Madde Detay
FEYZULLÂH EFENDİ, Vahyî-zâde Mehmed
(d. ?/? - ö. ?/?)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Vahyî-zâde Feyzullâh Efendi, "Mesâ'ir" adını verdiği mesire yerlerini anlatan şiirin sahibidir. Doğum ve ölüm tarihi bilinmemektedir. Vahyî mahlaslı beş şairden biri olan, Halvetîliğin Sümbüliye kolunun şeyhi Hasan Nuri Efendi’nin (ö. 1130/1718) oğludur (Taş 2004: 10). Feyzullâh Efendi de, babası Vahyî'nin yerine şeyhlik makamına oturmuş ve ölümünden iki yıl sonra 1132/1720’de onun şiirlerini toplamıştır (Taş 2004: 1-10). Feyzullâh Efendi’nin elimizde üç eseri bulunmaktadır:
1. Dîvân: Bursalı Mehmed, Feyzullah Efendi’nin Dîvân'ı olduğunu söyler (1333: 481). Ancak Vahyî-zâde'nin Dîvân'ı elimizde değildir. Sadece Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi İSI. 219 numaradaki mecmuada Vahyî-zâde’ye ait şiirler bulunmaktadır (vr. 138b).
2. Mev'iza: Mev'iza türünde bir eseri vardır (Bursalı Mehmed Tahir 1333: 481).
3. Mesâ'ir: Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi İSI. 219 numarada (13a-14a) bulunan, "mesair" adını verdiği mesire yerlerini anlatan 43 beyitlik, kaside şeklinde bir şiirdir. Sondaki “Temmet" kaydndan 1143/1730 tarihinde tamamlandığı anlaşılmaktadır. Mesâ'ir'de; İstanbul'un Akbaba, Alibeyköy, Arnavutköyü, Başhavuz, Bebek, Beyoğlu, Beşiktaş, Beykoz, Boğaz, Büyükdere gibi mesire yarlerinden bahsedilmektedir. Mesâ'ir yayımlanmıştır (Aksoyak 2007: 37-52). Türk edebiyatında şehir veya yer adlarını konu alan şiirler, "bilâdiye" olarak adlandırılır (Kurnaz 1997: 230). Mesire yerlerini anlatan "mesâir"ler de ayrı bir tür olarak kabul edilebilir. Belde, sahil, mesire ve mahalle isimlerini konu alan manzumeler, birbirine yakın türlerdir (Aksoyak 2007: 37-52).
Feyzullâh Efendi'nin İstanbul'un sahilerini ve gezilecek görülecek yerlerini iyi bilmesi, onun çok gezen, serbest yaratılışlı bir kişiliğe sahip olduğunu göstermektedir.
Kaynakça
Akkuş, Metin (2006). Klâsik Türk Şirinini Anlam Dünyası Edebî Türler ve Tarzlar. Erzurum: Fenomen Yay.
Aksoyak, İ. Hakkı (2007). “Feyzullah Efendi’nin Mesâiri ile Lutfî’nin Ferdî’nin Bilâdiyesine Zeyli”. Abdülkerim Abdülkadiroğlu Hatırasına, Gazi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi. 37-52.
Bursalı Mehmed Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. İstanbul. 481.
Çapan, Pervin (hzl.) (2005). Mustafa Safayî Efendi Tezkire-i Safayî. Ankara: AKM Yay. 481-485.
Eflatun, Muvaffak (2003). "Şehir Medhiyelerine Bir Örnek: Akşehir Medhiyesi". Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Veli Araştırma Dergisi. (26): 273.
Erdoğan, Kenan (1997). “Türk Edebiyatında Şehir Şiirlerine Bir İlâve: Aspozi ve Hardoğan Hakkında Yazılmış Dört Şiir”. Dergâh. (91): 18-20.
Feyzullah Efendi. Bilâdiye. Mecmua. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi. İS1. 219. vr. 161a.
Kalpaklı, Mehmet (1995). "Kâmî'nin Lugaz'i: 16.-17. Yüzyıllarda (İstanbul'da) Mahalle ve Semt Adları". İstanbul. 14: 42-43.
Karahan, Abdulkadir (1980). "İran ve Türk Edebiyatlarında Ortak Edebî Türler". Eski Türk Edebiyatı İncelemeleri. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yay. 92.
Karaismailoğulları, Adnan (1988). "Türk ve Fars Edebiyatlarında Şehrengizler". Millî Kültür. (62): 55-59.
Kurnaz, Cemâl (1983). "Bilâdiye-i Derviş Ömer Efendi". Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi. Özel Sayı. 81-85.
Kurnaz, Cemâl (1997). "Arayıcızâde Hüseyin Ferdî ve Derviş Ömer Efendi'nin Bilâdiyeleri". Divan Edebiyatı Yazıları. Ankara: Akçağ Yay. 230-253.
Lutfî. Bilâdiye. Mecmua. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi. İS1. 219. vr. 13a-14a.
Mostras, C. (1995). Dictionnaire Geographıque de L’empıre Ottoman. (Tıpkıbasım). İstanbul: Pera Yay.
Öztoprak, Nihat (2004). “Fennî ve İzzet Efendi’nin Sahilnameleri ve Bu Sahilnamelerde Üsküdar”. Tük Kültürü İncelemeleri. (11):111-148.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. İSMAİL HAKKI AKSOYAKYayın Tarihi: 16.11.2013Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mesâ'ir
Esâmî-i Mesâ’ir li’s-seyyid
Şeyh Feyzullâh Efendi Vahyî-zâde
Eyle ey hâme esâmî-i mesâ’iri beyân
Olasın tâ ki pesendîde-i ehl-i irfân
Anların nâmını takrîr ideyüm cümlesi de
Şehr-i İstanbul’un etrâfına mahsûs olan
Eyledüm nazmumı tahlîl ile tazmîn ile
İstimâ-yı şu´arâya ola tâ ki şâyân
Sabr-ı Eyyûb ile esrâruma pend itmiş idüm
Niçe kem erler ile eylemiş anlar isyân
Bâcdâr olmış Alî beg köyine himmetle
Kapusında ana muhzırlik ider niçe çûbân
Her çavuş köyi ehâlîsine horuslansun
Ki horos çöpligine muhtesib olmışdur ayân
Cümlesinden hele baş havzı teferrüc lâzım
Çamlıca bir meşiyistâne olun şimdi revân
Bedevî topına girdükde sıkıldı dildâr
Kodılar sanki anı cendereye dervişân
Bir kâgıd hânesine eyledüm anun irsâl
Ki o şûhun bile ahvâlini cümle hîşân
Kuzıcak koynuma gel ister isen nukre didüm
Meledür sütlüce südlüce bize şûh-ı cihân
Tîr-i müjgâna güşâd eyledi bir hoş cânân
Ok meydânını aldı kim olur ana nişân
Nice ol mug-ı beçeye mâ’il olur mü’minler
Tersa-hâne olur mı dil-i ehl-i îmân
İden ümmîd-i mey-i vaslını düşdi galata
O perî böyle tasarrufla ider mi ihsân
Şimdi beg oglu binâ eyledi bir yüce serây
Kodı top hânesi başında çü âl-i ´Osmân
Olsa fındıklı eger kına gicesi yimişi
Ne kütürdiler ider imiş ol demde zenân
Bir cihân gîr şeh-i milket-i hüsni gördüm
Yûsuf-ı sânî disem ana olur mı şâyân
Bir yalı gördüm efendi öni tolma bâgçe
Dil-güşâ manzarı hoş anda şükûfe elvân
Mâder evlâdını sevdükde ne yire gitse
Bir beşik taşıması olmaya ayb-ı nisvân
Geldi bir orta köyümüzi harâb itdi bizüm
Kurı çeşmelerümüz kaldı anunçün bu zamân
Âr ne-bûd köyi ehâlîsine ol fâhişenün
Göriyorlarken öninde niçe zânî pinhân
Sarı yar suyını bulduramadı gök suyun
Ana hayf ile bebek olmada dâ’im giryân
Hele kandilli fişekler atılurken kayalar (?)
Yanmaya tâ ki şerâr ile şihâb-ı yârân
Çıka kız kullesine kâf-ı bahâ-yı hüsnün
Dil hisâr zevkin dil-ber eyler meyelân
Sûfiyâ eyle namâz gâh gehî hakka niyâz
Taneden toplar ön ile atılursa da tayan
Çün kebâb kanlıca olmak gerek imiş didiler
Pîşesi hîme ile isden ya yanar mı büryân
Bir yini köye dilâ göçdi benüm cânânum
Bâde-i vaslına minnet mi olur bize hemân
Kapusın buyura dime ki meserret olmaz
Bir büyük dere tarab ya niçe itmez ihvân
Kim ki başında kavak yili eser esfeh olur
Bogazı ele virince bulımaz hergiz amân
Hazret-i Yuşâun isrine gidüp eyle gazâ
İki âlemde sana ber-ter ola bu ki mekân
Hele kassâb başı oglında tabîat yog imiş
San tokat bâgçesidür anda ider zevk-i nihân
Batn-ı makûsını teftîş idene hîz dimiş
Bir dere sekisi var mulimi eyler hayrân
Bir terâzû başulıg kârı var idi mestûr
Müşterî olmış ana şimdi emîn-i mîzân
Şimdi ol big kozını çınşadurak nice gezer
Basdı bir körfüs ile bir gice anı asesân
Olmaz kimsede hîç şevket-i sultâniyye
Sad hezârân olsa her yanında egerçi avân
Bize incirlice heft dâne-i şîrîn olsa
Didiler birbirine musahhar tiryâkiyân
Yasag olmış alenen mass-ı duhâna şimdi
Eli çıbıklıyı ahz itmede baspakçıyan
Bu şe’n ü havle ki dikmekde papas bahçesine
Kodı istavrozı ezhâra idelden meyelân
Bizi kondurmadılar çünki burada lâyık
İtse çengâl köyinün halkına mîr-i mîrân
Gördüm âlemde niçe salıcı kuzguncuklar
Mürde konmada ak babadur ol cîfe-hârân
Salacak olsa eger kâdî köyine sür sad
Bu eski dârına düşene ola râzî dihkân
Halka-i zikre girüp şevk ile hay der paşam
Tâ ki uşşâkını cezb ile ide ser-gerdân
Hâne-i hâtırı fânûs-ı hayâli dolanur
O fener bâgçesine râzî ola şule-resân
Çün mezâmîn ile âlûdelik itdün ey kilk
Gayrı pür-gûlıgı ko buldı kelâmun pâyân
Bi-avni Temmet 43
(Aksoyak, İ. Hakkı (2007). “Feyzullah Efendi’nin Mesâiri ile Lutfî’nin Ferdî’nin Bilâdiyesine Zeyli”. Abdülkerim Abdülkadiroğlu Hatırasına, Gazi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi. 37-52.)
Yayın Tarihi: 16.11.2013Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mesâ'ir
Esâmî-i Mesâ’ir li’s-seyyid
Şeyh Feyzullâh Efendi Vahyî-zâde
Eyle ey hâme esâmî-i mesâ’iri beyân
Olasın tâ ki pesendîde-i ehl-i irfân
Anların nâmını takrîr ideyüm cümlesi de
Şehr-i İstanbul’un etrâfına mahsûs olan
Eyledüm nazmumı tahlîl ile tazmîn ile
İstimâ-yı şu´arâya ola tâ ki şâyân
Sabr-ı Eyyûb ile esrâruma pend itmiş idüm
Niçe kem erler ile eylemiş anlar isyân
Bâcdâr olmış Alî beg köyine himmetle
Kapusında ana muhzırlik ider niçe çûbân
Her çavuş köyi ehâlîsine horuslansun
Ki horos çöpligine muhtesib olmışdur ayân
Cümlesinden hele baş havzı teferrüc lâzım
Çamlıca bir meşiyistâne olun şimdi revân
Bedevî topına girdükde sıkıldı dildâr
Kodılar sanki anı cendereye dervişân
Bir kâgıd hânesine eyledüm anun irsâl
Ki o şûhun bile ahvâlini cümle hîşân
Kuzıcak koynuma gel ister isen nukre didüm
Meledür sütlüce südlüce bize şûh-ı cihân
Tîr-i müjgâna güşâd eyledi bir hoş cânân
Ok meydânını aldı kim olur ana nişân
Nice ol mug-ı beçeye mâ’il olur mü’minler
Tersa-hâne olur mı dil-i ehl-i îmân
İden ümmîd-i mey-i vaslını düşdi galata
O perî böyle tasarrufla ider mi ihsân
Şimdi beg oglu binâ eyledi bir yüce serây
Kodı top hânesi başında çü âl-i ´Osmân
Olsa fındıklı eger kına gicesi yimişi
Ne kütürdiler ider imiş ol demde zenân
Bir cihân gîr şeh-i milket-i hüsni gördüm
Yûsuf-ı sânî disem ana olur mı şâyân
Bir yalı gördüm efendi öni tolma bâgçe
Dil-güşâ manzarı hoş anda şükûfe elvân
Mâder evlâdını sevdükde ne yire gitse
Bir beşik taşıması olmaya ayb-ı nisvân
Geldi bir orta köyümüzi harâb itdi bizüm
Kurı çeşmelerümüz kaldı anunçün bu zamân
Âr ne-bûd köyi ehâlîsine ol fâhişenün
Göriyorlarken öninde niçe zânî pinhân
Sarı yar suyını bulduramadı gök suyun
Ana hayf ile bebek olmada dâ’im giryân
Hele kandilli fişekler atılurken kayalar (?)
Yanmaya tâ ki şerâr ile şihâb-ı yârân
Çıka kız kullesine kâf-ı bahâ-yı hüsnün
Dil hisâr zevkin dil-ber eyler meyelân
Sûfiyâ eyle namâz gâh gehî hakka niyâz
Taneden toplar ön ile atılursa da tayan
Çün kebâb kanlıca olmak gerek imiş didiler
Pîşesi hîme ile isden ya yanar mı büryân
Bir yini köye dilâ göçdi benüm cânânum
Bâde-i vaslına minnet mi olur bize hemân
Kapusın buyura dime ki meserret olmaz
Bir büyük dere tarab ya niçe itmez ihvân
Kim ki başında kavak yili eser esfeh olur
Bogazı ele virince bulımaz hergiz amân
Hazret-i Yuşâun isrine gidüp eyle gazâ
İki âlemde sana ber-ter ola bu ki mekân
Hele kassâb başı oglında tabîat yog imiş
San tokat bâgçesidür anda ider zevk-i nihân
Batn-ı makûsını teftîş idene hîz dimiş
Bir dere sekisi var mulimi eyler hayrân
Bir terâzû başulıg kârı var idi mestûr
Müşterî olmış ana şimdi emîn-i mîzân
Şimdi ol big kozını çınşadurak nice gezer
Basdı bir körfüs ile bir gice anı asesân
Olmaz kimsede hîç şevket-i sultâniyye
Sad hezârân olsa her yanında egerçi avân
Bize incirlice heft dâne-i şîrîn olsa
Didiler birbirine musahhar tiryâkiyân
Yasag olmış alenen mass-ı duhâna şimdi
Eli çıbıklıyı ahz itmede baspakçıyan
Bu şe’n ü havle ki dikmekde papas bahçesine
Kodı istavrozı ezhâra idelden meyelân
Bizi kondurmadılar çünki burada lâyık
İtse çengâl köyinün halkına mîr-i mîrân
Gördüm âlemde niçe salıcı kuzguncuklar
Mürde konmada ak babadur ol cîfe-hârân
Salacak olsa eger kâdî köyine sür sad
Bu eski dârına düşene ola râzî dihkân
Halka-i zikre girüp şevk ile hay der paşam
Tâ ki uşşâkını cezb ile ide ser-gerdân
Hâne-i hâtırı fânûs-ı hayâli dolanur
O fener bâgçesine râzî ola şule-resân
Çün mezâmîn ile âlûdelik itdün ey kilk
Gayrı pür-gûlıgı ko buldı kelâmun pâyân
Bi-avni Temmet 43
(Aksoyak, İ. Hakkı (2007). “Feyzullah Efendi’nin Mesâiri ile Lutfî’nin Ferdî’nin Bilâdiyesine Zeyli”. Abdülkerim Abdülkadiroğlu Hatırasına, Gazi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi. 37-52.)
Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mesâ'ir
Esâmî-i Mesâ’ir li’s-seyyid
Şeyh Feyzullâh Efendi Vahyî-zâde
Eyle ey hâme esâmî-i mesâ’iri beyân
Olasın tâ ki pesendîde-i ehl-i irfân
Anların nâmını takrîr ideyüm cümlesi de
Şehr-i İstanbul’un etrâfına mahsûs olan
Eyledüm nazmumı tahlîl ile tazmîn ile
İstimâ-yı şu´arâya ola tâ ki şâyân
Sabr-ı Eyyûb ile esrâruma pend itmiş idüm
Niçe kem erler ile eylemiş anlar isyân
Bâcdâr olmış Alî beg köyine himmetle
Kapusında ana muhzırlik ider niçe çûbân
Her çavuş köyi ehâlîsine horuslansun
Ki horos çöpligine muhtesib olmışdur ayân
Cümlesinden hele baş havzı teferrüc lâzım
Çamlıca bir meşiyistâne olun şimdi revân
Bedevî topına girdükde sıkıldı dildâr
Kodılar sanki anı cendereye dervişân
Bir kâgıd hânesine eyledüm anun irsâl
Ki o şûhun bile ahvâlini cümle hîşân
Kuzıcak koynuma gel ister isen nukre didüm
Meledür sütlüce südlüce bize şûh-ı cihân
Tîr-i müjgâna güşâd eyledi bir hoş cânân
Ok meydânını aldı kim olur ana nişân
Nice ol mug-ı beçeye mâ’il olur mü’minler
Tersa-hâne olur mı dil-i ehl-i îmân
İden ümmîd-i mey-i vaslını düşdi galata
O perî böyle tasarrufla ider mi ihsân
Şimdi beg oglu binâ eyledi bir yüce serây
Kodı top hânesi başında çü âl-i ´Osmân
Olsa fındıklı eger kına gicesi yimişi
Ne kütürdiler ider imiş ol demde zenân
Bir cihân gîr şeh-i milket-i hüsni gördüm
Yûsuf-ı sânî disem ana olur mı şâyân
Bir yalı gördüm efendi öni tolma bâgçe
Dil-güşâ manzarı hoş anda şükûfe elvân
Mâder evlâdını sevdükde ne yire gitse
Bir beşik taşıması olmaya ayb-ı nisvân
Geldi bir orta köyümüzi harâb itdi bizüm
Kurı çeşmelerümüz kaldı anunçün bu zamân
Âr ne-bûd köyi ehâlîsine ol fâhişenün
Göriyorlarken öninde niçe zânî pinhân
Sarı yar suyını bulduramadı gök suyun
Ana hayf ile bebek olmada dâ’im giryân
Hele kandilli fişekler atılurken kayalar (?)
Yanmaya tâ ki şerâr ile şihâb-ı yârân
Çıka kız kullesine kâf-ı bahâ-yı hüsnün
Dil hisâr zevkin dil-ber eyler meyelân
Sûfiyâ eyle namâz gâh gehî hakka niyâz
Taneden toplar ön ile atılursa da tayan
Çün kebâb kanlıca olmak gerek imiş didiler
Pîşesi hîme ile isden ya yanar mı büryân
Bir yini köye dilâ göçdi benüm cânânum
Bâde-i vaslına minnet mi olur bize hemân
Kapusın buyura dime ki meserret olmaz
Bir büyük dere tarab ya niçe itmez ihvân
Kim ki başında kavak yili eser esfeh olur
Bogazı ele virince bulımaz hergiz amân
Hazret-i Yuşâun isrine gidüp eyle gazâ
İki âlemde sana ber-ter ola bu ki mekân
Hele kassâb başı oglında tabîat yog imiş
San tokat bâgçesidür anda ider zevk-i nihân
Batn-ı makûsını teftîş idene hîz dimiş
Bir dere sekisi var mulimi eyler hayrân
Bir terâzû başulıg kârı var idi mestûr
Müşterî olmış ana şimdi emîn-i mîzân
Şimdi ol big kozını çınşadurak nice gezer
Basdı bir körfüs ile bir gice anı asesân
Olmaz kimsede hîç şevket-i sultâniyye
Sad hezârân olsa her yanında egerçi avân
Bize incirlice heft dâne-i şîrîn olsa
Didiler birbirine musahhar tiryâkiyân
Yasag olmış alenen mass-ı duhâna şimdi
Eli çıbıklıyı ahz itmede baspakçıyan
Bu şe’n ü havle ki dikmekde papas bahçesine
Kodı istavrozı ezhâra idelden meyelân
Bizi kondurmadılar çünki burada lâyık
İtse çengâl köyinün halkına mîr-i mîrân
Gördüm âlemde niçe salıcı kuzguncuklar
Mürde konmada ak babadur ol cîfe-hârân
Salacak olsa eger kâdî köyine sür sad
Bu eski dârına düşene ola râzî dihkân
Halka-i zikre girüp şevk ile hay der paşam
Tâ ki uşşâkını cezb ile ide ser-gerdân
Hâne-i hâtırı fânûs-ı hayâli dolanur
O fener bâgçesine râzî ola şule-resân
Çün mezâmîn ile âlûdelik itdün ey kilk
Gayrı pür-gûlıgı ko buldı kelâmun pâyân
Bi-avni Temmet 43
(Aksoyak, İ. Hakkı (2007). “Feyzullah Efendi’nin Mesâiri ile Lutfî’nin Ferdî’nin Bilâdiyesine Zeyli”. Abdülkerim Abdülkadiroğlu Hatırasına, Gazi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi. 37-52.)
Eserlerinden Örnekler
Mesâ'ir
Esâmî-i Mesâ’ir li’s-seyyid
Şeyh Feyzullâh Efendi Vahyî-zâde
Eyle ey hâme esâmî-i mesâ’iri beyân
Olasın tâ ki pesendîde-i ehl-i irfân
Anların nâmını takrîr ideyüm cümlesi de
Şehr-i İstanbul’un etrâfına mahsûs olan
Eyledüm nazmumı tahlîl ile tazmîn ile
İstimâ-yı şu´arâya ola tâ ki şâyân
Sabr-ı Eyyûb ile esrâruma pend itmiş idüm
Niçe kem erler ile eylemiş anlar isyân
Bâcdâr olmış Alî beg köyine himmetle
Kapusında ana muhzırlik ider niçe çûbân
Her çavuş köyi ehâlîsine horuslansun
Ki horos çöpligine muhtesib olmışdur ayân
Cümlesinden hele baş havzı teferrüc lâzım
Çamlıca bir meşiyistâne olun şimdi revân
Bedevî topına girdükde sıkıldı dildâr
Kodılar sanki anı cendereye dervişân
Bir kâgıd hânesine eyledüm anun irsâl
Ki o şûhun bile ahvâlini cümle hîşân
Kuzıcak koynuma gel ister isen nukre didüm
Meledür sütlüce südlüce bize şûh-ı cihân
Tîr-i müjgâna güşâd eyledi bir hoş cânân
Ok meydânını aldı kim olur ana nişân
Nice ol mug-ı beçeye mâ’il olur mü’minler
Tersa-hâne olur mı dil-i ehl-i îmân
İden ümmîd-i mey-i vaslını düşdi galata
O perî böyle tasarrufla ider mi ihsân
Şimdi beg oglu binâ eyledi bir yüce serây
Kodı top hânesi başında çü âl-i ´Osmân
Olsa fındıklı eger kına gicesi yimişi
Ne kütürdiler ider imiş ol demde zenân
Bir cihân gîr şeh-i milket-i hüsni gördüm
Yûsuf-ı sânî disem ana olur mı şâyân
Bir yalı gördüm efendi öni tolma bâgçe
Dil-güşâ manzarı hoş anda şükûfe elvân
Mâder evlâdını sevdükde ne yire gitse
Bir beşik taşıması olmaya ayb-ı nisvân
Geldi bir orta köyümüzi harâb itdi bizüm
Kurı çeşmelerümüz kaldı anunçün bu zamân
Âr ne-bûd köyi ehâlîsine ol fâhişenün
Göriyorlarken öninde niçe zânî pinhân
Sarı yar suyını bulduramadı gök suyun
Ana hayf ile bebek olmada dâ’im giryân
Hele kandilli fişekler atılurken kayalar (?)
Yanmaya tâ ki şerâr ile şihâb-ı yârân
Çıka kız kullesine kâf-ı bahâ-yı hüsnün
Dil hisâr zevkin dil-ber eyler meyelân
Sûfiyâ eyle namâz gâh gehî hakka niyâz
Taneden toplar ön ile atılursa da tayan
Çün kebâb kanlıca olmak gerek imiş didiler
Pîşesi hîme ile isden ya yanar mı büryân
Bir yini köye dilâ göçdi benüm cânânum
Bâde-i vaslına minnet mi olur bize hemân
Kapusın buyura dime ki meserret olmaz
Bir büyük dere tarab ya niçe itmez ihvân
Kim ki başında kavak yili eser esfeh olur
Bogazı ele virince bulımaz hergiz amân
Hazret-i Yuşâun isrine gidüp eyle gazâ
İki âlemde sana ber-ter ola bu ki mekân
Hele kassâb başı oglında tabîat yog imiş
San tokat bâgçesidür anda ider zevk-i nihân
Batn-ı makûsını teftîş idene hîz dimiş
Bir dere sekisi var mulimi eyler hayrân
Bir terâzû başulıg kârı var idi mestûr
Müşterî olmış ana şimdi emîn-i mîzân
Şimdi ol big kozını çınşadurak nice gezer
Basdı bir körfüs ile bir gice anı asesân
Olmaz kimsede hîç şevket-i sultâniyye
Sad hezârân olsa her yanında egerçi avân
Bize incirlice heft dâne-i şîrîn olsa
Didiler birbirine musahhar tiryâkiyân
Yasag olmış alenen mass-ı duhâna şimdi
Eli çıbıklıyı ahz itmede baspakçıyan
Bu şe’n ü havle ki dikmekde papas bahçesine
Kodı istavrozı ezhâra idelden meyelân
Bizi kondurmadılar çünki burada lâyık
İtse çengâl köyinün halkına mîr-i mîrân
Gördüm âlemde niçe salıcı kuzguncuklar
Mürde konmada ak babadur ol cîfe-hârân
Salacak olsa eger kâdî köyine sür sad
Bu eski dârına düşene ola râzî dihkân
Halka-i zikre girüp şevk ile hay der paşam
Tâ ki uşşâkını cezb ile ide ser-gerdân
Hâne-i hâtırı fânûs-ı hayâli dolanur
O fener bâgçesine râzî ola şule-resân
Çün mezâmîn ile âlûdelik itdün ey kilk
Gayrı pür-gûlıgı ko buldı kelâmun pâyân
Bi-avni Temmet 43
(Aksoyak, İ. Hakkı (2007). “Feyzullah Efendi’nin Mesâiri ile Lutfî’nin Ferdî’nin Bilâdiyesine Zeyli”. Abdülkerim Abdülkadiroğlu Hatırasına, Gazi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi. 37-52.)