Madde Detay
Selâmî, Şeyh Selami Ali Efendi
(d. ?/? - ö. 1103/1691)
divan-tekke şairi
(Divan-Tekke / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Meşhur Celvetî şeyhlerinden olan Selâmî Ali, Menteşe’nin Kozyaka köyünde doğmuştur. Doğum tarihi bilinmemektedir. Babasının adının İlyas olduğu dışında ailesiyle ilgili bir bilgi de bulunmamaktadır. Medreseye müderris olduktan sonra İstanköy müftülüğüne atanmıştır. Selâmî Efendi bir süre sonra bu görevlerinden ayrılmış, Celvetî tarikatı şeyhlerinden Zakirzade Abdullah Efendiye intisab etmiştir. Daha sonra bu şeyhin halifesi olarak Bursa’ya gönderilen Selâmî, Eyüp Efendi Tekkesi’nin şeyhi Yahya Efendi’nin ölümüyle ondan boşalan yere geçmiştir. Bir süre Emir Sultan Tekkesi şeyhliğini de yürütmüştür. 1090/1679’da Divitçizade Mehmed Efendi’nin ölümüyle bu sefer ondan boşalan Hüdayî Asitanesi şeyhliğine geçmek üzere İstanbul’a gelmiştir. Mali durumunun iyi olduğu anlaşılan Şeyh Selâmî Ali İstanbul’da bulunduğu süre içinde Kısıklı Selâmî Efendi Tekkesi, Selamsız Selâmî Tekkesi ve Acıbadem Selâmî Efendi Tekkelerini imar ettirir. Bu arada devrin bazı mutasavvıflarıyla da çeşitli görüş ayrılıkları yaşar. Bunlardan Vânî Mehmed Efendi’yle olan tartışmaları neticesinde Sultan IV. Mehmed tarafından şeyhlikten alınır, yerine Şeyh Halil Efendi geçer. Fakat Vânî Mehmed’in sürgüne gönderilmesinden sonra görevi hatt-ı hümayunla iade edilir. Görüş ayrılığına düştüğü bir diğer mutasavvıf ise Niyâzî-i Mısrî’dir. Şeyh Selâmî Ali’nin II. Ahmed’e şikayeti üzerine Niyâzî-i Mısrî evinde iki ay hapsolunmuştur. Selâmî Efendi “Hitâb-ı Elest” terkibinin karşılığı olan 1103/1691, Osmanlı Müellifleri’ne göreyse 1104/1692 tarihinde vefat etmiş ve Kısıklı’da yaptırdığı cami yakınındaki türbeye gömülmüştür. Yerine Şeyh Abdülhay Efendi geçmiştir.
Selâmî Ali Efendi İstanbul’da yaptırdığı üç zaviye ve cami dışında Bursa Namazgah’ta bir zaviye yaptırmış, yine İstanbul’da Bağlarbaşı civarında “Selâmî Efendi Mahallesi” adıyla kurulan mahalledeki evleri vakfetmiş, hamam ve çeşmeler yaptırmıştır. Bugün “Selamsız” diye anılan yer yine şeyhin hatırasıyla bu ismi almıştır. Nitekim rivayete göre Selâmî Ali tekkesinden dışarı çıktığında insanlar ona tabiatlarına uygun yaratıklar şeklinde göründüğünden etrafına bakmaz, kimseye selam verip almazmış. Kaynaklar onun garip halleriyle meşhur, meczup tabiatlı ve doğru bildiğini söylemekten şaşmayan bir şeyh olduğunu belirtirler.
Şeyh Selâmî Celvetiliğin Selâmiyye kolunun kurucusu olup onu takip eden mutasavvıflar arasında Fenâyî Ali Efendi, Niksârî Mehmed Efendi, Fenâyî Mustafa Efendi, Bilecikli Osman Efendi, Bosnalı Mehmed Fevzi Efendi sayılabilir. Bu kolun en büyük özelliği Selâmî’nin Tarikatnâmesinde de belirttiği üzere taçlarının on üç değil on yedi dilimli olmasıdır.
Eserleri şunlardır:
Tarikatnâme: Celvetî adab ve erkanıyla ilgili bir risaledir. Risalenin en belirgin özelliği Celvetiliğin Selâmiyye kolunu oluşturan Şeyh Selâmî Ali’nin burada on üç terkli Celvetî tacını on yedi terke çıkarmış olmasıdır. Metnin içinde Celvetiliğin tanımı “tarîk-i Celvetî demek ma‛nâsı kulun sıfatullâh ile muttasıf olmak tarîki” şeklinde yapılmış, Celvetiliğe meyl edenlerin ve halifelerin nasıl olması, davranması gerektiğine dair çeşitli nasihatlerde bulunulmuştur. Metne göre, bu yola meyleden kişi peygamber hayatı gibi bir hayat yaşamalı, çok ibadet etmelidir. Nitekim Allah’ın en makbul kulu çok ibadet edenidir. Celvetî olan kişi her işinde orta yolu takip etmelidir. Buna yemek içmek ve giyim kuşam da dahildir. Celvetî halifesi, ihtiyar ve gençlerden, aile sahibi olanlardan, hilafete uygun olmayanlardan seçilmemelidir. Halifeler derviş toplamaktan çok zikir ile meşgul olmalıdır. Halife, fakirlerden yeteneği olmayanları perhiz gibi şeylere zorlamamalıdır. Kendisine düşmanlık edene hayır dua ile karşılık vermelidir. Rüya tabir eden halifeler bunda aşırıya kaçıp çok söz söylememelidir. Halifeler temiz, tevekkül ve sabır sahibi kimseler olmalıdır. Mensur bir eser olan Tarikatnâme dört nüshası üzerinde karşılaştırma yapılarak Mustafa Tatcı, Cemâl Öztürk ve Tacettin Bütüçi tarafından ortaklaşa yayımlanmıştır.
Şeyh Selâmî Ali’nin ilahilerinin bulunduğu bir mecmûası olduğu söyleniyorsa da bugüne kadar mecmûaya ulaşılamamıştır. Kaynaklarda Selâmî’ye atfedilen birkaç beytin ise Nakşibendi şeyhi Mustafa Selâmî Efendi’ye ait olduğu belirtilmektedir. Selâmî Efendi, Aziz Mahmud Hüdâyî yolunda, orta yolu benimsemiş, aşırılıklardan uzak bir mutasavvıf görüntüsü çizmektedir.
Kaynakça
Ahmet Rıfat (2004). Lügât-i Tarihiyye ve Coğrafiyye. C. 3-4. Ankara: Keygar Neşriyat. 47.
Aktan, Ali, A. Yuvalı, M. Hülâgü (hzl.) (1996). Mehmed Süreyyâ Sicill-i Osmanî Yahud Tezkire-i Meşâhir-i Osmâniyye. C. III. İstanbul: Sebil Yayınevi.
Baltacı, Cahit (1984). Şeyh Selâmî Efendi. İstanbul: yyy.
Bursalı Mehmed Tâhir (2000). Osmanlı Müellifleri I-II-III. Hzl. Cemâl Kurnaz, Mustafa Tatcı. Ankara: yyy.
Çapan, Pervin (2003). “Şakâyıku’n-Nu’mâniyye Zeyillerine Göre Menteşe Yöresinde Yetişen Âlimler”. TUBA. 27 (1): 251-262.
Çift, Saih (2007). “İstanbul’un Tasavvuf Hayatını Besleyen Bursa Merkezli Bir Celvetî Dergâhı: Selâmî Ali Efendi Tekkesi”. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 16 (1): 153-70.
Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî (2013). Vefeyât-ı Ayvansarâyî. Haz. Ramazan Ekinci. İstanbul: Buhara Yay.
Kara, İhsan (2013). “Selâmî Ali Efendi”. İslam Ansiklopedisi. C. 36. İstanbul: TDV. 348-49.
Komisyon (1995). Sahabe’den Günümüze Allah Dostları. C. 8. İstanbul: Şûle Yay.
Müstakimzâde Süleyman Sadeddin Efendi. Mecelletü’n-Nisâb. Süleymaniye Kütüphanesi. Halet Efendi. No. 628. vr. 256b.
Şeyhî Mehmed Efendi (1989). Vekayiü’l-Fudalâ II-III. Hzl. Abdülkadir Özcan. İstanbul: Çağrı Yay.
Tatcı, Mustafa (2005). “Celvetî Şeyhi Üsküdarlı Selâmî Ali Efendi ve Tarîkat-nâmesi”. Aziz Mahmud Hüdâyî Uluslar arası Sempozyum Bildirileri. C. II. 125-166.
Tatcı, Mustafa, C. Öztürk, T. Bütüçi (2006). Üsküdarlı Selâmî Ali, Hayatı ve Eserleri. İstanbul: Kaknus Yay.
Tuman, Mehmed Nâil (2001). Tuhfe-i Nâilî. C. 1. Ankara: Bizim Büro Yay.
Zübeyiroğlu, Ruhsar (1989). Mecmû‛atü’t-Terâcim Mehmet Tevfik Efendi. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. MÜJGÂN ÇAKIRYayın Tarihi: 06.09.2014Güncelleme Tarihi: 11.12.2020Eserlerinden Örnekler
Tarîkat-nâme’den
Bundan sonra tarîk-i Celvetî demek ma’nâsı kulun sıfatullâh ile muttasıf olmak tarîki demekdir. İmdi şunlar ki Celvetî’yim der, lâyık olan onlara “Hayrü’l-umûr evsatuhâküle’t-tarafeyni mezmûmun” (İşlerin hayırlısı orta olanıdır, her ki iki taraf degildir, mezmûndur) hadisiyle âmil olup ekl ü şürbde ekser zamân vasat i‛tibâr ederler ki, ziyâde aç ve ziyâde tok olmayalar ve beyn-i mâbeyn gerekdir. Ammâ şol zamân ki dâ’ireden hâric yemek olur, gâyet ziyâde edeler. Ve dahi iştihâ var iken ferâgat etmeyeler ki vücûd ekle meyletmeyip tevhîde mutma‛in ola ehl-i şerî‛ate ziyâde harâm oldugu gayrıdan gönül kesmek onlarda bulunmaz. Tarîkat ehlinde bulunur. İmdi bunlara ibâdet onlara ma‛siyet olur. Hazer gerekdir. Bu takrîrden ma‛lûm olsun ki ehl-i tarîkat hilâf ile yemek ve içmek câ’iz degildir. Dostluk ırakdan gerekdir. Uzlet erkân-ı tarîkatdendir. Ve dahi şol zamân ki tabî‛atlerinde kuvvet bulurlar o zamân o sâhibini şehevâta çeker. Delîl budur ki ilâcı ekl ü şürbü gâyet az edip riyâzet ve mücâhede ve ibâdet ile nice zamân meşgûl olup tabî‛atı öldüreler ki şehevâtdan ferâgatdir. “Mûtû kable en temûtû” (Ölmeden önce ölünüz) hadisiyle ‛amel zuhûra gelmek herkese lâzımdır. Ve dahi libâsda vasatu’l-hâl i‛tibâr edeler ki topukda olmak ifratdır, dizde olmak tefritdir. Evlâ ve hayr olan kabâ baldırda olmakdır. Gerek hırka gerek kaftân. Tâcda lâzım olan on yedi terk cirminde yine on üç terk mikdârı ola.
Tatcı, Mustafa (2005). “Celvetî Şeyhi Üsküdarlı Selâmî Ali Efendi ve Tarîkat-nâmesi”. Aziz Mahmud Hüdâyî Uluslar arası Sempozyum Bildirileri. C. II. 152-53.
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 06.09.2014Güncelleme Tarihi: 11.12.2020Eserlerinden Örnekler
Tarîkat-nâme’den
Bundan sonra tarîk-i Celvetî demek ma’nâsı kulun sıfatullâh ile muttasıf olmak tarîki demekdir. İmdi şunlar ki Celvetî’yim der, lâyık olan onlara “Hayrü’l-umûr evsatuhâküle’t-tarafeyni mezmûmun” (İşlerin hayırlısı orta olanıdır, her ki iki taraf degildir, mezmûndur) hadisiyle âmil olup ekl ü şürbde ekser zamân vasat i‛tibâr ederler ki, ziyâde aç ve ziyâde tok olmayalar ve beyn-i mâbeyn gerekdir. Ammâ şol zamân ki dâ’ireden hâric yemek olur, gâyet ziyâde edeler. Ve dahi iştihâ var iken ferâgat etmeyeler ki vücûd ekle meyletmeyip tevhîde mutma‛in ola ehl-i şerî‛ate ziyâde harâm oldugu gayrıdan gönül kesmek onlarda bulunmaz. Tarîkat ehlinde bulunur. İmdi bunlara ibâdet onlara ma‛siyet olur. Hazer gerekdir. Bu takrîrden ma‛lûm olsun ki ehl-i tarîkat hilâf ile yemek ve içmek câ’iz degildir. Dostluk ırakdan gerekdir. Uzlet erkân-ı tarîkatdendir. Ve dahi şol zamân ki tabî‛atlerinde kuvvet bulurlar o zamân o sâhibini şehevâta çeker. Delîl budur ki ilâcı ekl ü şürbü gâyet az edip riyâzet ve mücâhede ve ibâdet ile nice zamân meşgûl olup tabî‛atı öldüreler ki şehevâtdan ferâgatdir. “Mûtû kable en temûtû” (Ölmeden önce ölünüz) hadisiyle ‛amel zuhûra gelmek herkese lâzımdır. Ve dahi libâsda vasatu’l-hâl i‛tibâr edeler ki topukda olmak ifratdır, dizde olmak tefritdir. Evlâ ve hayr olan kabâ baldırda olmakdır. Gerek hırka gerek kaftân. Tâcda lâzım olan on yedi terk cirminde yine on üç terk mikdârı ola.
Tatcı, Mustafa (2005). “Celvetî Şeyhi Üsküdarlı Selâmî Ali Efendi ve Tarîkat-nâmesi”. Aziz Mahmud Hüdâyî Uluslar arası Sempozyum Bildirileri. C. II. 152-53.
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 11.12.2020Eserlerinden Örnekler
Tarîkat-nâme’den
Bundan sonra tarîk-i Celvetî demek ma’nâsı kulun sıfatullâh ile muttasıf olmak tarîki demekdir. İmdi şunlar ki Celvetî’yim der, lâyık olan onlara “Hayrü’l-umûr evsatuhâküle’t-tarafeyni mezmûmun” (İşlerin hayırlısı orta olanıdır, her ki iki taraf degildir, mezmûndur) hadisiyle âmil olup ekl ü şürbde ekser zamân vasat i‛tibâr ederler ki, ziyâde aç ve ziyâde tok olmayalar ve beyn-i mâbeyn gerekdir. Ammâ şol zamân ki dâ’ireden hâric yemek olur, gâyet ziyâde edeler. Ve dahi iştihâ var iken ferâgat etmeyeler ki vücûd ekle meyletmeyip tevhîde mutma‛in ola ehl-i şerî‛ate ziyâde harâm oldugu gayrıdan gönül kesmek onlarda bulunmaz. Tarîkat ehlinde bulunur. İmdi bunlara ibâdet onlara ma‛siyet olur. Hazer gerekdir. Bu takrîrden ma‛lûm olsun ki ehl-i tarîkat hilâf ile yemek ve içmek câ’iz degildir. Dostluk ırakdan gerekdir. Uzlet erkân-ı tarîkatdendir. Ve dahi şol zamân ki tabî‛atlerinde kuvvet bulurlar o zamân o sâhibini şehevâta çeker. Delîl budur ki ilâcı ekl ü şürbü gâyet az edip riyâzet ve mücâhede ve ibâdet ile nice zamân meşgûl olup tabî‛atı öldüreler ki şehevâtdan ferâgatdir. “Mûtû kable en temûtû” (Ölmeden önce ölünüz) hadisiyle ‛amel zuhûra gelmek herkese lâzımdır. Ve dahi libâsda vasatu’l-hâl i‛tibâr edeler ki topukda olmak ifratdır, dizde olmak tefritdir. Evlâ ve hayr olan kabâ baldırda olmakdır. Gerek hırka gerek kaftân. Tâcda lâzım olan on yedi terk cirminde yine on üç terk mikdârı ola.
Tatcı, Mustafa (2005). “Celvetî Şeyhi Üsküdarlı Selâmî Ali Efendi ve Tarîkat-nâmesi”. Aziz Mahmud Hüdâyî Uluslar arası Sempozyum Bildirileri. C. II. 152-53.
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Tarîkat-nâme’den
Bundan sonra tarîk-i Celvetî demek ma’nâsı kulun sıfatullâh ile muttasıf olmak tarîki demekdir. İmdi şunlar ki Celvetî’yim der, lâyık olan onlara “Hayrü’l-umûr evsatuhâküle’t-tarafeyni mezmûmun” (İşlerin hayırlısı orta olanıdır, her ki iki taraf degildir, mezmûndur) hadisiyle âmil olup ekl ü şürbde ekser zamân vasat i‛tibâr ederler ki, ziyâde aç ve ziyâde tok olmayalar ve beyn-i mâbeyn gerekdir. Ammâ şol zamân ki dâ’ireden hâric yemek olur, gâyet ziyâde edeler. Ve dahi iştihâ var iken ferâgat etmeyeler ki vücûd ekle meyletmeyip tevhîde mutma‛in ola ehl-i şerî‛ate ziyâde harâm oldugu gayrıdan gönül kesmek onlarda bulunmaz. Tarîkat ehlinde bulunur. İmdi bunlara ibâdet onlara ma‛siyet olur. Hazer gerekdir. Bu takrîrden ma‛lûm olsun ki ehl-i tarîkat hilâf ile yemek ve içmek câ’iz degildir. Dostluk ırakdan gerekdir. Uzlet erkân-ı tarîkatdendir. Ve dahi şol zamân ki tabî‛atlerinde kuvvet bulurlar o zamân o sâhibini şehevâta çeker. Delîl budur ki ilâcı ekl ü şürbü gâyet az edip riyâzet ve mücâhede ve ibâdet ile nice zamân meşgûl olup tabî‛atı öldüreler ki şehevâtdan ferâgatdir. “Mûtû kable en temûtû” (Ölmeden önce ölünüz) hadisiyle ‛amel zuhûra gelmek herkese lâzımdır. Ve dahi libâsda vasatu’l-hâl i‛tibâr edeler ki topukda olmak ifratdır, dizde olmak tefritdir. Evlâ ve hayr olan kabâ baldırda olmakdır. Gerek hırka gerek kaftân. Tâcda lâzım olan on yedi terk cirminde yine on üç terk mikdârı ola.
Tatcı, Mustafa (2005). “Celvetî Şeyhi Üsküdarlı Selâmî Ali Efendi ve Tarîkat-nâmesi”. Aziz Mahmud Hüdâyî Uluslar arası Sempozyum Bildirileri. C. II. 152-53.
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | MUHLİSÎ, Caferî Efendi-zâde Muhlisî Çelebi | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Vedâ'î | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | MUHLİSÎ, Caferî Efendi-zâde Muhlisî Çelebi | d. ? - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
4 | Vedâ'î | d. ? - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | MUHLİSÎ, Caferî Efendi-zâde Muhlisî Çelebi | d. ? - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | Vedâ'î | d. ? - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | MUHLİSÎ, Caferî Efendi-zâde Muhlisî Çelebi | d. ? - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
8 | Vedâ'î | d. ? - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
9 | MUHLİSÎ, Caferî Efendi-zâde Muhlisî Çelebi | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
10 | Vedâ'î | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | MUHLİSÎ, Caferî Efendi-zâde Muhlisî Çelebi | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
12 | Vedâ'î | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |