Madde Detay
PÎRÎ, Derviş İsa Pîrî
(d. ?/? - ö. ?/1650-51/1060’dan sonra)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Derviş Pȋrȋ
hakkındaki tek yazılı kaynak Esrar Dede’nin Tezkire-i Şuʿarâ-yı
Mevleviyye’sidir. Bu tezkirenin bir özeti sayılabilecek Semâhâne-yi Edeb, Esrar
Dede’nin verdiği bilgileri farklı cümlelerle tekrar etmektedir. Tuhfe-i Nâʿilȋ
ve Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü Tezkire-i Şuʿarâ-yı
Mevleviyye’yi kaynak göstererek birkaç cümle ile Derviş Pȋri hakkında bilgi
vermektedir.
Tezkire-i
Şuʿarâ-yı Mevleviyye, isminin İsa olduğunu, seyahat etmeyi sevdiği için kendisi
gibi seyahat etmeyi seven Rûhȋ-i Baġdâdȋ ile arkadaşlık edip birçok yeri
gezdiğini ve hicrȋ 1050 (1640-41)’ de Şam’da öldüğünü söylemektedir. (Genç,
2000: 68). Bir şiir mecmuasında bulduğumuz Pȋrȋ mahlaslı şiirler göstermektedir
ki Esrar Dede tezkiresinde Pȋrȋ hakkında verilen bilgiler yetersiz ve kısmen
yanlıştır. Çünkü Esrar Dede’nin elinde Pȋrȋ’nin bir gazeli ve onun naziresi
başka bir gazel ile ney hakkında söylenmiş bir beyit vardır. Bunlardan
hareketle Pȋrȋ’nin biyografisini yazarken tek kaynağı sözlü Mevlevi
kaynaklarıdır “Esrâr Dede’nin
tezkiresi için yararlandığı ikinci kaynak Mevlevî sözlü ve yazılı kaynaklarıdır.
Bu kaynaklar Sâkıb Dede’nin Sefînesi, Mevlevîlerin hususi mecmuaları ve
defterleri ile sözlü nakilleri olmuştur. Tezkireci doksan civarında şair için
bu kaynakları kullanmış, ancak bu kaynakları kullanırken şuarâ tezkireleri için
yaptığı gibi tenkidçi olmamıştır.” (Genç 2000: 16).
Pȋrȋ’nin şiirleri içerisinde iki tane tarih kıtası bulunmaktadır. Birinci
tarih kıtası Ebu Said’in şeyhülislam olmasıyla ilgilidir ve 1053/1644 tarihini
göstermektedir. “Hâtifden irdi gûşıma târȋḫ-i maḳdemi / Ḥâlâ cihânda müfti-i ekrem Ebû
Saʿȋd”
(sene:1053). Pȋrȋ, Ebû Saʿid’i büyük ihtimalle Şam kadılığı
yaptığı sırada tanımıştır. Onun, Şeyhülislamlık makamına getirilmesi üzerine bu
tarih kıtasını yazmıştır. Ebû Saʿȋd Mehmed Efendi, 1053/1644’te
Şeyhülislâm Zekeriyyâzâde Yahyâ Efendi’nin vefatı üzerine şeyhülislâm olmuştur (Eliaçık 2013: 342-43).
İkinci tarih kıtası Rûhullah
Efendi’nin bir ev yaptırması üzerine söylenmiştir ve 1059/1649 tarihini
göstermektedir. “İtdi Rûḥullâh Efendi bu mekânı iḥyâ/ Arta yâ Rab dilerin devleti
hem iḳbâli //Pȋri yüz şevḳile gördükde didi târȋḫin / Menzil-i saʿd ü feraḥdur
bu maḳâm-ı ʿâlȋ” (Sene 1059). Rûhullah Efendi, Sadreddinzâde Rûhullâh Mehmed Efendi’dir. Mülazemetinden
sonra çeşitli medreselerde müderrislik yapmış, 1057/1647’de
Kudüs, 1058/1648’de Halep kadısı olmuştur. Bursa ve Edirne kadılıklarından
sonra 1069/1659’da İstanbul kadılığına getirilen Rûhullah Efendi, Rûhȋ
mahlasıyla şiirler yazan divan sahibi bir şair olarak tanınır. Kaynaklarda
divanı olduğu belirtilirse de bu divan elde değildir. (Akbayar, 1996: 1400;
Özcan, 1989: 283-84; Tuğluk, 2014: -). Pȋrȋ’nin Rûhullah Efendi’yi Halep
kadılığı sırasında tanıdığı bir gazelinden anlaşılmaktadır. İlim ve irfan
göğünün parlak bir güneşi olarak nitelediği Rûhȋ’nin nazmı ile irfan ehlini
şevke getirdiğini söylemektedir. “Ḥalebde ḫâme-i şerʿ oldı ḥâlâ bir melek-sȋret
/Sipihr-i ʿilm ü ʿirfânuñ k’odur mihr-i dıraḫşânı // Revâcın buldı cins-i
mâʿrifet eyyâm-i ʿadlinde/ Getürdi şevḳe naẓm-ı pâk ile ehl-i ʿirfânı” (G.14-
5,6)
Bu tarih kıtaları Derviş Pȋrȋ’nin 1059/1649 yılında
hayatta olduğunu gösteriyor. Esrar Dede Tezkiresinde 1050/1640-41 olarak verilen
ölüm tarihi yanlıştır.
Derviş Pȋrȋ’nin “Bağdatlı Rûhȋ ile arkadaşlığı ve onunla
diyar diyar gezdiği” bilgisi de tetkik edilmeye muhtaçtır.
Rûhȋ 941/1534-1535 yılında Bağdat’ta
doğmuş, tahsilini de bu çevrede yapmıştır. Esrar Dede, onun sefer ve seyahate meyilli olduğunu, İstanbul’a
gelerek Galata Mevlevîhanesi’nde oturduğunu, burada şiir ve ilimle meşgul
olduğunu, daha sonra Konya’da Mevlânâ türbesini ziyaret ettiğini, oradan Hicaz
ve Şam’a gittiğini ve ömrünün sonuna kadar orada kaldığını yazar (Genç, 2000:
217). Bağdadlı Rûhȋ, 1014/1605-1606 yılında 80 yaşında Şam’da ölmüştür.
Pȋrȋ’nin hangi tarihte doğduğunu bilmiyoruz ancak Rûhȋ’nin ölüm tarihinde henüz
çocukluk veya gençlik yıllarında olmalıdır. Pȋrȋ ile Bağdatlı Rûhȋ’nin ölüm
tarihleri arasında en az 45 yıl bulunmaktadır. Bu sebeple iki ihtimal akla
gelmektedir. Birinci ihtimal: Pȋrȋ ile Bağdatlı Rûhȋ hac yolculuğu sırasında
veya Rûhȋ’nin hac dönüşü yerleştiği ve ömrünün sonuna kadar kaldığı Şam’da
tanışmıştır. Pȋrȋ’nin gençlik yıllarında hacca gittiğini vasıta beyti, “Eyle
müyesser baña yâ Rabbi sen /Bir daḫi yüz sürem o dergâha ben” olan terci-bend şeklinde yazılmış münacaattından anlıyoruz.
Semâhâne-i
Edeb, Bağdatlı Rûhȋ ile Pȋrȋ’nin arkadaşlığını “terkȋb-i meşhûrunuñ ḥȋn-i tanẓȋminde
berâber imiş.” İfadesiyle dile getirir. (Ali Enver, 1309/1893-94: 20).
İkinci ihtimal Pȋrȋ ile arkadaş olan Rûhȋ, Bağdat’lı Rûhȋ değil,
1058/1648 yılında Halep kadılığı yapmış olan Rûhullah Mehmed Efendi’dir. Onun
yaptırdığı ev için tarih söylemesi, Halep kadılığına gelmesine sevinip onu
övmesi bu ihtimali kuvvetlendirmektedir. Esrar Dede, Rûhȋ’leri karıştırmış olabilir.
Esrar Dede, tezkiresinde Pȋrȋ’nin usta bir şair olduğunu
bildirir. Buna delil olarak Reşkî Dede’nin onun şiirine nazire yazmasını
gösterir ve Reşkȋ’nin nazire gazelinin matlaını verir. Ney vasfında söylemiş
olduğu Kaʿbe göñül ney aña zer nâvdân/ Zemzemesi zemzem-i eşk-i revân ”beytini de sehl-i mümteniʿ olarak
niteleyip ustalığının kesin bir delili olarak sunar (Genç,
2000: 68-69).
Esrar Dede tezkiresinde, Pȋrȋ’nin şiirine örnek gösterilen
“dikmiş” redifli gazelin makta beyti şu şekilde verilmiştir: “Bu gülşende ne
mümkin Pîrȋ ḫâṭır-şâdmân olmaḳ / O meh eṭrâfına ḫâr-ı cefâyı râygân
dikmiş” (Genç, 2000: 69) Milli
Kütüphane, 06 Mil Yz A 8071 numaralı Mecmua-i Eşar’da “Pȋrȋ Dede” başlığı ile verilen aynı gazelin
makta beytinde “meh” kelimesi yoktur ve mısranın vezni bozuktur. “Bu
gülşende ne mümkün Pȋrȋ ḫâṭır şâdmân olmaḳ / O eṭrâfına ḫâr-ı cefâyı râygân dikmiş”.
Büyük ihtimalle Esrar Dede bu beyite “meh” kelimesini ekleyerek metin tamiri
yapmıştır. Pȋrȋ’nin şiirlerinin bulunduğu mecmuada ise beyit
şu şekildedir: “Bu gülşende ne mümkün Pȋrȋ ḫâṭır-şâdmân olmaḳ /O gül eṭrâfına
ḫâr-ı cefâyı râygân dikmiş”
Esrar Dede Tezkiresi’nde yer alan bilgilerle, Pȋrȋ’nin
mecmualarda yer olan şiirlerinden (33 gazel, iki tarih, 1 Tahmis, 1 terci-bend
ve 3 beyit) elde ettiğimiz bilgileri birleştirdiğimizde Derviş İsa Pȋrȋ
hakkında şunları söyleyebiliriz:
Pȋrȋ’nin ismi İsa’dır. Doğum yeri ve tarihi hakkında her hangi
bir bilgi yoktur. Şam ve Halep civarında yaşamıştır. Gençlik yıllarında Hac
vazifesini ifa için Hicaz’a gitmiştir. Ölüm tarihi 1059/1649-50’den sonradır.
Şam’da ölmüştür. Kaç yaşında öldüğünü bilmiyoruz ancak yaşlılığında hacca
gitmek isteğinden bahsettiği için uzun bir ömür sürdüğü söylenebilir.
Pîrî’nin şiir anlayışını, kendi ifadelerinden faydalanarak şu
şekilde özetlenebilir:
a) Gazellerinde yeni, bakir mazmunlar kullanmaya gayret
etmiştir: Bikr-i ḫayȃl-i
Pȋrȋ her bir ġazel ki eyler/Yȃrȃna armaġandur mażmȗnı tȃze tȃze (G/29-5).
b) Belagat çarşısında hüner sahibi bir sanatkardır: Eşʿȃrıñı
ʿarż eyle kemȃl ehline Pȋrȋ / Naḳḍ-i hüneri sȗḳ-ı belȃġatde revȃc it
(G/12-5).
c) Nazm
ipine mücevherler dizmeye muktedirdir: Ne gevherler çekeydi Pȋri her-dem rişte-i
nazma / Eger kȃlȃ-yı ʿirfȃna cihȃnda iʿtibȃr olsa (G/13-5).
ç)
Şiirleri su gibi akıcıdır: Dil-teşnelere virse ṭarȃvet ʿaceb olmaz /Her bir
ġazeliñ Pȋri senüñ ȃb-ı revȃndur (G/31-5).
d)
Hikmet-âmȋz şiirleri vardır: Yine biñ şevḳile erbȃb-ı naẓmuñ bezmine ḥaḳḳȃ /Ṣafȃ
ṭarḥ eyledi Pȋrȋ bu şiʿr-i ḥikmet-ȃmȋziñ (G/16-5).
e) Onun
şiiri kendisine hastır ve Allah vergisidir. Bu ḫȃṣü’l-ḥȃṣ sözler dȃd-ı Ḥaḳdur
Pȋrȋye yoḫsa /Ḳıyȃs itme bir üstȃd-ı süḫan-perverden öğrenmiş (G/28-5).
Pȋrȋ, Nef’î’nin (ö. 1635) bir gazelini tahmis etmiş,
bir gazeline nazire yazmıştır. Şeyhülislam Yahyâ (ö. 1644), Şeyhülislam Bahâyȋ
(ö. 1653-54) ve Nâilȋ (ö. 1666)’nin gazelleriyle nazire ilişkişi olan gazelleri
vardır. Hangisinin zemin hangisinin nazire olduğunu söylemek güçtür. İsmetȋ
(ö.1665) ve Reşkî (ö.1696-97)’nin onun gazellerine nazire yazmış olmaları
şiirlerinin beğenildiğini gösterir. Ölümünden yaklaşık yüz yıl sonra yazılmış
olan bir şiir mecmuasında 30’dan fazla şiirinin bulunması onun bir divan veya
divançesi olduğunu düşündürmektedir.
Kaynakça
Akbayar, N. (hzl.) (1996). Mehmed
Süreyyâ Sicill-i Osmanî, C. IV. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.
Ali Enver, (1309/1893-94). Semâhâne-i
Edeb. İstanbul: Âlem Matbaası.
Eliaçık,
M. (2013). "Hocazâde Şeyhülislâm Ebu
Saîd Mehmed Efendi Ve Manzum Fetvâları". Tarih Okulu Dergisi 6 (XVI): 339-350.
Genç, İ. (2000). Tezkire-i Şuarâ-yı
Mevleviyye. Ankara: AKM Yay.
İpekten, H., M. İsen, R. Toparlı, N. Okçu ve T. Karabey (1988). Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ankara: KTB Yay.
Kesik, B. (2014). "Pȋrȋ, Şeyhzâde Hacı Pîrî
Efendi". Türk Edebiyat İsimler Sözlüğü, Ankara. Erişim adresi: http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/
Kurnaz, C. ve M. Tatcı (hzl.) (2001). Mehmed
Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî, Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. C. I.
Ankara: Bizim Büro Yay.
Kurt,
Y. (2007). "Pîrî Mehmed Paşa, Ramazanoğlu". İslâm
Ansiklopedisi. C. XXXIV. İstanbul: TDV Yay. 280-81.
Kurtoğlu, O.
(2014). "Pȋrȋ, Mehmed". Türk
Edebiyat İsimler Sözlüğü, Ankara. Erişim adresi: http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/
Küçükdağ, Y. (2007). “Pîrî Mehmed Paşa”. İslâm Ansiklopedisi. C. 34. İstanbul: TDV Yay. 280-81.
Mecmua-i Eşâr. Milli Kütüphane, 06 Mil Yz A 8071.
Mecmû'a-i Eş'âr-ı
Mevleviyân. Millî Kütüphane, 06 Mil Yz B 193.
Mehmet Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. C. II. İstanbul: Matbaʿa-i Âmire.
Şiir Mecmuası. İBB
Atatürk Kitaplığı, Şiir Mecmuası, BEL_Yz_O0092.
Şiir Mecmuası. Millî Ktb. 06 HK 578.
Yılmaz,
K. H. (2014a). "Pîrî,
Ramazanzâde Pîrî Paşa". Türk Edebiyat İsimler Sözlüğü, Ankara. Erişim
adresi: http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/
Yılmaz, K. H. (2014b). "Pîrî, Pir Ahmed Efendi". Türk Edebiyat
İsimler Sözlüğü, Ankara. Erişim adresi: http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: HİKMET FERİDUN GÜVENYayın Tarihi: 09.12.2020Güncelleme Tarihi: 09.12.2020Eserlerinden Örnekler
1
Dilinde kimsenüñ olmadı ȃrȃm u sükȗn
peydȃ
Bu miḥnet-ḫȃneye tȃ oldı saḳf-ı
vȃjgȗn peydȃ
Gülistȃn-ı muḥabbet şȃd ider mi
bülbül-i zȃrın
Gülünden ḫȃr-ı ḥasret lȃlede dȃġ-ı
derȗn peydȃ
Bıraḳdı tȋşesin yabana gitdi kȗhken
gerçi
Yine her kȗşede Ferhȃd ile bir
bȋ-sütȗn peydȃ
Aḳıtma cȗybȃr-ı çeşmimi raḥm eyle
gerdȗna
Ṣaḳın kim olmaya ṭȗfȃn-ı ḫȗn-ı
bȋ-sükȗn peydȃ
Sevȃd-ı şȃma düṣdüm Pȋrȋ ben sevdȃ-yı
maḥż oldum
N’ola Ḳays-ı belȃ-keş itse bir pȃre
cünȗn peydȃ
2
Müjeñ
sȋnemde ḫȗn-ȃlȗde tȋr-i cȃn-sitȃn dikmiş
Enȋn-i ehl-i ʿaşḳa ṣan ki naḫl-i
erġuvȃn dikmiş
Kemȃnın almadan destine ol ṭıfl-ı
cefȃ-pȋṣe
Dil-i ʿuşşȃk-ı zȃrı tȋrine ḳarṣu
nişȃn dikmiş
Ne dil ḳoydı ne ṭȃḳat almadıḳ ebrȗ-yı
dil-cȗsı
O ẓȃlim ḳaṣd-ı cȃna yine çeşm-i
bȋ-ȃmȃn dikmiş
Göre
ȃb u hevȃsın sȗz-ı dil şȗrȃbe ḥasret
Zemȃne bülbül-i zȃra ʿacȃyib
gülsitȃn dikmiş
Görinen kȗṣe-i kȃkül ṣanurdum
kelle-pûşında
Meger ol ṭıfl-ı nȃza dȃye-i dil ḥırz-ı
cȃn dikmiş
Bu gülşende ne mümkün Pȋrȋ ḫȃṭır-şȃdmȃn
olmaḳ
O gül eṭrȃfına ḫȃr-ı cefȃyı rȃygȃn
dikmiş
3
Ferȃġat ḳıl yeter ey dil idüp feryȃd
neylersin
Olunca ḳalb-i yȃr-i bȋ-vefȃ fȗlȃd
neylersin
Perȋşȃn eylediñ ruḫsȃrı üzre zülf-i
dildȃrı
Dili pür-ȃteş-i reşk eylediñ ey bȃd
neylersin
Varup tȃ cȃna yetdi nȃvek-i dil-dȗzı
ol yȃriñ
Virüp ȃb-ı sitem şemşȋre ey cellȃd
neylersin
Egerçi menʿ idersen nȃṣiḥȃ meyden
dil-i ḫalḳı
Olunca çeşm-i dilber mest-i
mȃder-zȃd neylersin
Yeter Pȋrȋ gibi biñ zaḫm-ı ḥasret cȃna
gel yoḫsa
Yıḳup kȗh-ı ġamı bȋ-ḥȗde ey Ferhȃd
neylersin
4
Sürȗd-i naġme-i çeng-i dü-tȃyı
depretme
Hevȃya uyma gelüp şevḳe nȃyı
depretme
Dil-i ḥazȋnime muṭrib yeter maḳȃm-ı ṣabȃ
Ṣaḳın o perdeyi geçme nevȃyı depretme
Yeter göñüldeki peykȃn-ı tȋr-i ḫȗn-rȋzi
O şȗḫa söyle ki tȋg-i cefȃyı
depretme
Şikest itme meded ḳalb-i ceyş-i ʿuşşȃḳı
Semend-i tündüser ü bȃd-pȃyı
depretme
Gülüñ cemȃline aldanma ḳıl ḥaẕer
bülbül
Nihȃl-i mecmaʿ-ı ḫȃr-ı belȃyı
depretme
Murȃdıñ ise eger Pȋrȋ vecd-i ḥȃlet-i
ʿaşḳ
Zülȃl-i bȃdeyi iç ḫumda lȃyı
depretme
Tȃrȋḫ-i Pȋrȋ
Bȃrekallȃh zihȋ cȃy-i laṭȋf u ḫürrem
Hergiz olmaya cihȃn içre bunuñ emŝȃli
İtdi
Rȗḥullȃh Efendi bu mekȃnı iḥyȃ
Arta yȃ Rab dilerin devleti hem iḳbȃli
Necl-i sȃʿd-aḫterine menzil içün ḳıldı
binȃ
Buldı envȃʿ-i süʿȗdȃt ile çün iḳmȃli
Pȋri
yüz şevḳile gördükde didi tȃrȋḫin
Menzil-i
sȃʿd ü feraḥdur bu maḳȃm-ı ʿȃlȋ
منزل سعد و
فرحدر بو مقام عالی
Sene 1059
Ġazel-i Nefʿȋ Tȃhmȋs-i Pȋrȋ
Alışsa lȃʿline dil mest-i cȃm-ı ḥasret
olur
Kesilse ṭurrelerinden esȋr-i miḥnet
olur
Ne derd-i hicre taḥammül ne vaṣla ṭȃḳat
olur
Ne tende cȃnile sensiz ümȋd-i ṣıḥḥat
olur
Ne cȃn bedende ġam-ı firḳatinle rȃḥat
olur
Cerȃḥat-i dil-i zȃra bulunmadı merhem
Dirȋġ cȃnıma yetdi ḫadeng-i cevr u
sitem
Güşȃde olmadı gitdi bu ḫȃṭır-ı
derhem
Ne çȃre var ki firȃḳuñla eglenem
bir dem
Ne ṭȃliʿüm meded eyler viṣȃle fırṣat
olur
Pür oldı ḫayli zemȃndur hevȃlaruñla
göñül
Ṣafȃlar eyledi ḥȃṣıl cefȃlaruñla
göñül
Bir özge ḥȃlete yetdi ʿanȃlaruñla
göñül
Belȃ
budur ki alışdı belȃlaruñla göñül
Ġamuñ da gelse dile bȃʿis-i meserret
olur
Ne
gelse senden anı minnet-i Ḫudȃ bilürin
Hemȋşe zehr-i ġamuñ derdüme devȃ
bilürin
Bu cevr (ü) miḥneti ben cȃnıma ṣafȃ
bilürin
Cefȃña incinürin ṣanma hep vefȃ
bilürin
Bir öyle luṭfuñ olursa berȃy-i
minnet olur
Cihȃna ġulġule düşdi ṣadȃ-yı ʿaşḳuñdan
Ḫalȃṣ bulmadı kimse belȃ-yı ʿaşḳuñdan
Semȃʿa girdi felekler nevȃ-yı ʿaşḳuñdan
Dil ise gitdi kesilmez hevȃ-yı ʿaşḳuñdan
Naṣȋḥat eyledügümce beter melȃmet
olur
Bu cevre ṭȃḳatı yoḳ Pȋri-i dil-efgȃruñ
İrişdi nȃlesi tȃ çarḫa cȃn-ı bȋmȃrun
Teraḥḥum eylemedi ġamze-i pür-ȃzȃruñ
Nedir bu ṭȃliʿ ile baḫtı Nefʿȋ-i
zȃruñ
Ne şȗḫı sevse mülȃyim dedükce ȃfet
olur
Yayın Tarihi: 09.12.2020Güncelleme Tarihi: 09.12.2020Eserlerinden Örnekler
1
Dilinde kimsenüñ olmadı ȃrȃm u sükȗn
peydȃ
Bu miḥnet-ḫȃneye tȃ oldı saḳf-ı
vȃjgȗn peydȃ
Gülistȃn-ı muḥabbet şȃd ider mi
bülbül-i zȃrın
Gülünden ḫȃr-ı ḥasret lȃlede dȃġ-ı
derȗn peydȃ
Bıraḳdı tȋşesin yabana gitdi kȗhken
gerçi
Yine her kȗşede Ferhȃd ile bir
bȋ-sütȗn peydȃ
Aḳıtma cȗybȃr-ı çeşmimi raḥm eyle
gerdȗna
Ṣaḳın kim olmaya ṭȗfȃn-ı ḫȗn-ı
bȋ-sükȗn peydȃ
Sevȃd-ı şȃma düṣdüm Pȋrȋ ben sevdȃ-yı
maḥż oldum
N’ola Ḳays-ı belȃ-keş itse bir pȃre
cünȗn peydȃ
2
Müjeñ
sȋnemde ḫȗn-ȃlȗde tȋr-i cȃn-sitȃn dikmiş
Enȋn-i ehl-i ʿaşḳa ṣan ki naḫl-i
erġuvȃn dikmiş
Kemȃnın almadan destine ol ṭıfl-ı
cefȃ-pȋṣe
Dil-i ʿuşşȃk-ı zȃrı tȋrine ḳarṣu
nişȃn dikmiş
Ne dil ḳoydı ne ṭȃḳat almadıḳ ebrȗ-yı
dil-cȗsı
O ẓȃlim ḳaṣd-ı cȃna yine çeşm-i
bȋ-ȃmȃn dikmiş
Göre
ȃb u hevȃsın sȗz-ı dil şȗrȃbe ḥasret
Zemȃne bülbül-i zȃra ʿacȃyib
gülsitȃn dikmiş
Görinen kȗṣe-i kȃkül ṣanurdum
kelle-pûşında
Meger ol ṭıfl-ı nȃza dȃye-i dil ḥırz-ı
cȃn dikmiş
Bu gülşende ne mümkün Pȋrȋ ḫȃṭır-şȃdmȃn
olmaḳ
O gül eṭrȃfına ḫȃr-ı cefȃyı rȃygȃn
dikmiş
3
Ferȃġat ḳıl yeter ey dil idüp feryȃd
neylersin
Olunca ḳalb-i yȃr-i bȋ-vefȃ fȗlȃd
neylersin
Perȋşȃn eylediñ ruḫsȃrı üzre zülf-i
dildȃrı
Dili pür-ȃteş-i reşk eylediñ ey bȃd
neylersin
Varup tȃ cȃna yetdi nȃvek-i dil-dȗzı
ol yȃriñ
Virüp ȃb-ı sitem şemşȋre ey cellȃd
neylersin
Egerçi menʿ idersen nȃṣiḥȃ meyden
dil-i ḫalḳı
Olunca çeşm-i dilber mest-i
mȃder-zȃd neylersin
Yeter Pȋrȋ gibi biñ zaḫm-ı ḥasret cȃna
gel yoḫsa
Yıḳup kȗh-ı ġamı bȋ-ḥȗde ey Ferhȃd
neylersin
4
Sürȗd-i naġme-i çeng-i dü-tȃyı
depretme
Hevȃya uyma gelüp şevḳe nȃyı
depretme
Dil-i ḥazȋnime muṭrib yeter maḳȃm-ı ṣabȃ
Ṣaḳın o perdeyi geçme nevȃyı depretme
Yeter göñüldeki peykȃn-ı tȋr-i ḫȗn-rȋzi
O şȗḫa söyle ki tȋg-i cefȃyı
depretme
Şikest itme meded ḳalb-i ceyş-i ʿuşşȃḳı
Semend-i tündüser ü bȃd-pȃyı
depretme
Gülüñ cemȃline aldanma ḳıl ḥaẕer
bülbül
Nihȃl-i mecmaʿ-ı ḫȃr-ı belȃyı
depretme
Murȃdıñ ise eger Pȋrȋ vecd-i ḥȃlet-i
ʿaşḳ
Zülȃl-i bȃdeyi iç ḫumda lȃyı
depretme
Tȃrȋḫ-i Pȋrȋ
Bȃrekallȃh zihȋ cȃy-i laṭȋf u ḫürrem
Hergiz olmaya cihȃn içre bunuñ emŝȃli
İtdi
Rȗḥullȃh Efendi bu mekȃnı iḥyȃ
Arta yȃ Rab dilerin devleti hem iḳbȃli
Necl-i sȃʿd-aḫterine menzil içün ḳıldı
binȃ
Buldı envȃʿ-i süʿȗdȃt ile çün iḳmȃli
Pȋri
yüz şevḳile gördükde didi tȃrȋḫin
Menzil-i
sȃʿd ü feraḥdur bu maḳȃm-ı ʿȃlȋ
منزل سعد و
فرحدر بو مقام عالی
Sene 1059
Ġazel-i Nefʿȋ Tȃhmȋs-i Pȋrȋ
Alışsa lȃʿline dil mest-i cȃm-ı ḥasret
olur
Kesilse ṭurrelerinden esȋr-i miḥnet
olur
Ne derd-i hicre taḥammül ne vaṣla ṭȃḳat
olur
Ne tende cȃnile sensiz ümȋd-i ṣıḥḥat
olur
Ne cȃn bedende ġam-ı firḳatinle rȃḥat
olur
Cerȃḥat-i dil-i zȃra bulunmadı merhem
Dirȋġ cȃnıma yetdi ḫadeng-i cevr u
sitem
Güşȃde olmadı gitdi bu ḫȃṭır-ı
derhem
Ne çȃre var ki firȃḳuñla eglenem
bir dem
Ne ṭȃliʿüm meded eyler viṣȃle fırṣat
olur
Pür oldı ḫayli zemȃndur hevȃlaruñla
göñül
Ṣafȃlar eyledi ḥȃṣıl cefȃlaruñla
göñül
Bir özge ḥȃlete yetdi ʿanȃlaruñla
göñül
Belȃ
budur ki alışdı belȃlaruñla göñül
Ġamuñ da gelse dile bȃʿis-i meserret
olur
Ne
gelse senden anı minnet-i Ḫudȃ bilürin
Hemȋşe zehr-i ġamuñ derdüme devȃ
bilürin
Bu cevr (ü) miḥneti ben cȃnıma ṣafȃ
bilürin
Cefȃña incinürin ṣanma hep vefȃ
bilürin
Bir öyle luṭfuñ olursa berȃy-i
minnet olur
Cihȃna ġulġule düşdi ṣadȃ-yı ʿaşḳuñdan
Ḫalȃṣ bulmadı kimse belȃ-yı ʿaşḳuñdan
Semȃʿa girdi felekler nevȃ-yı ʿaşḳuñdan
Dil ise gitdi kesilmez hevȃ-yı ʿaşḳuñdan
Naṣȋḥat eyledügümce beter melȃmet
olur
Bu cevre ṭȃḳatı yoḳ Pȋri-i dil-efgȃruñ
İrişdi nȃlesi tȃ çarḫa cȃn-ı bȋmȃrun
Teraḥḥum eylemedi ġamze-i pür-ȃzȃruñ
Nedir bu ṭȃliʿ ile baḫtı Nefʿȋ-i
zȃruñ
Ne şȗḫı sevse mülȃyim dedükce ȃfet
olur
Güncelleme Tarihi: 09.12.2020Eserlerinden Örnekler
1
Dilinde kimsenüñ olmadı ȃrȃm u sükȗn
peydȃ
Bu miḥnet-ḫȃneye tȃ oldı saḳf-ı
vȃjgȗn peydȃ
Gülistȃn-ı muḥabbet şȃd ider mi
bülbül-i zȃrın
Gülünden ḫȃr-ı ḥasret lȃlede dȃġ-ı
derȗn peydȃ
Bıraḳdı tȋşesin yabana gitdi kȗhken
gerçi
Yine her kȗşede Ferhȃd ile bir
bȋ-sütȗn peydȃ
Aḳıtma cȗybȃr-ı çeşmimi raḥm eyle
gerdȗna
Ṣaḳın kim olmaya ṭȗfȃn-ı ḫȗn-ı
bȋ-sükȗn peydȃ
Sevȃd-ı şȃma düṣdüm Pȋrȋ ben sevdȃ-yı
maḥż oldum
N’ola Ḳays-ı belȃ-keş itse bir pȃre
cünȗn peydȃ
2
Müjeñ
sȋnemde ḫȗn-ȃlȗde tȋr-i cȃn-sitȃn dikmiş
Enȋn-i ehl-i ʿaşḳa ṣan ki naḫl-i
erġuvȃn dikmiş
Kemȃnın almadan destine ol ṭıfl-ı
cefȃ-pȋṣe
Dil-i ʿuşşȃk-ı zȃrı tȋrine ḳarṣu
nişȃn dikmiş
Ne dil ḳoydı ne ṭȃḳat almadıḳ ebrȗ-yı
dil-cȗsı
O ẓȃlim ḳaṣd-ı cȃna yine çeşm-i
bȋ-ȃmȃn dikmiş
Göre
ȃb u hevȃsın sȗz-ı dil şȗrȃbe ḥasret
Zemȃne bülbül-i zȃra ʿacȃyib
gülsitȃn dikmiş
Görinen kȗṣe-i kȃkül ṣanurdum
kelle-pûşında
Meger ol ṭıfl-ı nȃza dȃye-i dil ḥırz-ı
cȃn dikmiş
Bu gülşende ne mümkün Pȋrȋ ḫȃṭır-şȃdmȃn
olmaḳ
O gül eṭrȃfına ḫȃr-ı cefȃyı rȃygȃn
dikmiş
3
Ferȃġat ḳıl yeter ey dil idüp feryȃd
neylersin
Olunca ḳalb-i yȃr-i bȋ-vefȃ fȗlȃd
neylersin
Perȋşȃn eylediñ ruḫsȃrı üzre zülf-i
dildȃrı
Dili pür-ȃteş-i reşk eylediñ ey bȃd
neylersin
Varup tȃ cȃna yetdi nȃvek-i dil-dȗzı
ol yȃriñ
Virüp ȃb-ı sitem şemşȋre ey cellȃd
neylersin
Egerçi menʿ idersen nȃṣiḥȃ meyden
dil-i ḫalḳı
Olunca çeşm-i dilber mest-i
mȃder-zȃd neylersin
Yeter Pȋrȋ gibi biñ zaḫm-ı ḥasret cȃna
gel yoḫsa
Yıḳup kȗh-ı ġamı bȋ-ḥȗde ey Ferhȃd
neylersin
4
Sürȗd-i naġme-i çeng-i dü-tȃyı
depretme
Hevȃya uyma gelüp şevḳe nȃyı
depretme
Dil-i ḥazȋnime muṭrib yeter maḳȃm-ı ṣabȃ
Ṣaḳın o perdeyi geçme nevȃyı depretme
Yeter göñüldeki peykȃn-ı tȋr-i ḫȗn-rȋzi
O şȗḫa söyle ki tȋg-i cefȃyı
depretme
Şikest itme meded ḳalb-i ceyş-i ʿuşşȃḳı
Semend-i tündüser ü bȃd-pȃyı
depretme
Gülüñ cemȃline aldanma ḳıl ḥaẕer
bülbül
Nihȃl-i mecmaʿ-ı ḫȃr-ı belȃyı
depretme
Murȃdıñ ise eger Pȋrȋ vecd-i ḥȃlet-i
ʿaşḳ
Zülȃl-i bȃdeyi iç ḫumda lȃyı
depretme
Tȃrȋḫ-i Pȋrȋ
Bȃrekallȃh zihȋ cȃy-i laṭȋf u ḫürrem
Hergiz olmaya cihȃn içre bunuñ emŝȃli
İtdi
Rȗḥullȃh Efendi bu mekȃnı iḥyȃ
Arta yȃ Rab dilerin devleti hem iḳbȃli
Necl-i sȃʿd-aḫterine menzil içün ḳıldı
binȃ
Buldı envȃʿ-i süʿȗdȃt ile çün iḳmȃli
Pȋri
yüz şevḳile gördükde didi tȃrȋḫin
Menzil-i
sȃʿd ü feraḥdur bu maḳȃm-ı ʿȃlȋ
منزل سعد و
فرحدر بو مقام عالی
Sene 1059
Ġazel-i Nefʿȋ Tȃhmȋs-i Pȋrȋ
Alışsa lȃʿline dil mest-i cȃm-ı ḥasret
olur
Kesilse ṭurrelerinden esȋr-i miḥnet
olur
Ne derd-i hicre taḥammül ne vaṣla ṭȃḳat
olur
Ne tende cȃnile sensiz ümȋd-i ṣıḥḥat
olur
Ne cȃn bedende ġam-ı firḳatinle rȃḥat
olur
Cerȃḥat-i dil-i zȃra bulunmadı merhem
Dirȋġ cȃnıma yetdi ḫadeng-i cevr u
sitem
Güşȃde olmadı gitdi bu ḫȃṭır-ı
derhem
Ne çȃre var ki firȃḳuñla eglenem
bir dem
Ne ṭȃliʿüm meded eyler viṣȃle fırṣat
olur
Pür oldı ḫayli zemȃndur hevȃlaruñla
göñül
Ṣafȃlar eyledi ḥȃṣıl cefȃlaruñla
göñül
Bir özge ḥȃlete yetdi ʿanȃlaruñla
göñül
Belȃ
budur ki alışdı belȃlaruñla göñül
Ġamuñ da gelse dile bȃʿis-i meserret
olur
Ne
gelse senden anı minnet-i Ḫudȃ bilürin
Hemȋşe zehr-i ġamuñ derdüme devȃ
bilürin
Bu cevr (ü) miḥneti ben cȃnıma ṣafȃ
bilürin
Cefȃña incinürin ṣanma hep vefȃ
bilürin
Bir öyle luṭfuñ olursa berȃy-i
minnet olur
Cihȃna ġulġule düşdi ṣadȃ-yı ʿaşḳuñdan
Ḫalȃṣ bulmadı kimse belȃ-yı ʿaşḳuñdan
Semȃʿa girdi felekler nevȃ-yı ʿaşḳuñdan
Dil ise gitdi kesilmez hevȃ-yı ʿaşḳuñdan
Naṣȋḥat eyledügümce beter melȃmet
olur
Bu cevre ṭȃḳatı yoḳ Pȋri-i dil-efgȃruñ
İrişdi nȃlesi tȃ çarḫa cȃn-ı bȋmȃrun
Teraḥḥum eylemedi ġamze-i pür-ȃzȃruñ
Nedir bu ṭȃliʿ ile baḫtı Nefʿȋ-i
zȃruñ
Ne şȗḫı sevse mülȃyim dedükce ȃfet
olur
Eserlerinden Örnekler
1
Dilinde kimsenüñ olmadı ȃrȃm u sükȗn
peydȃ
Bu miḥnet-ḫȃneye tȃ oldı saḳf-ı
vȃjgȗn peydȃ
Gülistȃn-ı muḥabbet şȃd ider mi
bülbül-i zȃrın
Gülünden ḫȃr-ı ḥasret lȃlede dȃġ-ı
derȗn peydȃ
Bıraḳdı tȋşesin yabana gitdi kȗhken
gerçi
Yine her kȗşede Ferhȃd ile bir
bȋ-sütȗn peydȃ
Aḳıtma cȗybȃr-ı çeşmimi raḥm eyle
gerdȗna
Ṣaḳın kim olmaya ṭȗfȃn-ı ḫȗn-ı
bȋ-sükȗn peydȃ
Sevȃd-ı şȃma düṣdüm Pȋrȋ ben sevdȃ-yı
maḥż oldum
N’ola Ḳays-ı belȃ-keş itse bir pȃre
cünȗn peydȃ
2
Müjeñ
sȋnemde ḫȗn-ȃlȗde tȋr-i cȃn-sitȃn dikmiş
Enȋn-i ehl-i ʿaşḳa ṣan ki naḫl-i
erġuvȃn dikmiş
Kemȃnın almadan destine ol ṭıfl-ı
cefȃ-pȋṣe
Dil-i ʿuşşȃk-ı zȃrı tȋrine ḳarṣu
nişȃn dikmiş
Ne dil ḳoydı ne ṭȃḳat almadıḳ ebrȗ-yı
dil-cȗsı
O ẓȃlim ḳaṣd-ı cȃna yine çeşm-i
bȋ-ȃmȃn dikmiş
Göre
ȃb u hevȃsın sȗz-ı dil şȗrȃbe ḥasret
Zemȃne bülbül-i zȃra ʿacȃyib
gülsitȃn dikmiş
Görinen kȗṣe-i kȃkül ṣanurdum
kelle-pûşında
Meger ol ṭıfl-ı nȃza dȃye-i dil ḥırz-ı
cȃn dikmiş
Bu gülşende ne mümkün Pȋrȋ ḫȃṭır-şȃdmȃn
olmaḳ
O gül eṭrȃfına ḫȃr-ı cefȃyı rȃygȃn
dikmiş
3
Ferȃġat ḳıl yeter ey dil idüp feryȃd
neylersin
Olunca ḳalb-i yȃr-i bȋ-vefȃ fȗlȃd
neylersin
Perȋşȃn eylediñ ruḫsȃrı üzre zülf-i
dildȃrı
Dili pür-ȃteş-i reşk eylediñ ey bȃd
neylersin
Varup tȃ cȃna yetdi nȃvek-i dil-dȗzı
ol yȃriñ
Virüp ȃb-ı sitem şemşȋre ey cellȃd
neylersin
Egerçi menʿ idersen nȃṣiḥȃ meyden
dil-i ḫalḳı
Olunca çeşm-i dilber mest-i
mȃder-zȃd neylersin
Yeter Pȋrȋ gibi biñ zaḫm-ı ḥasret cȃna
gel yoḫsa
Yıḳup kȗh-ı ġamı bȋ-ḥȗde ey Ferhȃd
neylersin
4
Sürȗd-i naġme-i çeng-i dü-tȃyı
depretme
Hevȃya uyma gelüp şevḳe nȃyı
depretme
Dil-i ḥazȋnime muṭrib yeter maḳȃm-ı ṣabȃ
Ṣaḳın o perdeyi geçme nevȃyı depretme
Yeter göñüldeki peykȃn-ı tȋr-i ḫȗn-rȋzi
O şȗḫa söyle ki tȋg-i cefȃyı
depretme
Şikest itme meded ḳalb-i ceyş-i ʿuşşȃḳı
Semend-i tündüser ü bȃd-pȃyı
depretme
Gülüñ cemȃline aldanma ḳıl ḥaẕer
bülbül
Nihȃl-i mecmaʿ-ı ḫȃr-ı belȃyı
depretme
Murȃdıñ ise eger Pȋrȋ vecd-i ḥȃlet-i
ʿaşḳ
Zülȃl-i bȃdeyi iç ḫumda lȃyı
depretme
Tȃrȋḫ-i Pȋrȋ
Bȃrekallȃh zihȋ cȃy-i laṭȋf u ḫürrem
Hergiz olmaya cihȃn içre bunuñ emŝȃli
İtdi
Rȗḥullȃh Efendi bu mekȃnı iḥyȃ
Arta yȃ Rab dilerin devleti hem iḳbȃli
Necl-i sȃʿd-aḫterine menzil içün ḳıldı
binȃ
Buldı envȃʿ-i süʿȗdȃt ile çün iḳmȃli
Pȋri
yüz şevḳile gördükde didi tȃrȋḫin
Menzil-i
sȃʿd ü feraḥdur bu maḳȃm-ı ʿȃlȋ
منزل سعد و
فرحدر بو مقام عالی
Sene 1059
Ġazel-i Nefʿȋ Tȃhmȋs-i Pȋrȋ
Alışsa lȃʿline dil mest-i cȃm-ı ḥasret
olur
Kesilse ṭurrelerinden esȋr-i miḥnet
olur
Ne derd-i hicre taḥammül ne vaṣla ṭȃḳat
olur
Ne tende cȃnile sensiz ümȋd-i ṣıḥḥat
olur
Ne cȃn bedende ġam-ı firḳatinle rȃḥat
olur
Cerȃḥat-i dil-i zȃra bulunmadı merhem
Dirȋġ cȃnıma yetdi ḫadeng-i cevr u
sitem
Güşȃde olmadı gitdi bu ḫȃṭır-ı
derhem
Ne çȃre var ki firȃḳuñla eglenem
bir dem
Ne ṭȃliʿüm meded eyler viṣȃle fırṣat
olur
Pür oldı ḫayli zemȃndur hevȃlaruñla
göñül
Ṣafȃlar eyledi ḥȃṣıl cefȃlaruñla
göñül
Bir özge ḥȃlete yetdi ʿanȃlaruñla
göñül
Belȃ
budur ki alışdı belȃlaruñla göñül
Ġamuñ da gelse dile bȃʿis-i meserret
olur
Ne
gelse senden anı minnet-i Ḫudȃ bilürin
Hemȋşe zehr-i ġamuñ derdüme devȃ
bilürin
Bu cevr (ü) miḥneti ben cȃnıma ṣafȃ
bilürin
Cefȃña incinürin ṣanma hep vefȃ
bilürin
Bir öyle luṭfuñ olursa berȃy-i
minnet olur
Cihȃna ġulġule düşdi ṣadȃ-yı ʿaşḳuñdan
Ḫalȃṣ bulmadı kimse belȃ-yı ʿaşḳuñdan
Semȃʿa girdi felekler nevȃ-yı ʿaşḳuñdan
Dil ise gitdi kesilmez hevȃ-yı ʿaşḳuñdan
Naṣȋḥat eyledügümce beter melȃmet
olur
Bu cevre ṭȃḳatı yoḳ Pȋri-i dil-efgȃruñ
İrişdi nȃlesi tȃ çarḫa cȃn-ı bȋmȃrun
Teraḥḥum eylemedi ġamze-i pür-ȃzȃruñ
Nedir bu ṭȃliʿ ile baḫtı Nefʿȋ-i
zȃruñ
Ne şȗḫı sevse mülȃyim dedükce ȃfet
olur