GÜVÂHÎ, Mehmed

(d. ?/? - ö. ?/1526\\\'dan sonra)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Kaynaklarda Geyveli olarak gösterilir. Fakat Latifi Tezkiresi’ndeki "Geyve nâm kasabada tavattun etmişdi" cümlesi onun, adı geçen kasabadan bir başka yer­de doğup sonradan Geyve'ye yerleştiğini akla ge­tirmektedir. Doğum târihi de bilinmez. Kâtip Çele­bi, asıl adını Mehmed, babasının adını ise Abdul­lah olarak verir.

Buna karşılık, ilk dönem kaynakları mesleği­nin timâr sahibi sipahi olduğunu belirtirler. Pend-nâmede sipahi olduğunu kendisi de söylemiştir. Kâtip Çelebi ölümünü 929/1522, Mehmed Süreyya ve Mehmed Tahir 926/1520, A. Sırrı Levent ise 925/1519 olarak göstermekledir. Halbuki bu tarih­ler, hem Pend-nâme'nin yazılış tarihi, hem de eser­de anlatılan bazı olaylarla çelişmektedir. Pend-nâme'nin yazılış tarihi 933/1526'dır. Bu durumda eserin yazılışı şâirin ölümünden sonra görünmek­tedir ki kabulü imkânsızdır. Ayrıca Pend-nâme'de pâdişâh olarak Kanunî'den;

Hudâyâ şâhımuz ol Hân Süleyman 
Selâtîn zübdesi Sultân Süleyman

şeklinde söz edilmekte, vezirlerden Ayas Paşa ile İbrahim Paşa'dan bahseden olaylara yer verilmek­tedir. Bu bilgilerin ışığında değerlendirildiğinde Güvâhî'nin ölüm târihinin Yavuz Sultân Selîm devrinde değil, 933/1526'dan sonra olması gerek­mektedir.

Güvâhî'nin eserleri konusunda da tezkirelerde farklı bilgiler yer almaktadır; Latifi ve Âlî Pend­nâme ve Kenzü'l-Bedâyi adlı iki eseri olduğunu, Hasan Çelebi Kenzü’l-Bedâyi, Beyânî ise Pend-nâme yazdığını ve adını Kenzü'l-Bedâyi koyduğunu söyler. Verilen bu bilgiler ışığında Âşık Çelebi'ninkini esas almak yerinde olacaktır. Güvâhî çalışma­sına Kenzü’l Bedâyi adını vermiş, fakat eser daha sonra dâhil olduğu türün adıyla anılarak Pend-nâme olarak tanınmıştır. Kâtib Çelebi de eseri, Kenzü’l Bedâyi diye zikreder.

 Pend-nâme, Attâr'ın Pend-nâme'si örnek alı­narak, mesnevi tarzında, aruzun Mefâilün Mefâilün Feûlün kalıbıyle yazılmış, 2133 beyitlik bir öğüt kitabıdır. Bir başka ifade ile Pendname Osmanlı öncesi Müslüman toplumlarda, özellikle de Farsça kaleme alınmış örnekler izlenerek ama Türk eğitim geleneğinde yer alan özlü sözlerin derlenmesi ile ortaya çıkmış ilginç bir metindir. Bu yüzden Güvâhî, eserde çok sayıda ata­sözü ve deyime yer vermiştir. Eserin asıl önemi de bu malzemeyi içinde bulundurmasından gel­mektedir. Yani eser, türünün ilk örnekleri arasında yer aldığı için de Türkçe arkaik kelimeler bakımından zengin, fakat dil ve anlatım açısından basit bir eserdir. Bu yüzden edebî açıdan devir kaynak­ları olan tezkireler tarafından da pek beğenilmemiştir.

Pend-nâme'nin kime sunulduğu meselesi de kaynaklarda verilen bilgilerle çelişmektedir. Lati­fî, Âşık Çelebi, Hasan Çelebi ve Âlî, eserin Yavuz Sultan Selîm adına yazıldığını söylemektedirler. Halbuki kitabın yazılış tarihi yukarıda da belirtil­diği gibi 933/1526’dır. Bu durumda eser zaman olarak Kanunî Sultan Süleyman devrine aittir ve ona sunulmuş olmalıdır. Kaldı ki bu ihtimâ­lin ötesinde kitabın çeşitli yerlerinde Kanunî’nin adı geçmekte ve devir pâdişâhı olarak övülmektedir. Buna karşılık Yavuz Sultân Selîm’in adına sâdece bir defa, Kanunî'nin babası olduğunu be­lirtmek maksadıyla rastlanmaktadır. Eser, muhte­melen Yavuz'un adına düşünülmüş, ama onun ölü­mü üzerine Kanunî'ye sunulmuştur.

Güvâhî'nin ayrıca 117 beyittik Gurbet-nâme ve 396 beyitlik İbret-nâme adlı mesnevi tarzında iki küçük eseri daha vardır.

Kaynakça

Akbayar, Nuri (hzl.) (1996). Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmanî. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.

Canım, Rıdvan (1995). Edirne Şairleri. Ankara: Akçağ Yay.

Hengirmen, Mehmet (hzl.) (1983). Pend-nâme. Ankara: KB Yay.

İpekten, Halûk, Mustafa İsen, Recep Toparlı, Naci Okçu ve Turgut Karabey (1988). Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ankara: KTB Yay. 

İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Künhü'l-ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yay.

Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Âşık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ (İnceleme-Metin). İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.

Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i NâilîDîvân Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay.

Kutluk, İbrahim (hzl.) (1978). Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: TTK Yay.

Sehî (1325). Tezkire-i Sehî. İstanbul: Matbaa-i Âmidî.

Sungurhan Eyduran, Aysun (hzl.) (2008). Beyânî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: Kültür Bakanlığı e-kitap: http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-83502/beyani----tezkiretus-suara.html [erişim tarihi: 20.03.2013

Şemseddîn Sâmî (1314). Kâmûsu’l-A’lâm. İstanbul: Mihrân Matbaası.

Yaltkaya, Şerafettin ve Kilisli Rıfat Bilge (hzl.) (1971). Kâtip Çelebi, Keşf-el-Zunûn. C. II. İstanbul: MEB Yay.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. MUSTAFA İSEN
Yayın Tarihi: 13.04.2014
Güncelleme Tarihi: 04.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Pend-nâme'den

Latife

 

Meğer kim cırlayık faslı şitâda

Karıncadan talep etmiş zevâde

 

Demiş karınca halk işlü işinde
Dürişirken sen ağaçlar başında

 

Ne arardun ki şimdi zâr u muhtaç
Kaluban olısarsın bî-gümân aç

 

Çağırduklarun ol dem dürlü tuyuk
Koruyup değmez olduğuna uyuk

 

İnen hoşdur meşakkat çekmez İken
Kayurmak gereği gerekmez İken

 

Düriş kardaş durma yigregdür

Belî her gün yarag bir gün gerekdür

 

Evün var ise havlun içre hâlî
Kimesne koyma yığ içine çalı

 

İl il üzre olur âlemde çokdur
Ev ev üzre velî olduğı yokdur

 

Müdâm olmaz muvafık çün iki hû
Kaçan bir yerde sığar iki ulu

 

Sakın konşu hakından olma gafil
Ki konşı hakkı Tanrı hakkıdur bil

 

Çün incitmez meseldür konşısın kurt
Sen incitmek nedür olanı hem-yurt

 

Biri biriniz İle kamu demde

Gerek hoşluğunuz şadile gamda

 

Ki ol derdi şikemden olıcak zâr
Düşer dâmen götürmek sana nâçâr

 

Ağırla konşıyı izzet gerekse

Huda'dan rahmet ü cennet gerekse

 

Müdâm et yatlu konşuya velî âl
Yüzün şuyını yüzsüzden satun al

 

Göçür cehd eyle anı ya göçegör
Binüp yügrüğe yüzsüzden kaçagör

 

Yaramaz konşınun tutma gümânı
Yedi konşuya dek irür ziyanı

(Büyük Türk Klasikleri. C. 3. 243)

 

Pend-nâme'den

 

Meğer bir kuşcuğaz kim ana mesken
Müdâm ırmağ u göllerde muayyen

 

Tutuldı bir gün ol tuzağa düşüp
Esîr-i bend oldı ağa düşüp

 

Tutan sayyâd anı gördi igen hûb
Münakkaş bir nice reng ile mergûb

 

Ferah-nâk olup oldı ol hevesde
Ki dâyim besleye anı kafesde

 

Kafes oldı çü mesken ana nâgâh
Figâna başladı şam u seher-gâh

 

Ederdi gölleri ırmakları yâd

Vatan deyü müdâm eylerdi feryâd

 

Gece gündüz vatan der inler idi
Katı tanlardı ol kim dinler idi

 

Var idi bir kişi anun zebânın
Bilürdi karşu ederdi beyânın
 

Nice verürler idi dürlü nîmet
Yemezdi kaçmağa isterdi fursat

 

Hemîn kasdı kafesden uçmağ idi
Vatan zîrâ ki ana uçmağ idi

 

Çü beslemeğe kabil olmadı ol
Dediler verelüm gitsün buna yol

 

Yemez içmez nice eyleye feryâd
Yazukdur ölmesün edelüm âzâd

 

Veli gözleyelüm ardınca bile
Ne yerdedür turağı kim ne bile

 

Vatan deyü eder bunca figânı
Görelüm hûb yer midür mekânı

 

Bu tedbîr ile âzâd eylediler
Irakdan gözlediler soyladılar

 

Hemân dem kim kafesden uçdı ol kuş

Görünmedi gözine hîç bir tuş

 

Ne tağa vardı vü ne bağa indi
Revân toğruluban ırmağa indi

 

Var idi anda bir hûb ulu ırmağ
İki yanı serâser sebze vü bâğ

 

Döşenüp yayılup sahra içinde
Akardı sû-be-sû her cây içinde

 

Ederdi dürlü kuşlar anda âvâz
Kenârı vü içi pür ördek ü kaz

 

Tuyûrun kim tururdı anda çoğı
Kimi turnayidi vü kimi kuğı

 

Uvaklu irilü her dürlü kuşlar
Var idi ol suda yazlar u kışlar

 

Kenârında söğütler hem kavaklar
İgen çoğ idi günden suyı saklar

 

Meğer su üzre bir söğüt budağı
Uzanmış tâzelikde dahi çağı

 

Yakın ile ki çün su talgalanur
Tokınur ana karşu ırgalanur
 

Ol imiş ol kuşun dâyim mekânı
Ol arada geçürürmiş zamanı

 

Kaçan kim uçdı gözlediler âhir
Varup toğru o tala kondı zahir

 

Velî fi’lin işit konduğı saat

Ferâhdan iki yana yaydı kanat

 

Talabıdı geh uçdı gâh kondı
Hevâya gâh kalkup gâh indi
 

 

Gehî silkindi geh tüyin düzetdi
Geh oynadı suya boynın uzatdı

 

Şu cünbişler şetaretler kim anda
Ol etdi kimse görmedi cihanda

 

Ol işin gözleyenler görüp anun
Dediler seugüsi hoşdur mekânun

 

Yabanda kişinün olmaz sürûrı
Bulur kendü mekânında huzûrı

 

Vatan sevgüsi şeksüz candan olur
Muhakkakdur ki hem îmândan olur

 

Vatan kadrin ne bilsün bilmeyenler
Düşüben gurbete ayrılmayanlar

(Hengirmen, Mehmet (hzl.) (1983). Pend-nâme. Ankara: KB Yay. 155-57)