HAYDARÎ/HAYDERÎ

(d. ?/? - ö. ?/?)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Asıl adı Haydar’dır. Hayderî’nin doğum tarihi hakkında bir bilgi bulunmamakla beraber İstanbullu olduğu, takkecilik yaptığı ve III. Murat devri (1574-1595) ortalarında vefat ettiği aktarılmaktadır (TDEA 1981: 177). 16. yüzyılda yaşadığı bilinen ve Hayderî mahlasıyla tanınan şairin ailesi, herhangi bir eğitim alıp almadığı ve mesleği hakkında (takkecilik dışında) kaynaklarda herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır.

Kınalı-zâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu`arâ adlı tezkiresinde Hayderî ile ilgili olarak “herhangi bir fenni ilimle uğraşıp uğraşmadığı konusunda bilgi olmadığını” aktarmaktadır (Sungurhan-Eyduran 2009: 259). Sadeddin Nüzhet Ergun, 16. yüzyıl bâtınilerinden birisi olduğunu aktardığı şair hakkında Âşık Çelebi’nin Meşâirü’ş-Şuarâ adlı tezkiresinden hareketle birtakım bilgiler verir. Âşık Çelebi’ye göre boynunda “tavk-ı Hayderî” adı verilen, Hayderilik’e mensup olanların taktığı ve dünya nimetlerinden arınmışlığı simgeleyen zincir, kulağında “menguş-ı kalenderi” yani Kalenderilik’in simgesi olan gümüş bir küpe ile sokaklarda dolaşan Hayderi ve Kalenderilerden biri olmakla beraber, zahir ve bâtın (görünen ve görünmeyen) tüm rind (kalender) kimselerden oluşan halkanın başı olup, dünya nimetlerinden soyutlanan tarikat pirlerinin silsilesinden gelmektedir. Âşık Çelebi tezkiresinde şair hakkında şunları aktarmaktadır: “Bir merd-i mücereeddir ki boynuda tavk-ı Hayderî ve kulağında mengûş-i Kalenderî ile serhalka-i rindân-ı dîd ü vâdîd ve sâhib-i silsile-i pîrân-ı tarikat-i tecrîddir. Kullâb-ı kemerle miyan beste-i gürûh-i dervîşan ve meftûle-i ejder-i serle ejder küş-i nefs-i bîsâmandır” (Ergun 1955: 73). Ayrıca, Turgut Koca’nın Hayderî hakkında Âşık Çelebi’den aktardığı “Tanrıdan başka bütün ilişkilerden boşanmış, nefis ejderini yenmiş, bütün dünya kirlerinden arınmış ve evlilik bağı ile bağlanmamış bir mücerret erdir” sözleri ve yukarıda zikrettiğimiz diğer cümleler Hayderî’nin önemli bir tasavvufi kişiliğe sahip olduğunu göstermektedir (Koca 1990:61). Diğer taraftan, Bağdatlı Ahdî’ninGülşen-i Şu’arâ adlı tezkiresinde, dervişane kişiliği dolayısıyla zamanın tamamını tekkeciliğe (tarikat işlerine) ayırdığı ve geçimini de buradan sağladığı aktarılmaktadır. Ahdi tezkiresinde, “Selîka-i şi’ri hûb bir haddedür ki rişte-i nazm-ı bârîki ‘uyûbdan nühûftedür ve ma’nâ-yı dakîki igne yürüdisi gibi sûftedür.” ifadeleri ile şiirlerinden ve şairliğinden övgü ile söz ettikten sonra, “Bu bir kaç beyt-i mestâne ve sûznâk-ı rindâne ve pâk anundur” sözleri ile tekrar överek üç beyitini takdim eder (Solmaz 2009: 135). Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi’nde verilen bilgilere göre, TS. H. Nu. 1055’te kayıtlı bir mecmuada şiirleri mevcuttur (TDEA 1981: 177). Ayrıca, Hayderî’nin iki şiiri Sadeddin Nüzhet Ergun tarafından yayımlanmıştır (Ergun 1955: 73-76).

Hayderî, şiirlerini divan edebiyatı nazım şekilleriyle yazmış ve aruz veznini kullanmıştır. Şiirlerinde, kendisinin tekke ve tarikat merkezli yaşam tarzına da uygun olarak, dünyevi konulara yer vermemiş ve tamamen tasavvufi ve bâtıni konuları işlemiştir. Bu sebeple şiirlerinde yoğun bir şekilde Arapça ve Farsça terkipler ile tasavvufi terim ve kavramlara yer verdiği görülür. Haydarî’nin elimizde bulunan az sayıdaki şiirlerinden dahi, tasavvufi terim ve kavramlar ile bilhassa tasavvufa özgü rumuz ve sembolleri ustaca kullandığını anlamak mümkündür. 

Kaynakça

"Hayderî Çelebi " (1981). Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C. 4. İstanbul: Dergâh Yay. 177.

Ergun, Sadeddin Nüzhet (1955). Bektaşî Şairleri ve Nefesleri 19’uncu Asra Kadar. C. 1. İstanbul: Maarif Kitaphanesi.

Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Meşâirü'ş-Şuara, İnceleme-Metin. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.

Koca, Turgut (1990). Bektaşi Alevi Şairleri ve Nefesleri (13. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Kadar). İstanbul: Maarif Kitaphanesi.

Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i NâilîDîvân Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. C. 1. Ankara: Bizim Büro Yay. 

M. Şemseddin Sami (1996). Kâmûsü'l-Alam. C. 3. İstanbul: Kaşgar Neşriyat. 

Mehmed Süreyya (1308-15/ 1890-97). Sicill-i Osmânî. C. II. İstanbul: Matbaa-i Âmire. 

Solmaz, Süleyman (hzl.) (2005). Ahdi ve Gülşen-i Şuarâ'sı. Ankara: AKM Yay. 

Sungurhan, Aysun (hzl.). Kınalızade Hasan Çelebi-Tezkiretü’ş-Şuarâ. ekitap.http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-83504/kinalizade-hasan-celebi---tezkiretus-suara.html [Erişim Tarihi: 01.02.2014].

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: ARAŞ. GÖR. BÜLENT AKIN & PROF. DR. İSMAİL HAKKI AKSOYAK
Yayın Tarihi: 23.07.2014
Güncelleme Tarihi: 03.11.2020

Eserlerinden Örnekler

Salınup cilveler eyler çemende yâr gönlekçek

Gümüşden serve dönmüş râstî dildâr gönlekçek

Benüm nâr-ı firâkunla sarardı zer gibi benzüm

Seni ey sîm-ten câme kucar her bâr gönlekçek

Göreydi yâsemen gelmezdi şerminen gülistâne

Seni ey gözleri nergis yüzi gülnâr gönlekçek

Özini sana teşbîh eyler imiş şem-i bezm-ârâ

Görüp zerrîn külâh ile seni ey yâr gönlekçek

Çemende Hayderî gördüm o serv-i lâle-ruhsârı

Salınup cilve eyler güler oynar gönlekçek

(Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Meşâirü'ş-Şuarâ, İnceleme-Metin. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay. 636.)

Nefes

Hamdülillah Hâlıkın mahlûkunun ma’kuliyiz

Yoluna can ile kurban olmuşuz maktûliyiz

Eşiğinde gerçeğin ikbal ile makbûliyiz

Vâlih ü sermest ü hayran evliyanın kuluyuz

Sâfi altun gibi aşk ile sızub kal olmuşuz

Kîl u kali terk idüp cân ile pür hâl olmuşuz

Terk ü tecrid ü kalender gerçek abdâl olmuşuz

Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz

Âstân-ı evliyadan yüzümüz hâk eyledik

Arıdup zerk u riyâdan kalbimiz pâk eyledik

Yüzümüz hâk işimiz pâk sinemiz çâk eyledik

Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz

Vuslatullahtır işimiz hâ bitüp hâ bitmeziz

Gerçeğin emr etmediği yola hergiz gitmeziz

Tâ ölünce âstânın bekleriz terk etmeziz

Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz

Hâk-i pâyi gerçeğin rûy-ı siyamızdürür

Vech-i pâki kıblegâh ü secdegâhımızdürür

Cân ü dilden bendesiyüz pâdişahımızdürür

Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz

Derdine tiryâk olur kim nûş ederse zehrimiz

Yapumuz pek çekemez münkir münâfık kahrımız

Kani’üz Nahnü Kesemnâya fakirlik fahrımız

Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz

Tâc ü hırka yok deyen hırka kanâattir bize

Tâc-ı Rabbânî örümek bunda âdettir bize

Evliyânın himmeti ayn-ı inâyettir bize

Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz

Mest-i aşkız sanma ey zâhid bizi ayıklarız

Geçmişiz zerk u riyâdan âşık-ı sâdıklarız

Kesreti dilden giderdik vahdete âşıklarız

Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz

Zâl-i dünyânın zebûnu olmadık merdâneyiz

Aşk câmından bugün lâya’kil ü mestâneyiz

Âşinâmız evliyâdır halk ile bîgâneyiz

Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz

Pîrimiz kutb-i Hudâ’dır Ahmed-i Muhtâr-ı Hak

Nakşını tasvir edindik seyrimiz dîdâr-ı Hak

Mest-i lâya’killeriz nûşeyleriz esrâr-ı Hak

Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz

Fırsatıdır hayr ü şerrini yaka gör Haydarî

Niçe yelersin bu dâr-ül-gafilinde serserî

Hamdülillâh bize rehber oldu din serveri

Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz

Evliyâdır nefh eden ü söyleden bu sözümüz

Evliyâdır aşk ile meskûr eden mestûrumuz

Evliyâdır dilde nutkumuz u gözde nûrumuz

Vâlih ü sermest ü hayran evliyânın kuluyuz

(Ergun, Sadeddin Nüzhet (1955). Bektaşî Şairleri ve Nefesleri 19’uncu Asra Kadar. C. 1. İstanbul: Maarif Kitaphanesi. 73-75.) 

Nesîmî’nin Gazelini Tahmis

Gör ne sultânız ki bi şek bendedir dünyâ bize

Kulluğa bel bağlayuptur cümle-i eşyâ bize

Oldu esrar-ı nihânî serbeser peydâ bize

Çün ayân oldu rümûz-i Allemelesmâ bize

Rûşen oldu nükte-i sırr-ı şeb-i yeldâ bize

Gerçi biz üstâd-ı aklız aşka müzdûr olmuşuz

Aşka yakın geldik ammâ cümleden dûr olmuşuz

Kevkeb-i sa’dız güneş tek halka meşhûr olmuşuz

Zerre-i mihriz eğerçi matlâ’-ı nûr olmuşuz

Katre-i bahriz eğerçi mevcdir deryâ bize

Biz o cânız ki menâhiden mutahhar düşmüşüz

Asgarız lîkin heme âlemde ekber düşmüşüz

Ümmehâtın zübdesiyiz Hak’ka mazhar düşmüşüz

Yer ü gök keştîdürür biz ana lenger düşmüşüz

Gör ne zâtız kim bulunmaz bir dahi hemtâ bize

Gevher-i zâtı Hudâyız der nihân ü âşikâr

Bizim içün çerh urur bu günbed-i niylî hisâr

Bizdedir mevcûd bîşek yerde gökte her ne var

Çâr anâsırdır bizi sûrette kıldıran karar

Yoksa mâ’nâda makam-ı kurb-i Hak’dır câ bize

Ey yüzün cennet boyun tûbâ dudağın kevseri

Şerbet-i lâ’linden içen câvidân olur diri

Kesme ol deryâ-yı rahmetten ümîd ey Hayderî

Ey Nesîmî gafil olma şol hümâyun şehperi

Dem be dem kılur tecellî kafdan anka bize 

(Ergun, Sadeddin Nüzhet (1955). Bektaşî Şairleri ve Nefesleri 19’uncu Asra Kadar. C. 1. İstanbul: Maarif Kitaphanesi. 75-76.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1ENVER, Şeyh Mustafa Enver Efendid. 1824 - ö. 1872Doğum YeriGörüntüle
2ÇELEBİ-ZÂDE ÂSIM, İsmâ'ild. 1685? - ö. 1760Doğum YeriGörüntüle
3ZAFER HANIMd. ? - ö. 19. yy.Doğum YeriGörüntüle
4HİLÂLÎ, Takyeci (Takye-dûz, Takkeci)d. ? - ö. 1543MeslekGörüntüle
5İBRAHİM, İbrahim İbn Hızırd. ? - ö. 1512\'de sağAlan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
6NİHÂLÎ, Cafer Çelebid. ? - ö. 1542Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
7ZUHÛRÎ, Tülbend-zâde Zuhûrî Mehmed Efendid. ? - ö. 1595\\\\\\\'ten önceAlan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
8ULVÎ, Derzî-zâde Mehmed Ulvî Çelebid. ? - ö. 1585Madde AdıGörüntüle
9Nİ'METÎd. 1611? - ö. 1650Madde AdıGörüntüle
10VÂHÎd. ? - ö. ?Madde AdıGörüntüle