HOCA DEHHÂNÎ

(d. ?/? - ö. 803-4’ten önce ?/1401’den önce ?)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

İlim âlemine Köprülü tarafından tanıtılan Dehhânî’nin hayatına ilişkin elimizdeki bilgiler sınırlı ve bunların birçoğu da tartışmalıdır. Kaynaklarda şairin, aslen Horasanlı olduğu, Anadolu’ya geldiği, bir müddet burada yaşadıktan sonra Horasan’a döndüğü belirtilmiştir. Köprülü (2003: 291-292; 1926: 4), Dehhânî mahlasındaki “dehhân” kelimesinin anlamından hareketle onun “nakkaş” olabileceğini ve XIII. yüzyılın sonunda Anadolu Selçuklu hükümdarı III. Alâeddîn Keykubâd (sal. 1298-1302) devrinde Anadolu’ya geldiğini yazmıştır. Mansuroğlu (1947: 4) ve Kocatürk (1970: 108) gibi araştırmacılar da Köprülü’nün Dehhânî’nin Anadoluda bulunduğu tarihe ilişkin görüşünü benimsemişlerdir. İlaydın (1974: 768), şiirlerindeki bazı kavramları yorumlayarak Dehhânî’nin XIII. yüzyılın başında yaşadığını ve I. Alâeddîn Keykubâd’a (sal. 1220-1237) intisap ettiğini iddia etmiştir. Derdiyok (1994: 61) ve Kartal (2008: 155) da kimi değerlendirmeleriyle bu düşünceyi desteklemişlerdir. Akün (1998: 393), şiirlerindeki kimi kavramlardan hareketle şairin 1361 yılında hayatta olduğunu; Kut (2004: 354-355), XIV. yüzyılın ikinci yarısında Karaman Beyi Alâeddîn Alî Bey (öl. 1398 ?) zamanında Anadolu’da bulunduğunu ileri sürmüştür. Kaçar (2012: 41), Şeyhoğlu Mustafâ’nın 803/1401 yılında telif ettiği Kenzü’l-Küberâ’sındaki “merhûm Hoca Dehhânî” (Yavuz 1991: 144) ibaresinden hareketle şairin bu tarihten önce vefat ettiğinin kesin olduğunu, ancak bunun ileri sürülen bütün tahminleri de kapsadığını belirtmiştir. Son dönemde yapılan bir araştırmada ise Dehhânî’nin XIV. yüzyılın ilk çeyreğinde doğduğu ve yüzyılın sonuna doğru vefat ettiği teyit edilmiştir (Ersoy ve Ay 2017: 25).

 

Yaşadığı dönem üzerindeki tartışmalar bir tarafa bırakılırsa araştırmacılar Dehhânî’nin şairlik kudreti hususunda ittifak etmişlerdir. Anadolu sahasında lâdinî klasik şiirin ilk temsilcisi olduğu belirtilen Dehhânî; söyleyiş kudreti, kelime dünyası ve nazım tekniği açısından kendisinden öncekileri aşmış bir şairdir. Çağdaşları gibi dinî-tasavvufî mesajlar vermek yerine Fars şiirindeki kalıplaşmış sanatlı ifadelerle dünya zevki, aşk ve maddî hayata ilişkin konuları işlemiştir. Şiir tekâmülü açısından o, kendisinden sonraki dönemin hazırlayıcısı bir şair konumundadır (Köprülü 2003: 291; İlaydın 1978: 136-150; Kartal 2008: 155-156).

 

Eserleri

Kaynaklarda Dehhânî’nin III. Alâeddîn Keykubâd’ın teşvikiyle 20.000 beyitlik Farsça bir Selçuklu Şeh-nâme’si yazdığı rivayet edilmişse de eserin herhangi bir nüshası mevcut olmadığı iddia edilmiş (Çiftçioğlu 2002: 62) ve şairin böyle bir mesnevî yazdığına da şüpheyle yaklaşılmıştır. Ersen Ersoy ve Ümran Ay bu bilgiyi de tashih ederek eserin Karamanoğlu Alâeddin Bey’in emriyle yazılmaya başlandığını belirtmişlerdir. Dehhânî’nin bir Selçuklu Şeh-nâme’si yazmaya başladığını, yirmi bin beyit civarında Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad devrini anlattığını, altı yüz beyit kadar da Karamanoğulları’nı anlattıktan sonra eseri tamamlamaya ömrünün yetmediğini, söz konusu Şeh-nâme’yi, Yârcânî isimli bir şairin tamamladığını ifade etmişlerdir (2017: 26-27).

 

Kaynaklarda Dehhânî’nin kaç şiirinin olduğunun tespiti meselesi Köprülü’den itibaren teraküm eden bir bilgi tecrübesiyle olgunlaşarak günümüze ulaşmıştır. İlkin şairin nazire mecmualarında kayıtlı kimi Türkçe şiirlerine ulaşılmıştır. Ancak bunlardan birkaçının ona aidiyeti de tartışma konusu olmuştur. Evvela Köprülü (1926 ve 1928), şairin nazîre mecmûalarında tespit ettiği bir kasidesi ile altı gazelini neşretmiştir. Ardından Mansuroğlu, önce bir mecmuada yer alan üç gazeli, şiirlerde geçen “dehânı” kelimesinden hareketle Dehhânî’ye ait olduğu iddiasıyla yayımlamıştır (1942: 101-104). Sonra da bu üç şiire, daha önce Köprülü’nün tespit ettiği yedi şiiri ekleyerek neşretmiştir (Mansuroğlu 1947). İlaydın (1978) ise, Mansuroğlu’nun Dehhânî’ye isnat ettiği üç gazelden birinin şair Resmî’ye, ikisinin de Kemâlpaşa-zâde’ye ait olduğunu belirlemiştir. Müteakip araştırmalarda da bu husus teyit edilmiştir (Köksal 2012: 269-274; Kaçar 2012: 41-42). Günay Kut’un (2010: 234-235) tespit ettiği bir gazelle birlikte şaire ait biri kaside yedisi gazel toplam sekiz şiir tespit edilmişti.

 

Ersen Ersoy ve Ümran Ay, Medine’deki Şeyhülislam Arif Hikmet Kütüphanesi’nde bir dîvân mecmuasının içinde Dehhânî’ye ait 2 kaside ve 97 gazel tespit etmiştir (2017:33). Bilinen şiirler içinde mükerrer olan bir kaside hariç tutulduğunda şairin 106 şiiri olduğu belirlenmiş olmaktadır.   

Kaynakça

Akün, Ömer Faruk (1994). “Dehhânî Divan Şiirinin Anadolu’da İlk Temsilcisi ve Selçuklu Devri Şairi mi İdi?”. XII. TTK Bildiri Özetleri. Ankara. 57-58.

Akün, Ömer Faruk (1998). “Divan Edebiyatı”. İslâm Ansiklopedisi. C. 9. İstanbul: TDV Yay. 393.

Canpolat, Mustafa (hzl.) (1982). Ömer bin Mezîd, Mecmûatu’n-Nezâir. Ankara: TDK Yay.

Cengiz, Halil Erdoğan (1983). Divan Şiiri Antolojisi. İstanbul: Bilgi Yay.

Çiftçioğlu, İsmail (2002). “Karamanlı Dönemi Şehnâme Yazarları ve Eserleri Üzerine”. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi IV (2): 57-66.

Derdiyok, İbrahim Çetin (1994). “Hoca Dehhânî’nin Kasidesine Tematik Bir Bakış”. Yedi İklim Dergisi VIII (55): 59-63.

Ersoy, Ersen ve Ümran Ay (2017). Hoca Dehhânî Dîvânı. Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Yay.

İlaydın, Hikmet (1974). “Anadolu’da Klasik Türk Şiirinin Başlangıcı”. Türk Dili Dergisi XXX (277): 765-774.

İlaydın, Hikmet (1978). “Dehhânî’nin Şiirleri”. Ömer Asım Aksoy Armağanı. Ankara: TDK Yay. 136-176.

Kaçar, Mücahit (2012). “Hoca Dehânî’yi Başkasının Şiirleriyle Tanımak: Kemâl Paşazâde’nin Dehhânî’ye Atfedilen Gazelleri”. Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (4): 39-47.

Kartal, Ahmet (2008). “Anadolu Selçuklu Devletinde Dil ve Edebiyat”. Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi (1): 95-168.

Kocatürk, Vasfi Mahir (1970). Büyük Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Edebiyat Yay.

Köksal, M. Fatih (2012). “Yanıltıcı Mahlaslar yahut İbni Kemâl’in Ettikleri”. Eski Türk Edebiyatında Tenkit ve Teori. Ankara: Akçağ Yay. 269-274.

Köprülü, M. Fuat (1926). “Selçukîler Devrinde Anadolu Şairleri, Hoca Dehhânî”. Hayat Mecmuası (1): 4-5.

Köprülü, M. Fuat (1928). “Selçukîler Devri Edebiyatı Hakkında Bazı Notlar”. Hayat Mecmuası (4): 488.

Köprülü, M. Fuat (1943). “Anadolu Selçukluları Tarihinin Yerli Kaynakları”. Belleten VII (27): 396-397.

Köprülü, M. Fuat (2003). Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Akçağ Yay.

Kut, Günay (2004). “Erken Dönem Nazım XIII-XIV. Yüzyıl”. Türk Dünyası Edebiyat Tarihi. C. 4. Ankara: AKM Yay. 304-551.

Kut, Günay (2010). “Yazmalar Arasında II”. Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları II: Acâibü’l-Mahlûkât. İstanbul: Simurg Yay. 233-258.

Mansuroğlu, Mecdut (1942). “Anadolu Metinleri XIII. Asır II: Dehani”. Türkiyat Mecmuası VII-VIII: 101-104.

Mansuroğlu, Mecdut (hzl.) (1947). Anadolu Türkçesi (XIII. Asır) Dehhânî ve Manzumeleri. İstanbul: İÜEF Türk Dili ve Edebiyatı Mezunları Cemiyeti Yay.

Mansuroğlu, Mecdut (1950). “Anadolu’da Türk Yazı Dilinin Başlama ve Gelişmesi”. TDED (4): 215-229.

Ünver, İsmail (1998). “Hoca Dehhânî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 18. İstanbul: TDV Yay. 187-188.

Yavuz, Kemal (hzl.) (1991). Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ. Ankara: AKM Yay.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. AHMET TANYILDIZ
Yayın Tarihi: 19.12.2014
Güncelleme Tarihi: 12.09.2021

Eserlerinden Örnekler

Sun ey sâkî güle güle bize ol rûh-ı reyhânı

Ki gül yine bezemişdür bugün sahn-ı gülistânı

 

Cemâl-i sûretin Leylî güle mi virdi Mecnûndur

Ki bülbül göge irürdi bu dem derdinden efgânı

 

‘Aceb degül eger bülbül kılursa nagme-i Dâvûd

Ki gül üstine dutmışdur sögüt çetr-i Süleymânî

 

Çü Yûsuf Mısr şehrinde ‘azîz oldı gül ü bülbül

Uş eydür gece vü gündüz figân çün pîr-i Ken’ânî

 

         Eger ok urmadısa gül yine bülbül yüregine

Niçün kana bulaşupdur serâser cümle peykânı

 

Gül-i sûrî gül-i sûsen gül-i nesrîn gül-i ra’nâ

Bu dördile bezenmişdür cihânun çâr erkânı

 

Bu dürlü güller istersen bekâ bâgında var iste

Dirîgâ kim vefâ etmez bize bu âlem-i fânî

 

Bu gül devrinde ömrüni geçürme zâyi’ ey gâfil

Ki gül devri bigi tizcek geçer bu ömr devrânı

 

Müdâm iç bir yanagı gül nigâr ile gülistânda

Ki karşuna kıla her dem yanaklarla gül-efşânî

 

         Bu mevsümde gül ü meyle kişi beslenmese cânın

San anı bir kuru gövde ki yokdur aklı ü cânı

 

Cihân cennet olup durur serâser ger inanmazsan

Gözün nergis gibi aç gör ki  güldür hûr u gılmânı

 

Meger bezm-i şehenşehdür letâfetde bugün gülşen

Ki olupdur bülbül ü kumrî nedîm ü hem hoş-elhânı

 

Şehenşâh-ı felek-rif’at alâ-yı dîn ü dünyâ çün

Ki katl itdi Alî bigi cihânda nesl-i Mervânı

 

Alî-vârdur eger her kim göre zâhir diler ise

Alî gibi göz açup gör cihânda şîr-merdânı

 

Süleymân rûhı şâd oldı ki fitne dîvini bende

Bıraguban bezemişsin Süleymân bigi devrânı

 

Eyâ şâh-ı felek-rif’at ki dâyim bahtile devlet

Kılur dergâhuna secde urur topraga pîşânî

 

İşidüp adunı şâhum sefer kıldum bu iklîme

         İrişdüm yüzini gördüm didüm zî vech-i nûrânî

 

         Hemîşe tâ mevsümde cemâl-i tal’atı günün

Senün yüzün bigi şâhâ bezemez bâg u bustânı

 

         Sehâvetde şecâ’atde dahı adun işidürdüm

Seni Hak müstedâm itsün seversin dîni îmânı

 

         Mürüvvetde ne kim vardur benüm hakkumda kıldun sen

Vefânun ma’deni oldun sehânun lutfile kânı

 

         Yüz urup tapuna geldi icâzet vir ana şâhâ

Ki yine devletünde ben görem milk-i Horâsânı

 

Bihamdillâh ki medhüni idüp her meclis içinde

Dehânından dür-i ma’nî döker sözile Dehhânî

 

Yiri durur kulagunda dutasın sözümün dürrin

Ki ol dürden hacâletde kalupdur dürr-i ummânî

 

         Dilegüm bu durur senden bu dördi saklagıl muhkem

Hemîşe dînile adli şecâ’atle hoş ihsânı

 

         Diri oldukça ben kulun işidesin eyâ şâhum

Senün medhünle tolduram nice defterle dîvânı

 

 

         Kemâl-i devletün güni bezesin bâg-ı dünyâyı

Dahı noksân hazânından ilâhum saklasun anı

 

(Canpolat, Mustafa (1982). Ömer bin Mezîd Mecmûatu’n-Nezâir. Ankara: TDK Yay. 26-28.)

 

 

 

 

‘Aceb bu derdümün dermânı yok mı

Ya bu sabr itmegün oranı yok mı

 

Yanaram mumlayın başdan ayaga

Nedür bu yanmagun pâyânı yok mı

 

Güler düşmen benüm agladuguma

Aceb şol kâfirün îmânı yok mı

 

Delüpdür cigerümi gamzen okı

Ara yürekde gör peykânı yok mı

 

Su gibi kanumı topraga kardun

Ne sanursın garîbün kanı yok mı

 

Cemâl-i hüsnüne magrûr olursın

Kemâl-i hüsnünün noksânı yok mı

 

Begüm Dehhâniye ölmezdin öndin

Tapuna irmegün imkânı yok mı

 

(Cengiz, Halil Erdoğan (1983). Divan Şiiri Antolojisi. İstanbul: Bilgi Yay. 111.)

 

 

 

Hazân irişdi gelün işret-i hazân idelüm

Çemenlere girüben bir zamân figân idelüm

 

Eger kesildise ırmağ içinde âb-ı revân

Bu çeşm çeşmesini ırmağa revân idelüm

 

Çü yaprağun yüzini za’ferâni kıldı hazân

Kızıl mey ile beniz sâzın ergavân idelüm

 

Vedâ’-ı bâğ idüben şöyle uralum âhı

Ki ayva benzini oddan çü za’ferân idelüm

 

Haber virelüm enâra ki yandı budağlar

Bu dâğ ile içini dâne dâne kan idelüm

 

Sararuban kamu yaprak bigi kara yirde

Nihân yatur kanı göz kim sana ıyân idelüm

 

Kanı şular ki sana dirler idi Dehhânî

Oturmagıl turugel azm-i bûstân idelüm                   

 

(Ersoy, Ersen ve Ümran Ay (2017). Hoca Dehhânî Dîvânı. Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Yay. 76.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1ÇAVUŞ, İsmet Çıkmad. 17.02.1950 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2RÛHî, Rûhuddîn Rûhî Çelebid. ? - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3AHMED FAKÎHd. ? - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
4ÇAVUŞ, İsmet Çıkmad. 17.02.1950 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
5RÛHî, Rûhuddîn Rûhî Çelebid. ? - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6AHMED FAKÎHd. ? - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
7ÇAVUŞ, İsmet Çıkmad. 17.02.1950 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
8RÛHî, Rûhuddîn Rûhî Çelebid. ? - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
9AHMED FAKÎHd. ? - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
10ÇAVUŞ, İsmet Çıkmad. 17.02.1950 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
11RÛHî, Rûhuddîn Rûhî Çelebid. ? - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
12AHMED FAKÎHd. ? - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
13ÇAVUŞ, İsmet Çıkmad. 17.02.1950 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
14RÛHî, Rûhuddîn Rûhî Çelebid. ? - ö. ?Madde AdıGörüntüle
15AHMED FAKÎHd. ? - ö. ?Madde AdıGörüntüle