CESÂRÎ, Hasan

(d. ?/? - ö. 1245/1829)
divan şairi, kâtib
(Divan/Yazılı Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Asıl adı Hasan’dır. Bugün Moldova sınırları içinde olan Bender’de doğmuştur. Dîvân'ındaki bir şiirinde, vatanının işgali dolayısıyla Bender’den ayrıldığını söylemektedir. Buna göre Bender, 1870 ve 1879 yıllarında iki defa Rus işgaline uğramıştır. Şairin Bender’den genç yaşlarda ayrıldığı düşünülürse 1850-1860 yılları arasında doğduğunu söylemek mümkündür. Şairin eğitim hayatı hakkında kaynaklarda bir bilgiye rastlanılmamışsa da Dîvân'ında bu konuda bazı ipuçları bulunmaktadır. Cesârî, Dîvân’ında Sâdî’nin Bostân ve Gülistân’ı ile Firdevsî’nin Şehnâme’sini okuduğunu söylemektedir. Bu bilgi, şairin Farsça eğitimi aldığını göstermektedir. Genel olarak Dîvân'ına bakıldığında din, tasavvuf ve musiki konusunda malumat sahibi bir şair olduğu da anlaşılmaktadır. Cesârî, genç yaşında Kur’ân’ı ezberlemiş, bir ara müezzinlik yapmış, sonra Yeniçeri kâtipliğinde bulunmuştur (Özmen 1998: IV/299). Şair, Dîvân’ındaki bazı manzumelerinde hangi görevlerde bulunduğunu açıkça ifade etmektedir. Buna göre Bender’deki Bayraklı Câmi’sinde bir süre müezzinlik ve imamlık, ardından Bender’deki bir çay-hânede kâtiblik yapmıştır (Akkuş 2010: 892, 1134). Yine manzumelerinden 1770 veya 1789’daki Osmanlı-Rus Harbi’nde Yeniçeri Ocağında kâtiplik yaptığı da anlaşılmaktadır. Şiirlerinde devamlı olarak rakiplerine meydan okuyan Cesârî’nin, Dîvân'ındaki bir şiirinden “Güreşçi Tekkesi”ne mensup olduğunu ve güreşlere çıktığını da öğrenmekteyiz (Akkuş 2010: 887, 927). Dîvân’ının başındaki “Beyân-ı Sebeb-i Te’lîf-i Dîvân” başlıklı mesnevi sayesinde şairin hayatı hakkında önemli bazı bilgilere ulaşılmaktadır. Buna göre Cesârî, on bir yaşında iken aşka düşmüştür. Rüyasında bir güzelin elinden bade içerek âşık olmuş, mahlasını da bu güzel ona vermiştir. Bu esnada Bender’in işgali yüzünden vatanından ayrılmak zorunda kalmış, Edirne’ye gitmiştir. Burada iken şair Dehrî ile dost olmuştur. Bir süre sonra Edirne’den ayrılarak İstanbul’a gelen Cesârî, Yenikapı’daki sıra kahvelerinde diğer kalem şairleriyle uzun süre hasbihal etmiş, oradaki şairlerle atışarak onlara nazireler söylemiştir. Bu sırada çocukluğunda rüyasında gördüğü kızla karşılaşmış ve onun tavsiyesi üzerine müretteb bir Dîvân yazmaya karar vermiştir (Akkuş 2010: 319-336).

Şairin bilinen tek eseri Dîvân’ıdır. Dîvân, iki kısımdan oluşmaktadır. İki ayrı eser görünümünde olan Dîvân’ın hacimli olan asıl kısmı, büyük bölümü gazel nazım şekliyle yazılan şiirlerden; Dîvânçe olarak nitelendirebileceğimiz ikinci kısmı ise genellikle dörtlük ve bentlerden oluşmaktadır. Bu hâliyle birbirinin devamı olan Dîvân ve Dîvânçe’yi tek bir eser olarak değerlendirmek doğru olacaktır. Dîvân üzerine bir doktora (Akkuş 2010), iki de yüksek lisans çalışması (Sezer 2009; Orhan 2012) yapılmıştır. Dîvân'ın tenkitli metninde; 1 mesnevi, 18 kaside, 84 murabba, 5 muhammes, 26 müseddes, 1 müsemmen, 2 muaşşer, 1 terci’-i bend, 13 tarih, 2 müstezad, 826 gazel, 2 rubai, 85 şarkı, 19 semai, 9 kalenderî, 12 divan, 1 destan, 6 lugaz, 10 muamma, 1 tecnis, 3 müfred bulunmaktadır.

S. Nüzhet Ergun, Cesârî’yi zamanın en iyi meydan şairlerinden biri olarak nitelendirmektedir (1936: III/1026). Ancak Dîvân’ında kaside, mesnevi, müstezad ve gazel gibi aruz vezniyle söylenen nazım şekillerinin sayısının, heceyle söylediği şiirlerden çok fazla olması ve divan şiiri mazmunlarını sıklıkla kullanması onu, sadece saz şairi veya meydan şairi olarak adlandırmanın yanlış, en azından eksik bir tanımlama olduğunu göstermektedir. Gerçek kimliği üzerine çok az bilgi bulunan Cesârî hem Mevlevî hem de Bektaşî olarak tanınmaktadır (Özmen 1998: IV/299). Ancak şiirlerinde Bektaşîlik yönünün daha ağır bastığı, birçok şiirinde Âşık Ömer’in etkisinde kaldığı görülmektedir. Manzumelerinde özellikle 19. yüzyılın sosyal hayatına dair birçok ayrıntıyı ele almıştır. Yaşadığı dönemdeki başta devlet adamları olmak üzere tarikat şeyleri, ağalar vb. tarihî şahsiyetler ile gezip gördüğü şehirleri de şiirlerinde anlatmıştır. Dîvân’ı, 19. yüzyıldaki maddi kültürü yansıtması bakımından önemlidir. Manzumelerinde günlük konuşma diline yakın bir dil kullanmıştır. Aruzla söylediği şiirlerde bazı kusurlara rastlanılmaktadır. Şairin şiirlerini sade bir Türkçe ve irticalen söylemiş olması bunun en önemli sebebidir. Vatanından ayrı kalmak zorunda kalışı ve ömrünün büyük bir bölümünü gurbette geçirmesi şiirine yansımıştır. Gazelleri arasında muvaşşah, mühmel, bî-nukat, elif-nâme, pepegî, çâr-ender-çâr, gazel-i dâire gibi sanatlı şiirlerin bulunması, onun farklı denemelerde bulunduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca özellikle âşık kahvelerinde muamma ve lugaz asdığı ve diğer şairlere çok sayıda nazire söylediği de bilinmektedir. Tüm bu özellikleriyle Cesârî’yi 19. yüzyılda hem divan şiiri hem de halk şiiri sahasında at koşturmuş başarılı bir şair olarak nitelendirmek mümkündür.

Kaynakça

Akkuş, Yasemin (2010). Benderli Cesârî’nin Dîvânı ve Dîvânçesi. Doktora Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.

Ergun, Saadettin Nüzhet (1936). “Cesârî”. Türk Şairleri. C. 3. İstanbul. 1026-1027.

Orhan, Mehmet (2012). Benderli Cesârî Dîvânı, Hayâtı, Dîvânındaki Mazmunlar, Dinî-Tasavvufî Kavramlar ve İnsan. Yüksek Lisans Tezi. Tokat: Gaziosmanpaşa Üniversitesi.

Özmen, İsmail (1998). Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi. C. IV. Ankara: KBY.

Sezer, Müslih (2009). Cesârî Dîvânı. Yüksek Lisans Tezi. Van: Yüzüncü Yıl Üniversitesi.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. HAKAN YEKBAŞ
Yayın Tarihi: 24.03.2014
Güncelleme Tarihi: 02.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Gazel-i Muvaşşah

Ey cihân-ârâ güzel sensin o şâh-ı ma’delet

Hâsılı zâtınla buldı halk-ı âlem menfa’at

Mücrim-i ehl-i usâta eyleyen sensin meded

Derde dermân senden olur hâlime kıl merhamet

Makdem-i pâkin gubârı tûtiyâdur aynuma

Hayli demdir bâb-ı lutfunda ben etdim meskenet

Müddet-i ömrüm hevâ-yı nefs ile geçdi velî

Devr-i dâ’im kılmadı sa’dine sâl-i meymenet

Ey Cesârî vakti zâyi etmege oldı sebeb

Dost ehibbâdan cüdâlık iftirâk-i memleket

Elif-nâme-i Pepegî

E e evvel be be bende te te tekmîl-i şi’âr

Sa sa sânî ca ca cânâ ha ha hâsıl-ı esrâr

Hi hi hizmet da da dâ’im za za zâtım kıldı

Ra ra ragbet ze ze zerde se se sevdim bir yâr

Şa şa şânı sa sa salsam da da Dahhâk gibi

Ta ta tan mı za za zâhir a a avn-i Hak var

Ga ga gâyet fe fe fenne ka ka kâdir oldum

Ka ka kâmil le le lendim me me mesken bu diyâr

Na na nâdir va va vardur he he hem-dem olacak

La la lâyık ya ya yâra ola cân nakdi nisâr

Ey Cesârî pepegîler gazeli bu nazar it

Buldı anınla hemîşe bu elif-nâme karâr

Semâ’î

Dilâ maksûdumuz bir cân biri cânân birisi ne

Biri hûbân biri gerdân biri ihsân birisi ne

Ehibbâ bezmine lâyık olan bu nesneler ancak

Biri rindân biri irfân biri yârân birisi ne

Be-gâyetle safâlıdır bu şeyler bana âlemde

Biri tavşan biri ceylân biri kurbân birisi ne

Hudâ bu fitnelerden hıfz ide her âşık-ı zâra

Biri fettân biri düşmân biri şeytân birisi ne

Bu ta’dâd olunanla Hak cezâsın virsün agyârın

Biri zindân biri urgan biri seyrân birisi ne

Cesârî ve’l-muhassal bundan ayrılmak sana olmaz

Biri Kur’ân biri îmân biri Sübhân birisi ne

(Akkuş, Yasemin (2010). Benderli Cesârî’nin Dîvânı ve Dîvânçesi. Doktora Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi. 421-422, 564-565, 1043-1044.)