Madde Detay
KANSU GAVRÎ, el-Eşref Kansu el-Gavrî
(d. ?/? - ö. 922/1516)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Kansu Gavrî ya da tam adıyla el-Eşref Kansu el-Gavrî, Burcî hanedanından olup 907-922/1501-1516 yılları arasında Memlûk hükümdarlığı yaptı. Kıpçak asıllıdır. O dönemin kaynaklarında hiç Arapça bilmediğinden de söz edilen Kansu Gavrî, okuyabilmek için Arap edebiyatının klasiklerini Türkçeye çevirtti. Gavrî, köle olarak Sultan Kayıtbay’ın hizmetindeydi. Kırk yaşına geldiğinde “Onların Emiri” denen Memlûk rütbesini alarak kölelikten azat edildi. Yeteneği sayesinde süratle yükselip Tarsus, Halep ve Malatya’ya vali oldu. Ardından Memlûk Sarayı’na saray nazırı ve baş veziri tayin edildi. Kansu Gavrî, 907/1501-02’de altmış yaşları civarında iken Memlûk sultanlığına seçildi. Kargaşa içindeki ülkeyi sert kararlarıyla kısa sürede düzene soktu. Daha sonra devletin mali sorunlarına el attı. İmar işlerine girişti. Önemli kaleleri onarttı. Nil kıyılarındaki su sistemlerini ve kanalları yenileştirdi. Kahire’ye kendi ismini taşıyan bir büyük cami, medrese, han ve sebilden oluşan külliye yaptırdı. Mısır dışında Mekke ve Medine’de de büyük imar faaliyetlerinde bulundu. Hac için gelenlere su sağlamak için kanallar yaptırıp bu kutsal şehirlerin su şebekelerini düzenletmesi, Mekke’nin güzelleşmesi için yeni binalar inşa ettirmesi sözü geçen faaliyetlerindendir. 903/1497-98’de Portekizliler Hindistan’a ulaşarak Kızıldeniz’deki ticaret ve yolcu gemilerine hücuma başladılar. Özellikle Hindistan’dan ve Endonezya’dan hac için Hicaz limanlarına deniz yoluyla gelen Müslüman hacıların güvenliğini tehdit etmeye başladılar. Gavrî onlarla mücadele ettiyse de çok başarılı olamadı. Aynı yıllarda Osmanlı tahtındaki II. Bâyezîd ile iyi ilişkileri olan Gavrî, Safevî hanedanının kurucusu Şah İsmâîl yüzünden bu dostluğu kaybetti. Trabzon’da valilik yaptığı için Safevî tehlikesini daha yakından bilen Yavuz Sultan Selîm, Osmanlı tahtına çıktıktan sonra bu konuda babasına nazaran çok daha dinamik bir politika gütmeye başladı. 920/1514-15’deki İran Seferi ile Osmanlılar için Safevî tehlikesini ortadan kaldırdı. 921/1515-16’de Memlûkluların nüfuzu altındaki Dulkadîroğulları Beyliği’ne sefer düzenledi ve Diyarbakır’ı alarak Memlûklulara bağlı bu eyaleti Osmanlı ülkesine kattı. Ardından bölgedeki diğer önemli şehirleri ele geçirdi. 922/1516’da Suriye üzerine yürüdü. Mercidabık ovasında yapılan savaşı ateşli silahlarla teçhiz edilmiş Osmanlı ordusu kazandı. Kansu Gavrî burada hayatını kaybetti.
Kansu Gavrî, askeri ve siyasi başarıları yanında ilim, eğitim, kültür ve sanat faaliyetlerine de önem verdi. Sanatı ve sanatçıları koruyup gözetti. İlim ve edebiyatla da meşgul olan Kansu Gavrî, Kal’atü’l-Cebel’de ilmî meclisler toplar; tarih, terâcim ve şiir alanlarında yaptırdığı münazaralara katılırdı. Onun Hurûfî şair Nesîmî’nin şiirlerine büyük ilgi gösterdiği, hatta döneminde Hurûfîliğin Mısır’da yayılmaya başladığı bilinmektedir. Şair Şerîfî’ye Firdevsî’nin ünlü Şâhnâme’sini Türkçe’ye çevirten Gavrî, Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler yazmıştır. Bu dillerde mensur ve manzum eserleri vardır. Nefâ’isü’l-Mecâlisi’s-Sultâniyye ile El-Kevkebü’d-Dürrî fî Mesâ’ili’l-Gavrî adlı mensur eserlerinin bazı kısımları Abdülvehhâb Azzâm tarafından Mecâlisü’s-Sultân el-Gavrî ismiyle yayımlanmıştır (Azzâm 1360). Kansu Gavrî’nin Arapça 26 kaside ve kıta ile 21 müveşşahı El-Kasâ’idü’r-Rabbâniyye ve’l-Müveşşahâti’s-Sultâniyye el-Gavriyye adlı eserde bir araya getirilmiştir. Kansu Gavrî’nin Türkçe şiirlerinin toplandığı Dîvân’ında 18 kaside, 2 kıt’a, 1 mesnevi, 4 tuyuğ, 1 müstezat, 42 gazel, 2 nazm yer almaktadır. Dîvân yayımlanmıştır (Yalçın 2002; Yavuz 2002). Şiirlerinde aruz veznini ustaca kullanan Gavrî, umumiyetle dinî konuları işlemiş, yanı sıra aşk ve tabiat gibi farklı konulara da yer vermiştir. Şairlik kabiliyetini daha çok gazellerinde gösteren Gavrî’nin şiirlerinde genellikle Ahmedî, Âşık Paşa ve Kadı Burhâneddîn’in şiirlerini hatırlatan bir üslup ve söyleyiş özelliği hâkimdir (Yavuz 2002).
Kaynakça
Azzâm, Abdülvehhâb (hzl.) (1360). Kansu Gavrî, Mecâlisü’s-Sultân el-Gavrî. Kahire.
Clot, Andre (2005). Kölelerin İmparatorluğu, Memlûklerin Mısır’ı. çev. T. Ilgaz. İstanbul: Epsilon Yay.
Eckmann, Janos (1996). “Memlûk-Kıpçak Edebiyatı”. Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar. ed. O. F. Sertkaya. Ankara: TDK Yay. 52-73.
Holt, P. M. (1993). “Qânsawh al Ghawrî”. Encyclopedia of Islam. IV. Leiden and London: E. J. Brill. 552-553.
İhsanoğlu, Ekmeleddin (2006). Mısır’da Türkler ve Kültürel Mirasları. İstanbul: IRCICA Yay.
İsen, Mustafa, A. F. Bilkan, T. I. Durmuş (2012). Sultanların Şiirleri Şiirlerin Sultanları. İstanbul: Kapı Yay.
Kerslake, C. J. (1980). “The Correspondance between Selim I and Kânsûh al-Ghavrî”. POF (XXX): 219-233.
Meriç, Rıfkı Melûl (1939). “Kansuhül Guri’nin Şiirleri”. Oluş (19): 290-291.
Muhammed Awad (1938). “Sultan el-Ghawri His Place in Literature and Learning”. Actes 20 Congress International Orientalists. 321-322.
Mürsî, Şa’bân Muhammed (1980). “Dîvânü’s-Sultân el-Gavrî”. MMMA XXVI (2). Kahire. 97-113.
Petry, C. F. (1989). “Qânsûh al-Ghawrî”. Dictionary of the Middle Ages. X. ed. J. R. Strayer. New York. 226-227.
Seyyid Muhammed es-Seyyid (2001). “Kansu Gavri”. İslâm Ansiklopedisi. C. 24. İstanbul: TDV Yay. 314-316.
Sobernheim, M. (1977). “Kansu”. İslâm Ansiklopedisi. C. VI. İstanbul: MEB Yay. 162-165.
Tansel, Selâhattin (1969). Yavuz Sultan Selim. Ankara.
Toparlı, Recep (hzl.) (1992). İrşâdü’l-Mülûk ve’s-Selâtîn. Ankara: TDK Yay.
Uzluk, Feridun Nafiz (hzl.) (1954). Seyf-i Serâyî, Gülistân Tercümesi. Ankara: TDK Yay.
Yalçın, Mehmet (hzl.) (2002). The Dîvân of Qânsûh al-Ghûrî. İstanbul: Bay Yay.
Yavuz, Kemal, İ. Şanlı (2011). XIV-XV. Yüzyılllar Türk Edebiyatı. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yay.
Yavuz, Orhan (hzl.) (2002). Kansu Gavrî’nin Türkçe Dîvânı (Metin-İnceleme-Tıpkıbasım). Konya: Selçuk Üniversitesi Yay.
Zajczkowski, A. (1964). “Poezje stroficzne muvaşşah mameluckiego sultana Qânsûh (Qansav) Gavrî”. RO (XXII): 63-89.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. MUSTAFA İSENYayın Tarihi: 03.02.2014Güncelleme Tarihi: 07.08.2022Eserlerinden Örnekler
Gazel
Vaktüni hoş gözle iy cân nev-bahâr elden gider
Hem geçer gök mevsimi hem lâle-zâr elden gider
Mutrib-i şîrîn-nefes birle müdâm içgil müdâm
Kim degüldür ömr esâsı pâydâr elden gider
Tut ki âlem ser-be-ser hükmündedür bu dem senün
Çün ecel irse ne assı ihtiyâr elden gider
Mâl ü mülk ü zînet-i dünyâya magrûr olmagıl
Kim bu dehrün yok sebâtı bî-karâr elden gider
Genc-i ışkında gam-ıla gussayı gör kim kalan
Kara zülfi gibi olur târumâr elden gider
Yi yidürgil mâlunı Hak yolına harc eylegil
Bozulur bu raht u baht u kârubâr elden gider
Virmedin ömrüni bâda bâde iç bir yâr-ıla
Yok bekâsı kimseye bu rûzigâr elden gider
Her ne denlü Gavriyâ ter söylesen şi’rüni sen
İ’tibârı ko elünden k’i’tibâr elden gider
(Yalçın, Mehmet (hzl.) (2002). The Dîvân of Qânsûh al-Ghûrî. İstanbul: Bay Yay. 74.)
Gazel
Ben günehkâram İlâhî tevbeme olgıl mucîb
Çünki sana ilticâ ider ba’îd ü hem karîb
Cümle âsî kullarun senden umarlar rahmeti
Rahmetün üküş rahîm ü hem karîb ü hem rakîb
Anca mücrîm bendenün aybın görürsin rûz u şeb
Gine mahrûm eylemezsin rahmetün olur nasîb
Ahmed ü Mahmûd u Hâmid hem Muhammed Mustafâ
Zîra oldur hazretüne hem Halîl ü hem Habîb
Gavri’nün suçın bağışla ol habîbün hakkı-çün
Çünki cümle derdi olan derdine sensin tabîb
(Yalçın, Mehmet (hzl.) (2002). The Dîvân of Qânsûh al-Ghûrî. İstanbul: Bay Yay. 102.)
Gazel
Kaşlarunı çatuban gönlümüze virme melâl
Hay elâ gözlüm bizimle itmegil mekr-ile al
Gönlüm aldun yüzüni bir kerre gösterdün bana
Bir dahı göster yüzün gel cânumı şükrâne al
Bunca hüccetlerle sen vaslun harâm itdün bana
Ben harâmî gözüne kanum nice idem helâl
Sırçadur gönlüm sıyup alma ayagun altına
Yahşı olmaz sırça sınsa itmek anı pâyımâl
Ay yüzün üstinde kaşun gizlemek olmaz aceb
Ay başında gözedür her kişi tâ göre hilâl
Gülşene girsen utanur yüzüni gördükde gül
Seyr iderse kâmetün serve irişür infi’âl
Nazm-ıla irdün Nizâmî’ye bu gün iy Gavri sen
Sana tahsîn ider-idi dinlese şi’rün Kemâl
(Yalçın, Mehmet (hzl.) (2002). The Dîvân of Qânsûh al-Ghûrî. İstanbul: Bay Yay. 105.)
Lügaz
Dilâ zâtunda buldunsa Hudâyı
İşidüp bilesin sen her sadâyı
Halâs oldıysa özün mâsivâdan
Muzırr olmaz eger geysen kabâyı
Derûnun olıcak zerle müzeyyen
Ne nef’ eyler sana geymek abâyı
Umarsın her bir âfetden selâmet
Gelüp gir içerü gezme dolayı
Ne hâsıl eylesen fikr-i imâret
Harâb üzre yapıldı ten sarâyı
Ve ger rûhun dilersin kim uyansın
Kalîl it nefsüne her bir gıdâyı
Çalış ışk ile yansun hâr u hâşâk
Süyûf-ı zihn ala andan cilâyı
Bana ta’lîm iden kimdür di Gavrî
Sana bu denlü tâ hüsn-i edâyı
(İsen, Mustafa, A. F. Bilkan, T. I. Durmuş (2012). Sultanların Şiirleri, Şiirlerin Sultanları. İstanbul: Kapı Yay. 340.)
Yayın Tarihi: 03.02.2014Güncelleme Tarihi: 07.08.2022Eserlerinden Örnekler
Gazel
Vaktüni hoş gözle iy cân nev-bahâr elden gider
Hem geçer gök mevsimi hem lâle-zâr elden gider
Mutrib-i şîrîn-nefes birle müdâm içgil müdâm
Kim degüldür ömr esâsı pâydâr elden gider
Tut ki âlem ser-be-ser hükmündedür bu dem senün
Çün ecel irse ne assı ihtiyâr elden gider
Mâl ü mülk ü zînet-i dünyâya magrûr olmagıl
Kim bu dehrün yok sebâtı bî-karâr elden gider
Genc-i ışkında gam-ıla gussayı gör kim kalan
Kara zülfi gibi olur târumâr elden gider
Yi yidürgil mâlunı Hak yolına harc eylegil
Bozulur bu raht u baht u kârubâr elden gider
Virmedin ömrüni bâda bâde iç bir yâr-ıla
Yok bekâsı kimseye bu rûzigâr elden gider
Her ne denlü Gavriyâ ter söylesen şi’rüni sen
İ’tibârı ko elünden k’i’tibâr elden gider
(Yalçın, Mehmet (hzl.) (2002). The Dîvân of Qânsûh al-Ghûrî. İstanbul: Bay Yay. 74.)
Gazel
Ben günehkâram İlâhî tevbeme olgıl mucîb
Çünki sana ilticâ ider ba’îd ü hem karîb
Cümle âsî kullarun senden umarlar rahmeti
Rahmetün üküş rahîm ü hem karîb ü hem rakîb
Anca mücrîm bendenün aybın görürsin rûz u şeb
Gine mahrûm eylemezsin rahmetün olur nasîb
Ahmed ü Mahmûd u Hâmid hem Muhammed Mustafâ
Zîra oldur hazretüne hem Halîl ü hem Habîb
Gavri’nün suçın bağışla ol habîbün hakkı-çün
Çünki cümle derdi olan derdine sensin tabîb
(Yalçın, Mehmet (hzl.) (2002). The Dîvân of Qânsûh al-Ghûrî. İstanbul: Bay Yay. 102.)
Gazel
Kaşlarunı çatuban gönlümüze virme melâl
Hay elâ gözlüm bizimle itmegil mekr-ile al
Gönlüm aldun yüzüni bir kerre gösterdün bana
Bir dahı göster yüzün gel cânumı şükrâne al
Bunca hüccetlerle sen vaslun harâm itdün bana
Ben harâmî gözüne kanum nice idem helâl
Sırçadur gönlüm sıyup alma ayagun altına
Yahşı olmaz sırça sınsa itmek anı pâyımâl
Ay yüzün üstinde kaşun gizlemek olmaz aceb
Ay başında gözedür her kişi tâ göre hilâl
Gülşene girsen utanur yüzüni gördükde gül
Seyr iderse kâmetün serve irişür infi’âl
Nazm-ıla irdün Nizâmî’ye bu gün iy Gavri sen
Sana tahsîn ider-idi dinlese şi’rün Kemâl
(Yalçın, Mehmet (hzl.) (2002). The Dîvân of Qânsûh al-Ghûrî. İstanbul: Bay Yay. 105.)
Lügaz
Dilâ zâtunda buldunsa Hudâyı
İşidüp bilesin sen her sadâyı
Halâs oldıysa özün mâsivâdan
Muzırr olmaz eger geysen kabâyı
Derûnun olıcak zerle müzeyyen
Ne nef’ eyler sana geymek abâyı
Umarsın her bir âfetden selâmet
Gelüp gir içerü gezme dolayı
Ne hâsıl eylesen fikr-i imâret
Harâb üzre yapıldı ten sarâyı
Ve ger rûhun dilersin kim uyansın
Kalîl it nefsüne her bir gıdâyı
Çalış ışk ile yansun hâr u hâşâk
Süyûf-ı zihn ala andan cilâyı
Bana ta’lîm iden kimdür di Gavrî
Sana bu denlü tâ hüsn-i edâyı
(İsen, Mustafa, A. F. Bilkan, T. I. Durmuş (2012). Sultanların Şiirleri, Şiirlerin Sultanları. İstanbul: Kapı Yay. 340.)
Güncelleme Tarihi: 07.08.2022Eserlerinden Örnekler
Gazel
Vaktüni hoş gözle iy cân nev-bahâr elden gider
Hem geçer gök mevsimi hem lâle-zâr elden gider
Mutrib-i şîrîn-nefes birle müdâm içgil müdâm
Kim degüldür ömr esâsı pâydâr elden gider
Tut ki âlem ser-be-ser hükmündedür bu dem senün
Çün ecel irse ne assı ihtiyâr elden gider
Mâl ü mülk ü zînet-i dünyâya magrûr olmagıl
Kim bu dehrün yok sebâtı bî-karâr elden gider
Genc-i ışkında gam-ıla gussayı gör kim kalan
Kara zülfi gibi olur târumâr elden gider
Yi yidürgil mâlunı Hak yolına harc eylegil
Bozulur bu raht u baht u kârubâr elden gider
Virmedin ömrüni bâda bâde iç bir yâr-ıla
Yok bekâsı kimseye bu rûzigâr elden gider
Her ne denlü Gavriyâ ter söylesen şi’rüni sen
İ’tibârı ko elünden k’i’tibâr elden gider
(Yalçın, Mehmet (hzl.) (2002). The Dîvân of Qânsûh al-Ghûrî. İstanbul: Bay Yay. 74.)
Gazel
Ben günehkâram İlâhî tevbeme olgıl mucîb
Çünki sana ilticâ ider ba’îd ü hem karîb
Cümle âsî kullarun senden umarlar rahmeti
Rahmetün üküş rahîm ü hem karîb ü hem rakîb
Anca mücrîm bendenün aybın görürsin rûz u şeb
Gine mahrûm eylemezsin rahmetün olur nasîb
Ahmed ü Mahmûd u Hâmid hem Muhammed Mustafâ
Zîra oldur hazretüne hem Halîl ü hem Habîb
Gavri’nün suçın bağışla ol habîbün hakkı-çün
Çünki cümle derdi olan derdine sensin tabîb
(Yalçın, Mehmet (hzl.) (2002). The Dîvân of Qânsûh al-Ghûrî. İstanbul: Bay Yay. 102.)
Gazel
Kaşlarunı çatuban gönlümüze virme melâl
Hay elâ gözlüm bizimle itmegil mekr-ile al
Gönlüm aldun yüzüni bir kerre gösterdün bana
Bir dahı göster yüzün gel cânumı şükrâne al
Bunca hüccetlerle sen vaslun harâm itdün bana
Ben harâmî gözüne kanum nice idem helâl
Sırçadur gönlüm sıyup alma ayagun altına
Yahşı olmaz sırça sınsa itmek anı pâyımâl
Ay yüzün üstinde kaşun gizlemek olmaz aceb
Ay başında gözedür her kişi tâ göre hilâl
Gülşene girsen utanur yüzüni gördükde gül
Seyr iderse kâmetün serve irişür infi’âl
Nazm-ıla irdün Nizâmî’ye bu gün iy Gavri sen
Sana tahsîn ider-idi dinlese şi’rün Kemâl
(Yalçın, Mehmet (hzl.) (2002). The Dîvân of Qânsûh al-Ghûrî. İstanbul: Bay Yay. 105.)
Lügaz
Dilâ zâtunda buldunsa Hudâyı
İşidüp bilesin sen her sadâyı
Halâs oldıysa özün mâsivâdan
Muzırr olmaz eger geysen kabâyı
Derûnun olıcak zerle müzeyyen
Ne nef’ eyler sana geymek abâyı
Umarsın her bir âfetden selâmet
Gelüp gir içerü gezme dolayı
Ne hâsıl eylesen fikr-i imâret
Harâb üzre yapıldı ten sarâyı
Ve ger rûhun dilersin kim uyansın
Kalîl it nefsüne her bir gıdâyı
Çalış ışk ile yansun hâr u hâşâk
Süyûf-ı zihn ala andan cilâyı
Bana ta’lîm iden kimdür di Gavrî
Sana bu denlü tâ hüsn-i edâyı
(İsen, Mustafa, A. F. Bilkan, T. I. Durmuş (2012). Sultanların Şiirleri, Şiirlerin Sultanları. İstanbul: Kapı Yay. 340.)
Eserlerinden Örnekler
Gazel
Vaktüni hoş gözle iy cân nev-bahâr elden gider
Hem geçer gök mevsimi hem lâle-zâr elden gider
Mutrib-i şîrîn-nefes birle müdâm içgil müdâm
Kim degüldür ömr esâsı pâydâr elden gider
Tut ki âlem ser-be-ser hükmündedür bu dem senün
Çün ecel irse ne assı ihtiyâr elden gider
Mâl ü mülk ü zînet-i dünyâya magrûr olmagıl
Kim bu dehrün yok sebâtı bî-karâr elden gider
Genc-i ışkında gam-ıla gussayı gör kim kalan
Kara zülfi gibi olur târumâr elden gider
Yi yidürgil mâlunı Hak yolına harc eylegil
Bozulur bu raht u baht u kârubâr elden gider
Virmedin ömrüni bâda bâde iç bir yâr-ıla
Yok bekâsı kimseye bu rûzigâr elden gider
Her ne denlü Gavriyâ ter söylesen şi’rüni sen
İ’tibârı ko elünden k’i’tibâr elden gider
(Yalçın, Mehmet (hzl.) (2002). The Dîvân of Qânsûh al-Ghûrî. İstanbul: Bay Yay. 74.)
Gazel
Ben günehkâram İlâhî tevbeme olgıl mucîb
Çünki sana ilticâ ider ba’îd ü hem karîb
Cümle âsî kullarun senden umarlar rahmeti
Rahmetün üküş rahîm ü hem karîb ü hem rakîb
Anca mücrîm bendenün aybın görürsin rûz u şeb
Gine mahrûm eylemezsin rahmetün olur nasîb
Ahmed ü Mahmûd u Hâmid hem Muhammed Mustafâ
Zîra oldur hazretüne hem Halîl ü hem Habîb
Gavri’nün suçın bağışla ol habîbün hakkı-çün
Çünki cümle derdi olan derdine sensin tabîb
(Yalçın, Mehmet (hzl.) (2002). The Dîvân of Qânsûh al-Ghûrî. İstanbul: Bay Yay. 102.)
Gazel
Kaşlarunı çatuban gönlümüze virme melâl
Hay elâ gözlüm bizimle itmegil mekr-ile al
Gönlüm aldun yüzüni bir kerre gösterdün bana
Bir dahı göster yüzün gel cânumı şükrâne al
Bunca hüccetlerle sen vaslun harâm itdün bana
Ben harâmî gözüne kanum nice idem helâl
Sırçadur gönlüm sıyup alma ayagun altına
Yahşı olmaz sırça sınsa itmek anı pâyımâl
Ay yüzün üstinde kaşun gizlemek olmaz aceb
Ay başında gözedür her kişi tâ göre hilâl
Gülşene girsen utanur yüzüni gördükde gül
Seyr iderse kâmetün serve irişür infi’âl
Nazm-ıla irdün Nizâmî’ye bu gün iy Gavri sen
Sana tahsîn ider-idi dinlese şi’rün Kemâl
(Yalçın, Mehmet (hzl.) (2002). The Dîvân of Qânsûh al-Ghûrî. İstanbul: Bay Yay. 105.)
Lügaz
Dilâ zâtunda buldunsa Hudâyı
İşidüp bilesin sen her sadâyı
Halâs oldıysa özün mâsivâdan
Muzırr olmaz eger geysen kabâyı
Derûnun olıcak zerle müzeyyen
Ne nef’ eyler sana geymek abâyı
Umarsın her bir âfetden selâmet
Gelüp gir içerü gezme dolayı
Ne hâsıl eylesen fikr-i imâret
Harâb üzre yapıldı ten sarâyı
Ve ger rûhun dilersin kim uyansın
Kalîl it nefsüne her bir gıdâyı
Çalış ışk ile yansun hâr u hâşâk
Süyûf-ı zihn ala andan cilâyı
Bana ta’lîm iden kimdür di Gavrî
Sana bu denlü tâ hüsn-i edâyı
(İsen, Mustafa, A. F. Bilkan, T. I. Durmuş (2012). Sultanların Şiirleri, Şiirlerin Sultanları. İstanbul: Kapı Yay. 340.)