ALİ CEMÂLEDDÎN

(d. ?/? - ö. 1291\'den sonra/1874-5\'ten sonra)
Arûz-ı Türkî yazarı
(Divan/Yazılı Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Ali Cemâleddîn Efendi hakkında, taranan tüm bibliyografik kaynaklarda ve kendi eserinde kayda değer, hayatına geniş anlamda ışık tutacak bilgilere rastlanamamıştır. Bununla birlikte hayatıyla ilgili bazı bilgilere bilinen tek eseri olan Arûz-ı Türkî İlm-i Kavâfî Sanâyi’-i Şi’riyye ve İlm-i Bedî’’den ulaşılmaktadır. Eser, 1291/1874-75 tarihinde İstanbul Mekteb-i Sanâyi’ Matbaası’nda basılmıştır ve eserin giriş bölümünde “(Abdülazîz Hân) ibnü’s-sultâni’l-gâzî Mahmûd-ı Adlî Han...” (Öztürk 2010: 20) ifadeleriyle padişahın adı zikredilmiştir. Buradan hareketle yazarın Abdülazîz'in hükümdarlık yaptığı 1830-1876 yılları arasında hayatta olduğu anlaşılmaktadır. Yazarın eserini kaleme alırken başvurduğu Arapça ve Farsça kaynaklarla birlikte İslami referanslarını da göz önünde bulundurduğumuzda Arapça-Farsça bilen, edebî ilimler ve özellikle aruz konusunda kendisini iyi yetiştirmiş bir âlim olduğu söylenebilir. “Arûz-ı Endülüsî ve Arûz-ı Câmî nâm kitâb-ı belâgat-nisâblarını ehl ü erbâbından ahz u ta’lîm ile bi’d-defe’ât müzâkere...” (Öztürk 2010: 19) ifadeleri de bir medrese eğitiminden geçtiğinin ve bu kitapları defalarca okuduğunun işaretidir. Yazarın herhangi bir medresede müderrislik yaptığına dair bir bilgiye ulaşılamamış olsa da kendisinin bir medresede aruz okumuş olması ve “mir’ât-ı hayâlimde Türkçe bir arûzun te’lîf ü tertîbi” (Öztürk 2010: 19) cümleleriyle Türkçe bir aruz kitabı yazmanın hayalini kurduğunu bildirmesi onun bir müderris olması ihtimalini güçlendirmektedir.

Bilinen tek eseri olan Arûz-ı Türkî, Türkçe belagat kitaplarının yazılmaya başlandığı bir dönemde kaleme alınmış, tamamı Türkçe olan bir edebî bilgiler -özellikle aruz- kitabıdır. Eserin tüm örnekleri Türkçe olup aruz bahirlerinin oluşumları ve kafiye konusu ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Yazar, yeri geldiğinde konuyla ilgili kendi düşüncelerini ve o konudaki genel kanaatleri ifade etmeyi unutmamıştır. Eserin en büyük önemi tamamının Türkçe örneklerden oluşması, bilhassa aruz ve kafiye konularında pek çok terim ihtiva edip bunları örnekleriyle açıklamasıdır.

Kaynakça

Ali Cemâleddîn (1291). Arûz-ı Türkî, İlm-i Kavâfî, Sanâyi’-i Şi’riyye ve İlm-i Bedî’. İstanbul.

Öztürk, Erdem Can (2010). Alî Cemâleddîn Arûz-ı Türkî, İlm-i Kavâfî, Sanâyi-i Şi’riyye ve İlm-i Bedî (İnceleme-Metin-Sözlük). Yüksek Lisans Tezi. Yozgat: Bozok Üniversitesi.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: ARAŞ. GÖR. ERDEM CAN ÖZTÜRK
Yayın Tarihi: 31.05.2013
Güncelleme Tarihi: 01.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Sebeb-i Telif’ten

 ...ilm-i arûzun usûl ü fürû’una istihsâl-i meleke itmek ve âsâr-ı nâçîzânemi ilel-i arûz pençesine düşürmemek ümniyyesiyle Arûz-ı Endülüsî ve Arûz-ı Câmî nâm kitâb-ı belâgat-nisâblarını ehl ü erbâbından ahz u ta’lîm ile bi’d-defe’ât müzâkere ve mir’ât-ı hayâlimde Türkçe bir arûzun te’lîf ü tertîbi sûretini müşâhede ya’nî vicdân-ı perîşânımda ced-be-ced Türk olup da eş’âr-ı Arabî ve Fârsî nazm u kırâ’at eylemek hevesinde bulunanları dahı arûz-ı Arabî ve Fârsî tahsîli tekellüfünden kurtarmagı mülâhaza eyledigimden zikr olunan kitâbların mü’ellifleri rûhâniyyetine mütevessilen havâss u avâma fâ’ide-bahş olacak yolda âlâyiş-i elfâzdan berî ve lugât-ı garîbe-i gayr-ı me’nûse isti’mâlinden ury gâyet açık ve vâzıh bir arûz tanzîm ve (Arûz-ı Türkî) nâmıyla tevsîm iderek…

(Arûz)

Mısra’-ı evvelin cüz’-i ahîrine ta’bîr olunur

(İbtidâ)

Mısra’-ı sânînin cüz’-i evvelinin ismidir

(Darb)

Mısra’-ı sânînin cüz’-i ahîrinin adıdır

(İbtidâ-yı Buhûr ve Ebyât)

(Bahr-ı Tavîl)

(Tavîl) feth-i tâ ile lugatda uzun nesneye ve ıstılâhda eczâsı iki kerre (Fe’ûlün Mefâ’îlün Fe’ûlün Mefâ’îlün)den ibâret olan bir bahrın ismine dirler vech-i tesmiyyesinde bir kaç kavl bulunup ez-cümle kavl-i Halîl’e göre eczâlarının cümlesi illetden sâlim olarak isti’mâl olunup tâmü’l-eczâ olmagıla uzun ma’nâsında olan (tavîl) lafzı işbu bahre lakab kılındı ve kavl-i Züccâc’a göre eczâları sâlim olup aded-i hurûfı ziyâde bulunması cihetile (tavîl) dinildi çünki her ne kadar (medîd) ile (basît) dahı bu kabîlden ise de ekseriyâ onların eczâları meselâ bahr-ı (medîd) meczûm ve basît (mahbûn) olarak isti’mâl olunmalarıyla bahr-ı evvelden aksar bulunurlar ve ba’zıları indinde eczâlarının evvelleri evtâd olup bu ise esbâbdan etval bulundıgından (tavîl) dinilüp bu cihetle cümle buhûra tekaddüm itmişdir.

(Ali Cemâleddîn (1291). Arûz-ı Türkî, İlm-i Kavâfî, Sanâyi’-i Şi’riyye ve İlm-i Bedî’. İstanbul. 3-4, 7, 22.)