Madde Detay
HABÎBÎ, Ahmed bin Dervîş Halife
(d. ?/? - ö. ?/1564’ten sonra)
divan şairi ve yazarı
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Klasik
Türk edebiyatının en temel biyografik eserlerinin hiçbirinde şairle/yazarla
alakalı herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Eldeki bilgilerin tamamı bizzat
yazar tarafından kaleme aldığı Şakâ’ik tercümesinde bildirilmiştir. İsmi
Ahmed’dir. Aslen Konya’nın Akşehir ilçesindendir. Doğum tarihi bilinmeyen
yazarın hayatı hakkındaki bazı bilgilerden hareketle (evlenmesi vb.) en geç
XVI. asrın ilk çeyreğinde dünyaya gelmiş olabileceği söylenebilir. Babasının
adı/lakabı Derviş Halife’dir. Derviş Halife Halvetî tarikatı mürşidlerinden
olup kesin olarak bilinmemekle beraber Silivri’de bir dergâhın postnişiniydi.
İlk eğitimini babasından alan ve ardından devrinin önde gelen âlimlerinin derslerine
katılan yazar, henüz gençlik yıllarında tasavvufa meyletti. Ramazan Halife’nin
yardımıyla önce Erdebilî Sinan Efendi’den, ardından da Merkez Efendi’den icâzet
aldı. 951 (1544) yılının Rebiülevvel ayında
evlendi. Bir ay sonra babası Derviş Halife vefat etti. Babasının
ölümünden birkaç ay sonra 952 (1545)
yılının başlarında babasının adını verdikleri Derviş isimli küçük kardeşi
dünyaya geldi. Bu tarihlerde İstanbul’da Ali Paşa Medresesi’nde İsa Paşazâde
Halil Çelebi’nin muidliği vazifesinde bulunan yazarın ağabeyi Kemal Çelebi,
görevinden ayrılarak babasından boşalan posta oturdu. İmam olarak dört yıl görev yapan Ahmed Efendi
957 (1550) yılında İstanbul’a geldi. Tercemân Câmi‘i’nde on bir yıl vâizlik ve
şeyhlik yaptı. Buradan ayrıldıktan sonra Şakâi’k-ı Nu’mâniyye’nin
tercümesine başladı ve Nişancı Bey’in yardımlarıyla 18 Muharrem 972’de (26
Ağustos 1564) tercümesini tamamladı. Eserin tamamlandığı sırada Silivri’de Pîrî
Paşa Câmii’nde imam olarak görevine devam etmekteydi. Ölüm yeri ve tarihi
hakkında bilgi bulunmayan şairin/yazarın vefatı 1564’ten yılı ve sonrasında
olmalıdır.
Şiirlerinde Habîbî mahlasını kullanan
Ahmed’in, klasik Türk şiirinin husûsiyetlerine vâkıf olduğu görülmektedir. Şairin
mevcut şiirlerinden hareketle şiir yazma kabiliyetini lâdinî şiirden ziyade
dinî telkinler ve nasihat vererek okuyucularını iyiye ve doğruya sevketme
gayretiyle dinî edebiyat sınırları içinde kullandığı söylenilebilir. Tekke
şairlerinin şiirlerinde görülen aruz kusurlarına Habîbî’nin şiirlerinde pek
rastlanmaz. Şiirlerinin konusu itibariyle de klasik edebiyat şairlerinden
ayrılır.
Habîbî Ahmed bin Derviş’in eldeki eserlerinden hareketle onun nâsirliği, şairliğine göre daha iyidir denilebilir. Dili kullanım becerisi, klasik nesrin önemli ahenk unsurlarından seci‘deki başarısı ileri seviyededir. Günümüze ulaşan iki eseri tercüme de olsa, onun yazarlık kabiliyetini bizlere göstermesi bakımından önemlidir.
Eserleri:
1)
Tuhfetü’l-müştâkîn ilâ-Menâkıbi’s-sahâbe ve’t-tâbi‘în: Ahmed bin
Derviş’in bilinen ilk eseri Tuhfetü’l-müştâkîn ilâ-Menâkıbi’s-sahâbe
ve’t-tâbi‘în adlı bir biyografik eserdir. Kitabın varlığından bahseden
yegâne kaynak Kâtib Çelebi’nin Keşfü’z-zünûn’udur. Kâtib Çelebi, bu
eserin Menâkıbü’l-ahbâbi ve Merâtibü Uli’l-elbâb adlı Arapça kitabın
Türkçe tercümesi olduğunu ve müterciminin Ahmed bin Derviş Halîfe el-Akşehrî
olduğunu kaydeder. (Kâtib Çelebi 2012: 1466) Bu bilgiden hareketle yazma eser
kütüphaneleri ve kataloglarında yapılan ayrıntılı taramalarda Süleymaniye Yazma
Eser Kütüphanesi Reşit Efendi 1123 numarada kayıtlı adı geçen eserin eksik bir
nüshası tespit edilmiştir.
Muhammed bin Abdullah bin
Muhammed el-Hüseynî eş-Şâfi‘î’nin Menâkıbü’l-ahbâbi ve Merâtibü Uli’l-elbâb adlı
eserinin bilindiği kadarıyla edebiyatımızdaki ilk tercümesidir. Eser on
bölümden meydana gelmektedir. Bâblarda sırasıyla sahâbeler, Hz Peygamber’in
eşleri ve bazı mümin kadınlar, tâbi‘înin önde gelenleri, Medineli fıkıhçılar,
seyyid olan bazı âlimler, dört mezhep imamı, bazı meşhur sûfîler, İmâm Buhârî
ve Müslim gibi bazı muhaddisler, kerâmet sahibi bazı kadın meşhur kadınlar,
devlet adamları ve kadınlardan meşhur olmayan bazılarının biyografileri ele
alınmıştır.
2) ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye: Taşköprîzâde Ahmed İsameddin Efendi’nin Şakâ’iku’n-Nu‘mâniyye’sini esas alarak hazırladığı serbest bir tercüme yapan Habîbî Ahmed bin Dervîş Halife eserine ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye ismini vermiştir. Eserin yazım sebebini şöyle ifade etmiştir: Mütercim gençlik yıllarından sonra gelen ağırbaşlılık zamanında bilgisi denizler kadar geniş fazilet sahiplerinin kitaplarını incelerken Taşköprîzâde Ahmed Efendi’nin eş-Şakâ’iku’n-Nu‘mâniyye fî-Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye adlı kitabına rastlamıştır. Bu kitabı olgun kişilere bir hediye olması için Arapça’dan Türkçe’ye çevirmek istemiştir. Ahmed bin Dervîş, tercümesinin hâtime kısmında eserinin tamamlanma tarihini hem nesren hem de tarih düşürerek bildirmiştir. Buna göre eser 18 Muharrem 972’de (26 Ağustos 1564) kuşluk vaktinde tamamlanmıştır. Asıl eser olan Şakâ’iku’n-Nu‘mâniyye’nin müellifi Taşköprîzâde, ömrünün sonlarına doğru görme yetisini kaybettiği için eserini ezberinden 25 Ramazan 964 (22 Temmuz 1557), eserin karşılaştırılması 26 Şevval 964’te (22 Ağustos 1557) tamamlanmıştır. Ahmed bin Dervîş’in Şakâ’ik tercümesi, asıl eserin yazımından yaklaşık yedi yıl sonra yapılmıştır. Bu durumda ed-Devhatü’l-irfâniyye, Şakâ’ik’ın ilk tam tercümesidir.
Habîbî Ahmed bin Dervîş, kitabı tercüme etme gerekçesini ifade ettikten sonra eseri şöhretli birinin adına kaleme aldığını söylemiştir. 26 beyitlik manzum bir ithafta Kanunî Sultan Süleyman’ın veziri Semiz Ali Paşa’yı metheder ve paşanın maiyetinde yer alanlardan Lâyihî Mustafa Efendi, Ferruh Kethuda ve Hasan Bey’i de över.
Yazma eser kütüphaneleri ve kataloglarında yapılan ayrıntılı taramalarda eserin iki nüshasının varlığı tespit edilmiştir. İlki Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148 numarada Ahmed b. Derviş adına kayıtlı müellif hattı olduğu bildirilen nüshadır. İkincisi Kahire’deki Hidiv Ktp. Türkçe Yazmalar kısmında 8944 numarada kayıtlıdır. Bu bilgide de kısmî düzeltmeye ihtiyaç vardır. Hidiv Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kataloğu Osmanlı’nın son devirlerinde hazırlanmıştır. Kütüphanedeki yazmalar daha sonra Mısır Millî Kütüphanesi’ne bünyesine dâhil edilmiştir. Mısır Millî Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kataloğu ise çok daha yakın bir zamanda hazırlanmış; Hidiv Kütüphanesi’nden intikal eden Türkçe yazmalar tekrar kataloglanınca aslında tek nüsha olan eser iki farklı katalogda yer aldığından iki ayrı nüsha gibi değerlendirilmiştir. Mevcut bilgilerimize göre de bu yazma ünik nüsha konumundadır.
Konuları
itibariyle değerlendirildiğinde biyografik eserlerin çoğunun üslubu orta nesir grubuna
girmekte, bazı tezkireler ve hâl tercümesi kitaplarının ise ağdalı nesirle
kaleme alındığı görülmektedir. Arapça’dan tercüme edilmiş bir eser olan Devhatü’l-irfâniyye’de
kullanılan dil ise yer yer Eski Anadolu Türkçesi özellikleri göstermektedir. Ayrıca
Arapça-Farsça kelime ve terkiplerin kullanım sıklığı, nesrin en önemli ahenk
unsuru secinin eserdeki yeri göz önünde tutulduğunda eserin genelinde orta
nesir ve bazı yerlerde de süslü nesir üslubunun yer aldığı görülecektir. Eski
Anadolu Türkçesi’nde sıklıkla görülen durur/dürür bildirme eki eser boyunca
birçok kez kullanılmıştır. Ayrıca Farsça tamlama eki bazı varaklarda harfle,
bazı varaklarda hareke ile gösterilmiştir. Arkaik denilebilecek bazı kelimelere
yer verilmiştir. Seslenme edatı olarak değerlendirebileceğimiz “ey” kelimesi
“iy” şeklinde harekelenmiştir.
Eserde en dikkat çekici hususlardan birisi
asıl eserde yer almamasına rağmen mukaddime kısmında sebeb-i te’liften sonra
mütercimin “münâcât” bahsine girmesi ve Sinan Paşa’nın Tazarru-nâme’sindeki
“İlâhî” nidâsıyla secili bir şekilde ifade edilen yakarışa benzer yakarışları
dile getirmesidir.
Kaynakça
Ahmed bin
Dervîş Halîfe. ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati
Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye. Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148.
Ahmed bin
Dervîş Halîfe. Tuhfetü’l-müştâkîn ilâ-Menâkıbi’s-sahâbe ve’t-tâbi‘în. Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Reşit Efendi 1123.
Alî Hilmî el-Dağıstânî. Fihristü’l-Kütübi’t-Türkiyye el-Mevcūdetü bi’l-Kütübhâneti’l-Hidiviyye. Kahire: Matbaatü’l-Osmâniyye 1306.
Ârif. “Devlet-i Osmâniye’nin Teessüs ve Tekarrürü Devrinde İlm ve Ulemâ”. Dârü’l-Fünûn Edebiyât Fak. Mecmuası. 1 (2): 1332.
Babinger, Franz (1992). Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri. çev. Coşkun Üçok. Ankara: KB Yay.
Ekinci, Ramazan (hzl.) (2017). Uşşâkîzâde İbrahim Hasîb Efendi, Zeyl-i Şakâ’ik, Uşşâkîzâde’nin Şakâ’ik Zeyli. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay.
Gönül,
Behcet (1945). “İstanbul Kütüphanelerinde Al- Şakâ’ik Al-Nu‘mâniya Tercüme ve
Zeyilleri”. Türkiyat Mecmuası. (VIII): 136-168.
Kâtib
Çelebi (2012). Keşfü’z-zünûn. çev. Rüştü Balcı. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay. 1466.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: RAMAZAN EKİNCİYayın Tarihi: 01.12.2020Güncelleme Tarihi: 03.12.2020Eserlerinden Örnekler
İlâhî! Bir
sultân-ı bî-vezîrsin kim selâtîn-i serverân-ı ‘âlem ve havâkîn-i müdebbirân-ı
benî Âdem beydâ-yı satvetünde ser-gerdân u muztarib-hâller ve bir pâdişâh-ı
bî-nazîrsin kim mülûk-i büzürgvârân-ı ümem sahrâ-yı saltanatunda ser-geşte vü
bî-mecâllerdür.
İlâhî! Bir mûcid-i bilâ-âletsin kim ‘adem
deryâ-yı hizâne-i îcâd u ihtirâ‘ndur ve bir mübdi‘-i bî-‘illetsin kim yokluk
dâ’iresi mahzen-i ihdâs u ibdâ‘ndur.
İlâhî! Dü harf kün ile zuhûr iden ‘arş
u semavât kudret-i bî-nihâyetüne bürhân-ı sâdi‘ ve cüz’î iltifât ile müretteb ü
müzeyyen olan mevcûdât u mahlûkât vahdâniyyet-i zâtuna delîl-i kâtı‘dur.
İlâhî! Çeşm-i ‘akl u idrâk her ne kadar sarf-ı
hiddet ü dikkat itse zirve-i serâ-perde-i kemâlâtunun bir gûşesini göremez ve
murg u hem-çâlâk sad hezârân bâl ü per ile niçe yıllar tayerân itse dâmen-i
sürâdıkât-ı celâlünün bir bacagına iremez.
İlâhî! Nesr-i tâ’ir-i fikret-i pür-hikmet rûz
u şeb fezâ-yı melekût u ceberûtda cevlân ider ise bir kadem sâha-i
uluhiyyetünde seyâhat idemez ve tâvûs-ı kiyâset leyl ü nehâr beydâ-yı ‘âlem-i
nâsût u lâhûtda perrân gösterse bir nefes hevâ-yı rübûbiyyetünde per açup
uçamaz.
İlâhî! ‘Ukûl-i ‘ukalâ-yı mütekaddimîn ü
müte’ahhirîn dâ’ire-i kudûmüne bir zerre kadem basamaz ve efkâr-ı fuzalâ-yı
evvelîn ü âhirîn hikmet ü ma‘rifetünden bir noktaca dem uramaz.
İlâhî! Kulûb-ı ‘uşşâk-ı sâdıku’l-fu’âdı vâdî-i
iştiyâkunda envâr-ı cemâlünle münevver ve meşâmm-ı müştâkân-ı hâlisü’l-i‘tikâdı
peygûle-i eşvâkunda nefehât-ı visâlün ile mu‘attar eyle.
İlâhî! Eger cemî‘-i mevcûdât-ı sâbıka vü
lâhıka ‘aded-i rîg-i beyâ[bâ]n u ahcâr kadar ma‘âsî vü hatâyâya mürtekib
olsalar senün saltanatuna zerre kadar noksân gelmez ve cümle-i mahlûkât-ı
mütelâhıka mikdâr-ı nebâtât ve evrâk-ı eşcâr denlü ‘ibâdet ü tâ‘ata müdâvemet
kılsalar senün pâdişâhlıgun içün hîç nesne artmaz.
İlâhî! Matlûbımuz oldur ki sen râzî oldugun
sebîle reh-nümûn olup envâ‘-ı kemâlâtuna mazhar kılasın ve maksûdımuz budur ki
nefs-i bed-kîşün hevâlarından masûn kılup enzâr-ı ‘inâyetüne manzar idesin.
İlâhî! Semerât-ı tâ‘ât-ı mücrimîni galebât-ı
şehevât u hatî’âtda hebâ-yı menşûr eyleme ve netâ’ic-i ‘ibâdât-ı müznibîni
keserât-ı zünûb u seyyi’âtdan noksân u kusûr üzere kılma.
İlâhî! Belâ bucaklarında rûz u şeb giryân
yatan günehkâr kullarunun niyâz u i‘tizârın mahall-i icâbete sen irişdür ve gam
gûşelerinde dem-â-dem eşk-rîzân olan ‘âsî bendelerünün tazarru‘ u zârılarını
dâ’ire-i icâbete irgür.
İlâhî! ‘İsyân gûşe-nişînlerini taraf-ı ḍalâletden
mahfûz tutup hidâyetüni reh-nümâ ve vâdiye-i şekâvetden dûr idüp ‘âtıfet ü
sa‘âdetüni pîşvâ eyle. (ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati
Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye. Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148 vr.
6b-7a)
Eserden
Bir Biyografi Örneği
Mevlânâ Edebâlî
Hazret-i ‘Osmân-ı Gâzî ‘aleyhi
rahmetü’l-Bârî serîr-i ‘adâlete ve pâye-i hilâfete hicret-i nebeviyyenün
altı yüz toksan tokuzı senesinde cülûs eylediler. Zamâneleri fuzalâsından biri
mevlâ’ü’l-mevâlî Edebâlî hazretleridür kim bilâd-ı Karaman’da vücûda gelüp
‘ulûmdan ba‘zısını ‘asrı ‘ulemâsından tahsîl itdüklerinden sonra bilâd-ı Şâm’a
rıhlet, mevâlîsinden ‘ulûmun tekmîlinde dikkat idüp zamânesi ‘ulemâsınun
zirvesi ve fuzalâsınun kıdvesi ve imâm-ı zamân ve müftî-i devrân oldılar ve
ba‘dehu vatan-ı aslîlerine gelüp Sultân ‘Osmân ile mülâkât idüp makbûl-i
nazar-ı sultân ve müşârun ileyh[e] a‘yân oldılar. ‘Osmân Gâzî dahı umûr-ı
saltanatda ve mühimmât-ı diyânetde olan ‘ukdelerini anlara hall itdürürler idi
ki zîrâ ‘âlim ü ‘âmil ü kâmil [idi] ve tahsîl-i ‘ulûm-ı zâhireden sonra tarîk-ı
‘ulûm-ı bâtınîye ‘avdet idüp ehl-i mürüvvet ve müstecâbü’d-da‘ve oldılar. Hattâ
cemî‘-i nâs enfâs-ı şerîfelerini mübârek bilüp kadem-i şerîflerine yüzler sürüp
du‘â iltimâs iderler idi. Ve dahı erbâb-ı siyer buyurmışlar kim ‘Osmân Gâzî rahmetu’llâhi
‘aleyh bir gice ‘âlem-i hˇâbda gördiler kim ay, hazret-i şeyhün mübârek
cebîninden çıkup şâh-ı ehl-i îmân hazret-i ‘Osmân’un mübârek cebîninden içerü
girür ve dahı şâhun südde-i mübârekelerinden bir ‘azîm dıraht zâhir olur kim
sâyesi eflâki ihâta idüp ve tahtında cibâl ü enhâr u esmâr ve sıgâr u kibâr
harâset ü zirâ‘at iderler. Hemân ‘ale’s-sabâh bu vâkı‘ayı şeyh hazretlerine
takrîr eylerler. Anlar dahı secde-i şükr idüp sa‘âdet-i ebedî ve pâye-i sermedî
ile beşâret idüp kerîmelerini Gâzî ‘Osmân’a bi’ş-şer‘i’l-kavîm ve’n-nehci’l-müstakîm
zevcelige ihsân eylediler. Gâzî ‘Osmân dahi bi’s-sıdk ve’s-safâ ve bi’t-tav‘
ve’r-rızâ kabûl eylediler. Hattâ ol âhiret hatunından bir niçe evlâdı oldı.
Husûsa Orhan’un vâlidesidür. Şeyh hazretleri hicretün yedi yüz yigirmi altı
senesinde cenâb-ı âhirete müteveccih oldılar. Ol zamânda sinn-i şerîfleri yüz
yigirmide idiler. Ol sâhib-i himem içün Gâzî ‘Osmân ve sâ’ir erkân mâtem idüp
emr-i techîz ü tekfînini ber-muktezâ-yı şer‘-i şerîf yirine koyup defn
eylediler. Şâh hod şeyhün hayâtlarında anlar içün bir zâviye-i garrâ bünyâd
eylediler idi. el-Ân mânend-i dünyâ ve müsâfir-hâne-i ra‘nâdur ve bir aydan
sonra kerîmeleri dahı kendülere vâsıl olup üç aydan sonra ‘Osmân Gâzî de
bilâd-ı İslâm’a hân iken sultân-ı ashâb-ı cinân oldılar. Revânına hezâran hezâr
rahmet-i ilâhî irişe. Âmîn.
Edebâlî
göçüp dâr-ı fenâdan
Didi
sadruma geçsün Molla Tursun
(ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati
Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye. Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148 vr.
11a-12a)
Tarîk-ı Halvetî
şâh-ı turukdur
Olar mânendi
hîç kimse yokdur
Egerçî her
tarîkun var safâsı
Velî
çokdur bu servler vefâsı
Bulara hor
bakma zînhârî
Bularun
hîç solmazdur bahârı
Bulardur
câmi‘-i cem‘-i tarâ’ik
Bulardur
mazhar-ı nûr-ı hakâ’ik
Habîbî’nün
bulardur cân u cânı
Gönüller
Mısr’ınun şâh-ı cihânı
(ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati
Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye. Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148 vr.
170a)
Yayın Tarihi: 01.12.2020Güncelleme Tarihi: 03.12.2020Eserlerinden Örnekler
İlâhî! Bir
sultân-ı bî-vezîrsin kim selâtîn-i serverân-ı ‘âlem ve havâkîn-i müdebbirân-ı
benî Âdem beydâ-yı satvetünde ser-gerdân u muztarib-hâller ve bir pâdişâh-ı
bî-nazîrsin kim mülûk-i büzürgvârân-ı ümem sahrâ-yı saltanatunda ser-geşte vü
bî-mecâllerdür.
İlâhî! Bir mûcid-i bilâ-âletsin kim ‘adem
deryâ-yı hizâne-i îcâd u ihtirâ‘ndur ve bir mübdi‘-i bî-‘illetsin kim yokluk
dâ’iresi mahzen-i ihdâs u ibdâ‘ndur.
İlâhî! Dü harf kün ile zuhûr iden ‘arş
u semavât kudret-i bî-nihâyetüne bürhân-ı sâdi‘ ve cüz’î iltifât ile müretteb ü
müzeyyen olan mevcûdât u mahlûkât vahdâniyyet-i zâtuna delîl-i kâtı‘dur.
İlâhî! Çeşm-i ‘akl u idrâk her ne kadar sarf-ı
hiddet ü dikkat itse zirve-i serâ-perde-i kemâlâtunun bir gûşesini göremez ve
murg u hem-çâlâk sad hezârân bâl ü per ile niçe yıllar tayerân itse dâmen-i
sürâdıkât-ı celâlünün bir bacagına iremez.
İlâhî! Nesr-i tâ’ir-i fikret-i pür-hikmet rûz
u şeb fezâ-yı melekût u ceberûtda cevlân ider ise bir kadem sâha-i
uluhiyyetünde seyâhat idemez ve tâvûs-ı kiyâset leyl ü nehâr beydâ-yı ‘âlem-i
nâsût u lâhûtda perrân gösterse bir nefes hevâ-yı rübûbiyyetünde per açup
uçamaz.
İlâhî! ‘Ukûl-i ‘ukalâ-yı mütekaddimîn ü
müte’ahhirîn dâ’ire-i kudûmüne bir zerre kadem basamaz ve efkâr-ı fuzalâ-yı
evvelîn ü âhirîn hikmet ü ma‘rifetünden bir noktaca dem uramaz.
İlâhî! Kulûb-ı ‘uşşâk-ı sâdıku’l-fu’âdı vâdî-i
iştiyâkunda envâr-ı cemâlünle münevver ve meşâmm-ı müştâkân-ı hâlisü’l-i‘tikâdı
peygûle-i eşvâkunda nefehât-ı visâlün ile mu‘attar eyle.
İlâhî! Eger cemî‘-i mevcûdât-ı sâbıka vü
lâhıka ‘aded-i rîg-i beyâ[bâ]n u ahcâr kadar ma‘âsî vü hatâyâya mürtekib
olsalar senün saltanatuna zerre kadar noksân gelmez ve cümle-i mahlûkât-ı
mütelâhıka mikdâr-ı nebâtât ve evrâk-ı eşcâr denlü ‘ibâdet ü tâ‘ata müdâvemet
kılsalar senün pâdişâhlıgun içün hîç nesne artmaz.
İlâhî! Matlûbımuz oldur ki sen râzî oldugun
sebîle reh-nümûn olup envâ‘-ı kemâlâtuna mazhar kılasın ve maksûdımuz budur ki
nefs-i bed-kîşün hevâlarından masûn kılup enzâr-ı ‘inâyetüne manzar idesin.
İlâhî! Semerât-ı tâ‘ât-ı mücrimîni galebât-ı
şehevât u hatî’âtda hebâ-yı menşûr eyleme ve netâ’ic-i ‘ibâdât-ı müznibîni
keserât-ı zünûb u seyyi’âtdan noksân u kusûr üzere kılma.
İlâhî! Belâ bucaklarında rûz u şeb giryân
yatan günehkâr kullarunun niyâz u i‘tizârın mahall-i icâbete sen irişdür ve gam
gûşelerinde dem-â-dem eşk-rîzân olan ‘âsî bendelerünün tazarru‘ u zârılarını
dâ’ire-i icâbete irgür.
İlâhî! ‘İsyân gûşe-nişînlerini taraf-ı ḍalâletden
mahfûz tutup hidâyetüni reh-nümâ ve vâdiye-i şekâvetden dûr idüp ‘âtıfet ü
sa‘âdetüni pîşvâ eyle. (ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati
Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye. Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148 vr.
6b-7a)
Eserden
Bir Biyografi Örneği
Mevlânâ Edebâlî
Hazret-i ‘Osmân-ı Gâzî ‘aleyhi
rahmetü’l-Bârî serîr-i ‘adâlete ve pâye-i hilâfete hicret-i nebeviyyenün
altı yüz toksan tokuzı senesinde cülûs eylediler. Zamâneleri fuzalâsından biri
mevlâ’ü’l-mevâlî Edebâlî hazretleridür kim bilâd-ı Karaman’da vücûda gelüp
‘ulûmdan ba‘zısını ‘asrı ‘ulemâsından tahsîl itdüklerinden sonra bilâd-ı Şâm’a
rıhlet, mevâlîsinden ‘ulûmun tekmîlinde dikkat idüp zamânesi ‘ulemâsınun
zirvesi ve fuzalâsınun kıdvesi ve imâm-ı zamân ve müftî-i devrân oldılar ve
ba‘dehu vatan-ı aslîlerine gelüp Sultân ‘Osmân ile mülâkât idüp makbûl-i
nazar-ı sultân ve müşârun ileyh[e] a‘yân oldılar. ‘Osmân Gâzî dahı umûr-ı
saltanatda ve mühimmât-ı diyânetde olan ‘ukdelerini anlara hall itdürürler idi
ki zîrâ ‘âlim ü ‘âmil ü kâmil [idi] ve tahsîl-i ‘ulûm-ı zâhireden sonra tarîk-ı
‘ulûm-ı bâtınîye ‘avdet idüp ehl-i mürüvvet ve müstecâbü’d-da‘ve oldılar. Hattâ
cemî‘-i nâs enfâs-ı şerîfelerini mübârek bilüp kadem-i şerîflerine yüzler sürüp
du‘â iltimâs iderler idi. Ve dahı erbâb-ı siyer buyurmışlar kim ‘Osmân Gâzî rahmetu’llâhi
‘aleyh bir gice ‘âlem-i hˇâbda gördiler kim ay, hazret-i şeyhün mübârek
cebîninden çıkup şâh-ı ehl-i îmân hazret-i ‘Osmân’un mübârek cebîninden içerü
girür ve dahı şâhun südde-i mübârekelerinden bir ‘azîm dıraht zâhir olur kim
sâyesi eflâki ihâta idüp ve tahtında cibâl ü enhâr u esmâr ve sıgâr u kibâr
harâset ü zirâ‘at iderler. Hemân ‘ale’s-sabâh bu vâkı‘ayı şeyh hazretlerine
takrîr eylerler. Anlar dahı secde-i şükr idüp sa‘âdet-i ebedî ve pâye-i sermedî
ile beşâret idüp kerîmelerini Gâzî ‘Osmân’a bi’ş-şer‘i’l-kavîm ve’n-nehci’l-müstakîm
zevcelige ihsân eylediler. Gâzî ‘Osmân dahi bi’s-sıdk ve’s-safâ ve bi’t-tav‘
ve’r-rızâ kabûl eylediler. Hattâ ol âhiret hatunından bir niçe evlâdı oldı.
Husûsa Orhan’un vâlidesidür. Şeyh hazretleri hicretün yedi yüz yigirmi altı
senesinde cenâb-ı âhirete müteveccih oldılar. Ol zamânda sinn-i şerîfleri yüz
yigirmide idiler. Ol sâhib-i himem içün Gâzî ‘Osmân ve sâ’ir erkân mâtem idüp
emr-i techîz ü tekfînini ber-muktezâ-yı şer‘-i şerîf yirine koyup defn
eylediler. Şâh hod şeyhün hayâtlarında anlar içün bir zâviye-i garrâ bünyâd
eylediler idi. el-Ân mânend-i dünyâ ve müsâfir-hâne-i ra‘nâdur ve bir aydan
sonra kerîmeleri dahı kendülere vâsıl olup üç aydan sonra ‘Osmân Gâzî de
bilâd-ı İslâm’a hân iken sultân-ı ashâb-ı cinân oldılar. Revânına hezâran hezâr
rahmet-i ilâhî irişe. Âmîn.
Edebâlî
göçüp dâr-ı fenâdan
Didi
sadruma geçsün Molla Tursun
(ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati
Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye. Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148 vr.
11a-12a)
Tarîk-ı Halvetî
şâh-ı turukdur
Olar mânendi
hîç kimse yokdur
Egerçî her
tarîkun var safâsı
Velî
çokdur bu servler vefâsı
Bulara hor
bakma zînhârî
Bularun
hîç solmazdur bahârı
Bulardur
câmi‘-i cem‘-i tarâ’ik
Bulardur
mazhar-ı nûr-ı hakâ’ik
Habîbî’nün
bulardur cân u cânı
Gönüller
Mısr’ınun şâh-ı cihânı
(ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati
Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye. Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148 vr.
170a)
Güncelleme Tarihi: 03.12.2020Eserlerinden Örnekler
İlâhî! Bir
sultân-ı bî-vezîrsin kim selâtîn-i serverân-ı ‘âlem ve havâkîn-i müdebbirân-ı
benî Âdem beydâ-yı satvetünde ser-gerdân u muztarib-hâller ve bir pâdişâh-ı
bî-nazîrsin kim mülûk-i büzürgvârân-ı ümem sahrâ-yı saltanatunda ser-geşte vü
bî-mecâllerdür.
İlâhî! Bir mûcid-i bilâ-âletsin kim ‘adem
deryâ-yı hizâne-i îcâd u ihtirâ‘ndur ve bir mübdi‘-i bî-‘illetsin kim yokluk
dâ’iresi mahzen-i ihdâs u ibdâ‘ndur.
İlâhî! Dü harf kün ile zuhûr iden ‘arş
u semavât kudret-i bî-nihâyetüne bürhân-ı sâdi‘ ve cüz’î iltifât ile müretteb ü
müzeyyen olan mevcûdât u mahlûkât vahdâniyyet-i zâtuna delîl-i kâtı‘dur.
İlâhî! Çeşm-i ‘akl u idrâk her ne kadar sarf-ı
hiddet ü dikkat itse zirve-i serâ-perde-i kemâlâtunun bir gûşesini göremez ve
murg u hem-çâlâk sad hezârân bâl ü per ile niçe yıllar tayerân itse dâmen-i
sürâdıkât-ı celâlünün bir bacagına iremez.
İlâhî! Nesr-i tâ’ir-i fikret-i pür-hikmet rûz
u şeb fezâ-yı melekût u ceberûtda cevlân ider ise bir kadem sâha-i
uluhiyyetünde seyâhat idemez ve tâvûs-ı kiyâset leyl ü nehâr beydâ-yı ‘âlem-i
nâsût u lâhûtda perrân gösterse bir nefes hevâ-yı rübûbiyyetünde per açup
uçamaz.
İlâhî! ‘Ukûl-i ‘ukalâ-yı mütekaddimîn ü
müte’ahhirîn dâ’ire-i kudûmüne bir zerre kadem basamaz ve efkâr-ı fuzalâ-yı
evvelîn ü âhirîn hikmet ü ma‘rifetünden bir noktaca dem uramaz.
İlâhî! Kulûb-ı ‘uşşâk-ı sâdıku’l-fu’âdı vâdî-i
iştiyâkunda envâr-ı cemâlünle münevver ve meşâmm-ı müştâkân-ı hâlisü’l-i‘tikâdı
peygûle-i eşvâkunda nefehât-ı visâlün ile mu‘attar eyle.
İlâhî! Eger cemî‘-i mevcûdât-ı sâbıka vü
lâhıka ‘aded-i rîg-i beyâ[bâ]n u ahcâr kadar ma‘âsî vü hatâyâya mürtekib
olsalar senün saltanatuna zerre kadar noksân gelmez ve cümle-i mahlûkât-ı
mütelâhıka mikdâr-ı nebâtât ve evrâk-ı eşcâr denlü ‘ibâdet ü tâ‘ata müdâvemet
kılsalar senün pâdişâhlıgun içün hîç nesne artmaz.
İlâhî! Matlûbımuz oldur ki sen râzî oldugun
sebîle reh-nümûn olup envâ‘-ı kemâlâtuna mazhar kılasın ve maksûdımuz budur ki
nefs-i bed-kîşün hevâlarından masûn kılup enzâr-ı ‘inâyetüne manzar idesin.
İlâhî! Semerât-ı tâ‘ât-ı mücrimîni galebât-ı
şehevât u hatî’âtda hebâ-yı menşûr eyleme ve netâ’ic-i ‘ibâdât-ı müznibîni
keserât-ı zünûb u seyyi’âtdan noksân u kusûr üzere kılma.
İlâhî! Belâ bucaklarında rûz u şeb giryân
yatan günehkâr kullarunun niyâz u i‘tizârın mahall-i icâbete sen irişdür ve gam
gûşelerinde dem-â-dem eşk-rîzân olan ‘âsî bendelerünün tazarru‘ u zârılarını
dâ’ire-i icâbete irgür.
İlâhî! ‘İsyân gûşe-nişînlerini taraf-ı ḍalâletden
mahfûz tutup hidâyetüni reh-nümâ ve vâdiye-i şekâvetden dûr idüp ‘âtıfet ü
sa‘âdetüni pîşvâ eyle. (ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati
Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye. Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148 vr.
6b-7a)
Eserden
Bir Biyografi Örneği
Mevlânâ Edebâlî
Hazret-i ‘Osmân-ı Gâzî ‘aleyhi
rahmetü’l-Bârî serîr-i ‘adâlete ve pâye-i hilâfete hicret-i nebeviyyenün
altı yüz toksan tokuzı senesinde cülûs eylediler. Zamâneleri fuzalâsından biri
mevlâ’ü’l-mevâlî Edebâlî hazretleridür kim bilâd-ı Karaman’da vücûda gelüp
‘ulûmdan ba‘zısını ‘asrı ‘ulemâsından tahsîl itdüklerinden sonra bilâd-ı Şâm’a
rıhlet, mevâlîsinden ‘ulûmun tekmîlinde dikkat idüp zamânesi ‘ulemâsınun
zirvesi ve fuzalâsınun kıdvesi ve imâm-ı zamân ve müftî-i devrân oldılar ve
ba‘dehu vatan-ı aslîlerine gelüp Sultân ‘Osmân ile mülâkât idüp makbûl-i
nazar-ı sultân ve müşârun ileyh[e] a‘yân oldılar. ‘Osmân Gâzî dahı umûr-ı
saltanatda ve mühimmât-ı diyânetde olan ‘ukdelerini anlara hall itdürürler idi
ki zîrâ ‘âlim ü ‘âmil ü kâmil [idi] ve tahsîl-i ‘ulûm-ı zâhireden sonra tarîk-ı
‘ulûm-ı bâtınîye ‘avdet idüp ehl-i mürüvvet ve müstecâbü’d-da‘ve oldılar. Hattâ
cemî‘-i nâs enfâs-ı şerîfelerini mübârek bilüp kadem-i şerîflerine yüzler sürüp
du‘â iltimâs iderler idi. Ve dahı erbâb-ı siyer buyurmışlar kim ‘Osmân Gâzî rahmetu’llâhi
‘aleyh bir gice ‘âlem-i hˇâbda gördiler kim ay, hazret-i şeyhün mübârek
cebîninden çıkup şâh-ı ehl-i îmân hazret-i ‘Osmân’un mübârek cebîninden içerü
girür ve dahı şâhun südde-i mübârekelerinden bir ‘azîm dıraht zâhir olur kim
sâyesi eflâki ihâta idüp ve tahtında cibâl ü enhâr u esmâr ve sıgâr u kibâr
harâset ü zirâ‘at iderler. Hemân ‘ale’s-sabâh bu vâkı‘ayı şeyh hazretlerine
takrîr eylerler. Anlar dahı secde-i şükr idüp sa‘âdet-i ebedî ve pâye-i sermedî
ile beşâret idüp kerîmelerini Gâzî ‘Osmân’a bi’ş-şer‘i’l-kavîm ve’n-nehci’l-müstakîm
zevcelige ihsân eylediler. Gâzî ‘Osmân dahi bi’s-sıdk ve’s-safâ ve bi’t-tav‘
ve’r-rızâ kabûl eylediler. Hattâ ol âhiret hatunından bir niçe evlâdı oldı.
Husûsa Orhan’un vâlidesidür. Şeyh hazretleri hicretün yedi yüz yigirmi altı
senesinde cenâb-ı âhirete müteveccih oldılar. Ol zamânda sinn-i şerîfleri yüz
yigirmide idiler. Ol sâhib-i himem içün Gâzî ‘Osmân ve sâ’ir erkân mâtem idüp
emr-i techîz ü tekfînini ber-muktezâ-yı şer‘-i şerîf yirine koyup defn
eylediler. Şâh hod şeyhün hayâtlarında anlar içün bir zâviye-i garrâ bünyâd
eylediler idi. el-Ân mânend-i dünyâ ve müsâfir-hâne-i ra‘nâdur ve bir aydan
sonra kerîmeleri dahı kendülere vâsıl olup üç aydan sonra ‘Osmân Gâzî de
bilâd-ı İslâm’a hân iken sultân-ı ashâb-ı cinân oldılar. Revânına hezâran hezâr
rahmet-i ilâhî irişe. Âmîn.
Edebâlî
göçüp dâr-ı fenâdan
Didi
sadruma geçsün Molla Tursun
(ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati
Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye. Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148 vr.
11a-12a)
Tarîk-ı Halvetî
şâh-ı turukdur
Olar mânendi
hîç kimse yokdur
Egerçî her
tarîkun var safâsı
Velî
çokdur bu servler vefâsı
Bulara hor
bakma zînhârî
Bularun
hîç solmazdur bahârı
Bulardur
câmi‘-i cem‘-i tarâ’ik
Bulardur
mazhar-ı nûr-ı hakâ’ik
Habîbî’nün
bulardur cân u cânı
Gönüller
Mısr’ınun şâh-ı cihânı
(ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati
Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye. Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148 vr.
170a)
Eserlerinden Örnekler
İlâhî! Bir sultân-ı bî-vezîrsin kim selâtîn-i serverân-ı ‘âlem ve havâkîn-i müdebbirân-ı benî Âdem beydâ-yı satvetünde ser-gerdân u muztarib-hâller ve bir pâdişâh-ı bî-nazîrsin kim mülûk-i büzürgvârân-ı ümem sahrâ-yı saltanatunda ser-geşte vü bî-mecâllerdür.
İlâhî! Bir mûcid-i bilâ-âletsin kim ‘adem
deryâ-yı hizâne-i îcâd u ihtirâ‘ndur ve bir mübdi‘-i bî-‘illetsin kim yokluk
dâ’iresi mahzen-i ihdâs u ibdâ‘ndur.
İlâhî! Dü harf kün ile zuhûr iden ‘arş
u semavât kudret-i bî-nihâyetüne bürhân-ı sâdi‘ ve cüz’î iltifât ile müretteb ü
müzeyyen olan mevcûdât u mahlûkât vahdâniyyet-i zâtuna delîl-i kâtı‘dur.
İlâhî! Çeşm-i ‘akl u idrâk her ne kadar sarf-ı
hiddet ü dikkat itse zirve-i serâ-perde-i kemâlâtunun bir gûşesini göremez ve
murg u hem-çâlâk sad hezârân bâl ü per ile niçe yıllar tayerân itse dâmen-i
sürâdıkât-ı celâlünün bir bacagına iremez.
İlâhî! Nesr-i tâ’ir-i fikret-i pür-hikmet rûz
u şeb fezâ-yı melekût u ceberûtda cevlân ider ise bir kadem sâha-i
uluhiyyetünde seyâhat idemez ve tâvûs-ı kiyâset leyl ü nehâr beydâ-yı ‘âlem-i
nâsût u lâhûtda perrân gösterse bir nefes hevâ-yı rübûbiyyetünde per açup
uçamaz.
İlâhî! ‘Ukûl-i ‘ukalâ-yı mütekaddimîn ü
müte’ahhirîn dâ’ire-i kudûmüne bir zerre kadem basamaz ve efkâr-ı fuzalâ-yı
evvelîn ü âhirîn hikmet ü ma‘rifetünden bir noktaca dem uramaz.
İlâhî! Kulûb-ı ‘uşşâk-ı sâdıku’l-fu’âdı vâdî-i
iştiyâkunda envâr-ı cemâlünle münevver ve meşâmm-ı müştâkân-ı hâlisü’l-i‘tikâdı
peygûle-i eşvâkunda nefehât-ı visâlün ile mu‘attar eyle.
İlâhî! Eger cemî‘-i mevcûdât-ı sâbıka vü
lâhıka ‘aded-i rîg-i beyâ[bâ]n u ahcâr kadar ma‘âsî vü hatâyâya mürtekib
olsalar senün saltanatuna zerre kadar noksân gelmez ve cümle-i mahlûkât-ı
mütelâhıka mikdâr-ı nebâtât ve evrâk-ı eşcâr denlü ‘ibâdet ü tâ‘ata müdâvemet
kılsalar senün pâdişâhlıgun içün hîç nesne artmaz.
İlâhî! Matlûbımuz oldur ki sen râzî oldugun
sebîle reh-nümûn olup envâ‘-ı kemâlâtuna mazhar kılasın ve maksûdımuz budur ki
nefs-i bed-kîşün hevâlarından masûn kılup enzâr-ı ‘inâyetüne manzar idesin.
İlâhî! Semerât-ı tâ‘ât-ı mücrimîni galebât-ı
şehevât u hatî’âtda hebâ-yı menşûr eyleme ve netâ’ic-i ‘ibâdât-ı müznibîni
keserât-ı zünûb u seyyi’âtdan noksân u kusûr üzere kılma.
İlâhî! Belâ bucaklarında rûz u şeb giryân
yatan günehkâr kullarunun niyâz u i‘tizârın mahall-i icâbete sen irişdür ve gam
gûşelerinde dem-â-dem eşk-rîzân olan ‘âsî bendelerünün tazarru‘ u zârılarını
dâ’ire-i icâbete irgür.
İlâhî! ‘İsyân gûşe-nişînlerini taraf-ı ḍalâletden mahfûz tutup hidâyetüni reh-nümâ ve vâdiye-i şekâvetden dûr idüp ‘âtıfet ü sa‘âdetüni pîşvâ eyle. (ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye. Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148 vr. 6b-7a)
Eserden
Bir Biyografi Örneği
Mevlânâ Edebâlî
Hazret-i ‘Osmân-ı Gâzî ‘aleyhi
rahmetü’l-Bârî serîr-i ‘adâlete ve pâye-i hilâfete hicret-i nebeviyyenün
altı yüz toksan tokuzı senesinde cülûs eylediler. Zamâneleri fuzalâsından biri
mevlâ’ü’l-mevâlî Edebâlî hazretleridür kim bilâd-ı Karaman’da vücûda gelüp
‘ulûmdan ba‘zısını ‘asrı ‘ulemâsından tahsîl itdüklerinden sonra bilâd-ı Şâm’a
rıhlet, mevâlîsinden ‘ulûmun tekmîlinde dikkat idüp zamânesi ‘ulemâsınun
zirvesi ve fuzalâsınun kıdvesi ve imâm-ı zamân ve müftî-i devrân oldılar ve
ba‘dehu vatan-ı aslîlerine gelüp Sultân ‘Osmân ile mülâkât idüp makbûl-i
nazar-ı sultân ve müşârun ileyh[e] a‘yân oldılar. ‘Osmân Gâzî dahı umûr-ı
saltanatda ve mühimmât-ı diyânetde olan ‘ukdelerini anlara hall itdürürler idi
ki zîrâ ‘âlim ü ‘âmil ü kâmil [idi] ve tahsîl-i ‘ulûm-ı zâhireden sonra tarîk-ı
‘ulûm-ı bâtınîye ‘avdet idüp ehl-i mürüvvet ve müstecâbü’d-da‘ve oldılar. Hattâ
cemî‘-i nâs enfâs-ı şerîfelerini mübârek bilüp kadem-i şerîflerine yüzler sürüp
du‘â iltimâs iderler idi. Ve dahı erbâb-ı siyer buyurmışlar kim ‘Osmân Gâzî rahmetu’llâhi
‘aleyh bir gice ‘âlem-i hˇâbda gördiler kim ay, hazret-i şeyhün mübârek
cebîninden çıkup şâh-ı ehl-i îmân hazret-i ‘Osmân’un mübârek cebîninden içerü
girür ve dahı şâhun südde-i mübârekelerinden bir ‘azîm dıraht zâhir olur kim
sâyesi eflâki ihâta idüp ve tahtında cibâl ü enhâr u esmâr ve sıgâr u kibâr
harâset ü zirâ‘at iderler. Hemân ‘ale’s-sabâh bu vâkı‘ayı şeyh hazretlerine
takrîr eylerler. Anlar dahı secde-i şükr idüp sa‘âdet-i ebedî ve pâye-i sermedî
ile beşâret idüp kerîmelerini Gâzî ‘Osmân’a bi’ş-şer‘i’l-kavîm ve’n-nehci’l-müstakîm
zevcelige ihsân eylediler. Gâzî ‘Osmân dahi bi’s-sıdk ve’s-safâ ve bi’t-tav‘
ve’r-rızâ kabûl eylediler. Hattâ ol âhiret hatunından bir niçe evlâdı oldı.
Husûsa Orhan’un vâlidesidür. Şeyh hazretleri hicretün yedi yüz yigirmi altı
senesinde cenâb-ı âhirete müteveccih oldılar. Ol zamânda sinn-i şerîfleri yüz
yigirmide idiler. Ol sâhib-i himem içün Gâzî ‘Osmân ve sâ’ir erkân mâtem idüp
emr-i techîz ü tekfînini ber-muktezâ-yı şer‘-i şerîf yirine koyup defn
eylediler. Şâh hod şeyhün hayâtlarında anlar içün bir zâviye-i garrâ bünyâd
eylediler idi. el-Ân mânend-i dünyâ ve müsâfir-hâne-i ra‘nâdur ve bir aydan
sonra kerîmeleri dahı kendülere vâsıl olup üç aydan sonra ‘Osmân Gâzî de
bilâd-ı İslâm’a hân iken sultân-ı ashâb-ı cinân oldılar. Revânına hezâran hezâr
rahmet-i ilâhî irişe. Âmîn.
Edebâlî
göçüp dâr-ı fenâdan
Didi
sadruma geçsün Molla Tursun
(ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati
Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye. Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148 vr.
11a-12a)
Tarîk-ı Halvetî
şâh-ı turukdur
Olar mânendi
hîç kimse yokdur
Egerçî her
tarîkun var safâsı
Velî
çokdur bu servler vefâsı
Bulara hor
bakma zînhârî
Bularun
hîç solmazdur bahârı
Bulardur
câmi‘-i cem‘-i tarâ’ik
Bulardur
mazhar-ı nûr-ı hakâ’ik
Habîbî’nün
bulardur cân u cânı
Gönüller
Mısr’ınun şâh-ı cihânı
(ed-Devhatü’l-irfâniyye fî-Ravzati
Ulemâ’i’d-devleti’l-Osmâniyye. Mısır Millî Ktp. Türkçe Yazmalar 148 vr.
170a)