KABÛLÎ, Mevlânâ Kabûlî

(d. 841/1437-38 - ö. 883/1478-79)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Kabûlî’nin asıl adı ve doğum yeri bilinmemektedir. Bir şiirinde Dîvân’ını 880 yılında düzenlediğini ve bu sırada 39 yaşında olduğunu söylemesine (Ertaylan 1948: 8) bakılırsa 841/1437-38’de doğduğu anlaşılmaktadır. Fâtih devrinde İran’dan İstanbul’a gelmiştir. Şirvan, Bakü ve Halep’te bulunmuştur. Osmanlı ülkesinde önce Amasya’ya gelmiş ve o sırada Amasya valiliği yapan Şehzâde Bâyezîd’e Farsça iki kaside sunarak onun iltifatını kazanmıştır. Ardından İstanbul’a geçen ve fırsatını bulup Fâtih’e bir kaside sunan şair, böylece Fâtih Sultân Mehmed’in yakın çevresine girmeyi başarmıştır. Ancak bir süre sonra, hem kendisinin hicve meyilli, şikâyetçi ve geçimsiz tabiatının hem de kimi çekemeyenlerin etkisiyle padişahın çevresinden uzaklaştırılmıştır. Yazdığı şiirlerle Fâtih’e yaklaşmaya çalışan, fakat bunu başaramayan Kabûlî, son bir ümitle düzenlediği Dîvânlarını 1475 ve 1476’da Fâtih’e arz etmişse de yine umduğunu bulamamış, yokluk ve sıkıntılar içinde 883/1478-79’da İstanbul’da vefat etmiştir (Kayaalp 2001: 43). Vefatına, kendisi gibi İran’dan gelerek Fâtih’in ilgisine mazhar olan arkadaşı Hâmidî (öl. 1485) bir kıt’a ile tarih düşürmüştür (Ertaylan 1949: 340). Kabûlî’nin, yeri bilinmemekle birlikte İstanbul’da gömüldüğü rivayet edilmektedir (Nahcuvânî 1341: 50).

Kabûlî’nin Farsça ve Türkçe şiirlerinden oluşan Külliyât-ı Dîvân-ı Kabûlî adlı bir Dîvân’ı vardır. Eserin bilinen tek nüshası “Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya Bölümü 3958”de kayıtlıdır. Tamamı 191 yapraktan oluşan ve tıpkıbasımı Ertaylan (1948) tarafından bir tanıtma yazısıyla yayımlanan Dîvân’da, 2’si kaside ve 11’i gazel olmak üzere toplam 13 Türkçe manzume bulunmaktadır. Bu manzumeler önce Günay Kut (2006), daha sonra Hakan Taş (2007) tarafından bir incelemeyle çevriyazılı olarak yayımlanmıştır. Şairin büyük kısmı Farsça şiirlerden meydana gelen Külliyât’ı altı bölümden oluşmuştur. Eserin birinci bölümünde münâcât, na’t, medh-i sultân vb. şiirler, ikinci bölümünde kasideler, üçüncü bölümünde hezeller, dördüncü bölümünde gazeller, beşinci bölümünde “Gazeliyyât-ı Türkî” başlığı altında Türkçe gazeller, altıncı bölümünde ise Fâtih’in methedildiği Farsça kasideler yer almaktadır. Ertaylan (1948: 26-27), tanıtma yazısının sonuna şairin Dîvân’ında bulunmamakla birlikte bazı cönk ve mecmualarda rastladığını söylediği ikisi Türkçe, biri Farsça üç şiir ilave etmiştir. Ertaylan’ın “kayd-ı ihtiyat” ile yayımladığı bu iki Türkçe şiir, Gedizli Kabûlî’nin Dîvân’ında da bulunmaktadır (Erdoğan 2013: 399, 284). İkinci gazel daha sonra İskender Pala tarafından, bahsedilen “kayd-ı ihtiyat” dikkate alınmadan Fâtih döneminde yaşamış Kabûlî’ye atfedilerek yayımlanmıştır (1982: 66). “O nezâket o letâfet o tarâvet o safâ” dizesiyle başlayan söz konusu ikinci Türkçe gazel, ayrıca Şeyh Mustafâ Kabûlî’nin Dîvân’ında da bulunmaktadır (Kabûlî Mustafâ Edirnevî: vr. 38a). Böylece aynı şiir üç Kabûlî’ye birden mal edilmiş olmaktadır. Ancak hem Şeyh Mustafâ Kabûlî Dîvânı’nın yazma nüshalarının yeni hem de bu şairin üslubunun diğerlerinden farklı olması bahsedilen şiirin Mustafâ Kabûlî’ye ait olamayacağını göstermektedir. İsa Kayaalp’e göre, Fâtih dönemi fetihleri, Alî Kuşçu’nun Anadolu’ya gelişi, padişah ve şehzade meclislerindeki sohbetler, gazaya çıkılırken sancak altında dua edilerek kasideler okunması gibi konuların anlatıldığı şiirleri Mevlânâ Kabûlî Dîvânı’nın önemini artırmaktadır. Kabûlî; bazı manzumelerinde aynı dönemde yaşayan Sâ’ilî, Kâşifî, Vâhidî, Hâmidî gibi şairlerle kendisi gibi dışarıdan gelen şairlerin edebî kabiliyetlerinin padişah, şehzade ve vezirler tarafından nasıl imtihan edildiği ve ayrıca Fâtih Sultân Mehmed dönemindeki hat, tezhip ve cilt sanatları hakkında da bilgiler vermektedir (Kayaalp 2001: 43).

Yukarıda bahsedilen Dîvân’dan başka, “Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Hazine Kitapları Bölümü 884”te kayıtlı ve çoğunlukla Farsça şiirlerden oluşan ikinci Dîvân’ın da bu Kabûlî’ye âit olduğu anlaşılmıştır. Söz konusu Dîvân, diğerinden yaklaşık bir yıl sonra, 1476’da Boğdan seferinin zaferle sonuçlanmasını takiben düzenlenmiş ve yine Fâtih Sultân Mehmed’e sunulmuştur. Eser hakkında Günay Kut (2007: 107-122) tarafından kaleme alınan tanıtma yazısında Dîvân’daki 3’ü kaside 6’sı gazel toplam 9 Türkçe şiirin çevriyazılı metni de verilmiştir. İki Dîvân’ının dışında, muhtelif kütüphanelerde bulunan birçok yazma şiir mecmuasında Kabûlî mahlaslı şairlere ait şiirler görülmekte ise de bunların ekserisinin Mevlânâ Kabûlî’ye değil de Gedizli Kabûlî’ye ait olduğunu söylemek mümkündür. 

Divan edebiyatının hayal dünyasını bilen, ortak malzemeyi maharetle kullanan, vezne hâkim bir şair olan Kabûlî’nin asıl şiir dili Farsçadır. Dolayısıyla onun, Türkçeye fazla hâkim olmadığı tahmin edilmektedir. Muhtemelen bu sebeple iki Dîvân’ında sadece 5’i kaside, 17’si gazel olmak üzere toplam 263 beyitten oluşan 22 Türkçe manzume yazmıştır. Şiirleri arasında XV. asrın ünlü şairleri Şeyhî’nin bir kasidesi ile bir gazeline ve Ahmed Paşa’nın “güneş” redifli kasidesine birer naziresi bulunmaktadır. Bu da onun, dönemin Osmanlı şairlerini takip ettiğini, ayrıca bir anlamda kendine Ahmed Paşa ve Şeyhî’yi denk gördüğünü göstermektedir. Her ne kadar İran’dan Anadolu’ya gelmiş olsa da Kabûlî’nin şiirlerinde devrin umumî edebî anlayışının izleri görülmektedir. Özellikle “güneş” kasidesine yazdığı nazirede zaman zaman Ahmed Paşa ile benzer söyleyişler yakaladığı, ayrıca manzumelerinde genellikle Türk şairlerinin çok rağbet ettiği aruz kalıplarını kullandığı ve Türkçe atasözü ve deyimlere de sıkça yer verdiği belirlenmiştir (Taş 2007: 139-140). Kabûlî, Farsçaya özgü arka arkaya sıfat kullanıldığında atıf vavı yerine birbirine bağlanan tamlamaların oluşturduğu uzun tamlamalara zaman zaman Türkçe şiirlerinde de yer vermiştir. Gazelleri umumiyetle âşıkânedir (Kut 2007: 109). Mevlânâ Kabûlî; Fâtih döneminde sanata ve âlimlere verilen değerin etkisiyle İran’dan Anadolu’ya gelmiş, asıl şiir dili Farsçanın yanı sıra az da olsa Türkçe ile şiirler söylemiş bir şairdir. Onun Türkçe şiirleri, XV ve XVI. asırda Araplar ve Farslar arasında Osmanlı’ya ve Türkçeye gösterilen rağbetin de delillerindendir. 

Kaynakça

Erdoğan, Mustafa (hzl.) (2013). Gedizli Kabûlî ve Dîvânı. Ankara: Gediz Belediyesi Kültür Yay.

Ertaylan, İsmail Hikmet (hzl.) (1948). Külliyât-ı Dîvân-ı Kabulî. İstanbul: İÜEF Yay.

Ertaylan, İsmail Hikmet (hzl.) (1949). Külliyât-ı Dîvân-ı Mevlânâ Hâmidî. İstanbul: İÜEF Yay.

Kabûlî Mustafâ Edirnevî. Dîvân-ı Şeyh Kabûlî Mustafâ Edirnevî. Milli Kütüphane. 06 Mil Yz. A 2450.

Karatay, Fehmi Edhem (1961). Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Farsça Yazmalar Katalogu. İstanbul: Topkapı Sarayı Müzesi Yay.

Kayaalp, İsa (2001). “Kabûlî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 24. İstanbul: TDV Yay. 43.

Kut, Günay (2006). “Kabûlî’nin İlk Divanındaki Türkçe Şiirler”. Yazmalara Adanmış Bir Ömür - Nimet Bayraktar’a Armağan. İstanbul: Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi Yay. 102-120.

Kut, Günay (2007). “Kabûlî’nin İkinci Divanı’ndaki Türkçe Kaside ve Gazeller”. Journal of Turkish Studies Türklük Bilimi Araştırmaları - In Memoriam Şinasi Tekin II (31/II): 107-122.

Nahcuvânî, Hâc Hüseyin (1341). “Nüfûz-ı Zebân u Edebiyyât-ı Fârisî der Türkiye, Devr-i Âl-i Osmân”. Neşriyye-i Dânişkede-i Edebiyyât-ı Tebrîz (14): 42-54.

Pala, İskender (1982). “Kabûlî”. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C. 5. İstanbul: Dergâh Yay. 66.

Taş, Hakan (2007). “Mevlânâ Kabûlî [1438-1478] ve Divan’ındaki Türkçe Şiirleri”. Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi (16): 135-160.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. MUSTAFA ERDOĞAN
Yayın Tarihi: 05.08.2014
Güncelleme Tarihi: 05.11.2020

Eserlerinden Örnekler

Külliyât-ı Dîvân-ı Kabûlî’den

Azm-i feth idüp seher çün çekdi tîğ-i zer güneş

Aldı taht-ı sîm-sîmâyı şeh-i hâver güneş

 

Ceyş-i zulmet münhezim oldı sipâh-ı nûrdan

Âlemi itdi münevver nûr-ıla enver güneş

 

Taht-ı gerdûn üzre nîkû baht-ıla sultân olup

Sâhat-ı âfâka tutdı nûrdan çâder güneş

 

Doğduğı dem ferr-ile oldı yidi iklîme şâh

Tâli’in gör kim ne hoş doğmış nikû-ahter güneş

 

Gûyiyâ deyr-i Mesîhâ’dur çehârom çarh kim

Anda zeyn ü zîb çün kandîl-i zer asar güneş

(Taş, Hakan (2007). “Mevlânâ Kabûlî [1438-1478] ve Divan’ındaki Türkçe Şiirleri”. Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi (16): 142.)

 

İkinci Dîvân’dan

Gönlüm hadeng-i gamzesini cân-siper ider

Tîğün görürse cân virüben terk-i ser ider

 

Vardukça dil-bere bana engel olur rakîb

Her dem sanasın ol hara şeytân haber ider

 

Sûzum görüp rakîb yanarsa aceb degül

İy dost seng-i hâre[y]i sûzum eser ider

 

Zâhirde gerçi kim bana dilkülenür rakîb

Pinhânda ben garîb-ile ol it neler ider

 

Ben hâra sen nazar kılalı olmışam azîz

Zîrâ ki kîmyâ-yı nazar hâki zer ider

 

Dîdâr-ı dostdan beni men itme nâsihâ

Görsen cemâlini seni benden beter ider

 

Şîrîn lebüni ögse Kabûlî-i hoş-makâl

Kilkini vasf-ı kand-i lebün ney-şeker ider

(Kut, Günay (2007). “Kabûlî’nin İkinci Divanı’ndaki Türkçe Kaside ve Gazeller”, Journal of Turkish Studies Türklük Bilimi Araştırmaları-In Memoriam Şinasi Tekin II (31-II): 117.)