Madde Detay
ŞEM‘Î, Ahmed
(d. 1186-87/1772-1773 - ö. 1255-57/1839-1841)
âşık
(Âşık / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı Ahmed olan şairin mahlası Şem'î’dir. Bu mahlas şiirlerde “Şem'î”, “Derd-mend Şem'î”, “Derdi-mend Şem'î”, “Hacı Şem'î”, “Şem‘î Baba” olarak geçer (Sarı 2013: 15). Konya'nın Piresat Mahallesi'nde doğdu. Doğum tarihi bazı kaynaklarda 1185/1772 (İnal 1940: 1755; Tuman Yz. No: 611: 724; İsmail 1985: 3) bazı kaynaklarda 1198/1784 (M. Ferid-S. Nüzhet 1926: 53) olarak verilirken, Meydan Larousse (1986: 11045)' da ve TDEA (1998: 128)de 1197/1783 olarak zikredilir. Sarı (1980: III; 2013: 18), Şem'î’nin hayatıyla ilgili bilgilerden ve şairin şiirlerinde söylediklerinden hareketle bu tarihin 1185-87/ 1771-73 olduğunu söyler. “Konyalı Şem'î”, “Konyalı Âşık Şem'î” olarak tanınan şair, unvanının ve namının “Şem'î” olduğunu zikreder: “Her kusûriyle kabûl eylerseniz Şem'î kulı / Zümre-i erbâb-ı dil beyninde ‘unvândır bana” (Sarı 1980: II); “Ey birâder bak bana yetmez miyim ‘ibret sana / Şem‘î nâmım yâdigâr olsun mezârım taşına” (Sarı 2013: 15, 88, 194). Şem'î, "Mahlâsım Şem'î’dir bilâdım Konya" mısrasında mahlasıyla birlikte memleketini de söyler (Sarı 1980: II). Babası, Konya’da Pisili Sultan olarak da bilinen Pir Esat Ağaoğlu Hacı Hüseyin Ağa soyundan Mehmed Ağa (ö. 1231/1815)dır. (Kendi 1951: 5-6; BTK 1989: 216; TDEA 1998: 128). Şem'î’nin tahsili konusunda da kaynaklarda farklı bilgiler vardır. Okuryazar olmadığını söyleyenlerin (M. Ferid-S. Nüzhet 1926: 53) yanı sıra küçük yaşlarda tahsil görmediğini, azmi ve kararlığı ile yirmi yaşından (Meydan Larousse 1986: 11045) veya otuz yaşından (Kendi 1951: 6) sonra okuma yazma öğrendiğini söyleyenler de vardır. Şem'î, medrese eğitimi görmemiş olmakla birlikte eğitime olan merakı ve gayretli çalışması sayesinde küçük yaşlarda edinemediği eğitimini sonraki yıllarda hocalardan aldığı derslerle tamamlar. Ebcet hesabıyla tarihler düşürmesi ve üslubu Şem'î’nin okuma yazma bildiğini gösterir (Sarı 2013: 18).
Şem'î, 1223 /1808 yılında Konya'nın zengin ve tanınmış ailelerinden Sillelizâde Hacı Abdülkadir Ağanın kızıyla evlenir (Kendi 1951: 20). Bu evlilikten 1225 /1810'da Mustafa, 1228/1813'te Esma ve 1235 /1819’da küçük oğlu Mehmed dünyaya gelir (Kendi 1951: 55; Sarı 2013: 18). Kaynaklarda Hacı Mehmet Efendi olarak anılan ve elindeki cönkte babasının şiirleri bulunduğu söylenen bu zatın kızı; 1929'da 98 yaşında vefat eden, "Şem'î'nin Gülü" mahlası ile şiirler yazan (Ergun 1926: 28), Konya’da kadınlar arasında "Hacı Teyze" diye tanınan (Sarı 2013: 18) Âşık Emine Hanım, Şem'î'nin torunudur (Kendi 1951: 56). Şem'î, 1249 /1833’te eşinin vefat etmesi üzerine altmış yaşlarında ikinci kez evlenir. Şair, ihtiyarladığı hâlde hâlâ taze yâr istediğini, güzellerin kendisine iltifat etmeyeceklerini de şiirlerinde dile getirir (Sarı 2013: 19). Şem'î, babasının ölümünden sonra Konya'daki baba mesleği olan helvacılığı devam ettirir ve babasından kalan helvacı dükkânını aynı zamanda saz ve söz âlemi yapılan bir mekân hâline getirir (Kendi 1951: 25; Sarı 2013: 19). Şemsettin Sami (1311: 2874)nin İstanbul'da helvacılık yaptığını söylemesinde bir yanlışlık olmalıdır. 1239/1823’te helvacılık işlerini oğlu Mustafa'ya bırakarak zamanının büyük kısmını Mevlevi dergâhına hizmete ayıran Şem'î, 1241/1825’te yakın dostlarından Postnişin Mehmet Sait Hemdem Çelebi tarafından Konya Evkafı celaliyesi üzerine aşar memuru olarak tayin edilir (Kendi 1951: 107).
Şem'î’nin bilinen tek eseri Dîvânı'dır. “Besmele” manzumesiyle başlayan divan gazel, murabba, muhammes, müseddes, divan, semai, kalenderi, selis, koşma biçiminde yazılmış tevhid, münacat, na't, mersiye, methiye, destan gibi türlerden oluşur. Bilinen dört yazma nüshası bulunan eser zamanında çok sevilmiş, otuza yakın baskısı gerçekleştirilmiştir (Sarı 2013: 63-64). Yazma ve baskı nüshaları arasında önemli farklar bulunan Şem'î Dîvânı üzerine yapılmış bir mezuniyet tezi (Sarı 1980), seçmelerden oluşan bir kitap (Kendi 1951), matbu nüshalardan hareketle yapılmış bir çalışma (Halıcı 1994) ve yazma nüshalar karşılaştırılarak gerçekleştirilen bir eser (Sarı 2013) bulunmaktadır. Şem'î Dîvânı’nın tespit edilen yazma nüshaları şunlardır: Dîvân-ı Şem'î (Yz. No: A 1309/3). Ankara: Millî Kütüphane; Dîvân-ı Şem'î (Yz. No: A 2105). Ankara: Millî Kütüphane; Dîvân-ı Şem'î. (Yz. No: FB 134). Ankara: Millî Kütüphane; Dîvân-ı Şem'î. (Yz. No: K 11360). Koyunoğlu Müzesi Kütüphanesi (Sarı 2013: 65-68). Şem'î Dîvânı’nın 1287- 1342 yılları arasında çoğu İbrahim Efendi Destgâhı’nda ve Taş baskı olmak üzere otuza yakın baskısı yapılmıştır (Halıcı 1994: 124; Sarı 2013: 69-70).
Şem‘î, babasının yanında helvacı çırağı olarak çalıştığı sıralarda âşıklığa meyl ederek irticalen şiir söylemeye başlar ve saz çalmayı öğrenir. Konya’da Türbe Önü'ndeki Âşıklar Kahvesi’ne ve Buğday pazarındaki Ayakçılar Kahvesi'ne alışır ve burada âşıklık geleneğine göre usta-çırak ilişkisi usulünce yetişir. Bade içip içmediği kesin olmayan Şem'î, şairlerin toplandığı mekânlarda, atışmaların yapıldığı meclislerde ve dost âlemlerinde aranan bir şahsiyet olur. Anadolu'da, Konya ve havalisinde bir saz şairi olarak tanınır ve sonraki yıllarda yapılan çalışmalarda 19. yüzyıl saz şairleri içinde anılır (Uraz 1939: 110; Köprülü 1940: 432; Sarı 1980: II-VII; Meydan Larousse 1986: 11045). Saz eşliğinde verdiği bu şiirlerin çoğu irticalen söylenmiş eserlerdir (Kendi 1951: 110; Sarı 2013: 28-30).
Şem'î'nin şiirlerinde ağırlıklı olarak din, tasavvuf, aşk, tabiat, mahallî hayat ve sosyal konular işlenir. Gazel, semai, divan, koşma tarzındaki bu şiirlerde aşk teması önde gelir. Konya türküleri içinde de Âşık Şem'î’nin önemli bir yeri vardır. Âşık edebiyatının ve divan şiirinin veznini, şeklini, türünü, dilini, ahengini ve estetik anlayışını birlikte kullanan Âşık Şem'î, hem hece em aruz ölçüsüyle şiirler vermiştir. Şiirlerinde yer yer Arapça ve Farsça kelimeler ve tamlamalar görülmekle birlikte Şem'î, genel itibariyle sade bir dile ve akıcı bir üsluba sahiptir. Heceyle yazılan şiirler, aruzla yazılan şiirlere kıyasla daha sadedir. Türkçeye önem veren âşık, şiirlerinde halk söyleyişlerini, deyimleri ve atasözlerini çokça kullanır: “Usanın da vazgeçen”, “ırganırsa”, “singildeme”, “dellenme”, “cınkalanma”, “ırgatdılar”, “ağsatdılar”, “sulu suvatlı”, “çıkındı”, “kakar mı”, “umar mı”, “öksedim”, “gözgü”, “atdı şafak”, “söyündürdün”, “uyandırdın” gibi Türkçe kullanımlar şiirlerine renk, canlılık ve akıcılık verir (Sarı 1980: VII-VIII; Sarı 2013: 31-37). Bazı kaynaklarda, Şem'î Dîvânı’nın başında yer alan, “besmele manzumesi”ndeki “Mevlevîyem Mevlevîyem Pîrimiz Monlâ-yı Rûm/ Şâh-ı Kutbü'l-‘ârifindir ser-firâz-ı evliyâ” beytine istinaden Şem'î’nin Mevlevi olduğu, Mevlevi tarikatına intisap ettiği yazılıdır (Şemsettin Sami 1311: 2874; Fatin Davud 1271: 222; İnal 1940: 1755; TDEA 1998: 128). Ancak Şem'î’nin Mevleviliği hususunda elimizde malumat yoktur. Hangi tarihlerde ve kimlerden yetiştiği, mürşidinin kim olduğu kesin olarak belli değildir. Yakın dostu olan Konya Mevlevihanesi şeyhi Mehmed Hemdem Said Çelebi'’ye, bin bir günlük çileye girmek, başına Mevlevi serpoşu külah giymek istediğini söylemiş ise de bu gerçekleşmemiştir. Âşık Şem'î’nin Mevleviliğe ve Mevlânâ’ya olan yakınlığı çocukluk yaşlarında başlar. Ömrü boyunca zamanının büyük kısmını Mevlevi dergâhına hizmete ayırır ve ruhunu Mevlevilikle doyurur. Şiirlerinde Konya, Hazret-i Mevlâna, Hazret-i Monlâ-yı Rûm, Hazret-i Mevlâ-yı Rûmî, Nesl-i Mevlânâ, Şems-i Tebriz, civâr-ı Mevlânâ, ney, kudüm gibi ifadeler kullanan Şem'î’nin Mevlânâ’ya olan aşkını ve Mevleviliğe bağlılığını görmek mümkündür. Bu itibarla “Mevlevîyem” diyen Şem'î’yi Mevlevi kabul etmek gerekir. Rind-meşreb bir şâ'ir olan Şem'î’de “Bektaşi” tarzı şiirler de görülür (Sarı 2012: 199-209; Sarı 2013: 49-56).
Konya’da Mevleviler, âşıklar, esnaf ve eşraf arasında sazıyla ve sözüyle kendini sevdiren ve sohbetlerin aranan şahsiyeti haline gelen Âşık Şem'î’nin yakın dostları arasında Mevlevi şeyhi Mehmed Hemdem Said Çelebi, Ruhen Mevlevi olan Âşık Derdli, Âşık Sürûrî, Âşık Merdânî, Neyzen Derviş Niyazî Dede, Karamanlı Âşık Kenzî, Kız İsmailzâde Ali Ağa, Ali Paşa sayılabilir. Şiirlerinde Rûhî, Fuzûlî, Nâbî gibi divan şairlerinin tesiri görülen Şem'î, Fuzûlî'ye ve Nedim’e nazireler yazmıştır. Şem'î’nin, "Nesin sen doğrı söyle dost musun düşmân mısın kâfir" mısrası Nedim'in "Nesin sen doğrı söyle cân mısın cânân mısın kâfir" mısrasıyla aynı gibidir (Sarı 1980: IX). Afyonkarahisarlı Divan şairlerinden Mehmed Niyâzi ve Salih Dehşeti, Cumhuriyet dönemi şairlerinden Ârif Nihat Asya ve Atillâ İlhan üzerinde tesirli olmuştur (Sarı 2013: 56-62). 16. yüzyıl şairi Prizrenli Şem'î’nin bazı şiirlerini Kendi (1951: 178) ve Halıcı (1982: 46, 105) Konyalı Şem'î’ye mal etmişler ve aynı şiirler internet ortamındaki "Konya türküleri" içinde Konyalı Şem'î’nin olarak verilmiştir. Bu yanlışlık Mhmet Sarı tarafından (2013: 77-79) tashih edildi.
Kaynakça
Albayrak, Nurettin (2010). "Şem'î", Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. C. 38. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 505.
Bayrı, Mehmet Halit (1933). "Âşık Şem'î Hakkında", Halk Bilgisi Haberleri. Yıl. 3. İstanbul. 26: 25-27.
Bayrı, Mehmet Halit (1950). "Âşık Şem'î'nin Konya Destanı", Türk Folklor Araştırmaları. Ankara: yyy. 7: 99.
Cunbur, Müjgân vd.(2001). Millî Kütüphane Yazmalar Kataloğu (Türkçe Divanlar). C. VI. Ankara: yyy.
Doğan, M. Sabri (2005). Konya Belediyesinin Cumhuriyetten Bu Yana Gelişimi. Konya.
Ergun, Sadeddin Nüzhet (1926). Halk Şairleri. İstanbul: yyy.
Fatin Davud (1271). Tezkire-i Hâtimetü’l-Eş'âr. İstanbul. 222.
Halıcı, Feyzi (1994). “Âşık Şem‘î’den Destan Örnekleri”, Türk Dili. 512: 115.
Halıcı, Feyzi (1982). Âşık Şem‘î Hayatı ve Şiirleri. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. 531, 1000 Temel Eser Dizisi: 95.
İnal, İbnü’l-Emin Mahmud Kemal (1940). Son Asır Türk Şâ'irleri. Cüz X. İstanbul: Maarif Matbaası.
Karavelioğlu, Murat (2005). "Klasik Türk Edebiyatında Şem'î Mahlaslı Şâirler ve Prizrenli Şem'î", İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi. İstanbul: 32: 65-80.
Kendi, İbrahim Aczi (1951). Konyalı Âşık Şem'î Konuşuyor. Konya: Yeni Kitap Basımevi.
Köprülü, M. Fuad (1940). Türk Saz Şairleri. C. II. İstanbul: Kanaat Kitabevi.
Mehmed Ferid- Sâdeddin Nüzhet (1926). Konya Vilâyeti Halkıyyât ve Harsiyyâtı. Konya: Vilâyet Matbaası (Yusuf Ağa Kt. No: 1426). 53.
Mehmed Süreyya (1308). Sicill-i ‘Osmâni. I-IV. Matbaa-i Âmire. İstanbul. 171.
Öztelli, Cahit (1953). "Konyalı Şem'î Hakkında Yeni Bilgiler", Türk Folklor Araştırmaları. Ankara. 47: 738-740.
Sakaoğlu, Saim (1989). “Aşık Şem’i”, Büyük Türk Klasikleri. C. 9. İstanbul: Ötügen-Söğüt Yay. 216-217.
Sakaoğlu, Saim (1998). “Şem’i Ahmed”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C. 8. İstanbul: Dergâh Yay.128-129.
Sarı, Mehmet (1980). Konyalı Şem'î ve Dîvânı. Bitirme Tezi. Ankara: AÜ DTCF Eski Türk Edebiyatı.
Sarı, Mehmet (2007). “Konyalı Şem’i”, Osmanlıca Örnek Metinlerle Edebiyat Araştırmaları. Ankara: Anıl Matbaa ve Ciltevi. 315-344.
Sarı, Mehmet (2013). Mevlevi Aşık ve Şair Konyalı Şem’i Divanı. Konya: Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayın No: 228.
Sarı, Mehmet (2012). “Konyalı Şem'î’nin Mevleviliği ve Dîvânı’nın Nüshaları”, 2. Uluslararası Sultan Divani ve Mevlevilik Sempozyumu Bildiriler. Afyonkarahisar: AKÜ Yay. 180-230.
Sarı, Mehmet (Yunus Kürşat) (1981). "Şâ'ir Şem'î-Hayatı ve Dîvânı-", Töre Dergisi. Ankara. 126: 41-44.
Sarı, Mehmet (Yunus Kürşat) (1982). "Şâ'ir Şem'î-Edebî Şahsiyeti-", Töre Dergisi. Yıl: 11, Ankara. 128: 35-36.
Sarı, Mehmet (Yunus Kürşat) (1982). "Şem'î Dîvânından Seçmeler", Töre Dergisi. Yıl:12. Ankara. 134: 36-42.
Sarı, Mehmet (Yunus Kürşat) (1982). "Şem'î'de Aşk", Töre Dergisi. Yıl: 12. Ankara. 133: 56- 65.
Şemsettin Sami (1311). Kamûsu’l-A’lam. IV. Mihran Matbaası. İstanbul.
Tek, Recep (2014). "Âşık Şem'î'nin Şiirlerinde Divan Edebiyatı Tesirlerine Dair", Turkish Studies. Volume 9/3: 1427-1443.
Kurnaz, Cemal-Mustafa Tatçı (hzl.). (2001). Tuhfe-i Nâilî I. Mehmed Nail Tuman, Ankara: Bizim Büro Yay.
Uraz, Murad (1939). Türk Edip ve Şâirleri. C. 3. İstanbul: Tefeyyüz Kitabevi.110.
Ünver, İsmail (1985). "Şem'î Şem'ullâh", Türk Dili. Ankara. 397: 38.
“Şem’i” (1986). Meydan Larousse. C. 21. İstanbul: Milliyet Yay. 11045.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ MEHMET SARIYayın Tarihi: 03.03.2015Güncelleme Tarihi: 11.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Çıkardun halkı başdan fitne-i devrân mısun kâfir
Nigâhun câna kasd eyler ‘aceb fettân mısun kâfir
Gülerse bir yüzün ol bir yüzün dâ’im ‘itâb eyler
Nesün sen toğrı söyle dost musun düşmân mısun kâfir
Senün mûyundaki hoş-bûlarun mest eyledi halkı
Ne hoş zîbâ kokarsun gül müsün reyhân mısun kâfir
Kaçan âğâz idersün sükkerîn elfâz ile gûyâ
Kalur hayretde ‘âlem tûtî-i elhân mısun kâfir
Düşünce şu‘le-i ‘aşkun fitîli Şem‘î yandırdun
Ne hâletdir bu hâlet âteş-i sûzân mısun kâfir (Sarı 2013: 107)
Gazel
Nev-heves bir nâzenîn âfet-cihân oynar güler
Uğrın uğrın ok atar kaşı kemân oynar güler
Mübtelâlardan su’âl itdim bu şîve n’olmalı
Didiler sayyâd-ı dildir her zamân oynar güler
Ciğerim közde kebâb itdim müheyyâ bezmine
Bir kadeh virmez şarâb-ı erguvân oynar güler
Lâleler renk almaya gelmiş tururlar saf saf
O da bir deste elinde fesleğen oynar güler
Meclis-i rindâna geldikde turur ‘amûd gibi
Bezm-i nâdâna girince dermiyân oynar güler
Tıfldır etrâfa kol virmez bilür üslûbunı
Rûzigâr-ı ‘aşk ile serv-i revân oynar güler
Derd-mend Şem‘î gedâ derdünle pîr oldı disem
Hazz idüp ol fitne-i âhir-zamân oynar güler (Sarı 2013: 119)
Koşma
Tuna gibi kimse bilmez başımı
Boz bulanık zehir akar selim ben
Dört ırmak almıyor gözüm yaşını
Şâd Murâd u Ceyhûn nehr-i Nil’im ben
Benim bâğımda var lâle gül sünbül
Seyrâna gelenler hall ider müşkül
Cennet bâğçesinden koparmadım gül
Uzatmadım pâyım çekmem elim ben
Dâ’im ağyâr ile işim savaşdır
Yaralıyam kûy-i yâre tolaşdır
Hızır bana âb-ı hayat ulaşdır
Kûşe-i vahdetde teşne dilim ben
Arzûlarım çokdan beri dostumı
Dost yoluna fedâ itdim postumı
Ko çinlesün gelen geçen üstümi
Dosta gider toğrı tozlı yolum ben
Mahlâsım Şem‘î’dir bilâdım Konya
Bir kenâr sahrâda olmuşam peydâ
Bizim bâğa girmez bülbül-i şeydâ
Kimse bilmez ne bûy virür gülüm ben (Sarı 2013: 177)
Müseddes
Yıkılsa hâne-i kalbim dilemem usta mi‘mârı
Bana yâr eylesün Mevlâ ne denlü varsa ağyârı
Hudâ günden güne cevr-i cefâkâr eylesün yâri
Kamu zevk u safâdan nâ-ümîd itsün beni bâri
Takınmak lâle-i ‘aşkı değil her ‘âşıkun kârı
Çeküp de dalmayan bilmez ne bilsün sırr-ı esrârı
Yakarsa hubb-ı hâlimdir beni lûtfile tamuda
Halîlin bakmadı hikmet n’ola ol od-ı Nemrûda
Haberdâr olmayan ‘âşık sanur bu ‘aşkı beyhûde
Seher vaktinde Allah hû diyenler irdi maksûda
Takınmak lâle-i ‘aşkı değil her ‘âşıkın kârı
Çeküp de dalmayan bilmez ne bilsün sırr-ı esrârı
Bir iş mi bükülüp kaşı gibi kaddim kemân itsem
Ve hâşâ istemem bülbül gibi ‘aşkı figân itsem
Yolunda hâke düşsem su gibi her dem revân itsem
Murâdım hâsıl olmaz hâsılı teslîm-i cân itsem
Takınmak lâle-i ‘aşkı değil her ‘âşıkın kârı
Çeküp de dalmayan bilmez ne bilsün sırr-ı esrârı
Koyup da tartmasun bir kul gibi mahşerde mîzâne
Ne ‘âşık eylesün Cennet içinde hûri gılmâne
Turam başıkabak yalın ayak dîvânda dîvâne
Gelüp Şem‘î’den alsun âteşi ol demde pervâne
Takınmak lâle-i ‘aşkı değil her ‘âşıkın kârı
Çeküp de dalmayan bilmez ne bilsün sırr-ı esrârı (Sarı 2013: 207)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 03.03.2015Güncelleme Tarihi: 11.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Çıkardun halkı başdan fitne-i devrân mısun kâfir
Nigâhun câna kasd eyler ‘aceb fettân mısun kâfir
Gülerse bir yüzün ol bir yüzün dâ’im ‘itâb eyler
Nesün sen toğrı söyle dost musun düşmân mısun kâfir
Senün mûyundaki hoş-bûlarun mest eyledi halkı
Ne hoş zîbâ kokarsun gül müsün reyhân mısun kâfir
Kaçan âğâz idersün sükkerîn elfâz ile gûyâ
Kalur hayretde ‘âlem tûtî-i elhân mısun kâfir
Düşünce şu‘le-i ‘aşkun fitîli Şem‘î yandırdun
Ne hâletdir bu hâlet âteş-i sûzân mısun kâfir (Sarı 2013: 107)
Gazel
Nev-heves bir nâzenîn âfet-cihân oynar güler
Uğrın uğrın ok atar kaşı kemân oynar güler
Mübtelâlardan su’âl itdim bu şîve n’olmalı
Didiler sayyâd-ı dildir her zamân oynar güler
Ciğerim közde kebâb itdim müheyyâ bezmine
Bir kadeh virmez şarâb-ı erguvân oynar güler
Lâleler renk almaya gelmiş tururlar saf saf
O da bir deste elinde fesleğen oynar güler
Meclis-i rindâna geldikde turur ‘amûd gibi
Bezm-i nâdâna girince dermiyân oynar güler
Tıfldır etrâfa kol virmez bilür üslûbunı
Rûzigâr-ı ‘aşk ile serv-i revân oynar güler
Derd-mend Şem‘î gedâ derdünle pîr oldı disem
Hazz idüp ol fitne-i âhir-zamân oynar güler (Sarı 2013: 119)
Koşma
Tuna gibi kimse bilmez başımı
Boz bulanık zehir akar selim ben
Dört ırmak almıyor gözüm yaşını
Şâd Murâd u Ceyhûn nehr-i Nil’im ben
Benim bâğımda var lâle gül sünbül
Seyrâna gelenler hall ider müşkül
Cennet bâğçesinden koparmadım gül
Uzatmadım pâyım çekmem elim ben
Dâ’im ağyâr ile işim savaşdır
Yaralıyam kûy-i yâre tolaşdır
Hızır bana âb-ı hayat ulaşdır
Kûşe-i vahdetde teşne dilim ben
Arzûlarım çokdan beri dostumı
Dost yoluna fedâ itdim postumı
Ko çinlesün gelen geçen üstümi
Dosta gider toğrı tozlı yolum ben
Mahlâsım Şem‘î’dir bilâdım Konya
Bir kenâr sahrâda olmuşam peydâ
Bizim bâğa girmez bülbül-i şeydâ
Kimse bilmez ne bûy virür gülüm ben (Sarı 2013: 177)
Müseddes
Yıkılsa hâne-i kalbim dilemem usta mi‘mârı
Bana yâr eylesün Mevlâ ne denlü varsa ağyârı
Hudâ günden güne cevr-i cefâkâr eylesün yâri
Kamu zevk u safâdan nâ-ümîd itsün beni bâri
Takınmak lâle-i ‘aşkı değil her ‘âşıkun kârı
Çeküp de dalmayan bilmez ne bilsün sırr-ı esrârı
Yakarsa hubb-ı hâlimdir beni lûtfile tamuda
Halîlin bakmadı hikmet n’ola ol od-ı Nemrûda
Haberdâr olmayan ‘âşık sanur bu ‘aşkı beyhûde
Seher vaktinde Allah hû diyenler irdi maksûda
Takınmak lâle-i ‘aşkı değil her ‘âşıkın kârı
Çeküp de dalmayan bilmez ne bilsün sırr-ı esrârı
Bir iş mi bükülüp kaşı gibi kaddim kemân itsem
Ve hâşâ istemem bülbül gibi ‘aşkı figân itsem
Yolunda hâke düşsem su gibi her dem revân itsem
Murâdım hâsıl olmaz hâsılı teslîm-i cân itsem
Takınmak lâle-i ‘aşkı değil her ‘âşıkın kârı
Çeküp de dalmayan bilmez ne bilsün sırr-ı esrârı
Koyup da tartmasun bir kul gibi mahşerde mîzâne
Ne ‘âşık eylesün Cennet içinde hûri gılmâne
Turam başıkabak yalın ayak dîvânda dîvâne
Gelüp Şem‘î’den alsun âteşi ol demde pervâne
Takınmak lâle-i ‘aşkı değil her ‘âşıkın kârı
Çeküp de dalmayan bilmez ne bilsün sırr-ı esrârı (Sarı 2013: 207)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 11.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Çıkardun halkı başdan fitne-i devrân mısun kâfir
Nigâhun câna kasd eyler ‘aceb fettân mısun kâfir
Gülerse bir yüzün ol bir yüzün dâ’im ‘itâb eyler
Nesün sen toğrı söyle dost musun düşmân mısun kâfir
Senün mûyundaki hoş-bûlarun mest eyledi halkı
Ne hoş zîbâ kokarsun gül müsün reyhân mısun kâfir
Kaçan âğâz idersün sükkerîn elfâz ile gûyâ
Kalur hayretde ‘âlem tûtî-i elhân mısun kâfir
Düşünce şu‘le-i ‘aşkun fitîli Şem‘î yandırdun
Ne hâletdir bu hâlet âteş-i sûzân mısun kâfir (Sarı 2013: 107)
Gazel
Nev-heves bir nâzenîn âfet-cihân oynar güler
Uğrın uğrın ok atar kaşı kemân oynar güler
Mübtelâlardan su’âl itdim bu şîve n’olmalı
Didiler sayyâd-ı dildir her zamân oynar güler
Ciğerim közde kebâb itdim müheyyâ bezmine
Bir kadeh virmez şarâb-ı erguvân oynar güler
Lâleler renk almaya gelmiş tururlar saf saf
O da bir deste elinde fesleğen oynar güler
Meclis-i rindâna geldikde turur ‘amûd gibi
Bezm-i nâdâna girince dermiyân oynar güler
Tıfldır etrâfa kol virmez bilür üslûbunı
Rûzigâr-ı ‘aşk ile serv-i revân oynar güler
Derd-mend Şem‘î gedâ derdünle pîr oldı disem
Hazz idüp ol fitne-i âhir-zamân oynar güler (Sarı 2013: 119)
Koşma
Tuna gibi kimse bilmez başımı
Boz bulanık zehir akar selim ben
Dört ırmak almıyor gözüm yaşını
Şâd Murâd u Ceyhûn nehr-i Nil’im ben
Benim bâğımda var lâle gül sünbül
Seyrâna gelenler hall ider müşkül
Cennet bâğçesinden koparmadım gül
Uzatmadım pâyım çekmem elim ben
Dâ’im ağyâr ile işim savaşdır
Yaralıyam kûy-i yâre tolaşdır
Hızır bana âb-ı hayat ulaşdır
Kûşe-i vahdetde teşne dilim ben
Arzûlarım çokdan beri dostumı
Dost yoluna fedâ itdim postumı
Ko çinlesün gelen geçen üstümi
Dosta gider toğrı tozlı yolum ben
Mahlâsım Şem‘î’dir bilâdım Konya
Bir kenâr sahrâda olmuşam peydâ
Bizim bâğa girmez bülbül-i şeydâ
Kimse bilmez ne bûy virür gülüm ben (Sarı 2013: 177)
Müseddes
Yıkılsa hâne-i kalbim dilemem usta mi‘mârı
Bana yâr eylesün Mevlâ ne denlü varsa ağyârı
Hudâ günden güne cevr-i cefâkâr eylesün yâri
Kamu zevk u safâdan nâ-ümîd itsün beni bâri
Takınmak lâle-i ‘aşkı değil her ‘âşıkun kârı
Çeküp de dalmayan bilmez ne bilsün sırr-ı esrârı
Yakarsa hubb-ı hâlimdir beni lûtfile tamuda
Halîlin bakmadı hikmet n’ola ol od-ı Nemrûda
Haberdâr olmayan ‘âşık sanur bu ‘aşkı beyhûde
Seher vaktinde Allah hû diyenler irdi maksûda
Takınmak lâle-i ‘aşkı değil her ‘âşıkın kârı
Çeküp de dalmayan bilmez ne bilsün sırr-ı esrârı
Bir iş mi bükülüp kaşı gibi kaddim kemân itsem
Ve hâşâ istemem bülbül gibi ‘aşkı figân itsem
Yolunda hâke düşsem su gibi her dem revân itsem
Murâdım hâsıl olmaz hâsılı teslîm-i cân itsem
Takınmak lâle-i ‘aşkı değil her ‘âşıkın kârı
Çeküp de dalmayan bilmez ne bilsün sırr-ı esrârı
Koyup da tartmasun bir kul gibi mahşerde mîzâne
Ne ‘âşık eylesün Cennet içinde hûri gılmâne
Turam başıkabak yalın ayak dîvânda dîvâne
Gelüp Şem‘î’den alsun âteşi ol demde pervâne
Takınmak lâle-i ‘aşkı değil her ‘âşıkın kârı
Çeküp de dalmayan bilmez ne bilsün sırr-ı esrârı (Sarı 2013: 207)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Gazel
Çıkardun halkı başdan fitne-i devrân mısun kâfir
Nigâhun câna kasd eyler ‘aceb fettân mısun kâfir
Gülerse bir yüzün ol bir yüzün dâ’im ‘itâb eyler
Nesün sen toğrı söyle dost musun düşmân mısun kâfir
Senün mûyundaki hoş-bûlarun mest eyledi halkı
Ne hoş zîbâ kokarsun gül müsün reyhân mısun kâfir
Kaçan âğâz idersün sükkerîn elfâz ile gûyâ
Kalur hayretde ‘âlem tûtî-i elhân mısun kâfir
Düşünce şu‘le-i ‘aşkun fitîli Şem‘î yandırdun
Ne hâletdir bu hâlet âteş-i sûzân mısun kâfir (Sarı 2013: 107)
Gazel
Nev-heves bir nâzenîn âfet-cihân oynar güler
Uğrın uğrın ok atar kaşı kemân oynar güler
Mübtelâlardan su’âl itdim bu şîve n’olmalı
Didiler sayyâd-ı dildir her zamân oynar güler
Ciğerim közde kebâb itdim müheyyâ bezmine
Bir kadeh virmez şarâb-ı erguvân oynar güler
Lâleler renk almaya gelmiş tururlar saf saf
O da bir deste elinde fesleğen oynar güler
Meclis-i rindâna geldikde turur ‘amûd gibi
Bezm-i nâdâna girince dermiyân oynar güler
Tıfldır etrâfa kol virmez bilür üslûbunı
Rûzigâr-ı ‘aşk ile serv-i revân oynar güler
Derd-mend Şem‘î gedâ derdünle pîr oldı disem
Hazz idüp ol fitne-i âhir-zamân oynar güler (Sarı 2013: 119)
Koşma
Tuna gibi kimse bilmez başımı
Boz bulanık zehir akar selim ben
Dört ırmak almıyor gözüm yaşını
Şâd Murâd u Ceyhûn nehr-i Nil’im ben
Benim bâğımda var lâle gül sünbül
Seyrâna gelenler hall ider müşkül
Cennet bâğçesinden koparmadım gül
Uzatmadım pâyım çekmem elim ben
Dâ’im ağyâr ile işim savaşdır
Yaralıyam kûy-i yâre tolaşdır
Hızır bana âb-ı hayat ulaşdır
Kûşe-i vahdetde teşne dilim ben
Arzûlarım çokdan beri dostumı
Dost yoluna fedâ itdim postumı
Ko çinlesün gelen geçen üstümi
Dosta gider toğrı tozlı yolum ben
Mahlâsım Şem‘î’dir bilâdım Konya
Bir kenâr sahrâda olmuşam peydâ
Bizim bâğa girmez bülbül-i şeydâ
Kimse bilmez ne bûy virür gülüm ben (Sarı 2013: 177)
Müseddes
Yıkılsa hâne-i kalbim dilemem usta mi‘mârı
Bana yâr eylesün Mevlâ ne denlü varsa ağyârı
Hudâ günden güne cevr-i cefâkâr eylesün yâri
Kamu zevk u safâdan nâ-ümîd itsün beni bâri
Takınmak lâle-i ‘aşkı değil her ‘âşıkun kârı
Çeküp de dalmayan bilmez ne bilsün sırr-ı esrârı
Yakarsa hubb-ı hâlimdir beni lûtfile tamuda
Halîlin bakmadı hikmet n’ola ol od-ı Nemrûda
Haberdâr olmayan ‘âşık sanur bu ‘aşkı beyhûde
Seher vaktinde Allah hû diyenler irdi maksûda
Takınmak lâle-i ‘aşkı değil her ‘âşıkın kârı
Çeküp de dalmayan bilmez ne bilsün sırr-ı esrârı
Bir iş mi bükülüp kaşı gibi kaddim kemân itsem
Ve hâşâ istemem bülbül gibi ‘aşkı figân itsem
Yolunda hâke düşsem su gibi her dem revân itsem
Murâdım hâsıl olmaz hâsılı teslîm-i cân itsem
Takınmak lâle-i ‘aşkı değil her ‘âşıkın kârı
Çeküp de dalmayan bilmez ne bilsün sırr-ı esrârı
Koyup da tartmasun bir kul gibi mahşerde mîzâne
Ne ‘âşık eylesün Cennet içinde hûri gılmâne
Turam başıkabak yalın ayak dîvânda dîvâne
Gelüp Şem‘î’den alsun âteşi ol demde pervâne
Takınmak lâle-i ‘aşkı değil her ‘âşıkın kârı
Çeküp de dalmayan bilmez ne bilsün sırr-ı esrârı (Sarı 2013: 207)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | SIRRÎ, Sırrî Paşa | d. 1802-03 - ö. 1853-54’ten sonra | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | TARİKATÎ, Emir Dede | d. ? - ö. 1689 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | MANSUR, Eyüp İnci | d. 1907 - ö. 15.03.1991 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | SIRRÎ, Sırrî Paşa | d. 1802-03 - ö. 1853-54’ten sonra | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | TARİKATÎ, Emir Dede | d. ? - ö. 1689 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | MANSUR, Eyüp İnci | d. 1907 - ö. 15.03.1991 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | SIRRÎ, Sırrî Paşa | d. 1802-03 - ö. 1853-54’ten sonra | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | TARİKATÎ, Emir Dede | d. ? - ö. 1689 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | MANSUR, Eyüp İnci | d. 1907 - ö. 15.03.1991 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | SIRRÎ, Sırrî Paşa | d. 1802-03 - ö. 1853-54’ten sonra | Meslek | Görüntüle |
11 | TARİKATÎ, Emir Dede | d. ? - ö. 1689 | Meslek | Görüntüle |
12 | MANSUR, Eyüp İnci | d. 1907 - ö. 15.03.1991 | Meslek | Görüntüle |
13 | SIRRÎ, Sırrî Paşa | d. 1802-03 - ö. 1853-54’ten sonra | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | TARİKATÎ, Emir Dede | d. ? - ö. 1689 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | MANSUR, Eyüp İnci | d. 1907 - ö. 15.03.1991 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | SIRRÎ, Sırrî Paşa | d. 1802-03 - ö. 1853-54’ten sonra | Madde Adı | Görüntüle |
17 | TARİKATÎ, Emir Dede | d. ? - ö. 1689 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | MANSUR, Eyüp İnci | d. 1907 - ö. 15.03.1991 | Madde Adı | Görüntüle |