KÖROĞLU

(d. ?/? - ö. ?/?)
âşık
(Âşık / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

“Köroğlu” ismi/mahlası, Türk edebiyat tarihi içerisinde özel bir yere sahiptir. Bu isim hem Türk boylarının yayıldığı coğrafi alan içerisinde bilinen bir destan kahramanın adı hem de 16-17. yüzyıllarda yaşadığı tahmin edilen Anadolu sahası bir âşığın mahlasıdır. Destanların, âşıklar tarafından yaratıldığı ve bir âşığın mahlasının da “Köroğlu” olduğu düşünüldüğünde, bu adlandırmanın özel olduğu gibi, edebiyat tarihi açısından bir o kadar da karışıklığa neden olduğunu söylemek mümkündür. Asıl adı ve doğum tarihi tam olarak bilinmeyen Köroğlu mahlaslı âşığın 16-17. yüzyıllarda yaşadığı tahmin edilmektedir. Pertev Naili Boratav ve Cahit Öztelli’nin verdiği bilgilere göre âşık, bir Yeniçeri’dir. Âşığın varlığını ve yaşadığı zamanı bildiren iki şiiri vardır. Bu şiirlerden ilki 1585 yılında İran seferi sırasında Tebriz’de ölen Özdemiroğlu Osman Paşa’nın ölümünden önce, Şirvan üzerine yürürken; ikincisi de Tebriz alındıktan sonra, Paşa’nın eceliyle ölümünden sonra söylenmiştir (Boratav 2009: 170; Öztelli 1984: 121-124). Âşık Köroğlu’nun ne zaman ve nerede öldüğü hakkında herhangi bir bilgi mevcut değildir. Ancak Âşık Ömer’in Şairnamesi’nde geçen “Köroğlu çalardı perdesizce saz” ifadesinden anlaşıldığı gibi, Köroğlu 17. yüzyılın sonlarında hayatta değildir.

Âşık hakkında bilgi veren ilk kaynaklardan biri olan Evliya Çelebi Seyahatnamesi’ne göre Köroğlu, İstanbul’da yaşayan “Sazendegan ve Çöğürciyan”lardan biridir. Bunun yanı sıra Evliya Çelebi, IV. Mehmet, Celâlileri idam ettirdiği sırada geçen bir olay dolayısıyla ünlü saz şairlerini ve bu arada Köroğlu ismini anar (Boratav 2009: 170; Sakaoğlu 1989: 127). Bu olayın anlatıldığı Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nin beşinci cildinde “Kuroğlu, Kuloğlu, Köroğlu, Kayıkçı Mustafa, Kayıkçıklar Mustafası” gibi isimler yer alır. Boratav bu durumla ilgili olarak şunları dile getirir: “Köprülüzade Mehmet Fuat Bey, birinci ciltte ve beşinci ciltte geçen Kuroğlu isminin, herhalde böyle bir şaire dair malumata başka yerlerde hiç tesadüf edilmemesinden olacak, Köroğlu olacağını ve bir istinsah hatası yüzünden bu şekli almış olması ihtimalini serdediyor. Fakat Pertev Paşa nüshasından tabedilen basmada, birinci ciltte Kuroğlu ve beşinci ciltte hem Kuroğlu hem de Köroğlu, beraber zikredilmesi Beşir Ağa nüshasında da aynen vakidir." (Boratav 2009: 170). Ancak, Evliya Çelebi’nin verdiği bilgilerde bir kronolojik hata olduğu görülmektedir. Buna göre Köroğlu 17. yüzyıl ortalarında, yani IV. Mehmet zamanındaki olay tarihinde (1659) hayatta olamaz. Bu durum şu şekilde açıklanabilir; ya Evliya Çelebi gençlik çağındayken Köroğlu’nun yaşlılığını görmüş olabilir ya da Köroğlu’nun saz çalmaktaki ünü, bu yüzyılın ikinci yarısına kadar gelmiş olmalı ki, kendisinden bu konuda söz etmiştir. Nitekim Köroğlu’nun ününün 17. yüzyılın sonlarına kadar sürdüğü, bu dönemde yazılmış yazmalarda bulunan şiirlerden anlaşılmaktadır (Boratav 2009: 170-171; Öztelli 1989: 124).

Pertev Naili Boratav, Bolu’nun Gerede kazasında yaşadığı Osmanlı arşiv kayıtlarınca ortaya koyulan, eşkıyalık yapan Celâli Köroğlu’nun varlığını da dile getirir. Yine kayıtlarda yer alan bilgilere göre bir de aynı bölgede H.989-990 yıllarında yaşamış Köroğlu Ruşen’den bahsedilmektedir. Bunun yanı sıra, H.1011-1013 tarihlerine ait üçüncü bir vesikada İçel taraflarında ortaya çıkan ve yine Celâli ayaklanmalarında yer aldığı dile getirilen Köroğlu’ndan bahsedilmektedir (2011: 138-139). Ancak kayıtlarda yer alan bu Köroğlu’nun âşık Köroğlu’yla aynı kişi olduğunu düşünmek oldukça zordur. Âşık Köroğlu hakkında bilgi bulunan ilk kaynaklardan biri de Âşık Ömer “Şairname”sidir. Âşık Ömer (ö. 1707) “Şairname”de kendi çağdaşı şairlerden söz ederken Köroğlu için de şöyle der: “Köroğlu çalardı perdesizce saz”. Âşık Ömer’in bu sözünden “Şairname” yazıldığında Köroğlu’nun hayatta olmadığı anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi ve Âşık Ömer’in sözlerinden de açıkça anlaşıldığı gibi, Köroğlu usta bir sazcıdır, bu yönüyle büyük ün kazanmıştır (Sakaoğlu 1989: 127).

Âşık Köroğlu hakkında verilen bu bilgilerdeki karışıklık, daha önce dile getirdiğimiz gibi Köroğlu Destanı’nın kahramanı Köroğlu ve âşık olan Köroğlu arasındaki ortak isim kullanımından kaynaklanmaktadır. Destanın 16. yüzyıldan önce teşekkül ettiği kabul edilirse, bu şairin, destan kahramanı Köroğlu’nun ismini, bu destanın şöhretine binaen almış olması muhtemeldir (Boratav 2009: 171). Ali Yakıcı da halk anlatmalarındaki Köroğlu ve Âşık Köroğlu bağlantısına dikkat çekerek şunları dile getirir: “(…)tarihî kişiliği bilim insanı ve araştırmacılar tarafından kabul edilen iki Köroğlu daha vardır ki; bunlardan biri Osmanlı kayıtlarına göre Celâli isyanlarına katılan “eşkıya Köroğlu”, diğeri de Osmanlı ordusuyla aynı yıllarda İran seferine katıldığı belirtilen ordu şairi “âşık Köroğlu”dur. Kimi araştırmacı ve bilim insanları bu iki Köroğlu’nun aynı kişi olduğunu iddia etmektedir ki bu iddia tarihî ve sosyolojik bakımdan sağlıklı değildir. Çünkü bir kişi aynı tarihlerde hem Bolu dolaylarında, hem Şirvan ve Tebriz’de olamaz ." (Yakıcı 2007: 122-123).

Âşık Köroğlu’nun, âşıklık geleneği içerisinde önemli bir yeri olduğu kesindir. Kaynaklardan edinilen bilgiye göre özellikle saz çalma konusunda oldukça ünlüdür. Geleneği nereden öğrendiği, ustasının olup olmadığı ise bilinmemektedir. Şiirlerini hece vezniyle oluşturan âşık; savaş, kahramanlık gibi koçaklama konularının yanında, onlardan daha ağır basan sevgili, gönül ve dünya işlerini konu edinen lirik şiirler de vücuda getirmiştir. Bunun yanı sıra, bazı mısralarının Karacaoğlan şiirlerini hatırlatması, devrin hece ile söyleyen şairlerinin ortak yönü olarak düşünülebilir. Köroğlu, şiirlerinde sade bir dil kullanmış, yer yer benzetme gibi sanatlar kullanarak ahengi yakalamaya çalışmıştır. Kafiye ve redifi ustalıkla kullanan âşık, şiir tekniği açısından oldukça başarılıdır. Kendisinden sonra gelen âşıkların onun şiirlerine nazireler yazması bu başarısının ispatı niteliğindedir. Bu haliyle Köroğlu’nun aruzun tesirinde kalmadığını ve döneminin dil ve halk şiiri özelliklerini yansıttığını söylemek mümkündür (Öztelli 1989: 125; Sakaoğlu 1989: 127).

 

Kaynakça

Boratav, Pertev Naili (2009). Köroğlu Destanı. İstanbul: Kırmızı Yay.

Boratav, Pertev Naili (2011). Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği. (hzl. M. Sabri Koz). İstanbul: Tarih Vakfı Yay.

Öztelli Cahit (1984). Köroğlu, Dadaloğlu, Kuloğlu. İstanbul: Özgür Yayın-Dağıtım.

Sakaoğlu, Saim (1989). “Türk Saz Şiiri”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı III (Halk Şiiri). 445-450: 127-129.

Yakıcı, Ali (2007). “Halk Anlatılarında Yer Alan Köroğlu Tipleri ve Âşık Köroğlu’nun Bu Tipler Arasındaki Yeri", Milli Folklor. 76: 113-123.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. METİN EKİCİ
Yayın Tarihi: 19.03.2015
Güncelleme Tarihi: 08.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Koşma

Çıktım şu âlemi seyran eyledim

Açılmış baharı gülü dağların

Sökülmüş bendleri cuşu yenilmez

Çağlayuban akar seli dağların

Yiğit atına binmese yakınur

Yüreğinde olan elbet çekinür

Kar yağar da dört köşesi yekinür

Yol vermez aşmaya yeli dağların

Aslanı kaplanı yanar yolunur

Şikar almış alçağına dolanur

Yel estükçe safasından salınur

Âheste âheste dalı dağların

Ben kâmilim zerresine ermişim

Baharında gonca gülün dermişim

Mürvetsiz beylerden eyi görmüşüm

Yiğidi yaldırır ah dağların

Köroğlu eydür sende tasa olmaz

Yüreğinde aşkı olan yenilmez

Çok dövüşler olur kimseler bilmez

Söylemeye yoktur dili dağların 


Sakaoğlu, Saim (1989). “Türk Saz Şiiri”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı III (Halk Şiiri). 445-450: 127-128.


Semai

Gel ey nâzik beden dilber

Öpül koçul huzur ile

Ömrümün hâsılı dilber

Öpül koçul huzur ile

Öpülmekten zarar gelmez

Koçulmaktan adam ölmez

Bu güzellik sana kalmaz

Öpül koçul huzur ile

Öpülmek eski âdettir

Koçulmak hûb saadettir

Hatır yapmak ibadettir

Öpül koçul huzur ile

Kara’na yağmadan ağ’ın

Benefşem solmadan bağın

Güzelsin geçmeden çağın

Öpül koçul huzur ile

Köroğlu der gamzen oktur

Derdim hiç kimsede yoktur

Koçulmamış dilber yoktur

Öpül koçul huzur ile 


Sakaoğlu, Saim (1989). “Türk Saz Şiiri”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı III (Halk Şiiri). 445-450: 128-129.


 

Koçaklama

Osman Paşa eydür: Devletlü Hünkâr

İnşallah Sultanım Şirvan bizimdir

Sen himmetin eyle inâyet Allah’tan

Mürvet Ali'nindir meydan bizimdir

Demirkapı'dan Şirvan'a geçildi

Anca savaş oldu kanlar saçıldı

Kırdık biz yezidi yollar açıldı

Giden ipek yüklü kervan bizimdir

Şirvan ilinden Tebriz'e ulaştık

Anca başlar kestik kana bulaştık

Acem evlerin seyrettik dolaştık

Vilâyet Hünkârın seyran bizimdir

Osman Paşa eydür: Gelin varılsın

Tedbir tedârik nenindir görülsün

Baş alan yiğide mansıb verilsin

Kendi kulunuzdur ihsan bizimdir

Köroğlu eydür gülbangı yetirdik

Erenlerin sancağını götürdük

Katar katar mayaların getirdik

Giden ordu senin Şirvan bizimdir 


Sakaoğlu, Saim (1989). “Türk Saz Şiiri”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı III (Halk Şiiri). 445-450: 128.