Madde Detay
REV'Î, HÂCİB-ZÂDE MEHMED REV'Î EFENDİ
(d. ?/? - ö. Cemâziyelâhır 1100/Mart-Nisan 1689)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı Mehmed’dir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Saray haciplerinden Mustafa Efendi’nin oğlu olduğu için Hâcib-zâde Efendi, Hâcib-zâde Mehmed Efendi olarak şöhret buldu (Özcan 1989: 21). Adı Sicill-i Osmanî (Akbayar 1996: 1399)’de Ruhî Mehmed Efendi (Hâcib-zâde) olarak geçmektedir. Bidâ‘atü’l-Hükkâm ve Ferâiz-i Vâfiye adlı eserlerinin künyelerindeki bilgilerden (Kaya 2008: 587; Koca 1995: 368) İstanbullu ve Mahmûd adlı bir kişinin torunu olduğu (Müstakim-zâde 2000: 236b) anlaşılmaktadır. Medrese öğrenimi gördü. Şeyhülislam Ebu Said Efendi’den mülâzım oldu. Kırk akçelik medreseden mazul iken Recep 1073/Şubat-Mart 1663’te Mehmed Efendi yerine Yusuf Çavuş Haric Medresesi, Rebiyülâhır 1080/Temmuz-Ağustos 1669’da Rodosî Ahmed Efendi yerine Fatma Hanım Medresesi, Muharrem 1083/Nisan-Mayıs 1672’de Sivasî-zâde Abdülvehhab Efendi yerine Cezerî Kasım Paşa Medresesi müderrisliklerinde bulundu. Daha sonra müderrislik görevine Recep 1083/Ekim-Kasım 1672’de Mirza Mustafa Efendi yerine Nişancı Paşa-yı Atik Medresesi, Muharrem 1085/Nisan-Mayıs 1674’te Edincikli Mehmed Efendi yerine Şeyhülislam Yahya Efendi Medresesi, Şaban 1088/Eylül-Ekim 1677’de Ahmed Efendi yerine Sahn-ı Semaniye’den birinde devam etti. Şevval 1089/Ekim-Kasım 1678’de Ahmed Efendi yerine Manisa kadısı oldu. Zilkade 1090/Aralık 1679-Ocak 1680’de azledildi. Ramazan 1094/Ağustos-Eylül 1683’te Abdullah Efendi yerine Diyarbakır kadısı oldu. Safer 1096/Ocak-Şubat 1685’te görevden el çektirildi. Rebiyülevvel 1100/Aralık 1688-Ocak 1689’da İmam-ı Sultanî İbrahim Efendi’nin arpalığı olan Üsküdar kazası kendisine verildi. Kadı iken Cemâziyelâhır 1100/Mart-Nisan 1689’da vefat etti (Özcan 1989: 21-22).
Eserleri:
Bidâ‘atü’l-Hükkâm fî İhkâmi’l-Ahkâm: Mahkemede belgelerin yazılma işlemi ve yazılma usulüne dair bir eserdir. Hâcib-zâde, bu belgeler ve bunların yazılma usulünü konu edinen ilm-i sakke dair ayrıntılı bilgi verdiği eserinin mukaddimesinde bu ilmin şürût, kitap, hüccet, vesika gibi çeşitli adlarını ifade etmiştir. Sak ilminin konusunu mahzar ve sicillere yazılan şeylerden bahsetme, gayesini de en güzel terkiplere yazmayı öğretme olarak belirtmiştir. Eserin, Süleymaniye Kütüphanesi, Fâtih, numara 2273 (Oğuz, A. Akgündüz 1998: 450) ve 2341’de (Kaya 2008: 587) iki nüshası bulunmaktadır. Ayrıca Ankara Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, numara 06 Mil Yz A 8563/3’te; Zeytinoğlu İlçe Halk Kütüphanesi, Zeytinoğlu Koleksiyonu numara 43 Ze 176/2, 43 Ze 208 ve 43 Ze 844’te; İstanbul Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Koleksiyonu, numara 34 Ae Şeriyye 470’te ve Atıf Efendi Yazma Eser Kütüphanesi Atıf Efendi Koleksiyonu numara 34 Atf 1168/2’de kayıtlı nüshaları da bulunmaktadır. Bu eserin hatime bölümü ise Münşeat adı altında, ayrı bir eser olarak Ankara Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, numara 06 Mil Yz A 3771/2’de kayıtlı yazmanın 36b-46b’de yapraklarında yer almaktadır.
Kavâ'idü'l-Furkân fî Tecvîdi'l-Kur'ân: Kur'ân’ın kurallarına göre okunması hakkında kaleme alınan bir eserdir. Bilinen tek nüshası Ankara Milli Kütüphane, Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, numara 06 Mil Yz A 6785/2 kayıtlı yazmanın 137b-156b yaprakları arasındadır. Hâcib-zâde hayatta iken (1099/1687) istinsah edilmiştir.
Ferâiz-i Vâfiye: Hanefî fakihi Muhammed b. Muhammed es-Secâvendî’nin (ö. 596/1200) İslam miras ve hukukuna dair Ferâizü’s-Sirâciyye adlı eserinin tercümesidir. Eserin yazmaları Süleymaniye Kütüphanesi, Tekelioğlu, numara 359; Serez, numara 1176; Hacı Mahmud Efendi, numara 1170’te kayıtlıdır (Koca 1995: 368). Diğer nüshaları Edirne Selimiye Yazma Eser Kütüphanesi, numara 22 Sel 6142 ve İstanbul Millet Kütüphanesi Ali Emiri Koleksiyonu, numara 34 Ae Şeriyye 148’de kayıtlıdır.
Şeyhî Mehmed Efendi (Özcan 1989: 22)’ye göre şiirleri vardır. Rev‘î mahlasını kullandı. İlim ve irfan sahibi bir kimseydi.
Kaynakça
Akbayar, Nuri (hzl.) (1996). Mehmed Süreyyâ Sicill-i Osmanî, C. 5. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay. 1399.
Kaya, Süleyman (2008). “Sak (Osmanlılarda)”. İslam Ansiklopedisi. C. 35. İstanbul: TDV Yay. 586-587.
Koca, Ferhat (1995). “El-Ferâizü’s-Sirâciyye”. İslam Ansiklopedisi. C. 12. İstanbul: TDV Yay. 367-368.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî- Dîvân Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay.383.
Müstakîm-zâde Süleyman Sa’deddin Efendi (2000). Mecelletü’n-Nisâb (Tıpkıbasım). Ankara: KB Yay. 177a-177b, 236b.
Oğuz, Mustafa -Ahmet Akgündüz (1998). “Hüccet”. İslam Ansiklopedisi. C. 18. İstanbul: TDV Yay. 446-450.
Özcan, Abdulkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi Şakaik-ı Nu’mâniye ve Zeyilleri-Vekâyiü’l-Fudalâ II-III. İstanbul: Çağrı Yay. 21-22.
http://yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=21314 [erişim tarihi: 20.03.2014]
http://yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=189067[erişim tarihi: 20.03.2014]
http://yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=164476[erişim tarihi: 20.03.2014]
http://yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=163347[erişim tarihi: 20.03.2014]
http://yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=163305[erişim tarihi: 20.03.2014]
http://yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=158526[erişim tarihi: 20.03.2014]
http://yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=135495[erişim tarihi: 20.03.2014]
http://yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=130956[erişim tarihi: 20.03.2014]
http://yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=126618[erişim tarihi: 20.03.2014]
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. BEYHAN KESİKYayın Tarihi: 24.03.2014Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Bu cihân dârında asla kimse yok bâkî kalur
Çün fenâsı olanun ne şevket ü ne şânı kalur
Mâl-ı Kârûnı olursa nef‘i yok ala kim ol
Hayr iderse bâkî kaldukça anun nâmı kalur
Hem sevâbı defterine yazılan biri budur
‘Âlimün biri gider yerine şâkirdi kalur
Birisi dahı anun o kimsedür kim dünyede
Rıhlet itdükde du‘âcı sâlih evlâdı kalur
Rev‘iyâ hem dahı dinmişdür cihânda bu mesel
At ölür meydânı kalur er ölür adı kalur
(Özcan, Abdulkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi Şakaik-ı Nu’mâniye ve Zeyilleri-Vekâyiü’l-Fudalâ II-III. İstanbul: Çağrı Yay. 22.)
Bidâ‘atü’l-Hükkâm fî İhkâmi’l-Ahkâm’dan
Hâzihî Hâtime-i Sukûk-ı Hâcib-zâde fî ‘İlmi’l-İnşâi min Kısmi’l-Edebiyât
Malûm ola ki edebiyât aksâmı evvelâ iki fendir. Birisi ilm-i inşâdır… Kelâmü’s-seyyidi ‘ale’l-miftâhi mâhiyetün ‘ilm-i inşâ: ‘İlm-i inşâ bir ‘ilimdir ki anunla hatb ve resâ’ilde olan kelâm-ı menşûr hatb ve resâ’ilden oldıgı haysiyetden tasdîkdir. Gâyeti terâkîb-i nesriyyenin hüsn ü fethini bilmekdir. Ma‘lûm olsun ki münşî fusahâ ve bülegâ katında ahsen-vech üzere ma‘nâ-yı maksûdını edâya kudreti, melekesi olandır ve dört kısımdır: Kısm-ı evvel, münşî-i hakîkîdir ki ta‘rîf ana sâdık ola. Ammâ fî zamâninâ hâzâ nâdirdir. Zîrâ şartındandır ki fikr-i kavîm ve tab‘-ı müstakîm sâhibi olup ‘ilm-i lügat-i ‘Arab ve ‘Acem ve ‘ulûm-ı sarf ve nahv ve me‘ânî ve beyân ve bedî‘ ve sâ’ir ‘ulûm-ı edebiyyeyi bilüp terâkîb-i bülegâ ve eş‘âr-ı fusahâyı çok men‘ itmiş ola ve hâfız-ı Kur’ân ola, olmaz ise bârî kesret-i tilâvet-i sabâhî ola ve vakt-i hâcetde ba‘zı du‘âyı zikr idüp hazîne-i kuvvet-i hâfızasını dürr-i âyât ve ehâdîs ile meşhûn … İmtisâl ve hükm-i melceyi mahzûn ve isti‘mâl-i fesahâyı zabt ve fıkraları birbirine rabt eyleyüp ta‘bîrâtı galatdan masûn ola. Kısm-ı sânî, kuvvet-i inşâya mâlik olmayup lâkin terâkîb-i bülegânın zabt eyleyüp birbirine rabta kâdir selâmet ve metânete ri‘âyet eyleye. Kısm-ı sâlis, bülegânın münferika olan fıkralarını rabt ider ammâ beyne’l-fukarât bi-hasebi’l-lafz selâmet ve metânet virmez. Kısm-ı râbi‘, bülegânun fıkralarını aslâ rabt itmiş degül iken rabt itdüm zannında ola. Buna kâtib dinilür yohsa münşî dinilmez ve nesr dahı üç kısımdur: Vezn-i şi‘ri olup kâfiyesi olmayana nesr-i müreccez dirler. Râ-i mühmele üç kısımdur. Kâfiyesi olup vezni olmayana nesr-i müsecca‘ dirler. Vezn ve sec‘den hîç biri olmazsa nesr-i ‘ârî dirler. Fâsılateynün her biri harf-i vâhid üzerine olmasıdur. Câmi‘-i mâni‘ gibi sâhib-i miftâhü’s-sec‘ fi’l-kelâmi’l-mensûr fî hükmi’l-kâfiye fi’l-kelâmi’l-manzûm diyü buyırmaları ile fenn-i inşâda mâhir Hâce Mahmûd bin eş-Şeyh Muhammedü’l-Geylânî Menâzirü’l-İnşâ nâm te’lîfinde sec‘a ri‘âyeti tenbîh itmişdür. Ammâ ba‘zılar ri‘âyet-i sec‘a tekayyüd itmemişler.
(Hâcib-zâde. Münşeât. Ankara Milli Kütüphane Nu. 06 Mil Yz A 3771/2. vr. 36b-37a.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 24.03.2014Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Bu cihân dârında asla kimse yok bâkî kalur
Çün fenâsı olanun ne şevket ü ne şânı kalur
Mâl-ı Kârûnı olursa nef‘i yok ala kim ol
Hayr iderse bâkî kaldukça anun nâmı kalur
Hem sevâbı defterine yazılan biri budur
‘Âlimün biri gider yerine şâkirdi kalur
Birisi dahı anun o kimsedür kim dünyede
Rıhlet itdükde du‘âcı sâlih evlâdı kalur
Rev‘iyâ hem dahı dinmişdür cihânda bu mesel
At ölür meydânı kalur er ölür adı kalur
(Özcan, Abdulkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi Şakaik-ı Nu’mâniye ve Zeyilleri-Vekâyiü’l-Fudalâ II-III. İstanbul: Çağrı Yay. 22.)
Bidâ‘atü’l-Hükkâm fî İhkâmi’l-Ahkâm’dan
Hâzihî Hâtime-i Sukûk-ı Hâcib-zâde fî ‘İlmi’l-İnşâi min Kısmi’l-Edebiyât
Malûm ola ki edebiyât aksâmı evvelâ iki fendir. Birisi ilm-i inşâdır… Kelâmü’s-seyyidi ‘ale’l-miftâhi mâhiyetün ‘ilm-i inşâ: ‘İlm-i inşâ bir ‘ilimdir ki anunla hatb ve resâ’ilde olan kelâm-ı menşûr hatb ve resâ’ilden oldıgı haysiyetden tasdîkdir. Gâyeti terâkîb-i nesriyyenin hüsn ü fethini bilmekdir. Ma‘lûm olsun ki münşî fusahâ ve bülegâ katında ahsen-vech üzere ma‘nâ-yı maksûdını edâya kudreti, melekesi olandır ve dört kısımdır: Kısm-ı evvel, münşî-i hakîkîdir ki ta‘rîf ana sâdık ola. Ammâ fî zamâninâ hâzâ nâdirdir. Zîrâ şartındandır ki fikr-i kavîm ve tab‘-ı müstakîm sâhibi olup ‘ilm-i lügat-i ‘Arab ve ‘Acem ve ‘ulûm-ı sarf ve nahv ve me‘ânî ve beyân ve bedî‘ ve sâ’ir ‘ulûm-ı edebiyyeyi bilüp terâkîb-i bülegâ ve eş‘âr-ı fusahâyı çok men‘ itmiş ola ve hâfız-ı Kur’ân ola, olmaz ise bârî kesret-i tilâvet-i sabâhî ola ve vakt-i hâcetde ba‘zı du‘âyı zikr idüp hazîne-i kuvvet-i hâfızasını dürr-i âyât ve ehâdîs ile meşhûn … İmtisâl ve hükm-i melceyi mahzûn ve isti‘mâl-i fesahâyı zabt ve fıkraları birbirine rabt eyleyüp ta‘bîrâtı galatdan masûn ola. Kısm-ı sânî, kuvvet-i inşâya mâlik olmayup lâkin terâkîb-i bülegânın zabt eyleyüp birbirine rabta kâdir selâmet ve metânete ri‘âyet eyleye. Kısm-ı sâlis, bülegânın münferika olan fıkralarını rabt ider ammâ beyne’l-fukarât bi-hasebi’l-lafz selâmet ve metânet virmez. Kısm-ı râbi‘, bülegânun fıkralarını aslâ rabt itmiş degül iken rabt itdüm zannında ola. Buna kâtib dinilür yohsa münşî dinilmez ve nesr dahı üç kısımdur: Vezn-i şi‘ri olup kâfiyesi olmayana nesr-i müreccez dirler. Râ-i mühmele üç kısımdur. Kâfiyesi olup vezni olmayana nesr-i müsecca‘ dirler. Vezn ve sec‘den hîç biri olmazsa nesr-i ‘ârî dirler. Fâsılateynün her biri harf-i vâhid üzerine olmasıdur. Câmi‘-i mâni‘ gibi sâhib-i miftâhü’s-sec‘ fi’l-kelâmi’l-mensûr fî hükmi’l-kâfiye fi’l-kelâmi’l-manzûm diyü buyırmaları ile fenn-i inşâda mâhir Hâce Mahmûd bin eş-Şeyh Muhammedü’l-Geylânî Menâzirü’l-İnşâ nâm te’lîfinde sec‘a ri‘âyeti tenbîh itmişdür. Ammâ ba‘zılar ri‘âyet-i sec‘a tekayyüd itmemişler.
(Hâcib-zâde. Münşeât. Ankara Milli Kütüphane Nu. 06 Mil Yz A 3771/2. vr. 36b-37a.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Bu cihân dârında asla kimse yok bâkî kalur
Çün fenâsı olanun ne şevket ü ne şânı kalur
Mâl-ı Kârûnı olursa nef‘i yok ala kim ol
Hayr iderse bâkî kaldukça anun nâmı kalur
Hem sevâbı defterine yazılan biri budur
‘Âlimün biri gider yerine şâkirdi kalur
Birisi dahı anun o kimsedür kim dünyede
Rıhlet itdükde du‘âcı sâlih evlâdı kalur
Rev‘iyâ hem dahı dinmişdür cihânda bu mesel
At ölür meydânı kalur er ölür adı kalur
(Özcan, Abdulkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi Şakaik-ı Nu’mâniye ve Zeyilleri-Vekâyiü’l-Fudalâ II-III. İstanbul: Çağrı Yay. 22.)
Bidâ‘atü’l-Hükkâm fî İhkâmi’l-Ahkâm’dan
Hâzihî Hâtime-i Sukûk-ı Hâcib-zâde fî ‘İlmi’l-İnşâi min Kısmi’l-Edebiyât
Malûm ola ki edebiyât aksâmı evvelâ iki fendir. Birisi ilm-i inşâdır… Kelâmü’s-seyyidi ‘ale’l-miftâhi mâhiyetün ‘ilm-i inşâ: ‘İlm-i inşâ bir ‘ilimdir ki anunla hatb ve resâ’ilde olan kelâm-ı menşûr hatb ve resâ’ilden oldıgı haysiyetden tasdîkdir. Gâyeti terâkîb-i nesriyyenin hüsn ü fethini bilmekdir. Ma‘lûm olsun ki münşî fusahâ ve bülegâ katında ahsen-vech üzere ma‘nâ-yı maksûdını edâya kudreti, melekesi olandır ve dört kısımdır: Kısm-ı evvel, münşî-i hakîkîdir ki ta‘rîf ana sâdık ola. Ammâ fî zamâninâ hâzâ nâdirdir. Zîrâ şartındandır ki fikr-i kavîm ve tab‘-ı müstakîm sâhibi olup ‘ilm-i lügat-i ‘Arab ve ‘Acem ve ‘ulûm-ı sarf ve nahv ve me‘ânî ve beyân ve bedî‘ ve sâ’ir ‘ulûm-ı edebiyyeyi bilüp terâkîb-i bülegâ ve eş‘âr-ı fusahâyı çok men‘ itmiş ola ve hâfız-ı Kur’ân ola, olmaz ise bârî kesret-i tilâvet-i sabâhî ola ve vakt-i hâcetde ba‘zı du‘âyı zikr idüp hazîne-i kuvvet-i hâfızasını dürr-i âyât ve ehâdîs ile meşhûn … İmtisâl ve hükm-i melceyi mahzûn ve isti‘mâl-i fesahâyı zabt ve fıkraları birbirine rabt eyleyüp ta‘bîrâtı galatdan masûn ola. Kısm-ı sânî, kuvvet-i inşâya mâlik olmayup lâkin terâkîb-i bülegânın zabt eyleyüp birbirine rabta kâdir selâmet ve metânete ri‘âyet eyleye. Kısm-ı sâlis, bülegânın münferika olan fıkralarını rabt ider ammâ beyne’l-fukarât bi-hasebi’l-lafz selâmet ve metânet virmez. Kısm-ı râbi‘, bülegânun fıkralarını aslâ rabt itmiş degül iken rabt itdüm zannında ola. Buna kâtib dinilür yohsa münşî dinilmez ve nesr dahı üç kısımdur: Vezn-i şi‘ri olup kâfiyesi olmayana nesr-i müreccez dirler. Râ-i mühmele üç kısımdur. Kâfiyesi olup vezni olmayana nesr-i müsecca‘ dirler. Vezn ve sec‘den hîç biri olmazsa nesr-i ‘ârî dirler. Fâsılateynün her biri harf-i vâhid üzerine olmasıdur. Câmi‘-i mâni‘ gibi sâhib-i miftâhü’s-sec‘ fi’l-kelâmi’l-mensûr fî hükmi’l-kâfiye fi’l-kelâmi’l-manzûm diyü buyırmaları ile fenn-i inşâda mâhir Hâce Mahmûd bin eş-Şeyh Muhammedü’l-Geylânî Menâzirü’l-İnşâ nâm te’lîfinde sec‘a ri‘âyeti tenbîh itmişdür. Ammâ ba‘zılar ri‘âyet-i sec‘a tekayyüd itmemişler.
(Hâcib-zâde. Münşeât. Ankara Milli Kütüphane Nu. 06 Mil Yz A 3771/2. vr. 36b-37a.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Bu cihân dârında asla kimse yok bâkî kalur
Çün fenâsı olanun ne şevket ü ne şânı kalur
Mâl-ı Kârûnı olursa nef‘i yok ala kim ol
Hayr iderse bâkî kaldukça anun nâmı kalur
Hem sevâbı defterine yazılan biri budur
‘Âlimün biri gider yerine şâkirdi kalur
Birisi dahı anun o kimsedür kim dünyede
Rıhlet itdükde du‘âcı sâlih evlâdı kalur
Rev‘iyâ hem dahı dinmişdür cihânda bu mesel
At ölür meydânı kalur er ölür adı kalur
(Özcan, Abdulkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi Şakaik-ı Nu’mâniye ve Zeyilleri-Vekâyiü’l-Fudalâ II-III. İstanbul: Çağrı Yay. 22.)
Bidâ‘atü’l-Hükkâm fî İhkâmi’l-Ahkâm’dan
Hâzihî Hâtime-i Sukûk-ı Hâcib-zâde fî ‘İlmi’l-İnşâi min Kısmi’l-Edebiyât
Malûm ola ki edebiyât aksâmı evvelâ iki fendir. Birisi ilm-i inşâdır… Kelâmü’s-seyyidi ‘ale’l-miftâhi mâhiyetün ‘ilm-i inşâ: ‘İlm-i inşâ bir ‘ilimdir ki anunla hatb ve resâ’ilde olan kelâm-ı menşûr hatb ve resâ’ilden oldıgı haysiyetden tasdîkdir. Gâyeti terâkîb-i nesriyyenin hüsn ü fethini bilmekdir. Ma‘lûm olsun ki münşî fusahâ ve bülegâ katında ahsen-vech üzere ma‘nâ-yı maksûdını edâya kudreti, melekesi olandır ve dört kısımdır: Kısm-ı evvel, münşî-i hakîkîdir ki ta‘rîf ana sâdık ola. Ammâ fî zamâninâ hâzâ nâdirdir. Zîrâ şartındandır ki fikr-i kavîm ve tab‘-ı müstakîm sâhibi olup ‘ilm-i lügat-i ‘Arab ve ‘Acem ve ‘ulûm-ı sarf ve nahv ve me‘ânî ve beyân ve bedî‘ ve sâ’ir ‘ulûm-ı edebiyyeyi bilüp terâkîb-i bülegâ ve eş‘âr-ı fusahâyı çok men‘ itmiş ola ve hâfız-ı Kur’ân ola, olmaz ise bârî kesret-i tilâvet-i sabâhî ola ve vakt-i hâcetde ba‘zı du‘âyı zikr idüp hazîne-i kuvvet-i hâfızasını dürr-i âyât ve ehâdîs ile meşhûn … İmtisâl ve hükm-i melceyi mahzûn ve isti‘mâl-i fesahâyı zabt ve fıkraları birbirine rabt eyleyüp ta‘bîrâtı galatdan masûn ola. Kısm-ı sânî, kuvvet-i inşâya mâlik olmayup lâkin terâkîb-i bülegânın zabt eyleyüp birbirine rabta kâdir selâmet ve metânete ri‘âyet eyleye. Kısm-ı sâlis, bülegânın münferika olan fıkralarını rabt ider ammâ beyne’l-fukarât bi-hasebi’l-lafz selâmet ve metânet virmez. Kısm-ı râbi‘, bülegânun fıkralarını aslâ rabt itmiş degül iken rabt itdüm zannında ola. Buna kâtib dinilür yohsa münşî dinilmez ve nesr dahı üç kısımdur: Vezn-i şi‘ri olup kâfiyesi olmayana nesr-i müreccez dirler. Râ-i mühmele üç kısımdur. Kâfiyesi olup vezni olmayana nesr-i müsecca‘ dirler. Vezn ve sec‘den hîç biri olmazsa nesr-i ‘ârî dirler. Fâsılateynün her biri harf-i vâhid üzerine olmasıdur. Câmi‘-i mâni‘ gibi sâhib-i miftâhü’s-sec‘ fi’l-kelâmi’l-mensûr fî hükmi’l-kâfiye fi’l-kelâmi’l-manzûm diyü buyırmaları ile fenn-i inşâda mâhir Hâce Mahmûd bin eş-Şeyh Muhammedü’l-Geylânî Menâzirü’l-İnşâ nâm te’lîfinde sec‘a ri‘âyeti tenbîh itmişdür. Ammâ ba‘zılar ri‘âyet-i sec‘a tekayyüd itmemişler.
(Hâcib-zâde. Münşeât. Ankara Milli Kütüphane Nu. 06 Mil Yz A 3771/2. vr. 36b-37a.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | SÜREYYÂ PAŞA, İstanbullu | d. 1845 - ö. 1894 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Engin Turgut | d. 9 Eylül 1957 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Rakım Çalapala | d. 1909 - ö. 12 Şubat 1997 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | SÜREYYÂ PAŞA, İstanbullu | d. 1845 - ö. 1894 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | Engin Turgut | d. 9 Eylül 1957 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | Rakım Çalapala | d. 1909 - ö. 12 Şubat 1997 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | SÜREYYÂ PAŞA, İstanbullu | d. 1845 - ö. 1894 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | Engin Turgut | d. 9 Eylül 1957 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | Rakım Çalapala | d. 1909 - ö. 12 Şubat 1997 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | SÜREYYÂ PAŞA, İstanbullu | d. 1845 - ö. 1894 | Meslek | Görüntüle |
11 | Engin Turgut | d. 9 Eylül 1957 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
12 | Rakım Çalapala | d. 1909 - ö. 12 Şubat 1997 | Meslek | Görüntüle |
13 | SÜREYYÂ PAŞA, İstanbullu | d. 1845 - ö. 1894 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | Engin Turgut | d. 9 Eylül 1957 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | Rakım Çalapala | d. 1909 - ö. 12 Şubat 1997 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | SÜREYYÂ PAŞA, İstanbullu | d. 1845 - ö. 1894 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | Engin Turgut | d. 9 Eylül 1957 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
18 | Rakım Çalapala | d. 1909 - ö. 12 Şubat 1997 | Madde Adı | Görüntüle |