Madde Detay
Hakîkî, Ağa-zâde Mehmed Dede
(d. h. ?/? - ö. h. 1063/1652)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Adı Mehmed'dir. Gelibolu'da doğmuştur. Babası Hasan, yeniçeri ağalığından emekli olduğu için ağazade olarak tanınmaktadır. Şairin Mustafa ve Asaf isminde iki kardeşi vardır. Mustafa Efendi, Mehmed Dede'nin vefatı sonrası meşihate geçecek olan Sabir Mehmed'in babasıdır. Mehmed Dede bütün mülkünü kardeşi Asaf'a hibe ederek 1019/1610'da Konya Dergahı'na gitti, Dergahın meşihatini yürüten I. Bostan Çelebi'nin dervişi oldu. Bir süre burada hizmet ettikten sonra Çelebi'nin de izniyle Mekke ve Medine'yi ziyaret etti; Kudüs'e de giderek Mescid-i Aksa'da mutekif olmuştur. Bir süre Malta'da esir olarak kalmış, hürriyetine kavuştuktan sonra Cezayir'e gitti. Hayli maceralı seyahatleri neticesi Gelibolu'ya döndüğünde Ahi'd-devle zaviyesinde derviş ve muhiplere Mesnevi tedrisine ve Mevlevi erkanını talime başladı, katılımcıların sayısının artması sebebiyle dostlarından Abdurrahman bin Mehmed şehir dışında görkemli bir mevlevihane inşa ettirdi.
Ağazade Mehmed, keşif ve kerametleri ile meşhur bir zatmış. 1030/1620 yılında sadrazam Ohrili Hüseyin Paşa Beşiktaş'ta bir Mevlevihane bina ettirip Ağazade'yi buraya davet etti. Ağazade Beşiktaş dergahına şeyh olduktan sonra da Gelibolu'yu ihmal etmedi; yelkenli kayığıyla iki dergah arasında bir süre gidip gelmişken 1032/1622 tarihinde Beşiktaş şeyhliğini bırakarak Gelibolu'ya döndü. Saatü'l-karar terkibinin işaret ettiği 1063/1652 tarihinde Gelibolu'da vefat etti, dergah haziresine defnedildi
Eldeki çok az sayıdaki şiirlerinde, bir tanesi hariç, mahlas yoktur. Şiirleri muhakkikane, arifane olarak nitelendirilir. Sadeddin Nüzhet, Hakiki mahlasını kullandığını söylemektedir. O daha ziyade insan yetiştirmekle maruf bir şahsiyettir. Kendisinden bahseden her eserde ihtiram ifadeleri ile söze başlanmakta, onu anlatacak her kelime özenle seçilmektedir. Klasik şiirin mühim şairlerinden Neşati (ö. 1085/1674), yeğeni Sabir Mehmed (ö. 1090/1679), Şeyhülislam Bahayi (ö. 1064/1653), Derviş Sineçak Osman (ö. 1055/1645), Adni Dede (ö. 1095/1683) gibi şairler Ağazade Mehmed Dede'den feyz almış şahsiyetlerdir.
Ağazade, kuvvetle muhtemeldir ki bir divan tertip etmedi. Mesnevi'de anlatılan Şah u Kenizek Kıssası Talikatı ve Mesnevi'nin ilk onsekiz beytini şerhi diğer eserleridir.
Kaynakça
Ayvansaraylı Hafız Hüseyin (1281). Hadîkatü'l-Cevâmi. C.II. İstanbul:Matbaa-i Âmire.
Duru, Necip Fazıl (2003). "Mevlevi Şeyhi Ağa-zade Mehmed Dede ve Mesnevi'nin İlk On sekiz Beytini Şerhi". Tasavvuf. (11): 151-175.
Ergun, S. Nüzhet (1945). Türk Şairleri. C.I-III. İstanbul: Ülkü Basımevi.
Genç, İlhan (hzl.) (2000). Esrar Dede, Tezkire-i Şu'arâ-yı Mevleviyye. Ankara: AKM Yay.
Muhammed Fazıl el-Bosnevi (1866). Şerh-i Hakâyık-ı Ezkâr-ı Mevlânâ. İstanbul: Bosnalı Muharrem Matbaası.
Sakıb Mustafa Dede (1283). Sefîne-i Nefîse fi'l-Menâkıbi'l-Mevleviyye. Mısır.
Uzluk, F. Nafiz (1971). "Mevlevi Hilafetnameleri". Vakıflar Dergisi. (IX): 383-401.
Yazıcı, Gülgun Erişen (2009). Gelibolu Mevlevihanesi ve Gelibolu'da Mevlevilik. Çanakkale: Çanakkale Kitaplığı.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. NECİP FAZIL DURUYayın Tarihi: 27.03.2014Güncelleme Tarihi: 21.08.2021Eserlerinden Örnekler
Gazel
Vâris-i 'ilm-i ledünnî Âdem-i ma'nâ bizüz
Vâkıf-ı sırr-ı rumûz-ı 'alleme'l-esmâ bizüz
Bizdedür sırr-ı Muhammed nutk-ı pâk-i Mevlevî
Mahzen-i genc-i ilahî sâhib-i esmâ bizüz
Fakr ile fahr eyledük mülk-i kanâ'at şâhıyuz
Lâ'ubaliyüz egerçi 'ârif ü dânâ bizüz
Bende-i evlâd-ı Hayder hâk-i râh-ı Mustafâ
Murtazânun 'âşıkıyuz çâker-i Zehrâ bizüz
Si vü dü hat okuduk yârun cemâlinden 'ıyân
İstivâ remzini bildük ümmet-i vuskâ bizüz
Mazhar-ı Monlâ-yı Rûm'uz Mesnevî burhânumuz
Sâlik-i râh-ı Hakîkat vâsıl-ı Mevlâ bizüz
Münkir-i âl-i 'abâya tîğdur her nutkumuz
Kâhir-i a'dâ-yı dînüz seyf-i Mevlânâ bizüz
Hazret-i sultân-ı 'aşka kul idelden kendimüz
Fırka-i nâcîden olduk 'urvetü'l-vüskâ bizüz
(Genç, İlhan (hzl.) (2000). Esrar Dede, Tezkire-i Şu'arâ-yı Mevleviyye. Ankara: AKM Yay. 18-19; Yazıcı, Gülgun Erişen (2009). Gelibolu Mevlevihanesi ve Gelibolu'da Mevlevilik. Çanakkale: Çanakkale Kitaplığı. 27.)
Gazel
A gönül neylersin sen bu cihânı
Kalır sanma sana bu mülk-i fânî
Kanı bu âleme sultân olanlar
Koyuban gittiler nâm ile şânı
Bakın şol sinlere ibret gözüyle
Türâb itmiş nice sâhib-kırânı
Hakîkî gâfil olma kim hazer kıl
Ecel bir gün gelir vermez amânı
(Ergun, S. Nüzhet (1945). Türk Şairleri. C.I. İstanbul: Ülkü Basımevi. 260.)
Mesnevi'nin İlk Onsekiz Beytini Şerhi'nden
(2) Kez neyistân tâ merâ bübrîde end / Der nefîrem merd u zen nâlîde end
Neyistân müste'âr u kinâyedür. Makâm-ı cem'den murâd Hakkı, halksız müşâhede itmege dirler. Makâm-ı farkun mukâbilidür. Ve fark-ı Hakk'dan halkla mahcûb olmağa dirler. Ol zaman kim sâlik kendü varlığından bi'l-külliye halâs olup fenâ-fi'llâh hâsıl eyler. Tâlibleri irşâd içün ba'zısı yine makâm-ı farka reddolunur. Bekâ-bi'llâhda karar eyler. Bu makâma fark-ı ba'de'l-cem' ve fark-ı sânî dahı dirler. Cem'ül-cem' dahı dirler. Halkı hakkıyla kâim-i müşâhede eylemeden kinâyedür. Netekim Gülşen-i Râz sâhibi buyururlar: Beyt:
Makâm-ı dil-güşâyiş cem'-i cemîst / Cemâl-i cân-fezâyiş şem'-i cemîst
Bu takdirce ma'nî-i beyt şöyledür ki: Makâm-ı cem'den irşâd-ı nâs içün reddolunup mertebe-i farka ve temeyyüze gönderilelden beri sadâ vü da'vetimden er ü 'avret nâlîdedür. Murâd şol füyûzât-ı Rabbânîdür ki, mürşid-i kâmil vâsıtasıyle sâliklerün kalbine irişüp ol sebep ile gönülleri münfa'il u müte'essir olup bir hâlet ve bir keyfiyyet hâsıl iderler ki gönüllerinde 'aşk-ı ilâhîden gayrı nesne karâr eylemez. Ol halde kendülerden gûn-â-gûn tazarru' u nâleler sâdır olur.
(Duru, Necip Fazıl (2003). "Mevlevi Şeyhi Ağa-zade Mehmed Dede ve Mesnevi'nin İlk On sekiz Beytini Şerhi". Tasavvuf. 165-66.)
Şah u Kenizek Kıssası Talikatı'ndan
İşbu dâsitanun içinde Şâh u Kenîzek ve tabîb-i velî ve zer-ger zikr olınmışdur. Vücûd-ı insânda şâhdan murâd rûh-ı inâniyyedür. Ki bu 'âleme vâridât-ı kudsiyye ve tecelliyât-ı şuhûdiyye şikârı içün gelmişdür. Havâsdan murâd kuvây-ı birûnî ve enderûnîdür ki pâdişâh-ı rûhun 'askeridür. Ve kenîzek'den murâd nefs-i emmâredür ki hevâ vü hevese mâ'ildür...Ve pâdişâhun câriyeye 'âşık olması rûhun tahsîl-i ma'ârif-i ledünnîde nefse muhtâc olmasıdır. Pes rûh diledi ki nefsde olan tabi'î keşşâfeti izâle idüp kendüye taâbi' eyleye. Tâ ki nefs vâsıtasıyla maksûdını âşkâr eyleye. Nefsde ise ol isti'dâd yokdur ki rûh 'âlemini seyr eyleye...
(Genç, İlhan (hzl.) (2000). Esrar Dede Tezkire-i Şu'arâ-yı Mevleviyye. Ankara: AKM Yay. 17-18.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 27.03.2014Güncelleme Tarihi: 21.08.2021Eserlerinden Örnekler
Gazel
Vâris-i 'ilm-i ledünnî Âdem-i ma'nâ bizüz
Vâkıf-ı sırr-ı rumûz-ı 'alleme'l-esmâ bizüz
Bizdedür sırr-ı Muhammed nutk-ı pâk-i Mevlevî
Mahzen-i genc-i ilahî sâhib-i esmâ bizüz
Fakr ile fahr eyledük mülk-i kanâ'at şâhıyuz
Lâ'ubaliyüz egerçi 'ârif ü dânâ bizüz
Bende-i evlâd-ı Hayder hâk-i râh-ı Mustafâ
Murtazânun 'âşıkıyuz çâker-i Zehrâ bizüz
Si vü dü hat okuduk yârun cemâlinden 'ıyân
İstivâ remzini bildük ümmet-i vuskâ bizüz
Mazhar-ı Monlâ-yı Rûm'uz Mesnevî burhânumuz
Sâlik-i râh-ı Hakîkat vâsıl-ı Mevlâ bizüz
Münkir-i âl-i 'abâya tîğdur her nutkumuz
Kâhir-i a'dâ-yı dînüz seyf-i Mevlânâ bizüz
Hazret-i sultân-ı 'aşka kul idelden kendimüz
Fırka-i nâcîden olduk 'urvetü'l-vüskâ bizüz
(Genç, İlhan (hzl.) (2000). Esrar Dede, Tezkire-i Şu'arâ-yı Mevleviyye. Ankara: AKM Yay. 18-19; Yazıcı, Gülgun Erişen (2009). Gelibolu Mevlevihanesi ve Gelibolu'da Mevlevilik. Çanakkale: Çanakkale Kitaplığı. 27.)
Gazel
A gönül neylersin sen bu cihânı
Kalır sanma sana bu mülk-i fânî
Kanı bu âleme sultân olanlar
Koyuban gittiler nâm ile şânı
Bakın şol sinlere ibret gözüyle
Türâb itmiş nice sâhib-kırânı
Hakîkî gâfil olma kim hazer kıl
Ecel bir gün gelir vermez amânı
(Ergun, S. Nüzhet (1945). Türk Şairleri. C.I. İstanbul: Ülkü Basımevi. 260.)
Mesnevi'nin İlk Onsekiz Beytini Şerhi'nden
(2) Kez neyistân tâ merâ bübrîde end / Der nefîrem merd u zen nâlîde end
Neyistân müste'âr u kinâyedür. Makâm-ı cem'den murâd Hakkı, halksız müşâhede itmege dirler. Makâm-ı farkun mukâbilidür. Ve fark-ı Hakk'dan halkla mahcûb olmağa dirler. Ol zaman kim sâlik kendü varlığından bi'l-külliye halâs olup fenâ-fi'llâh hâsıl eyler. Tâlibleri irşâd içün ba'zısı yine makâm-ı farka reddolunur. Bekâ-bi'llâhda karar eyler. Bu makâma fark-ı ba'de'l-cem' ve fark-ı sânî dahı dirler. Cem'ül-cem' dahı dirler. Halkı hakkıyla kâim-i müşâhede eylemeden kinâyedür. Netekim Gülşen-i Râz sâhibi buyururlar: Beyt:
Makâm-ı dil-güşâyiş cem'-i cemîst / Cemâl-i cân-fezâyiş şem'-i cemîst
Bu takdirce ma'nî-i beyt şöyledür ki: Makâm-ı cem'den irşâd-ı nâs içün reddolunup mertebe-i farka ve temeyyüze gönderilelden beri sadâ vü da'vetimden er ü 'avret nâlîdedür. Murâd şol füyûzât-ı Rabbânîdür ki, mürşid-i kâmil vâsıtasıyle sâliklerün kalbine irişüp ol sebep ile gönülleri münfa'il u müte'essir olup bir hâlet ve bir keyfiyyet hâsıl iderler ki gönüllerinde 'aşk-ı ilâhîden gayrı nesne karâr eylemez. Ol halde kendülerden gûn-â-gûn tazarru' u nâleler sâdır olur.
(Duru, Necip Fazıl (2003). "Mevlevi Şeyhi Ağa-zade Mehmed Dede ve Mesnevi'nin İlk On sekiz Beytini Şerhi". Tasavvuf. 165-66.)
Şah u Kenizek Kıssası Talikatı'ndan
İşbu dâsitanun içinde Şâh u Kenîzek ve tabîb-i velî ve zer-ger zikr olınmışdur. Vücûd-ı insânda şâhdan murâd rûh-ı inâniyyedür. Ki bu 'âleme vâridât-ı kudsiyye ve tecelliyât-ı şuhûdiyye şikârı içün gelmişdür. Havâsdan murâd kuvây-ı birûnî ve enderûnîdür ki pâdişâh-ı rûhun 'askeridür. Ve kenîzek'den murâd nefs-i emmâredür ki hevâ vü hevese mâ'ildür...Ve pâdişâhun câriyeye 'âşık olması rûhun tahsîl-i ma'ârif-i ledünnîde nefse muhtâc olmasıdır. Pes rûh diledi ki nefsde olan tabi'î keşşâfeti izâle idüp kendüye taâbi' eyleye. Tâ ki nefs vâsıtasıyla maksûdını âşkâr eyleye. Nefsde ise ol isti'dâd yokdur ki rûh 'âlemini seyr eyleye...
(Genç, İlhan (hzl.) (2000). Esrar Dede Tezkire-i Şu'arâ-yı Mevleviyye. Ankara: AKM Yay. 17-18.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 21.08.2021Eserlerinden Örnekler
Gazel
Vâris-i 'ilm-i ledünnî Âdem-i ma'nâ bizüz
Vâkıf-ı sırr-ı rumûz-ı 'alleme'l-esmâ bizüz
Bizdedür sırr-ı Muhammed nutk-ı pâk-i Mevlevî
Mahzen-i genc-i ilahî sâhib-i esmâ bizüz
Fakr ile fahr eyledük mülk-i kanâ'at şâhıyuz
Lâ'ubaliyüz egerçi 'ârif ü dânâ bizüz
Bende-i evlâd-ı Hayder hâk-i râh-ı Mustafâ
Murtazânun 'âşıkıyuz çâker-i Zehrâ bizüz
Si vü dü hat okuduk yârun cemâlinden 'ıyân
İstivâ remzini bildük ümmet-i vuskâ bizüz
Mazhar-ı Monlâ-yı Rûm'uz Mesnevî burhânumuz
Sâlik-i râh-ı Hakîkat vâsıl-ı Mevlâ bizüz
Münkir-i âl-i 'abâya tîğdur her nutkumuz
Kâhir-i a'dâ-yı dînüz seyf-i Mevlânâ bizüz
Hazret-i sultân-ı 'aşka kul idelden kendimüz
Fırka-i nâcîden olduk 'urvetü'l-vüskâ bizüz
(Genç, İlhan (hzl.) (2000). Esrar Dede, Tezkire-i Şu'arâ-yı Mevleviyye. Ankara: AKM Yay. 18-19; Yazıcı, Gülgun Erişen (2009). Gelibolu Mevlevihanesi ve Gelibolu'da Mevlevilik. Çanakkale: Çanakkale Kitaplığı. 27.)
Gazel
A gönül neylersin sen bu cihânı
Kalır sanma sana bu mülk-i fânî
Kanı bu âleme sultân olanlar
Koyuban gittiler nâm ile şânı
Bakın şol sinlere ibret gözüyle
Türâb itmiş nice sâhib-kırânı
Hakîkî gâfil olma kim hazer kıl
Ecel bir gün gelir vermez amânı
(Ergun, S. Nüzhet (1945). Türk Şairleri. C.I. İstanbul: Ülkü Basımevi. 260.)
Mesnevi'nin İlk Onsekiz Beytini Şerhi'nden
(2) Kez neyistân tâ merâ bübrîde end / Der nefîrem merd u zen nâlîde end
Neyistân müste'âr u kinâyedür. Makâm-ı cem'den murâd Hakkı, halksız müşâhede itmege dirler. Makâm-ı farkun mukâbilidür. Ve fark-ı Hakk'dan halkla mahcûb olmağa dirler. Ol zaman kim sâlik kendü varlığından bi'l-külliye halâs olup fenâ-fi'llâh hâsıl eyler. Tâlibleri irşâd içün ba'zısı yine makâm-ı farka reddolunur. Bekâ-bi'llâhda karar eyler. Bu makâma fark-ı ba'de'l-cem' ve fark-ı sânî dahı dirler. Cem'ül-cem' dahı dirler. Halkı hakkıyla kâim-i müşâhede eylemeden kinâyedür. Netekim Gülşen-i Râz sâhibi buyururlar: Beyt:
Makâm-ı dil-güşâyiş cem'-i cemîst / Cemâl-i cân-fezâyiş şem'-i cemîst
Bu takdirce ma'nî-i beyt şöyledür ki: Makâm-ı cem'den irşâd-ı nâs içün reddolunup mertebe-i farka ve temeyyüze gönderilelden beri sadâ vü da'vetimden er ü 'avret nâlîdedür. Murâd şol füyûzât-ı Rabbânîdür ki, mürşid-i kâmil vâsıtasıyle sâliklerün kalbine irişüp ol sebep ile gönülleri münfa'il u müte'essir olup bir hâlet ve bir keyfiyyet hâsıl iderler ki gönüllerinde 'aşk-ı ilâhîden gayrı nesne karâr eylemez. Ol halde kendülerden gûn-â-gûn tazarru' u nâleler sâdır olur.
(Duru, Necip Fazıl (2003). "Mevlevi Şeyhi Ağa-zade Mehmed Dede ve Mesnevi'nin İlk On sekiz Beytini Şerhi". Tasavvuf. 165-66.)
Şah u Kenizek Kıssası Talikatı'ndan
İşbu dâsitanun içinde Şâh u Kenîzek ve tabîb-i velî ve zer-ger zikr olınmışdur. Vücûd-ı insânda şâhdan murâd rûh-ı inâniyyedür. Ki bu 'âleme vâridât-ı kudsiyye ve tecelliyât-ı şuhûdiyye şikârı içün gelmişdür. Havâsdan murâd kuvây-ı birûnî ve enderûnîdür ki pâdişâh-ı rûhun 'askeridür. Ve kenîzek'den murâd nefs-i emmâredür ki hevâ vü hevese mâ'ildür...Ve pâdişâhun câriyeye 'âşık olması rûhun tahsîl-i ma'ârif-i ledünnîde nefse muhtâc olmasıdır. Pes rûh diledi ki nefsde olan tabi'î keşşâfeti izâle idüp kendüye taâbi' eyleye. Tâ ki nefs vâsıtasıyla maksûdını âşkâr eyleye. Nefsde ise ol isti'dâd yokdur ki rûh 'âlemini seyr eyleye...
(Genç, İlhan (hzl.) (2000). Esrar Dede Tezkire-i Şu'arâ-yı Mevleviyye. Ankara: AKM Yay. 17-18.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Gazel
Vâris-i 'ilm-i ledünnî Âdem-i ma'nâ bizüz
Vâkıf-ı sırr-ı rumûz-ı 'alleme'l-esmâ bizüz
Bizdedür sırr-ı Muhammed nutk-ı pâk-i Mevlevî
Mahzen-i genc-i ilahî sâhib-i esmâ bizüz
Fakr ile fahr eyledük mülk-i kanâ'at şâhıyuz
Lâ'ubaliyüz egerçi 'ârif ü dânâ bizüz
Bende-i evlâd-ı Hayder hâk-i râh-ı Mustafâ
Murtazânun 'âşıkıyuz çâker-i Zehrâ bizüz
Si vü dü hat okuduk yârun cemâlinden 'ıyân
İstivâ remzini bildük ümmet-i vuskâ bizüz
Mazhar-ı Monlâ-yı Rûm'uz Mesnevî burhânumuz
Sâlik-i râh-ı Hakîkat vâsıl-ı Mevlâ bizüz
Münkir-i âl-i 'abâya tîğdur her nutkumuz
Kâhir-i a'dâ-yı dînüz seyf-i Mevlânâ bizüz
Hazret-i sultân-ı 'aşka kul idelden kendimüz
Fırka-i nâcîden olduk 'urvetü'l-vüskâ bizüz
(Genç, İlhan (hzl.) (2000). Esrar Dede, Tezkire-i Şu'arâ-yı Mevleviyye. Ankara: AKM Yay. 18-19; Yazıcı, Gülgun Erişen (2009). Gelibolu Mevlevihanesi ve Gelibolu'da Mevlevilik. Çanakkale: Çanakkale Kitaplığı. 27.)
Gazel
A gönül neylersin sen bu cihânı
Kalır sanma sana bu mülk-i fânî
Kanı bu âleme sultân olanlar
Koyuban gittiler nâm ile şânı
Bakın şol sinlere ibret gözüyle
Türâb itmiş nice sâhib-kırânı
Hakîkî gâfil olma kim hazer kıl
Ecel bir gün gelir vermez amânı
(Ergun, S. Nüzhet (1945). Türk Şairleri. C.I. İstanbul: Ülkü Basımevi. 260.)
Mesnevi'nin İlk Onsekiz Beytini Şerhi'nden
(2) Kez neyistân tâ merâ bübrîde end / Der nefîrem merd u zen nâlîde end
Neyistân müste'âr u kinâyedür. Makâm-ı cem'den murâd Hakkı, halksız müşâhede itmege dirler. Makâm-ı farkun mukâbilidür. Ve fark-ı Hakk'dan halkla mahcûb olmağa dirler. Ol zaman kim sâlik kendü varlığından bi'l-külliye halâs olup fenâ-fi'llâh hâsıl eyler. Tâlibleri irşâd içün ba'zısı yine makâm-ı farka reddolunur. Bekâ-bi'llâhda karar eyler. Bu makâma fark-ı ba'de'l-cem' ve fark-ı sânî dahı dirler. Cem'ül-cem' dahı dirler. Halkı hakkıyla kâim-i müşâhede eylemeden kinâyedür. Netekim Gülşen-i Râz sâhibi buyururlar: Beyt:
Makâm-ı dil-güşâyiş cem'-i cemîst / Cemâl-i cân-fezâyiş şem'-i cemîst
Bu takdirce ma'nî-i beyt şöyledür ki: Makâm-ı cem'den irşâd-ı nâs içün reddolunup mertebe-i farka ve temeyyüze gönderilelden beri sadâ vü da'vetimden er ü 'avret nâlîdedür. Murâd şol füyûzât-ı Rabbânîdür ki, mürşid-i kâmil vâsıtasıyle sâliklerün kalbine irişüp ol sebep ile gönülleri münfa'il u müte'essir olup bir hâlet ve bir keyfiyyet hâsıl iderler ki gönüllerinde 'aşk-ı ilâhîden gayrı nesne karâr eylemez. Ol halde kendülerden gûn-â-gûn tazarru' u nâleler sâdır olur.
(Duru, Necip Fazıl (2003). "Mevlevi Şeyhi Ağa-zade Mehmed Dede ve Mesnevi'nin İlk On sekiz Beytini Şerhi". Tasavvuf. 165-66.)
Şah u Kenizek Kıssası Talikatı'ndan
İşbu dâsitanun içinde Şâh u Kenîzek ve tabîb-i velî ve zer-ger zikr olınmışdur. Vücûd-ı insânda şâhdan murâd rûh-ı inâniyyedür. Ki bu 'âleme vâridât-ı kudsiyye ve tecelliyât-ı şuhûdiyye şikârı içün gelmişdür. Havâsdan murâd kuvây-ı birûnî ve enderûnîdür ki pâdişâh-ı rûhun 'askeridür. Ve kenîzek'den murâd nefs-i emmâredür ki hevâ vü hevese mâ'ildür...Ve pâdişâhun câriyeye 'âşık olması rûhun tahsîl-i ma'ârif-i ledünnîde nefse muhtâc olmasıdır. Pes rûh diledi ki nefsde olan tabi'î keşşâfeti izâle idüp kendüye taâbi' eyleye. Tâ ki nefs vâsıtasıyla maksûdını âşkâr eyleye. Nefsde ise ol isti'dâd yokdur ki rûh 'âlemini seyr eyleye...
(Genç, İlhan (hzl.) (2000). Esrar Dede Tezkire-i Şu'arâ-yı Mevleviyye. Ankara: AKM Yay. 17-18.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | MELÎHÎ | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | NÜVÎDÎ, Mehmed Nüvîdî Efendi | d. ? - ö. 1674-75 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | AZMÎ, Hüseyin Azmî Dede | d. 1815 - ö. 1892 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | MELÎHÎ | d. ? - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | NÜVÎDÎ, Mehmed Nüvîdî Efendi | d. ? - ö. 1674-75 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | AZMÎ, Hüseyin Azmî Dede | d. 1815 - ö. 1892 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | MELÎHÎ | d. ? - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | NÜVÎDÎ, Mehmed Nüvîdî Efendi | d. ? - ö. 1674-75 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | AZMÎ, Hüseyin Azmî Dede | d. 1815 - ö. 1892 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | MELÎHÎ | d. ? - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | NÜVÎDÎ, Mehmed Nüvîdî Efendi | d. ? - ö. 1674-75 | Meslek | Görüntüle |
12 | AZMÎ, Hüseyin Azmî Dede | d. 1815 - ö. 1892 | Meslek | Görüntüle |
13 | MELÎHÎ | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | NÜVÎDÎ, Mehmed Nüvîdî Efendi | d. ? - ö. 1674-75 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | AZMÎ, Hüseyin Azmî Dede | d. 1815 - ö. 1892 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | MELÎHÎ | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | NÜVÎDÎ, Mehmed Nüvîdî Efendi | d. ? - ö. 1674-75 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | AZMÎ, Hüseyin Azmî Dede | d. 1815 - ö. 1892 | Madde Adı | Görüntüle |