Madde Detay
AZMÎ (Azmî Baba)
(d. ?/? - ö. ?/?)
tekke şairi
(Tekke / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Azmî’nin yaşadığı yüzyıl konusunda farklı görüşler vardır. Azmi Baba, 16. asrın sonlarında yaşadığı tahmin edilen bir Bektaşi şairidir. Ahmed Kabaklı ise, tespit edilen tek şiirinden hareketle onun 19. asırda yaşamış olabileceğini ileri sürmektedir. Hayatı hakkında bilgi yoktur. “Fezmî, Kazmî, Kuzmâ ve Azmî mahlaslı şiirlerinin tümü Azmî’nindir.” (Koca 1990: 184; Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi 1977: 269; Kocatürk 1968: 219). Bay Ahmed Hamdi’nin hususi kitapları arasında 997 (M.1588) da yazılmış bir mecmuada ise bir manzumesi, harekeli olarak Kuzmâ tarzında tespit edilmiştir. Bir kısım yazmalarda Azmî maslasıyla bazı şiirlere tesadüf olunmuştur. Fakat bütün bu manzumelerin aynı şaire ait olduğu iddia olunamaz. Burada sadece onun meşhur nefesine yer verilmektedir (Ergun 1944: 201). Azmî’nin ne zaman ve nerede doğduğu hakkındaki bilinmezlik ölümü için de geçerlidir.
Azmî Baba’nın yalnız “şathiye” muhtevalı bir tek şiiri bilinmektedir. Yüce Tanrıya biraz laubali tarzda serzenişler olan ve bu biraz da mizah edalı şiirleri vardır. Azmî’nin bu manzumesi Said Emre ve Kaygusuz Abdal “şathilerinin” biraz fazla açılmış ve daha basit idraklere hitap eden bir türü sayılabilir (Kabaklı 2008: 421). Ne var ki, her düşünce zekâ parlaklığı ve mantık oyunları görülen bu şathiyede küfür ve isyan söz konusu değildir. Ayrıca bu manzumenin ve benzerlerinin Bektaşi dergâhlarında bir “sır” gibi saklandığını, medrese zümrelerine karşı bir “polemik” niteliği taşımaktadır. 20. yüzyıl şairi Rıza Tevfik, Azmî’ nin bu şiirini nefis ve emsalsiz bulmaktadır, hatta Ömer Hayyam’ın hatırlattığını ileri sürmektedir. Rıza Tevfik’in bu şathiyeye şundan da belli ki: "Feylosof Rıza’yım dinsiz anlama/Dini ben öğrettim kendi babama/Her ipte oynadım canbazım ama/Sırat köprüsünü geçemem hocam!” gibi kıtalarında tamamıyla bu Şathiye’nin havası mevcuttur. Ancak şöyle bir görüş ileri sürülebilir: Azmî’nin 16. yüzyılda değil de çok daha sonraları, mesela 19. asırda Türkçenin daha da işlek hâle geldiği ve Bektaşi nüktelerinin, daha örtüsüz söylenebildiği bir çağda yaşadığı söylenebilir. Yeni yapılacak araştırmalar, dil, şive, eda ve zihniyet bakımından bu şathiyenin 16. asırda yazılamayacağı sonucunu getirebilir (Kabaklı 2008: 422).
Tespit edilen şiirlerinden gizemcilik konusunda bilgili, konularını rahatlıkla işleyen, yergici, mizahi yönü de olan bir ozan olduğu anlaşılmaktadır. Hemen bütün gizemci ozanların ya da gizemci şiire duran halk ozanlarının büyük bir kesiminin bir tür “Tanrıyla hesaplaşma”ları vardır. Bu tür şiirler yazan ozanların yüzyıllara yayıldıkça birbirinden gözle görünür biçimde etkilendikleri de saptanabiliyor. Azmî Baba’dan bu eserde yer verilen örnek de, bir “Tanrıyla hesaplaşma” şiiridir. Aydınlık, zeki, yergici, gülmeci, gizemciliğin verdiği rahatlık kendisini oldukça etkin biçimde duyuruyor (Arısoy 1995: 65). Kaynakların bir kısmında nefes olarak verilen bu şiir aslında bir şathiyedir.
Saadettin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri adlı çalışmasında aktardığına göre; 19. asır saz şairlerinden Gedayî, kendi devrinde yaşayan saz şairlerinin mevzu bahsettiği manzumesinde Azmî mahlaslı bir şairi de zikretmektedir. Bu manzumeden hareketle Azmî'nin de 19. asırda yaşamış olduğu tahmin edilebilir. Ergun'un bu eserinde iki adet koşması mevcuttur (Ergun yty: 651). Bu durumda Azmî mahlaslı üç şiirin varlığı bilinmektedir.
Kaynakça
Arısoy, Sunullah (1995). Türk Halk Şiiri Antolojisi. Ankara: Bilgi Yay.
Çelik, Ali (2008). Türk Halk Şiiri Antolojisi. İstanbul: Timaş Yay.
Ergun, Saadettin Nüzhet. (yty). Türk Şairleri. C. 2. yyy.
Ergun, Sadettin Nüzhet (1944). Bektaşî Şairleri ve Nefesleri. C. I. İstanbul: Kenan Matbaası.
Kabaklı, Ahmet (2008). Türk Edebiyatı C. II. İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yay.
Koca, Turgut (1990). Bektaşi Şairleri ve Nefesleri. İstanbul: Naci Kasım İstanbul Maarif Kitaphanesi ve Matbaası.
Kocatürk, Vasfi Mahir (1968). Tekke Şiiri Antolojisi. Ankara: Ayyıldız Matbaası.
“Azmî Baba” (1977). Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C. 1. İstanbul: Dergâh Yay. 269.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: ARAŞ. GÖR. EMİNE ÇAKIRYayın Tarihi: 02.12.2014Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Şathiye
Yeri göğü ins ü cinni yarattın
Sen ey mimar başı eyvancı mısın
Ayı günü çarhı burcu var ettin
Ey mekân sahibi rahşancı mısın
Denizleri yarattın sen kapaksız
Süları yürüttün elsiz ayaksız
Yerleri temelsiz göğü direksiz
Durdurursun aceb iskancı mısın
Kullanırsın kanatsızca rüzgarı
Kürekle mi yaptın sen bu dağları
Ne yapıp da öldürürsün sağları
Can verib alırsın sen cancı mısın
Sekiz cennet yaptın sen âdem içün
Adın büyük bağışla anın suçun
Âdemi cennetten çıkardın niçün
Buğday nene lazım harmancı mısın
Bir iken bin ettin kendi adını
Görmedim sen gibi iş üstadını
Yaşadırsın kurudursun odunu
Sen bahçevan mısın ormancı mısın
Cibril’e perde altında söylerdin
İnip Beytullah’a kendin dinlerdin
Bu ateşi cehennemi neylerdin
Hamamın mı var ya külhancı mısın
Hafâya çekilip seyrana durdun
Aklı yetmezlerin aklını vurdun
Kıldan ince köprü yaptın da kurdun
Akar suyun mu var bostancı mısın
Bu kışlara bedel bu yazı yaptın
Evvel bahara karşı güzü yaptın
Mizanı iki göz terazi yaptın
Bakkal mısın yoksa dükkâncı mısın
Kazanlarda katranların kaynarmış
Yer altında balıkların oynarmış
On bu dünya kadar ejderhan varmış
Şerbet mi satarsın yılancı mısın
Esirci misin koydun cehenneme Arap
Hoca mısın okur yazarsın kitap
Aslın kâtip midir görürsün hesap
İntisabın mı var yok hancı mısın
Yüz bin cehennemin olsa korkman birinden
Rahman ismi nâzil değil mi senden
Gaffar üz-zünûb’um demedin mi sen
Affet günahımı yalancı mısın
Beni affeylesen düşer mi şandan
Ne dökülür ne eksilir haznenden
Şahlar bile geçer böyle isyandan
Affetsen olmaz mı noksancı mısın
Şanına düşer mi noksan görürsün
Her gönülde oturursun yürürsün
Bunca canı alıp yine verirsin
Götürüp getiren kervancı mısın
Bilirsin ben kulum sen sultanımsın
Kalbde zikrim dilde tercemânımsın
Sen benim canımda can mihribanımsın
Gönlümün yarısın yabancı mısın
Beli delil eyler kendin söylersin
İçerden Azmî’yi Pazar eylersin
Yücelerden yüce seyrân eylersin
İşin seyran kendin seyrancı mısın
Koca, Turgut (1990). Bektaşi Şairleri ve Nefesleri. İstanbul: Naci Kasım İstanbul Maarif Kitaphanesi ve Matbaası. 185-186.
Koşma
Ehl-i bezminde bir rakkas gördüm
Dedim ben ol nedir didi kanarya
Vefâsız dilbere meylimi verdim
Dedi o bülbülse bu da kanarya
Dedim bir gicecik vaslına ersem
Dedi ne umarsın akılsız sersem
Dedim al yanaktan bir bûse emsem
Dedi çok dişlersin beğim kanarya
Dedim bu âşıkı çok ma’şuk anar
Dedi bezmimizde peymâne döner
Dedim Azmî teşne senden mey kanar
Dedi leblerim emsin kanar ya (Ergun yty: 651).
Koşma
Mürg-i gönül var andelîbi ara
Derd-i derûnumı canâne söyle
Âteş-i aşkile yandı bîçâre
Ben yandım yanmasın pervâne söyle
Ma’nada dilberin hayâlin gördüm
Uyanup ta hüsnün semtini sordum
El bağlayup ana dîvâne durdum
Dedi ne durursun dîvâne söyle
Dil-i mürgı gibi kafeste kaldım
Firâk-ı derdiyle hasrette kaldım
Azmiyâ diyâr-ı gurbette kaldım
Gözetmesin şûh-i hûbâne söyle (Ergun yty: 651).
Yayın Tarihi: 02.12.2014Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Şathiye
Yeri göğü ins ü cinni yarattın
Sen ey mimar başı eyvancı mısın
Ayı günü çarhı burcu var ettin
Ey mekân sahibi rahşancı mısın
Denizleri yarattın sen kapaksız
Süları yürüttün elsiz ayaksız
Yerleri temelsiz göğü direksiz
Durdurursun aceb iskancı mısın
Kullanırsın kanatsızca rüzgarı
Kürekle mi yaptın sen bu dağları
Ne yapıp da öldürürsün sağları
Can verib alırsın sen cancı mısın
Sekiz cennet yaptın sen âdem içün
Adın büyük bağışla anın suçun
Âdemi cennetten çıkardın niçün
Buğday nene lazım harmancı mısın
Bir iken bin ettin kendi adını
Görmedim sen gibi iş üstadını
Yaşadırsın kurudursun odunu
Sen bahçevan mısın ormancı mısın
Cibril’e perde altında söylerdin
İnip Beytullah’a kendin dinlerdin
Bu ateşi cehennemi neylerdin
Hamamın mı var ya külhancı mısın
Hafâya çekilip seyrana durdun
Aklı yetmezlerin aklını vurdun
Kıldan ince köprü yaptın da kurdun
Akar suyun mu var bostancı mısın
Bu kışlara bedel bu yazı yaptın
Evvel bahara karşı güzü yaptın
Mizanı iki göz terazi yaptın
Bakkal mısın yoksa dükkâncı mısın
Kazanlarda katranların kaynarmış
Yer altında balıkların oynarmış
On bu dünya kadar ejderhan varmış
Şerbet mi satarsın yılancı mısın
Esirci misin koydun cehenneme Arap
Hoca mısın okur yazarsın kitap
Aslın kâtip midir görürsün hesap
İntisabın mı var yok hancı mısın
Yüz bin cehennemin olsa korkman birinden
Rahman ismi nâzil değil mi senden
Gaffar üz-zünûb’um demedin mi sen
Affet günahımı yalancı mısın
Beni affeylesen düşer mi şandan
Ne dökülür ne eksilir haznenden
Şahlar bile geçer böyle isyandan
Affetsen olmaz mı noksancı mısın
Şanına düşer mi noksan görürsün
Her gönülde oturursun yürürsün
Bunca canı alıp yine verirsin
Götürüp getiren kervancı mısın
Bilirsin ben kulum sen sultanımsın
Kalbde zikrim dilde tercemânımsın
Sen benim canımda can mihribanımsın
Gönlümün yarısın yabancı mısın
Beli delil eyler kendin söylersin
İçerden Azmî’yi Pazar eylersin
Yücelerden yüce seyrân eylersin
İşin seyran kendin seyrancı mısın
Koca, Turgut (1990). Bektaşi Şairleri ve Nefesleri. İstanbul: Naci Kasım İstanbul Maarif Kitaphanesi ve Matbaası. 185-186.
Koşma
Ehl-i bezminde bir rakkas gördüm
Dedim ben ol nedir didi kanarya
Vefâsız dilbere meylimi verdim
Dedi o bülbülse bu da kanarya
Dedim bir gicecik vaslına ersem
Dedi ne umarsın akılsız sersem
Dedim al yanaktan bir bûse emsem
Dedi çok dişlersin beğim kanarya
Dedim bu âşıkı çok ma’şuk anar
Dedi bezmimizde peymâne döner
Dedim Azmî teşne senden mey kanar
Dedi leblerim emsin kanar ya (Ergun yty: 651).
Koşma
Mürg-i gönül var andelîbi ara
Derd-i derûnumı canâne söyle
Âteş-i aşkile yandı bîçâre
Ben yandım yanmasın pervâne söyle
Ma’nada dilberin hayâlin gördüm
Uyanup ta hüsnün semtini sordum
El bağlayup ana dîvâne durdum
Dedi ne durursun dîvâne söyle
Dil-i mürgı gibi kafeste kaldım
Firâk-ı derdiyle hasrette kaldım
Azmiyâ diyâr-ı gurbette kaldım
Gözetmesin şûh-i hûbâne söyle (Ergun yty: 651).
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Şathiye
Yeri göğü ins ü cinni yarattın
Sen ey mimar başı eyvancı mısın
Ayı günü çarhı burcu var ettin
Ey mekân sahibi rahşancı mısın
Denizleri yarattın sen kapaksız
Süları yürüttün elsiz ayaksız
Yerleri temelsiz göğü direksiz
Durdurursun aceb iskancı mısın
Kullanırsın kanatsızca rüzgarı
Kürekle mi yaptın sen bu dağları
Ne yapıp da öldürürsün sağları
Can verib alırsın sen cancı mısın
Sekiz cennet yaptın sen âdem içün
Adın büyük bağışla anın suçun
Âdemi cennetten çıkardın niçün
Buğday nene lazım harmancı mısın
Bir iken bin ettin kendi adını
Görmedim sen gibi iş üstadını
Yaşadırsın kurudursun odunu
Sen bahçevan mısın ormancı mısın
Cibril’e perde altında söylerdin
İnip Beytullah’a kendin dinlerdin
Bu ateşi cehennemi neylerdin
Hamamın mı var ya külhancı mısın
Hafâya çekilip seyrana durdun
Aklı yetmezlerin aklını vurdun
Kıldan ince köprü yaptın da kurdun
Akar suyun mu var bostancı mısın
Bu kışlara bedel bu yazı yaptın
Evvel bahara karşı güzü yaptın
Mizanı iki göz terazi yaptın
Bakkal mısın yoksa dükkâncı mısın
Kazanlarda katranların kaynarmış
Yer altında balıkların oynarmış
On bu dünya kadar ejderhan varmış
Şerbet mi satarsın yılancı mısın
Esirci misin koydun cehenneme Arap
Hoca mısın okur yazarsın kitap
Aslın kâtip midir görürsün hesap
İntisabın mı var yok hancı mısın
Yüz bin cehennemin olsa korkman birinden
Rahman ismi nâzil değil mi senden
Gaffar üz-zünûb’um demedin mi sen
Affet günahımı yalancı mısın
Beni affeylesen düşer mi şandan
Ne dökülür ne eksilir haznenden
Şahlar bile geçer böyle isyandan
Affetsen olmaz mı noksancı mısın
Şanına düşer mi noksan görürsün
Her gönülde oturursun yürürsün
Bunca canı alıp yine verirsin
Götürüp getiren kervancı mısın
Bilirsin ben kulum sen sultanımsın
Kalbde zikrim dilde tercemânımsın
Sen benim canımda can mihribanımsın
Gönlümün yarısın yabancı mısın
Beli delil eyler kendin söylersin
İçerden Azmî’yi Pazar eylersin
Yücelerden yüce seyrân eylersin
İşin seyran kendin seyrancı mısın
Koca, Turgut (1990). Bektaşi Şairleri ve Nefesleri. İstanbul: Naci Kasım İstanbul Maarif Kitaphanesi ve Matbaası. 185-186.
Koşma
Ehl-i bezminde bir rakkas gördüm
Dedim ben ol nedir didi kanarya
Vefâsız dilbere meylimi verdim
Dedi o bülbülse bu da kanarya
Dedim bir gicecik vaslına ersem
Dedi ne umarsın akılsız sersem
Dedim al yanaktan bir bûse emsem
Dedi çok dişlersin beğim kanarya
Dedim bu âşıkı çok ma’şuk anar
Dedi bezmimizde peymâne döner
Dedim Azmî teşne senden mey kanar
Dedi leblerim emsin kanar ya (Ergun yty: 651).
Koşma
Mürg-i gönül var andelîbi ara
Derd-i derûnumı canâne söyle
Âteş-i aşkile yandı bîçâre
Ben yandım yanmasın pervâne söyle
Ma’nada dilberin hayâlin gördüm
Uyanup ta hüsnün semtini sordum
El bağlayup ana dîvâne durdum
Dedi ne durursun dîvâne söyle
Dil-i mürgı gibi kafeste kaldım
Firâk-ı derdiyle hasrette kaldım
Azmiyâ diyâr-ı gurbette kaldım
Gözetmesin şûh-i hûbâne söyle (Ergun yty: 651).
Eserlerinden Örnekler
Şathiye
Yeri göğü ins ü cinni yarattın
Sen ey mimar başı eyvancı mısın
Ayı günü çarhı burcu var ettin
Ey mekân sahibi rahşancı mısın
Denizleri yarattın sen kapaksız
Süları yürüttün elsiz ayaksız
Yerleri temelsiz göğü direksiz
Durdurursun aceb iskancı mısın
Kullanırsın kanatsızca rüzgarı
Kürekle mi yaptın sen bu dağları
Ne yapıp da öldürürsün sağları
Can verib alırsın sen cancı mısın
Sekiz cennet yaptın sen âdem içün
Adın büyük bağışla anın suçun
Âdemi cennetten çıkardın niçün
Buğday nene lazım harmancı mısın
Bir iken bin ettin kendi adını
Görmedim sen gibi iş üstadını
Yaşadırsın kurudursun odunu
Sen bahçevan mısın ormancı mısın
Cibril’e perde altında söylerdin
İnip Beytullah’a kendin dinlerdin
Bu ateşi cehennemi neylerdin
Hamamın mı var ya külhancı mısın
Hafâya çekilip seyrana durdun
Aklı yetmezlerin aklını vurdun
Kıldan ince köprü yaptın da kurdun
Akar suyun mu var bostancı mısın
Bu kışlara bedel bu yazı yaptın
Evvel bahara karşı güzü yaptın
Mizanı iki göz terazi yaptın
Bakkal mısın yoksa dükkâncı mısın
Kazanlarda katranların kaynarmış
Yer altında balıkların oynarmış
On bu dünya kadar ejderhan varmış
Şerbet mi satarsın yılancı mısın
Esirci misin koydun cehenneme Arap
Hoca mısın okur yazarsın kitap
Aslın kâtip midir görürsün hesap
İntisabın mı var yok hancı mısın
Yüz bin cehennemin olsa korkman birinden
Rahman ismi nâzil değil mi senden
Gaffar üz-zünûb’um demedin mi sen
Affet günahımı yalancı mısın
Beni affeylesen düşer mi şandan
Ne dökülür ne eksilir haznenden
Şahlar bile geçer böyle isyandan
Affetsen olmaz mı noksancı mısın
Şanına düşer mi noksan görürsün
Her gönülde oturursun yürürsün
Bunca canı alıp yine verirsin
Götürüp getiren kervancı mısın
Bilirsin ben kulum sen sultanımsın
Kalbde zikrim dilde tercemânımsın
Sen benim canımda can mihribanımsın
Gönlümün yarısın yabancı mısın
Beli delil eyler kendin söylersin
İçerden Azmî’yi Pazar eylersin
Yücelerden yüce seyrân eylersin
İşin seyran kendin seyrancı mısın
Koca, Turgut (1990). Bektaşi Şairleri ve Nefesleri. İstanbul: Naci Kasım İstanbul Maarif Kitaphanesi ve Matbaası. 185-186.
Koşma
Ehl-i bezminde bir rakkas gördüm
Dedim ben ol nedir didi kanarya
Vefâsız dilbere meylimi verdim
Dedi o bülbülse bu da kanarya
Dedim bir gicecik vaslına ersem
Dedi ne umarsın akılsız sersem
Dedim al yanaktan bir bûse emsem
Dedi çok dişlersin beğim kanarya
Dedim bu âşıkı çok ma’şuk anar
Dedi bezmimizde peymâne döner
Dedim Azmî teşne senden mey kanar
Dedi leblerim emsin kanar ya (Ergun yty: 651).
Koşma
Mürg-i gönül var andelîbi ara
Derd-i derûnumı canâne söyle
Âteş-i aşkile yandı bîçâre
Ben yandım yanmasın pervâne söyle
Ma’nada dilberin hayâlin gördüm
Uyanup ta hüsnün semtini sordum
El bağlayup ana dîvâne durdum
Dedi ne durursun dîvâne söyle
Dil-i mürgı gibi kafeste kaldım
Firâk-ı derdiyle hasrette kaldım
Azmiyâ diyâr-ı gurbette kaldım
Gözetmesin şûh-i hûbâne söyle (Ergun yty: 651).