AHMED YESEVÎ

(d. ?/? - ö. 562/1166)
tekke şairi
(Tekke / Başlangıç-15. Yüzyıl / Çağatay)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Ahmed Yesevî’nin hayatı, kişiliği ve tesiri ile ilgili tarihî belge ve bilgiler oldukça sınırlıdır. Mevcut olanlar da menkıbelerle iç içedir. Yesevî, Batı Türkistan’ın Çimkent şehrinin doğusunda bulunan ve Tarım ırmağına dökülen Şâhyâr nehrinin bir kolu olan Karasu üzerinde yer alan Sayram kasabasında doğdu. Eskiden beri önemli bir yerleşim yeri olan Sayram, İspîcâb (İsfîcâb) veya Akşehir adlarıyla da anılmaktadır. Doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen Yesevî’nin, Yûsuf el-Hemedânî’ye (ö. 535/1140-41) intisabı ve onun halifesi oluşu göz önüne bulundurulursa 5. yüzyılın (11. yüzyıl) ikinci yarısında doğmuş olduğu söylenebilir. Babası, Sayram’da kerametleri ve menkıbeleri ile tanınmış önemli şahsiyetlerden biri olan ve Hz. Ali soyundan geldiği kabul edilen Şeyh İbrâhim’dir. Annesi, Şeyh İbrâhim’in halifelerinden Mûsâ Şeyh’in kızı Ayşe Hatun’dur (Köprülü 1991:61-62). İmam Muhammed bin Ali neslinden gelenler Sayram’da hâce olarak adlandırıldığı için Ahmed Yesevî de Hâce Ahmed, Hâce Ahmed Yesevî, Kul Hâce Ahmed isimleriyle anıldı. Şeyh İbrâhim’in Gevher Şehnâz adlı kızından sonra ikinci çocuğu olarak dünyaya gelen Yesevî, önce annesini, ardından da babasını kaybetti. Gevher Şehnâz kısa bir müddet sonra kardeşini de yanına alarak Yesi şehrine gitti ve oraya yerleşti. Tahsiline Yesi’de başladı, küçük yaşına rağmen birtakım tecellilere mazhar olmasıyla dikkatleri üzerine çekti. Çocukluğundan itibaren iyi bir tahsil gördü, Arapça ve Farsçayı, İslami ilimleri öğrendi (Eraslan 2000:7, 8,10).

Menkıbelere göre Hızır’la görüştü ve Yesi’de sahabeden olduğuna inanılan Arslan Baba’ya intisap ederek ondan feyiz aldı. Arslan Baba’nın Yesi’ye gelerek Ahmed Yesevî’yi bulması ve Hz. Peygamber’in kendisine teslim ettiği emanet hurmayı vermesi, terbiyesi ile meşgul olup irşat etmesi, Hz. Peygamber’in manevi bir işaretine dayandırılır. Arslan Baba’nın terbiye ve irşadıyla Yesevî, kısa zamanda şöhret buldu. Arslan Baba’nın vefatı üzerine Yesevî, dönemin önemli kültür merkezlerinden biri olan Buhara’ya gitti (Bice 1993: X-XI). Orada büyük âlim ve mutasavvıf, Şeyh Yûsuf el-Hemedânî’ye bağlandı, onun irşat ve terbiyesi altına girdi. Yûsuf Hemedânî’den dinî ve tasavvufi ilimleri öğrendi. Hikmetlerinden birinde Şeyh Yusuf-i Hemedânî’ye yirmi yedi yaşında intisap ettiğini ifade etmekle beraber, bu intisabın kaç tarihinde olduğu belirtilmemektedir. Yûsuf el-Hemedânî’nin vefatı üzerine irşat makamına önce Abdullâh-ı Berkî, sonra Şeyh Hasân-ı Endekî ardından Ahmed Yesevî geçti. Şeyhi Yûsuf el-Hemedânî’nin hayattayken işaret ettiği üzere bir müddet sonra yerini Şeyh Abdülhâlik-ı Gücdüvânî’ye bırakarak Yesi’ye döndü; vefatına kadar (h.562/m.1166) burada irşat faaliyetlerine devam etti (Bice 1993:XI; Eraslan 2000:12). Anlatılanlara göre Yesevî, altmış üç yaşına geldiğinde tekkesinin avlusunda bir çilehane hazırlattı ve vefatına kadar burada ibadet ve riyazetle meşgul oldu. Doğum tarihi bilinmediğinden kaç yıl yaşadığı hususunda kesin bir şey söylemek mümkün değilse de on yıl, yaptırdığı bu hücrede yaşadığı ve 73 yaşında vefat ettiği, 120 yaşına kadar yaşadığı ve H. 562/M. 1167’de öldüğü de rivayetler arasındadır (Bice 1993:XII; Eraslan 2000:13). Öldükten sonra da kerametlerinin devam ettiğine inanılan Ahmed Yesevî’nin, kendisinden yaklaşık iki asır sonra gelen Timur’un (1336-1405) rüyasına girdiği ve kendisini zaferle müjdelediği; Timur’un da şükran ifadesi olarak ona anıt-mezar şeklindeki türbeyi yaptırdığı rivayet edilir. İki sene içinde tamamlanan türbe, camii ve dergâhı ile bir külliye hâlini almıştır. Zamanla harap olan türbenin, Özbek Hanı Abdullah Han ya da Şeybanî Han tarafından tamir ettirildiği rivayet edilmektedir (Bice 1993:XII-XIII; Eraslan 2000:16). Ahmed Yesevî’nin türbesi yılın her mevsiminde ziyaret edilmekte özellikle Zilhicce ayında Türkmen, Özbek, Kazak ve Kırgız Türkleri tarafından burada görkemli merasimler düzenlenmektedir. Ahmed Yesevî’nin, mezarının bulunduğu bölgede defnolunanlara şefaat edeceği inancı yaygın olduğu için, Kırgız ve Kazak Türkleri cenazelerini türbe yakınlarına getirmekte ve buraya yakın yerlere defnetmektedirler (Eraslan 2000:17; Köprülü 1997:211; Özköse 2006: 299).

Ahmed Yesevî, tahtadan kaşık ve kepçe yontup satarak geçimini temin etmiştir. İbrâhim adında bir oğlu olmuşsa da kendisi hayatta iken vefat etmiştir. Ayrıca Gevher Şehnâz ve Gevher Hoşnâz adlarında iki kızı dünyaya gelmiş, soyu Gevher Şehnâz vasıtasıyla devam etmiştir. Türkistan, Maveraünnehir ve diğer Orta Asya bölgelerinde olduğu gibi Anadolu’da da kendilerini Ahmed Yesevî’nin neslinden sayan pek çok ünlü şahsiyet çıkmıştır. Bunlar arasında Semerkantlı Şeyh Zekeriyyâ, Üsküplü şair Atâ ve Evliyâ Çelebi zikredilebilir (Eraslan 2000:17, 18).

Ahmed Yesevî’nin hikmetlerini içeren Dîvân-ı Hikmet adlı eseri bulunmaktadır. Yesevî’ye ait olarak gösterilen Fakrnâme ise Dîvân-ı Hikmet'in mensur mukaddimesi özelliğinde olan bir risaledir. Ahmed Yesevî'ye ait olduğu ifade edilen bir eser de Risâle adını taşımaktadır.

1. Dîvân-ı Hikmet: Köprülü (1997: 214), hikmetlerin fikrî yönünü dinî tasavvufî unsurların; şekil yönünü de millî unsurların teşkil ettiğini belirtir. Ahmed Yesevî’nin “hikmet”lerini barındıran mecmuanın nüshaları hem muhteva hem de dil bakımından önemli farklılıklar göstermektedir. Bu durum, bu nüshaların farklı şahıslar tarafından değişik yerlerde meydana getirildiğini göstermektedir. Bir kısmı kaybolan ya da zamanla değişikliğe uğrayan hikmetlere zamanla yenileri de eklenmiş, böylece Yesevî’nin dinî ve tasavvufi düşüncesi çerçevesinde oluşturulmuş orijinal olmayan pek çok hikmet ortaya çıkmıştır. Bu yönüyle Dîvân-ı Hikmet, Yesevîlik yolunda söylenmiş ortak bir hikmetler kitabı görünümündedir (Eraslan 2000:34).

Dörtlüklerle yazılmış hikmetlerde kıta sayısı 5-28 arasında değişmekle birlikte çoğunlukla 10-12 kıtalık hikmetler tercih edilmiştir. Bir kısım hikmetlerde gazel tarzının, münacatlarda ise mesnevi tarzının kullanıldığı bilinmektedir. Gazel tarzındaki hikmetlerin bir kısmı musammat şeklindedir. Gazellerdeki beyit sayıları 5-15 arasında değişmekte ancak 7 beyitlik gazeller çoğunluktadır. Yesevî, hikmetlerini hece vezninin iki duraklı yedili (4 + 3), üç duraklı on ikili (4 + 4 + 4) ve on dörtlü (7 + 7) şekilleriyle yazmıştır. Bazen de on altılı (8 + 8) ölçü kullanılmıştır. Münacatta aruzun “mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ülün” vezni, aruzla söylenen diğer hikmetlerde ise “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün”, “mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün”, “mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün”, “mef’ûlü mefâ’îlü mefâ’îlü fe’ûlün” vezinleri kullanılmıştır. Bazı hikmetlerde aruz vezninin ustalıkla kullanılması, bunların Ahmed Yesevî’ye ait olmadıklarını düşündürmektedir. Dörtlük şeklindeki hikmetlerde mahlasın yer aldığı mısrada çoğu zaman bir hecelik fazlalık, bazı mısralarda ise bir hecelik eksiklik görülmektedir. Hikmetlerde genellikle yarım kafiye kullanılmış redife de sıkça yer verilmiştir (Eraslan 2000:39; Özköse 2006:305-306).

Dîvân-ı Hikmet’in muhtevasını genel anlamda İslam düşüncesinin ana konuları, Horasan sufiiliğinin temel esasları ve Yesevî tarikatının prensipleri teşkil etmektedir. Kimi hikmetlerde toplumsal sorunlar, ahlaki esaslar üzerinde durulmaktadır. İlâhî aşk, tevhit, ilahî irade ve kudret, Hz. Peygamber’e hürmet ve peygamber sevgisi, sünnete uyma, günah ve sevaplar, Allah’ın kahır ve rahmeti, züht ve takva, İslam ahlakı, menkıbeler, ahiret hayatı, kıyamet hâlleri, cennet-cehennem, dünyadan şikâyet, dervişliğin faziletleri, sufilere ait öyküler, zikir ve halvet gibi hususlar hikmetlerin temel konularını oluşturmaktadır (Özköse 2006:305).

Dîvân-ı Hikmet, ilk defa Kazan’da 1295’te Hikem-i Hazreti Sultanü’l-‘ârifin Hoca Ahmed Yesevî adı ile 67 hikmet ve bir münacattan oluşan 125 sayfalık bir risale hâlinde basılmıştır. Bu nüsha, Kazan’da sonraları birkaç defa daha basılmıştır. Özbekler Dergâhı şeyhi Hacı Süleyman Efendi’nin 1299’da İstanbul’da Dîvânu Belâgat-unvân-ı Sultanü’l-‘ârifîn Hoca Ahmed Yesevî ismiyle neşrettiği nüsha, 276 sayfadır. Diğer baskılardan epeyce hacimli olan bu baskıda Yesevî’den başka tanınmış birçok Orta Asyalı Türk mutasavvıfın manzumeleri de yer almaktadır. Hikmetler, Eraslan (2000) ve Bice (1993) tarafından yayımlanmıştır. Ancak Yesevî’ye atfedilen hikmetlerin tamamı bu iki çalışmada toplanabilmiş değildir (Çakan 2005:205-206).

Fakrnâme: Ahmed Yesevî’ye mal edilen Fakrnâme, Dîvân-ı Hikmet’in Taşkent ve bazı Kazan baskılarında yer almaktadır. Müstakil bir risâleden çok, Dîvân-ı Hikmet’in mensur bir mukaddimesi durumunda olan Fakrnâme’nin, Dîvân-ı Hikmet’in yazma nüshalarının hiçbirinde bulunmaması, Ahmed Yesevî tarafından kaleme alınmadığını, daha sonra yazılıp esere dâhil edildiğini göstermektedir. Fakrnâme, bir incelemeyle birlikte Eraslan (1977) tarafından yayımlanmıştır.

2. Risâle: Ahmed Yesevîye ait olduğu ifade edilen Risâle, Carmuhammed-Uli (1992:13-20), tarafından ilim âlemine tanıtılmıştır. İstinsah tarihi ve müstensihi belli olmayan eserde, Yesevî'nin İslam dininin temel kuralları ilke sufilik, dervişlik ve şeyhlik hakkındaki görüş ve düşünceleri yer almaktadır (Şentürk-Kartal 2006: 36). 

Ahmed Yesevî edebî şahsiyetinden ziyade fikrî yönüyle, tarihî hayatından ziyade menkıbevi hayatıyla Türk dünyasını etkilemiş en büyük isimlerdendir. Onun gibi, geniş bir coğrafyada ve asırlarca tesirini devam ettirebilmiş bir başka şahsiyet gösterebilmek çok zordur. Türklerin İslamlaşmasını sağlayan ve Türkler arasında tasavvufi düşüncenin yayılmasına yol açan çok sayıda sufi bulunmasına rağmen Yesevî kadar, Türk dünyasında ilgi uyandıran, kitleleri sürükleyen ve ölümünden sonra da etkisini bu denli devam ettiren başka bir isim yoktur. İyi bir tahsil gören, Arapça ve Farsça bilen, dinî ilimler yanında tasavvufi ilimlere de vakıf olan Yesevî, bir yol gösterici ve önder olarak çevresindekilere İslam’ın esaslarını ve hükümlerini, tarikatının adap ve erkânını “hikmet” adı verilen şiirlerle öğretmeyi gaye edinmiştir. Sade bir Türkçeyle söylenmiş bu manzumeler, dervişler vasıtasıyla en uzak Türk topluluklarına kadar ulaştırılmıştır. Yesevî tarikatının Türkistan’dan taşarak Horasan, İran, Azerbaycan ve Anadolu bölgelerine yayılması veya buralarda kurulan yeni tarikatlara kaynak olması hadisesinde Moğol istilasının da önemli tesiri olmuştur (Bice 1993:XVI; Eraslan 2000: 31).

Ahmed Yesevî, sanat adamı olmaktan ziyade, dinî ve tasavvufi misyonu olan bir gönül insanıdır. Yesevî’nin, öğreticilik gayesinin ağır bastığı hikmetlerinde kimi sufi şairlerde görülen şeriat hükümlerine aykırı düşen sembolik söylemlere, derin ve karmaşık düşüncelere pek rastlanmaz. Didaktik özellikleri ön planda olan hikmetler, bu yüzden genellikle lirizmden uzak ve sanat endişesi taşımadan söylenmiş şiirler olarak kabul edilir. Şeriat ile tarikat düşüncesini kolayca uzlaştıran Yesevî’nin temsilcisi olduğu Yesevîlik, Türkler arasında süratle yayılıp yerleşmiş, daha sonra ortaya çıkan pek çok tarikata tesir etmiştir. Rivayete göre, Yesevî’nin binlerce müridi ve hayatta iken tayin ettiği pek çok halifesi bulunmaktaydı (Bice 1993:XII; Köprülü 1997: 214).

Kaynakça

Aktan, Ali (1993). “Künhü’l-Ahbâr’a Göre Ahmed Yesevî ve Anadolu’daki Halifeleri”, Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevî Sempozyumu Bildirileri. (26-29 Mayıs 1993). Kayseri.13-22.

Ayan, Hüseyin (1997). "Bir Şiir Mecmuâsında Ahmed Yesevî", Türkiyat Araştırmaları Dergisi. 3: 79-84.

Baş, Eyup (2011). “Ahmed Yesevî’nin Bektaşîlik Alevîlik Üzerindeki Etkileri ve Osmanlı Dinî Hayatındaki İzleri”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 52/2: 21-53.

Bice, Hayati (1993). Hoca Ahmed Yesevî Divan-ı Hikmet. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay.

Carmuhammed-Uli, Muhammed Rahim (1992). "Hoca Ahmed Yesevî'nin Hayatı Hakkında Yeni Deliller ve O'nun Bilinmeyen 'Risâle' Adlı Eserinin İlmî Değeri", Milletlerarası Ahmed Yesevî Sempozyumu Bildirileri. (26-27 Eylül 1991. Ankara). Ankara. 13-20.

Cebecioğlu, Ethem (1993). “Hoca Ahmed Yesevî”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. Ankara. XXXIV. 99-100.

Cunbur, Müjgan (1995). “Evliyâ Çelebi Seyahatnamesi’nde Ahmed Yesevî”, Erdem. (Hoca Ahmed Yesevî Özel Sayısı). C. VII. Ankara. 21: 887-917.

Çakan, Varis (2005). “Hoca Ahmed Yesevî ve Divan-ı Hikmet”, Millî Folklor. Yıl 17. 68: 201-207.

Çınar, Ali Abbas (1996). “Bazı Yazılı Bektaşî Kaynaklarında Ahmed Yesevî-Hacı Bektaş Velî Bağlantısı ve Yesevî’nin Hoşgörüsünü İşleyen Şiirler”, Erdem. C. VIII. Ocak. 24: 729-744.

Eraslan, Kemal (1977). "Yesevî’nin Fakrnâme’si". TDED. XXII. İstanbul. 45-120.

Eraslan, Kemal (1989). "Ahmed Yesevî", Diyanet İslam Ansiklopedisi. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. C.II. 159-161.

Eraslan, Kemal (2000). Ahmed-i Yesevî Dîvan-ı Hikmet’ten Seçmeler. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.

Eraslan, Kemal (2010). “Hâce Ahmed Yesevî ve Emir Timur Hakkında Bir Belge”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi. Bahar (12): 353-438.

Genç, İlhan (1996). "Belâgat Yönünden Divan-ı Hikmet Üzerine Bir Değerlendirme", Ahmed-i Yesevî Hayatı Eserleri Tesirleri. (hzl. Mehmed Şeker-Necdet Yılmaz). İstanbul: Seha Neşriyat. 425-443.

Güzel, Abdurrahman (1992). “Ahmed Yesevî’nin Fakr-nâme’si ile Hacı Bektaş Veli’nin Makalat’ı Arasındaki Benzerlikler”, Milletlerarası Ahmed Yesevî Sempozyumu Bildirileri (Ankara 1991). Ankara. 33-43.

Kenjetay, Dosay (1999). “Hoca Ahmet Yesevî: Yaşadığı Devir, Şahsiyeti, Tarikatı ve Tesiri”, Tasavvuf-İlmi ve Akademik Araştırmalar Dergisi. Yıl 1. Aralık. 2: 105-129.

Kurnaz, Cemal-Tatcı Mustafa (1997). “Ahmed-i Yesevi Hakkında Bir Bibliyografya Denemesi”, Bilig. 4. Kış. 4: 253-263.

Köprülü, Fuad (1993). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yay.

Köprülü, Fuad (1997). “Ahmed Yesevî”. İslam Ansiklopedisi. Eskişehir: MEB Yay. C. I. 210-215.

Nurmuhammedoğlu, Naim Bek (1993). Hoca Ahmed Yesevi Türbesi. (hzl. Hayati Bice). Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.

Ocak, Ahmet Yaşar (1993). “Türk Dünyasında Ahmed-i Yesevî Kültürünün Yayılışı”, Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevî Sempozyumu Bildirisi. Kayseri. 209-306.

Ocak, Ahmet Yaşar (1998). “Türk Dünyasında Ahmed Yesevî ve Yesevîlik Kültürünün Yayılışı: Bir Sufî Kültürünün Yeniden Güncelleşmesi”, Yesevîlik Bilgisi. Hzl. C. Kurnaz-M. İsen-M. Tatcı. Ankara: Yesevî Vakfı Yay. 311-318.

Ocak, Ahmet Yaşar (1998). Türk Sufiliğine Bakışlar. İstanbul: İletişim Yay.

Özköse, Kadir (2006). “Ahmed Yesevî ve Dîvân-ı Hikmet”, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi. Yıl 7. 16:  293-312.

Şentürk A. Atillâ, Ahmet Kartal (2006). Üniversiteler İçin Eski Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Dergah Yay.

Türer, Osman (1996). “Hoca Ahmed-i Yesevî’nin Türk-İslâm Tarihindeki Yeri ve Tasavvufî Şahsiyeti”, Ahmed-i Yesevî Hayatı Eserleri Tesirleri. Hzl. Mehmed Şeker-Necdet Yılmaz. İstanbul: Seha Neşriyat. 223-225.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. BAHİR SELÇUK
Yayın Tarihi: 07.12.2014
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Hikmet

Her subh-dem nidâ kildi kulakımğa
Zikr ayt didi zikrin aytıp yördüm muna
‘Işksızlarnı kördüm irse yolda kaldı
Ol sebebdin ‘ışk dükkânın kurdum muna

On birinde rahmet-deryâ tolup taştı
Allâh didim şeytân mindin yırak kaçtı
Hây u heves mâ vü menlik turmay köçti
On ikide bu sırlarnı kördüm muna

On üçümde nefs hevânı kolğa aldım
Nefs basığa yüz ming belâ karmap saldım
Tekebbürni yirge urup basıp aldım
On törtümde tofrak-sıfat boldum muna

On bişimde hûr ü gılmân karşu kildi
Başım üzüp kol kavşurup ta’zîm kıldı
Firdevs atlığ cennetidin muhzır kildi
Dîdâr üçün barçasını koydum muna

On altımda barça ervâh ülüş birdi
Hay hay sizge mübârek dip Âdem kildi
Ferzendim dip boynum kuçup könglüm aldı
On yitimde Türkistân’da turdum muna

On sikizde Çil-ten birle şarâb içtim
Zikrin aytıp hâzır turup kögsüm tiştim
Rûzî kıldı cennet kizip hûrlar kuçtım
Hak Mustafâ cemâllerın kördüm muna

On tokuzda yitmiş makâm zâhir boldı
Zikrin aytıp iç ü taşım tâhir boldı
Kayda barsam Hızır Baba’m hâzır boldı
Ğavsu'l-ğıyâs mey içürdi toydum muna

Yaşım yitti yigirmige ötdim makâm
Bihamdi'llâh pîr hizmetin kıldım tamâm
Dünyâdaki kurt u kuşlar kıldı selâm
Ol sebebdin Hak’ka yavuk boldum muna

Mü’min irmes hikmet iştip yığlamaydur
İrenlerni aytkan sözin tınglamaydur
Âyet hadîs mazmûnını anglamaydur
Bol rivâyet ‘Arş üstide kördüm muna

Rivâyetni körüp Hakk'a sözleştim min
Yüz ming türlüg melâyikke yüzleştim min
Ol sebebdin Hak’nı sözlep izleştim min
Cân ü dilim anga fedâ kıldum muna

Kul Hâce Ahmed yaşıng yitti yigirmi bir
Ne kılğay sin günâhlarıng tağdın ağır
Kıyâmet kün ğazab kılsa Rabbim kâdir
Eyâ dostlar neçük cevâb ayğum muna

Eraslan, Kemal (2000). Ahmed-i Yesevî Dîvân-ı Hikmet’ten Seçmeler. Ankara: KB. Yay. 68-72.

Hikmet   
‘Işk otını pinhân tutup asrar irdim
Cân köydürüp yürek bağrım kebâb itti
Pîrdin meded bolmas bolsa imdi manga
Bu derdi bizni dôstlar bî-had harâb itti

‘Işk sırrını her nâ-merdge aytıp bolmas
Niçe yaksang bâdlık yirde çerâğ yanmas
Yolın tapkan merdânlarını bilse bolmas
Yığlay yığlay köz yaşını habâb itti

Çın ‘âşıklar kiçken irmiş cânın taşlap
Edhem-sıfat berhem urup mâlın taşlap
Hû hû tiyü Hak zikrini aytıp hoşlap
Îmân tasdik kılup bağrın kebâb itti

‘İbret alğıl yolğa kirgen merdânlardın
Cânnı cânğa peyvend kılıp yörgenlerdin
Yolnı sorap yoldın emân barğanlardın
Andağ kullar hâlın bî-had harâb itti

Kul Hâce Ahmed nefs tağıdın çıkıp aştı
Yürek bağrı cûş uruban kaynap taştı
Bihamdi’llâh yolun tapıp yavuklaştı
İç kanıdın öz öziğa kebâb itti

Eraslan, Kemal (2000). Ahmed-i Yesevî Dîvân-ı Hikmet’ten Seçmeler. Ankara: KB. Yay. 264.

Hikmet

Ne boş tatlık Hû yâdı seher vakti bolğanda
Baldın süçük Hû atı seher vakti bolğanda

Seher vakti turğanlar cânın feda kılğanlar
‘Işk otığa köygenler seher vakti bolğanda

Seher vakti hoş sâ’at turğanğa bolgay râhat
Açlur devlet sâ’adet seher vakti bolğanda

Her kün köyer bu cânım kullukka yok dermânım
Sin kiçürgil günâhım seher vakti bolğanda

Îmân şem’in yandursang rûh kuşını köydürseng
Hudâyınga sığınsang seher vakti bolğanda

Kul Hâce Ahmed sâ’atî bir zerre yok tâkatı
Zikir cânnı râhatı seher vakti bolğanda

Eraslan, Kemal (2000). Ahmed-i Yesevî Dîvân-ı Hikmet’ten Seçmeler. Ankara: KB. Yay. 314. 

Hikmet
İrenler cemâl körer dervîşler sohbetinde
Yârânlar meclisinde nûr yağar sohbetinde

Ne tilese ol bolur dervîşler sohbetinde
Ner sırlar zâhir bolur dervîşler sohbetinde

Her kim sohbetke kildi irendin ülüş aldı
Bat kildi biliş boldı dervîşler sohbetinde

Her kim sohbetke kildi könglige ma’nâ toldı
Ashâblar murâd taptı dervîşler sohbetinde

‘Âm kilse hâs bolur yulduz kilse ay bolur
Mis kilse altun bolur dervîşler sohbetinde

Kibr ü hasedler öler içige ma’nâ tolar
Köz açıp Hak’nı körer dervîşler sohbetinde

Resûl’ğa vahiy kildi başındın tâcın aldı
Koptı hâdimlik kıldı dervîşler sohbetinde

Kul Hâce Ahmed sohbetde dem urar münâcâtda
Zihî hoş sa’âdetde dervîşler sohbetinde

Eraslan, Kemal (2000). Ahmed-i Yesevî Dîvân-ı Hikmet’ten Seçmeler. Ankara: Kültür Bakanlığı. Yay. 322.

Hikmet

On sikiz ming ‘âlemde hayrân bolğan ‘âşıklar
Tapmay ma’şûk çerâğın sersân bolğan ‘âşıklar

Her dem başı örkülüp közi halka tilmürüp
Hû hû tiyü çörkülüp giryân bolğan ‘âşıklar

Köyüp yanıp kül bolğan ‘ışkıda bülbül bolğan
Kimni korse kul bolğan merdân bolğan ‘âşıklar
 
Yol üstide hâk bolğan sîneleri çâk bolğan
Zikrin aytıp pâk bolğan nâlân bolğan ‘âşıklar

Himmet kurın bağlağan yürek bağrın dâğlağan
Feryâd urup yığlağan giryân bolğan ‘âşıklar

Gâhî yüzi sarğarıp gâhî yolıda ğarîb
Tesbîhleri yâ Habîb cevlân bolğan ‘âşıklar

Ahmed sin hem ‘âşık bol sıdkıng birle sâdık bol
Dergâhığa lâyık bol cânân bolğan ‘âşıklar

Eraslan, Kemal (2000). Ahmed-i Yesevî Dîvân-ı Hikmet’ten Seçmeler. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay. 348.