Madde Detay
LÜTFÎ, Mehmed Dede
(d. ?/? - ö. 1150/1737)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Kaynaklarda
Lutfî Dede hakkında çok az bilgi bulunmaktadır. Bu bilgilere göre, şâirin asıl
adı Mehmed/Muhammed’dir. Şiirlerinde Lutfî mahlasını kullanmıştır. Lutfî
Dede’nin doğum tarihiyle ilgili herhangi bir net bilgi yoktur. Doğum yeri
konusunda da kaynaklarda açık bir ifade olmamakla birlikte, kuvvetli bir
ihtimalle, ailesinin yaşadığı Manisa’da dünyaya gelmiştir. Hz. Mevlânâ’nın
soyundan gelen Manisa Mevlevîhânesi şeyhi Nakşî Ali Dede’nin oğlu, Muharrem
Efendi’nin torunudur (Esrar Dede 2000: 464; Müstakimzâde yz: 377b; Fatin
Davud 1271: 360; Ali Enver 1309: 213; Mehmed Süreyya ty: 4/92; Tuman 2001: II/884,
887; Uluçay 1940: 170-171; Uluçay 1946a: 95; Uluçay 1946b: 91; TDEA 1986: 6/104; İpekten-vd. 1988:
268). Lutfî Dede, mürîdi şâir Birrî’nin Bülbüliyye’sine yazdığı takrizde
kendini, “Muhammedu’l-Lutfiyyu’l-Mevlevî min evlâd-ı Hazret-i Mevlânâ” diye
tanıtmaktadır (Birrî Mehmed yz: 70b-71b). Şâirle ilgili en eski ve derli toplu
bilgiyi içeren Esrar Dede Tezkiresi’nde
Lutfî Dede’nin âilesiyle ilgili şunlar söylenmektedir: “Ferruh Çelebi ahfâd-ı
kirâmından Şâh Çelebi sıbt-ı mükerremleri Bayram Çelebi evlâdından Mağnisa’da
serîr-ârâ-yı irşâd olan Nakşî Ali Efendi’nün meyve-i dıraht-ı âmâli ve
nev-bâve-i bâğ-ı sinn ü sâlidür…” (2000: 464). Lutfî Çelebi, Mevlânâ
soyundan geldiğini kendi eserinde “onun kemter, âciz ve ahkar evlâdı” diye
ifade etmektedir (Lutfî Çelebi yz 2256: 4b)
Lutfî
Çelebi’nin, bir taraftan küçük yaştan itibaren babası Şeyh Ali Dede’nin yanında
Mevlevîhâne’de Mevlevîlik eğitimi alıp çile çıkarırken, diğer taraftan zamanın
ilimlerini tahsil ettiği, ayrıca şiirlerine bakılırsa, Arapça ve Farsça
öğrendiği tahmin edilebilir. Yine eserinde, ünlü hilye şairleri Hâkânî, Cevrî
ve Neşâtî’nin hilyelerinden bahsetmesi de Lutfî Dede’nin okuyan birisi olduğunu
göstermektedir.
Babası
Nakşî Ali Dede’nin 1703 yılında vefatından sonra şeyhlik makamına geçen Lutfî
Dede, ömrünün sonuna kadar bu vazifeyi devam ettirmiş, tıpkı babası gibi Manisa
ve çevresinde benimsenip itibar görmüştür (Esrar Dede 2000: 464; Fatin Davud
1271: 360; Mehmed Süreyya ty: 4/92; Günay 2002: 341-342). Mevlevîhâne ile
birlikte Ulu Cami vakfının da mütevellîsi olan Lutfî Dede’nin adı zaman zaman
şer’iyye sicillerinde de geçmektedir. Bu ifadelerden Lutfî Dede’nin aynı
zamanda müderrislik yaptığı da anlaşılmaktadır (Uluçay 1940: 168-169, 170-171,
177-178, 181-182).
Lutfî
Dede, şeyhliği süresince bir taraftan Mevlevîhâne’nin ve vakfın işleriyle
meşgul olurken, diğer taraftan dervişlerin yetişmesi için gayret sarf etmiştir.
Nitekim ona bağlanıp sohbetlerine katılan insanlardan biri de şâir Manisalı
Birrî’dir (Esrar Dede 2000: 60; Manisalı Birrî Mehmed Dede… 2000: 5;
Cunbur 2002: 268). Daha önceden Lutfî Dede’nin babasına bağlanmış olan Birrî
Mehmed Efendi, onun vefatından sonra Lutfî Dede’nin sohbetlerine katılmış,
ondan istifade etmiştir. Lutfî Dede’yle Birrî’nin aralarının çok iyi olduğu,
birbirlerini çok sevdikleri anlaşılmaktadır. Bu bağlılık aynı zamanda yazıya da
dökülmüş; Lutfî Dede Birrî’nin Bülbüliyye’sine takriz yazmış, Birrî de Lutfî
Dede’ye hitaben bir kasîde yazarak oğlunun düğününe tarih düşürmüş ve bu
vesileyle Lutfî Dede’yi övmüş ve ona dua etmiştir. Birrî Divanı’nda yer
alan ve toplam 38 beyit olan bu kaside, Lutfî Dede’yi yakından tanıyan ve
seven, çağdaşı birinin kaleminden çıkmış olması itibariyle önemlidir. (Birrî
yz: 70b-71a; Manisalı Birrî Mehmed Dede… 2000: 160-161). Bu kasideden
başka Birrî Divanı’nda, Lutfî mahlaslı bir gazel de tahmis edilmiştir.
Bu gazelin de Lutfî Mehmed Dede’ye âit olması kuvvetli bir ihtimaldir (Birrî
yz: 87b-88a; Manisalı Birrî Mehmed Dede… 2000: 352-353). Buna karşılık Lutfî
Dede de Birrî’nin Bülbüliyye’sine Arapça, Türkçe ve Farsça manzumelerden
oluşan bir takriz yazmıştır (Birrî yz: 2b-3a).
Lutfî
Dede’nin hayatı ve kişiliğiyle ilgili Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye’de
zikredilen bir olay da şudur: Lutfî Dede’nin, Manisa Mevlevîhânesi’nde
rehberlik görevini yürüttüğü sırada, Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Peçevî Ahmed
Dede vefat eder. Dönemin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Lutfî Dede’yi
İstanbul’a davet ederek ondan bu önemli Mevlevîhâne’ye şeyh olmasını ister.
Muhtemelen İstanbul’a gelerek sadrazamla görüşen Lutfî Dede, uzleti seven bir
yapısı olduğundan bu görevi kabul etmez ve tekrar Manisa’ya, eski görevine
döner (Esrar Dede 2000: 464). Peçevî Ahmed Dede 1724 yılında vefat ettiğine
göre bahsedilen olay da aynı yıl olmuş olmalıdır (İhtifalci Mehmet Ziya Bey
2005: 111-114; Sahîh Ahmed Dede 2003: 315, 325, 326-327).
Lutfî
Dede, bu tarihten sonra 13 yıl daha yaşamış, böylece aynı Mevlevîhâne’de toplam
34 yıl şeyhlik yaparak H. 1150/M. 1737 yılında vefat etmiştir (Esrar Dede 2000:
464; Fatin Davud 1271: 360; Ali Enver 1309: 213; Tuman 2001: II/884; TDEA
1986: 6/104; İpekten-vd. 1988: 268; Manisalı Birrî Mehmed Dede… 2000:
17; Cunbur 2002: 268) Lutfî’nin vefat tarihi, kim tarafından yazıldığı
bilinmeyen, kendi eserinin başındaki “ölümi
Lutfî Dede’nin nereye defnedildiği hususunda kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. El-hâc Mustafa Efendi’nin kızı Neslihan Hatun’la evli olan Lutfî Dede’nin birinin adı Osman olan iki oğlu, Hatice ve Fâtıma adlı iki de kızı olmuştur. Lutfî Dede’nin vefatından sonra şeyhlik makamına yine aynı âilenin üyeleri geçmiş; önce Lutfî Dede’nin oğlu Osman Efendi, onun vefatı üzerine de torunu Bahaeddîn Efendi Manisa Mevlevîhânesi’ne şeyh olmuştur. Bahaeddîn Efendi’den sonra oğlu Ahmed Efendi, ondan sonra da aynı aileden Osman Efendi, Mustafa Efendi ve Mustafa Şefîk Efendi şeyh olmuşlardır (Uluçay 1946a: 95-96; Uluçay 1946b: 92-93).
Lutfî
Dede’nin şimdilik bilinen tek müstakil eseri Hilye-i Mevlânâ’dır. Eser, H.
1100/M. 1688/89 yılında tamamlanmıştır. Mesnevî nazım şekliyle ve aruz vezninin
fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün kalıbıyla yazılmış olan hilye, 124 beyitten
oluşmaktadır. Mevcut bilgilere göre bu eser, Türk edebiyatında yazılmış Mevlânâ
hilyelerinin ilk örneğidir. Eserden Lutfî Dede’nin zamanın sadrazamı olan Damat
İbrahim Paşa(ö. 1730)’yla görüşerek eserini ona ithaf ettiği açıkça
anlaşılmaktadır.
Lutfî
Dede’nin hilyesi, başlıklarla ayrılmış beş bölümden meydana gelmiştir. Giriş
mahiyetindeki ilk bölüm “İbtidâ Kerden-i Tevhîd-i Hudâ” başlığını taşımaktadır
ve 9 beyittir. “Medh-i Ân Hazret-i Sultân-ı Rüsül” başlıklı ikinci bölüm 11
beyitten ibarettir. Üçüncü bölüm “Bâ‘is-i Dâ‘iye-i Manzûme” başlığını
taşımaktadır ve 21-48. beyitler arasında, 28 beyitten oluşmaktadır. Eserin
yazılış sebebinin açıklandığı bu bölümde Lutfî Dede; Hâkânî, Cevrî ve
Neşâtî’nin hilyelerini gördüğünü, kendinin de farklı bir sevgiliyi anlatmak
hevesine düştüğünü ve Mevlânâ Celâledîn’in güzel vasıflarını anlatmaya, onu
övmeye karar verdiğini söylemektedir. Eserin dördüncü bölümü “Hilye-i Hazret-i
Monlâ Hünkâr” başlığını taşımaktadır. Asıl konunun işlendiği bu kısım 49-112. beyitler
arasındadır ve toplam (bu beyitler dâhil) 64 beyitten meydana gelmektedir. Bu
bölümün son beytinde şâir manzumenin tamamlanma tarihini de belirtmektedir. Hilyenin
beşinci ve son kısmının başlığı “Midhat-ı Sadr-ı Kerîmü’l-Ahlâk”tır. Lutfî
Dede, 113-125. beyitler arasında ve toplam 13 beyit uzunluğunda olan bu bölümün
ikinci beytinde eserinin ismini açıkça belirtmektedir. Bu bölümün sonunda şair
kısaca sadrazamı övüp ona dua ederek eserini tamamlamaktadır.
Eserde,
asıl konu işlenirken bir plan dâhilinde hareket edilmiş; önce Mevlânâ’nın yüzü,
gözü, kaşı gibi fizikî özelliklerinden bahsedilmiş, daha sonra da onun
velîliği, âlimliği gibi manevî özellikleri üzerinde durulmuştur. Anlatımın yer
yer benzetmelerle süslendiği eserin kaynakları konusunda şair herhangi bir
bilgi vermemiştir.
Lutfî
Çelebi’nin hilyesinin bugün için tam ve müstakil iki nüshası bilinmektedir. El
yazması halindeki nüshalardan biri Süleymaniye Kütüphanesi Âtıf Efendi Bölümü
2256 numarada kayıtlıdır. Bu nüsha, çift sütun üzerine ta’lik hatla yazılmış 5
varaktan meydana gelmektedir. Diğer nüsha ise Süleymaniye Kütüphanesi Fethi
Sezai Türkmen Bölümü 160 numarada bulunmaktadır. Rik’a yazı ile kareli
kâğıtlara yazılmış bu muahhar nüsha 4 varaktan oluşmaktadır. Eserin başında,
yukarıda verilen şairle ilgili biyografik bilgileri içeren bir bölüm
bulunmaktadır (1a). Bu nüshalardan başka, eserin hilye bölümü 53 beyit halinde Mecmua-i
Medayih-i Mevlânâ adlı yazma mecmuanın yazma nüshaları içinde de yer
almaktadır (Mermer vd 2009). Diğer taraftan Lutfî Dede’nin hilyesinin bir
bölümü, bazı araştırmacılar tarafından yanlışlıkla Nakşî’ye aitmiş gibi
gösterilmiştir. Lutfî Dede’nin Hilye-i Mevlânâ’sı konusunda Mustafa
Erdoğan (2008) ve Zehra Göre (2008) tarafından iki farklı makale yazılmış ve
eserin Latin harfli metni yayınlanmıştır. Bunun dışında şairin az sayıda şiiri
de vardır.
Esrar
Dede, Lutfî Dede’nin “ârifâne güftâr ve sâlikâne eş‘ârları” olduğunu
belirtmektedir (Esrar Dede 2000: 464). Yine Tâhirü’l-Mevlevî de Lutfî Dede’nin
oğlu ile karşılıklı şiir söylediklerini nakletmektedir (Onay 1992: 427).
Mehmed
Lutfî Dede’nin ne kadar tahsil gördüğü net olarak bilinmese de eldeki
manzumelerinden Arapça ve Farsçayı bu dillerde şiir söyleyecek derecede öğrendiği
anlaşılmaktadır. Diğer taraftan zaten şiir için uygun bir zemin olan Mevlevîlik
muhitinde bulunması, Birrî gibi bazı Mevlevî şairleriyle görüşmesi ve nihayet
okuduğu eserlerin etkisiyle Lutfî Dede’nin zaman zaman şiire yöneldiği
görülmektedir. Ancak onun fazla velûd bir sanatçı olmadığı da anlaşılmaktadır. Nitekim
tek müstakil eseri olarak Hilye-i Mevlânâ’sı bilinmektedir. Bunun
dışında kaynaklarda birkaç parça manzumesi nakledilmektedir. Eldeki
manzumelerinden hareketle Lutfî Dede’nin orta dereceli bir şair olduğu
söylenebilir. Mevcut manzumelerinde aruz veznini kullanan Lutfî Dede’nin aruz,
kafiye, redif gibi konularda pek fazla hata yapmadığı görülmektedir. Kimi zaman
başarılı beyitler söylese de umumiyetle çok akıcı bir ifadeye sahip olduğu
söylenemez. Muhtemelen Mesnevî gibi Farsça eserlerle fazla haşır neşir
olmasından hareketle, Türkçe beyitlerde de zaman zaman ez-, zi-, bâ- gibi
Farsça ön ekleri ve sık sık da Farsça kelimeleri kullanması dikkati
çekmektedir. Ancak yine de beyitlerdeki Türkçe cümle yapısının düzgün ve sağlam
olduğu söylenebilir. Bir Mevlevî şairi olan Lutfî Dede’nin manzûmelerinin
içeriği de buna paralel nitelikte, dînî ve tasavvufî bir karakter arz
etmektedir. Diğer taraftan Lutfî Dede, beyitlerinde zaman zaman anlamı
güzelleştirmek maksadıyla teşbih, teşhis, mübalağa, cinas gibi edebî sanatlara
başvurmuştur.
Kaynakça
Ali
Enver (1309). Semâhâne-i Edeb. İstanbul.
Birrî
Mehmed (yz). Bülbüliyye ve Divan-ı Birrî. Millet Kütüphanesi, Ali Emiri
Manzum Eserler Bölümü, No. 54 (
Bursalı
Mehmed Tâhir (2000). Osmanlı Müellifleri. Haz. Mustafa Tatçı-Cemal
Kurnaz. Ankara: Bizim Büro Yayınları.
Cunbur,
Müjgân (2002). “Manisa Mevlevîhânesi’nden Yetişen İki Şâir”, Birinci
Uluslararası Mevlânâ, Mesnevî ve Mevlevîhâneler Sempozyumu Bildirileri. s.
267-274. Manisa.
Erdoğan,
Mustafa (2008). “Lütfî Mehmed Dede ve Hilye-i Mevlânâ Adlı Eserine Göre
Mevlânâ’nın Özellikleri”. Erdem.
S. 50, s. 59-81. Ankara.
Esrar
Dede (2000). Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye. Haz. İlhan Genç. Ankara:
AKM Yayınları.
Fatin
Davud (1271). Tezkire-i Hâtimetü’l-Eş‘âr. [İstanbul].
Göre,
Zehra (2008). “Lutfî Muhammed Efendi’nin Hilye-i Hazret-i Mevlana’sı”. Erdem.
S. 50, s. 111-128. Ankara.
Günay,
Mehmet (2002). “XVII. Yüzyılda Manisa Mevlevîhânesi ve Şeyh Ali Efendi’nin
Faaliyetleri”. Birinci Uluslararası Mevlânâ, Mesnevî ve Mevlevîhâneler
Sempozyumu Bildirileri. s. 333-342. Manisa.
İhtifalci
Mehmet Ziya Bey (2005). Yenikapı Mevlevihanesi. Yayına Haz. Murat A.
Karavelioğlu. İstanbul: Ataç Yayınları.
Lutfî
Çelebi (yz). Hilye-i Mevlânâ. Süleymaniye Kütüphanesi. Âtıf Efendi Bölümü.
No. 2256.
Lutfî
Çelebi (yz). Hilye-nâme-i Hazret-i Mevlânâ. Süleymaniye Kütüphanesi.
Fethi Sezai Türkmen Bölümü. No. 160.
Manisalı
Birrî Mehmed Dede Hayatı, Eserleri, Edebî Şahsiyeti ve Dîvânı (2000).
Haz. Rasih Erkul. Manisa: Manisa Valiliği Yayınları.
Mehmed
Süreyya. Sicil-i Osmânî Yahud Tezkire-i Meşâhir-i Osmâniyye. C. 4.
Dârü’t-Tıbâatü’l-Âmire. yyy. [İstanbul].
Mermer,
Ahmet-vd. (2009). Osmanlı Şiirinde Mevlânâ Övgüleri ve Mevlevîlik Unsurları.
Ankara: TDV Yayınları.
Müstakimzâde
Süleyman Sa’deddin (2000). Mecelletü’n-Nisâb fi’n-Nisebi ve’l-Künâ
ve’l-Elkâb. Ankara. (Süleymaniye Kütüphanesi Hâlet Efendi Bölümü No.
628’den tıpkıbasım).
Onay,
Ahmet Talât (1992). Eski Türk
Edebiyatında Mazmunlar. Haz. Cemâl Kurnaz. Ankara: TDV Yayınları.
Sahîh
Ahmed Dede (2003). Mevlevîlerin
Tarihi Mecmûatü’t-Tevârîhü’l-Mevleviyye. Haz. Cem Zorlu. İstanbul: İnsan Yayınları.
TDEA
(1981).
C. 4; (1986) C. 6. İstanbul: Dergâh Yayınları.
Tuman,
Mehmet Nâil (2001). Tuhfe-i Nâilî Divan Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri.
Haz. Cemal Kurnaz-Mustafa Tatçı. Ankara: Bizim Büro Yayınları.
Uluçay,
M. Çağatay (1940). Saruhanoğulları ve Eserlerine Dâir Vesikalar.
İstanbul.
Uluçay,
M. Çağatay (1946). Manisa Ünlüleri. [Manisa].
Uluçay,
M. Çağatay (1946a). Saruhanoğulları ve Eserlerine Dâir Vesikalar-II.
İstanbul.
Uzun,
Mustafa (1998). “Hilye”. TDVİA. C. 18. İstanbul: TDV Yayınları.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. MUSTAFA ERDOĞANYayın Tarihi: 04.11.2014Güncelleme Tarihi: 23.03.2021Eserlerinden Örnekler
Hilye-i
Mevlânâ’dan
…
Hilyesin Hazret-i
Mevlânâ’nun
Dinle pîrâyesin ol sultânun
Eyleyen anı şehâ zîb-i kitâb
Yazdı bu resme nice lafz-ı
savâb
Levn-i sîmâsını ol Rabb-i
Mecîd
Gûyiyâ kılmış idi verd-i
sepîd
Nûr-ı vechini o şâhun her
gâh
Didi gördükde mih(i)r şey’ li’llâh
Nûr-ı kudsî ile ol dolmış
idi
Gıbta-âverde-i bedr olmış
idi
Şekl-i ebrûsı idi hem-çü
hilâl
Böyle nakş itdi Hakîm-i
Müte‘âl
İki mısrâ‘-ı siyeh-levn idi
tâ
Matla‘-ı hüsne odur
zeyn-efzâ
İttisâl üzre degül ol kaşlar
Hoş-nümâ idi o ‘âlî-manzar
Levh-i pîşânı idi pek rûşen
Meselâ oldı açılmış sûsen
Bekledi hüsni sarâyın gûyâ
Karşu karşu iki hâcib cânâ
Oldu vâsi‘ ol iki çeşm-i
humâr
Mest iderdi göreni ey hüşyâr
Ne ziyâde saru idi ne siyâh
Dil-rübâ idi o gözlerde
nigâh
Reşk iderdi Hoten âhûsı eger
Çeşm-i şâhânesine kılsa
nazar … (Erdoğan 2008: 74).
Diğer
manzumelerinden
Vasla
kaydı vasla mâni‘dür kerem kânı dede
Vâsıl
olur Hakk’a ol kim mâ-sivâyı terk ide (Esrar Dede 2000: 464).
Mîve-i
bâğ-ı fu’âd oğlumuza ey sûfî
Va’d-i
sûf eylediğim kavlimi olmam nâfî
Azm
ü kasdum benim ol va’de vefâ idi velî
Sîm
ü zer kîsede olmuştu Arapça: Mâfî!” (Onay 1992: 427).
Yayın Tarihi: 04.11.2014Güncelleme Tarihi: 23.03.2021Eserlerinden Örnekler
Hilye-i
Mevlânâ’dan
…
Hilyesin Hazret-i
Mevlânâ’nun
Dinle pîrâyesin ol sultânun
Eyleyen anı şehâ zîb-i kitâb
Yazdı bu resme nice lafz-ı
savâb
Levn-i sîmâsını ol Rabb-i
Mecîd
Gûyiyâ kılmış idi verd-i
sepîd
Nûr-ı vechini o şâhun her
gâh
Didi gördükde mih(i)r şey’ li’llâh
Nûr-ı kudsî ile ol dolmış
idi
Gıbta-âverde-i bedr olmış
idi
Şekl-i ebrûsı idi hem-çü
hilâl
Böyle nakş itdi Hakîm-i
Müte‘âl
İki mısrâ‘-ı siyeh-levn idi
tâ
Matla‘-ı hüsne odur
zeyn-efzâ
İttisâl üzre degül ol kaşlar
Hoş-nümâ idi o ‘âlî-manzar
Levh-i pîşânı idi pek rûşen
Meselâ oldı açılmış sûsen
Bekledi hüsni sarâyın gûyâ
Karşu karşu iki hâcib cânâ
Oldu vâsi‘ ol iki çeşm-i
humâr
Mest iderdi göreni ey hüşyâr
Ne ziyâde saru idi ne siyâh
Dil-rübâ idi o gözlerde
nigâh
Reşk iderdi Hoten âhûsı eger
Çeşm-i şâhânesine kılsa
nazar … (Erdoğan 2008: 74).
Diğer
manzumelerinden
Vasla
kaydı vasla mâni‘dür kerem kânı dede
Vâsıl
olur Hakk’a ol kim mâ-sivâyı terk ide (Esrar Dede 2000: 464).
Mîve-i
bâğ-ı fu’âd oğlumuza ey sûfî
Va’d-i
sûf eylediğim kavlimi olmam nâfî
Azm
ü kasdum benim ol va’de vefâ idi velî
Sîm
ü zer kîsede olmuştu Arapça: Mâfî!” (Onay 1992: 427).
Güncelleme Tarihi: 23.03.2021Eserlerinden Örnekler
Hilye-i
Mevlânâ’dan
…
Hilyesin Hazret-i
Mevlânâ’nun
Dinle pîrâyesin ol sultânun
Eyleyen anı şehâ zîb-i kitâb
Yazdı bu resme nice lafz-ı
savâb
Levn-i sîmâsını ol Rabb-i
Mecîd
Gûyiyâ kılmış idi verd-i
sepîd
Nûr-ı vechini o şâhun her
gâh
Didi gördükde mih(i)r şey’ li’llâh
Nûr-ı kudsî ile ol dolmış
idi
Gıbta-âverde-i bedr olmış
idi
Şekl-i ebrûsı idi hem-çü
hilâl
Böyle nakş itdi Hakîm-i
Müte‘âl
İki mısrâ‘-ı siyeh-levn idi
tâ
Matla‘-ı hüsne odur
zeyn-efzâ
İttisâl üzre degül ol kaşlar
Hoş-nümâ idi o ‘âlî-manzar
Levh-i pîşânı idi pek rûşen
Meselâ oldı açılmış sûsen
Bekledi hüsni sarâyın gûyâ
Karşu karşu iki hâcib cânâ
Oldu vâsi‘ ol iki çeşm-i
humâr
Mest iderdi göreni ey hüşyâr
Ne ziyâde saru idi ne siyâh
Dil-rübâ idi o gözlerde
nigâh
Reşk iderdi Hoten âhûsı eger
Çeşm-i şâhânesine kılsa
nazar … (Erdoğan 2008: 74).
Diğer
manzumelerinden
Vasla
kaydı vasla mâni‘dür kerem kânı dede
Vâsıl
olur Hakk’a ol kim mâ-sivâyı terk ide (Esrar Dede 2000: 464).
Mîve-i
bâğ-ı fu’âd oğlumuza ey sûfî
Va’d-i
sûf eylediğim kavlimi olmam nâfî
Azm
ü kasdum benim ol va’de vefâ idi velî
Sîm
ü zer kîsede olmuştu Arapça: Mâfî!” (Onay 1992: 427).
Eserlerinden Örnekler
Hilye-i
Mevlânâ’dan
…
Hilyesin Hazret-i
Mevlânâ’nun
Dinle pîrâyesin ol sultânun
Eyleyen anı şehâ zîb-i kitâb
Yazdı bu resme nice lafz-ı
savâb
Levn-i sîmâsını ol Rabb-i
Mecîd
Gûyiyâ kılmış idi verd-i
sepîd
Nûr-ı vechini o şâhun her
gâh
Didi gördükde mih(i)r şey’ li’llâh
Nûr-ı kudsî ile ol dolmış
idi
Gıbta-âverde-i bedr olmış
idi
Şekl-i ebrûsı idi hem-çü
hilâl
Böyle nakş itdi Hakîm-i
Müte‘âl
İki mısrâ‘-ı siyeh-levn idi
tâ
Matla‘-ı hüsne odur
zeyn-efzâ
İttisâl üzre degül ol kaşlar
Hoş-nümâ idi o ‘âlî-manzar
Levh-i pîşânı idi pek rûşen
Meselâ oldı açılmış sûsen
Bekledi hüsni sarâyın gûyâ
Karşu karşu iki hâcib cânâ
Oldu vâsi‘ ol iki çeşm-i
humâr
Mest iderdi göreni ey hüşyâr
Ne ziyâde saru idi ne siyâh
Dil-rübâ idi o gözlerde
nigâh
Reşk iderdi Hoten âhûsı eger
Çeşm-i şâhânesine kılsa
nazar … (Erdoğan 2008: 74).
Diğer manzumelerinden
Vasla
kaydı vasla mâni‘dür kerem kânı dede
Vâsıl
olur Hakk’a ol kim mâ-sivâyı terk ide (Esrar Dede 2000: 464).
Mîve-i
bâğ-ı fu’âd oğlumuza ey sûfî
Va’d-i
sûf eylediğim kavlimi olmam nâfî
Azm
ü kasdum benim ol va’de vefâ idi velî
Sîm
ü zer kîsede olmuştu Arapça: Mâfî!” (Onay 1992: 427).