Madde Detay
RÂSİH, Enderunlu İbrâhîm Râsih
(d. ?/? - ö. 1235/1838)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı İbrâhîm Râsih olan şair, Enderun’da mehterbaşı ve ser-zurnazenlik yapmış olan Osman Ağa’nın oğludur. İstanbul’da doğmuştur. Doğum tarihi bilinmemekle beraber Mir’ât-ı Şi’r’in müellifi Âkif, onun gençlik döneminin Sultan I. Abdülhamîd Hân’ın (sal. 1774-1789) saltanatının son dönemlerine denk geldiğini ifade etmektedir (Âkif 1211: vr. 34a). Buna göre 18. yüzyılın son çeyreğinde doğduğu anlaşılmaktadır. Babasının mesleği dolayısıyla sarayda yetişmiş, genç yaşta Enderun’a Seferli Koğuşu’na alınmıştır. 1234/1819 yılında Peşkîr Ağası, 1236/1821 yılının Rebiülahir’inde rikâbdâr, 1237/1822 yılının Safer’inde çukadar ağası olup 1239/1824 yılının Zilkade’sinde kendisine Hüdâvendigâr (Bursa) zeameti verilmiş ve Haremeyn muhasebeciliği payesine yükseltilmiştir (Mehmed Süreyyâ 1311: 348). 1253/1838 Zilkade’sinde İstanbul’da vefat etmiştir. Mezarı Rumeli Hisarı’ndadır.
Kaynaklarda kendisinden Enderunlu Râsih sanıyla bahsedilen şair, aynı zamanda Bursa valisi hekimbaşı Behcet Efendi’nin damadı ve Mir’ât-ı Şi’r’in müellifi Âkif’in yakın arkadaşıdır (Kurnaz vd. 2001: 207). Fatîn Tezkiresi’nden öğrendiğimize göre kendisi gibi Seferli Koğuşu’nda yetişen Sâmî (öl. 1260/1844) adında bir kardeşi vardır. Râsih’in ağabeyi olan şair, şiirlerinde İzzet ve Sâmî mahlaslarını kullanmıştır. Fatîn onun makbul ve muteber bir şair olduğunu söylemektedir (1271: 185).
Şairin bilinen tek eseri Dîvân’ıdır. Dîvân’ın dört nüshası bulunmaktadır: 1. Dîvân-ı Râsih. British Library. Or. 11223. 73 vr.; 2. Dîvân-ı Râsih, İstanbul Üniversitesi Türkçe Yazmalar, No: 232. 105 vr.; 3. Dîvân-ı Râsih, İstanbul Üniversitesi Türkçe Yazmalar, No: 10527. 104 vr.; Dîvân-ı Râsih, Taksim Atatürk Kitaplığı, No: T 811. 70 vr. Dîvân’ın İngiltere nüshası, aynı zamanda müellif nüshasıdır. Dîvân’ın müellif nüshasında; 9 kaside, 1 terkib-i bend, 76 tarih, 1 mesnevi, 5 müseddes, 6 tesdis, 4 muhammes, 5 tahmis, 10 murabba, 72 gazel, 28 kıt’a, 27 beyit bulunmaktadır. Dîvân’daki manzumeler arasında oldukça ilginç muhtevaya sahip örneklere rastlanmaktadır. Gemicilik, okçuluk ve mevlevilik terimleriyle ilgili yazmış olduğu manzumeler, şairin farklı alanlara vukufiyetine işaret ettiği gibi sanatlı manzumeler yazma konusundaki kabiliyetini de göstermektedir. Dîvân’daki gemicilik ve okçuluk terimleriyle ilgili manzumeler yayımlanmıştır (Bulut 2001; Bulut 2003). Bunlar dışında Dîvân’da ramazaniyye, cülusiyye gibi nazım türleri bulunmaktadır. Dîvân’da diğer bir dikkat çeken husus ise tarih manzumelerinin fazlalığıdır. Şair, çoğunluğu kıt’a olmak üzere kaside, terci-i bend ve murabba nazım şekilleriyle veladet, fetih, çeşme yapımı, cülusiyye, yeni yıl gibi birçok olaya tarih düşürmüştür. Bunlar arasında “Esber” adında bir kanaryanın ölümü üzerine söylemiş olduğu tarih çok ilginçtir. Bu manzume, Necâtî Bey’in “Katır Mersiyesi” ve Meâlî’nin “Kedi Mersiyesi”ni hatırlatmaktadır.
Kendisinden bahseden hemen hemen bütün kaynaklar, onun musiki ilminde şöhret sahibi olduğunu, bu konuda iyi bir eğitim aldığını özellikle ifade etmektedir (Âkif 1211: vr. 34a; Fatîn 1271: 107; Mehmed Süreyyâ 1311: 348; Oğraş 2001: 177; Şemseddîn Sâmî 1996: 2243). Şairin musikîye ilgisi, muhtemelen babası Osman Ağa’nın mehterbaşı ve ser-zurnazenlik yapmış olmasından ileri gelmektedir. Dîvân’ın yer alan Ebyât-ı Der-Ta’dâd-ı Makâmât başlıklı kâr-ı nâtık, Râsih’in musiki konusundaki ustalığında işarettir. Mesnevi nazım şekliyle yazılan manzume, 105 beyittir. Her beytinde bir makamın anlatıldığı manzumeyi ilginç kılan asıl özellik ise bugün Ahmed Avni Konuk’a ait bilinen ve bilinen en uzun kâr-ı nâtık olduğu söylenen 119 beyitlik Fihrist-i Makâmât’taki 60 beytin aslında Râsih’in eserinden alınmış olmasıdır. Buna göre Râsih’in 100 beyitlik eseri, bilinen en uzun ve en çok makamı ihtiva eden kâr-ı nâtıktır. Râsih, 19. yüzyıl divan şiirinde yazdığı sanatlı manzumeler ve tarihlerle farklılığını ortaya koymuş, musiki-şinâs bir şairdir.
Kaynakça
Âkif (1211). Tezkire-i Şu’arâ. Milli Kütüphane. Yz A 626. vr. 34a-35b.
Arslan, Mehmet (hzl.) (2010). Tayyâr-zâde Atâ Osmanlı Saray Tarihi Târîh-i Enderûn. C. IV-V. İstanbul: Kitabevi Yay.
Bulut, Abdullah (2001). “Râsih’in Okçulukla İlgili Bir Manzumesi”. Atatürk Üniversitesi TAED. (17): 95-104.
Bulut, Abdullah (2003). “Râsih’in Gemi ve Gemicilikle İlgili Bir Tarih Manzumesi”. Atatürk Üniversitesi TAED. (21): 73-83.
Fatîn Dâvud (1271). Hâtimetü’l-Eş’âr. İstanbul: İstihkâm Alayları Litografya Destgâhı.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmed Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî - Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. C.I. Ankara: Bizim Büro Yay.
Mehmed Süreyyâ (1311). Sicill-i Osmânî. Cilt: II. İstanbul: Matba’a-i Âmire.
Oğraş, Rıza (2001), Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ-Endûz’u. Burdur.
Şemseddîn Sâmî (1996). Kâmûsu’l-A’lâm. Ankara: Kaşgar Neşriyat.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. HAKAN YEKBAŞYayın Tarihi: 13.06.2014Güncelleme Tarihi: 30.11.2020Eserlerinden Örnekler
Ebyât-ı Der-Ta’dâd-ı Makâmât’tan
Kavli de kaddi gibi râst olsa ger ol meh-veşin
Hîç bükülmezdi belî üftâde-i hasret-keşin
Va’d-i vasl itmiş iken ol döndi dôlâb eyledi
Ol rehâvî dilberi uşşâkı bî-tâb eyledi
Her ne dem sîne-kemân ile o meh sâz-kâr ider
Cânına üftâde-gânın nagme-i sâz kâr ider
Sursal itdi gûsfend-i sabrıma mânend-i gürg
Gamzesi gûyâ o şâhın leşker-i hân-ı büzürg
Dûş olaldan hecrüne ey mutrib-i âşüfte-ter
Elde sâz-kâr-ı cedîd midir benim şâm u seher
Pür-arak keyf-i arakla gülden ol şûh-ı Irâk
Eyledi üftâde-gânın tâkatin cevriyle tâk
Her ne dem ol işve-sâzın nagmesi mâhûr olur
Sabr u tâkat âşık-ı mihnet-keşândan dûr olur
Şâh u sultânı ırâka gönderir şûh-ı Irâk
Olmaz ey âkıl bilürsin âşıka Bagdâd ırak
Başlasun zîrgûleden feryâda söyle bülbüle
Zîr-i lebden tâ ki ol şûh-ı şeker-handım güle
Perde-i pestden nezâketle o meh çok iş yapar
Fasl-ı gerdâniyyede uşşâk-ı zâra dik çıkar
İttifâkan seyr iden ol meh-veşi dirdi hemân
Sürme-i çeşm-i siyâhına fedâdır Isfahân
Muhammes (Okçuluk Terimleriyle Yazılmış Manzumesi)
Gördükde hadeng-i nigehin gitdi arada
Koydum koşuya cânımı meydân-ı rızâda
Yokdur bedel ey yosma sana sahn-ı cefâda
Âh etse n’ola zûr-ı firâkınla fütâda
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Gönlüm siper-i tîr müjen sîne-fezâdır
Şâhid dil ücândır nigehin sehm-i kazâdır
Bin gez sârık eylerse de uşşâk sezâdır
Rüstem bu keş-â-keşde pes eylerse revâdır
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Bu kuvvet-i bâzû ile çok menzili basdın
Geh çilleye koydun bizi geh yay gibi yasdın
Tîmâr niyâz eyledin ip takmadan asdın
Halka hemân itmek mi kepâze bizi kasdın
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Her bir nigehin göz göz edip pûta-ı cânı
Aldı yeniden nâvek-i müjgân ile şânı
Sahn-ı dile taş dikdi bozup Tozkoparan’ı
Zih-gîr gibi çeşmime tar etdi chiânı
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Mislin felege gelmemiş ey şûh-ı dil-ârâm
Meydân senindir yüri nâz eyle bir eyyâm
Varken bu omuzdan atış üftâdeni müdâm
Gez ok da tamâm kabza da dirse n’la Behrâm
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Şâyeste hevâ-dârın olursa senin âfâk
Râsih dahi ey şûh-ı kemân-keş sana müştâk
Bend ile edip kavs-i dilin tâkatını tâk
Yâ Hak çagırır çille-i cevrin çeken uşşâk
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
(Dîvân-ı Râsih. British Library. Or. 11223. vr. 11b-14a; 40a.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 13.06.2014Güncelleme Tarihi: 30.11.2020Eserlerinden Örnekler
Ebyât-ı Der-Ta’dâd-ı Makâmât’tan
Kavli de kaddi gibi râst olsa ger ol meh-veşin
Hîç bükülmezdi belî üftâde-i hasret-keşin
Va’d-i vasl itmiş iken ol döndi dôlâb eyledi
Ol rehâvî dilberi uşşâkı bî-tâb eyledi
Her ne dem sîne-kemân ile o meh sâz-kâr ider
Cânına üftâde-gânın nagme-i sâz kâr ider
Sursal itdi gûsfend-i sabrıma mânend-i gürg
Gamzesi gûyâ o şâhın leşker-i hân-ı büzürg
Dûş olaldan hecrüne ey mutrib-i âşüfte-ter
Elde sâz-kâr-ı cedîd midir benim şâm u seher
Pür-arak keyf-i arakla gülden ol şûh-ı Irâk
Eyledi üftâde-gânın tâkatin cevriyle tâk
Her ne dem ol işve-sâzın nagmesi mâhûr olur
Sabr u tâkat âşık-ı mihnet-keşândan dûr olur
Şâh u sultânı ırâka gönderir şûh-ı Irâk
Olmaz ey âkıl bilürsin âşıka Bagdâd ırak
Başlasun zîrgûleden feryâda söyle bülbüle
Zîr-i lebden tâ ki ol şûh-ı şeker-handım güle
Perde-i pestden nezâketle o meh çok iş yapar
Fasl-ı gerdâniyyede uşşâk-ı zâra dik çıkar
İttifâkan seyr iden ol meh-veşi dirdi hemân
Sürme-i çeşm-i siyâhına fedâdır Isfahân
Muhammes (Okçuluk Terimleriyle Yazılmış Manzumesi)
Gördükde hadeng-i nigehin gitdi arada
Koydum koşuya cânımı meydân-ı rızâda
Yokdur bedel ey yosma sana sahn-ı cefâda
Âh etse n’ola zûr-ı firâkınla fütâda
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Gönlüm siper-i tîr müjen sîne-fezâdır
Şâhid dil ücândır nigehin sehm-i kazâdır
Bin gez sârık eylerse de uşşâk sezâdır
Rüstem bu keş-â-keşde pes eylerse revâdır
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Bu kuvvet-i bâzû ile çok menzili basdın
Geh çilleye koydun bizi geh yay gibi yasdın
Tîmâr niyâz eyledin ip takmadan asdın
Halka hemân itmek mi kepâze bizi kasdın
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Her bir nigehin göz göz edip pûta-ı cânı
Aldı yeniden nâvek-i müjgân ile şânı
Sahn-ı dile taş dikdi bozup Tozkoparan’ı
Zih-gîr gibi çeşmime tar etdi chiânı
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Mislin felege gelmemiş ey şûh-ı dil-ârâm
Meydân senindir yüri nâz eyle bir eyyâm
Varken bu omuzdan atış üftâdeni müdâm
Gez ok da tamâm kabza da dirse n’la Behrâm
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Şâyeste hevâ-dârın olursa senin âfâk
Râsih dahi ey şûh-ı kemân-keş sana müştâk
Bend ile edip kavs-i dilin tâkatını tâk
Yâ Hak çagırır çille-i cevrin çeken uşşâk
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
(Dîvân-ı Râsih. British Library. Or. 11223. vr. 11b-14a; 40a.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 30.11.2020Eserlerinden Örnekler
Ebyât-ı Der-Ta’dâd-ı Makâmât’tan
Kavli de kaddi gibi râst olsa ger ol meh-veşin
Hîç bükülmezdi belî üftâde-i hasret-keşin
Va’d-i vasl itmiş iken ol döndi dôlâb eyledi
Ol rehâvî dilberi uşşâkı bî-tâb eyledi
Her ne dem sîne-kemân ile o meh sâz-kâr ider
Cânına üftâde-gânın nagme-i sâz kâr ider
Sursal itdi gûsfend-i sabrıma mânend-i gürg
Gamzesi gûyâ o şâhın leşker-i hân-ı büzürg
Dûş olaldan hecrüne ey mutrib-i âşüfte-ter
Elde sâz-kâr-ı cedîd midir benim şâm u seher
Pür-arak keyf-i arakla gülden ol şûh-ı Irâk
Eyledi üftâde-gânın tâkatin cevriyle tâk
Her ne dem ol işve-sâzın nagmesi mâhûr olur
Sabr u tâkat âşık-ı mihnet-keşândan dûr olur
Şâh u sultânı ırâka gönderir şûh-ı Irâk
Olmaz ey âkıl bilürsin âşıka Bagdâd ırak
Başlasun zîrgûleden feryâda söyle bülbüle
Zîr-i lebden tâ ki ol şûh-ı şeker-handım güle
Perde-i pestden nezâketle o meh çok iş yapar
Fasl-ı gerdâniyyede uşşâk-ı zâra dik çıkar
İttifâkan seyr iden ol meh-veşi dirdi hemân
Sürme-i çeşm-i siyâhına fedâdır Isfahân
Muhammes (Okçuluk Terimleriyle Yazılmış Manzumesi)
Gördükde hadeng-i nigehin gitdi arada
Koydum koşuya cânımı meydân-ı rızâda
Yokdur bedel ey yosma sana sahn-ı cefâda
Âh etse n’ola zûr-ı firâkınla fütâda
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Gönlüm siper-i tîr müjen sîne-fezâdır
Şâhid dil ücândır nigehin sehm-i kazâdır
Bin gez sârık eylerse de uşşâk sezâdır
Rüstem bu keş-â-keşde pes eylerse revâdır
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Bu kuvvet-i bâzû ile çok menzili basdın
Geh çilleye koydun bizi geh yay gibi yasdın
Tîmâr niyâz eyledin ip takmadan asdın
Halka hemân itmek mi kepâze bizi kasdın
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Her bir nigehin göz göz edip pûta-ı cânı
Aldı yeniden nâvek-i müjgân ile şânı
Sahn-ı dile taş dikdi bozup Tozkoparan’ı
Zih-gîr gibi çeşmime tar etdi chiânı
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Mislin felege gelmemiş ey şûh-ı dil-ârâm
Meydân senindir yüri nâz eyle bir eyyâm
Varken bu omuzdan atış üftâdeni müdâm
Gez ok da tamâm kabza da dirse n’la Behrâm
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Şâyeste hevâ-dârın olursa senin âfâk
Râsih dahi ey şûh-ı kemân-keş sana müştâk
Bend ile edip kavs-i dilin tâkatını tâk
Yâ Hak çagırır çille-i cevrin çeken uşşâk
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
(Dîvân-ı Râsih. British Library. Or. 11223. vr. 11b-14a; 40a.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Ebyât-ı Der-Ta’dâd-ı Makâmât’tan
Kavli de kaddi gibi râst olsa ger ol meh-veşin
Hîç bükülmezdi belî üftâde-i hasret-keşin
Va’d-i vasl itmiş iken ol döndi dôlâb eyledi
Ol rehâvî dilberi uşşâkı bî-tâb eyledi
Her ne dem sîne-kemân ile o meh sâz-kâr ider
Cânına üftâde-gânın nagme-i sâz kâr ider
Sursal itdi gûsfend-i sabrıma mânend-i gürg
Gamzesi gûyâ o şâhın leşker-i hân-ı büzürg
Dûş olaldan hecrüne ey mutrib-i âşüfte-ter
Elde sâz-kâr-ı cedîd midir benim şâm u seher
Pür-arak keyf-i arakla gülden ol şûh-ı Irâk
Eyledi üftâde-gânın tâkatin cevriyle tâk
Her ne dem ol işve-sâzın nagmesi mâhûr olur
Sabr u tâkat âşık-ı mihnet-keşândan dûr olur
Şâh u sultânı ırâka gönderir şûh-ı Irâk
Olmaz ey âkıl bilürsin âşıka Bagdâd ırak
Başlasun zîrgûleden feryâda söyle bülbüle
Zîr-i lebden tâ ki ol şûh-ı şeker-handım güle
Perde-i pestden nezâketle o meh çok iş yapar
Fasl-ı gerdâniyyede uşşâk-ı zâra dik çıkar
İttifâkan seyr iden ol meh-veşi dirdi hemân
Sürme-i çeşm-i siyâhına fedâdır Isfahân
Muhammes (Okçuluk Terimleriyle Yazılmış Manzumesi)
Gördükde hadeng-i nigehin gitdi arada
Koydum koşuya cânımı meydân-ı rızâda
Yokdur bedel ey yosma sana sahn-ı cefâda
Âh etse n’ola zûr-ı firâkınla fütâda
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Gönlüm siper-i tîr müjen sîne-fezâdır
Şâhid dil ücândır nigehin sehm-i kazâdır
Bin gez sârık eylerse de uşşâk sezâdır
Rüstem bu keş-â-keşde pes eylerse revâdır
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Bu kuvvet-i bâzû ile çok menzili basdın
Geh çilleye koydun bizi geh yay gibi yasdın
Tîmâr niyâz eyledin ip takmadan asdın
Halka hemân itmek mi kepâze bizi kasdın
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Her bir nigehin göz göz edip pûta-ı cânı
Aldı yeniden nâvek-i müjgân ile şânı
Sahn-ı dile taş dikdi bozup Tozkoparan’ı
Zih-gîr gibi çeşmime tar etdi chiânı
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Mislin felege gelmemiş ey şûh-ı dil-ârâm
Meydân senindir yüri nâz eyle bir eyyâm
Varken bu omuzdan atış üftâdeni müdâm
Gez ok da tamâm kabza da dirse n’la Behrâm
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
Şâyeste hevâ-dârın olursa senin âfâk
Râsih dahi ey şûh-ı kemân-keş sana müştâk
Bend ile edip kavs-i dilin tâkatını tâk
Yâ Hak çagırır çille-i cevrin çeken uşşâk
Tâkat mi gelir ey kaşı yâ böyle güşâda
(Dîvân-ı Râsih. British Library. Or. 11223. vr. 11b-14a; 40a.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Özlem Tansal | d. 1967 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | SÜREYYÂ BEY, Mehmed Süreyyâ | d. 1845 - ö. 1909 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | SÜKÛNÎ, Ahmed Sükûnî Efendi | d. ? - ö. 1690 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | Özlem Tansal | d. 1967 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | SÜREYYÂ BEY, Mehmed Süreyyâ | d. 1845 - ö. 1909 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | SÜKÛNÎ, Ahmed Sükûnî Efendi | d. ? - ö. 1690 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Özlem Tansal | d. 1967 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | SÜREYYÂ BEY, Mehmed Süreyyâ | d. 1845 - ö. 1909 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | SÜKÛNÎ, Ahmed Sükûnî Efendi | d. ? - ö. 1690 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Özlem Tansal | d. 1967 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | SÜREYYÂ BEY, Mehmed Süreyyâ | d. 1845 - ö. 1909 | Meslek | Görüntüle |
12 | SÜKÛNÎ, Ahmed Sükûnî Efendi | d. ? - ö. 1690 | Meslek | Görüntüle |
13 | Özlem Tansal | d. 1967 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | SÜREYYÂ BEY, Mehmed Süreyyâ | d. 1845 - ö. 1909 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | SÜKÛNÎ, Ahmed Sükûnî Efendi | d. ? - ö. 1690 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | Özlem Tansal | d. 1967 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | SÜREYYÂ BEY, Mehmed Süreyyâ | d. 1845 - ö. 1909 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | SÜKÛNÎ, Ahmed Sükûnî Efendi | d. ? - ö. 1690 | Madde Adı | Görüntüle |