Madde Detay
CÂMÎ, CÂMÎ-İ MISRÎ
(d. ?/? - ö. ?/?)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Gelibolu’da doğdu. Asıl adı Ahmed’dir. Gençlik yıllarından sonra Mısır’a gitti. Molla Câmî (ö. 898/1492) ile karıştırılmaması için "Câmî-i Rûmî", uzun bir süre Mısır’da kaldığı için de “Câmî-i Mısrî” sanıyla meşhur oldu. Kendi dönemindeki aynı mahlası taşıyan diğer bazı şairlerle karıştırılan Câmî-i Rûmî hakkında en doğru bilgi, Saâdet-nâme adındaki kendi eserinin mukaddimesinde bulunmaktadır. Buna göre sipahi oğlanları zümresine mensup olan şair, Kanuni devrinde Mısır’da hazîne-i âmîre kâtipliği yapmıştır. Burada çıkan bir veba salgınında dört oğlunu birden kaybedince Kanuni tarafından Kâbe’nin tamiri işine nezaret etmek üzere Mekke’ye gönderildi ve 1551-1555 yılları arasında üç yıl süren tamir sırasında burada kaldı. Görevinin sona ermesi üzerine İstanbul’a giden Câmî, padişah tarafından mükafatlandırıldıktan sonra daha üst bir görevle Mısır’a döndü. Bu dönemde Hüseyin Vâiz-i Kâşifî’nin Kerbelâ Vakası’na dair Ravzatü’ş-Şühedâ isimli eserini Saâdet-nâme adıyla tercüme ederek padişaha ithaf etti. Bu eseriyle İstanbul şairleri ve uleması arasında daha iyi tanındığı gibi şöhreti de yayıldı. Belki de bu sebeple Mısır’da bir sancak beyliğine tayin edilerek mükafatlandırıldı (Uzun 1993: 102). Cihan Okuyucu, Câmî’nin oğlu Kemâlî’nin Seher-nâme adlı eserinde şairle ilgili bazı beyitlerden hareketle Câmî’nin Yemen defterdarlığını müteakiben muhtemelen Mekke’de öldüğü bilgisini vermektedir (2011: 300-301).
Mürettep bir divanı bulunmayan Câmî’nin şiirlerine çeşitli mecmualarda rastlanmaktadır. Kaside, gazel ve müseddeslerinden güçlü bir şair olduğu ve divan şiirine her yönüyle vâkıf bulunduğu anlaşılmaktadır. Bazı tezkirelerde yer almaması, İstanbul dışında yaşamasına ve divan tertip etmemesine bağlanabilir. Bir kısım şiirleri, Câmî mahlasını kullanan diğer şairlerin manzumeleriyle karışmıştır. Nitekim tezkirelerde örnek olarak kaydedilen şiirlerinden yalnız Riyâzî ve Kaf-zâde Fâizî’dekiler ona aittir. Şiirleri arasında “şem’” redifli kasidesiyle Habîbî’nin “dedim-dedi” redifli müseddesine yazdığı nazire en tanınmış eserleri arasındadır (Uzun 1993: 102). Sadeddin Nüzhet Ergun, bu nazire ile birlikte çeşitli mecmualardan derlediği bazı şiirlerini yayımlamıştır (1936: 902-904).
Eserleri:
1. Saâdet-nâme: Câmî’nin en tanınmış eseridir. Ravzatü’ş-Şühedâ tercümesi olan bu eserdeki gösterdiği başarı şaire asıl şöhretini sağlamıştır. Sade bir dille kaleme alınıp yer yer şairin duygularına tercüman olan manzum ve mensur ifadelerle süslenen Saâdet-nâme, bazı Türk ve İran şairlerinin konuya uygun şiirleriyle de zenginleştirilmiştir. Eser, aslına bağlı kalınarak on bab halinde tercüme edilmiş, başında ve sonunda Kanûnî’yi öven parçalara yer verilmiştir (Uzun 1993: 102-03).
Kütüphanelerde birçok yazma nüshası bulunan eserin bilinen en eski tarihli nüshası 986/1578’de istinsah edilmiş olup Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde "Revan 1092" numarada kayıtlıdır.
2. Dîvân: Yakın bir zamana kadar varlığı
bilinmeyen eserin şimdilik tek nüshası Türk Dil Kurumu Kütüphanesinde Yazmalar Bölümünde
779 numarada kayıtlıdır. Mürettep bir divan özelliği taşıyan bu eserde 4
kaside, 1 müseddes, 1 muhammes, 1 murabba, 238 gazel, 35 kıt‘a, 2 rubai ve 18
müfred bulunmaktadır. Eser üzerinde bir yüksek lisans tez çalışması yapılmıştır
(Uzun 2019).
Kaynakça
Ergun, Sadettin Nüzhet (1936). Türk Şairleri. C. 2. İstanbul.
İpekten, Halûk, M. İsen, R. Toparlı, N. Okçu ve T. Karabey (1998). Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ankara: KTB Yay.
İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Gelibolulu Âlî, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: Akçağ Yay.
Kaf-zâde Fâ’izî, Zübdetü’l-Eş’âr. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Belediye 11. vr. 34b-35b.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatçı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî-Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. C. 1. Ankara: Bizim Büro Yay.
Okuyucu, Cihan (2011). “Câmî-i Rûmî (Mısrî) ve Sa’âdetnâme’si”. Türkiyat Mecmuası (21): 297-327.
Riyâzî, Riyâzu’ş-Şu’arâ. Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, 06 Hk 1275. vr. 30a-b.
Uzun, Kadir (2019). Câmî Divanı İnceleme-Metin-İndeks. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi.
Uzun, Mustafa (1993). “Câmî-i Rûmî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 6. İstanbul: TDV Yay. 102-03.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. YUNUS KAPLANYayın Tarihi: 26.02.2014Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Çocuklarının ölümü üzerine söylediği gazel
Dür degüldür bu akan cism-i figârumdan benüm
Girye eyler her ser-i mû rûzgârumdan benüm
Bir musîbetdür bana iren ki her mâtem-zede
Kendüye virür tesellî hâl-i zârumdan benüm
Taşı taş üzre komasın âkıl ü dânâ olan
İbret alsun her kişi dâr u diyârumdan benüm
Cûy-ı hûn akıtsa çeşm-i eşk-bârum yiridür
Gitdi ol serv-i sehîler çün kenârumdan benüm
Kanlu yaşlar arasından çıkdı yir yir dûd-ı âh
Servler peydâ olupdur lâlezârumdan benüm
(Ergun, Sadettin Nüzhet (1936). Türk Şairleri. C. 2. İstanbul. 904.)
Terkîb-i Bend
I
Gördüm çemende seyr ider ol serv-i ser-bülend
Yanınca sâye-veş sürinür niçe derd-mend
Nergis gözümden irmemek içün ana gezend
Rengîn lebinde hâli komış âteşe sipend
Ol la’l ü bu ne müşk-i Hutendür didüm didi
Cânunda tâze dâg nihânun durur senün
II
Dendânın anup aglamadın çeşm-i eşk-bâr
Agardı nitekim sadef-i dürr-i şâhvâr
Benzetmek içün ana binâ-gûşun ol nigâr
Takındı gûş-vâre-i rengîn ü tâb-dâr
Yâ Rab bu ne ‘akîk-i Yemendür didüm didi
Kirpüklerün ucundaki kanun durur senün
III
Hızr-ı zamâne var ise hatt-ı ‘izârıdur
Âb-ı hayât lebleri cân çeşme-sârıdur
Çâh-ı zekan yanında anun bir bekârıdur
Yâ havz-ı dil-güşâ yeri gül-şen kenârıdur
Yâ âşiyân-ı murg-ı çemendür didüm didi
Bâg-ı cinân içinde mekânun durur senün
IV
Sünbüllerin ki bâd-ı sabâ itdi târ-mâr
Kıldı beni hevâ ile âşüfte rûz-gâr
Yine dönüp olunca ger hakîr u tâb-dâr
Baht-ı siyehden oldı niçe ‘ukde âşikâr
Cân riştesinde bu ne şikendür didüm didi
Gönlün sınıklıgına nişânun durur senün
V
Câm-ı lebün ki toptolu sâfî şarâbdur
Bu dâne dâne benlerün anda hâbâbdur
Yâ şehd ü şekr üstüne konmış rebâbdur
Yâ goncadur ki jâleleri müşg-i nâbdur
Ol gocada bu jâle nedendür didüm didi
Ayn-ı sevâd-ı dîde-i cânun durur senün
VI
Dil bend olalı kâkül ‘anber-feşân ile
Gelmez beyâna ‘ukde-i hâlüm zebân ile
İllâ ki Hızr olup hat-ı sebz ol dehân ile
Gamdan emân virür yine mühr ü nişân ile
Bu nice hatdur ol ne resendür didüm didi
‘Akd-i lisân u hırz-ı emânun durur senün
VII
Ol tıfl-ı nâzenîn ki dahı nâ-resîdedür
Bu hüsn ü bu letâfet ile nûr-ı dîdedür
Terlikde tâzelikde semendin güzîdedür
İllâ nidem ki serv gibi ser keşîdedür
Ol kad ne kadd ü ne bendendür didüm didi
Ömr-i dırâz u baht-ı cevânun durur senün
VIII
Seyr ide sebze-zâra gelüp itdi çün karâr
Hayretde kaldı anı görüp serv-i cûy-bâr
Şol denlü dökdi varını yolında şâh-sâr
Oldı şükûfe-zâr kamu hâk-i reh-güzâr
Ey gül yanaklu bu ne semendür didüm didi
Şol katre katre eşk-i revânun durur senün
IX
Câmî bu devr içinde eyâ husrev-i cemâl
Vasf-ı miyânun eylemede ‘arz idüp kemâl
Cân-riştesine söz diyü nazm eylemiş le’âl
Başdan ayaga nükte-i bârîk ü pür hayâl
Yâ Rab bu niçe nazm-ı çemendür didüm didi
Dürr-i hayâl u silk-i beyânun durur senün
(Ergun, Sadettin Nüzhet (1936). Türk Şairleri. C. 2. İstanbul. 903-04.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 26.02.2014Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Çocuklarının ölümü üzerine söylediği gazel
Dür degüldür bu akan cism-i figârumdan benüm
Girye eyler her ser-i mû rûzgârumdan benüm
Bir musîbetdür bana iren ki her mâtem-zede
Kendüye virür tesellî hâl-i zârumdan benüm
Taşı taş üzre komasın âkıl ü dânâ olan
İbret alsun her kişi dâr u diyârumdan benüm
Cûy-ı hûn akıtsa çeşm-i eşk-bârum yiridür
Gitdi ol serv-i sehîler çün kenârumdan benüm
Kanlu yaşlar arasından çıkdı yir yir dûd-ı âh
Servler peydâ olupdur lâlezârumdan benüm
(Ergun, Sadettin Nüzhet (1936). Türk Şairleri. C. 2. İstanbul. 904.)
Terkîb-i Bend
I
Gördüm çemende seyr ider ol serv-i ser-bülend
Yanınca sâye-veş sürinür niçe derd-mend
Nergis gözümden irmemek içün ana gezend
Rengîn lebinde hâli komış âteşe sipend
Ol la’l ü bu ne müşk-i Hutendür didüm didi
Cânunda tâze dâg nihânun durur senün
II
Dendânın anup aglamadın çeşm-i eşk-bâr
Agardı nitekim sadef-i dürr-i şâhvâr
Benzetmek içün ana binâ-gûşun ol nigâr
Takındı gûş-vâre-i rengîn ü tâb-dâr
Yâ Rab bu ne ‘akîk-i Yemendür didüm didi
Kirpüklerün ucundaki kanun durur senün
III
Hızr-ı zamâne var ise hatt-ı ‘izârıdur
Âb-ı hayât lebleri cân çeşme-sârıdur
Çâh-ı zekan yanında anun bir bekârıdur
Yâ havz-ı dil-güşâ yeri gül-şen kenârıdur
Yâ âşiyân-ı murg-ı çemendür didüm didi
Bâg-ı cinân içinde mekânun durur senün
IV
Sünbüllerin ki bâd-ı sabâ itdi târ-mâr
Kıldı beni hevâ ile âşüfte rûz-gâr
Yine dönüp olunca ger hakîr u tâb-dâr
Baht-ı siyehden oldı niçe ‘ukde âşikâr
Cân riştesinde bu ne şikendür didüm didi
Gönlün sınıklıgına nişânun durur senün
V
Câm-ı lebün ki toptolu sâfî şarâbdur
Bu dâne dâne benlerün anda hâbâbdur
Yâ şehd ü şekr üstüne konmış rebâbdur
Yâ goncadur ki jâleleri müşg-i nâbdur
Ol gocada bu jâle nedendür didüm didi
Ayn-ı sevâd-ı dîde-i cânun durur senün
VI
Dil bend olalı kâkül ‘anber-feşân ile
Gelmez beyâna ‘ukde-i hâlüm zebân ile
İllâ ki Hızr olup hat-ı sebz ol dehân ile
Gamdan emân virür yine mühr ü nişân ile
Bu nice hatdur ol ne resendür didüm didi
‘Akd-i lisân u hırz-ı emânun durur senün
VII
Ol tıfl-ı nâzenîn ki dahı nâ-resîdedür
Bu hüsn ü bu letâfet ile nûr-ı dîdedür
Terlikde tâzelikde semendin güzîdedür
İllâ nidem ki serv gibi ser keşîdedür
Ol kad ne kadd ü ne bendendür didüm didi
Ömr-i dırâz u baht-ı cevânun durur senün
VIII
Seyr ide sebze-zâra gelüp itdi çün karâr
Hayretde kaldı anı görüp serv-i cûy-bâr
Şol denlü dökdi varını yolında şâh-sâr
Oldı şükûfe-zâr kamu hâk-i reh-güzâr
Ey gül yanaklu bu ne semendür didüm didi
Şol katre katre eşk-i revânun durur senün
IX
Câmî bu devr içinde eyâ husrev-i cemâl
Vasf-ı miyânun eylemede ‘arz idüp kemâl
Cân-riştesine söz diyü nazm eylemiş le’âl
Başdan ayaga nükte-i bârîk ü pür hayâl
Yâ Rab bu niçe nazm-ı çemendür didüm didi
Dürr-i hayâl u silk-i beyânun durur senün
(Ergun, Sadettin Nüzhet (1936). Türk Şairleri. C. 2. İstanbul. 903-04.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Çocuklarının ölümü üzerine söylediği gazel
Dür degüldür bu akan cism-i figârumdan benüm
Girye eyler her ser-i mû rûzgârumdan benüm
Bir musîbetdür bana iren ki her mâtem-zede
Kendüye virür tesellî hâl-i zârumdan benüm
Taşı taş üzre komasın âkıl ü dânâ olan
İbret alsun her kişi dâr u diyârumdan benüm
Cûy-ı hûn akıtsa çeşm-i eşk-bârum yiridür
Gitdi ol serv-i sehîler çün kenârumdan benüm
Kanlu yaşlar arasından çıkdı yir yir dûd-ı âh
Servler peydâ olupdur lâlezârumdan benüm
(Ergun, Sadettin Nüzhet (1936). Türk Şairleri. C. 2. İstanbul. 904.)
Terkîb-i Bend
I
Gördüm çemende seyr ider ol serv-i ser-bülend
Yanınca sâye-veş sürinür niçe derd-mend
Nergis gözümden irmemek içün ana gezend
Rengîn lebinde hâli komış âteşe sipend
Ol la’l ü bu ne müşk-i Hutendür didüm didi
Cânunda tâze dâg nihânun durur senün
II
Dendânın anup aglamadın çeşm-i eşk-bâr
Agardı nitekim sadef-i dürr-i şâhvâr
Benzetmek içün ana binâ-gûşun ol nigâr
Takındı gûş-vâre-i rengîn ü tâb-dâr
Yâ Rab bu ne ‘akîk-i Yemendür didüm didi
Kirpüklerün ucundaki kanun durur senün
III
Hızr-ı zamâne var ise hatt-ı ‘izârıdur
Âb-ı hayât lebleri cân çeşme-sârıdur
Çâh-ı zekan yanında anun bir bekârıdur
Yâ havz-ı dil-güşâ yeri gül-şen kenârıdur
Yâ âşiyân-ı murg-ı çemendür didüm didi
Bâg-ı cinân içinde mekânun durur senün
IV
Sünbüllerin ki bâd-ı sabâ itdi târ-mâr
Kıldı beni hevâ ile âşüfte rûz-gâr
Yine dönüp olunca ger hakîr u tâb-dâr
Baht-ı siyehden oldı niçe ‘ukde âşikâr
Cân riştesinde bu ne şikendür didüm didi
Gönlün sınıklıgına nişânun durur senün
V
Câm-ı lebün ki toptolu sâfî şarâbdur
Bu dâne dâne benlerün anda hâbâbdur
Yâ şehd ü şekr üstüne konmış rebâbdur
Yâ goncadur ki jâleleri müşg-i nâbdur
Ol gocada bu jâle nedendür didüm didi
Ayn-ı sevâd-ı dîde-i cânun durur senün
VI
Dil bend olalı kâkül ‘anber-feşân ile
Gelmez beyâna ‘ukde-i hâlüm zebân ile
İllâ ki Hızr olup hat-ı sebz ol dehân ile
Gamdan emân virür yine mühr ü nişân ile
Bu nice hatdur ol ne resendür didüm didi
‘Akd-i lisân u hırz-ı emânun durur senün
VII
Ol tıfl-ı nâzenîn ki dahı nâ-resîdedür
Bu hüsn ü bu letâfet ile nûr-ı dîdedür
Terlikde tâzelikde semendin güzîdedür
İllâ nidem ki serv gibi ser keşîdedür
Ol kad ne kadd ü ne bendendür didüm didi
Ömr-i dırâz u baht-ı cevânun durur senün
VIII
Seyr ide sebze-zâra gelüp itdi çün karâr
Hayretde kaldı anı görüp serv-i cûy-bâr
Şol denlü dökdi varını yolında şâh-sâr
Oldı şükûfe-zâr kamu hâk-i reh-güzâr
Ey gül yanaklu bu ne semendür didüm didi
Şol katre katre eşk-i revânun durur senün
IX
Câmî bu devr içinde eyâ husrev-i cemâl
Vasf-ı miyânun eylemede ‘arz idüp kemâl
Cân-riştesine söz diyü nazm eylemiş le’âl
Başdan ayaga nükte-i bârîk ü pür hayâl
Yâ Rab bu niçe nazm-ı çemendür didüm didi
Dürr-i hayâl u silk-i beyânun durur senün
(Ergun, Sadettin Nüzhet (1936). Türk Şairleri. C. 2. İstanbul. 903-04.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Çocuklarının ölümü üzerine söylediği gazel
Dür degüldür bu akan cism-i figârumdan benüm
Girye eyler her ser-i mû rûzgârumdan benüm
Bir musîbetdür bana iren ki her mâtem-zede
Kendüye virür tesellî hâl-i zârumdan benüm
Taşı taş üzre komasın âkıl ü dânâ olan
İbret alsun her kişi dâr u diyârumdan benüm
Cûy-ı hûn akıtsa çeşm-i eşk-bârum yiridür
Gitdi ol serv-i sehîler çün kenârumdan benüm
Kanlu yaşlar arasından çıkdı yir yir dûd-ı âh
Servler peydâ olupdur lâlezârumdan benüm
(Ergun, Sadettin Nüzhet (1936). Türk Şairleri. C. 2. İstanbul. 904.)
Terkîb-i Bend
I
Gördüm çemende seyr ider ol serv-i ser-bülend
Yanınca sâye-veş sürinür niçe derd-mend
Nergis gözümden irmemek içün ana gezend
Rengîn lebinde hâli komış âteşe sipend
Ol la’l ü bu ne müşk-i Hutendür didüm didi
Cânunda tâze dâg nihânun durur senün
II
Dendânın anup aglamadın çeşm-i eşk-bâr
Agardı nitekim sadef-i dürr-i şâhvâr
Benzetmek içün ana binâ-gûşun ol nigâr
Takındı gûş-vâre-i rengîn ü tâb-dâr
Yâ Rab bu ne ‘akîk-i Yemendür didüm didi
Kirpüklerün ucundaki kanun durur senün
III
Hızr-ı zamâne var ise hatt-ı ‘izârıdur
Âb-ı hayât lebleri cân çeşme-sârıdur
Çâh-ı zekan yanında anun bir bekârıdur
Yâ havz-ı dil-güşâ yeri gül-şen kenârıdur
Yâ âşiyân-ı murg-ı çemendür didüm didi
Bâg-ı cinân içinde mekânun durur senün
IV
Sünbüllerin ki bâd-ı sabâ itdi târ-mâr
Kıldı beni hevâ ile âşüfte rûz-gâr
Yine dönüp olunca ger hakîr u tâb-dâr
Baht-ı siyehden oldı niçe ‘ukde âşikâr
Cân riştesinde bu ne şikendür didüm didi
Gönlün sınıklıgına nişânun durur senün
V
Câm-ı lebün ki toptolu sâfî şarâbdur
Bu dâne dâne benlerün anda hâbâbdur
Yâ şehd ü şekr üstüne konmış rebâbdur
Yâ goncadur ki jâleleri müşg-i nâbdur
Ol gocada bu jâle nedendür didüm didi
Ayn-ı sevâd-ı dîde-i cânun durur senün
VI
Dil bend olalı kâkül ‘anber-feşân ile
Gelmez beyâna ‘ukde-i hâlüm zebân ile
İllâ ki Hızr olup hat-ı sebz ol dehân ile
Gamdan emân virür yine mühr ü nişân ile
Bu nice hatdur ol ne resendür didüm didi
‘Akd-i lisân u hırz-ı emânun durur senün
VII
Ol tıfl-ı nâzenîn ki dahı nâ-resîdedür
Bu hüsn ü bu letâfet ile nûr-ı dîdedür
Terlikde tâzelikde semendin güzîdedür
İllâ nidem ki serv gibi ser keşîdedür
Ol kad ne kadd ü ne bendendür didüm didi
Ömr-i dırâz u baht-ı cevânun durur senün
VIII
Seyr ide sebze-zâra gelüp itdi çün karâr
Hayretde kaldı anı görüp serv-i cûy-bâr
Şol denlü dökdi varını yolında şâh-sâr
Oldı şükûfe-zâr kamu hâk-i reh-güzâr
Ey gül yanaklu bu ne semendür didüm didi
Şol katre katre eşk-i revânun durur senün
IX
Câmî bu devr içinde eyâ husrev-i cemâl
Vasf-ı miyânun eylemede ‘arz idüp kemâl
Cân-riştesine söz diyü nazm eylemiş le’âl
Başdan ayaga nükte-i bârîk ü pür hayâl
Yâ Rab bu niçe nazm-ı çemendür didüm didi
Dürr-i hayâl u silk-i beyânun durur senün
(Ergun, Sadettin Nüzhet (1936). Türk Şairleri. C. 2. İstanbul. 903-04.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | ZÂTÎ, Süleymân Efendi | d. 1684 - ö. 1761 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | TERÂŞÎ, Cerrah-zâde Mehmed Terâşî Efendi | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | KIVÂMÎ | d. ? - ö. 1512 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | ZÂTÎ, Süleymân Efendi | d. 1684 - ö. 1761 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | TERÂŞÎ, Cerrah-zâde Mehmed Terâşî Efendi | d. ? - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | KIVÂMÎ | d. ? - ö. 1512 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | ZÂTÎ, Süleymân Efendi | d. 1684 - ö. 1761 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | TERÂŞÎ, Cerrah-zâde Mehmed Terâşî Efendi | d. ? - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | KIVÂMÎ | d. ? - ö. 1512 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | ZÂTÎ, Süleymân Efendi | d. 1684 - ö. 1761 | Meslek | Görüntüle |
11 | TERÂŞÎ, Cerrah-zâde Mehmed Terâşî Efendi | d. ? - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
12 | KIVÂMÎ | d. ? - ö. 1512 | Meslek | Görüntüle |
13 | ZÂTÎ, Süleymân Efendi | d. 1684 - ö. 1761 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | TERÂŞÎ, Cerrah-zâde Mehmed Terâşî Efendi | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | KIVÂMÎ | d. ? - ö. 1512 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | ZÂTÎ, Süleymân Efendi | d. 1684 - ö. 1761 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | TERÂŞÎ, Cerrah-zâde Mehmed Terâşî Efendi | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
18 | KIVÂMÎ | d. ? - ö. 1512 | Madde Adı | Görüntüle |