Madde Detay
HOCA DEHHÂNÎ
(d. ?/? - ö. 803-4’ten önce ?/1401’den önce ?)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
İlim âlemine Köprülü tarafından tanıtılan Dehhânî’nin
hayatına ilişkin elimizdeki bilgiler sınırlı ve bunların birçoğu da
tartışmalıdır. Kaynaklarda şairin, aslen Horasanlı olduğu, Anadolu’ya geldiği,
bir müddet burada yaşadıktan sonra Horasan’a döndüğü belirtilmiştir. Köprülü
(2003: 291-292; 1926: 4), Dehhânî mahlasındaki “dehhân” kelimesinin anlamından
hareketle onun “nakkaş” olabileceğini ve XIII. yüzyılın sonunda Anadolu
Selçuklu hükümdarı III. Alâeddîn Keykubâd (sal. 1298-1302) devrinde Anadolu’ya
geldiğini yazmıştır. Mansuroğlu (1947: 4) ve Kocatürk (1970: 108) gibi
araştırmacılar da Köprülü’nün Dehhânî’nin Anadoluda bulunduğu tarihe
ilişkin görüşünü benimsemişlerdir. İlaydın (1974: 768), şiirlerindeki bazı
kavramları yorumlayarak Dehhânî’nin XIII. yüzyılın başında yaşadığını ve I.
Alâeddîn Keykubâd’a (sal. 1220-1237) intisap ettiğini iddia etmiştir. Derdiyok
(1994: 61) ve Kartal (2008: 155) da kimi değerlendirmeleriyle bu düşünceyi
desteklemişlerdir. Akün (1998: 393), şiirlerindeki kimi kavramlardan hareketle
şairin 1361 yılında hayatta olduğunu; Kut (2004: 354-355), XIV. yüzyılın ikinci
yarısında Karaman Beyi Alâeddîn Alî Bey (öl. 1398 ?) zamanında Anadolu’da
bulunduğunu ileri sürmüştür. Kaçar (2012: 41), Şeyhoğlu Mustafâ’nın 803/1401
yılında telif ettiği Kenzü’l-Küberâ’sındaki “merhûm Hoca Dehhânî”
(Yavuz 1991: 144) ibaresinden hareketle şairin bu tarihten önce vefat ettiğinin
kesin olduğunu, ancak bunun ileri sürülen bütün tahminleri de kapsadığını
belirtmiştir. Son dönemde yapılan bir araştırmada ise Dehhânî’nin XIV. yüzyılın
ilk çeyreğinde doğduğu ve yüzyılın sonuna doğru vefat ettiği teyit edilmiştir
(Ersoy ve Ay 2017: 25).
Yaşadığı dönem üzerindeki tartışmalar bir tarafa
bırakılırsa araştırmacılar Dehhânî’nin şairlik kudreti hususunda ittifak
etmişlerdir. Anadolu sahasında lâdinî klasik şiirin ilk temsilcisi olduğu
belirtilen Dehhânî; söyleyiş kudreti, kelime dünyası ve nazım tekniği açısından
kendisinden öncekileri aşmış bir şairdir. Çağdaşları gibi dinî-tasavvufî
mesajlar vermek yerine Fars şiirindeki kalıplaşmış sanatlı ifadelerle dünya
zevki, aşk ve maddî hayata ilişkin konuları işlemiştir. Şiir tekâmülü açısından
o, kendisinden sonraki dönemin hazırlayıcısı bir şair konumundadır (Köprülü
2003: 291; İlaydın 1978: 136-150; Kartal 2008: 155-156).
Eserleri
Kaynaklarda Dehhânî’nin III. Alâeddîn Keykubâd’ın
teşvikiyle 20.000 beyitlik Farsça bir Selçuklu Şeh-nâme’si yazdığı
rivayet edilmişse de eserin herhangi bir nüshası mevcut olmadığı iddia edilmiş (Çiftçioğlu
2002: 62) ve şairin böyle bir mesnevî yazdığına da şüpheyle yaklaşılmıştır. Ersen
Ersoy ve Ümran Ay bu bilgiyi de tashih ederek eserin Karamanoğlu Alâeddin
Bey’in emriyle yazılmaya başlandığını belirtmişlerdir. Dehhânî’nin bir Selçuklu
Şeh-nâme’si yazmaya başladığını, yirmi bin beyit civarında Selçuklu Sultanı
Alâeddin Keykubad devrini anlattığını, altı yüz beyit kadar da
Karamanoğulları’nı anlattıktan sonra eseri tamamlamaya ömrünün yetmediğini, söz
konusu Şeh-nâme’yi, Yârcânî isimli bir şairin tamamladığını ifade
etmişlerdir (2017: 26-27).
Kaynaklarda Dehhânî’nin kaç şiirinin olduğunun tespiti
meselesi Köprülü’den itibaren teraküm eden bir bilgi tecrübesiyle olgunlaşarak
günümüze ulaşmıştır. İlkin şairin nazire mecmualarında kayıtlı kimi Türkçe
şiirlerine ulaşılmıştır. Ancak bunlardan birkaçının ona aidiyeti de tartışma
konusu olmuştur. Evvela Köprülü (1926 ve 1928), şairin nazîre mecmûalarında
tespit ettiği bir kasidesi ile altı gazelini neşretmiştir. Ardından Mansuroğlu,
önce bir mecmuada yer alan üç gazeli, şiirlerde geçen “dehânı” kelimesinden
hareketle Dehhânî’ye ait olduğu iddiasıyla yayımlamıştır (1942: 101-104). Sonra
da bu üç şiire, daha önce Köprülü’nün tespit ettiği yedi şiiri ekleyerek
neşretmiştir (Mansuroğlu 1947). İlaydın (1978) ise, Mansuroğlu’nun Dehhânî’ye
isnat ettiği üç gazelden birinin şair Resmî’ye, ikisinin de Kemâlpaşa-zâde’ye ait
olduğunu belirlemiştir. Müteakip araştırmalarda da bu husus teyit edilmiştir
(Köksal 2012: 269-274; Kaçar 2012: 41-42). Günay Kut’un (2010: 234-235) tespit
ettiği bir gazelle birlikte şaire ait biri kaside yedisi gazel toplam sekiz
şiir tespit edilmişti.
Ersen Ersoy ve Ümran Ay, Medine’deki Şeyhülislam Arif
Hikmet Kütüphanesi’nde bir dîvân mecmuasının içinde Dehhânî’ye ait 2 kaside ve
97 gazel tespit etmiştir (2017:33). Bilinen şiirler içinde mükerrer olan bir
kaside hariç tutulduğunda şairin 106 şiiri olduğu belirlenmiş olmaktadır.
Kaynakça
Akün, Ömer Faruk (1994). “Dehhânî Divan Şiirinin Anadolu’da İlk Temsilcisi ve Selçuklu Devri Şairi mi İdi?”. XII. TTK Bildiri Özetleri. Ankara. 57-58.
Akün, Ömer Faruk (1998). “Divan Edebiyatı”. İslâm Ansiklopedisi. C. 9. İstanbul: TDV Yay. 393.
Canpolat, Mustafa (hzl.) (1982). Ömer bin Mezîd, Mecmûatu’n-Nezâir. Ankara: TDK Yay.
Cengiz, Halil Erdoğan (1983). Divan Şiiri Antolojisi. İstanbul: Bilgi Yay.
Çiftçioğlu, İsmail (2002). “Karamanlı Dönemi Şehnâme Yazarları ve Eserleri Üzerine”. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi IV (2): 57-66.
Derdiyok, İbrahim Çetin (1994). “Hoca Dehhânî’nin Kasidesine Tematik Bir Bakış”. Yedi İklim Dergisi VIII (55): 59-63.
Ersoy, Ersen ve Ümran Ay (2017). Hoca Dehhânî Dîvânı. Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi
Yay.
İlaydın, Hikmet (1974). “Anadolu’da Klasik Türk Şiirinin Başlangıcı”. Türk Dili Dergisi XXX (277): 765-774.
İlaydın, Hikmet (1978). “Dehhânî’nin Şiirleri”. Ömer Asım Aksoy Armağanı. Ankara: TDK Yay. 136-176.
Kaçar, Mücahit (2012). “Hoca Dehânî’yi Başkasının Şiirleriyle Tanımak: Kemâl Paşazâde’nin Dehhânî’ye Atfedilen Gazelleri”. Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (4): 39-47.
Kartal, Ahmet (2008). “Anadolu Selçuklu Devletinde Dil ve Edebiyat”. Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi (1): 95-168.
Kocatürk, Vasfi Mahir (1970). Büyük Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Edebiyat Yay.
Köksal, M. Fatih (2012). “Yanıltıcı Mahlaslar yahut İbni Kemâl’in Ettikleri”. Eski Türk Edebiyatında Tenkit ve Teori. Ankara: Akçağ Yay. 269-274.
Köprülü, M. Fuat (1926). “Selçukîler Devrinde Anadolu Şairleri, Hoca Dehhânî”. Hayat Mecmuası (1): 4-5.
Köprülü, M. Fuat (1928). “Selçukîler Devri Edebiyatı Hakkında Bazı Notlar”. Hayat Mecmuası (4): 488.
Köprülü, M. Fuat (1943). “Anadolu Selçukluları Tarihinin Yerli Kaynakları”. Belleten VII (27): 396-397.
Köprülü, M. Fuat (2003). Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Akçağ Yay.
Kut, Günay (2004). “Erken Dönem Nazım XIII-XIV. Yüzyıl”. Türk Dünyası Edebiyat Tarihi. C. 4. Ankara: AKM Yay. 304-551.
Kut, Günay (2010). “Yazmalar Arasında II”. Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları II: Acâibü’l-Mahlûkât. İstanbul: Simurg Yay. 233-258.
Mansuroğlu, Mecdut (1942). “Anadolu Metinleri XIII. Asır II: Dehani”. Türkiyat Mecmuası VII-VIII: 101-104.
Mansuroğlu, Mecdut (hzl.) (1947). Anadolu Türkçesi (XIII. Asır) Dehhânî ve Manzumeleri. İstanbul: İÜEF Türk Dili ve Edebiyatı Mezunları Cemiyeti Yay.
Mansuroğlu, Mecdut (1950). “Anadolu’da Türk Yazı Dilinin Başlama ve Gelişmesi”. TDED (4): 215-229.
Ünver, İsmail (1998). “Hoca Dehhânî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 18. İstanbul: TDV Yay. 187-188.
Yavuz, Kemal (hzl.) (1991). Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ. Ankara: AKM Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. AHMET TANYILDIZYayın Tarihi: 19.12.2014Güncelleme Tarihi: 12.09.2021Eserlerinden Örnekler
Sun ey sâkî güle güle bize ol rûh-ı reyhânı
Ki gül yine bezemişdür bugün sahn-ı gülistânı
Cemâl-i sûretin
Leylî güle mi virdi Mecnûndur
Ki bülbül göge irürdi bu dem derdinden efgânı
‘Aceb degül eger
bülbül kılursa nagme-i Dâvûd
Ki gül üstine dutmışdur
sögüt çetr-i Süleymânî
Çü Yûsuf Mısr şehrinde ‘azîz oldı gül ü bülbül
Uş eydür gece vü gündüz figân çün pîr-i Ken’ânî
Eger ok
urmadısa gül yine bülbül yüregine
Niçün kana
bulaşupdur serâser cümle peykânı
Gül-i sûrî gül-i sûsen gül-i nesrîn gül-i ra’nâ
Bu dördile bezenmişdür cihânun çâr erkânı
Bu dürlü güller istersen bekâ bâgında var iste
Dirîgâ kim vefâ
etmez bize bu âlem-i fânî
Bu gül devrinde ömrüni geçürme zâyi’ ey gâfil
Ki gül devri bigi
tizcek geçer bu ömr devrânı
Müdâm iç bir yanagı gül nigâr ile gülistânda
Ki karşuna kıla her dem yanaklarla gül-efşânî
Bu
mevsümde gül ü meyle kişi beslenmese cânın
San
anı bir kuru gövde ki yokdur aklı ü cânı
Cihân cennet olup
durur serâser ger inanmazsan
Gözün nergis gibi aç gör ki
güldür hûr u gılmânı
Meger bezm-i şehenşehdür letâfetde bugün gülşen
Ki olupdur bülbül ü kumrî nedîm ü hem hoş-elhânı
Şehenşâh-ı
felek-rif’at alâ-yı dîn ü dünyâ çün
Ki katl itdi Alî
bigi cihânda nesl-i Mervânı
Alî-vârdur eger her kim göre zâhir diler ise
Alî gibi göz açup gör cihânda şîr-merdânı
Süleymân rûhı şâd oldı ki fitne dîvini bende
Bıraguban bezemişsin Süleymân bigi devrânı
Eyâ şâh-ı felek-rif’at ki dâyim bahtile devlet
Kılur dergâhuna secde urur topraga pîşânî
İşidüp adunı şâhum sefer kıldum bu iklîme
İrişdüm
yüzini gördüm didüm zî vech-i nûrânî
Hemîşe tâ
mevsümde cemâl-i tal’atı günün
Senün yüzün bigi şâhâ bezemez bâg u bustânı
Sehâvetde şecâ’atde dahı adun işidürdüm
Seni Hak müstedâm
itsün seversin dîni îmânı
Mürüvvetde ne kim vardur benüm hakkumda kıldun sen
Vefânun ma’deni oldun sehânun lutfile kânı
Yüz
urup tapuna geldi icâzet vir ana şâhâ
Ki yine devletünde ben görem milk-i Horâsânı
Bihamdillâh
ki medhüni idüp her meclis içinde
Dehânından dür-i ma’nî döker sözile Dehhânî
Yiri durur kulagunda dutasın sözümün dürrin
Ki ol dürden
hacâletde kalupdur dürr-i ummânî
Dilegüm bu durur senden bu dördi saklagıl muhkem
Hemîşe dînile adli şecâ’atle hoş ihsânı
Diri oldukça ben kulun işidesin eyâ şâhum
Senün medhünle
tolduram nice defterle dîvânı
Kemâl-i devletün güni bezesin bâg-ı dünyâyı
Dahı noksân hazânından ilâhum saklasun anı
(Canpolat, Mustafa (1982). Ömer
bin Mezîd Mecmûatu’n-Nezâir. Ankara: TDK Yay. 26-28.)
‘Aceb bu derdümün
dermânı yok mı
Ya bu sabr itmegün
oranı yok mı
Yanaram mumlayın
başdan ayaga
Nedür bu yanmagun
pâyânı yok mı
Güler düşmen benüm
agladuguma
Aceb şol kâfirün
îmânı yok mı
Delüpdür cigerümi
gamzen okı
Ara yürekde gör
peykânı yok mı
Su gibi kanumı
topraga kardun
Ne sanursın
garîbün kanı yok mı
Cemâl-i hüsnüne
magrûr olursın
Kemâl-i hüsnünün
noksânı yok mı
Begüm Dehhâniye
ölmezdin öndin
Tapuna irmegün
imkânı yok mı
(Cengiz, Halil
Erdoğan (1983). Divan Şiiri Antolojisi. İstanbul:
Bilgi Yay. 111.)
Hazân irişdi gelün
işret-i hazân idelüm
Çemenlere girüben
bir zamân figân idelüm
Eger kesildise
ırmağ içinde âb-ı revân
Bu çeşm çeşmesini
ırmağa revân idelüm
Çü yaprağun yüzini
za’ferâni kıldı hazân
Kızıl mey ile
beniz sâzın ergavân idelüm
Vedâ’-ı bâğ idüben
şöyle uralum âhı
Ki ayva benzini
oddan çü za’ferân idelüm
Haber virelüm
enâra ki yandı budağlar
Bu dâğ ile içini
dâne dâne kan idelüm
Sararuban kamu
yaprak bigi kara yirde
Nihân yatur kanı
göz kim sana ıyân idelüm
Kanı şular ki sana
dirler idi Dehhânî
Oturmagıl turugel
azm-i bûstân idelüm
(Ersoy, Ersen ve Ümran Ay (2017). Hoca Dehhânî Dîvânı. Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi
Yay. 76.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 19.12.2014Güncelleme Tarihi: 12.09.2021Eserlerinden Örnekler
Sun ey sâkî güle güle bize ol rûh-ı reyhânı
Ki gül yine bezemişdür bugün sahn-ı gülistânı
Cemâl-i sûretin
Leylî güle mi virdi Mecnûndur
Ki bülbül göge irürdi bu dem derdinden efgânı
‘Aceb degül eger
bülbül kılursa nagme-i Dâvûd
Ki gül üstine dutmışdur
sögüt çetr-i Süleymânî
Çü Yûsuf Mısr şehrinde ‘azîz oldı gül ü bülbül
Uş eydür gece vü gündüz figân çün pîr-i Ken’ânî
Eger ok
urmadısa gül yine bülbül yüregine
Niçün kana
bulaşupdur serâser cümle peykânı
Gül-i sûrî gül-i sûsen gül-i nesrîn gül-i ra’nâ
Bu dördile bezenmişdür cihânun çâr erkânı
Bu dürlü güller istersen bekâ bâgında var iste
Dirîgâ kim vefâ
etmez bize bu âlem-i fânî
Bu gül devrinde ömrüni geçürme zâyi’ ey gâfil
Ki gül devri bigi
tizcek geçer bu ömr devrânı
Müdâm iç bir yanagı gül nigâr ile gülistânda
Ki karşuna kıla her dem yanaklarla gül-efşânî
Bu
mevsümde gül ü meyle kişi beslenmese cânın
San
anı bir kuru gövde ki yokdur aklı ü cânı
Cihân cennet olup
durur serâser ger inanmazsan
Gözün nergis gibi aç gör ki
güldür hûr u gılmânı
Meger bezm-i şehenşehdür letâfetde bugün gülşen
Ki olupdur bülbül ü kumrî nedîm ü hem hoş-elhânı
Şehenşâh-ı
felek-rif’at alâ-yı dîn ü dünyâ çün
Ki katl itdi Alî
bigi cihânda nesl-i Mervânı
Alî-vârdur eger her kim göre zâhir diler ise
Alî gibi göz açup gör cihânda şîr-merdânı
Süleymân rûhı şâd oldı ki fitne dîvini bende
Bıraguban bezemişsin Süleymân bigi devrânı
Eyâ şâh-ı felek-rif’at ki dâyim bahtile devlet
Kılur dergâhuna secde urur topraga pîşânî
İşidüp adunı şâhum sefer kıldum bu iklîme
İrişdüm
yüzini gördüm didüm zî vech-i nûrânî
Hemîşe tâ
mevsümde cemâl-i tal’atı günün
Senün yüzün bigi şâhâ bezemez bâg u bustânı
Sehâvetde şecâ’atde dahı adun işidürdüm
Seni Hak müstedâm
itsün seversin dîni îmânı
Mürüvvetde ne kim vardur benüm hakkumda kıldun sen
Vefânun ma’deni oldun sehânun lutfile kânı
Yüz
urup tapuna geldi icâzet vir ana şâhâ
Ki yine devletünde ben görem milk-i Horâsânı
Bihamdillâh
ki medhüni idüp her meclis içinde
Dehânından dür-i ma’nî döker sözile Dehhânî
Yiri durur kulagunda dutasın sözümün dürrin
Ki ol dürden
hacâletde kalupdur dürr-i ummânî
Dilegüm bu durur senden bu dördi saklagıl muhkem
Hemîşe dînile adli şecâ’atle hoş ihsânı
Diri oldukça ben kulun işidesin eyâ şâhum
Senün medhünle
tolduram nice defterle dîvânı
Kemâl-i devletün güni bezesin bâg-ı dünyâyı
Dahı noksân hazânından ilâhum saklasun anı
(Canpolat, Mustafa (1982). Ömer
bin Mezîd Mecmûatu’n-Nezâir. Ankara: TDK Yay. 26-28.)
‘Aceb bu derdümün
dermânı yok mı
Ya bu sabr itmegün
oranı yok mı
Yanaram mumlayın
başdan ayaga
Nedür bu yanmagun
pâyânı yok mı
Güler düşmen benüm
agladuguma
Aceb şol kâfirün
îmânı yok mı
Delüpdür cigerümi
gamzen okı
Ara yürekde gör
peykânı yok mı
Su gibi kanumı
topraga kardun
Ne sanursın
garîbün kanı yok mı
Cemâl-i hüsnüne
magrûr olursın
Kemâl-i hüsnünün
noksânı yok mı
Begüm Dehhâniye
ölmezdin öndin
Tapuna irmegün
imkânı yok mı
(Cengiz, Halil
Erdoğan (1983). Divan Şiiri Antolojisi. İstanbul:
Bilgi Yay. 111.)
Hazân irişdi gelün
işret-i hazân idelüm
Çemenlere girüben
bir zamân figân idelüm
Eger kesildise
ırmağ içinde âb-ı revân
Bu çeşm çeşmesini
ırmağa revân idelüm
Çü yaprağun yüzini
za’ferâni kıldı hazân
Kızıl mey ile
beniz sâzın ergavân idelüm
Vedâ’-ı bâğ idüben
şöyle uralum âhı
Ki ayva benzini
oddan çü za’ferân idelüm
Haber virelüm
enâra ki yandı budağlar
Bu dâğ ile içini
dâne dâne kan idelüm
Sararuban kamu
yaprak bigi kara yirde
Nihân yatur kanı
göz kim sana ıyân idelüm
Kanı şular ki sana
dirler idi Dehhânî
Oturmagıl turugel
azm-i bûstân idelüm
(Ersoy, Ersen ve Ümran Ay (2017). Hoca Dehhânî Dîvânı. Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi
Yay. 76.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 12.09.2021Eserlerinden Örnekler
Sun ey sâkî güle güle bize ol rûh-ı reyhânı
Ki gül yine bezemişdür bugün sahn-ı gülistânı
Cemâl-i sûretin
Leylî güle mi virdi Mecnûndur
Ki bülbül göge irürdi bu dem derdinden efgânı
‘Aceb degül eger
bülbül kılursa nagme-i Dâvûd
Ki gül üstine dutmışdur
sögüt çetr-i Süleymânî
Çü Yûsuf Mısr şehrinde ‘azîz oldı gül ü bülbül
Uş eydür gece vü gündüz figân çün pîr-i Ken’ânî
Eger ok
urmadısa gül yine bülbül yüregine
Niçün kana
bulaşupdur serâser cümle peykânı
Gül-i sûrî gül-i sûsen gül-i nesrîn gül-i ra’nâ
Bu dördile bezenmişdür cihânun çâr erkânı
Bu dürlü güller istersen bekâ bâgında var iste
Dirîgâ kim vefâ
etmez bize bu âlem-i fânî
Bu gül devrinde ömrüni geçürme zâyi’ ey gâfil
Ki gül devri bigi
tizcek geçer bu ömr devrânı
Müdâm iç bir yanagı gül nigâr ile gülistânda
Ki karşuna kıla her dem yanaklarla gül-efşânî
Bu
mevsümde gül ü meyle kişi beslenmese cânın
San
anı bir kuru gövde ki yokdur aklı ü cânı
Cihân cennet olup
durur serâser ger inanmazsan
Gözün nergis gibi aç gör ki
güldür hûr u gılmânı
Meger bezm-i şehenşehdür letâfetde bugün gülşen
Ki olupdur bülbül ü kumrî nedîm ü hem hoş-elhânı
Şehenşâh-ı
felek-rif’at alâ-yı dîn ü dünyâ çün
Ki katl itdi Alî
bigi cihânda nesl-i Mervânı
Alî-vârdur eger her kim göre zâhir diler ise
Alî gibi göz açup gör cihânda şîr-merdânı
Süleymân rûhı şâd oldı ki fitne dîvini bende
Bıraguban bezemişsin Süleymân bigi devrânı
Eyâ şâh-ı felek-rif’at ki dâyim bahtile devlet
Kılur dergâhuna secde urur topraga pîşânî
İşidüp adunı şâhum sefer kıldum bu iklîme
İrişdüm
yüzini gördüm didüm zî vech-i nûrânî
Hemîşe tâ
mevsümde cemâl-i tal’atı günün
Senün yüzün bigi şâhâ bezemez bâg u bustânı
Sehâvetde şecâ’atde dahı adun işidürdüm
Seni Hak müstedâm
itsün seversin dîni îmânı
Mürüvvetde ne kim vardur benüm hakkumda kıldun sen
Vefânun ma’deni oldun sehânun lutfile kânı
Yüz
urup tapuna geldi icâzet vir ana şâhâ
Ki yine devletünde ben görem milk-i Horâsânı
Bihamdillâh
ki medhüni idüp her meclis içinde
Dehânından dür-i ma’nî döker sözile Dehhânî
Yiri durur kulagunda dutasın sözümün dürrin
Ki ol dürden
hacâletde kalupdur dürr-i ummânî
Dilegüm bu durur senden bu dördi saklagıl muhkem
Hemîşe dînile adli şecâ’atle hoş ihsânı
Diri oldukça ben kulun işidesin eyâ şâhum
Senün medhünle
tolduram nice defterle dîvânı
Kemâl-i devletün güni bezesin bâg-ı dünyâyı
Dahı noksân hazânından ilâhum saklasun anı
(Canpolat, Mustafa (1982). Ömer
bin Mezîd Mecmûatu’n-Nezâir. Ankara: TDK Yay. 26-28.)
‘Aceb bu derdümün
dermânı yok mı
Ya bu sabr itmegün
oranı yok mı
Yanaram mumlayın
başdan ayaga
Nedür bu yanmagun
pâyânı yok mı
Güler düşmen benüm
agladuguma
Aceb şol kâfirün
îmânı yok mı
Delüpdür cigerümi
gamzen okı
Ara yürekde gör
peykânı yok mı
Su gibi kanumı
topraga kardun
Ne sanursın
garîbün kanı yok mı
Cemâl-i hüsnüne
magrûr olursın
Kemâl-i hüsnünün
noksânı yok mı
Begüm Dehhâniye
ölmezdin öndin
Tapuna irmegün
imkânı yok mı
(Cengiz, Halil
Erdoğan (1983). Divan Şiiri Antolojisi. İstanbul:
Bilgi Yay. 111.)
Hazân irişdi gelün
işret-i hazân idelüm
Çemenlere girüben
bir zamân figân idelüm
Eger kesildise
ırmağ içinde âb-ı revân
Bu çeşm çeşmesini
ırmağa revân idelüm
Çü yaprağun yüzini
za’ferâni kıldı hazân
Kızıl mey ile
beniz sâzın ergavân idelüm
Vedâ’-ı bâğ idüben
şöyle uralum âhı
Ki ayva benzini
oddan çü za’ferân idelüm
Haber virelüm
enâra ki yandı budağlar
Bu dâğ ile içini
dâne dâne kan idelüm
Sararuban kamu
yaprak bigi kara yirde
Nihân yatur kanı
göz kim sana ıyân idelüm
Kanı şular ki sana
dirler idi Dehhânî
Oturmagıl turugel
azm-i bûstân idelüm
(Ersoy, Ersen ve Ümran Ay (2017). Hoca Dehhânî Dîvânı. Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi
Yay. 76.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Sun ey sâkî güle güle bize ol rûh-ı reyhânı
Ki gül yine bezemişdür bugün sahn-ı gülistânı
Cemâl-i sûretin
Leylî güle mi virdi Mecnûndur
Ki bülbül göge irürdi bu dem derdinden efgânı
‘Aceb degül eger
bülbül kılursa nagme-i Dâvûd
Ki gül üstine dutmışdur
sögüt çetr-i Süleymânî
Çü Yûsuf Mısr şehrinde ‘azîz oldı gül ü bülbül
Uş eydür gece vü gündüz figân çün pîr-i Ken’ânî
Eger ok
urmadısa gül yine bülbül yüregine
Niçün kana
bulaşupdur serâser cümle peykânı
Gül-i sûrî gül-i sûsen gül-i nesrîn gül-i ra’nâ
Bu dördile bezenmişdür cihânun çâr erkânı
Bu dürlü güller istersen bekâ bâgında var iste
Dirîgâ kim vefâ
etmez bize bu âlem-i fânî
Bu gül devrinde ömrüni geçürme zâyi’ ey gâfil
Ki gül devri bigi
tizcek geçer bu ömr devrânı
Müdâm iç bir yanagı gül nigâr ile gülistânda
Ki karşuna kıla her dem yanaklarla gül-efşânî
Bu
mevsümde gül ü meyle kişi beslenmese cânın
San
anı bir kuru gövde ki yokdur aklı ü cânı
Cihân cennet olup
durur serâser ger inanmazsan
Gözün nergis gibi aç gör ki
güldür hûr u gılmânı
Meger bezm-i şehenşehdür letâfetde bugün gülşen
Ki olupdur bülbül ü kumrî nedîm ü hem hoş-elhânı
Şehenşâh-ı
felek-rif’at alâ-yı dîn ü dünyâ çün
Ki katl itdi Alî
bigi cihânda nesl-i Mervânı
Alî-vârdur eger her kim göre zâhir diler ise
Alî gibi göz açup gör cihânda şîr-merdânı
Süleymân rûhı şâd oldı ki fitne dîvini bende
Bıraguban bezemişsin Süleymân bigi devrânı
Eyâ şâh-ı felek-rif’at ki dâyim bahtile devlet
Kılur dergâhuna secde urur topraga pîşânî
İşidüp adunı şâhum sefer kıldum bu iklîme
İrişdüm
yüzini gördüm didüm zî vech-i nûrânî
Hemîşe tâ
mevsümde cemâl-i tal’atı günün
Senün yüzün bigi şâhâ bezemez bâg u bustânı
Sehâvetde şecâ’atde dahı adun işidürdüm
Seni Hak müstedâm
itsün seversin dîni îmânı
Mürüvvetde ne kim vardur benüm hakkumda kıldun sen
Vefânun ma’deni oldun sehânun lutfile kânı
Yüz
urup tapuna geldi icâzet vir ana şâhâ
Ki yine devletünde ben görem milk-i Horâsânı
Bihamdillâh
ki medhüni idüp her meclis içinde
Dehânından dür-i ma’nî döker sözile Dehhânî
Yiri durur kulagunda dutasın sözümün dürrin
Ki ol dürden
hacâletde kalupdur dürr-i ummânî
Dilegüm bu durur senden bu dördi saklagıl muhkem
Hemîşe dînile adli şecâ’atle hoş ihsânı
Diri oldukça ben kulun işidesin eyâ şâhum
Senün medhünle
tolduram nice defterle dîvânı
Kemâl-i devletün güni bezesin bâg-ı dünyâyı
Dahı noksân hazânından ilâhum saklasun anı
(Canpolat, Mustafa (1982). Ömer
bin Mezîd Mecmûatu’n-Nezâir. Ankara: TDK Yay. 26-28.)
‘Aceb bu derdümün
dermânı yok mı
Ya bu sabr itmegün
oranı yok mı
Yanaram mumlayın
başdan ayaga
Nedür bu yanmagun
pâyânı yok mı
Güler düşmen benüm
agladuguma
Aceb şol kâfirün
îmânı yok mı
Delüpdür cigerümi
gamzen okı
Ara yürekde gör
peykânı yok mı
Su gibi kanumı
topraga kardun
Ne sanursın
garîbün kanı yok mı
Cemâl-i hüsnüne
magrûr olursın
Kemâl-i hüsnünün
noksânı yok mı
Begüm Dehhâniye
ölmezdin öndin
Tapuna irmegün
imkânı yok mı
(Cengiz, Halil
Erdoğan (1983). Divan Şiiri Antolojisi. İstanbul:
Bilgi Yay. 111.)
Hazân irişdi gelün
işret-i hazân idelüm
Çemenlere girüben
bir zamân figân idelüm
Eger kesildise
ırmağ içinde âb-ı revân
Bu çeşm çeşmesini
ırmağa revân idelüm
Çü yaprağun yüzini
za’ferâni kıldı hazân
Kızıl mey ile
beniz sâzın ergavân idelüm
Vedâ’-ı bâğ idüben
şöyle uralum âhı
Ki ayva benzini
oddan çü za’ferân idelüm
Haber virelüm
enâra ki yandı budağlar
Bu dâğ ile içini
dâne dâne kan idelüm
Sararuban kamu
yaprak bigi kara yirde
Nihân yatur kanı
göz kim sana ıyân idelüm
Kanı şular ki sana
dirler idi Dehhânî
Oturmagıl turugel
azm-i bûstân idelüm
(Ersoy, Ersen ve Ümran Ay (2017). Hoca Dehhânî Dîvânı. Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi
Yay. 76.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | ÇAVUŞ, İsmet Çıkma | d. 17.02.1950 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | RÛHî, Rûhuddîn Rûhî Çelebi | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | AHMED FAKÎH | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | ÇAVUŞ, İsmet Çıkma | d. 17.02.1950 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | RÛHî, Rûhuddîn Rûhî Çelebi | d. ? - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | AHMED FAKÎH | d. ? - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | ÇAVUŞ, İsmet Çıkma | d. 17.02.1950 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | RÛHî, Rûhuddîn Rûhî Çelebi | d. ? - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | AHMED FAKÎH | d. ? - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | ÇAVUŞ, İsmet Çıkma | d. 17.02.1950 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | RÛHî, Rûhuddîn Rûhî Çelebi | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | AHMED FAKÎH | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | ÇAVUŞ, İsmet Çıkma | d. 17.02.1950 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
14 | RÛHî, Rûhuddîn Rûhî Çelebi | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
15 | AHMED FAKÎH | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |