Madde Detay
GÜVÂHÎ, Mehmed
(d. ?/? - ö. ?/1526\\\'dan sonra)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Kaynaklarda Geyveli olarak gösterilir. Fakat Latifi Tezkiresi’ndeki "Geyve nâm kasabada tavattun etmişdi" cümlesi onun, adı geçen kasabadan bir başka yerde doğup sonradan Geyve'ye yerleştiğini akla getirmektedir. Doğum târihi de bilinmez. Kâtip Çelebi, asıl adını Mehmed, babasının adını ise Abdullah olarak verir.
Buna karşılık, ilk dönem kaynakları mesleğinin timâr sahibi sipahi olduğunu belirtirler. Pend-nâmede sipahi olduğunu kendisi de söylemiştir. Kâtip Çelebi ölümünü 929/1522, Mehmed Süreyya ve Mehmed Tahir 926/1520, A. Sırrı Levent ise 925/1519 olarak göstermekledir. Halbuki bu tarihler, hem Pend-nâme'nin yazılış tarihi, hem de eserde anlatılan bazı olaylarla çelişmektedir. Pend-nâme'nin yazılış tarihi 933/1526'dır. Bu durumda eserin yazılışı şâirin ölümünden sonra görünmektedir ki kabulü imkânsızdır. Ayrıca Pend-nâme'de pâdişâh olarak Kanunî'den;
Hudâyâ şâhımuz ol Hân Süleyman
Selâtîn zübdesi Sultân Süleyman
şeklinde söz edilmekte, vezirlerden Ayas Paşa ile İbrahim Paşa'dan bahseden olaylara yer verilmektedir. Bu bilgilerin ışığında değerlendirildiğinde Güvâhî'nin ölüm târihinin Yavuz Sultân Selîm devrinde değil, 933/1526'dan sonra olması gerekmektedir.
Güvâhî'nin eserleri konusunda da tezkirelerde farklı bilgiler yer almaktadır; Latifi ve Âlî Pendnâme ve Kenzü'l-Bedâyi adlı iki eseri olduğunu, Hasan Çelebi Kenzü’l-Bedâyi, Beyânî ise Pend-nâme yazdığını ve adını Kenzü'l-Bedâyi koyduğunu söyler. Verilen bu bilgiler ışığında Âşık Çelebi'ninkini esas almak yerinde olacaktır. Güvâhî çalışmasına Kenzü’l Bedâyi adını vermiş, fakat eser daha sonra dâhil olduğu türün adıyla anılarak Pend-nâme olarak tanınmıştır. Kâtib Çelebi de eseri, Kenzü’l Bedâyi diye zikreder.
Pend-nâme, Attâr'ın Pend-nâme'si örnek alınarak, mesnevi tarzında, aruzun Mefâilün Mefâilün Feûlün kalıbıyle yazılmış, 2133 beyitlik bir öğüt kitabıdır. Bir başka ifade ile Pendname Osmanlı öncesi Müslüman toplumlarda, özellikle de Farsça kaleme alınmış örnekler izlenerek ama Türk eğitim geleneğinde yer alan özlü sözlerin derlenmesi ile ortaya çıkmış ilginç bir metindir. Bu yüzden Güvâhî, eserde çok sayıda atasözü ve deyime yer vermiştir. Eserin asıl önemi de bu malzemeyi içinde bulundurmasından gelmektedir. Yani eser, türünün ilk örnekleri arasında yer aldığı için de Türkçe arkaik kelimeler bakımından zengin, fakat dil ve anlatım açısından basit bir eserdir. Bu yüzden edebî açıdan devir kaynakları olan tezkireler tarafından da pek beğenilmemiştir.
Pend-nâme'nin kime sunulduğu meselesi de kaynaklarda verilen bilgilerle çelişmektedir. Latifî, Âşık Çelebi, Hasan Çelebi ve Âlî, eserin Yavuz Sultan Selîm adına yazıldığını söylemektedirler. Halbuki kitabın yazılış tarihi yukarıda da belirtildiği gibi 933/1526’dır. Bu durumda eser zaman olarak Kanunî Sultan Süleyman devrine aittir ve ona sunulmuş olmalıdır. Kaldı ki bu ihtimâlin ötesinde kitabın çeşitli yerlerinde Kanunî’nin adı geçmekte ve devir pâdişâhı olarak övülmektedir. Buna karşılık Yavuz Sultân Selîm’in adına sâdece bir defa, Kanunî'nin babası olduğunu belirtmek maksadıyla rastlanmaktadır. Eser, muhtemelen Yavuz'un adına düşünülmüş, ama onun ölümü üzerine Kanunî'ye sunulmuştur.
Güvâhî'nin ayrıca 117 beyittik Gurbet-nâme ve 396 beyitlik İbret-nâme adlı mesnevi tarzında iki küçük eseri daha vardır.
Kaynakça
Akbayar, Nuri (hzl.) (1996). Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmanî. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.
Canım, Rıdvan (1995). Edirne Şairleri. Ankara: Akçağ Yay.
Hengirmen, Mehmet (hzl.) (1983). Pend-nâme. Ankara: KB Yay.
İpekten, Halûk, Mustafa
İsen, Recep Toparlı, Naci Okçu ve Turgut Karabey (1988). Tezkirelere
Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ankara: KTB Yay.
İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Künhü'l-ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yay.
Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Âşık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ (İnceleme-Metin). İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.
Kurnaz,
Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman,
Tuhfe-i Nâilî- Dîvân
Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay.
Kutluk, İbrahim (hzl.) (1978). Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: TTK Yay.
Sehî (1325). Tezkire-i Sehî. İstanbul: Matbaa-i Âmidî.
Sungurhan Eyduran, Aysun (hzl.) (2008). Beyânî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: Kültür Bakanlığı e-kitap: http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-83502/beyani----tezkiretus-suara.html [erişim tarihi: 20.03.2013
Şemseddîn Sâmî (1314). Kâmûsu’l-A’lâm. İstanbul: Mihrân Matbaası.
Yaltkaya, Şerafettin ve Kilisli Rıfat Bilge (hzl.) (1971). Kâtip Çelebi, Keşf-el-Zunûn. C. II. İstanbul: MEB Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. MUSTAFA İSENYayın Tarihi: 13.04.2014Güncelleme Tarihi: 04.12.2020Eserlerinden Örnekler
Pend-nâme'den
Latife
Meğer kim cırlayık faslı şitâda
Karıncadan talep etmiş zevâde
Demiş karınca halk işlü işinde
Dürişirken sen ağaçlar başında
Ne arardun ki şimdi zâr u muhtaç
Kaluban olısarsın bî-gümân aç
Çağırduklarun ol dem dürlü tuyuk
Koruyup değmez olduğuna uyuk
İnen hoşdur meşakkat çekmez İken
Kayurmak gereği gerekmez İken
Düriş kardaş durma yigregdür
Belî her gün yarag bir gün gerekdür
Evün var ise havlun içre hâlî
Kimesne koyma yığ içine çalı
İl il üzre olur âlemde çokdur
Ev ev üzre velî olduğı yokdur
Müdâm olmaz muvafık çün iki hû
Kaçan bir yerde sığar iki ulu
Sakın konşu hakından olma gafil
Ki konşı hakkı Tanrı hakkıdur bil
Çün incitmez meseldür konşısın kurt
Sen incitmek nedür olanı hem-yurt
Biri biriniz İle kamu demde
Gerek hoşluğunuz şadile gamda
Ki ol derdi şikemden olıcak zâr
Düşer dâmen götürmek sana nâçâr
Ağırla konşıyı izzet gerekse
Huda'dan rahmet ü cennet gerekse
Müdâm et yatlu konşuya velî âl
Yüzün şuyını yüzsüzden satun al
Göçür cehd eyle anı ya göçegör
Binüp yügrüğe yüzsüzden kaçagör
Yaramaz konşınun tutma gümânı
Yedi konşuya dek irür ziyanı
(Büyük Türk Klasikleri. C. 3. 243)
Pend-nâme'den
Meğer bir kuşcuğaz kim ana mesken
Müdâm ırmağ u göllerde muayyen
Tutuldı bir gün ol tuzağa düşüp
Esîr-i bend oldı ağa düşüp
Tutan sayyâd anı gördi igen hûb
Münakkaş bir nice reng ile mergûb
Ferah-nâk olup oldı ol hevesde
Ki dâyim besleye anı kafesde
Kafes oldı çü mesken ana nâgâh
Figâna başladı şam u seher-gâh
Ederdi gölleri ırmakları yâd
Vatan deyü müdâm eylerdi feryâd
Gece gündüz vatan der inler idi
Katı tanlardı ol kim dinler idi
Var idi bir kişi anun zebânın
Bilürdi karşu ederdi beyânın
Nice verürler idi dürlü nîmet
Yemezdi kaçmağa isterdi fursat
Hemîn kasdı kafesden uçmağ idi
Vatan zîrâ ki ana uçmağ idi
Çü beslemeğe kabil olmadı ol
Dediler verelüm gitsün buna yol
Yemez içmez nice eyleye feryâd
Yazukdur ölmesün edelüm âzâd
Veli gözleyelüm ardınca bile
Ne yerdedür turağı kim ne bile
Vatan deyü eder bunca figânı
Görelüm hûb yer midür mekânı
Bu tedbîr ile âzâd eylediler
Irakdan gözlediler soyladılar
Hemân dem kim kafesden uçdı ol kuş
Görünmedi gözine hîç bir tuş
Ne tağa vardı vü ne bağa indi
Revân toğruluban ırmağa indi
Var idi anda bir hûb ulu ırmağ
İki yanı serâser sebze vü bâğ
Döşenüp yayılup sahra içinde
Akardı sû-be-sû her cây içinde
Ederdi dürlü kuşlar anda âvâz
Kenârı vü içi pür ördek ü kaz
Tuyûrun kim tururdı anda çoğı
Kimi turnayidi vü kimi kuğı
Uvaklu irilü her dürlü kuşlar
Var idi ol suda yazlar u kışlar
Kenârında söğütler hem kavaklar
İgen çoğ idi günden suyı saklar
Meğer su üzre bir söğüt budağı
Uzanmış tâzelikde dahi çağı
Yakın ile ki çün su talgalanur
Tokınur ana karşu ırgalanur
Ol imiş ol kuşun dâyim mekânı
Ol arada geçürürmiş zamanı
Kaçan kim uçdı gözlediler âhir
Varup toğru o tala kondı zahir
Velî fi’lin işit konduğı saat
Ferâhdan iki yana yaydı kanat
Talabıdı geh uçdı gâh kondı
Hevâya gâh kalkup gâh indi
Gehî silkindi geh tüyin düzetdi
Geh oynadı suya boynın uzatdı
Şu cünbişler şetaretler kim anda
Ol etdi kimse görmedi cihanda
Ol işin gözleyenler görüp anun
Dediler seugüsi hoşdur mekânun
Yabanda kişinün olmaz sürûrı
Bulur kendü mekânında huzûrı
Vatan sevgüsi şeksüz candan olur
Muhakkakdur ki hem îmândan olur
Vatan kadrin ne bilsün bilmeyenler
Düşüben gurbete ayrılmayanlar
(Hengirmen, Mehmet (hzl.) (1983). Pend-nâme. Ankara: KB Yay. 155-57)
Yayın Tarihi: 13.04.2014Güncelleme Tarihi: 04.12.2020Eserlerinden Örnekler
Pend-nâme'den
Latife
Meğer kim cırlayık faslı şitâda
Karıncadan talep etmiş zevâde
Demiş karınca halk işlü işinde
Dürişirken sen ağaçlar başında
Ne arardun ki şimdi zâr u muhtaç
Kaluban olısarsın bî-gümân aç
Çağırduklarun ol dem dürlü tuyuk
Koruyup değmez olduğuna uyuk
İnen hoşdur meşakkat çekmez İken
Kayurmak gereği gerekmez İken
Düriş kardaş durma yigregdür
Belî her gün yarag bir gün gerekdür
Evün var ise havlun içre hâlî
Kimesne koyma yığ içine çalı
İl il üzre olur âlemde çokdur
Ev ev üzre velî olduğı yokdur
Müdâm olmaz muvafık çün iki hû
Kaçan bir yerde sığar iki ulu
Sakın konşu hakından olma gafil
Ki konşı hakkı Tanrı hakkıdur bil
Çün incitmez meseldür konşısın kurt
Sen incitmek nedür olanı hem-yurt
Biri biriniz İle kamu demde
Gerek hoşluğunuz şadile gamda
Ki ol derdi şikemden olıcak zâr
Düşer dâmen götürmek sana nâçâr
Ağırla konşıyı izzet gerekse
Huda'dan rahmet ü cennet gerekse
Müdâm et yatlu konşuya velî âl
Yüzün şuyını yüzsüzden satun al
Göçür cehd eyle anı ya göçegör
Binüp yügrüğe yüzsüzden kaçagör
Yaramaz konşınun tutma gümânı
Yedi konşuya dek irür ziyanı
(Büyük Türk Klasikleri. C. 3. 243)
Pend-nâme'den
Meğer bir kuşcuğaz kim ana mesken
Müdâm ırmağ u göllerde muayyen
Tutuldı bir gün ol tuzağa düşüp
Esîr-i bend oldı ağa düşüp
Tutan sayyâd anı gördi igen hûb
Münakkaş bir nice reng ile mergûb
Ferah-nâk olup oldı ol hevesde
Ki dâyim besleye anı kafesde
Kafes oldı çü mesken ana nâgâh
Figâna başladı şam u seher-gâh
Ederdi gölleri ırmakları yâd
Vatan deyü müdâm eylerdi feryâd
Gece gündüz vatan der inler idi
Katı tanlardı ol kim dinler idi
Var idi bir kişi anun zebânın
Bilürdi karşu ederdi beyânın
Nice verürler idi dürlü nîmet
Yemezdi kaçmağa isterdi fursat
Hemîn kasdı kafesden uçmağ idi
Vatan zîrâ ki ana uçmağ idi
Çü beslemeğe kabil olmadı ol
Dediler verelüm gitsün buna yol
Yemez içmez nice eyleye feryâd
Yazukdur ölmesün edelüm âzâd
Veli gözleyelüm ardınca bile
Ne yerdedür turağı kim ne bile
Vatan deyü eder bunca figânı
Görelüm hûb yer midür mekânı
Bu tedbîr ile âzâd eylediler
Irakdan gözlediler soyladılar
Hemân dem kim kafesden uçdı ol kuş
Görünmedi gözine hîç bir tuş
Ne tağa vardı vü ne bağa indi
Revân toğruluban ırmağa indi
Var idi anda bir hûb ulu ırmağ
İki yanı serâser sebze vü bâğ
Döşenüp yayılup sahra içinde
Akardı sû-be-sû her cây içinde
Ederdi dürlü kuşlar anda âvâz
Kenârı vü içi pür ördek ü kaz
Tuyûrun kim tururdı anda çoğı
Kimi turnayidi vü kimi kuğı
Uvaklu irilü her dürlü kuşlar
Var idi ol suda yazlar u kışlar
Kenârında söğütler hem kavaklar
İgen çoğ idi günden suyı saklar
Meğer su üzre bir söğüt budağı
Uzanmış tâzelikde dahi çağı
Yakın ile ki çün su talgalanur
Tokınur ana karşu ırgalanur
Ol imiş ol kuşun dâyim mekânı
Ol arada geçürürmiş zamanı
Kaçan kim uçdı gözlediler âhir
Varup toğru o tala kondı zahir
Velî fi’lin işit konduğı saat
Ferâhdan iki yana yaydı kanat
Talabıdı geh uçdı gâh kondı
Hevâya gâh kalkup gâh indi
Gehî silkindi geh tüyin düzetdi
Geh oynadı suya boynın uzatdı
Şu cünbişler şetaretler kim anda
Ol etdi kimse görmedi cihanda
Ol işin gözleyenler görüp anun
Dediler seugüsi hoşdur mekânun
Yabanda kişinün olmaz sürûrı
Bulur kendü mekânında huzûrı
Vatan sevgüsi şeksüz candan olur
Muhakkakdur ki hem îmândan olur
Vatan kadrin ne bilsün bilmeyenler
Düşüben gurbete ayrılmayanlar
(Hengirmen, Mehmet (hzl.) (1983). Pend-nâme. Ankara: KB Yay. 155-57)
Güncelleme Tarihi: 04.12.2020Eserlerinden Örnekler
Pend-nâme'den
Latife
Meğer kim cırlayık faslı şitâda
Karıncadan talep etmiş zevâde
Demiş karınca halk işlü işinde
Dürişirken sen ağaçlar başında
Ne arardun ki şimdi zâr u muhtaç
Kaluban olısarsın bî-gümân aç
Çağırduklarun ol dem dürlü tuyuk
Koruyup değmez olduğuna uyuk
İnen hoşdur meşakkat çekmez İken
Kayurmak gereği gerekmez İken
Düriş kardaş durma yigregdür
Belî her gün yarag bir gün gerekdür
Evün var ise havlun içre hâlî
Kimesne koyma yığ içine çalı
İl il üzre olur âlemde çokdur
Ev ev üzre velî olduğı yokdur
Müdâm olmaz muvafık çün iki hû
Kaçan bir yerde sığar iki ulu
Sakın konşu hakından olma gafil
Ki konşı hakkı Tanrı hakkıdur bil
Çün incitmez meseldür konşısın kurt
Sen incitmek nedür olanı hem-yurt
Biri biriniz İle kamu demde
Gerek hoşluğunuz şadile gamda
Ki ol derdi şikemden olıcak zâr
Düşer dâmen götürmek sana nâçâr
Ağırla konşıyı izzet gerekse
Huda'dan rahmet ü cennet gerekse
Müdâm et yatlu konşuya velî âl
Yüzün şuyını yüzsüzden satun al
Göçür cehd eyle anı ya göçegör
Binüp yügrüğe yüzsüzden kaçagör
Yaramaz konşınun tutma gümânı
Yedi konşuya dek irür ziyanı
(Büyük Türk Klasikleri. C. 3. 243)
Pend-nâme'den
Meğer bir kuşcuğaz kim ana mesken
Müdâm ırmağ u göllerde muayyen
Tutuldı bir gün ol tuzağa düşüp
Esîr-i bend oldı ağa düşüp
Tutan sayyâd anı gördi igen hûb
Münakkaş bir nice reng ile mergûb
Ferah-nâk olup oldı ol hevesde
Ki dâyim besleye anı kafesde
Kafes oldı çü mesken ana nâgâh
Figâna başladı şam u seher-gâh
Ederdi gölleri ırmakları yâd
Vatan deyü müdâm eylerdi feryâd
Gece gündüz vatan der inler idi
Katı tanlardı ol kim dinler idi
Var idi bir kişi anun zebânın
Bilürdi karşu ederdi beyânın
Nice verürler idi dürlü nîmet
Yemezdi kaçmağa isterdi fursat
Hemîn kasdı kafesden uçmağ idi
Vatan zîrâ ki ana uçmağ idi
Çü beslemeğe kabil olmadı ol
Dediler verelüm gitsün buna yol
Yemez içmez nice eyleye feryâd
Yazukdur ölmesün edelüm âzâd
Veli gözleyelüm ardınca bile
Ne yerdedür turağı kim ne bile
Vatan deyü eder bunca figânı
Görelüm hûb yer midür mekânı
Bu tedbîr ile âzâd eylediler
Irakdan gözlediler soyladılar
Hemân dem kim kafesden uçdı ol kuş
Görünmedi gözine hîç bir tuş
Ne tağa vardı vü ne bağa indi
Revân toğruluban ırmağa indi
Var idi anda bir hûb ulu ırmağ
İki yanı serâser sebze vü bâğ
Döşenüp yayılup sahra içinde
Akardı sû-be-sû her cây içinde
Ederdi dürlü kuşlar anda âvâz
Kenârı vü içi pür ördek ü kaz
Tuyûrun kim tururdı anda çoğı
Kimi turnayidi vü kimi kuğı
Uvaklu irilü her dürlü kuşlar
Var idi ol suda yazlar u kışlar
Kenârında söğütler hem kavaklar
İgen çoğ idi günden suyı saklar
Meğer su üzre bir söğüt budağı
Uzanmış tâzelikde dahi çağı
Yakın ile ki çün su talgalanur
Tokınur ana karşu ırgalanur
Ol imiş ol kuşun dâyim mekânı
Ol arada geçürürmiş zamanı
Kaçan kim uçdı gözlediler âhir
Varup toğru o tala kondı zahir
Velî fi’lin işit konduğı saat
Ferâhdan iki yana yaydı kanat
Talabıdı geh uçdı gâh kondı
Hevâya gâh kalkup gâh indi
Gehî silkindi geh tüyin düzetdi
Geh oynadı suya boynın uzatdı
Şu cünbişler şetaretler kim anda
Ol etdi kimse görmedi cihanda
Ol işin gözleyenler görüp anun
Dediler seugüsi hoşdur mekânun
Yabanda kişinün olmaz sürûrı
Bulur kendü mekânında huzûrı
Vatan sevgüsi şeksüz candan olur
Muhakkakdur ki hem îmândan olur
Vatan kadrin ne bilsün bilmeyenler
Düşüben gurbete ayrılmayanlar
(Hengirmen, Mehmet (hzl.) (1983). Pend-nâme. Ankara: KB Yay. 155-57)
Eserlerinden Örnekler
Pend-nâme'den
Latife
Meğer kim cırlayık faslı şitâda
Karıncadan talep etmiş zevâde
Demiş karınca halk işlü işinde
Dürişirken sen ağaçlar başında
Ne arardun ki şimdi zâr u muhtaç
Kaluban olısarsın bî-gümân aç
Çağırduklarun ol dem dürlü tuyuk
Koruyup değmez olduğuna uyuk
İnen hoşdur meşakkat çekmez İken
Kayurmak gereği gerekmez İken
Düriş kardaş durma yigregdür
Belî her gün yarag bir gün gerekdür
Evün var ise havlun içre hâlî
Kimesne koyma yığ içine çalı
İl il üzre olur âlemde çokdur
Ev ev üzre velî olduğı yokdur
Müdâm olmaz muvafık çün iki hû
Kaçan bir yerde sığar iki ulu
Sakın konşu hakından olma gafil
Ki konşı hakkı Tanrı hakkıdur bil
Çün incitmez meseldür konşısın kurt
Sen incitmek nedür olanı hem-yurt
Biri biriniz İle kamu demde
Gerek hoşluğunuz şadile gamda
Ki ol derdi şikemden olıcak zâr
Düşer dâmen götürmek sana nâçâr
Ağırla konşıyı izzet gerekse
Huda'dan rahmet ü cennet gerekse
Müdâm et yatlu konşuya velî âl
Yüzün şuyını yüzsüzden satun al
Göçür cehd eyle anı ya göçegör
Binüp yügrüğe yüzsüzden kaçagör
Yaramaz konşınun tutma gümânı
Yedi konşuya dek irür ziyanı
(Büyük Türk Klasikleri. C. 3. 243)
Pend-nâme'den
Meğer bir kuşcuğaz kim ana mesken
Müdâm ırmağ u göllerde muayyen
Tutuldı bir gün ol tuzağa düşüp
Esîr-i bend oldı ağa düşüp
Tutan sayyâd anı gördi igen hûb
Münakkaş bir nice reng ile mergûb
Ferah-nâk olup oldı ol hevesde
Ki dâyim besleye anı kafesde
Kafes oldı çü mesken ana nâgâh
Figâna başladı şam u seher-gâh
Ederdi gölleri ırmakları yâd
Vatan deyü müdâm eylerdi feryâd
Gece gündüz vatan der inler idi
Katı tanlardı ol kim dinler idi
Var idi bir kişi anun zebânın
Bilürdi karşu ederdi beyânın
Nice verürler idi dürlü nîmet
Yemezdi kaçmağa isterdi fursat
Hemîn kasdı kafesden uçmağ idi
Vatan zîrâ ki ana uçmağ idi
Çü beslemeğe kabil olmadı ol
Dediler verelüm gitsün buna yol
Yemez içmez nice eyleye feryâd
Yazukdur ölmesün edelüm âzâd
Veli gözleyelüm ardınca bile
Ne yerdedür turağı kim ne bile
Vatan deyü eder bunca figânı
Görelüm hûb yer midür mekânı
Bu tedbîr ile âzâd eylediler
Irakdan gözlediler soyladılar
Hemân dem kim kafesden uçdı ol kuş
Görünmedi gözine hîç bir tuş
Ne tağa vardı vü ne bağa indi
Revân toğruluban ırmağa indi
Var idi anda bir hûb ulu ırmağ
İki yanı serâser sebze vü bâğ
Döşenüp yayılup sahra içinde
Akardı sû-be-sû her cây içinde
Ederdi dürlü kuşlar anda âvâz
Kenârı vü içi pür ördek ü kaz
Tuyûrun kim tururdı anda çoğı
Kimi turnayidi vü kimi kuğı
Uvaklu irilü her dürlü kuşlar
Var idi ol suda yazlar u kışlar
Kenârında söğütler hem kavaklar
İgen çoğ idi günden suyı saklar
Meğer su üzre bir söğüt budağı
Uzanmış tâzelikde dahi çağı
Yakın ile ki çün su talgalanur
Tokınur ana karşu ırgalanur
Ol imiş ol kuşun dâyim mekânı
Ol arada geçürürmiş zamanı
Kaçan kim uçdı gözlediler âhir
Varup toğru o tala kondı zahir
Velî fi’lin işit konduğı saat
Ferâhdan iki yana yaydı kanat
Talabıdı geh uçdı gâh kondı
Hevâya gâh kalkup gâh indi
Gehî silkindi geh tüyin düzetdi
Geh oynadı suya boynın uzatdı
Şu cünbişler şetaretler kim anda
Ol etdi kimse görmedi cihanda
Ol işin gözleyenler görüp anun
Dediler seugüsi hoşdur mekânun
Yabanda kişinün olmaz sürûrı
Bulur kendü mekânında huzûrı
Vatan sevgüsi şeksüz candan olur
Muhakkakdur ki hem îmândan olur
Vatan kadrin ne bilsün bilmeyenler
Düşüben gurbete ayrılmayanlar
(Hengirmen, Mehmet (hzl.) (1983). Pend-nâme. Ankara: KB Yay. 155-57)