PÎRÎ, Derviş İsa Pîrî

(d. ?/? - ö. ?/1650-51/1060’dan sonra)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Derviş Pȋrȋ hakkındaki tek yazılı kaynak Esrar Dede’nin Tezkire-i Şuʿarâ-yı Mevleviyye’sidir. Bu tezkirenin bir özeti sayılabilecek Semâhâne-yi Edeb, Esrar Dede’nin verdiği bilgileri farklı cümlelerle tekrar etmektedir. Tuhfe-i Nâʿilȋ ve Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü Tezkire-i Şuʿarâ-yı Mevleviyye’yi kaynak göstererek birkaç cümle ile Derviş Pȋri hakkında bilgi vermektedir.

Tezkire-i Şuʿarâ-yı Mevleviyye, isminin İsa olduğunu, seyahat etmeyi sevdiği için kendisi gibi seyahat etmeyi seven Rûhȋ-i Baġdâdȋ ile arkadaşlık edip birçok yeri gezdiğini ve hicrȋ 1050 (1640-41)’ de Şam’da öldüğünü söylemektedir. (Genç, 2000: 68). Bir şiir mecmuasında bulduğumuz Pȋrȋ mahlaslı şiirler göstermektedir ki Esrar Dede tezkiresinde Pȋrȋ hakkında verilen bilgiler yetersiz ve kısmen yanlıştır. Çünkü Esrar Dede’nin elinde Pȋrȋ’nin bir gazeli ve onun naziresi başka bir gazel ile ney hakkında söylenmiş bir beyit vardır. Bunlardan hareketle Pȋrȋ’nin biyografisini yazarken tek kaynağı sözlü Mevlevi kaynaklarıdır “Esrâr Dede’nin tezkiresi için yararlandığı ikinci kaynak Mevlevî sözlü ve yazılı kaynaklarıdır. Bu kaynaklar Sâkıb Dede’nin Sefînesi, Mevlevîlerin hususi mecmuaları ve defterleri ile sözlü nakilleri olmuştur. Tezkireci doksan civarında şair için bu kaynakları kullanmış, ancak bu kaynakları kullanırken şuarâ tezkireleri için yaptığı gibi tenkidçi olmamıştır.” (Genç 2000: 16).       

Pȋrȋ’nin şiirleri içerisinde iki tane tarih kıtası bulunmaktadır. Birinci tarih kıtası Ebu Said’in şeyhülislam olmasıyla ilgilidir ve 1053/1644 tarihini göstermektedir. Hâtifden irdi gûşıma târȋḫ-i maḳdemi / Ḥâlâ cihânda müfti-i ekrem Ebû Saʿȋd” (sene:1053). Pȋrȋ, Ebû Saʿid’i büyük ihtimalle Şam kadılığı yaptığı sırada tanımıştır. Onun, Şeyhülislamlık makamına getirilmesi üzerine bu tarih kıtasını yazmıştır. Ebû Saʿȋd Mehmed Efendi, 1053/1644’te Şeyhülislâm Zekeriyyâzâde Yahyâ Efendi’nin vefatı üzerine şeyhülislâm olmuştur (Eliaçık 2013: 342-43).

İkinci tarih kıtası Rûhullah Efendi’nin bir ev yaptırması üzerine söylenmiştir ve 1059/1649 tarihini göstermektedir. “İtdi Rûḥullâh Efendi bu mekânı iḥyâ/ Arta yâ Rab dilerin devleti hem iḳbâli //Pȋri yüz şevḳile gördükde didi târȋḫin / Menzil-i saʿd ü feraḥdur bu maḳâm-ı ʿâlȋ” (Sene 1059). Rûhullah Efendi, Sadreddinzâde Rûhullâh Mehmed Efendi’dir. Mülazemetinden sonra çeşitli medreselerde müderrislik yapmış, 1057/1647’de Kudüs, 1058/1648’de Halep kadısı olmuştur. Bursa ve Edirne kadılıklarından sonra 1069/1659’da İstanbul kadılığına getirilen Rûhullah Efendi, Rûhȋ mahlasıyla şiirler yazan divan sahibi bir şair olarak tanınır. Kaynaklarda divanı olduğu belirtilirse de bu divan elde değildir. (Akbayar, 1996: 1400; Özcan, 1989: 283-84; Tuğluk, 2014: -). Pȋrȋ’nin Rûhullah Efendi’yi Halep kadılığı sırasında tanıdığı bir gazelinden anlaşılmaktadır. İlim ve irfan göğünün parlak bir güneşi olarak nitelediği Rûhȋ’nin nazmı ile irfan ehlini şevke getirdiğini söylemektedir. “Ḥalebde ḫâme-i şerʿ oldı ḥâlâ bir melek-sȋret /Sipihr-i ʿilm ü ʿirfânuñ k’odur mihr-i dıraḫşânı // Revâcın buldı cins-i mâʿrifet eyyâm-i ʿadlinde/ Getürdi şevḳe naẓm-ı pâk ile ehl-i ʿirfânı” (G.14- 5,6)

Bu tarih kıtaları Derviş Pȋrȋ’nin 1059/1649 yılında hayatta olduğunu gösteriyor. Esrar Dede Tezkiresinde 1050/1640-41 olarak verilen ölüm tarihi yanlıştır.

Derviş Pȋrȋ’nin “Bağdatlı Rûhȋ ile arkadaşlığı ve onunla diyar diyar gezdiği” bilgisi de tetkik edilmeye muhtaçtır.

Rûhȋ 941/1534-1535 yılında Bağdat’ta doğmuş, tahsilini de bu çevrede yapmıştır. Esrar Dede, onun sefer ve seyahate meyilli olduğunu, İstanbul’a gelerek Galata Mevlevîhanesi’nde oturduğunu, burada şiir ve ilimle meşgul olduğunu, daha sonra Konya’da Mevlânâ türbesini ziyaret ettiğini, oradan Hicaz ve Şam’a gittiğini ve ömrünün sonuna kadar orada kaldığını yazar (Genç, 2000: 217). Bağdadlı Rûhȋ, 1014/1605-1606 yılında 80 yaşında Şam’da ölmüştür. Pȋrȋ’nin hangi tarihte doğduğunu bilmiyoruz ancak Rûhȋ’nin ölüm tarihinde henüz çocukluk veya gençlik yıllarında olmalıdır. Pȋrȋ ile Bağdatlı Rûhȋ’nin ölüm tarihleri arasında en az 45 yıl bulunmaktadır. Bu sebeple iki ihtimal akla gelmektedir. Birinci ihtimal: Pȋrȋ ile Bağdatlı Rûhȋ hac yolculuğu sırasında veya Rûhȋ’nin hac dönüşü yerleştiği ve ömrünün sonuna kadar kaldığı Şam’da tanışmıştır. Pȋrȋ’nin gençlik yıllarında hacca gittiğini vasıta beyti, Eyle müyesser baña yâ Rabbi sen /Bir daḫi yüz sürem o dergâha ben” olan terci-bend şeklinde yazılmış münacaattından anlıyoruz.

Semâhâne-i Edeb, Bağdatlı Rûhȋ ile Pȋrȋ’nin arkadaşlığını “terkȋb-i meşhûrunuñ ḥȋn-i tanẓȋminde berâber imiş.” İfadesiyle dile getirir. (Ali Enver, 1309/1893-94: 20).

İkinci ihtimal Pȋrȋ ile arkadaş olan Rûhȋ, Bağdat’lı Rûhȋ değil, 1058/1648 yılında Halep kadılığı yapmış olan Rûhullah Mehmed Efendi’dir. Onun yaptırdığı ev için tarih söylemesi, Halep kadılığına gelmesine sevinip onu övmesi bu ihtimali kuvvetlendirmektedir. Esrar Dede, Rûhȋ’leri karıştırmış olabilir.

Esrar Dede, tezkiresinde Pȋrȋ’nin usta bir şair olduğunu bildirir. Buna delil olarak Reşkî Dede’nin onun şiirine nazire yazmasını gösterir ve Reşkȋ’nin nazire gazelinin matlaını verir. Ney vasfında söylemiş olduğu Kaʿbe göñül ney aña zer nâvdân/ Zemzemesi zemzem-i eşk-i revân ”beytini de  sehl-i mümteniʿ olarak niteleyip ustalığının kesin bir delili olarak sunar (Genç, 2000: 68-69).                 

Esrar Dede tezkiresinde, Pȋrȋ’nin şiirine örnek gösterilen “dikmiş” redifli gazelin makta beyti şu şekilde verilmiştir: “Bu gülşende ne mümkin Pîrȋ ḫâṭır-şâdmân olmaḳ / O meh eṭrâfına ḫâr-ı cefâyı râygân dikmiş”        (Genç, 2000: 69) Milli Kütüphane, 06 Mil Yz A 8071 numaralı Mecmua-i Eşar’da  “Pȋrȋ Dede” başlığı ile verilen aynı gazelin makta beytinde “meh” kelimesi yoktur ve mısranın vezni bozuktur. “Bu gülşende ne mümkün Pȋrȋ ḫâṭır şâdmân olmaḳ / O   eṭrâfına ḫâr-ı cefâyı râygân dikmiş”. Büyük ihtimalle Esrar Dede bu beyite “meh” kelimesini ekleyerek metin tamiri yapmıştır. Pȋrȋ’nin şiirlerinin bulunduğu mecmuada ise beyit şu şekildedir: “Bu gülşende ne mümkün Pȋrȋ ḫâṭır-şâdmân olmaḳ /O gül eṭrâfına ḫâr-ı cefâyı râygân dikmiş”

Esrar Dede Tezkiresi’nde yer alan bilgilerle, Pȋrȋ’nin mecmualarda yer olan şiirlerinden (33 gazel, iki tarih, 1 Tahmis, 1 terci-bend ve 3 beyit) elde ettiğimiz bilgileri birleştirdiğimizde Derviş İsa Pȋrȋ hakkında şunları söyleyebiliriz:

Pȋrȋ’nin ismi İsa’dır. Doğum yeri ve tarihi hakkında her hangi bir bilgi yoktur. Şam ve Halep civarında yaşamıştır. Gençlik yıllarında Hac vazifesini ifa için Hicaz’a gitmiştir. Ölüm tarihi 1059/1649-50’den sonradır. Şam’da ölmüştür. Kaç yaşında öldüğünü bilmiyoruz ancak yaşlılığında hacca gitmek isteğinden bahsettiği için uzun bir ömür sürdüğü söylenebilir.

Pîrî’nin şiir anlayışını, kendi ifadelerinden faydalanarak şu şekilde özetlenebilir: 

a) Gazellerinde yeni, bakir mazmunlar kullanmaya gayret etmiştir:  Bikr-i ḫayȃl-i Pȋrȋ her bir ġazel ki eyler/Yȃrȃna armaġandur mażmȗnı tȃze tȃze (G/29-5).

b) Belagat çarşısında hüner sahibi bir sanatkardır: Eşʿȃrıñı ʿarż eyle kemȃl ehline Pȋrȋ / Naḳḍ-i hüneri sȗḳ-ı belȃġatde revȃc it (G/12-5).

c) Nazm ipine mücevherler dizmeye muktedirdir:  Ne gevherler çekeydi Pȋri her-dem rişte-i nazma / Eger kȃlȃ-yı ʿirfȃna cihȃnda iʿtibȃr olsa (G/13-5).

ç) Şiirleri su gibi akıcıdır: Dil-teşnelere virse ṭarȃvet ʿaceb olmaz /Her bir ġazeliñ Pȋri senüñ ȃb-ı revȃndur (G/31-5).

d) Hikmet-âmȋz şiirleri vardır: Yine biñ şevḳile erbȃb-ı naẓmuñ bezmine ḥaḳḳȃ /Ṣafȃ ṭarḥ eyledi Pȋrȋ bu şiʿr-i ḥikmet-ȃmȋziñ (G/16-5).

e) Onun şiiri kendisine hastır ve Allah vergisidir. Bu ḫȃṣü’l-ḥȃṣ sözler dȃd-ı Ḥaḳdur Pȋrȋye yoḫsa /Ḳıyȃs itme bir üstȃd-ı süḫan-perverden öğrenmiş (G/28-5).

Pȋrȋ, Nef’î’nin (ö. 1635) bir gazelini tahmis etmiş, bir gazeline nazire yazmıştır. Şeyhülislam Yahyâ (ö. 1644), Şeyhülislam Bahâyȋ (ö. 1653-54) ve Nâilȋ (ö. 1666)’nin gazelleriyle nazire ilişkişi olan gazelleri vardır. Hangisinin zemin hangisinin nazire olduğunu söylemek güçtür. İsmetȋ (ö.1665) ve Reşkî (ö.1696-97)’nin onun gazellerine nazire yazmış olmaları şiirlerinin beğenildiğini gösterir. Ölümünden yaklaşık yüz yıl sonra yazılmış olan bir şiir mecmuasında 30’dan fazla şiirinin bulunması onun bir divan veya divançesi olduğunu düşündürmektedir.

Kaynakça

Akbayar, N. (hzl.) (1996). Mehmed Süreyyâ Sicill-i Osmanî, C. IV. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.

Ali Enver, (1309/1893-94). Semâhâne-i Edeb. İstanbul: Âlem Matbaası.

Eliaçık, M. (2013).  "Hocazâde Şeyhülislâm Ebu Saîd Mehmed Efendi Ve Manzum Fetvâları".  Tarih Okulu Dergisi 6 (XVI): 339-350.

Genç, İ. (2000). Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye. Ankara: AKM Yay.

İpekten, H., M. İsen, R. Toparlı, N. Okçu ve T. Karabey (1988). Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ankara: KTB Yay.

Kesik, B. (2014). "Pȋrȋ, Şeyhzâde Hacı Pîrî Efendi". Türk Edebiyat İsimler Sözlüğü, Ankara. Erişim adresi: http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/

Kurnaz, C. ve M. Tatcı (hzl.) (2001). Mehmed Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî, Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. C. I. Ankara: Bizim Büro Yay.

Kurt, Y. (2007). "Pîrî Mehmed Paşa, Ramazanoğlu". İslâm Ansiklopedisi. C. XXXIV. İstanbul: TDV Yay. 280-81.

Kurtoğlu,  O.  (2014). "Pȋrȋ,  Mehmed". Türk Edebiyat İsimler Sözlüğü, Ankara. Erişim adresi: http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/

Küçükdağ, Y. (2007). Pîrî Mehmed Paşa”. İslâm Ansiklopedisi. C. 34. İstanbul: TDV Yay. 280-81.

Mecmua-i EşârMilli Kütüphane, 06 Mil Yz A 8071.

Mecmû'a-i Eş'âr-ı Mevleviyân. Millî Kütüphane, 06 Mil Yz B 193.

Mehmet Tahir (1333).  Osmanlı Müellifleri.  C. II. İstanbul: Matbaʿa-i Âmire.

Şiir Mecmuası. İBB Atatürk Kitaplığı, Şiir Mecmuası, BEL_Yz_O0092.

Şiir Mecmuası. Millî Ktb. 06 HK 578.

Yılmaz,  K. H.  (2014a).  "Pîrî,  Ramazanzâde Pîrî Paşa". Türk Edebiyat İsimler Sözlüğü, Ankara. Erişim adresi: http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/

Yılmaz, K. H. (2014b). "Pîrî, Pir Ahmed Efendi". Türk Edebiyat İsimler Sözlüğü, Ankara. Erişim adresi: http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: HİKMET FERİDUN GÜVEN
Yayın Tarihi: 09.12.2020
Güncelleme Tarihi: 09.12.2020

Eserlerinden Örnekler

1


          Dilinde kimsenüñ olmadı ȃrȃm u sükȗn peydȃ

            Bu miḥnet-ḫȃneye tȃ oldı saḳf-ı vȃjgȗn peydȃ       

 

          Gülistȃn-ı muḥabbet şȃd ider mi bülbül-i zȃrın

            Gülünden ḫȃr-ı ḥasret lȃlede dȃġ-ı derȗn peydȃ

 

          Bıraḳdı tȋşesin yabana gitdi kȗhken gerçi

            Yine her kȗşede Ferhȃd ile bir bȋ-sütȗn peydȃ

 

          Aḳıtma cȗybȃr-ı çeşmimi raḥm eyle gerdȗna

            Ṣaḳın kim olmaya ṭȗfȃn-ı ḫȗn-ı bȋ-sükȗn peydȃ

 

          Sevȃd-ı şȃma düṣdüm Pȋrȋ ben sevdȃ-yı maḥż oldum

            N’ola Ḳays-ı belȃ-keş itse bir pȃre cünȗn peydȃ

 

                                    2

           

          Müjeñ sȋnemde ḫȗn-ȃlȗde tȋr-i cȃn-sitȃn dikmiş

            Enȋn-i ehl-i ʿaşḳa ṣan ki naḫl-i erġuvȃn dikmiş

 

          Kemȃnın almadan destine ol ṭıfl-ı cefȃ-pȋṣe

            Dil-i ʿuşşȃk-ı zȃrı tȋrine ḳarṣu nişȃn dikmiş

 

         Ne dil ḳoydı ne ṭȃḳat almadıḳ ebrȗ-yı dil-cȗsı

            O ẓȃlim ḳaṣd-ı cȃna yine çeşm-i bȋ-ȃmȃn dikmiş

 

         Göre ȃb u hevȃsın sȗz-ı dil şȗrȃbe ḥasret

            Zemȃne bülbül-i zȃra ʿacȃyib gülsitȃn dikmiş

 

          Görinen kȗṣe-i kȃkül ṣanurdum kelle-pûşında

            Meger ol ṭıfl-ı nȃza dȃye-i dil ḥırz-ı cȃn dikmiş

 

         Bu gülşende ne mümkün Pȋrȋ ḫȃṭır-şȃdmȃn olmaḳ

            O gül eṭrȃfına ḫȃr-ı cefȃyı rȃygȃn dikmiş

                                   

                                    3                                

        

          Ferȃġat ḳıl yeter ey dil idüp feryȃd neylersin

            Olunca ḳalb-i yȃr-i bȋ-vefȃ fȗlȃd neylersin

 

         Perȋşȃn eylediñ ruḫsȃrı üzre zülf-i dildȃrı

            Dili pür-ȃteş-i reşk eylediñ ey bȃd neylersin

 

         Varup tȃ cȃna yetdi nȃvek-i dil-dȗzı ol yȃriñ

            Virüp ȃb-ı sitem şemşȋre ey cellȃd neylersin

 

          Egerçi menʿ idersen nȃṣiḥȃ meyden dil-i ḫalḳı

            Olunca çeşm-i dilber mest-i mȃder-zȃd neylersin

 

          Yeter Pȋrȋ gibi biñ zaḫm-ı ḥasret cȃna gel yoḫsa

            Yıḳup kȗh-ı ġamı bȋ-ḥȗde ey Ferhȃd neylersin

 

                                    4

             

          Sürȗd-i naġme-i çeng-i dü-tȃyı depretme

            Hevȃya uyma gelüp şevḳe nȃyı depretme

 

          Dil-i ḥazȋnime muṭrib yeter maḳȃm-ı ṣabȃ

            Ṣaḳın o perdeyi geçme nevȃyı depretme

 

          Yeter göñüldeki peykȃn-ı tȋr-i ḫȗn-rȋzi

            O şȗḫa söyle ki tȋg-i cefȃyı depretme

 

          Şikest itme meded ḳalb-i ceyş-i ʿuşşȃḳı

            Semend-i tündüser ü bȃd-pȃyı depretme

 

          Gülüñ cemȃline aldanma ḳıl ḥaẕer bülbül

            Nihȃl-i mecmaʿ-ı ḫȃr-ı belȃyı depretme

 

          Murȃdıñ ise eger Pȋrȋ vecd-i ḥȃlet-i ʿaşḳ

            Zülȃl-i bȃdeyi iç ḫumda lȃyı depretme

 

 

                        Tȃrȋḫ-i Pȋrȋ

            

          Bȃrekallȃh zihȋ cȃy-i laṭȋf u ḫürrem

            Hergiz olmaya cihȃn içre bunuñ emŝȃli

 

          İtdi Rȗḥullȃh Efendi bu mekȃnı iḥyȃ

            Arta yȃ Rab dilerin devleti hem iḳbȃli

 

         Necl-i sȃʿd-aḫterine menzil içün ḳıldı binȃ

            Buldı envȃʿ-i süʿȗdȃt ile çün iḳmȃli

 

         Pȋri yüz şevḳile gördükde didi tȃrȋḫin

            Menzil-i sȃʿd ü feraḥdur bu maḳȃm-ı ʿȃlȋ

منزل سعد و فرحدر بو مقام عالی  

            Sene 1059

 

 

            Ġazel-i Nefʿȋ Tȃhmȋs-i Pȋrȋ

          

          Alışsa lȃʿline dil mest-i cȃm-ı ḥasret olur

            Kesilse ṭurrelerinden esȋr-i miḥnet olur

            Ne derd-i hicre taḥammül ne vaṣla ṭȃḳat olur

            Ne tende cȃnile sensiz ümȋd-i ṣıḥḥat olur

            Ne cȃn bedende ġam-ı firḳatinle rȃḥat olur

 

          Cerȃḥat-i dil-i zȃra bulunmadı merhem

            Dirȋġ cȃnıma yetdi ḫadeng-i cevr u sitem

            Güşȃde olmadı gitdi bu ḫȃṭır-ı derhem

            Ne çȃre var ki firȃḳuñla eglenem bir dem

            Ne ṭȃliʿüm meded eyler viṣȃle fırṣat olur

 

          Pür oldı ḫayli zemȃndur hevȃlaruñla göñül

            Ṣafȃlar eyledi ḥȃṣıl cefȃlaruñla göñül

            Bir özge ḥȃlete yetdi ʿanȃlaruñla göñül

            Belȃ budur ki alışdı belȃlaruñla göñül

            Ġamuñ da gelse dile bȃʿis-i meserret olur

 

          Ne gelse senden anı minnet-i Ḫudȃ bilürin

            Hemȋşe zehr-i ġamuñ derdüme devȃ bilürin

            Bu cevr (ü) miḥneti ben cȃnıma ṣafȃ bilürin

            Cefȃña incinürin ṣanma hep vefȃ bilürin

            Bir öyle luṭfuñ olursa berȃy-i minnet olur

 

          Cihȃna ġulġule düşdi ṣadȃ-yı ʿaşḳuñdan

            Ḫalȃṣ bulmadı kimse belȃ-yı ʿaşḳuñdan

            Semȃʿa girdi felekler nevȃ-yı ʿaşḳuñdan

            Dil ise gitdi kesilmez hevȃ-yı ʿaşḳuñdan

            Naṣȋḥat eyledügümce beter melȃmet olur

 

          Bu cevre ṭȃḳatı yoḳ Pȋri-i dil-efgȃruñ

            İrişdi nȃlesi tȃ çarḫa cȃn-ı bȋmȃrun

            Teraḥḥum eylemedi ġamze-i pür-ȃzȃruñ

            Nedir bu ṭȃliʿ ile baḫtı Nefʿȋ-i zȃruñ

            Ne şȗḫı sevse mülȃyim dedükce ȃfet olur