LÜTFÎ, Mehmed Dede

(d. ?/? - ö. 1150/1737)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Kaynaklarda Lutfî Dede hakkında çok az bilgi bulunmaktadır. Bu bilgilere göre, şâirin asıl adı Mehmed/Muhammed’dir. Şiirlerinde Lutfî mahlasını kullanmıştır. Lutfî Dede’nin doğum tarihiyle ilgili herhangi bir net bilgi yoktur. Doğum yeri konusunda da kaynaklarda açık bir ifade olmamakla birlikte, kuvvetli bir ihtimalle, ailesinin yaşadığı Manisa’da dünyaya gelmiştir. Hz. Mevlânâ’nın soyundan gelen Manisa Mevlevîhânesi şeyhi Nakşî Ali Dede’nin oğlu, Muharrem Efendi’nin torunudur (Esrar Dede 2000: 464; Müstakimzâde yz: 377b; Fatin Davud 1271: 360; Ali Enver 1309: 213; Mehmed Süreyya ty: 4/92; Tuman 2001: II/884, 887; Uluçay 1940: 170-171; Uluçay 1946a: 95; Uluçay 1946b:  91; TDEA 1986: 6/104; İpekten-vd. 1988: 268). Lutfî Dede, mürîdi şâir Birrî’nin Bülbüliyye’sine yazdığı takrizde kendini, “Muhammedu’l-Lutfiyyu’l-Mevlevî min evlâd-ı Hazret-i Mevlânâ” diye tanıtmaktadır (Birrî Mehmed yz: 70b-71b). Şâirle ilgili en eski ve derli toplu bilgiyi içeren Esrar Dede Tezkiresi’nde Lutfî Dede’nin âilesiyle ilgili şunlar söylenmektedir: “Ferruh Çelebi ahfâd-ı kirâmından Şâh Çelebi sıbt-ı mükerremleri Bayram Çelebi evlâdından Mağnisa’da serîr-ârâ-yı irşâd olan Nakşî Ali Efendi’nün meyve-i dıraht-ı âmâli ve nev-bâve-i bâğ-ı sinn ü sâlidür…” (2000: 464). Lutfî Çelebi, Mevlânâ soyundan geldiğini kendi eserinde “onun kemter, âciz ve ahkar evlâdı” diye ifade etmektedir (Lutfî Çelebi yz 2256: 4b)

Lutfî Çelebi’nin, bir taraftan küçük yaştan itibaren babası Şeyh Ali Dede’nin yanında Mevlevîhâne’de Mevlevîlik eğitimi alıp çile çıkarırken, diğer taraftan zamanın ilimlerini tahsil ettiği, ayrıca şiirlerine bakılırsa, Arapça ve Farsça öğrendiği tahmin edilebilir. Yine eserinde, ünlü hilye şairleri Hâkânî, Cevrî ve Neşâtî’nin hilyelerinden bahsetmesi de Lutfî Dede’nin okuyan birisi olduğunu göstermektedir.

Babası Nakşî Ali Dede’nin 1703 yılında vefatından sonra şeyhlik makamına geçen Lutfî Dede, ömrünün sonuna kadar bu vazifeyi devam ettirmiş, tıpkı babası gibi Manisa ve çevresinde benimsenip itibar görmüştür (Esrar Dede 2000: 464; Fatin Davud 1271: 360; Mehmed Süreyya ty: 4/92; Günay 2002: 341-342). Mevlevîhâne ile birlikte Ulu Cami vakfının da mütevellîsi olan Lutfî Dede’nin adı zaman zaman şer’iyye sicillerinde de geçmektedir. Bu ifadelerden Lutfî Dede’nin aynı zamanda müderrislik yaptığı da anlaşılmaktadır (Uluçay 1940: 168-169, 170-171, 177-178, 181-182).

Lutfî Dede, şeyhliği süresince bir taraftan Mevlevîhâne’nin ve vakfın işleriyle meşgul olurken, diğer taraftan dervişlerin yetişmesi için gayret sarf etmiştir. Nitekim ona bağlanıp sohbetlerine katılan insanlardan biri de şâir Manisalı Birrî’dir (Esrar Dede 2000: 60; Manisalı Birrî Mehmed Dede… 2000: 5; Cunbur 2002: 268). Daha önceden Lutfî Dede’nin babasına bağlanmış olan Birrî Mehmed Efendi, onun vefatından sonra Lutfî Dede’nin sohbetlerine katılmış, ondan istifade etmiştir. Lutfî Dede’yle Birrî’nin aralarının çok iyi olduğu, birbirlerini çok sevdikleri anlaşılmaktadır. Bu bağlılık aynı zamanda yazıya da dökülmüş; Lutfî Dede Birrî’nin Bülbüliyye’sine takriz yazmış, Birrî de Lutfî Dede’ye hitaben bir kasîde yazarak oğlunun düğününe tarih düşürmüş ve bu vesileyle Lutfî Dede’yi övmüş ve ona dua etmiştir. Birrî Divanı’nda yer alan ve toplam 38 beyit olan bu kaside, Lutfî Dede’yi yakından tanıyan ve seven, çağdaşı birinin kaleminden çıkmış olması itibariyle önemlidir. (Birrî yz: 70b-71a; Manisalı Birrî Mehmed Dede… 2000: 160-161). Bu kasideden başka Birrî Divanı’nda, Lutfî mahlaslı bir gazel de tahmis edilmiştir. Bu gazelin de Lutfî Mehmed Dede’ye âit olması kuvvetli bir ihtimaldir (Birrî yz: 87b-88a; Manisalı Birrî Mehmed Dede… 2000: 352-353). Buna karşılık Lutfî Dede de Birrî’nin Bülbüliyye’sine Arapça, Türkçe ve Farsça manzumelerden oluşan bir takriz yazmıştır (Birrî yz: 2b-3a).

Lutfî Dede’nin hayatı ve kişiliğiyle ilgili Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye’de zikredilen bir olay da şudur: Lutfî Dede’nin, Manisa Mevlevîhânesi’nde rehberlik görevini yürüttüğü sırada, Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Peçevî Ahmed Dede vefat eder. Dönemin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Lutfî Dede’yi İstanbul’a davet ederek ondan bu önemli Mevlevîhâne’ye şeyh olmasını ister. Muhtemelen İstanbul’a gelerek sadrazamla görüşen Lutfî Dede, uzleti seven bir yapısı olduğundan bu görevi kabul etmez ve tekrar Manisa’ya, eski görevine döner (Esrar Dede 2000: 464). Peçevî Ahmed Dede 1724 yılında vefat ettiğine göre bahsedilen olay da aynı yıl olmuş olmalıdır (İhtifalci Mehmet Ziya Bey 2005: 111-114; Sahîh Ahmed Dede 2003: 315, 325, 326-327).

Lutfî Dede, bu tarihten sonra 13 yıl daha yaşamış, böylece aynı Mevlevîhâne’de toplam 34 yıl şeyhlik yaparak H. 1150/M. 1737 yılında vefat etmiştir (Esrar Dede 2000: 464; Fatin Davud 1271: 360; Ali Enver 1309: 213; Tuman 2001: II/884; TDEA 1986: 6/104; İpekten-vd. 1988: 268; Manisalı Birrî Mehmed Dede… 2000: 17; Cunbur 2002: 268) Lutfî’nin vefat tarihi, kim tarafından yazıldığı bilinmeyen, kendi eserinin başındaki “ölümi 1150” kaydıyla da teyit edilmiş olmaktadır. (Lutfî Çelebi yz: 1a).

Lutfî Dede’nin nereye defnedildiği hususunda kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. El-hâc Mustafa Efendi’nin kızı Neslihan Hatun’la evli olan Lutfî Dede’nin birinin adı Osman olan iki oğlu, Hatice ve Fâtıma adlı iki de kızı olmuştur. Lutfî Dede’nin vefatından sonra şeyhlik makamına yine aynı âilenin üyeleri geçmiş; önce Lutfî Dede’nin oğlu Osman Efendi, onun vefatı üzerine de torunu Bahaeddîn Efendi Manisa Mevlevîhânesi’ne şeyh olmuştur. Bahaeddîn Efendi’den sonra oğlu Ahmed Efendi, ondan sonra da aynı aileden Osman Efendi, Mustafa Efendi ve Mustafa Şefîk Efendi şeyh olmuşlardır (Uluçay 1946a: 95-96; Uluçay 1946b:  92-93).

Lutfî Dede’nin şimdilik bilinen tek müstakil eseri Hilye-i Mevlânâ’dır. Eser, H. 1100/M. 1688/89 yılında tamamlanmıştır. Mesnevî nazım şekliyle ve aruz vezninin fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün kalıbıyla yazılmış olan hilye, 124 beyitten oluşmaktadır. Mevcut bilgilere göre bu eser, Türk edebiyatında yazılmış Mevlânâ hilyelerinin ilk örneğidir. Eserden Lutfî Dede’nin zamanın sadrazamı olan Damat İbrahim Paşa(ö. 1730)’yla görüşerek eserini ona ithaf ettiği açıkça anlaşılmaktadır.

Lutfî Dede’nin hilyesi, başlıklarla ayrılmış beş bölümden meydana gelmiştir. Giriş mahiyetindeki ilk bölüm “İbtidâ Kerden-i Tevhîd-i Hudâ” başlığını taşımaktadır ve 9 beyittir. “Medh-i Ân Hazret-i Sultân-ı Rüsül” başlıklı ikinci bölüm 11 beyitten ibarettir. Üçüncü bölüm “Bâ‘is-i Dâ‘iye-i Manzûme” başlığını taşımaktadır ve 21-48. beyitler arasında, 28 beyitten oluşmaktadır. Eserin yazılış sebebinin açıklandığı bu bölümde Lutfî Dede; Hâkânî, Cevrî ve Neşâtî’nin hilyelerini gördüğünü, kendinin de farklı bir sevgiliyi anlatmak hevesine düştüğünü ve Mevlânâ Celâledîn’in güzel vasıflarını anlatmaya, onu övmeye karar verdiğini söylemektedir. Eserin dördüncü bölümü “Hilye-i Hazret-i Monlâ Hünkâr” başlığını taşımaktadır. Asıl konunun işlendiği bu kısım 49-112. beyitler arasındadır ve toplam (bu beyitler dâhil) 64 beyitten meydana gelmektedir. Bu bölümün son beytinde şâir manzumenin tamamlanma tarihini de belirtmektedir. Hilyenin beşinci ve son kısmının başlığı “Midhat-ı Sadr-ı Kerîmü’l-Ahlâk”tır. Lutfî Dede, 113-125. beyitler arasında ve toplam 13 beyit uzunluğunda olan bu bölümün ikinci beytinde eserinin ismini açıkça belirtmektedir. Bu bölümün sonunda şair kısaca sadrazamı övüp ona dua ederek eserini tamamlamaktadır.

Eserde, asıl konu işlenirken bir plan dâhilinde hareket edilmiş; önce Mevlânâ’nın yüzü, gözü, kaşı gibi fizikî özelliklerinden bahsedilmiş, daha sonra da onun velîliği, âlimliği gibi manevî özellikleri üzerinde durulmuştur. Anlatımın yer yer benzetmelerle süslendiği eserin kaynakları konusunda şair herhangi bir bilgi vermemiştir.

Lutfî Çelebi’nin hilyesinin bugün için tam ve müstakil iki nüshası bilinmektedir. El yazması halindeki nüshalardan biri Süleymaniye Kütüphanesi Âtıf Efendi Bölümü 2256 numarada kayıtlıdır. Bu nüsha, çift sütun üzerine ta’lik hatla yazılmış 5 varaktan meydana gelmektedir. Diğer nüsha ise Süleymaniye Kütüphanesi Fethi Sezai Türkmen Bölümü 160 numarada bulunmaktadır. Rik’a yazı ile kareli kâğıtlara yazılmış bu muahhar nüsha 4 varaktan oluşmaktadır. Eserin başında, yukarıda verilen şairle ilgili biyografik bilgileri içeren bir bölüm bulunmaktadır (1a). Bu nüshalardan başka, eserin hilye bölümü 53 beyit halinde Mecmua-i Medayih-i Mevlânâ adlı yazma mecmuanın yazma nüshaları içinde de yer almaktadır (Mermer vd 2009). Diğer taraftan Lutfî Dede’nin hilyesinin bir bölümü, bazı araştırmacılar tarafından yanlışlıkla Nakşî’ye aitmiş gibi gösterilmiştir. Lutfî Dede’nin Hilye-i Mevlânâ’sı konusunda Mustafa Erdoğan (2008) ve Zehra Göre (2008) tarafından iki farklı makale yazılmış ve eserin Latin harfli metni yayınlanmıştır. Bunun dışında şairin az sayıda şiiri de vardır.

Esrar Dede, Lutfî Dede’nin “ârifâne güftâr ve sâlikâne eş‘ârları” olduğunu belirtmektedir (Esrar Dede 2000: 464). Yine Tâhirü’l-Mevlevî de Lutfî Dede’nin oğlu ile karşılıklı şiir söylediklerini nakletmektedir (Onay 1992: 427).

Mehmed Lutfî Dede’nin ne kadar tahsil gördüğü net olarak bilinmese de eldeki manzumelerinden Arapça ve Farsçayı bu dillerde şiir söyleyecek derecede öğrendiği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan zaten şiir için uygun bir zemin olan Mevlevîlik muhitinde bulunması, Birrî gibi bazı Mevlevî şairleriyle görüşmesi ve nihayet okuduğu eserlerin etkisiyle Lutfî Dede’nin zaman zaman şiire yöneldiği görülmektedir. Ancak onun fazla velûd bir sanatçı olmadığı da anlaşılmaktadır. Nitekim tek müstakil eseri olarak Hilye-i Mevlânâ’sı bilinmektedir. Bunun dışında kaynaklarda birkaç parça manzumesi nakledilmektedir. Eldeki manzumelerinden hareketle Lutfî Dede’nin orta dereceli bir şair olduğu söylenebilir. Mevcut manzumelerinde aruz veznini kullanan Lutfî Dede’nin aruz, kafiye, redif gibi konularda pek fazla hata yapmadığı görülmektedir. Kimi zaman başarılı beyitler söylese de umumiyetle çok akıcı bir ifadeye sahip olduğu söylenemez. Muhtemelen Mesnevî gibi Farsça eserlerle fazla haşır neşir olmasından hareketle, Türkçe beyitlerde de zaman zaman ez-, zi-, bâ- gibi Farsça ön ekleri ve sık sık da Farsça kelimeleri kullanması dikkati çekmektedir. Ancak yine de beyitlerdeki Türkçe cümle yapısının düzgün ve sağlam olduğu söylenebilir. Bir Mevlevî şairi olan Lutfî Dede’nin manzûmelerinin içeriği de buna paralel nitelikte, dînî ve tasavvufî bir karakter arz etmektedir. Diğer taraftan Lutfî Dede, beyitlerinde zaman zaman anlamı güzelleştirmek maksadıyla teşbih, teşhis, mübalağa, cinas gibi edebî sanatlara başvurmuştur. 

Kaynakça

Ali Enver (1309). Semâhâne-i Edeb. İstanbul.

Birrî Mehmed (yz). Bülbüliyye ve Divan-ı Birrî. Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Manzum Eserler Bölümü, No. 54 (06 Mil MFA 1994 A 3983).

Bursalı Mehmed Tâhir (2000). Osmanlı Müellifleri. Haz. Mustafa Tatçı-Cemal Kurnaz. Ankara: Bizim Büro Yayınları.

Cunbur, Müjgân (2002). “Manisa Mevlevîhânesi’nden Yetişen İki Şâir”, Birinci Uluslararası Mevlânâ, Mesnevî ve Mevlevîhâneler Sempozyumu Bildirileri. s. 267-274. Manisa.

Erdoğan, Mustafa (2008). “Lütfî Mehmed Dede ve Hilye-i Mevlânâ Adlı Eserine Göre Mevlânâ’nın Özellikleri”. Erdem. S. 50, s. 59-81. Ankara.

Esrar Dede (2000). Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye. Haz. İlhan Genç. Ankara: AKM Yayınları.

Fatin Davud (1271). Tezkire-i Hâtimetü’l-Eş‘âr. [İstanbul].

Göre, Zehra (2008). “Lutfî Muhammed Efendi’nin Hilye-i Hazret-i Mevlana’sı”. Erdem. S. 50, s. 111-128. Ankara.

Günay, Mehmet (2002). “XVII. Yüzyılda Manisa Mevlevîhânesi ve Şeyh Ali Efendi’nin Faaliyetleri”. Birinci Uluslararası Mevlânâ, Mesnevî ve Mevlevîhâneler Sempozyumu Bildirileri. s. 333-342. Manisa.

İhtifalci Mehmet Ziya Bey (2005). Yenikapı Mevlevihanesi. Yayına Haz. Murat A. Karavelioğlu. İstanbul: Ataç Yayınları.

Lutfî Çelebi (yz). Hilye-i Mevlânâ. Süleymaniye Kütüphanesi. Âtıf Efendi Bölümü. No. 2256.

Lutfî Çelebi (yz). Hilye-nâme-i Hazret-i Mevlânâ. Süleymaniye Kütüphanesi. Fethi Sezai Türkmen Bölümü. No. 160.

Manisalı Birrî Mehmed Dede Hayatı, Eserleri, Edebî Şahsiyeti ve Dîvânı (2000). Haz. Rasih Erkul. Manisa: Manisa Valiliği Yayınları.

Mehmed Süreyya. Sicil-i Osmânî Yahud Tezkire-i Meşâhir-i Osmâniyye. C. 4. Dârü’t-Tıbâatü’l-Âmire. yyy. [İstanbul].

Mermer, Ahmet-vd. (2009). Osmanlı Şiirinde Mevlânâ Övgüleri ve Mevlevîlik Unsurları. Ankara: TDV Yayınları.

Müstakimzâde Süleyman Sa’deddin (2000). Mecelletü’n-Nisâb fi’n-Nisebi ve’l-Künâ ve’l-Elkâb. Ankara. (Süleymaniye Kütüphanesi Hâlet Efendi Bölümü No. 628’den tıpkıbasım).

Onay, Ahmet Talât (1992). Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar. Haz. Cemâl Kurnaz. Ankara: TDV Yayınları.

Sahîh Ahmed Dede (2003). Mevlevîlerin Tarihi Mecmûatü’t-Tevârîhü’l-Mevleviyye. Haz. Cem Zorlu. İstanbul: İnsan Yayınları.

TDEA (1981). C. 4; (1986) C. 6. İstanbul: Dergâh Yayınları.

Tuman, Mehmet Nâil (2001). Tuhfe-i Nâilî Divan Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. Haz. Cemal Kurnaz-Mustafa Tatçı. Ankara: Bizim Büro Yayınları.

Uluçay, M. Çağatay (1940). Saruhanoğulları ve Eserlerine Dâir Vesikalar. İstanbul.

Uluçay, M. Çağatay (1946). Manisa Ünlüleri. [Manisa].

Uluçay, M. Çağatay (1946a). Saruhanoğulları ve Eserlerine Dâir Vesikalar-II. İstanbul.

Uzun, Mustafa (1998). “Hilye”. TDVİA. C. 18. İstanbul: TDV Yayınları.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. MUSTAFA ERDOĞAN
Yayın Tarihi: 04.11.2014
Güncelleme Tarihi: 23.03.2021

Eserlerinden Örnekler

Hilye-i Mevlânâ’dan

Hilyesin Hazret-i Mevlânâ’nun

Dinle pîrâyesin ol sultânun


Eyleyen anı şehâ zîb-i kitâb

Yazdı bu resme nice lafz-ı savâb

 

Levn-i sîmâsını ol Rabb-i Mecîd

Gûyiyâ kılmış idi verd-i sepîd

 

Nûr-ı vechini o şâhun her gâh

Didi gördükde mih(i)r şey’ li’llâh

 

Nûr-ı kudsî ile ol dolmış idi

Gıbta-âverde-i bedr olmış idi

 

Şekl-i ebrûsı idi hem-çü hilâl

Böyle nakş itdi Hakîm-i Müte‘âl

 

İki mısrâ‘-ı siyeh-levn idi tâ

Matla‘-ı hüsne odur zeyn-efzâ

 

İttisâl üzre degül ol kaşlar

Hoş-nümâ idi o ‘âlî-manzar

 

Levh-i pîşânı idi pek rûşen

Meselâ oldı açılmış sûsen

 

Bekledi hüsni sarâyın gûyâ

Karşu karşu iki hâcib cânâ

 

Oldu vâsi‘ ol iki çeşm-i humâr

Mest iderdi göreni ey hüşyâr

 

Ne ziyâde saru idi ne siyâh

Dil-rübâ idi o gözlerde nigâh

 

Reşk iderdi Hoten âhûsı eger

Çeşm-i şâhânesine kılsa nazar … (Erdoğan 2008: 74).

 

Diğer manzumelerinden

Vasla kaydı vasla mâni‘dür kerem kânı dede

Vâsıl olur Hakk’a ol kim mâ-sivâyı terk ide (Esrar Dede 2000: 464).

 

Mîve-i bâğ-ı fu’âd oğlumuza ey sûfî

Va’d-i sûf eylediğim kavlimi olmam nâfî

Azm ü kasdum benim ol va’de vefâ idi velî

Sîm ü zer kîsede olmuştu Arapça: Mâfî!” (Onay 1992: 427).