette kıldıran karar
Yoksa mâ’nâda makam-ı kurb-i Hak’dır câ bize
Ey yüzün cennet boyun tûbâ dudağın kevseri
Şerbet-i lâ’linden içen câvidân olur diri
Kesme ol deryâ-yı rahmetten ümîd ey Hayderî
Ey Nesîmî gafil olma şol hümâyun şehperi
Dem be dem kılur tecellî kafdan anka bize
(Ergun, Sadeddin Nüzhet (1955). Bektaşî Şairleri ve Nefesleri 19’uncu Asra Kadar. C. 1. İstanbul: Maarif Kitaphanesi. 75-76.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 23.07.2014Güncelleme Tarihi: 03.11.2020Eserlerinden Örnekler
Salınup cilveler eyler çemende yâr gönlekçek
Gümüşden serve dönmüş râstî dildâr gönlekçek
Benüm nâr-ı firâkunla sarardı zer gibi benzüm
Seni ey sîm-ten câme kucar her bâr gönlekçek
Göreydi yâsemen gelmezdi şerminen gülistâne
Seni ey gözleri nergis yüzi gülnâr gönlekçek
Özini sana teşbîh eyler imiş şem-i bezm-ârâ
Görüp zerrîn külâh ile seni ey yâr gönlekçek
Çemende Hayderî gördüm o serv-i lâle-ruhsârı
Salınup cilve eyler güler oynar gönlekçek
(Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Meşâirü'ş-Şuarâ, İnceleme-Metin. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay. 636.)
Nefes
Hamdülillah Hâlıkın mahlûkunun ma’kuliyiz
Yoluna can ile kurban olmuşuz maktûliyiz
Eşiğinde gerçeğin ikbal ile makbûliyiz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyanın kuluyuz
Sâfi altun gibi aşk ile sızub kal olmuşuz
Kîl u kali terk idüp cân ile pür hâl olmuşuz
Terk ü tecrid ü kalender gerçek abdâl olmuşuz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Âstân-ı evliyadan yüzümüz hâk eyledik
Arıdup zerk u riyâdan kalbimiz pâk eyledik
Yüzümüz hâk işimiz pâk sinemiz çâk eyledik
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Vuslatullahtır işimiz hâ bitüp hâ bitmeziz
Gerçeğin emr etmediği yola hergiz gitmeziz
Tâ ölünce âstânın bekleriz terk etmeziz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Hâk-i pâyi gerçeğin rûy-ı siyamızdürür
Vech-i pâki kıblegâh ü secdegâhımızdürür
Cân ü dilden bendesiyüz pâdişahımızdürür
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Derdine tiryâk olur kim nûş ederse zehrimiz
Yapumuz pek çekemez münkir münâfık kahrımız
Kani’üz Nahnü Kesemnâya fakirlik fahrımız
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Tâc ü hırka yok deyen hırka kanâattir bize
Tâc-ı Rabbânî örümek bunda âdettir bize
Evliyânın himmeti ayn-ı inâyettir bize
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Mest-i aşkız sanma ey zâhid bizi ayıklarız
Geçmişiz zerk u riyâdan âşık-ı sâdıklarız
Kesreti dilden giderdik vahdete âşıklarız
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Zâl-i dünyânın zebûnu olmadık merdâneyiz
Aşk câmından bugün lâya’kil ü mestâneyiz
Âşinâmız evliyâdır halk ile bîgâneyiz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Pîrimiz kutb-i Hudâ’dır Ahmed-i Muhtâr-ı Hak
Nakşını tasvir edindik seyrimiz dîdâr-ı Hak
Mest-i lâya’killeriz nûşeyleriz esrâr-ı Hak
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Fırsatıdır hayr ü şerrini yaka gör Haydarî
Niçe yelersin bu dâr-ül-gafilinde serserî
Hamdülillâh bize rehber oldu din serveri
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Evliyâdır nefh eden ü söyleden bu sözümüz
Evliyâdır aşk ile meskûr eden mestûrumuz
Evliyâdır dilde nutkumuz u gözde nûrumuz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
(Ergun, Sadeddin Nüzhet (1955). Bektaşî Şairleri ve Nefesleri 19’uncu Asra Kadar. C. 1. İstanbul: Maarif Kitaphanesi. 73-75.)
Nesîmî’nin Gazelini Tahmis
Gör ne sultânız ki bi şek bendedir dünyâ bize
Kulluğa bel bağlayuptur cümle-i eşyâ bize
Oldu esrar-ı nihânî serbeser peydâ bize
Çün ayân oldu rümûz-i Allemelesmâ bize
Rûşen oldu nükte-i sırr-ı şeb-i yeldâ bize
Gerçi biz üstâd-ı aklız aşka müzdûr olmuşuz
Aşka yakın geldik ammâ cümleden dûr olmuşuz
Kevkeb-i sa’dız güneş tek halka meşhûr olmuşuz
Zerre-i mihriz eğerçi matlâ’-ı nûr olmuşuz
Katre-i bahriz eğerçi mevcdir deryâ bize
Biz o cânız ki menâhiden mutahhar düşmüşüz
Asgarız lîkin heme âlemde ekber düşmüşüz
Ümmehâtın zübdesiyiz Hak’ka mazhar düşmüşüz
Yer ü gök keştîdürür biz ana lenger düşmüşüz
Gör ne zâtız kim bulunmaz bir dahi hemtâ bize
Gevher-i zâtı Hudâyız der nihân ü âşikâr
Bizim içün çerh urur bu günbed-i niylî hisâr
Bizdedir mevcûd bîşek yerde gökte her ne var
Çâr anâsırdır bizi sûrette kıldıran karar
Yoksa mâ’nâda makam-ı kurb-i Hak’dır câ bize
Ey yüzün cennet boyun tûbâ dudağın kevseri
Şerbet-i lâ’linden içen câvidân olur diri
Kesme ol deryâ-yı rahmetten ümîd ey Hayderî
Ey Nesîmî gafil olma şol hümâyun şehperi
Dem be dem kılur tecellî kafdan anka bize
(Ergun, Sadeddin Nüzhet (1955). Bektaşî Şairleri ve Nefesleri 19’uncu Asra Kadar. C. 1. İstanbul: Maarif Kitaphanesi. 75-76.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 03.11.2020Eserlerinden Örnekler
Salınup cilveler eyler çemende yâr gönlekçek
Gümüşden serve dönmüş râstî dildâr gönlekçek
Benüm nâr-ı firâkunla sarardı zer gibi benzüm
Seni ey sîm-ten câme kucar her bâr gönlekçek
Göreydi yâsemen gelmezdi şerminen gülistâne
Seni ey gözleri nergis yüzi gülnâr gönlekçek
Özini sana teşbîh eyler imiş şem-i bezm-ârâ
Görüp zerrîn külâh ile seni ey yâr gönlekçek
Çemende Hayderî gördüm o serv-i lâle-ruhsârı
Salınup cilve eyler güler oynar gönlekçek
(Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Meşâirü'ş-Şuarâ, İnceleme-Metin. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay. 636.)
Nefes
Hamdülillah Hâlıkın mahlûkunun ma’kuliyiz
Yoluna can ile kurban olmuşuz maktûliyiz
Eşiğinde gerçeğin ikbal ile makbûliyiz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyanın kuluyuz
Sâfi altun gibi aşk ile sızub kal olmuşuz
Kîl u kali terk idüp cân ile pür hâl olmuşuz
Terk ü tecrid ü kalender gerçek abdâl olmuşuz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Âstân-ı evliyadan yüzümüz hâk eyledik
Arıdup zerk u riyâdan kalbimiz pâk eyledik
Yüzümüz hâk işimiz pâk sinemiz çâk eyledik
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Vuslatullahtır işimiz hâ bitüp hâ bitmeziz
Gerçeğin emr etmediği yola hergiz gitmeziz
Tâ ölünce âstânın bekleriz terk etmeziz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Hâk-i pâyi gerçeğin rûy-ı siyamızdürür
Vech-i pâki kıblegâh ü secdegâhımızdürür
Cân ü dilden bendesiyüz pâdişahımızdürür
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Derdine tiryâk olur kim nûş ederse zehrimiz
Yapumuz pek çekemez münkir münâfık kahrımız
Kani’üz Nahnü Kesemnâya fakirlik fahrımız
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Tâc ü hırka yok deyen hırka kanâattir bize
Tâc-ı Rabbânî örümek bunda âdettir bize
Evliyânın himmeti ayn-ı inâyettir bize
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Mest-i aşkız sanma ey zâhid bizi ayıklarız
Geçmişiz zerk u riyâdan âşık-ı sâdıklarız
Kesreti dilden giderdik vahdete âşıklarız
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Zâl-i dünyânın zebûnu olmadık merdâneyiz
Aşk câmından bugün lâya’kil ü mestâneyiz
Âşinâmız evliyâdır halk ile bîgâneyiz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Pîrimiz kutb-i Hudâ’dır Ahmed-i Muhtâr-ı Hak
Nakşını tasvir edindik seyrimiz dîdâr-ı Hak
Mest-i lâya’killeriz nûşeyleriz esrâr-ı Hak
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Fırsatıdır hayr ü şerrini yaka gör Haydarî
Niçe yelersin bu dâr-ül-gafilinde serserî
Hamdülillâh bize rehber oldu din serveri
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Evliyâdır nefh eden ü söyleden bu sözümüz
Evliyâdır aşk ile meskûr eden mestûrumuz
Evliyâdır dilde nutkumuz u gözde nûrumuz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
(Ergun, Sadeddin Nüzhet (1955). Bektaşî Şairleri ve Nefesleri 19’uncu Asra Kadar. C. 1. İstanbul: Maarif Kitaphanesi. 73-75.)
Nesîmî’nin Gazelini Tahmis
Gör ne sultânız ki bi şek bendedir dünyâ bize
Kulluğa bel bağlayuptur cümle-i eşyâ bize
Oldu esrar-ı nihânî serbeser peydâ bize
Çün ayân oldu rümûz-i Allemelesmâ bize
Rûşen oldu nükte-i sırr-ı şeb-i yeldâ bize
Gerçi biz üstâd-ı aklız aşka müzdûr olmuşuz
Aşka yakın geldik ammâ cümleden dûr olmuşuz
Kevkeb-i sa’dız güneş tek halka meşhûr olmuşuz
Zerre-i mihriz eğerçi matlâ’-ı nûr olmuşuz
Katre-i bahriz eğerçi mevcdir deryâ bize
Biz o cânız ki menâhiden mutahhar düşmüşüz
Asgarız lîkin heme âlemde ekber düşmüşüz
Ümmehâtın zübdesiyiz Hak’ka mazhar düşmüşüz
Yer ü gök keştîdürür biz ana lenger düşmüşüz
Gör ne zâtız kim bulunmaz bir dahi hemtâ bize
Gevher-i zâtı Hudâyız der nihân ü âşikâr
Bizim içün çerh urur bu günbed-i niylî hisâr
Bizdedir mevcûd bîşek yerde gökte her ne var
Çâr anâsırdır bizi sûrette kıldıran karar
Yoksa mâ’nâda makam-ı kurb-i Hak’dır câ bize
Ey yüzün cennet boyun tûbâ dudağın kevseri
Şerbet-i lâ’linden içen câvidân olur diri
Kesme ol deryâ-yı rahmetten ümîd ey Hayderî
Ey Nesîmî gafil olma şol hümâyun şehperi
Dem be dem kılur tecellî kafdan anka bize
(Ergun, Sadeddin Nüzhet (1955). Bektaşî Şairleri ve Nefesleri 19’uncu Asra Kadar. C. 1. İstanbul: Maarif Kitaphanesi. 75-76.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Salınup cilveler eyler çemende yâr gönlekçek
Gümüşden serve dönmüş râstî dildâr gönlekçek
Benüm nâr-ı firâkunla sarardı zer gibi benzüm
Seni ey sîm-ten câme kucar her bâr gönlekçek
Göreydi yâsemen gelmezdi şerminen gülistâne
Seni ey gözleri nergis yüzi gülnâr gönlekçek
Özini sana teşbîh eyler imiş şem-i bezm-ârâ
Görüp zerrîn külâh ile seni ey yâr gönlekçek
Çemende Hayderî gördüm o serv-i lâle-ruhsârı
Salınup cilve eyler güler oynar gönlekçek
(Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Meşâirü'ş-Şuarâ, İnceleme-Metin. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay. 636.)
Nefes
Hamdülillah Hâlıkın mahlûkunun ma’kuliyiz
Yoluna can ile kurban olmuşuz maktûliyiz
Eşiğinde gerçeğin ikbal ile makbûliyiz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyanın kuluyuz
Sâfi altun gibi aşk ile sızub kal olmuşuz
Kîl u kali terk idüp cân ile pür hâl olmuşuz
Terk ü tecrid ü kalender gerçek abdâl olmuşuz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Âstân-ı evliyadan yüzümüz hâk eyledik
Arıdup zerk u riyâdan kalbimiz pâk eyledik
Yüzümüz hâk işimiz pâk sinemiz çâk eyledik
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Vuslatullahtır işimiz hâ bitüp hâ bitmeziz
Gerçeğin emr etmediği yola hergiz gitmeziz
Tâ ölünce âstânın bekleriz terk etmeziz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Hâk-i pâyi gerçeğin rûy-ı siyamızdürür
Vech-i pâki kıblegâh ü secdegâhımızdürür
Cân ü dilden bendesiyüz pâdişahımızdürür
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Derdine tiryâk olur kim nûş ederse zehrimiz
Yapumuz pek çekemez münkir münâfık kahrımız
Kani’üz Nahnü Kesemnâya fakirlik fahrımız
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Tâc ü hırka yok deyen hırka kanâattir bize
Tâc-ı Rabbânî örümek bunda âdettir bize
Evliyânın himmeti ayn-ı inâyettir bize
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Mest-i aşkız sanma ey zâhid bizi ayıklarız
Geçmişiz zerk u riyâdan âşık-ı sâdıklarız
Kesreti dilden giderdik vahdete âşıklarız
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Zâl-i dünyânın zebûnu olmadık merdâneyiz
Aşk câmından bugün lâya’kil ü mestâneyiz
Âşinâmız evliyâdır halk ile bîgâneyiz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Pîrimiz kutb-i Hudâ’dır Ahmed-i Muhtâr-ı Hak
Nakşını tasvir edindik seyrimiz dîdâr-ı Hak
Mest-i lâya’killeriz nûşeyleriz esrâr-ı Hak
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Fırsatıdır hayr ü şerrini yaka gör Haydarî
Niçe yelersin bu dâr-ül-gafilinde serserî
Hamdülillâh bize rehber oldu din serveri
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
Evliyâdır nefh eden ü söyleden bu sözümüz
Evliyâdır aşk ile meskûr eden mestûrumuz
Evliyâdır dilde nutkumuz u gözde nûrumuz
Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz
(Ergun, Sadeddin Nüzhet (1955). Bektaşî Şairleri ve Nefesleri 19’uncu Asra Kadar. C. 1. İstanbul: Maarif Kitaphanesi. 73-75.)
Nesîmî’nin Gazelini Tahmis
Gör ne sultânız ki bi şek bendedir dünyâ bize
Kulluğa bel bağlayuptur cümle-i eşyâ bize
Oldu esrar-ı nihânî serbeser peydâ bize
Çün ayân oldu rümûz-i Allemelesmâ bize
Rûşen oldu nükte-i sırr-ı şeb-i yeldâ bize
Gerçi biz üstâd-ı aklız aşka müzdûr olmuşuz
Aşka yakın geldik ammâ cümleden dûr olmuşuz
Kevkeb-i sa’dız güneş tek halka meşhûr olmuşuz
Zerre-i mihriz eğerçi matlâ’-ı nûr olmuşuz
Katre-i bahriz eğerçi mevcdir deryâ bize
Biz o cânız ki menâhiden mutahhar düşmüşüz
Asgarız lîkin heme âlemde ekber düşmüşüz
Ümmehâtın zübdesiyiz Hak’ka mazhar düşmüşüz
Yer ü gök keştîdürür biz ana lenger düşmüşüz
Gör ne zâtız kim bulunmaz bir dahi hemtâ bize
Gevher-i zâtı Hudâyız der nihân ü âşikâr
Bizim içün çerh urur bu günbed-i niylî hisâr
Bizdedir mevcûd bîşek yerde gökte her ne var
Çâr anâsırdır bizi sûrette kıldıran karar
Yoksa mâ’nâda makam-ı kurb-i Hak’dır câ bize
Ey yüzün cennet boyun tûbâ dudağın kevseri
Şerbet-i lâ’linden içen câvidân olur diri
Kesme ol deryâ-yı rahmetten ümîd ey Hayderî
Ey Nesîmî gafil olma şol hümâyun şehperi
Dem be dem kılur tecellî kafdan anka bize
(Ergun, Sadeddin Nüzhet (1955). Bektaşî Şairleri ve Nefesleri 19’uncu Asra Kadar. C. 1. İstanbul: Maarif Kitaphanesi. 75-76.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | ENVER, Şeyh Mustafa Enver Efendi | d. 1824 - ö. 1872 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | ÇELEBİ-ZÂDE ÂSIM, İsmâ'il | d. 1685? - ö. 1760 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | ZAFER HANIM | d. ? - ö. 19. yy. | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | HİLÂLÎ, Takyeci (Takye-dûz, Takkeci) | d. ? - ö. 1543 | Meslek | Görüntüle |
5 | İBRAHİM, İbrahim İbn Hızır | d. ? - ö. 1512\'de sağ | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
6 | NİHÂLÎ, Cafer Çelebi | d. ? - ö. 1542 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
7 | ZUHÛRÎ, Tülbend-zâde Zuhûrî Mehmed Efendi | d. ? - ö. 1595\\\\\\\'ten önce | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
8 | ULVÎ, Derzî-zâde Mehmed Ulvî Çelebi | d. ? - ö. 1585 | Madde Adı | Görüntüle |
9 | Nİ'METÎ | d. 1611? - ö. 1650 | Madde Adı | Görüntüle |
10 | VÂHÎ | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |