Madde Detay
ÖMER, Karakaş-zâde Ömer b. Mehmed
(d. ?/? - ö. 1047/1637)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Hayatına dair yeterli bilgiye sahip değiliz. Ayvansarâyî (Ekinci 2013: 239)’ye göre aslen Halepli'dir. Mehmed Tahir (2000: 147)’e göre Bursalı olup Celvetî şeyhlerinden, âlimlerinden ve ediplerindendir. Kütüphanelerdeki “Karakaş-zâde Ömer b. Mehmed Bursevî” kaydından babasının adının Mehmed olduğu anlaşılmaktadır. Kaynaklarda Karakaş-zâde (Şeyh) Ömer Efendi, Ömer bin Mehmed Karakaş-zâde (Mehmed Tahir 2000: 147; Ekinci 2013: 239; Ceyhan 2011: 104) olarak anılmaktadır. Nûru’l-Hüdâ adlı eserinden Nakşîbendî tarikatına intisap ettiği söylenebilir. Karakaş-zâde Ömer Efendi 1047/1637’de Edirne’de ölmüştür ve mezarı buradadır.
Karakaş-zâde Ömer Efendi’nin kaleme aldığı eserler şunlardır:
1. Divan: Esere dair bilgi yoktur. Eserin adını Bursalı Mehmed Tahir (2000: 147) vermektedir.
2. Nûru’l-Hüdâ Limen İhtedâ: Karakaş-zâde Ömer Efendi bu eserinde, kendi ifadesiyle tarikatların bozulma nedenlerini anlatmaktadır. Eserde; Rum Abdalları, Kalenderîler, Haydarîler, Hurûfîler, Câmîler, Bektaşîler, Şemsîler, Mevlevîler ve Ethemîler gibi çeşitli inanç zümreleri ve onların içinde oldukları dinî ve sosyal yapılanmalar anlatılmaktadır. Bunlardan bazılarının ehl-i sünnet olup Kur’an-ı Kerim ve hadis'e uyup, ilim ve amel ile meşgul oldukları bazılarının bütün bunları terk ederek bu yoldan uzaklaşmış ve bu yolun düşmanları haline geldikleri söylenmektedir (Say). Bu eser, Vâhidî’nin Menâkıbnâme-i Hâce Cihân ve Netice-i Cân adlı eserinin yeniden yazılmış (Ceyhan 2011: 104), bazı araştırmacılara (Kara 2002: 5; Köprülü) göre de biraz değiştirilmiş şeklidir. Kelpetin Arpaguş (2001: 360)’a göre ise Karakaş-zâde Ömer, Vâhidî’nin bu eserini büyük oranda kopya ederek Nûrü’l-Hüdâ li-Men İhtedâ adıyla kendisine mal etmiştir. Karakaş-zâde, eseri yeniden kaleme alırken Vâhidî’nin dilini yeterince “fasih ve beliğ” bulmayıp metni kendi zamanının edebî zevki uyarınca Arapça ve Farsça ibare ve mazmunlarla bezeyerek tamamıyla yeni bir hale sokmuştur. Bu hâliyle de eser, içerik bakımından değil Türkçenin yüzyıl içinde ne kadar ve nasıl değiştiğinin izlenmesi açısından önemlidir. (Karamustafa 2004: 110).
Eserin tespit edebildiğimiz dokuz yazma nüshası bulunmaktadır. Bir nüshası Nuruosmaniye Yazma Eser Kütüphanesi 34 Nk 2646 numarada kayıtlıdır. Bu nüsha 190 yapraktan ibarettir. Diğer nüshalar Edirne Selimiye Yazma Eser Kütüphanesi’nde 22 Sel 2029, Kastamonu İl Halk Kütüphanesi 37 Hk 3723, İngiltere Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları Or. 7338, Mısır (Kahire) Hidiv Kütüphanesi Türkçe Yazmaları Mecâmi Türkî Talat 32, Almanya Milli Kütüphanesi Ms. or. quart. 1422, Topkapı Sarayı Müzesi Türkçe YazmalarıM.R.210, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 303, İngiltere Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları Or. 7338 numaralarda kayıtlıdır (yazmalar.gov.tr). Eser, ayrıca 1286/1869’da Tasvîrü’l-Efkâr Matbaası’nda basılmıştır. (Say). Eser, Hidayet Rehberi (Seratlı 2010) adıyla, yeni harflerle sadeleştirilerek yayımlanmıştır.
3. Mir'atü'l-Uşşâk ve Nûru'l-Ahdak: Dört bab ve biri sonuç üzerine tertip edilmiş (Bursalı Mehmed Tahir 2000: 147), İslâm dini, tasavvuf ve tarikatlar konusunda yazılmış mensur bir eserdir. Eserin dokuz yazma nüshasını tespit edebildik. Bir nüshası Milli Kütüphane, Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi 06 Hk 55 numarada kayıtlıdır. Müellif hayatta iken istinsah edilen bu eser (1038/1628) 171 yapraktan oluşmaktadır. Eserin diğer nüshaları Topkapı Sarayı Müzesi Türkçe Yazmaları E.H. 1278, Vatikan Kütüphanesi Türkçe Yazmaları Vat. Turco 143, Mısır (Kahire) Hidiv Kütüphanesi Türkçe Yazmaları 8580 ve m Tasavvufı Türkî 42, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 1832/3, Fransa Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları Schefer, Almanya Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları Ms.or.quart.1523 ve Ms.or.oct.2758 numaralarda kayıtlıdır (yazmalar.gov.tr).
4. Şerh-i Risâle-i Hâce-i Cihân: Bu eserin varlığından tıpkı Mürettep Divan’ında olduğu gibi Mehmed Tahir (2000: 147) bahsetmektedir.
5. İkinci Sene Fenn-i Ziraat: Bu eser, şair hakkında bilgi veren kaynaklarda geçmemektedir. Eserin kaydına yazmalar.gov.tr’de 37 Hk 3724 numarada rastlamaktayız. Buradaki bilgilere göre eser, iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Fransızca ziraata dair bilgiler, ikinci bölümde ise çeşitli macun tarifleri bulunmaktadır. 162 yapraktan oluşan bu eser Kastamonu İl Halk Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (yazmalar.gov.tr). Fakat eser hakkında kaynaklarda bilgi bulunmadığı ve eseri görmediğimiz için bu eserin Karakaş-zâde Ömer’e ait olup olmadığı hususunda, şu an itibarıyla kesin bir söz söyleyemiyoruz.
Kaynakça
Bursalı Mehmed Tâhir (2000). Osmânlı Müellifleri. C. I. Ankara: Bizim Büro Yay. 147.
Ceyhan, Âdem (2011). “Tarihî Manzum Metinleri Nesre Çevirme Meselesi: Belîğ’in Gül-i Sad-berg’i Örneği”. Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 9 (1).103-140.
Ekinci, Ramazan (hzl.) (2013). Hâfız Hüseyin Ayvânsarâyî-Vefeyât-ı Ayvânsarâyî (İnceleme-Tenkitli Metin). İstanbul: Buhara Yay. 239.
Kara, Mustafa (2002). “Makbûl ve Maktûl Tasavvuf Kültürü ile İlgili Tesbitler, Problemler, Teklifler”. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 11 (1): 1-16. http://ucmaz.home.uludag.edu.tr/PDF/ilh/2002-11(1)/htmpdf/M-1.pdf [erişim tarihi: 23.01.2014].
Karamustafa, Ahmet T. (2004).“Menâkıb-ı Hoca-i Cihân ”. İslâm Ansiklopedisi. C. 29. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 110.
Kelpetin Arpaguş, Hatice (2001).“Kara Dâvud İzmitî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 24. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 360.
Köprülü, Orhan F. “Velâyet-nâme-i Sultan Şücaeddin”.journals.istanbul.edu.tr/tr/index.php/turkiyat/article/download/.../pdf [erişim tarihi: 23.01.2014]
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.)(2001). Mehmed Nâil Tuman Tuhfe-i Nâilî-Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. C.II. Ankara: Bizim Büro Yay. 706.
Onay, Ahmet Talat (2004). Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı. (hzl. Cemal Kurnaz.) İstanbul: MEB Yay.
Say, Yağmur. “Aleviliğin Osmanlı Dönemi Yazılı Kaynakları”. http://www.kizildelisultan.com/content/view/268/9/ [erişim tarihi: 23.01.2014].
Seratlı, Tahir Galip (hzl.) (2010). Karakaşzade Ömer b. Mehmed Hidayet Rehberi (Hoca Cihan Dergâhı). Konya: Kardelen Yay.
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi (1990). C. 7. “Ömer Efendi (Karakaşzâde)”. İstanbul: Dergâh Yay. 180.
Türk Dünyası Ortak Edebiyatı, Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi (2007). “Ömer Efendi”. C. 7. Ankara: AKM Yay. 97.
https://www.yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=170885 [erişim tarihi: 23.01.2014].
https://www.yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=214794 [erişim tarihi: 23.01.2014].
https://www.yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=77039 [erişim tarihi: 23.01.2014].
https://www.yazmalar.gov.tr/tarama.php?cmd=search&genel=Mir%27at%FC%27l-U%FE%FE%E2k&submit=Ara [erişim tarihi: 23.01.2014].
https://www.yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=49420 [erişim tarihi: 23.01.2014].
https://www.yazmalar.gov.tr/tarama.php?cmd=search&genel=Karaka%FE-z%E2de&submit=Ara
[erişim tarihi: 23.01.2014].
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. BEYHAN KESİKYayın Tarihi: 20.02.2014Güncelleme Tarihi: 27.11.2020Eserlerinden Örnekler
Nûru’l-Hüdâ Limen İhtedâ’dan
KALENDERİLER
Kalenderî taifesi kendilerini birbirlerine benzetmişler, yüzlerini çar-darb denilen şekilde kaşlarını, kirpiklerini, sakal ve bıyıklarını tıraş edip kendilerini dine uymayan şekillere sokmuşlardır. Atlar, hizmetliler, tablalar, bayraklar ve gülbank nağmeleriyle Hocacihan’ın dergâhına geldiler. Hocacihan sevinç ve neşe içindeki bu kalabalığı davul ve bayraklarıyla görünce “Nasrani de olsa misafire ikram ediniz.” emrinin manasıyla davranıp bir şey demedi, karşılayıp buyur etti.
Oturduktan sonra hizmetçilerine emredip sofra hazırlattı. Yemekler yendi, dergâh sahibi Hoca’ya şükür ve dua edildi. Eski pirlerin ruhlarını hayırla anıp şad eyledikten sonra ellerine dümbelek ve tabla alıp eski usullerince batıl ayinlerine göre coştular. Nihayet sustuklarında Hocacihan tefekkür yakasından başını kaldırıp dedi ki:
“Safa geldiniz dervişler, kadem getirdiniz! Ne diyardan gelirsiniz? Ne taifedensiniz? Size kim derler? Pîrinizi hangi namla anarlar? Simanızda nur ve sürur görülüyor, idrakli ve mutlu kişiler olduğunuz anlaşılıyor.”
O cemaatin önde geleni Baba Siyah Ermedî buna şöyle cevap verdi:
“Ey Hoca, biz Acem diyarından geliyoruz. Şehrimize Hemedan derler, hepimiz Hemedanlıyız ve Kalenderî taifesindeniz. Bu pîrimizin namına Baba Rüstem derler ve bu pîrimizin pîrine Cafer Kaşanî derler.”
O sözünü bitirince Baba Rüstem Hemedanî söz aldı:
‘‘Ey Hocacihan ve ey ser-çeşme-i irfan, canının kulağına sözlerimin incisini küpe et ki, seni Kalenderî âleminden haberdar edeyim, içimin sırrını açıp bildireyim. Bizler vefa âleminde kalenderler, cefa âleminde semenderler, kanaat sedirinde serverler, hakikat yolunda rehberleriz. Belaya Hazreti Eyüp (a.s.) gibi sabreder, nefs ü hevaya cebreder, fena meclisinde beka görüp bekanın orta yerinde safa süreriz. Kanaat arsasında erkek aslan gibiyiz, hakikat meydanında cesur yiğitleriz. Birer yün abayla yetinip nefsimizin arzularına mani olur, bu mücerret âlemleri Kaf’tan Kaf’a seyran eyleriz. Her gece bir köşede misafir ve Hak esrarıyla hayran ve sergerdan olur, âlemlerin güzelliklerini seyrederiz. Biz her şeyin mebde ve meadından haberliyiz. Dünya düşüncesi bizim eteğimizi tutamaz zira kalbimiz ‘Men arefe’ sırrı ile aşina ve gözlerimiz hakikat sürmesiyle rûşinandır.
Ey Hocacihan ve ey âsûmânî marifette şems-i dırahşan, gör ki, işbu mahlûkat gece gündüz bir lahza sabır ve karar etmeyip cümlesi işte ve her biri bir türlü cümbüştedir. Bu cümbüş ve hareket, her şeyin aslına rücu edip ittihad etmesi talebidir. Onun için biz de gece ve gündüz avare bir halde, yaralı sine ile cismimizi yüzlerce parça edip “Ona ruhumdan üfürdüm.” (15 / 29 ) ayetinin hakikatine vasıl, aşk ve muhabbet alemine dâhil olup makam-ı hüviyete nail olmak talebindeyiz.
Bizim âdet ve tabiatımız kadından, maldan uzak durmak, aşk ve muhabbetle kelime-i tevhiddir. Zira biz kelime-i tevhid ile tecrid âlemine erişip mücerred ruh ve zeminin, zamanın canı oluruz. Âlem içre Hak sırlarının mahzeni ve Hak nurlarının madeni olduğumuzdan gönlümüz Levh-i Mahfuz olur. Hak sırları onda yazılı olmakla hem Arş’tan hem ferşten ( yeryüzü) yardım alırız ve mana ülkesine hükmederiz.
Ey Hoca, çar-darb olmamızın sırrını da sana açıp bu şüpheyi gönlünden çıkaralım. Agâh ol ki, güneşten parlak olan insan yüzünü siyah sakal, bıyık ve kaş bulutlarıyla karartmak akıllıca bir tarz ve rindane bir üslup mudur? İnsana yakışan şudur ki, kaşları, kirpikleri, sakal ve bıyıklarını tıraş edip temizleyerek âlemi aydınlatan güneş gibi olan yüzü parlatmak, tabla ve bayraklarla neşelenmek ve her gece bir köşede kalıp güzellere bakmayı aramaktır. Zira “Güzel yüze bakmak gözün nurunu artırır.” denmiştir. “Allah güzeldir ve güzeli sever.” hadisinin manasıyla sarhoş âşık olup güzelleri seyrederek hatırımızı daim hoş tutarız. Zira âşıklar güzellerin yüzlerinden nice gizli ve güzel manalar müşahede eder. Çünkü “mecaz hakikatin köprüsüdür” sözünce âlemi mecaz kabul etmekte sakınca yoktur.
Hülasa ey muhterem Hoca, sana Kalenderîlerin ayinini bu kadar sözlerle çeşitli yönlerden anlattık. Lakin ancak denizden damla, güneşten zerre beyan olunmuştur.
Böyle diyerek Baba Rüstem boş sözlerini sona erdirdi.
(Seratlı, Tahir Galip (hzl.) (2010). Karakaşzade Ömer b. Mehmed Hidayet Rehberi (Hoca Cihan Dergâhı). Konya: Kardelen Yay. 103-105.)
Murabba
Hemân bir şey’-i lâ-şeyüm bu demde
Keennehu olmışum beyne ‘ademde
Hemîn yokluk durur varlık ‘azîzüm
Bu kavli tutdı şeyhüm de dedem de
(Ekinci, Ramazan (hzl.) (2013). Hâfız Hüseyin Ayvânsarâyî-Vefeyât-ı Ayvânsarâyî (İnceleme-Tenkitli Metin). İstanbul: Buhara Yay. 239.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 20.02.2014Güncelleme Tarihi: 27.11.2020Eserlerinden Örnekler
Nûru’l-Hüdâ Limen İhtedâ’dan
KALENDERİLER
Kalenderî taifesi kendilerini birbirlerine benzetmişler, yüzlerini çar-darb denilen şekilde kaşlarını, kirpiklerini, sakal ve bıyıklarını tıraş edip kendilerini dine uymayan şekillere sokmuşlardır. Atlar, hizmetliler, tablalar, bayraklar ve gülbank nağmeleriyle Hocacihan’ın dergâhına geldiler. Hocacihan sevinç ve neşe içindeki bu kalabalığı davul ve bayraklarıyla görünce “Nasrani de olsa misafire ikram ediniz.” emrinin manasıyla davranıp bir şey demedi, karşılayıp buyur etti.
Oturduktan sonra hizmetçilerine emredip sofra hazırlattı. Yemekler yendi, dergâh sahibi Hoca’ya şükür ve dua edildi. Eski pirlerin ruhlarını hayırla anıp şad eyledikten sonra ellerine dümbelek ve tabla alıp eski usullerince batıl ayinlerine göre coştular. Nihayet sustuklarında Hocacihan tefekkür yakasından başını kaldırıp dedi ki:
“Safa geldiniz dervişler, kadem getirdiniz! Ne diyardan gelirsiniz? Ne taifedensiniz? Size kim derler? Pîrinizi hangi namla anarlar? Simanızda nur ve sürur görülüyor, idrakli ve mutlu kişiler olduğunuz anlaşılıyor.”
O cemaatin önde geleni Baba Siyah Ermedî buna şöyle cevap verdi:
“Ey Hoca, biz Acem diyarından geliyoruz. Şehrimize Hemedan derler, hepimiz Hemedanlıyız ve Kalenderî taifesindeniz. Bu pîrimizin namına Baba Rüstem derler ve bu pîrimizin pîrine Cafer Kaşanî derler.”
O sözünü bitirince Baba Rüstem Hemedanî söz aldı:
‘‘Ey Hocacihan ve ey ser-çeşme-i irfan, canının kulağına sözlerimin incisini küpe et ki, seni Kalenderî âleminden haberdar edeyim, içimin sırrını açıp bildireyim. Bizler vefa âleminde kalenderler, cefa âleminde semenderler, kanaat sedirinde serverler, hakikat yolunda rehberleriz. Belaya Hazreti Eyüp (a.s.) gibi sabreder, nefs ü hevaya cebreder, fena meclisinde beka görüp bekanın orta yerinde safa süreriz. Kanaat arsasında erkek aslan gibiyiz, hakikat meydanında cesur yiğitleriz. Birer yün abayla yetinip nefsimizin arzularına mani olur, bu mücerret âlemleri Kaf’tan Kaf’a seyran eyleriz. Her gece bir köşede misafir ve Hak esrarıyla hayran ve sergerdan olur, âlemlerin güzelliklerini seyrederiz. Biz her şeyin mebde ve meadından haberliyiz. Dünya düşüncesi bizim eteğimizi tutamaz zira kalbimiz ‘Men arefe’ sırrı ile aşina ve gözlerimiz hakikat sürmesiyle rûşinandır.
Ey Hocacihan ve ey âsûmânî marifette şems-i dırahşan, gör ki, işbu mahlûkat gece gündüz bir lahza sabır ve karar etmeyip cümlesi işte ve her biri bir türlü cümbüştedir. Bu cümbüş ve hareket, her şeyin aslına rücu edip ittihad etmesi talebidir. Onun için biz de gece ve gündüz avare bir halde, yaralı sine ile cismimizi yüzlerce parça edip “Ona ruhumdan üfürdüm.” (15 / 29 ) ayetinin hakikatine vasıl, aşk ve muhabbet alemine dâhil olup makam-ı hüviyete nail olmak talebindeyiz.
Bizim âdet ve tabiatımız kadından, maldan uzak durmak, aşk ve muhabbetle kelime-i tevhiddir. Zira biz kelime-i tevhid ile tecrid âlemine erişip mücerred ruh ve zeminin, zamanın canı oluruz. Âlem içre Hak sırlarının mahzeni ve Hak nurlarının madeni olduğumuzdan gönlümüz Levh-i Mahfuz olur. Hak sırları onda yazılı olmakla hem Arş’tan hem ferşten ( yeryüzü) yardım alırız ve mana ülkesine hükmederiz.
Ey Hoca, çar-darb olmamızın sırrını da sana açıp bu şüpheyi gönlünden çıkaralım. Agâh ol ki, güneşten parlak olan insan yüzünü siyah sakal, bıyık ve kaş bulutlarıyla karartmak akıllıca bir tarz ve rindane bir üslup mudur? İnsana yakışan şudur ki, kaşları, kirpikleri, sakal ve bıyıklarını tıraş edip temizleyerek âlemi aydınlatan güneş gibi olan yüzü parlatmak, tabla ve bayraklarla neşelenmek ve her gece bir köşede kalıp güzellere bakmayı aramaktır. Zira “Güzel yüze bakmak gözün nurunu artırır.” denmiştir. “Allah güzeldir ve güzeli sever.” hadisinin manasıyla sarhoş âşık olup güzelleri seyrederek hatırımızı daim hoş tutarız. Zira âşıklar güzellerin yüzlerinden nice gizli ve güzel manalar müşahede eder. Çünkü “mecaz hakikatin köprüsüdür” sözünce âlemi mecaz kabul etmekte sakınca yoktur.
Hülasa ey muhterem Hoca, sana Kalenderîlerin ayinini bu kadar sözlerle çeşitli yönlerden anlattık. Lakin ancak denizden damla, güneşten zerre beyan olunmuştur.
Böyle diyerek Baba Rüstem boş sözlerini sona erdirdi.
(Seratlı, Tahir Galip (hzl.) (2010). Karakaşzade Ömer b. Mehmed Hidayet Rehberi (Hoca Cihan Dergâhı). Konya: Kardelen Yay. 103-105.)
Murabba
Hemân bir şey’-i lâ-şeyüm bu demde
Keennehu olmışum beyne ‘ademde
Hemîn yokluk durur varlık ‘azîzüm
Bu kavli tutdı şeyhüm de dedem de
(Ekinci, Ramazan (hzl.) (2013). Hâfız Hüseyin Ayvânsarâyî-Vefeyât-ı Ayvânsarâyî (İnceleme-Tenkitli Metin). İstanbul: Buhara Yay. 239.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 27.11.2020Eserlerinden Örnekler
Nûru’l-Hüdâ Limen İhtedâ’dan
KALENDERİLER
Kalenderî taifesi kendilerini birbirlerine benzetmişler, yüzlerini çar-darb denilen şekilde kaşlarını, kirpiklerini, sakal ve bıyıklarını tıraş edip kendilerini dine uymayan şekillere sokmuşlardır. Atlar, hizmetliler, tablalar, bayraklar ve gülbank nağmeleriyle Hocacihan’ın dergâhına geldiler. Hocacihan sevinç ve neşe içindeki bu kalabalığı davul ve bayraklarıyla görünce “Nasrani de olsa misafire ikram ediniz.” emrinin manasıyla davranıp bir şey demedi, karşılayıp buyur etti.
Oturduktan sonra hizmetçilerine emredip sofra hazırlattı. Yemekler yendi, dergâh sahibi Hoca’ya şükür ve dua edildi. Eski pirlerin ruhlarını hayırla anıp şad eyledikten sonra ellerine dümbelek ve tabla alıp eski usullerince batıl ayinlerine göre coştular. Nihayet sustuklarında Hocacihan tefekkür yakasından başını kaldırıp dedi ki:
“Safa geldiniz dervişler, kadem getirdiniz! Ne diyardan gelirsiniz? Ne taifedensiniz? Size kim derler? Pîrinizi hangi namla anarlar? Simanızda nur ve sürur görülüyor, idrakli ve mutlu kişiler olduğunuz anlaşılıyor.”
O cemaatin önde geleni Baba Siyah Ermedî buna şöyle cevap verdi:
“Ey Hoca, biz Acem diyarından geliyoruz. Şehrimize Hemedan derler, hepimiz Hemedanlıyız ve Kalenderî taifesindeniz. Bu pîrimizin namına Baba Rüstem derler ve bu pîrimizin pîrine Cafer Kaşanî derler.”
O sözünü bitirince Baba Rüstem Hemedanî söz aldı:
‘‘Ey Hocacihan ve ey ser-çeşme-i irfan, canının kulağına sözlerimin incisini küpe et ki, seni Kalenderî âleminden haberdar edeyim, içimin sırrını açıp bildireyim. Bizler vefa âleminde kalenderler, cefa âleminde semenderler, kanaat sedirinde serverler, hakikat yolunda rehberleriz. Belaya Hazreti Eyüp (a.s.) gibi sabreder, nefs ü hevaya cebreder, fena meclisinde beka görüp bekanın orta yerinde safa süreriz. Kanaat arsasında erkek aslan gibiyiz, hakikat meydanında cesur yiğitleriz. Birer yün abayla yetinip nefsimizin arzularına mani olur, bu mücerret âlemleri Kaf’tan Kaf’a seyran eyleriz. Her gece bir köşede misafir ve Hak esrarıyla hayran ve sergerdan olur, âlemlerin güzelliklerini seyrederiz. Biz her şeyin mebde ve meadından haberliyiz. Dünya düşüncesi bizim eteğimizi tutamaz zira kalbimiz ‘Men arefe’ sırrı ile aşina ve gözlerimiz hakikat sürmesiyle rûşinandır.
Ey Hocacihan ve ey âsûmânî marifette şems-i dırahşan, gör ki, işbu mahlûkat gece gündüz bir lahza sabır ve karar etmeyip cümlesi işte ve her biri bir türlü cümbüştedir. Bu cümbüş ve hareket, her şeyin aslına rücu edip ittihad etmesi talebidir. Onun için biz de gece ve gündüz avare bir halde, yaralı sine ile cismimizi yüzlerce parça edip “Ona ruhumdan üfürdüm.” (15 / 29 ) ayetinin hakikatine vasıl, aşk ve muhabbet alemine dâhil olup makam-ı hüviyete nail olmak talebindeyiz.
Bizim âdet ve tabiatımız kadından, maldan uzak durmak, aşk ve muhabbetle kelime-i tevhiddir. Zira biz kelime-i tevhid ile tecrid âlemine erişip mücerred ruh ve zeminin, zamanın canı oluruz. Âlem içre Hak sırlarının mahzeni ve Hak nurlarının madeni olduğumuzdan gönlümüz Levh-i Mahfuz olur. Hak sırları onda yazılı olmakla hem Arş’tan hem ferşten ( yeryüzü) yardım alırız ve mana ülkesine hükmederiz.
Ey Hoca, çar-darb olmamızın sırrını da sana açıp bu şüpheyi gönlünden çıkaralım. Agâh ol ki, güneşten parlak olan insan yüzünü siyah sakal, bıyık ve kaş bulutlarıyla karartmak akıllıca bir tarz ve rindane bir üslup mudur? İnsana yakışan şudur ki, kaşları, kirpikleri, sakal ve bıyıklarını tıraş edip temizleyerek âlemi aydınlatan güneş gibi olan yüzü parlatmak, tabla ve bayraklarla neşelenmek ve her gece bir köşede kalıp güzellere bakmayı aramaktır. Zira “Güzel yüze bakmak gözün nurunu artırır.” denmiştir. “Allah güzeldir ve güzeli sever.” hadisinin manasıyla sarhoş âşık olup güzelleri seyrederek hatırımızı daim hoş tutarız. Zira âşıklar güzellerin yüzlerinden nice gizli ve güzel manalar müşahede eder. Çünkü “mecaz hakikatin köprüsüdür” sözünce âlemi mecaz kabul etmekte sakınca yoktur.
Hülasa ey muhterem Hoca, sana Kalenderîlerin ayinini bu kadar sözlerle çeşitli yönlerden anlattık. Lakin ancak denizden damla, güneşten zerre beyan olunmuştur.
Böyle diyerek Baba Rüstem boş sözlerini sona erdirdi.
(Seratlı, Tahir Galip (hzl.) (2010). Karakaşzade Ömer b. Mehmed Hidayet Rehberi (Hoca Cihan Dergâhı). Konya: Kardelen Yay. 103-105.)
Murabba
Hemân bir şey’-i lâ-şeyüm bu demde
Keennehu olmışum beyne ‘ademde
Hemîn yokluk durur varlık ‘azîzüm
Bu kavli tutdı şeyhüm de dedem de
(Ekinci, Ramazan (hzl.) (2013). Hâfız Hüseyin Ayvânsarâyî-Vefeyât-ı Ayvânsarâyî (İnceleme-Tenkitli Metin). İstanbul: Buhara Yay. 239.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Nûru’l-Hüdâ Limen İhtedâ’dan
KALENDERİLER
Kalenderî taifesi kendilerini birbirlerine benzetmişler, yüzlerini çar-darb denilen şekilde kaşlarını, kirpiklerini, sakal ve bıyıklarını tıraş edip kendilerini dine uymayan şekillere sokmuşlardır. Atlar, hizmetliler, tablalar, bayraklar ve gülbank nağmeleriyle Hocacihan’ın dergâhına geldiler. Hocacihan sevinç ve neşe içindeki bu kalabalığı davul ve bayraklarıyla görünce “Nasrani de olsa misafire ikram ediniz.” emrinin manasıyla davranıp bir şey demedi, karşılayıp buyur etti.
Oturduktan sonra hizmetçilerine emredip sofra hazırlattı. Yemekler yendi, dergâh sahibi Hoca’ya şükür ve dua edildi. Eski pirlerin ruhlarını hayırla anıp şad eyledikten sonra ellerine dümbelek ve tabla alıp eski usullerince batıl ayinlerine göre coştular. Nihayet sustuklarında Hocacihan tefekkür yakasından başını kaldırıp dedi ki:
“Safa geldiniz dervişler, kadem getirdiniz! Ne diyardan gelirsiniz? Ne taifedensiniz? Size kim derler? Pîrinizi hangi namla anarlar? Simanızda nur ve sürur görülüyor, idrakli ve mutlu kişiler olduğunuz anlaşılıyor.”
O cemaatin önde geleni Baba Siyah Ermedî buna şöyle cevap verdi:
“Ey Hoca, biz Acem diyarından geliyoruz. Şehrimize Hemedan derler, hepimiz Hemedanlıyız ve Kalenderî taifesindeniz. Bu pîrimizin namına Baba Rüstem derler ve bu pîrimizin pîrine Cafer Kaşanî derler.”
O sözünü bitirince Baba Rüstem Hemedanî söz aldı:
‘‘Ey Hocacihan ve ey ser-çeşme-i irfan, canının kulağına sözlerimin incisini küpe et ki, seni Kalenderî âleminden haberdar edeyim, içimin sırrını açıp bildireyim. Bizler vefa âleminde kalenderler, cefa âleminde semenderler, kanaat sedirinde serverler, hakikat yolunda rehberleriz. Belaya Hazreti Eyüp (a.s.) gibi sabreder, nefs ü hevaya cebreder, fena meclisinde beka görüp bekanın orta yerinde safa süreriz. Kanaat arsasında erkek aslan gibiyiz, hakikat meydanında cesur yiğitleriz. Birer yün abayla yetinip nefsimizin arzularına mani olur, bu mücerret âlemleri Kaf’tan Kaf’a seyran eyleriz. Her gece bir köşede misafir ve Hak esrarıyla hayran ve sergerdan olur, âlemlerin güzelliklerini seyrederiz. Biz her şeyin mebde ve meadından haberliyiz. Dünya düşüncesi bizim eteğimizi tutamaz zira kalbimiz ‘Men arefe’ sırrı ile aşina ve gözlerimiz hakikat sürmesiyle rûşinandır.
Ey Hocacihan ve ey âsûmânî marifette şems-i dırahşan, gör ki, işbu mahlûkat gece gündüz bir lahza sabır ve karar etmeyip cümlesi işte ve her biri bir türlü cümbüştedir. Bu cümbüş ve hareket, her şeyin aslına rücu edip ittihad etmesi talebidir. Onun için biz de gece ve gündüz avare bir halde, yaralı sine ile cismimizi yüzlerce parça edip “Ona ruhumdan üfürdüm.” (15 / 29 ) ayetinin hakikatine vasıl, aşk ve muhabbet alemine dâhil olup makam-ı hüviyete nail olmak talebindeyiz.
Bizim âdet ve tabiatımız kadından, maldan uzak durmak, aşk ve muhabbetle kelime-i tevhiddir. Zira biz kelime-i tevhid ile tecrid âlemine erişip mücerred ruh ve zeminin, zamanın canı oluruz. Âlem içre Hak sırlarının mahzeni ve Hak nurlarının madeni olduğumuzdan gönlümüz Levh-i Mahfuz olur. Hak sırları onda yazılı olmakla hem Arş’tan hem ferşten ( yeryüzü) yardım alırız ve mana ülkesine hükmederiz.
Ey Hoca, çar-darb olmamızın sırrını da sana açıp bu şüpheyi gönlünden çıkaralım. Agâh ol ki, güneşten parlak olan insan yüzünü siyah sakal, bıyık ve kaş bulutlarıyla karartmak akıllıca bir tarz ve rindane bir üslup mudur? İnsana yakışan şudur ki, kaşları, kirpikleri, sakal ve bıyıklarını tıraş edip temizleyerek âlemi aydınlatan güneş gibi olan yüzü parlatmak, tabla ve bayraklarla neşelenmek ve her gece bir köşede kalıp güzellere bakmayı aramaktır. Zira “Güzel yüze bakmak gözün nurunu artırır.” denmiştir. “Allah güzeldir ve güzeli sever.” hadisinin manasıyla sarhoş âşık olup güzelleri seyrederek hatırımızı daim hoş tutarız. Zira âşıklar güzellerin yüzlerinden nice gizli ve güzel manalar müşahede eder. Çünkü “mecaz hakikatin köprüsüdür” sözünce âlemi mecaz kabul etmekte sakınca yoktur.
Hülasa ey muhterem Hoca, sana Kalenderîlerin ayinini bu kadar sözlerle çeşitli yönlerden anlattık. Lakin ancak denizden damla, güneşten zerre beyan olunmuştur.
Böyle diyerek Baba Rüstem boş sözlerini sona erdirdi.
(Seratlı, Tahir Galip (hzl.) (2010). Karakaşzade Ömer b. Mehmed Hidayet Rehberi (Hoca Cihan Dergâhı). Konya: Kardelen Yay. 103-105.)
Murabba
Hemân bir şey’-i lâ-şeyüm bu demde
Keennehu olmışum beyne ‘ademde
Hemîn yokluk durur varlık ‘azîzüm
Bu kavli tutdı şeyhüm de dedem de
(Ekinci, Ramazan (hzl.) (2013). Hâfız Hüseyin Ayvânsarâyî-Vefeyât-ı Ayvânsarâyî (İnceleme-Tenkitli Metin). İstanbul: Buhara Yay. 239.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Selma Ümit Karışman | d. 13 Eylül 1956 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | FEYZÎ, Hasan Efendi-zâde Seyyid Feyzullâh Feyzî Efendi | d. ? - ö. 1771-72 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | Selma Ümit Karışman | d. 13 Eylül 1956 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | FEYZÎ, Hasan Efendi-zâde Seyyid Feyzullâh Feyzî Efendi | d. ? - ö. 1771-72 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Selma Ümit Karışman | d. 13 Eylül 1956 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | FEYZÎ, Hasan Efendi-zâde Seyyid Feyzullâh Feyzî Efendi | d. ? - ö. 1771-72 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Selma Ümit Karışman | d. 13 Eylül 1956 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Meslek | Görüntüle |
12 | FEYZÎ, Hasan Efendi-zâde Seyyid Feyzullâh Feyzî Efendi | d. ? - ö. 1771-72 | Meslek | Görüntüle |
13 | Selma Ümit Karışman | d. 13 Eylül 1956 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | FEYZÎ, Hasan Efendi-zâde Seyyid Feyzullâh Feyzî Efendi | d. ? - ö. 1771-72 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | Selma Ümit Karışman | d. 13 Eylül 1956 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | İLÂHÎ-ZÂDE, Ali Efendi | d. ? - ö. 1618 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | FEYZÎ, Hasan Efendi-zâde Seyyid Feyzullâh Feyzî Efendi | d. ? - ö. 1771-72 | Madde Adı | Görüntüle |