NOKSANÎ, Erzurumlu

(d. ?/? - ö. ?/?)
tekke şairi
(Tekke / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

19. yüzyılda yaşamış Alevi-Bektaşi şairlerindendir. Sadeddin Nüzhet Ergun, Noksânî’ye ait dört adet şiir yayımlamış, ancak şairin ne zaman yaşadığı hususunda herhangi bir bilgi vermemiştir. Vasfi Mahir Kocatürk ise çalışmasında, Noksânî’ye 19. yüzyıl şairleri arasında yer vermiştir (Ergun 1955: 396-405; Kocatürk 1964: 585). Erzurumlu Noksânî hakkında en geniş bilgiyi veren araştırmacı Şükrü Elçin olmuştur. Şükrü Elçin’in şahsi arşivinde bulunduğunu belirttiği Hasankaleli Şinasi Koç’un 1945 yılında tertip ettiği defterdeki bilgilere göre; Erzurumlu Noksânî, 18. yüzyılın sonlarında Erzurum’da dünyaya gelmiştir. Asıl adı İsmail olan şairin babasının adı İbrahim’dir. Medrese tahsili görmüş ve Erzurum’un Pasin ilçesine bağlı Alevi köylerinden birinde yaşayan Güllü adında bir hanımla evlenmiştir. Bu evliliğinden Zekiye, İbrahim ve Rıza adlarında üç çocuğu dünyaya gelmiştir. İnancına bağlı bir kişiliğe sahip olan İsmail, otuz yaşına geldiğinde Sadık Dede’ye intisap etmiş ve irşâd olmuştur. Bu tarihten sonra da Erzurum’un Taşmağazalar semtinde açtığı bakkal dükkânı ile geçimini sağlamıştır. Karısı yüzünden itibarını kaybetmiş ve bu sebeple Şeyhi Sadık Dede ona “Noksânî” mahlasını vermiştir. Yine Şükrü Elçin tarafından aktarılan bilgiye göre; Doğu Anadolu, Orta Anadolu ve Güney Anadolu’da Alevi ve Bektaşi muhitlerinde oldukça iyi tanınan İsmail Noksânî, Endek köyünü ziyareti sırasında dostlarına öleceğini söylemiş ve evine dönünce bu dünyadan göçmüştür (Elçin 1997: 88-91; 350-384). Ali Adil Atalay, Noksânî’nin asıl adının İbrahim olduğunu babasının adının İsmail olduğunu aktarır. Hasankaleli Şinasi Koç’un 1945 yılında tertip ettiği deftere dayanarak Noksânî’nin bağlı olduğu Alevi ocağı, mürşidi ve mahlas alışı hakkında Şükrü Elçin’nin verdiği bilgilere ek birtakım önemli malumatlar aktarır. Buna göre; Noksânî, medrese yıllarında “İnce Molla” diye ün yapmıştır. Noksânî’nin mürşidi Elazığ’ın Sün köyünde kabri bulunana Koca Seyyid’in torunlarından ve Ağuiçen Ocağı dedelerinden Sadık Dede’dir. Sadık Dede aynı zamanda Noksânî’nin babasının da mürşididir. Sadık dede, bir gün Noksânî’nin babasını ziyarete gelir ve Noksânî’nin evde olmadığı görünce onu sorar. Biraz sonra Noksânî içeri girer. Dede, Noksânî’yi görünce edindiği zahir ilmin kibrine kapıldığını fark eder. Sadık Dede, elini öpen Noksânî’nin iki eliyle sırtını sıvazlayarak (pençeleyerek) dua eder. Noksânî, düşer bayılır ve bir süre sonra uyanınca Sadık Dede’ye bakarak şu dizeleri söyler: “Gönlümün ziyası gözümün nuru / Gönlümde mihmanım sen oldun ezel / Kolumun kuvveti dizimin feri / Ruh ile revanım sen oldun ezel”. Bu şiirden sonra Sadık Dede, kendisine “Noksânî” mahlasını verir (Atalay 1997: 5-6).

Diğer taraftan Şükrü Elçin, Erzurumlu İsmail Noksânî’nin Eflatun Cem Güney’in “Ruhsatî Kolu” adıyla sözünü ettiği şairlerden Kangallı Noksan ya da Noksânî ile herhangi bir ilgisinin bulunmadığını ve Kangallı Noksan’ın “Noksan” mahlasını Erzurumlu İsmail Noksânî’den almış olabileceğini ifade etmiştir. Şükrü Elçin, çeşitli cönk ve mecmualardan toparladığı şiirlerini ve bir münâcatı hakkındaki yazısını Halk Edebiyatı Araştırmaları-1 kitabında yayımlamıştır (Elçin 1997: 88-91; 350-384). Ayrıca Fevziye Abdullah Tansel, Erzurumlu Noksânî’ye ait Şükrü Elçin’in kitabında yer almayan dört şiir yayımlamıştır (Tansel 1975: 88-94).

Noksânî’nin şiirlerinden Alevi ve Bektaşi inancına özgü derin bir bâtıni ve tasavvufi bilgisi olduğu anlaşılmaktadır. Devriye, nutuk, düvaz imam, elif nâme ve nefes gibi tasavvufi Türk edebiyatı türlerinde başarılı örnekler vermiştir. Yine şiirlerinden kısmen de olsa Hurufilikten de etkilendiğini anlamak mümkündür. Noksânî’nin hece vezninin yanı sıra aruz veznine de hâkim olduğu anlaşılmaktadır. Sade ve anlaşılır bir dil kullanan şairin şiirlerinde, az sayıda da olsa Arapça ve Farsça sözcük ve terkipleri de yer verdiği görülür. Bu durum, şiirlerinde işlediği Alevi ve Bektaşi inancına özgü tasavvufi konular ile ilgilidir. 

Kaynakça

Atalay, Adil Ali (1997). Erzurumlu Halk Ozanı Noksânî Baba. İstanbul: Can Yay.

Elçin, Şükrü (1997). Halk Edebiyatı Araştırmaları-1. Ankara: Akçağ Yay.

Ergun, Sadeddin Nüzhet (1956). Bektaşî-Kızılbaş-Alevi Şairleri ve Nefesleri. C. 3. İstanbul: Maarif Kitaphanesi.

Kocatürk, Vasfi Mahir (1964). Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Edebiyat Yay.

Özmen, İsmail (1995). Alevî-Bektaşî Şiirleri Antolojisi. C. 4. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: ARAŞ. GÖR. BÜLENT AKIN
Yayın Tarihi: 10.02.2015
Güncelleme Tarihi: 22.08.2021

Eserlerinden Örnekler

Münâcaat

Bir mürvetin vardır gerçek erlere

Muhammed Mustafâ Ali’den meded

Hatîce Fâtıma candan yârlara

Hasan ile Hüseyin veliden meded

 

Zeynel Bâkır’dır ezberim virdim

Ca’fer’in hâkpâyına yüzüm sürdüm

Mûsâ Kâzım Rızâ mürvete geldim

Şâh Takî bâ Nakî uludan meded

 

Hasanü’l Askerî şâha varalım

Muhammed Mehdî’nin didârın görelim

Ma’sûm-i Pâklere can baş virelim

Hünkâr Hacı Bekdaş Velî’den meded

 

Şeyh Safi üstâdım gürûh-i nâcî

Sadrüddin muhibb-i hânedân tâcı

Veysel Karânî’dir derdler ilâcı

Sunar Sultan Hızır doludan meded

 

Mîkâîl İsrâfil râh-ı Hak açar

Azrâil elinden mevt-i can biçer

Delîlî Cebrâil göklere uçar

Nurdan nerdübânı yol iden meded

 

Kanber’i Kanber idip bildiren

Düşmişlerin elin alup kaldıran

Zülfikar ile bed nefsimiz öldüren

Cümle ervâhları kul iden meded

 

Pîr Sultan Abdal’ı nûrına katup

Sultan Hatâyî’yle dest-dehmân tutup

Kul Himmet’le her bir sırlara yetüp

Nesîmî’nin derisin yüzdüren meded

 

Koca Seyyid Köse Seyyid pirlere

Nur Seyyid’le Seyyid Mençeklîlere

Seyyid Sabun’la Baba Mansurlılara

Sarı Saltık Kızıl Deli’den meded

 

Minnet eyleyelim Uryân Hızır’a

Abdal Mûsâ Garib Mûsâ Hâzır’a

Gözcü Karaca Ahmed nâzıra

Bekleye kar (u) kış toludan meded

 

Sultan Ali Abbâs âlemin nûrı

Körteren şeyhleri onların yâri

Gönlümüz arzular güzel hûb yâri

Bandırıp zehiri bal iden meded

 

Kara Pirvet yardım ider düşküne

Abdülvahhâb yol gösterir şaşkına

Derviş Halil Derviş Cemâl aşkına

Munzur çeşmesin göl iden meded

 

Urfa’da yatan Halilü’r-rahmân

Sultan Sinemilli her derde dermân

Şeyh Hasan ile güzel Şeyh Çoban

Şeyh Ahmed Dede’ye gel iden meded

 

Sultan Melek nikab çekmiş yüzüne

Kişdim evliyâsın düşdüm izine

Dürük Baba Kurt Baba’nın tuzuna

Kavuşalım himmet Ali’den meded

 

Hızır Abdal ile mermeri atan

Yalıncak Sefil’in cârına yeten

Sultan Samud ile birliğe biten

Seyyid Battâl Gazi Veli’den meded

 

Şeyh İbrahim de bir gürbüz erdir

Kara Hacı ile hem sâdık yârdır

Abûzer Gaffâr’ı bir gizli sırdır

Ebâ Müslim ile câ iden meded

 

Sefil Kemter Er Mustafa Virânî

Kul Yusuf ile Ednâ hem Kul Veli

Kul Siyâhî Kul Hüseyin Şeyhoğlu

Kaygusuz sersemi gül iden meded

 

Fuzûlî Niyâzî Devrî Sezâyî

Huzûlî Zaîfî Hayretî Dâyî

Eşrefoğlu aşk-ı ummânda Hüdâyî

Aşk ile bâbından gel iden meded

 

Hakkı İbrahim’le kılın nidâyı

Kemâl-i Ümmî’yi Mansur Hüdâyî

Selâ diye dinleyenler sadâyı

Candan dinleyeni dirilden meded

 

Nice bin âşıkın var(ü) ilâhi

Cümlesi bir dilden söyler her gâhi

Güni güni seyr iderler dergâhı

Her taraf cemâlin nûr iden meded

 

Bu dünyâda gerçek erenler çokdur

Vasfını itmeğe kudretim yoktur

Üçler beşler kırklar yediler hakdır

Dört kapudan Hakk’a gel iden meded

 

Niyâzım seksen bin Urum erine

Yetiresin doksan bin Horâsan pirine

Yüz bin şâh evliyâsının nûrına

Gel bağışla bizi Yaradan meded

 

Yek nefes ile can binasın kuran

On sekiz bin âlemin kalbine giren

Çâr anâsır şeş cihetden dem vuran

Lâ mekân ilimi yol iden meded

 

İbtidâ vücutda Âdem’i kuran

Havvâ ile cennet içre oturan

Töhmet idüp bu dünyaya getüren

Nâcî ile Şît’i yâr iden meded

 

Ezeli kudret kandilinden nur iden

O zamanda Âdem ile yâr iden

Gürüh-i nâcî kolunda seyr iden

Muhabbet kullarını nûr iden meded

 

Yetmiş iki milleti icâd eyleyen

Her birine bir dil ile söyleyen

Nâcî deryâsına girüp boylayan

Halkdan ırak Hakk’a yâr iden meded

 

Evliyâyı “Yetmişiki”den seçen

Cisminden vaz-gelüp varından geçen

Gürüh-ı nâciye rahmetin saçan

Lahmike kavlini hür iden meded

 

Nûh Nebî ile gemiyi çatan

Kimini gark idüp kimine yeten

Mağribden top atup maşrıktan tutan

Ad kavmine hışmı yol iden meded

 

İlyâs ile yedi deryada yüzen

Yunus ile balık karnında gezen

İsâ’yle balçıkdan yarasa düzen

Cercis’i öldürüp dirilden meded

 

Ya’kub ile ağlayub zâr iden

Halil İbrahim’e nârı nur iden

Yusuf’a kuyudan yetüp câr iden

Mısr’a sultan idüp şâd iden meded

 

İshak Nebî’ye nübbüvet viren

Hızır ile âb-ı hayâta giren

El yesâ’u Zülkif ile dem vuran

Münkirler gözünü kör iden meded

 

İdris Nebî ile hülleyi biçen

Kadî-i haşr olup müşkiller seçen

Ma’rifet bağında bülbül tek uçan

Kokusunu gonca gül iden meded

 

İsmâil’e kurban diye emr olan

Koçu gönderüp şâd idüp gülen

Mûsâ ile bin bir kelâm söyleyen

Dâvûdî âhengi mum iden meded

 

Eyyûb gibi sabr eyleyüp her derde

Lokman gibi tavaf olup her yerde

İskender Şuayib Sâlih güherde

Yahyâ ismin virüp dirilden meded

 

Kaf dağından Süleymân’a yol açan

Zekeryâ ile hem özünü biçen

Yûşa’ ile bile cevâhir saçan

Üzeyr ölmiş iken diri iden meded

 

Muhammed’le hatm-i enbiyâ olup

Yüz yirmi dört bin nebîden gelüp

Nûr-i nübüvveti Ali’de bulup

Dü cihân sultânı Velî’den meded

 

Noksânî kulunuz ister keremî

Gönlümüzden kaldırın derd ü veremi

Tabib olup yaralarım sara mı

Cümle derdlere devâ eyleyen meded

Elçin, Şükrü (1997). Halk Edebiyatı Araştırmaları-1. Ankara: Akçağ Yay. 89-91.

 

Elif-nâme

Elif Allah üç harfdir noktası bir candadır

Her biri neye işâret bilmeyen gümândadır

 

Be bir nokta iki harf ile dü cihâna hükm ider

Heyy ü bâkidir bilenler nokta-i be kandedir

 

Te tevekkül kıl Hüdâ’ya gel beri ey âşıkân

Sırr-ı lâ-yüfnâyı oku Hakk’ı insandadır

 

Se süreyyâ ve serâya cân-ı Hak’dan bak bu dem

Hızr ile hem-dem olupdur çeşme-i hayvândadır

 

Cim cemâl-i Rabbü’l-izzet vech-i bâki lem-yezel

Ârifin gönlüne gir gör kim hedefi şândadır

 

Ha hakîkat güneşi nûr-i Muhammed Mustafâ

Dost cemâlinden göründü delili Fürkan’dadır

 

Hı haberdar ol Ali’den gezme halkı arayu

Ol vücudundan haber bil cismin içre candadır

 

Dal didi Resûl Hadîce ismine çün Kibriyâ

Bu remzi bilen ârif-i cân mekteb-i irfândadır

 

Zel zikr iden Fâtıma vechinde yedi âyeti

Arifü’r-Rabb oldu küfrü dâimâ imândadır

 

Re rahmet uman Hasan Hulkî Rızâ’nın aşkına

Zehr-i aşkı nûş ider dâim seri meydandadır

 

Ze zebânda söylenen cümle gönüllerde geçen

Bil Hüseyn-i Kerbelâ’yı rûh ile revandadır

 

Sin saâdet tâcını örtdi özini bende kılan

Zeynel Âbidîn işiginde lütf ile ihsandadır

 

Şin şâh-ı âlem Muhammed Bâkır’da eyle niyâz

Rehberi aşk-ı Hüdâ’dır gevher içre kândadır

 

Sat sıdk ile Ca’fer’e gel çekme gam dünyâ içün

Kasımü’l-erzâktır âlem hükmüne fermandadır

 

Dat dalâlet râhına basmaz cihânda bir kadem

Kâzım’a beli diyenler ahd ile peymandadır

 

Tı tarîk-i evliyâda Mûsâ Rızâ’ya yiten

Yedi tamudan ırak bihişt içre cinândadır

 

Zı zâhir gören Muhammed Takî yüzün böyle der

Kaşı ve kirpiği zülf-i dilber dü mükemmel candadır

 

Ayn Aliyyu’n Nakî’ye belî diyen rûz-i elest

Fahr-i fenaya irişür hâk ile yeksandadır

 

Gayn gafil olma gözün aç Askerî’ye asker ol

Dost olan dostu yolundan cân verir kurbândadır

 

Fe fenâ mülkinde özün Mehdî’ye irgör velî

Zerreyi şemse yitüren sırr ile Sübhândadır

 

Kaf kıyâmet günü geldi çalınur sûr işbu dem

Şendedir nefha-i îsâ dem ile devrândadır

 

Kef kelâmullâh cemâlin kaşların mihrâbı-çün

Kıblegâh-ı her dü âlem vasfı bil Kur’ândadır

 

Lâm lebin cür’asından mest olup âşıkların

Cennet içinden cemâl-i Hak ile seyrândadır

 

Mim muhibb-i hânedâna sıdk ile bel bağlayan

Katresiyle bahr-i aşkta mevc ile ummândadır

 

Nun nübüvvet mührünü bul al velâyetten haber

Gel Hak’ı âdemden ara sınma kim hayvandadır

 

Vav vücûd iklimini gez bil hakikat sırrını

Yedi iklim çâr köşeye hükm iden gör handadır

 

He hüve hayye’l-lezî hem lâ-yemût ma’nâsını

Bilenin Mansur tek boynı urgandadır

 

Lâm-elif ile terkibine şeş hurûf bir noktadır

Sûretin Seb’a’l-mesânî defter-i Rahman’dadır

 

Ye yüzün İnnâfetahnâ gözlerin Nün ve’l-kalem

Noksânî nûr-ı Hüdâ’yı bil cismin içre cândadır

Elçin, Şükrü (1997). Halk Edebiyatı Araştırmaları-1. Ankara: Akçağ Yay. 374-376.


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1EMİRCAN, Ömer Karataşd. 08.02.1955 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2Belkıs İbrahimhakkıoğlud. 15 Mayıs 1950 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3KEMAL/HAFIZ MİKDAT, Mikdatd. 01.01.1866 - ö. 01.01.1941Doğum YeriGörüntüle
4EMİRCAN, Ömer Karataşd. 08.02.1955 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
5Belkıs İbrahimhakkıoğlud. 15 Mayıs 1950 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6KEMAL/HAFIZ MİKDAT, Mikdatd. 01.01.1866 - ö. 01.01.1941Doğum YılıGörüntüle
7EMİRCAN, Ömer Karataşd. 08.02.1955 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
8Belkıs İbrahimhakkıoğlud. 15 Mayıs 1950 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
9KEMAL/HAFIZ MİKDAT, Mikdatd. 01.01.1866 - ö. 01.01.1941Ölüm YılıGörüntüle
10EMİRCAN, Ömer Karataşd. 08.02.1955 - ö. ?MeslekGörüntüle
11Belkıs İbrahimhakkıoğlud. 15 Mayıs 1950 - ö. ?MeslekGörüntüle
12KEMAL/HAFIZ MİKDAT, Mikdatd. 01.01.1866 - ö. 01.01.1941MeslekGörüntüle
13EMİRCAN, Ömer Karataşd. 08.02.1955 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14Belkıs İbrahimhakkıoğlud. 15 Mayıs 1950 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15KEMAL/HAFIZ MİKDAT, Mikdatd. 01.01.1866 - ö. 01.01.1941Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16EMİRCAN, Ömer Karataşd. 08.02.1955 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
17Belkıs İbrahimhakkıoğlud. 15 Mayıs 1950 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
18KEMAL/HAFIZ MİKDAT, Mikdatd. 01.01.1866 - ö. 01.01.1941Madde AdıGörüntüle