Madde Detay
ÂCİZÎ, Aziz Mahmûd Urmevî
(d. ?/? - ö. 1048/1639)
tekke şairi
(Tekke / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Kaynaklarda ismi Azîz Mahmûd Urmevî, Azîz Mahmûd Badamyârî (Erdoğan 1998: 212), Rumiye Şeyhi (Nâimâ 2007: 898), Urmiye Şeyhi (Çelebi 1286: 207) ve Şeyh Rûmî (Çelebi 2001: 40) ve Seyyid Mahmûd olarak geçer. Babası ve ecdadı hakkında muhtelif görüşler vardır. Azîz Mahmûd’un yeğeni Açıkbaş Mahmûd Urmevî’ye atfedilen Risâle-i Nurbahşiye adlı eserde şu silsile aktarılır: "Bahâeddîn Nakşbend/Hoca Alâeddîn Attâr/Mevlânâ Nizâmeddîn Hamuş/Mevlânâ Saâdeddîn Kaşgârî/Mevlânâ Alâeddîn Mektebdâr/Mevlânâ Sun’ullâh Kûzekûnânî/Dervîş Ahî Hüsrevşâhî/Mevlânâ İlyâs Seyyid Muhammed/Şeyh Ahmed (Açıkbaş Mahmûd: 114b). Bu silsile Azîz Mahmûd Urmevî’ye kadar gelmiştir. Başka kaynaklarda Azîz Mahmûd’un babasının isminin Seyyid Ahmed olduğu kayıtlıdır (Süreyya 1996: 919; Uşşâkizâde: 28b). Bazı kaynaklara göre babasının lakabı Koç Ağa, Koç Baba, Hazret-i Koç veya Koç Sultan olmakla birlikte, Dina Le Gall Şerâit ve Nesâih-i Meşâih’i kaynak göstererek babasının isminin Muhammed olduğunu ve Koç Baba veya Koç Ağa olarak anıldığını aktarır (Nâimâ 2007: 899; Gall 2005: 72). Evliyâ Çelebi’ye göre Koçağa Sultan Azîz Mahmûd’un ecdadındandır (Çelebi 2001: 40). Martin Van Bruinessen, Süleymaniye Kütüphanesi Hüsrev Paşa No:408’da kayıtlı olan Silsilenâme-i Hâcegân-ı Nakşibend ve Beliğ’in Güldeste-i Riyâz-ı İrfan’ındaki silsilelerden hareketle Koç Ağayla Muhammed Badamyâri’nin aynı kişi olabileceğine ve Ahmed ile Muhammed isimlerinin karışıklık yaratabileceğine dair bir kritik yapar (Bruinessen 1995: 69-71). Ali Emirî bunların dışında bir silsile aktarır ki bu silsilede Seyyid Ahmed ve Seyyid Muhammed’in babalarının ismi Muhammed’dir ve “Baba” lakabıyla anılır (Mermutlu 2012: 172). Ali Emirî’den farklı olarak Uşşâkî-zâde Şakayık Zeyli’nde Azîz Mahmûd’un babasının isminin Ahmed ve lakabının da “Baba” olduğunu belirtir (Uşşâkî-zâde 28b). İsmail Beliğ Güldeste’sinde “Baba” lakaplı ve Âcizî mahlaslı olarak Seyyid Muhammed’i gösterir ki oğlunun ismi Muhammed, oğlunun ismi yine Muhammed, onun oğlunun ismi Ahî Mahmûd (Azîz Mahmûd’un kardeşi) ve oğlunun ismi Açıkbaş Mahmûd Efendi’dir (Beliğ 1287: 154). Şemseddin Sivâsî’ye atfedilen Menakıb-ı Çehâr Yâr-i Güzîn’in bazı baskılarında aktarılan Nakşibendî silsilelerine göre “Baba” lakabı Seyyid Muhammed’e atfedilmektedir ve Seyyid Muhammed de Monla İlyâs’dan irşat görevini almıştır. (Sivâsî 1278: 498) Yine aynı eserin bazı yazma nüshalarında şöyle bir kayıt bulunmaktadır: Malum-ı izzet ola ki, bu menakıb-ı şerîfün câmi’i ve muharriri olan ‘âsî ve müsrif ahkâr-ı ‘ibâd ve efkaruhüm ilâ ‘afvillâhi Teala Seyyid Eyyûb İbn Seyyid Sıddîk İbn Seyyid Ali İbn Muhammed el-müştehir bi “Hazret-i Baba el-mülakkab bi ‘Âcizî el-Urmevî vatanen en-Nakşbendî tarikaten ve silsileten eydür ki; Cedd-i âlimiz olan Hazret-i Baba bazı vecd ve sekr halatında bir kitab-ı hikmet-âmiz ve huzur-engiz telif buyurmuşlardır ki “Tezkire-i Baba” dimekle şöhret bulmuştur, ol kitabda mahsus bir hikâye getürmüşlerdir (Ceyhan 2006: 28-29).
Burada menakıbı oluşturduğu söylenen Seyyid Eyyûb, Dina Le Gall’ın Silsilenâme-i Turuk-ı Aliye’den aktardığı bilgiye göre Seyyid Ebvâbî Âcizî’dir. Seyyid Muhammed’in (Le Gall Koç Baba’nın isminin Ahmed değil Muhammed olduğunu aktarır) oğlu Seyyid Ali, Rumiye Şeyhi Azîz Mahmûd Urmevî’nin kardeşidir ve Safevi zulmünden kaçan Rumiye Şeyhine rağmen Ali Urmiye’de kalır. Ali’nin oğlu Sıddîk ve onun oğlu Ebvâbî’dir. Diğer kaynaklardan farklı olarak Le Gall, Azîz Mahmûd Urmevî’nin kardeşi olarak Ahmed isminde birini zikreder (Gall 1992: 197-198). Urmiye’den Diyarbakır’a göç eden Rumiye Şeyhi’nin yanında Ahî Mahmûd’un olduğu kaynaklarda mevcuttur. Ancak Le Gall’a göre Ahmed ismindeki şeyh Azîz Mahmûd ile Diyarbakır’a göç etmiştir ve Ali, Urmiye’deki tekkede kalmıştır (Gall 2005: 74).
Azîz Mahmûd Urmevî, Nakşbendiliğin bir kolu olan Urmeviliğin kurucusudur. Babasından manevi eğitimini aldıktan sonra Safevi zulmü üzerine Urmiye’den ayrılmış, Diyarbakır’a yerleşmiştir. Diyarbakır’a gelmesiyle birlikte tarikatını burada kurmuş ve halktan büyük teveccüh görmüştür. Tarihçiler Tebriz, Erivan, Erzurum, Musul, Van, Urfa gibi şehirlerden insanların Şeyh Azîz’i görmeye geldiklerini söylemişlerdir. Hatta şeyhin kırk bin kadar müridi olduğu ve tekkesinde cehri zikir yaptırdığı söylenmektedir.
Şeyhin bu kadar büyük bir şöhrete sahip olması onun sonunu hazırlamıştır. Sultan IV. Murad, Erivan Kalesi’ni kuşatırken Azîz Mahmûd da sultana eşlik etmiştir. İnsanlar sırf şeyhi görmek için ordugâha gelmişlerdir. Daha sonra Bağdat seferine giderken de Urmevî ve IV. Murad karşılaşmışlardır. Bu karşılaşmada da Rumiyye Şeyhi padişahı üç bin kadar müridi ile karşılamıştır ve şeyh, Bağdat zaferini sultana önceden müjdelemiştir. Yalnız sefer dönüşünde IV. Murad şeyhin idamına hükmetmiştir. Bu idamın sebepleri birkaç şekilde anlatılır. Şeyh Bağdat seferi sırasında Sultana bakırı altına çeviren bir kız tavsiye etmiştir. Sultan da bu Dürzi kızına bir miktar sermaye bırakmıştır. Bu sermayeyi kız harcamış ve eğlencede tüketmiştir. Bunu duyan Sultan hem kızı hem de şeyhi boğdurmuştur. İkinci olarak Azîz Mahmûd, Haseki Sultan’ı kendisini ziyaret etmesi için davet etmiş, ancak davranışlarından hoşlanmamış ve onu asası ile darp etmiştir. Sultan da bunun üzerine şeyhe sövmüş ve onu idam ettirmiştir.
Daha bir makul sebep ise Urmevî’nin bölgede kazandığı güçtür. Şeyhin şöhreti tüm bölgede yayılmıştı. Bu güç sultanın çevresindekileri büyük ihtimalle rahatsız etmiştir. Kısa bir zaman önce vuku bulan Sakarya Şeyhi hadisesi de şeyhin idamında önemli bir rol oynamıştır. Sakarya Şeyhi’nin çevresinde birçok kişi toplanmış ve mehdilik iddiası ile ayaklanmıştır. Urmevînin idamından sonra padişah bazı kişileri görevlendirmiş ve şeyhin evinde silah türü aletler araştırılmıştır. Araştırmalarda herhangi bir bulguya rastlanmamasıyla kuşkuların yersizliğini geç de olsa ortaya çıkmıştır. Şeyhin idamından sonra bazı halifeleri irşada devam etmişlerdir (Tosun 2012: 280-294; Algar 2007:174-193)
1. Tezkire-i Hazret-i Baba veya Baba Kelâmı olarak adlandırılan eser Azîz Mahmûd Urmevîye atfedilmektedir. Kütüphânelerdeki yazmalarda şu bilgiler mevcuttur:
Hacı Selim Ağa Kütüphanesi kemankeş koleksiyonu 386 numara ile kayıtlı yazmanın katalogdaki ismi Tezkire fi beyani Ahvali’n-nebî aleyhisselam şeklinde geçmektedir. Yazar ismi ise “Süleyman Efendi Baba Âcizî”’dir. Bu hata mahlas benzerliğinin yanında Bursalı Mehmed Tahir’in Âcizî maddesinde “Üsküdar Atik Valide kütüphanesinde ahlak ve tasavvuftan bahseden manzum bir eseri vardır” kaydından dolayı oluşmuştur ki Atik Valide kütüphanesi koleksiyonu Hacı Selim Ağa’ya aktarılmıştır (Tahir 1333: 124). Vakıf kaydının bulunduğu ilk sayfada Tezkire-i Hazret-i Baba ve hemen arkasındaki sayfada bulunan fihristin üst tarafında Tezkire-i Şerif Hazret-i Baba kayıtları vardır.
18. yüzyılda yaşamış olan Âciz Baba ve İşkodralı Şeyh Süleyman Âcizî adları ile de anılan Sa’di şeyhi ile ilgili karışıklık eserin İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar 4626 numaralı nüshasında tekrarlanmıştır. İlk sayfada “Kitâb-ı Tezkire-i Şerif” ibaresinden sonraki ibare kasten silinmiştir. Bu silinen yerden yukarı doğru bir ok çıkarılmış ve “Âcizî Süleymân Sa’di” ibaresi yazılmıştır. Bundan başka bir nüsha da Süleymaniye Kütüphanesi, Kadızade Burhaneddin Koleksiyonu 45 numarada kayıtlıdır. Yazmanın ilk sayfasında “Tezkire-i Baba-yı Nakşîbendî”, "Hazret-i Babanun Tezkire-i Şerîfidir” ve "Nakşbendînün Tezkire-i Şerîfidir” kayıtları mevcuttur. Bu üç nüshada bir fihrist bulunmaktadır ve zikredilen ilk iki nüshada bu fihrist 82 adet başlığı dolayısı ile 82 adet manzum parçayı içermektedir.
Diyarbakır’da şahsi bir kütüphanede bulunan başka bir nüshada eserin ismi “Baba Kelamı” olarak geçmektedir. Bu eser bir makaleyle tanıtılmıştır. Bu nüshaya göre söz konusu eser açık olarak Azîz Mahmûd Urmevî’ye aittir (Erdoğan 1998: 211-225). Yine bu nüshada bir fihrist vardır ve 104 başlığa ayrılmıştır. Başka bir nüsha Ankara Millî Kütüphane’de A685 numarada kayıtlıdır. Eser sondan ve ortadan eksiktir. Fihrist bulunmayan bu nüshada bazı manzum parçaların başlıkları yazılmamıştır. Diğer dört nüshayla bu nüsha da Mirac’ı anlatan manzumeyle başlamıştır.
Ankara Millî Kütüphane’de Hk194 numarada kayıtlı bir nüshada eser Muhammed Badamyârî’ye atfedilmiştir. İsmi ilk varakta “Hikâyet-i Külhan” adı altında geçmektedir. Diğer yazmalara göre bu nüsha hem şiir dizilimi hem de içeriği açısından farklıdır. Eser bir dil incelemesiyle doktora tezine konu olmuştur (Gül 2012).
Yazmalardaki Muhammed Badamyârî ve Azîz Mahmûd Urmevî kayıtları hem bir karışıklık yaratmakta hem de eserin kolektif bir eser olduğuna dair bir düşünce uyandırmaktadır. Yine eserde geçen birçok isim ve mahlas bu düşünceyi destekler niteliktedir. İlk şiirde “ümmi dervişim fakir Abdülkerim” ismi geçmiştir. Bazı şiirlerde ise hiç mahlas geçmez (15 adet şiirde) veya bir dervişin manzumeyi yazdığı söylenir (1 şiirde). Bunun dışında Türâbî (6 şiirde), Âciz ve Âcizî (51 şiirde), Kaygusuz Abdal (2 şiirde) Ag Saraylı İsa ve İsa (birer şiirde), Hâkî (2 şiirde), Gaybî (1 şiirde), Fenayî (1 şiirde) geçer. Âcizî mahlaslı şair 82 şiirlik eserin büyük bir kısmını kaleme almıştır. (Kemankeş 1a-237b) Ag Saraylı İsa hakkında bilgi Menakıb-ı Çehar Yar-i Güzin adlı eserde yer almaktadır. Buradaki bilgiye göre İsa, Hazret-i Baba’nın talebelerindendir (Sıddîk 2009: 522). Bu bilgi “Tezkire-i Hazret-i Babanın” Urmevî silsilesindeki dervişlerin ve şeyhlerin yazdığı kolektif bir eser olduğunu ortaya koymaktadır. Kaygusuz Abdal’ın kimliğine dair ipucu eserin Diyarbakır’daki nüshasında bulunmaktadır. Burada Muhammed Badamyârî’nin ölüm tarihi verildikten sonra “nâm-ı diger Kaygusuz Abdal” kaydı düşülmüştür ki Muhammed Badamyâri de silsilesi Urmeviliğe dayanan bir şeyhdir (Erdoğan 1998: 212). Eserin “Kemankeş” nüshasında birkaç yerde Âciz mahlasıyla birlikte isim zikredilmektedir:
“İbn-i Şeyh Ahmed Âcizem (103a)” “İbn-i Şeyh Ahmed’ün yâri (139b)” ”İbn-i Şeyh Ahmed Âcizem (170b)” Bu mısralara bakarak Şeyh Ahmed’in oğlu Âciz’im veya Şeyh Ahmed Aciz’in oğluyum manaları çıkabilir. Ayrıca; “Âciz senden ister müdâm/Cemâlüna vasl eylegil/Bu Mahmûd cân efendini” (Kemankeş 167a) mısraları geçmektedir. Âciz mahlası üzerine burada Mahmûd ismini de göz önünde bulundurarak, Şeyh Ahmed’in oğlu Âciz anlamı çıkartılıp Âciz(î) mahlasını Azîz Mahmûd Urmevî’ye atfedilebilir. Bunun yanında eserin kolektif olduğu hem oldukça değişken hususiyetler barındıran dil ve şekil özelliklerinden, hem de birçok mahlas barındırmasından dolayı açıktır. Hatta 20 numaralı şiirde Kaygusuz Abdal ve Âcizî mahlasları birlikte geçmektedir (Kemankeş 61b-63b). Zikredilen mahlasların geçtiği mısralarda, aynı şiir içinde şekil özellikleri değişmektedir. Bu görüntü, bir şiir yazılırken birden çok şairin müdahalesi olduğu göstermektedir. Tahminimizce eser, Muhammed Badamyârî ile başlayıp sonraki Urmevî şeyhleri ve dervişleri tarafından genişletilmiştir.
Kaynakça
Âcizî Süleyman Dede İşkodralı. Dîvân. Millî Kütüphâne. 06 Mil Yz FB 232, 1-48 vr.
Âcizî Mehmed Badamyârî. Hikâyât. 06 Mil Hk 194.1-304 vr.
Âcizî Süleyman Efendi Baba. Tezkire fi Beyani Ahvâli’n-Nebî Aleyhisselâm. Hacı Selîm Ağa Kemankeş nr 386. 1-237 vr.
Açıkbaş Mahmûd Urmevî. Risâle-i Nurbahşiyye. Süleymaniye Kütüphanesi, H.Hayri-H.Abdullah, nr.
146, vr. 114b.
Algar, Hamid (2007). Nakşibendîlik. İstanbul: İnsan Yay.
Ali Emirî (1328). Tezkire-i Şuara-yı Amîd. Matbaa-yı Amire.
Baba Nakşbendî Abdurrahim. Tezkire-i Baba-yı Nakşbendî. Süleymâniye Kütüphânesi, Kadızâde Burhâneddin. No: 45.1-282vr.
Bruinessen, Martin Van (1995). Kürdistan Üzerine Yazılar. Çev. Nevzat Kıraç-Bülent Peker v.d. İstanbul: İletişim Yay.
Baykal, Bekir Sıtkı (hzl.) (1982). Peçevî, Peçevî Tarihi. C. 2. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay.
Bursalı Mehmed Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. C. 1. İstanbul.
Ceyhan, Adem (2006). Türk Edebiyâtında Hz. Ali Vecizeleri. Ankara: Öncü Yayınevi.
Çabuk, Vahit (hzl.) (1989). Solakzâde Solakzâde Tarihi. C. 2. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay.
Dağlı, Yücel vd.(hzl.) (2001). Evliya Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnamesi. C. 3. İstanbul: Yapı Kredi Yay.
Derviş Abdulkâsım b. Şeyh Ahmed Âcizî. Mesnevî. 06 Mil Yz A 685. 1-259 vr.
Erdoğan, Kenan (1998). “Seyyid Aziz Mahmud Urmevî ve Bilinmeyen Bir Eseri: Baba Kelamı”, Bir, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi (Prof. Dr. Kemal Eraslan Armağanı). 9-10: 211-225.
Gall, Dina le (1992). The Ottoman Naqshbandiyya In The Pre-Mujaddidi Phase:A Study in Islamic Religious Culture and Its Transmission. U.M.I.
Gall, Dina le (2005). A Culture of Sufism: Naqshbandis in the Otoman World, (1450-1700). New York: State University of New York Pres.
Gül, Meltem (2012). Muhammed Badamyari, Hikayat: İnceleme, Metin, Sözlük. Doktora Tezi. Van: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi.
İpşirli, Mehmet (hzl.) 2007. Nâimâ, Tarih-i Nâimâ. C. 2. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay.
İsmâil Beliğ (1287). Güldeste-i Riyâz-ı İrfan. Hüdavendigâr Matbaası.
Katip Çelebi (1286). Fezleke-i Katip Çelebi. Ceride-i Havadis Matbaası.
Mermutlu, Mehmet Said (2012). “Nigâhî ve Divançesi”, e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi. 7.
Özcan, Abdülkâdir (hzl.) (1979). Şakâik-i Numaniye ve Zeyilleri. İstanbul: Çağrı Yay.
Seyyid Eyyub bin Sıddîk (2009). Menâkıb-ı Çihâr Yâr-i Güzîn (Dört Halîfenin Üstünlükleri). İstanbul: Hakikat Kitabevi.
Süleymân Sa’di Âcizî. Tezkire-i Şerîf. İstanbul Üniversitesi Türkçe Yazmalar no: 4626. 1-301vr.
Süreyya, Mehmed (1996). Sicill-i Osmanî. C. 3. İstanbul: Yurt Vakfı Yay.
Şemseddin Sivâsî (1278). Menakıb-ı Çehâr Yar-i Güzîn. Takvimnâme-i Âmire.
Tosun, Necdet (2012). Bahâeddin Nakşbend-Hayatı, Görüşleri, Tarîkatı. İstanbul: İnsan Yay.
Uşşâkizade. Zeyl-i Şakâik. Süleymâniye Ktp.,Hafîd Efendi 242, vr. 28b-29a.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: MEHMET YUNUS YAZICIYayın Tarihi: 05.11.2014Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Tezkire-i Hazret-i Baba
Nûr Muhammed Salavât-Hikâyet Bir Kişinün Yüreginde
Bir kişinün yüreginde
‘Aşk odı bir dâğ eyledi
Hîç gülinün rengi solmaz
Gönlinde bir bâğ eyledi
Her gün ana dolu kadeh
Ahî eser efil getürür
Gün geldikce şevki artar
Niçün ki bir ah eyledi
Berk yapuşun ol pîre kim
Onı size göstere kim
Cânum kurbân ol pîre kim
Yolumızı sağ eyledi
Kim ki ‘arşuna geldiyse
Kadeh eline aldıysa
Hakk yolına can virdiyse
Görini pür-nûr eyledi
Görini pür-nûr eyledi
Anı ana pîr eyledi
Kim ki pîrine hakk didi
Makâmını Tûr eyledi
Mûsâ gibi Tûr’da dura
Dostını bî-hicâb göre
‘Arz vekîlin söyleye
Müşkilini hall eyledi
Müşkilini hall eyledi
Gönül şehrin sen eyledi
Gönül şehri sende dolu
Teni dahı sen eyledi
Her gönül ki senden hocam
Bir nefes cüdâ olmadı
Cân kafesden kurutlıcak
Cennete pervâz eyledi
Cennetde dahı durmaz ol
Cennete boyun eğmez ol
Yâ hû diyüb andan geçer
Özini vuslat eyledi
Anda vuslat olan kişi
Dîdâr görmek anun işi
Kışlağı bî-nişân imiş
Yaylağ lâ-mekân eyledi
Kim girse halvet-hâneye
Ma‘bûdına tâ‘at itse
Her nefesün şükrin bilse
Hakk anı server eyledi
Kim ki zâlimlere uydı
Nefs meresin elden koydı
Ya bu fenâya aldandı
Tenini perver eyledi
Kim ki seni hakk bilmedi
Dergâhuna yüz sürmedi
‘Âkibet insan olmadı
Özini hayvân eyledi
Kim ki dayandı adına
Dadandı dünyâ dadına
Düşdi cehennem odına
Her kim sana ‘âkk eyledi
Zihî yazık ibn-i âdem
Günâhından korkmaz imiş
Bir zerrece hayrı yokdur
Dağlarca günâh eyledi
Görmez bunca günâhını
Ol ‘âsî anmaz şâhını
Dutmaz hakka penâhını
Özin rû-siyâh eyledi
Kim ki sana inânmadı
Ol kişi râhat bulmadı
Hîç ana rahmet inmedi
Özin bî-îmân eyledi
Kim ki sana bil bağladı
Cân cesed seni çağladı
Bahdıkca hakka uğradı
Kendözin fenâ eyledi
Anda fenâ olan kişi
Dîdâr görmek anun işi
Kışlağı bî-nişân imiş
Yaylağ lâ-mekân eyledi
Yine geldi serverine
Mühr-i nübüvvet şânına
Baş koyupdur ayağına
Yine özin hâk eyledi
Bunı diyen sırf delüdir
Şekk ü şübheden berîdir
Ol degül anun yâridir
Beni dîvâne eyledi
Miskîn ‘Âcizî sözleri
Zinhâr size ögüd olsun
Kim ki bu meyden içmedi
Ol balını dûğ eyledi
Âcizî Süleyman Efendi Baba. Tezkire fi Beyani Ahvâli’n-Nebî Aleyhisselâm. Hacı Selîm Ağa Kemankeş nr 386. vr. 100a-100b.
Nûr Muhammed Salavât-Hikâyet Senün ‘Aşkun
Senün ‘aşkun gönüllerde bekâdır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkundan özge ‘aşk fenâdır yâ Resûla’llah
Senün yüzün gören gözler ne ay gözler ne yuldızlar
Nurundan gice gündüzler şu‘adır yâ Resûla’llah
Okıdı medhüni Allah senün ey enbiyâ hatmi
Ki gökde “Yâ-sin” yerde “Tâ-hâ”dır yâ Resûla’llah
Okıdı “الهذِي أَسْرَى ” sana ey seyyid-i ‘âlem
Didi rûhu’l-emîn durgıl salâdır yâ Resûla’llah
Adun Ahmed özün Mahmûd Muhammed Kâsım u Dâ‘î
Beher ismi ile okursun revâdır yâ Resûla’llah
Yüz yigirmi dört bin nebi ki oldı ‘âleme izhâr
Senün kadrün kamusundan ‘ulâdır yâ Resûla’llah
“صَدْرَكَ لَكَ نَشْرَحْ أَلَمْ” senün sînen sıfâtıdır
Saçun “Leyl” ü yüzün “Şems” “Duhâdır” yâ Resûla’llah
Yok idi ‘âlem ü âdem var idi ol zamân nûrun
Seni sonra geldi dimek hatâdır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkun kime düşse gönüllere saykal olur
Âyînesi yüz gösterir ‘atâdır yâ Resûla’llah
Seni seven kimselerün bâzârı Hakk ilen imiş
Senün nûrun o kimseye kaladır yâ Resûla’llah
Münâfık mel‘ûn u câhil yedilmedi kataruna
Yedilüb bile gelmeyen kaladır yâ Resûla’llah
İşitse adunı mü’min virir sallû ‘alâ salât
Ki kafirse semi‘ne ismün belâdır yâ Resûla’llah
Kime işaret kıldunsa ol oldı senün ‘âşıkun
Senün ‘aşkundan ol ‘âşık yanadır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkuna düşenler olar rahmet denizidir
Özin her dem o denize banadır yâ Resûla’llah
Senün tîrinün okına cânını pûte eylemiş
Kemândan çıkan Hakk tîrün cânadır yâ Resûla’llah
Dudagun şerbeti senün ‘aceb çeşmedir ey dilber
Niçe yüz bin gelür teşne kanadır yâ Resûla’llah
Senün zülfün medhin ider daramaga nûrlar ilen
Melekler dutmuş eline şânedir yâ Resûla’llah
Senün bir kez yüzün gören nâ-mahreme fâş eylemez
Kimse andan sorar olsa danadır yâ Resûla’llah
Olar ki mest ü şeydâdır cânı yolunda fedâdır
Seni her dem her arada anadır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkuna düşenün ‘aklı başdan zâil olur
‘Âmm u nâdân sagunur dânâdır yâ Resûla’llah
Mü’minler iyesiz olmaz iyesizler bahre dalmaz
Senün ‘aşkun kimde ise iyedir yâ Resûla’llah
Senün şer‘ince gitmeyen ‘aşkun odına tütmeyen
İblîs ana evim diyer yuvadır yâ Resûla’llah
Allah buyrugın dutmayan senün şer‘ince gitmeyen
Ne bendedir ne ümmetdir o nedir yâ Resûla’llah
Özin senden ırak eyler işi mekr ü yalan söyler
Özin şeytân çerisine taladır yâ Resûla’llah
Seni cândan seven kişi dâ’im şer‘ina guş eyler
Kulakda gûşvâresi tânedir yâ Resûla’llah
Senün şer‘in terk iderler nefsün atına binerler
Deger çarh hûrd ü hâr eyler uvadır yâ Resûla’llah
Binerler nefsün atına yanarlar nârun odına
Senün şer‘in balın dadmaz uyadır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkun gönüllerde müezzinler salâ eyler
Gözin gaflet dutanları uyarır yâ Resûla’llah
Bir eli yetse elüna gözin yol eyler ilüna
Cân ü başını yoluna koyadır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkun kimde ise pertevi daşra bırahur
Mahremlere yeticegin diyedir yâ Resûla’llah
Beyle söyler hakkdır sözi dâ’im ta‘rîf ider sizi
Onun çünki dâ’im yüzi sanadır yâ Resûla’llah
Bakub yüz-be-yüz olucak gider cân üzülür tenden
Her dem lutf ü kerem senden banadır yâ Resûla’llah
Her kim senünle yahş olsa yer ü gök ‘arş-ı nakş olsa
Her ne Allâh’dan bahş olsa duyadır yâ Resûla’llah
Seni söyler seni bilür secdesini sana kılur
Nice hâna muhtâc olsa doyadır yâ Resûla’llah
Her ‘âsî kabirde olsa zebânîler döger olsa
Sana salavât getürse koyadır yâ Resûla’llah
Seni cândan seven kişi hîç arada olmadı mât
Senün zülfün ona hil‘at giyedir yâ Resûla’llah
Senünlen birlenen kişi dâ’im saydı sen imişsin
İki cihân bahâ gelmez yinedir yâ Resûla’llah
Senün dogru ‘âşuklarun cân u cismi sen imişsin
Tanrı hakkı senün hakkun biledir yâ Resûla’llah
Senün derdünden ey dilber bu ‘Âciz haste olupdur
N’ola bir kez nigâh itsen devâdır yâ Resûla’llah
Rû-siyâh mahrûm ü bî-çiz n’ola bir kez rahm idesiz
Gelüpdür kapuna ‘Âciz Gedândır yâ Resûla’llah
Âcizî Süleyman Efendi Baba. Tezkire fi Beyani Ahvâli’n-Nebî Aleyhisselâm. Hacı Selîm Ağa Kemankeş nr 386. vr. 53a-55a.
Nûr Muhammed Salavât-Hikâyet Bana Seni Gerek
Kim ki hayatda can virdi
Göz açdı şeyhini gördi
O şeyhinde seni buldı
Bana seni gerek seni
Bir kanad ki şeyh virdi
Bu beden perr ü bâl oldı
Yine devlet dîdâr oldı
Bana seni gerek seni
Senden kanad aldım uçdum
Göklerün perdesini geçdim
Ab-ı kevseründen içdim
Bana seni gerek seni
Genc-i pinhânuna girdim
A‘la kudretlerün gördüm
Lâ-mekânuna gark oldum
Bana seni gerek seni
Senün derdünden kül oldum
O dergâhuna tozundum
Toprag iken gevher oldum
Bana seni gerek seni
Kim ki sana zârı kıldı
Dergâh ona menzil oldı
Mûsa nebî Tûr’ı sevdi
Bana seni gerek seni
Sensin ululardan ulu
Sensin “ya hû ve ya men hû”
Sensin zemîn felek dolu
Bana seni gerek seni
Seni seven ölmez imiş
Senden özge görmez imiş
Kendözini bilmez imiş
Bana seni gerek seni
‘Amâlar bilmez kandasın
İnkarlara ho daldasın
Görenler görür kandasın
Bana seni gerek seni
Yoluna koymuş cânı
Ben n’eylerim hân u mâlı
Sensin kamunun sübhânı
Bana seni gerek seni
Bu dünya fânîdir fânî
Sen virmişsin tene canı
Yüzümüze açgıl kânı
Bana seni gerek seni
İbn-i Şeyh Ahmed ’ün yari
Nazırıdır bâylar bâyı
Ben nazırı hak-i pâyı
Bana seni gerek seni
Âcizî Süleyman Efendi Baba. Tezkire fi Beyani Ahvâli’n-Nebî Aleyhisselâm. Hacı Selîm Ağa Kemankeş nr 386. vr. 139a-139b.
Nûr Muhammed Salavât-Hikâyet Hemîşe Pür-Nûr
Hemîşe pür-nûr olmaklık dilerse her kimün cânı
Dilinden koysun ayrık müdâm bu zikr-i Kur’ânı
Eger okur ise rencûr şifâ virir ona gayyûr
Eger kaygulu okursa gider kalmaz perîşânı
Bu Kur’ân mahlûka indi kamu yollu yolın buldı
Muhammed üstine dutdı bu eyvânı bu seyrânı
Zihî Kur’ân zihî Kur’ân zihî fazl u zihî ihsân
Zihî delîl zihî bürhân zihî ahkâm sultânı
Nazar kılsun ‘inâyetdir işidirsin sa‘âdetdir
Okursun külli devletdir zihî bahşiş müselmânı
Budur mü’minlere devlet budur miskînlere hil‘at
Budur münkerlere hüccet budur Kur’ân nûristânı
Bu Kur’ân okuyan diller çürimez yatur yüz yıllar
Ne hoş okur bu bülbüller bu Kur’ândır gülistânı
Cemâlündür Kelâmu’llâh saçun ‘âşıka Beytu’llâh
Şefâ‘atci Resûla’llâh kii sensin mü’minün cânı
Eger mü’min isen sen dah salavât vir ana dâ’im
Eger yüzine ‘âşıksan budur ‘âşık u meydânı
İki cihân ışıg ondan şefâ‘at eyleyen oldur
Nübüvvet anda zâhirdir bah onda mührini tanı
Çü bildi mü’min ey mürsel kafa yokdur cesedünde
Seyrildi sıdk-ı sâf oldı dahı kalmadı gümânı
Visâlüna iren kimse emîndir dünyâ âhiret
O vesvâsdan halâs oldı hisâra düşdi îmânı
‘Âşıkundur cân u dilden dâ’im sende nişân ister
Bî-nişân buldı ol kimse yüzünde gördi nişânı
Hisârunda olan ‘âşık ‘âşık yokdur varı sensin
Fenâlık makâmın buldı o tapdı genc ile kânı
Visâlün vaslına ‘Âciz dâ’im özin yanar gördi
Visâle yandı vasl oldı yanukdan isteme cânı
Bile bilün cemî‘ eşyâ ki ansız lezzeti yokdur
Dilersen ana iresin dün ü gün zikr eyle anı
Âcizî Süleyman Efendi Baba. Tezkire fi Beyani Ahvâli’n-Nebî Aleyhisselâm. Hacı Selîm Ağa Kemankeş nr 386. vr. 186a-187a.
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 05.11.2014Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Tezkire-i Hazret-i Baba
Nûr Muhammed Salavât-Hikâyet Bir Kişinün Yüreginde
Bir kişinün yüreginde
‘Aşk odı bir dâğ eyledi
Hîç gülinün rengi solmaz
Gönlinde bir bâğ eyledi
Her gün ana dolu kadeh
Ahî eser efil getürür
Gün geldikce şevki artar
Niçün ki bir ah eyledi
Berk yapuşun ol pîre kim
Onı size göstere kim
Cânum kurbân ol pîre kim
Yolumızı sağ eyledi
Kim ki ‘arşuna geldiyse
Kadeh eline aldıysa
Hakk yolına can virdiyse
Görini pür-nûr eyledi
Görini pür-nûr eyledi
Anı ana pîr eyledi
Kim ki pîrine hakk didi
Makâmını Tûr eyledi
Mûsâ gibi Tûr’da dura
Dostını bî-hicâb göre
‘Arz vekîlin söyleye
Müşkilini hall eyledi
Müşkilini hall eyledi
Gönül şehrin sen eyledi
Gönül şehri sende dolu
Teni dahı sen eyledi
Her gönül ki senden hocam
Bir nefes cüdâ olmadı
Cân kafesden kurutlıcak
Cennete pervâz eyledi
Cennetde dahı durmaz ol
Cennete boyun eğmez ol
Yâ hû diyüb andan geçer
Özini vuslat eyledi
Anda vuslat olan kişi
Dîdâr görmek anun işi
Kışlağı bî-nişân imiş
Yaylağ lâ-mekân eyledi
Kim girse halvet-hâneye
Ma‘bûdına tâ‘at itse
Her nefesün şükrin bilse
Hakk anı server eyledi
Kim ki zâlimlere uydı
Nefs meresin elden koydı
Ya bu fenâya aldandı
Tenini perver eyledi
Kim ki seni hakk bilmedi
Dergâhuna yüz sürmedi
‘Âkibet insan olmadı
Özini hayvân eyledi
Kim ki dayandı adına
Dadandı dünyâ dadına
Düşdi cehennem odına
Her kim sana ‘âkk eyledi
Zihî yazık ibn-i âdem
Günâhından korkmaz imiş
Bir zerrece hayrı yokdur
Dağlarca günâh eyledi
Görmez bunca günâhını
Ol ‘âsî anmaz şâhını
Dutmaz hakka penâhını
Özin rû-siyâh eyledi
Kim ki sana inânmadı
Ol kişi râhat bulmadı
Hîç ana rahmet inmedi
Özin bî-îmân eyledi
Kim ki sana bil bağladı
Cân cesed seni çağladı
Bahdıkca hakka uğradı
Kendözin fenâ eyledi
Anda fenâ olan kişi
Dîdâr görmek anun işi
Kışlağı bî-nişân imiş
Yaylağ lâ-mekân eyledi
Yine geldi serverine
Mühr-i nübüvvet şânına
Baş koyupdur ayağına
Yine özin hâk eyledi
Bunı diyen sırf delüdir
Şekk ü şübheden berîdir
Ol degül anun yâridir
Beni dîvâne eyledi
Miskîn ‘Âcizî sözleri
Zinhâr size ögüd olsun
Kim ki bu meyden içmedi
Ol balını dûğ eyledi
Âcizî Süleyman Efendi Baba. Tezkire fi Beyani Ahvâli’n-Nebî Aleyhisselâm. Hacı Selîm Ağa Kemankeş nr 386. vr. 100a-100b.
Nûr Muhammed Salavât-Hikâyet Senün ‘Aşkun
Senün ‘aşkun gönüllerde bekâdır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkundan özge ‘aşk fenâdır yâ Resûla’llah
Senün yüzün gören gözler ne ay gözler ne yuldızlar
Nurundan gice gündüzler şu‘adır yâ Resûla’llah
Okıdı medhüni Allah senün ey enbiyâ hatmi
Ki gökde “Yâ-sin” yerde “Tâ-hâ”dır yâ Resûla’llah
Okıdı “الهذِي أَسْرَى ” sana ey seyyid-i ‘âlem
Didi rûhu’l-emîn durgıl salâdır yâ Resûla’llah
Adun Ahmed özün Mahmûd Muhammed Kâsım u Dâ‘î
Beher ismi ile okursun revâdır yâ Resûla’llah
Yüz yigirmi dört bin nebi ki oldı ‘âleme izhâr
Senün kadrün kamusundan ‘ulâdır yâ Resûla’llah
“صَدْرَكَ لَكَ نَشْرَحْ أَلَمْ” senün sînen sıfâtıdır
Saçun “Leyl” ü yüzün “Şems” “Duhâdır” yâ Resûla’llah
Yok idi ‘âlem ü âdem var idi ol zamân nûrun
Seni sonra geldi dimek hatâdır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkun kime düşse gönüllere saykal olur
Âyînesi yüz gösterir ‘atâdır yâ Resûla’llah
Seni seven kimselerün bâzârı Hakk ilen imiş
Senün nûrun o kimseye kaladır yâ Resûla’llah
Münâfık mel‘ûn u câhil yedilmedi kataruna
Yedilüb bile gelmeyen kaladır yâ Resûla’llah
İşitse adunı mü’min virir sallû ‘alâ salât
Ki kafirse semi‘ne ismün belâdır yâ Resûla’llah
Kime işaret kıldunsa ol oldı senün ‘âşıkun
Senün ‘aşkundan ol ‘âşık yanadır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkuna düşenler olar rahmet denizidir
Özin her dem o denize banadır yâ Resûla’llah
Senün tîrinün okına cânını pûte eylemiş
Kemândan çıkan Hakk tîrün cânadır yâ Resûla’llah
Dudagun şerbeti senün ‘aceb çeşmedir ey dilber
Niçe yüz bin gelür teşne kanadır yâ Resûla’llah
Senün zülfün medhin ider daramaga nûrlar ilen
Melekler dutmuş eline şânedir yâ Resûla’llah
Senün bir kez yüzün gören nâ-mahreme fâş eylemez
Kimse andan sorar olsa danadır yâ Resûla’llah
Olar ki mest ü şeydâdır cânı yolunda fedâdır
Seni her dem her arada anadır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkuna düşenün ‘aklı başdan zâil olur
‘Âmm u nâdân sagunur dânâdır yâ Resûla’llah
Mü’minler iyesiz olmaz iyesizler bahre dalmaz
Senün ‘aşkun kimde ise iyedir yâ Resûla’llah
Senün şer‘ince gitmeyen ‘aşkun odına tütmeyen
İblîs ana evim diyer yuvadır yâ Resûla’llah
Allah buyrugın dutmayan senün şer‘ince gitmeyen
Ne bendedir ne ümmetdir o nedir yâ Resûla’llah
Özin senden ırak eyler işi mekr ü yalan söyler
Özin şeytân çerisine taladır yâ Resûla’llah
Seni cândan seven kişi dâ’im şer‘ina guş eyler
Kulakda gûşvâresi tânedir yâ Resûla’llah
Senün şer‘in terk iderler nefsün atına binerler
Deger çarh hûrd ü hâr eyler uvadır yâ Resûla’llah
Binerler nefsün atına yanarlar nârun odına
Senün şer‘in balın dadmaz uyadır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkun gönüllerde müezzinler salâ eyler
Gözin gaflet dutanları uyarır yâ Resûla’llah
Bir eli yetse elüna gözin yol eyler ilüna
Cân ü başını yoluna koyadır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkun kimde ise pertevi daşra bırahur
Mahremlere yeticegin diyedir yâ Resûla’llah
Beyle söyler hakkdır sözi dâ’im ta‘rîf ider sizi
Onun çünki dâ’im yüzi sanadır yâ Resûla’llah
Bakub yüz-be-yüz olucak gider cân üzülür tenden
Her dem lutf ü kerem senden banadır yâ Resûla’llah
Her kim senünle yahş olsa yer ü gök ‘arş-ı nakş olsa
Her ne Allâh’dan bahş olsa duyadır yâ Resûla’llah
Seni söyler seni bilür secdesini sana kılur
Nice hâna muhtâc olsa doyadır yâ Resûla’llah
Her ‘âsî kabirde olsa zebânîler döger olsa
Sana salavât getürse koyadır yâ Resûla’llah
Seni cândan seven kişi hîç arada olmadı mât
Senün zülfün ona hil‘at giyedir yâ Resûla’llah
Senünlen birlenen kişi dâ’im saydı sen imişsin
İki cihân bahâ gelmez yinedir yâ Resûla’llah
Senün dogru ‘âşuklarun cân u cismi sen imişsin
Tanrı hakkı senün hakkun biledir yâ Resûla’llah
Senün derdünden ey dilber bu ‘Âciz haste olupdur
N’ola bir kez nigâh itsen devâdır yâ Resûla’llah
Rû-siyâh mahrûm ü bî-çiz n’ola bir kez rahm idesiz
Gelüpdür kapuna ‘Âciz Gedândır yâ Resûla’llah
Âcizî Süleyman Efendi Baba. Tezkire fi Beyani Ahvâli’n-Nebî Aleyhisselâm. Hacı Selîm Ağa Kemankeş nr 386. vr. 53a-55a.
Nûr Muhammed Salavât-Hikâyet Bana Seni Gerek
Kim ki hayatda can virdi
Göz açdı şeyhini gördi
O şeyhinde seni buldı
Bana seni gerek seni
Bir kanad ki şeyh virdi
Bu beden perr ü bâl oldı
Yine devlet dîdâr oldı
Bana seni gerek seni
Senden kanad aldım uçdum
Göklerün perdesini geçdim
Ab-ı kevseründen içdim
Bana seni gerek seni
Genc-i pinhânuna girdim
A‘la kudretlerün gördüm
Lâ-mekânuna gark oldum
Bana seni gerek seni
Senün derdünden kül oldum
O dergâhuna tozundum
Toprag iken gevher oldum
Bana seni gerek seni
Kim ki sana zârı kıldı
Dergâh ona menzil oldı
Mûsa nebî Tûr’ı sevdi
Bana seni gerek seni
Sensin ululardan ulu
Sensin “ya hû ve ya men hû”
Sensin zemîn felek dolu
Bana seni gerek seni
Seni seven ölmez imiş
Senden özge görmez imiş
Kendözini bilmez imiş
Bana seni gerek seni
‘Amâlar bilmez kandasın
İnkarlara ho daldasın
Görenler görür kandasın
Bana seni gerek seni
Yoluna koymuş cânı
Ben n’eylerim hân u mâlı
Sensin kamunun sübhânı
Bana seni gerek seni
Bu dünya fânîdir fânî
Sen virmişsin tene canı
Yüzümüze açgıl kânı
Bana seni gerek seni
İbn-i Şeyh Ahmed ’ün yari
Nazırıdır bâylar bâyı
Ben nazırı hak-i pâyı
Bana seni gerek seni
Âcizî Süleyman Efendi Baba. Tezkire fi Beyani Ahvâli’n-Nebî Aleyhisselâm. Hacı Selîm Ağa Kemankeş nr 386. vr. 139a-139b.
Nûr Muhammed Salavât-Hikâyet Hemîşe Pür-Nûr
Hemîşe pür-nûr olmaklık dilerse her kimün cânı
Dilinden koysun ayrık müdâm bu zikr-i Kur’ânı
Eger okur ise rencûr şifâ virir ona gayyûr
Eger kaygulu okursa gider kalmaz perîşânı
Bu Kur’ân mahlûka indi kamu yollu yolın buldı
Muhammed üstine dutdı bu eyvânı bu seyrânı
Zihî Kur’ân zihî Kur’ân zihî fazl u zihî ihsân
Zihî delîl zihî bürhân zihî ahkâm sultânı
Nazar kılsun ‘inâyetdir işidirsin sa‘âdetdir
Okursun külli devletdir zihî bahşiş müselmânı
Budur mü’minlere devlet budur miskînlere hil‘at
Budur münkerlere hüccet budur Kur’ân nûristânı
Bu Kur’ân okuyan diller çürimez yatur yüz yıllar
Ne hoş okur bu bülbüller bu Kur’ândır gülistânı
Cemâlündür Kelâmu’llâh saçun ‘âşıka Beytu’llâh
Şefâ‘atci Resûla’llâh kii sensin mü’minün cânı
Eger mü’min isen sen dah salavât vir ana dâ’im
Eger yüzine ‘âşıksan budur ‘âşık u meydânı
İki cihân ışıg ondan şefâ‘at eyleyen oldur
Nübüvvet anda zâhirdir bah onda mührini tanı
Çü bildi mü’min ey mürsel kafa yokdur cesedünde
Seyrildi sıdk-ı sâf oldı dahı kalmadı gümânı
Visâlüna iren kimse emîndir dünyâ âhiret
O vesvâsdan halâs oldı hisâra düşdi îmânı
‘Âşıkundur cân u dilden dâ’im sende nişân ister
Bî-nişân buldı ol kimse yüzünde gördi nişânı
Hisârunda olan ‘âşık ‘âşık yokdur varı sensin
Fenâlık makâmın buldı o tapdı genc ile kânı
Visâlün vaslına ‘Âciz dâ’im özin yanar gördi
Visâle yandı vasl oldı yanukdan isteme cânı
Bile bilün cemî‘ eşyâ ki ansız lezzeti yokdur
Dilersen ana iresin dün ü gün zikr eyle anı
Âcizî Süleyman Efendi Baba. Tezkire fi Beyani Ahvâli’n-Nebî Aleyhisselâm. Hacı Selîm Ağa Kemankeş nr 386. vr. 186a-187a.
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Tezkire-i Hazret-i Baba
Nûr Muhammed Salavât-Hikâyet Bir Kişinün Yüreginde
Bir kişinün yüreginde
‘Aşk odı bir dâğ eyledi
Hîç gülinün rengi solmaz
Gönlinde bir bâğ eyledi
Her gün ana dolu kadeh
Ahî eser efil getürür
Gün geldikce şevki artar
Niçün ki bir ah eyledi
Berk yapuşun ol pîre kim
Onı size göstere kim
Cânum kurbân ol pîre kim
Yolumızı sağ eyledi
Kim ki ‘arşuna geldiyse
Kadeh eline aldıysa
Hakk yolına can virdiyse
Görini pür-nûr eyledi
Görini pür-nûr eyledi
Anı ana pîr eyledi
Kim ki pîrine hakk didi
Makâmını Tûr eyledi
Mûsâ gibi Tûr’da dura
Dostını bî-hicâb göre
‘Arz vekîlin söyleye
Müşkilini hall eyledi
Müşkilini hall eyledi
Gönül şehrin sen eyledi
Gönül şehri sende dolu
Teni dahı sen eyledi
Her gönül ki senden hocam
Bir nefes cüdâ olmadı
Cân kafesden kurutlıcak
Cennete pervâz eyledi
Cennetde dahı durmaz ol
Cennete boyun eğmez ol
Yâ hû diyüb andan geçer
Özini vuslat eyledi
Anda vuslat olan kişi
Dîdâr görmek anun işi
Kışlağı bî-nişân imiş
Yaylağ lâ-mekân eyledi
Kim girse halvet-hâneye
Ma‘bûdına tâ‘at itse
Her nefesün şükrin bilse
Hakk anı server eyledi
Kim ki zâlimlere uydı
Nefs meresin elden koydı
Ya bu fenâya aldandı
Tenini perver eyledi
Kim ki seni hakk bilmedi
Dergâhuna yüz sürmedi
‘Âkibet insan olmadı
Özini hayvân eyledi
Kim ki dayandı adına
Dadandı dünyâ dadına
Düşdi cehennem odına
Her kim sana ‘âkk eyledi
Zihî yazık ibn-i âdem
Günâhından korkmaz imiş
Bir zerrece hayrı yokdur
Dağlarca günâh eyledi
Görmez bunca günâhını
Ol ‘âsî anmaz şâhını
Dutmaz hakka penâhını
Özin rû-siyâh eyledi
Kim ki sana inânmadı
Ol kişi râhat bulmadı
Hîç ana rahmet inmedi
Özin bî-îmân eyledi
Kim ki sana bil bağladı
Cân cesed seni çağladı
Bahdıkca hakka uğradı
Kendözin fenâ eyledi
Anda fenâ olan kişi
Dîdâr görmek anun işi
Kışlağı bî-nişân imiş
Yaylağ lâ-mekân eyledi
Yine geldi serverine
Mühr-i nübüvvet şânına
Baş koyupdur ayağına
Yine özin hâk eyledi
Bunı diyen sırf delüdir
Şekk ü şübheden berîdir
Ol degül anun yâridir
Beni dîvâne eyledi
Miskîn ‘Âcizî sözleri
Zinhâr size ögüd olsun
Kim ki bu meyden içmedi
Ol balını dûğ eyledi
Âcizî Süleyman Efendi Baba. Tezkire fi Beyani Ahvâli’n-Nebî Aleyhisselâm. Hacı Selîm Ağa Kemankeş nr 386. vr. 100a-100b.
Nûr Muhammed Salavât-Hikâyet Senün ‘Aşkun
Senün ‘aşkun gönüllerde bekâdır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkundan özge ‘aşk fenâdır yâ Resûla’llah
Senün yüzün gören gözler ne ay gözler ne yuldızlar
Nurundan gice gündüzler şu‘adır yâ Resûla’llah
Okıdı medhüni Allah senün ey enbiyâ hatmi
Ki gökde “Yâ-sin” yerde “Tâ-hâ”dır yâ Resûla’llah
Okıdı “الهذِي أَسْرَى ” sana ey seyyid-i ‘âlem
Didi rûhu’l-emîn durgıl salâdır yâ Resûla’llah
Adun Ahmed özün Mahmûd Muhammed Kâsım u Dâ‘î
Beher ismi ile okursun revâdır yâ Resûla’llah
Yüz yigirmi dört bin nebi ki oldı ‘âleme izhâr
Senün kadrün kamusundan ‘ulâdır yâ Resûla’llah
“صَدْرَكَ لَكَ نَشْرَحْ أَلَمْ” senün sînen sıfâtıdır
Saçun “Leyl” ü yüzün “Şems” “Duhâdır” yâ Resûla’llah
Yok idi ‘âlem ü âdem var idi ol zamân nûrun
Seni sonra geldi dimek hatâdır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkun kime düşse gönüllere saykal olur
Âyînesi yüz gösterir ‘atâdır yâ Resûla’llah
Seni seven kimselerün bâzârı Hakk ilen imiş
Senün nûrun o kimseye kaladır yâ Resûla’llah
Münâfık mel‘ûn u câhil yedilmedi kataruna
Yedilüb bile gelmeyen kaladır yâ Resûla’llah
İşitse adunı mü’min virir sallû ‘alâ salât
Ki kafirse semi‘ne ismün belâdır yâ Resûla’llah
Kime işaret kıldunsa ol oldı senün ‘âşıkun
Senün ‘aşkundan ol ‘âşık yanadır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkuna düşenler olar rahmet denizidir
Özin her dem o denize banadır yâ Resûla’llah
Senün tîrinün okına cânını pûte eylemiş
Kemândan çıkan Hakk tîrün cânadır yâ Resûla’llah
Dudagun şerbeti senün ‘aceb çeşmedir ey dilber
Niçe yüz bin gelür teşne kanadır yâ Resûla’llah
Senün zülfün medhin ider daramaga nûrlar ilen
Melekler dutmuş eline şânedir yâ Resûla’llah
Senün bir kez yüzün gören nâ-mahreme fâş eylemez
Kimse andan sorar olsa danadır yâ Resûla’llah
Olar ki mest ü şeydâdır cânı yolunda fedâdır
Seni her dem her arada anadır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkuna düşenün ‘aklı başdan zâil olur
‘Âmm u nâdân sagunur dânâdır yâ Resûla’llah
Mü’minler iyesiz olmaz iyesizler bahre dalmaz
Senün ‘aşkun kimde ise iyedir yâ Resûla’llah
Senün şer‘ince gitmeyen ‘aşkun odına tütmeyen
İblîs ana evim diyer yuvadır yâ Resûla’llah
Allah buyrugın dutmayan senün şer‘ince gitmeyen
Ne bendedir ne ümmetdir o nedir yâ Resûla’llah
Özin senden ırak eyler işi mekr ü yalan söyler
Özin şeytân çerisine taladır yâ Resûla’llah
Seni cândan seven kişi dâ’im şer‘ina guş eyler
Kulakda gûşvâresi tânedir yâ Resûla’llah
Senün şer‘in terk iderler nefsün atına binerler
Deger çarh hûrd ü hâr eyler uvadır yâ Resûla’llah
Binerler nefsün atına yanarlar nârun odına
Senün şer‘in balın dadmaz uyadır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkun gönüllerde müezzinler salâ eyler
Gözin gaflet dutanları uyarır yâ Resûla’llah
Bir eli yetse elüna gözin yol eyler ilüna
Cân ü başını yoluna koyadır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkun kimde ise pertevi daşra bırahur
Mahremlere yeticegin diyedir yâ Resûla’llah
Beyle söyler hakkdır sözi dâ’im ta‘rîf ider sizi
Onun çünki dâ’im yüzi sanadır yâ Resûla’llah
Bakub yüz-be-yüz olucak gider cân üzülür tenden
Her dem lutf ü kerem senden banadır yâ Resûla’llah
Her kim senünle yahş olsa yer ü gök ‘arş-ı nakş olsa
Her ne Allâh’dan bahş olsa duyadır yâ Resûla’llah
Seni söyler seni bilür secdesini sana kılur
Nice hâna muhtâc olsa doyadır yâ Resûla’llah
Her ‘âsî kabirde olsa zebânîler döger olsa
Sana salavât getürse koyadır yâ Resûla’llah
Seni cândan seven kişi hîç arada olmadı mât
Senün zülfün ona hil‘at giyedir yâ Resûla’llah
Senünlen birlenen kişi dâ’im saydı sen imişsin
İki cihân bahâ gelmez yinedir yâ Resûla’llah
Senün dogru ‘âşuklarun cân u cismi sen imişsin
Tanrı hakkı senün hakkun biledir yâ Resûla’llah
Senün derdünden ey dilber bu ‘Âciz haste olupdur
N’ola bir kez nigâh itsen devâdır yâ Resûla’llah
Rû-siyâh mahrûm ü bî-çiz n’ola bir kez rahm idesiz
Gelüpdür kapuna ‘Âciz Gedândır yâ Resûla’llah
Âcizî Süleyman Efendi Baba. Tezkire fi Beyani Ahvâli’n-Nebî Aleyhisselâm. Hacı Selîm Ağa Kemankeş nr 386. vr. 53a-55a.
Nûr Muhammed Salavât-Hikâyet Bana Seni Gerek
Kim ki hayatda can virdi
Göz açdı şeyhini gördi
O şeyhinde seni buldı
Bana seni gerek seni
Bir kanad ki şeyh virdi
Bu beden perr ü bâl oldı
Yine devlet dîdâr oldı
Bana seni gerek seni
Senden kanad aldım uçdum
Göklerün perdesini geçdim
Ab-ı kevseründen içdim
Bana seni gerek seni
Genc-i pinhânuna girdim
A‘la kudretlerün gördüm
Lâ-mekânuna gark oldum
Bana seni gerek seni
Senün derdünden kül oldum
O dergâhuna tozundum
Toprag iken gevher oldum
Bana seni gerek seni
Kim ki sana zârı kıldı
Dergâh ona menzil oldı
Mûsa nebî Tûr’ı sevdi
Bana seni gerek seni
Sensin ululardan ulu
Sensin “ya hû ve ya men hû”
Sensin zemîn felek dolu
Bana seni gerek seni
Seni seven ölmez imiş
Senden özge görmez imiş
Kendözini bilmez imiş
Bana seni gerek seni
‘Amâlar bilmez kandasın
İnkarlara ho daldasın
Görenler görür kandasın
Bana seni gerek seni
Yoluna koymuş cânı
Ben n’eylerim hân u mâlı
Sensin kamunun sübhânı
Bana seni gerek seni
Bu dünya fânîdir fânî
Sen virmişsin tene canı
Yüzümüze açgıl kânı
Bana seni gerek seni
İbn-i Şeyh Ahmed ’ün yari
Nazırıdır bâylar bâyı
Ben nazırı hak-i pâyı
Bana seni gerek seni
Âcizî Süleyman Efendi Baba. Tezkire fi Beyani Ahvâli’n-Nebî Aleyhisselâm. Hacı Selîm Ağa Kemankeş nr 386. vr. 139a-139b.
Nûr Muhammed Salavât-Hikâyet Hemîşe Pür-Nûr
Hemîşe pür-nûr olmaklık dilerse her kimün cânı
Dilinden koysun ayrık müdâm bu zikr-i Kur’ânı
Eger okur ise rencûr şifâ virir ona gayyûr
Eger kaygulu okursa gider kalmaz perîşânı
Bu Kur’ân mahlûka indi kamu yollu yolın buldı
Muhammed üstine dutdı bu eyvânı bu seyrânı
Zihî Kur’ân zihî Kur’ân zihî fazl u zihî ihsân
Zihî delîl zihî bürhân zihî ahkâm sultânı
Nazar kılsun ‘inâyetdir işidirsin sa‘âdetdir
Okursun külli devletdir zihî bahşiş müselmânı
Budur mü’minlere devlet budur miskînlere hil‘at
Budur münkerlere hüccet budur Kur’ân nûristânı
Bu Kur’ân okuyan diller çürimez yatur yüz yıllar
Ne hoş okur bu bülbüller bu Kur’ândır gülistânı
Cemâlündür Kelâmu’llâh saçun ‘âşıka Beytu’llâh
Şefâ‘atci Resûla’llâh kii sensin mü’minün cânı
Eger mü’min isen sen dah salavât vir ana dâ’im
Eger yüzine ‘âşıksan budur ‘âşık u meydânı
İki cihân ışıg ondan şefâ‘at eyleyen oldur
Nübüvvet anda zâhirdir bah onda mührini tanı
Çü bildi mü’min ey mürsel kafa yokdur cesedünde
Seyrildi sıdk-ı sâf oldı dahı kalmadı gümânı
Visâlüna iren kimse emîndir dünyâ âhiret
O vesvâsdan halâs oldı hisâra düşdi îmânı
‘Âşıkundur cân u dilden dâ’im sende nişân ister
Bî-nişân buldı ol kimse yüzünde gördi nişânı
Hisârunda olan ‘âşık ‘âşık yokdur varı sensin
Fenâlık makâmın buldı o tapdı genc ile kânı
Visâlün vaslına ‘Âciz dâ’im özin yanar gördi
Visâle yandı vasl oldı yanukdan isteme cânı
Bile bilün cemî‘ eşyâ ki ansız lezzeti yokdur
Dilersen ana iresin dün ü gün zikr eyle anı
Âcizî Süleyman Efendi Baba. Tezkire fi Beyani Ahvâli’n-Nebî Aleyhisselâm. Hacı Selîm Ağa Kemankeş nr 386. vr. 186a-187a.
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Tezkire-i Hazret-i Baba
Nûr Muhammed Salavât-Hikâyet Bir Kişinün Yüreginde
Bir kişinün yüreginde
‘Aşk odı bir dâğ eyledi
Hîç gülinün rengi solmaz
Gönlinde bir bâğ eyledi
Her gün ana dolu kadeh
Ahî eser efil getürür
Gün geldikce şevki artar
Niçün ki bir ah eyledi
Berk yapuşun ol pîre kim
Onı size göstere kim
Cânum kurbân ol pîre kim
Yolumızı sağ eyledi
Kim ki ‘arşuna geldiyse
Kadeh eline aldıysa
Hakk yolına can virdiyse
Görini pür-nûr eyledi
Görini pür-nûr eyledi
Anı ana pîr eyledi
Kim ki pîrine hakk didi
Makâmını Tûr eyledi
Mûsâ gibi Tûr’da dura
Dostını bî-hicâb göre
‘Arz vekîlin söyleye
Müşkilini hall eyledi
Müşkilini hall eyledi
Gönül şehrin sen eyledi
Gönül şehri sende dolu
Teni dahı sen eyledi
Her gönül ki senden hocam
Bir nefes cüdâ olmadı
Cân kafesden kurutlıcak
Cennete pervâz eyledi
Cennetde dahı durmaz ol
Cennete boyun eğmez ol
Yâ hû diyüb andan geçer
Özini vuslat eyledi
Anda vuslat olan kişi
Dîdâr görmek anun işi
Kışlağı bî-nişân imiş
Yaylağ lâ-mekân eyledi
Kim girse halvet-hâneye
Ma‘bûdına tâ‘at itse
Her nefesün şükrin bilse
Hakk anı server eyledi
Kim ki zâlimlere uydı
Nefs meresin elden koydı
Ya bu fenâya aldandı
Tenini perver eyledi
Kim ki seni hakk bilmedi
Dergâhuna yüz sürmedi
‘Âkibet insan olmadı
Özini hayvân eyledi
Kim ki dayandı adına
Dadandı dünyâ dadına
Düşdi cehennem odına
Her kim sana ‘âkk eyledi
Zihî yazık ibn-i âdem
Günâhından korkmaz imiş
Bir zerrece hayrı yokdur
Dağlarca günâh eyledi
Görmez bunca günâhını
Ol ‘âsî anmaz şâhını
Dutmaz hakka penâhını
Özin rû-siyâh eyledi
Kim ki sana inânmadı
Ol kişi râhat bulmadı
Hîç ana rahmet inmedi
Özin bî-îmân eyledi
Kim ki sana bil bağladı
Cân cesed seni çağladı
Bahdıkca hakka uğradı
Kendözin fenâ eyledi
Anda fenâ olan kişi
Dîdâr görmek anun işi
Kışlağı bî-nişân imiş
Yaylağ lâ-mekân eyledi
Yine geldi serverine
Mühr-i nübüvvet şânına
Baş koyupdur ayağına
Yine özin hâk eyledi
Bunı diyen sırf delüdir
Şekk ü şübheden berîdir
Ol degül anun yâridir
Beni dîvâne eyledi
Miskîn ‘Âcizî sözleri
Zinhâr size ögüd olsun
Kim ki bu meyden içmedi
Ol balını dûğ eyledi
Âcizî Süleyman Efendi Baba. Tezkire fi Beyani Ahvâli’n-Nebî Aleyhisselâm. Hacı Selîm Ağa Kemankeş nr 386. vr. 100a-100b.
Nûr Muhammed Salavât-Hikâyet Senün ‘Aşkun
Senün ‘aşkun gönüllerde bekâdır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkundan özge ‘aşk fenâdır yâ Resûla’llah
Senün yüzün gören gözler ne ay gözler ne yuldızlar
Nurundan gice gündüzler şu‘adır yâ Resûla’llah
Okıdı medhüni Allah senün ey enbiyâ hatmi
Ki gökde “Yâ-sin” yerde “Tâ-hâ”dır yâ Resûla’llah
Okıdı “الهذِي أَسْرَى ” sana ey seyyid-i ‘âlem
Didi rûhu’l-emîn durgıl salâdır yâ Resûla’llah
Adun Ahmed özün Mahmûd Muhammed Kâsım u Dâ‘î
Beher ismi ile okursun revâdır yâ Resûla’llah
Yüz yigirmi dört bin nebi ki oldı ‘âleme izhâr
Senün kadrün kamusundan ‘ulâdır yâ Resûla’llah
“صَدْرَكَ لَكَ نَشْرَحْ أَلَمْ” senün sînen sıfâtıdır
Saçun “Leyl” ü yüzün “Şems” “Duhâdır” yâ Resûla’llah
Yok idi ‘âlem ü âdem var idi ol zamân nûrun
Seni sonra geldi dimek hatâdır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkun kime düşse gönüllere saykal olur
Âyînesi yüz gösterir ‘atâdır yâ Resûla’llah
Seni seven kimselerün bâzârı Hakk ilen imiş
Senün nûrun o kimseye kaladır yâ Resûla’llah
Münâfık mel‘ûn u câhil yedilmedi kataruna
Yedilüb bile gelmeyen kaladır yâ Resûla’llah
İşitse adunı mü’min virir sallû ‘alâ salât
Ki kafirse semi‘ne ismün belâdır yâ Resûla’llah
Kime işaret kıldunsa ol oldı senün ‘âşıkun
Senün ‘aşkundan ol ‘âşık yanadır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkuna düşenler olar rahmet denizidir
Özin her dem o denize banadır yâ Resûla’llah
Senün tîrinün okına cânını pûte eylemiş
Kemândan çıkan Hakk tîrün cânadır yâ Resûla’llah
Dudagun şerbeti senün ‘aceb çeşmedir ey dilber
Niçe yüz bin gelür teşne kanadır yâ Resûla’llah
Senün zülfün medhin ider daramaga nûrlar ilen
Melekler dutmuş eline şânedir yâ Resûla’llah
Senün bir kez yüzün gören nâ-mahreme fâş eylemez
Kimse andan sorar olsa danadır yâ Resûla’llah
Olar ki mest ü şeydâdır cânı yolunda fedâdır
Seni her dem her arada anadır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkuna düşenün ‘aklı başdan zâil olur
‘Âmm u nâdân sagunur dânâdır yâ Resûla’llah
Mü’minler iyesiz olmaz iyesizler bahre dalmaz
Senün ‘aşkun kimde ise iyedir yâ Resûla’llah
Senün şer‘ince gitmeyen ‘aşkun odına tütmeyen
İblîs ana evim diyer yuvadır yâ Resûla’llah
Allah buyrugın dutmayan senün şer‘ince gitmeyen
Ne bendedir ne ümmetdir o nedir yâ Resûla’llah
Özin senden ırak eyler işi mekr ü yalan söyler
Özin şeytân çerisine taladır yâ Resûla’llah
Seni cândan seven kişi dâ’im şer‘ina guş eyler
Kulakda gûşvâresi tânedir yâ Resûla’llah
Senün şer‘in terk iderler nefsün atına binerler
Deger çarh hûrd ü hâr eyler uvadır yâ Resûla’llah
Binerler nefsün atına yanarlar nârun odına
Senün şer‘in balın dadmaz uyadır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkun gönüllerde müezzinler salâ eyler
Gözin gaflet dutanları uyarır yâ Resûla’llah
Bir eli yetse elüna gözin yol eyler ilüna
Cân ü başını yoluna koyadır yâ Resûla’llah
Senün ‘aşkun kimde ise pertevi daşra bırahur
Mahremlere yeticegin diyedir yâ Resûla’llah
Beyle söyler hakkdır sözi dâ’im ta‘rîf ider sizi
Onun çünki dâ’im yüzi sanadır yâ Resûla’llah
Bakub yüz-be-yüz olucak gider cân üzülür tenden
Her dem lutf ü kerem senden banadır yâ Resûla’llah
Her kim senünle yahş olsa yer ü gök ‘arş-ı nakş olsa
Her ne Allâh’dan bahş olsa duyadır yâ Resûla’llah
Seni söyler seni bilür secdesini sana kılur
Nice hâna muhtâc olsa doyadır yâ Resûla’llah
Her ‘âsî kabirde olsa zebânîler döger olsa
Sana salavât getürse koyadır yâ Resûla’llah
Seni cândan seven kişi hîç arada olmadı mât
Senün zülfün ona hil‘at giyedir yâ Resûla’llah
Senünlen birlenen kişi dâ’im saydı sen imişsin
İki cihân bahâ gelmez yinedir yâ Resûla’llah
Senün dogru ‘âşuklarun cân u cismi sen imişsin
Tanrı hakkı senün hakkun biledir yâ Resûla’llah
Senün derdünden ey dilber bu ‘Âciz haste olupdur
N’ola bir kez nigâh itsen devâdır yâ Resûla’llah
Rû-siyâh mahrûm ü bî-çiz n’ola bir kez rahm idesiz
Gelüpdür kapuna ‘Âciz Gedândır yâ Resûla’llah
Âcizî Süleyman Efendi Baba. Tezkire fi Beyani Ahvâli’n-Nebî Aleyhisselâm. Hacı Selîm Ağa Kemankeş nr 386. vr. 53a-55a.
Nûr Muhammed Salavât-Hikâyet Bana Seni Gerek
Kim ki hayatda can virdi
Göz açdı şeyhini gördi
O şeyhinde seni buldı
Bana seni gerek seni
Bir kanad ki şeyh virdi
Bu beden perr ü bâl oldı
Yine devlet dîdâr oldı
Bana seni gerek seni
Senden kanad aldım uçdum
Göklerün perdesini geçdim
Ab-ı kevseründen içdim
Bana seni gerek seni
Genc-i pinhânuna girdim
A‘la kudretlerün gördüm
Lâ-mekânuna gark oldum
Bana seni gerek seni
Senün derdünden kül oldum
O dergâhuna tozundum
Toprag iken gevher oldum
Bana seni gerek seni
Kim ki sana zârı kıldı
Dergâh ona menzil oldı
Mûsa nebî Tûr’ı sevdi
Bana seni gerek seni
Sensin ululardan ulu
Sensin “ya hû ve ya men hû”
Sensin zemîn felek dolu
Bana seni gerek seni
Seni seven ölmez imiş
Senden özge görmez imiş
Kendözini bilmez imiş
Bana seni gerek seni
‘Amâlar bilmez kandasın
İnkarlara ho daldasın
Görenler görür kandasın
Bana seni gerek seni
Yoluna koymuş cânı
Ben n’eylerim hân u mâlı
Sensin kamunun sübhânı
Bana seni gerek seni
Bu dünya fânîdir fânî
Sen virmişsin tene canı
Yüzümüze açgıl kânı
Bana seni gerek seni
İbn-i Şeyh Ahmed ’ün yari
Nazırıdır bâylar bâyı
Ben nazırı hak-i pâyı
Bana seni gerek seni
Âcizî Süleyman Efendi Baba. Tezkire fi Beyani Ahvâli’n-Nebî Aleyhisselâm. Hacı Selîm Ağa Kemankeş nr 386. vr. 139a-139b.
Nûr Muhammed Salavât-Hikâyet Hemîşe Pür-Nûr
Hemîşe pür-nûr olmaklık dilerse her kimün cânı
Dilinden koysun ayrık müdâm bu zikr-i Kur’ânı
Eger okur ise rencûr şifâ virir ona gayyûr
Eger kaygulu okursa gider kalmaz perîşânı
Bu Kur’ân mahlûka indi kamu yollu yolın buldı
Muhammed üstine dutdı bu eyvânı bu seyrânı
Zihî Kur’ân zihî Kur’ân zihî fazl u zihî ihsân
Zihî delîl zihî bürhân zihî ahkâm sultânı
Nazar kılsun ‘inâyetdir işidirsin sa‘âdetdir
Okursun külli devletdir zihî bahşiş müselmânı
Budur mü’minlere devlet budur miskînlere hil‘at
Budur münkerlere hüccet budur Kur’ân nûristânı
Bu Kur’ân okuyan diller çürimez yatur yüz yıllar
Ne hoş okur bu bülbüller bu Kur’ândır gülistânı
Cemâlündür Kelâmu’llâh saçun ‘âşıka Beytu’llâh
Şefâ‘atci Resûla’llâh kii sensin mü’minün cânı
Eger mü’min isen sen dah salavât vir ana dâ’im
Eger yüzine ‘âşıksan budur ‘âşık u meydânı
İki cihân ışıg ondan şefâ‘at eyleyen oldur
Nübüvvet anda zâhirdir bah onda mührini tanı
Çü bildi mü’min ey mürsel kafa yokdur cesedünde
Seyrildi sıdk-ı sâf oldı dahı kalmadı gümânı
Visâlüna iren kimse emîndir dünyâ âhiret
O vesvâsdan halâs oldı hisâra düşdi îmânı
‘Âşıkundur cân u dilden dâ’im sende nişân ister
Bî-nişân buldı ol kimse yüzünde gördi nişânı
Hisârunda olan ‘âşık ‘âşık yokdur varı sensin
Fenâlık makâmın buldı o tapdı genc ile kânı
Visâlün vaslına ‘Âciz dâ’im özin yanar gördi
Visâle yandı vasl oldı yanukdan isteme cânı
Bile bilün cemî‘ eşyâ ki ansız lezzeti yokdur
Dilersen ana iresin dün ü gün zikr eyle anı
Âcizî Süleyman Efendi Baba. Tezkire fi Beyani Ahvâli’n-Nebî Aleyhisselâm. Hacı Selîm Ağa Kemankeş nr 386. vr. 186a-187a.
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | ZEKERİYA MELEKİ | d. 1962 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | CUNUN/CÜNUN, Ekber Bozorgamin | d. 1966 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | LOKMÂN, Seyyid Lokmân, Lokmân Çelebi, Lokmân bin Hüseyin | d. ? - ö. 1601 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | ZEKERİYA MELEKİ | d. 1962 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | CUNUN/CÜNUN, Ekber Bozorgamin | d. 1966 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | LOKMÂN, Seyyid Lokmân, Lokmân Çelebi, Lokmân bin Hüseyin | d. ? - ö. 1601 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | ZEKERİYA MELEKİ | d. 1962 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | CUNUN/CÜNUN, Ekber Bozorgamin | d. 1966 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | LOKMÂN, Seyyid Lokmân, Lokmân Çelebi, Lokmân bin Hüseyin | d. ? - ö. 1601 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | ZEKERİYA MELEKİ | d. 1962 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | CUNUN/CÜNUN, Ekber Bozorgamin | d. 1966 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
12 | LOKMÂN, Seyyid Lokmân, Lokmân Çelebi, Lokmân bin Hüseyin | d. ? - ö. 1601 | Meslek | Görüntüle |
13 | ZEKERİYA MELEKİ | d. 1962 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | CUNUN/CÜNUN, Ekber Bozorgamin | d. 1966 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | LOKMÂN, Seyyid Lokmân, Lokmân Çelebi, Lokmân bin Hüseyin | d. ? - ö. 1601 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | ZEKERİYA MELEKİ | d. 1962 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | CUNUN/CÜNUN, Ekber Bozorgamin | d. 1966 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
18 | LOKMÂN, Seyyid Lokmân, Lokmân Çelebi, Lokmân bin Hüseyin | d. ? - ö. 1601 | Madde Adı | Görüntüle |