Madde Detay
MECDÎ, Mehmed
(d. ?/? - ö. 999/1590-91)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Edirne’de doğdu. Asıl adı Mehmed’dir. Ailesi hakkında fazla bilgi bulunmamakla birlikte, ulemadan Abdullah isimli bir zatın oğlu olduğu kaynaklarda yer alır. İlmiye ailesine mensup olmasından dolayı “Çelebi” unvanıyla anıldı. Medrese tahsili gördü ve Karamanlı (Ahizâde) Mehmed Çelebi’den mülazım oldu. Daha sonra Sultan Bayezid Medresesi ve Sahn Medresesi müderrisliklerine atandı. Osmanlı bürokratik sisteminde sıklıkla görüldüğü gibi müderrislikten kadılık mesleğine geçti ve Rumeli Kazaskerliğine bağlı çeşitli yerlerde kadılık görevlerinde bulundu. Günlük 150 akçe maaş derecesine kadar yükseldi. İstanbul’a dönerek tekrar müderris olarak çalışmaya başladı. Burada vefat etti. Mezarı, Edirnekapı dışındaki Emîr Buhârî Dergâhı civarındadır. Vefatına “Mecdîye rahmet ide Rabb-i Mecîd” mısraı tarih düşürülmüştür.
Mecdî’nin telif ve tercüme olmak üzere çeşitli eserleri vardır. En önemli tercümesinin Abdülkadir Kureyşi’nin Arapça, el-Cevâhirü’l-mudîe fi tabakâti’l-Hanefiye adlı çevirisi olduğu belirtilir. Tezkirelerde kalemiyye tarzında yazıldığından söz edilen Şemiyye adlı Risalesinin herhangi bir nüshasına rastlanmamıştır. Gelibolulu Âli risaleden kısa bir parçayı tezkiresinde vermiştir (324). Ayrıca, Seyfiyye adında Arapça edebî bir risalenin müellifidir. Bir kırk hadis tercümesi bulunduğunu, Âlî kaydeder (324).
Mecdî’ye asıl şöhretini sağlayan eseri, Taşköprizade’nin Osmanlı ülkesinde bilgin biyografilerini başlatan ve Arapça olarak yazılmış olan Şakâyık-ıNumaniyye adlı eserini genişletip, tadil ederek yaptığı tercümedir. Mecdî’nin Hadâiku’ş-Şakâyık adını verdiği bu tercüme, yazarın kendi ifadesiyle kadılık mesleğinin verdiği meşgaleler yüzünden ancak 1587de tamamlanarak III. Murad’a ithaf edilip sunuldu. Mecdî tercümesinde hayat hikayeleri verilen kimseler hakkında kendi derlediği bilgileri ilave etmiş, yanlışları düzeltmiş ve ayrıca unutulmuş, alınmamış bazı isimleri esere dahil etmiştir. Bu genişletme sırasında eklenen metinler kendisine aittir. Bu tercüme, Taşköprîzâde’nin eserini daha mükemmel hale getirmiştir. Onun eserine dayalı yeni bir çalışma olarak kabul edilebilir. Aynı esere daha sonra zeyl yazan Nevîzâde Atayî, Mecdî’nin tercümesini esas almıştır. Eserinin önsözünde adını Hadâiku’ş-Şakâyık koymasının sebebini Şekâyık'ı bir fidanlık kabul etmesiyle, yani orada biyografisi verilen kişileri daha geniş olarak ele almasıyla açıklayan Mecdî, kendi eserinin öteki tercümelerle kıyaslanmamasını, yaptığı çevirinin onlardan üstün olduğunu ifade eder. Eser, İstanbul’da yayımlanmış (1269), faksimile neşri bir önsöz ve indeks ilavesiyle Şekâik-i Numaniyye ve Zeyilleri adlı külliyatın birinci kitabı olarak Abdülkadir Özcan tarafından yeniden basılmıştır (1989).
Aynı zamanda şair olan Mecdî’nin, çoğu gazellerden oluşan bir Divançesi (Millet Ktp. Ali Emiri Kit. Nu: 398) vardır.
Mecdî, çağdaşı Âşık Çelebi tarafından benzersiz bir şair, akranından üstün alim, nesri kuvvetli bir münşi olarak nitelenir. Orijinal mana yaratmada usta bir şair oluşu vurgulanır. Gazel ve kasideleri övülür. Âşık Çelebi, Edirne’den çıkmış birkaç önemli şairden biri olan Mecdî’nin Emrî Çelebi’nin himayesinde yetişmiş ve onun etkisinde kalmış olduğunu belirtir (783). Edirne’de kendisiyle defalarca görüşen ve sohbetlerinde bulunan tezkire sahibi Ahdî ise Mecdî’nin nazma aşırı meylinin olduğunu, Anadolu şairlerinin divanlarından yaptığı seçmelerle bir Câmiu’n-Nezâir meydana getirdiğini ifade eder (509-10).
Şiirde hemşehrisi Emrî Emrullah’ın tesirinde kaldığı bildirilen Mecdî’nin, özellikle kaside ve gazel tarzında şiirleri vardır. Divançesindeki gazelleri lirik bir üslupla kaleme alınmıştır. Gazellerinden başka kıtaları ve muammaları da vardır. Gelibolulu Âlî, Künhü’l-Ahbâr’ında şairin muamma tarzındaki üstünlüğünden söz etmektedir (324).
Şiirleri yanında Mecdî’nin sanatı ile ilgili söz edilmesi gereken husus, biyografi türüne dil ve üslup açısından olan katkısıdır. Mecdî’nin yaşadığı dönemde oluşmaya başlayan estetik nesir, denebilir ki onun vasıtasıyla ulema biyografilerine yansımıştır. Bu tarihten sonra Türkçe olarak kaleme alınmaya başlayan Şakayık ve zeyillerinde, hatta belirli bir dönemden sonra yazılmaya başlanan bölgesel nitelikteki biyografilerde karşılaştığımız biyografi geleneğinin dil ve üslubunun başlangıç noktası Mecdî kabul edilebilir. Bu bakımdan Mecdî’nin biyografik eseri, bu türün Türkçe olarak ifadesinde önemli bir kilometre taşı olarak değerlendirilmelidir.
Kaynakça
Eskimen, Ayşe Derya (2008). Mecdî Mehmed Efendi’nin Gazelleri. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi.
Furat, Ahmet Suphi (1985). Taşköprülü-zade ve eş-Şeka’ik en-nu’maniye fi ulema ed-devle el-Osmaniye’si. İstanbul.
İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yay.
Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Âşık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ (İnceleme-Metin). İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.
“Mecdî”(1986). Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C. 6. İstanbul: Dergah Yay. 169.
Mecdî Efendi (1269). Tercüme-i Şakâyık. İstanbul.
Özcan, Abdülkadir (2003). “Mecdî”. İslam Ansiklopedisi. C. 28. Ankara: TDV Yay. 228-29.
Özcan, Abdülkadir (hzl.) (1989). Mecdî Mehmed Efendi Hadâiku’ş-şakâik Şakâik-ı Nu’mâniyye ve Zeyilleri. İstanbul: Çağrı Yay.
Solmaz, Süleyman (hzl.) (2005). Ahdî ve Gülşen-i Şu’arâsı. Ankara: AKM Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. TUBA DURMUŞYayın Tarihi: 11.02.2014Güncelleme Tarihi: 17.10.2021Eserlerinden Örnekler
Hat var dinilse hâşiye-i rûy-ı yârde
Alınma ey gönül söz olur çok kenârde
xx
Sâkiyâ bir kasr-ı mînâ-fâmdur câm-ı şarâb
Kim çıkup başı kabâ kesb-i hevâ eyler habâb
xx
Bana göstermemek ruhsâr-ı zîbâsını cânânun
Olupdur başı altından ser-i zülf-i perîşânun
(İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yay. 324-25.)
Tercüme-i Şakâyık’dan
Mevlânâ Muhyiddîn Mehmed Şâh ibn Mevlânâ Ali bin Mevlânâ Yûsuf Bâli ibn Mevlânâ Şemseddîn el-Fenârî
Merhûm u mağfûrunleh Sultân Mehemmed Hân Gâzî devletinde vâlid-i azîzi kazasker iken vücûda geldi. Rûz-ı velâdetinden yevmi otuz akçe vazîfe ta’yîn olınup şeref-i haseb ü nesebi ri’âyet olındı. Merhûm Sultan Bâyezîd Hân Gâzî zamanında peder-i fazîlet-eseri fevt olıcak ulûfesine terakkî fermân olınup vazîfesi elli oldı. Ol merdüm-i a’yân-ı insan ve nûr-ı insân-ı a’yân hacr-i gunc ü delâl ü mehd-i şeref ü kemâlde perverde olmagın nebâhet ü şânla ulemâ-yı uli’l-ebsârun görür gözi olup şâir merdümler arasında mânend-i teşahhus u ta’ayyün buldı… Hilye-i celebe-i mehâsin-i hasâil ü mekârim-i fezâil ile pîrâste vü ârâste olup ahlâk-ı hamîde vü âdâb-ı pesendîde ashâbından idi. Ve tab’-ı zekî vü vech-i behî ve kerem-i vefî vü lutf-ı mel’î erbâbından idi… Evâ’il-i şürû’ında kendinün vâlidünden ta’allüm idüp vefât idinceye degin telemmüzi anun cenâbına hasr ü kasr eyledi. Lâkin pederinün tâ’ir-i rûh-ı azîzi bâğ-ı cinâna revâne oldukda Mevlânâ Hatîb-zâde’den ve Mevlânâ Mu’arrifzâde'den ta’allüm ü telemmüz idüp merâkı himem-i ulyâsiyle pâye pâye zirve-i müntehâya urûc eyledükde ifâde ve ifâzaya bed’ eyledi. Zümre-i ulemânun habl-ı metîn-i riâyetleriyle ser-rişte-i kâr u bâr-ı saltanatını akd ü rabt eylemek şîme-i selâtîn-i kirâm olmagın merhûm u mağfûrünleh Sultân Bâyezîd Han aleyhi’r-rahmeti ve’r-rıdvân yevmi elli akçe ile mahmîye-i Burusa’da Manastır Medresesi’ni ba’dehu Semâniye Medreseleri’nün birisini sadaka eyledi. Merhûm u mağfûrünleh Sultân Selîm Hân aleyhi’r-rahmeti ve’l-gufrân zamânında mahrûse-i Bursa ve mahmiyye-i Kostantıniyye kadısı oldı. Zikr olınan mertebe-i bahıyyeden ya’nî kazâ-yı Kostantıniyye’den tokuzyüzyirmiüç senesinde bilâd-ı Arab kazaskeri ve tokuzyüzyirmidört senesinde Şüca’ yerine mahrûsa-i Edirne’ye ve tokuzyüzyirmibeş senesinde Mevlânâ Kemâl Paşa-zâde yerine Anatolı’ya ve sene-i merkûmede Mevlânâ Zeyrek-zâde yerine Rumeline kazasker oldı. Hicret-i nebevîden tokuzyüzyirmitokuz senesinde kırkaltı yaşında Rumeli kazaskeri iken vefât idüp mahrûsa-i Burusa’da cedd-i sa’îdinün mezârı civârında defn olındı. Ol fâzıl-ı fezâ’il-nisâb-rey’ ân-ı şebâb-ı bâ-şitâbda vefât itmeyüp mu’ammer olmış olsa halk içinde karîn-i rağbet ü rehîn-i ibret olan mü’ellefât-ı fazîlet-âyâtından gayri bî-nihâye âsâr izhâr ü isâr ider idi. Seyyid Şerîfün kütüb-i mu’teberesinden Şerh-i Mevâkıf’a vü Şerh-i Ferâ’iz-i Sirâcî’ye hâşiye tenmîk ü tensîk idüp her birisinde mebâhis-i gâmızayı tahkîk ü tedkîk eyledi. Ve fenn-i fürûda Sadrü’ş-Şerî’a’nun metn-i Vikâye’ye yazdığı Şerh-i Vecîz’ün evâ’iline hâşiye tahrîr ü tastîr eyledi. Tezyîl; Mümâileyh Mevlânâ Fenârî Şah Mehmed Çelebi’nün lutf-ı tab’ı ve kuvvet-i şi’riyyeye iktidârı olup hüsn-i nazma kudreti var idi. Bu matla’ anundur:
Nola geldi ise hattun didüm dahı kıyâmetsin
Ayıtdı kurtuluş yokdur elinden özge afetsin
Ve ba’zı mecmûada:
Mısra:
Gitdün ey Şâh Efendi eyvâh
mısra’ını târihdür deyü mastûr u muharrer buldum. Bundan fehm olunan tokuzyüzyirmitokuz senesinde vefât itmekdür. Mümâileyh evâil-i hâşiye-i Matâli’a havâşî ve şerh-i Tavâlî’-i İsfahânî’ye havâşî tahrîr eyledi ve Mıkyâs’da bir makbûle risâle ve Hidâye’de Kitâb-ı Siyer’e ve Celâl Devvânî’nün isbât-ı vücûdda olan risâlesine Şerh-i Vâdi’iye-i Mesûre’de bir kitâb tastîr eyledi. Ve fünûn-ı kesîreden mesâil-i acîbe ve es’ile-i garîbe cem’ idüp Hâdım Ali Paşa’ya ihdâ eyledi. Ve bundan ma’âde Hâşiye-i Tecrîd’e havâşî ve Mevâşi-i müteaddidede resâil-i kesîre yazmışdur. Ammâ kıllet-i ömr ve su’-i mizâca ibtilâ ile ve menâsıb-ı celîleye takayyud ile beyâz itmeğe zamân olmayup hâme-i abâsı câmesi sevâd-ı mülket-i devâtda kalmışdur.
(“Mecdî”. Büyük Türk Klasikleri. C. 4. İstanbul: Ötüken Yay. 204-205.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 11.02.2014Güncelleme Tarihi: 17.10.2021Eserlerinden Örnekler
Hat var dinilse hâşiye-i rûy-ı yârde
Alınma ey gönül söz olur çok kenârde
xx
Sâkiyâ bir kasr-ı mînâ-fâmdur câm-ı şarâb
Kim çıkup başı kabâ kesb-i hevâ eyler habâb
xx
Bana göstermemek ruhsâr-ı zîbâsını cânânun
Olupdur başı altından ser-i zülf-i perîşânun
(İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yay. 324-25.)
Tercüme-i Şakâyık’dan
Mevlânâ Muhyiddîn Mehmed Şâh ibn Mevlânâ Ali bin Mevlânâ Yûsuf Bâli ibn Mevlânâ Şemseddîn el-Fenârî
Merhûm u mağfûrunleh Sultân Mehemmed Hân Gâzî devletinde vâlid-i azîzi kazasker iken vücûda geldi. Rûz-ı velâdetinden yevmi otuz akçe vazîfe ta’yîn olınup şeref-i haseb ü nesebi ri’âyet olındı. Merhûm Sultan Bâyezîd Hân Gâzî zamanında peder-i fazîlet-eseri fevt olıcak ulûfesine terakkî fermân olınup vazîfesi elli oldı. Ol merdüm-i a’yân-ı insan ve nûr-ı insân-ı a’yân hacr-i gunc ü delâl ü mehd-i şeref ü kemâlde perverde olmagın nebâhet ü şânla ulemâ-yı uli’l-ebsârun görür gözi olup şâir merdümler arasında mânend-i teşahhus u ta’ayyün buldı… Hilye-i celebe-i mehâsin-i hasâil ü mekârim-i fezâil ile pîrâste vü ârâste olup ahlâk-ı hamîde vü âdâb-ı pesendîde ashâbından idi. Ve tab’-ı zekî vü vech-i behî ve kerem-i vefî vü lutf-ı mel’î erbâbından idi… Evâ’il-i şürû’ında kendinün vâlidünden ta’allüm idüp vefât idinceye degin telemmüzi anun cenâbına hasr ü kasr eyledi. Lâkin pederinün tâ’ir-i rûh-ı azîzi bâğ-ı cinâna revâne oldukda Mevlânâ Hatîb-zâde’den ve Mevlânâ Mu’arrifzâde'den ta’allüm ü telemmüz idüp merâkı himem-i ulyâsiyle pâye pâye zirve-i müntehâya urûc eyledükde ifâde ve ifâzaya bed’ eyledi. Zümre-i ulemânun habl-ı metîn-i riâyetleriyle ser-rişte-i kâr u bâr-ı saltanatını akd ü rabt eylemek şîme-i selâtîn-i kirâm olmagın merhûm u mağfûrünleh Sultân Bâyezîd Han aleyhi’r-rahmeti ve’r-rıdvân yevmi elli akçe ile mahmîye-i Burusa’da Manastır Medresesi’ni ba’dehu Semâniye Medreseleri’nün birisini sadaka eyledi. Merhûm u mağfûrünleh Sultân Selîm Hân aleyhi’r-rahmeti ve’l-gufrân zamânında mahrûse-i Bursa ve mahmiyye-i Kostantıniyye kadısı oldı. Zikr olınan mertebe-i bahıyyeden ya’nî kazâ-yı Kostantıniyye’den tokuzyüzyirmiüç senesinde bilâd-ı Arab kazaskeri ve tokuzyüzyirmidört senesinde Şüca’ yerine mahrûsa-i Edirne’ye ve tokuzyüzyirmibeş senesinde Mevlânâ Kemâl Paşa-zâde yerine Anatolı’ya ve sene-i merkûmede Mevlânâ Zeyrek-zâde yerine Rumeline kazasker oldı. Hicret-i nebevîden tokuzyüzyirmitokuz senesinde kırkaltı yaşında Rumeli kazaskeri iken vefât idüp mahrûsa-i Burusa’da cedd-i sa’îdinün mezârı civârında defn olındı. Ol fâzıl-ı fezâ’il-nisâb-rey’ ân-ı şebâb-ı bâ-şitâbda vefât itmeyüp mu’ammer olmış olsa halk içinde karîn-i rağbet ü rehîn-i ibret olan mü’ellefât-ı fazîlet-âyâtından gayri bî-nihâye âsâr izhâr ü isâr ider idi. Seyyid Şerîfün kütüb-i mu’teberesinden Şerh-i Mevâkıf’a vü Şerh-i Ferâ’iz-i Sirâcî’ye hâşiye tenmîk ü tensîk idüp her birisinde mebâhis-i gâmızayı tahkîk ü tedkîk eyledi. Ve fenn-i fürûda Sadrü’ş-Şerî’a’nun metn-i Vikâye’ye yazdığı Şerh-i Vecîz’ün evâ’iline hâşiye tahrîr ü tastîr eyledi. Tezyîl; Mümâileyh Mevlânâ Fenârî Şah Mehmed Çelebi’nün lutf-ı tab’ı ve kuvvet-i şi’riyyeye iktidârı olup hüsn-i nazma kudreti var idi. Bu matla’ anundur:
Nola geldi ise hattun didüm dahı kıyâmetsin
Ayıtdı kurtuluş yokdur elinden özge afetsin
Ve ba’zı mecmûada:
Mısra:
Gitdün ey Şâh Efendi eyvâh
mısra’ını târihdür deyü mastûr u muharrer buldum. Bundan fehm olunan tokuzyüzyirmitokuz senesinde vefât itmekdür. Mümâileyh evâil-i hâşiye-i Matâli’a havâşî ve şerh-i Tavâlî’-i İsfahânî’ye havâşî tahrîr eyledi ve Mıkyâs’da bir makbûle risâle ve Hidâye’de Kitâb-ı Siyer’e ve Celâl Devvânî’nün isbât-ı vücûdda olan risâlesine Şerh-i Vâdi’iye-i Mesûre’de bir kitâb tastîr eyledi. Ve fünûn-ı kesîreden mesâil-i acîbe ve es’ile-i garîbe cem’ idüp Hâdım Ali Paşa’ya ihdâ eyledi. Ve bundan ma’âde Hâşiye-i Tecrîd’e havâşî ve Mevâşi-i müteaddidede resâil-i kesîre yazmışdur. Ammâ kıllet-i ömr ve su’-i mizâca ibtilâ ile ve menâsıb-ı celîleye takayyud ile beyâz itmeğe zamân olmayup hâme-i abâsı câmesi sevâd-ı mülket-i devâtda kalmışdur.
(“Mecdî”. Büyük Türk Klasikleri. C. 4. İstanbul: Ötüken Yay. 204-205.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 17.10.2021Eserlerinden Örnekler
Hat var dinilse hâşiye-i rûy-ı yârde
Alınma ey gönül söz olur çok kenârde
xx
Sâkiyâ bir kasr-ı mînâ-fâmdur câm-ı şarâb
Kim çıkup başı kabâ kesb-i hevâ eyler habâb
xx
Bana göstermemek ruhsâr-ı zîbâsını cânânun
Olupdur başı altından ser-i zülf-i perîşânun
(İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yay. 324-25.)
Tercüme-i Şakâyık’dan
Mevlânâ Muhyiddîn Mehmed Şâh ibn Mevlânâ Ali bin Mevlânâ Yûsuf Bâli ibn Mevlânâ Şemseddîn el-Fenârî
Merhûm u mağfûrunleh Sultân Mehemmed Hân Gâzî devletinde vâlid-i azîzi kazasker iken vücûda geldi. Rûz-ı velâdetinden yevmi otuz akçe vazîfe ta’yîn olınup şeref-i haseb ü nesebi ri’âyet olındı. Merhûm Sultan Bâyezîd Hân Gâzî zamanında peder-i fazîlet-eseri fevt olıcak ulûfesine terakkî fermân olınup vazîfesi elli oldı. Ol merdüm-i a’yân-ı insan ve nûr-ı insân-ı a’yân hacr-i gunc ü delâl ü mehd-i şeref ü kemâlde perverde olmagın nebâhet ü şânla ulemâ-yı uli’l-ebsârun görür gözi olup şâir merdümler arasında mânend-i teşahhus u ta’ayyün buldı… Hilye-i celebe-i mehâsin-i hasâil ü mekârim-i fezâil ile pîrâste vü ârâste olup ahlâk-ı hamîde vü âdâb-ı pesendîde ashâbından idi. Ve tab’-ı zekî vü vech-i behî ve kerem-i vefî vü lutf-ı mel’î erbâbından idi… Evâ’il-i şürû’ında kendinün vâlidünden ta’allüm idüp vefât idinceye degin telemmüzi anun cenâbına hasr ü kasr eyledi. Lâkin pederinün tâ’ir-i rûh-ı azîzi bâğ-ı cinâna revâne oldukda Mevlânâ Hatîb-zâde’den ve Mevlânâ Mu’arrifzâde'den ta’allüm ü telemmüz idüp merâkı himem-i ulyâsiyle pâye pâye zirve-i müntehâya urûc eyledükde ifâde ve ifâzaya bed’ eyledi. Zümre-i ulemânun habl-ı metîn-i riâyetleriyle ser-rişte-i kâr u bâr-ı saltanatını akd ü rabt eylemek şîme-i selâtîn-i kirâm olmagın merhûm u mağfûrünleh Sultân Bâyezîd Han aleyhi’r-rahmeti ve’r-rıdvân yevmi elli akçe ile mahmîye-i Burusa’da Manastır Medresesi’ni ba’dehu Semâniye Medreseleri’nün birisini sadaka eyledi. Merhûm u mağfûrünleh Sultân Selîm Hân aleyhi’r-rahmeti ve’l-gufrân zamânında mahrûse-i Bursa ve mahmiyye-i Kostantıniyye kadısı oldı. Zikr olınan mertebe-i bahıyyeden ya’nî kazâ-yı Kostantıniyye’den tokuzyüzyirmiüç senesinde bilâd-ı Arab kazaskeri ve tokuzyüzyirmidört senesinde Şüca’ yerine mahrûsa-i Edirne’ye ve tokuzyüzyirmibeş senesinde Mevlânâ Kemâl Paşa-zâde yerine Anatolı’ya ve sene-i merkûmede Mevlânâ Zeyrek-zâde yerine Rumeline kazasker oldı. Hicret-i nebevîden tokuzyüzyirmitokuz senesinde kırkaltı yaşında Rumeli kazaskeri iken vefât idüp mahrûsa-i Burusa’da cedd-i sa’îdinün mezârı civârında defn olındı. Ol fâzıl-ı fezâ’il-nisâb-rey’ ân-ı şebâb-ı bâ-şitâbda vefât itmeyüp mu’ammer olmış olsa halk içinde karîn-i rağbet ü rehîn-i ibret olan mü’ellefât-ı fazîlet-âyâtından gayri bî-nihâye âsâr izhâr ü isâr ider idi. Seyyid Şerîfün kütüb-i mu’teberesinden Şerh-i Mevâkıf’a vü Şerh-i Ferâ’iz-i Sirâcî’ye hâşiye tenmîk ü tensîk idüp her birisinde mebâhis-i gâmızayı tahkîk ü tedkîk eyledi. Ve fenn-i fürûda Sadrü’ş-Şerî’a’nun metn-i Vikâye’ye yazdığı Şerh-i Vecîz’ün evâ’iline hâşiye tahrîr ü tastîr eyledi. Tezyîl; Mümâileyh Mevlânâ Fenârî Şah Mehmed Çelebi’nün lutf-ı tab’ı ve kuvvet-i şi’riyyeye iktidârı olup hüsn-i nazma kudreti var idi. Bu matla’ anundur:
Nola geldi ise hattun didüm dahı kıyâmetsin
Ayıtdı kurtuluş yokdur elinden özge afetsin
Ve ba’zı mecmûada:
Mısra:
Gitdün ey Şâh Efendi eyvâh
mısra’ını târihdür deyü mastûr u muharrer buldum. Bundan fehm olunan tokuzyüzyirmitokuz senesinde vefât itmekdür. Mümâileyh evâil-i hâşiye-i Matâli’a havâşî ve şerh-i Tavâlî’-i İsfahânî’ye havâşî tahrîr eyledi ve Mıkyâs’da bir makbûle risâle ve Hidâye’de Kitâb-ı Siyer’e ve Celâl Devvânî’nün isbât-ı vücûdda olan risâlesine Şerh-i Vâdi’iye-i Mesûre’de bir kitâb tastîr eyledi. Ve fünûn-ı kesîreden mesâil-i acîbe ve es’ile-i garîbe cem’ idüp Hâdım Ali Paşa’ya ihdâ eyledi. Ve bundan ma’âde Hâşiye-i Tecrîd’e havâşî ve Mevâşi-i müteaddidede resâil-i kesîre yazmışdur. Ammâ kıllet-i ömr ve su’-i mizâca ibtilâ ile ve menâsıb-ı celîleye takayyud ile beyâz itmeğe zamân olmayup hâme-i abâsı câmesi sevâd-ı mülket-i devâtda kalmışdur.
(“Mecdî”. Büyük Türk Klasikleri. C. 4. İstanbul: Ötüken Yay. 204-205.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Hat var dinilse hâşiye-i rûy-ı yârde
Alınma ey gönül söz olur çok kenârde
xx
Sâkiyâ bir kasr-ı mînâ-fâmdur câm-ı şarâb
Kim çıkup başı kabâ kesb-i hevâ eyler habâb
xx
Bana göstermemek ruhsâr-ı zîbâsını cânânun
Olupdur başı altından ser-i zülf-i perîşânun
(İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yay. 324-25.)
Tercüme-i Şakâyık’dan
Mevlânâ Muhyiddîn Mehmed Şâh ibn Mevlânâ Ali bin Mevlânâ Yûsuf Bâli ibn Mevlânâ Şemseddîn el-Fenârî
Merhûm u mağfûrunleh Sultân Mehemmed Hân Gâzî devletinde vâlid-i azîzi kazasker iken vücûda geldi. Rûz-ı velâdetinden yevmi otuz akçe vazîfe ta’yîn olınup şeref-i haseb ü nesebi ri’âyet olındı. Merhûm Sultan Bâyezîd Hân Gâzî zamanında peder-i fazîlet-eseri fevt olıcak ulûfesine terakkî fermân olınup vazîfesi elli oldı. Ol merdüm-i a’yân-ı insan ve nûr-ı insân-ı a’yân hacr-i gunc ü delâl ü mehd-i şeref ü kemâlde perverde olmagın nebâhet ü şânla ulemâ-yı uli’l-ebsârun görür gözi olup şâir merdümler arasında mânend-i teşahhus u ta’ayyün buldı… Hilye-i celebe-i mehâsin-i hasâil ü mekârim-i fezâil ile pîrâste vü ârâste olup ahlâk-ı hamîde vü âdâb-ı pesendîde ashâbından idi. Ve tab’-ı zekî vü vech-i behî ve kerem-i vefî vü lutf-ı mel’î erbâbından idi… Evâ’il-i şürû’ında kendinün vâlidünden ta’allüm idüp vefât idinceye degin telemmüzi anun cenâbına hasr ü kasr eyledi. Lâkin pederinün tâ’ir-i rûh-ı azîzi bâğ-ı cinâna revâne oldukda Mevlânâ Hatîb-zâde’den ve Mevlânâ Mu’arrifzâde'den ta’allüm ü telemmüz idüp merâkı himem-i ulyâsiyle pâye pâye zirve-i müntehâya urûc eyledükde ifâde ve ifâzaya bed’ eyledi. Zümre-i ulemânun habl-ı metîn-i riâyetleriyle ser-rişte-i kâr u bâr-ı saltanatını akd ü rabt eylemek şîme-i selâtîn-i kirâm olmagın merhûm u mağfûrünleh Sultân Bâyezîd Han aleyhi’r-rahmeti ve’r-rıdvân yevmi elli akçe ile mahmîye-i Burusa’da Manastır Medresesi’ni ba’dehu Semâniye Medreseleri’nün birisini sadaka eyledi. Merhûm u mağfûrünleh Sultân Selîm Hân aleyhi’r-rahmeti ve’l-gufrân zamânında mahrûse-i Bursa ve mahmiyye-i Kostantıniyye kadısı oldı. Zikr olınan mertebe-i bahıyyeden ya’nî kazâ-yı Kostantıniyye’den tokuzyüzyirmiüç senesinde bilâd-ı Arab kazaskeri ve tokuzyüzyirmidört senesinde Şüca’ yerine mahrûsa-i Edirne’ye ve tokuzyüzyirmibeş senesinde Mevlânâ Kemâl Paşa-zâde yerine Anatolı’ya ve sene-i merkûmede Mevlânâ Zeyrek-zâde yerine Rumeline kazasker oldı. Hicret-i nebevîden tokuzyüzyirmitokuz senesinde kırkaltı yaşında Rumeli kazaskeri iken vefât idüp mahrûsa-i Burusa’da cedd-i sa’îdinün mezârı civârında defn olındı. Ol fâzıl-ı fezâ’il-nisâb-rey’ ân-ı şebâb-ı bâ-şitâbda vefât itmeyüp mu’ammer olmış olsa halk içinde karîn-i rağbet ü rehîn-i ibret olan mü’ellefât-ı fazîlet-âyâtından gayri bî-nihâye âsâr izhâr ü isâr ider idi. Seyyid Şerîfün kütüb-i mu’teberesinden Şerh-i Mevâkıf’a vü Şerh-i Ferâ’iz-i Sirâcî’ye hâşiye tenmîk ü tensîk idüp her birisinde mebâhis-i gâmızayı tahkîk ü tedkîk eyledi. Ve fenn-i fürûda Sadrü’ş-Şerî’a’nun metn-i Vikâye’ye yazdığı Şerh-i Vecîz’ün evâ’iline hâşiye tahrîr ü tastîr eyledi. Tezyîl; Mümâileyh Mevlânâ Fenârî Şah Mehmed Çelebi’nün lutf-ı tab’ı ve kuvvet-i şi’riyyeye iktidârı olup hüsn-i nazma kudreti var idi. Bu matla’ anundur:
Nola geldi ise hattun didüm dahı kıyâmetsin
Ayıtdı kurtuluş yokdur elinden özge afetsin
Ve ba’zı mecmûada:
Mısra:
Gitdün ey Şâh Efendi eyvâh
mısra’ını târihdür deyü mastûr u muharrer buldum. Bundan fehm olunan tokuzyüzyirmitokuz senesinde vefât itmekdür. Mümâileyh evâil-i hâşiye-i Matâli’a havâşî ve şerh-i Tavâlî’-i İsfahânî’ye havâşî tahrîr eyledi ve Mıkyâs’da bir makbûle risâle ve Hidâye’de Kitâb-ı Siyer’e ve Celâl Devvânî’nün isbât-ı vücûdda olan risâlesine Şerh-i Vâdi’iye-i Mesûre’de bir kitâb tastîr eyledi. Ve fünûn-ı kesîreden mesâil-i acîbe ve es’ile-i garîbe cem’ idüp Hâdım Ali Paşa’ya ihdâ eyledi. Ve bundan ma’âde Hâşiye-i Tecrîd’e havâşî ve Mevâşi-i müteaddidede resâil-i kesîre yazmışdur. Ammâ kıllet-i ömr ve su’-i mizâca ibtilâ ile ve menâsıb-ı celîleye takayyud ile beyâz itmeğe zamân olmayup hâme-i abâsı câmesi sevâd-ı mülket-i devâtda kalmışdur.
(“Mecdî”. Büyük Türk Klasikleri. C. 4. İstanbul: Ötüken Yay. 204-205.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | AVNÎ, Fâtih Sultân Mehmed, Sultân Mehmed-i Sânî, Sultân II. Mehmed | d. 30 Mart 1432 - ö. 3 Mayıs 1481 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | ATÂ, Hekim Sinânoğlu | d. ? - ö. 1552 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | KÂDİRÎ, Îsâ Fakîhoğlu | d. ? - ö. 1512 civarı | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | AVNÎ, Fâtih Sultân Mehmed, Sultân Mehmed-i Sânî, Sultân II. Mehmed | d. 30 Mart 1432 - ö. 3 Mayıs 1481 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | ATÂ, Hekim Sinânoğlu | d. ? - ö. 1552 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | KÂDİRÎ, Îsâ Fakîhoğlu | d. ? - ö. 1512 civarı | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | AVNÎ, Fâtih Sultân Mehmed, Sultân Mehmed-i Sânî, Sultân II. Mehmed | d. 30 Mart 1432 - ö. 3 Mayıs 1481 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | ATÂ, Hekim Sinânoğlu | d. ? - ö. 1552 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | KÂDİRÎ, Îsâ Fakîhoğlu | d. ? - ö. 1512 civarı | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | AVNÎ, Fâtih Sultân Mehmed, Sultân Mehmed-i Sânî, Sultân II. Mehmed | d. 30 Mart 1432 - ö. 3 Mayıs 1481 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | ATÂ, Hekim Sinânoğlu | d. ? - ö. 1552 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | KÂDİRÎ, Îsâ Fakîhoğlu | d. ? - ö. 1512 civarı | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | AVNÎ, Fâtih Sultân Mehmed, Sultân Mehmed-i Sânî, Sultân II. Mehmed | d. 30 Mart 1432 - ö. 3 Mayıs 1481 | Madde Adı | Görüntüle |
14 | ATÂ, Hekim Sinânoğlu | d. ? - ö. 1552 | Madde Adı | Görüntüle |
15 | KÂDİRÎ, Îsâ Fakîhoğlu | d. ? - ö. 1512 civarı | Madde Adı | Görüntüle |