MUHAMMED/MEHMED

(d. ?/? - ö. ?/?)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Doğum ve ölüm tarihleri bilinmemektedir. Bilinen tek eseri Ferruh u Hümâʼnın sonunda yer alan “der târîh-i kitâb” kısmında yazar, eserini hicrî 800 yılı Rebîülâhirʼinin onuncu gününde (3 Ocak 1398) bitirdiğini bildirmiştir. Ferruh u Hümâʼnın bir olgunluk dönemi eseri olduğu açıktır. Buna göre yazarın XIV. yüzyıl ortasında doğmuş, XV. yüzyılın ilk çeyreğinde, herhangi bir yılda ölmüş olduğunu tahmin etmek mümkündür. Yazar, eserinde kendi adını 3 yerde açıkça Muhammed olarak vermektedir (vezne göre üç heceli okunmalıdır). Böyle olmasına rağmen eseri (Işk-nâme başlığı altında) yayınlamış olan Sedit Yükselʼin yazar adını Mehmed olarak vermesi, sadece bir Türkçeleştirme çabası sayılmalıdır. Kaynaklarda Ferruh u Hümâ yazarı Muhammedʼden söz edilmez, dolayısıyla ailesi, nereli olduğu, nerede öldüğü, ölüm tarihi hakkında şimdiye değin hiçbir bilgi elde edilememiştir. Kendi eserinden yazar hakkında şunları öğrenebiliyoruz: Ferruh u Hümâʼnın giriş kısmında anlattığına göre hayatını istediği gibi yaşayamamış olmaktan dolayı ümitsizliğe kapıldığı bir dönemde seyahat hevesine kapılmış, Hac ziyaretinde bulunmak istemiştir. Kâbeʼye gidip gitmediğini bildirmeyen Muhammed, kara ve deniz yolundan Mısırʼa ulaştığını, bu ülkeyi gezdiğini bildirir:

 Dilekçe olmadı çün rûzigârum

 Elümden getdi cümle ihtiyârum

 Sefer oldı bu göŋlüme mülâkî

 Beni mest étdi Kaʻbe iştiyâkı

 Gönildüm berr ü bahr étdüm temâşâ

 Érişdüm Mısrʼa gétdi cümle gavgâ

Yabancı memlekette bir ruhsal çöküntü yaşadığını anlatan yazarı, Mısırʼın cennete benzeyen güzelliği, şeker gibi akan Nil nehri, Piramitlerʼe yaptığı geziler bile avutamamıştır. Günün birinde Kahire (?) sokaklarından birinde bir tellaldan bir el yazması satın alır. Tellalın “fişârât-ı Acem” (Acem saçmalıkları) diye nitelemiş olduğu bu yazma farklı bir Türkçeyle (Harezm Türkçesiyle ?) yazılmış güzel bir hikâyedir:

 Tatar dilince algayıdı bolgay

 Ya Kırım halkı yazdı yâho Hıtây

Bulduğu eser Muhammedʼe sevinç ve ümit kaynağı olur. Bu eseri Anadolu Türkçesiyle yeniden nazmetmeye karar verip işe girişir. Büyük bir işe giriştiğinin farkındadır, nasıl bitireceğini düşünüp heyecan çekmektedir:

 Bu fikrüŋ bikrine çünkim el urdum

 Néte ola soŋı déyü delürdüm

Anadolu Türkçesiyle yeniden nazmettiği eserini 1398 yılı başında bitirir. Mısırʼdan dönüşünde Emîr Süleymânʼa armağan olarak sunar. Sedit Yüksel (1965: 17), bu sunuşun Edirne Sarayıʼnda Emîr Süleymânʼın saltanat süresi (1403-1411) içinde olduğunu tahmin etmiştir. Yazar, Emîr Süleymânʼın veziri Hamza Beyʼi de saygıyla anmıştır, belki de onun asıl koruyucusu bu vezir olmuştur. Yazarın bu eserinden dolayı ödüllendirilip ödüllendirilmediği belli değildir:

 Husûsâ sâhib i sadr i muʻazzam

 Emîr i muʻteber mahdûm-ı âlem

 Yégâne Hamza Beg Pâşa-yı devrân

 Cihân hükmine cümle bende fermân

Yukarıda yazarın anlattıklarına göre özetlenenler (Mısır seyahati, tellaldan Doğu Türkçesiyle kaleme alınmış eski bir yazma satın alması, bu yazmadaki hikâyeyi kullanarak eseri baştan sona yeniden yazmış olması) bütünüyle veya kısmen kurmaca bir “topos” olabilir, bu oldukça güçlü bir ihtimaldir. Eserde gözlemlenebilen Doğu Türkçesi etkisi sadece birkaç kelimeyle sınırlıdır. Bu birkaç kelimenin bir Anadolu Türkçesi metninde bulunmasını açıklamak için metnin Doğu Türkçesinden aktarma olduğunu kabul etmeye gerek yoktur. Öte yandan, XIV. yüzyılda ve daha sonraki yüzyıllarda, özellikle mesnevi yazarlarının niçin yazdıklarını okuyucuya açıklamak için ilgi çekici toposlar üretmiş oldukları bilinmektedir (bu konuda bk. Tezcan 2010: 50 vd.).

Yazarın bir beyitte eserinden “ışk-nâme” diye söz etmiş olması Yükselʼin “romantik mesnevi, aşk mesnevisi” anlamına gelen bu terminusu (bu konuda bk. Flemming 1974: 78) başlık olarak kabul etmesine yol açmıştır.

 İnâyet kıl kim işbu ışk-nâme

 Selâmetlıgıla ére temâme

Hanna Sohrweide (1976: 215) ise aslında Muhammedʼin eserinin büyük bir ihtimalle Dâstân-i Ferruh ve Humâ veya sadece Ferruh ve Humâ başlığını taşıdığını kabul eder. Ancak eserin Bibliothèque Nationaleʼde (Paris) korunmakta olan tek yazmasında bu başlık bulunmaz. Ferruh u Hümâʼnın, varlığı sadece eserin yazar Muhammed tarafından (belki de kurmaca olan bir topos çerçevesinde) nakledilmiş olan Doğu Türkçesi versiyonu bilinmemektedir. Böyle bir eserin izine hiçbir yerde rastlanmamıştır. Muhammed tarafından Anadolu Türkçesiyle kaleme alınmış eserin Farsçadan çevrilmiş (veya adapte yoluyla çevrilmiş) olması ihtimali oldukça güçlü olmakla birlikte, Ferruh u Hümâʼnın Farsça orijinali olduğu kabul edilebilecek herhangi bir eser de ortada yoktur. Bugün elde olmayan Farsça orijinal, İran edebiyatının (belki XI-XII.yüzyıllarda Anadoluʼda oluşmuş Farsça edebiyatın) kaybolmuş, bugüne nüshası kalmamış eserlerindendir.

Vezin bakımından Ferruh u Hümâ metninde birçok imâle, zihâf, med ve vasl (ulama) bulunmasına rağmen genelde yazarın aruz veznini başarıyla kullanmış olduğu söylenebilir. Çünkü uzatma ve kısaltmalar gelişigüzel değil, neredeyse sistematik olarak kullanılmıştır. Türkçe kelimelerdeki uzatmalardan bir kısmının aslî ünlü uzunluklarını yansıttığı düşünülebilir (XIV. yy.da aslî ünlü uzunlukları belki hâlâ bir dereceye kadar korunmuş bulunuyordu). Yabancı dillerden alınma kelimelerdeki uzun ünlülerin kısaltılmasına (zihâf) sınırlı sayıda kelimede rastlanmaktadır. Belki bu kelimeler Türkçede gerçekten kısa ünlüyle telaffuz edilmekteydi. Muhammedʼin kafiye ve redifleri zengindir.

Ferruh u Hümâ yazarı Farsçayı mutlaka çok iyi bilmekteydi, onun iki dilli olduğu tahmin edilebilir. Yazar, mutlaka İran edebiyatını da çok iyi biliyordu. Eserinin girişinde Senâyî, Saʻdî ve Firdevsîʼden sonra yaygın olarak bilinen bir yazar olmayan Kaânîʼden de söz etmesi hayret uyandırmaktadır. Anlattığı hikâyenin kahramanlarıyla İran mitolojisinin kahramanları (bazen az bilinen kahramanları) arasında yaptığı karşılaştırmalar da onun İran edebiyatını yakından tanıdığını ortaya koyar. İran edebiyatında kullanılmış klişelerin, sanatların hiçbiri yazara yabancı değildir. Yeni buluşları, mecazları vardır. Beyitlerinin büyük kısmı dolgundur, boş söz etmemeye özen göstermiştir. Anlatımı kuru ve yavan değildir, dili ustalıkla kullanmıştır. Kelime hazinesi çok zengindir, XIV ve XV. yüzyıllarda meydana getirilmiş öteki eserlerde geçmeyen, sadece Ferruh u Hümâʼda bulunan pek çok kelime ve deyim vardır. Eskicil Türkçe ve Farsça kelimelerin sayısı da yüksektir. Atasözlerinden oldukça sık yararlanmış, bunları beyitlerine büyük ustalıkla yerleştirmiştir. Değişik konulardaki düşüncelerini ve dünya görüşlerini etkileyici özdeyişler (aphorisme) haline getirmekte hüner sahibidir. Eserinin edebî değeri yüksektir.

Eserin elde bulunan tek nüshasında 8750 kadar beyit bulunmaktadır (Yüksel, sayfa kenarına yazılı beyitlerin bir kısmını metne almamış olduğundan dolayı onun metin yayınında 8702 beyit vardır). Bibliothèque Nationaleʼdeki yazmanın birkaç yerinde önemli eksiklikler vardır. Bunlar göz önünde tutulduğunda beyit sayısının on bine yaklaştığı anlaşılır. Buna göre Ferruh u Hümâ erken dönemin en büyük romantik mesnevisidir. Eser, Sedit Yüksel tarafından Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde doçentlik tezi olarak hazırlanmış, transkripsiyonlu metin bir incelemeyle birlikte yayınlanmıştır (1965). Yükselʼin yayını üzerine tek önemli tanıtma ve değerlendirme yazısını Andreas Tietze yazmıştır (1967). Gerek Tietze (1967: 660), gerekse daha sonra yayınladığı bir yazıyla eserin mensur işlemelerini bilim dünyasına tanıtan Sohrweide (1976: 213), Yükselʼin çalışmasını takdirle anmışlardır.

XVII. yüzyıldan kalmış olması muhtemel olan eldeki tek yazma (unicum) çeşitli yanlışlarla doludur. Çekimleyen birçok yerde metne müdahale etmiş, okuyamadığı, anlayamadığı eskicil kelimeler yerine kendi düşüncesine ve zevkine uygun başka kelimeler yazmıştır. Birçok yerde de kelimelerin sırasını değiştirip vezni bozmuştur. Yüksel, metnin transkripsiyonunu yaparken pek çok başarılı düzeltme yaparak metni onarmış ise de bütün çekimleme yanlışlarını ve yersiz müdahaleleri belirleyememiştir, bazı onarmaları da isabetsizdir. Semih Tezcan ile İsmail Hakkı Aksoyak, Ferruh u Hümâʼnın yeni bir yayınını hazırlamaktadırlar.

XVII. yüzyıl başında Kazasker Mehmed Şerîf (öl. 1040/1630-31) Ferruh u Hümâʼyı nesre çekmiştir. Bu mensur işlemenin giriş kısmında, 1595–1603 arasında saltanat süren Osmanlı padişahı III. Mehmedʼin aşk ve kahramanlık hikâyelerini çok sevdiği, eski dille yazılmış manzum eserin bu yüzden padişahın anlayacağı dille nesre çekildiği belirtilmektedir. Muhammedʼin XIV. yüzyılda Eski Anadolu Türkçesiyle kaleme aldığı beyitlerden bazıları mensur versiyona olduğu gibi veya değiştirilerek alınmıştır. Sohrweide, İstanbul kütüphanelerinde bu mensur işlemenin biri minyatürlü olan 2 yazması bulunduğunu belirlemiştir (1976: 214, 217). Daha sonra bilinmeyen bir yazar, Şerîfʼin mensur işlemesinde bazı değişiklikler yapmış, yeni maceralar da ekleyerek genişletmiştir. Berlin Devlet Kütüphanesinde bulunan bu versiyonu da Sohrweide ortaya çıkarmıştır (1976: 217). Eserin, Berlin Devlet Kütüphanesindeki nüshayla paralel özellikler taşıyan diğer bir nüshası Sadberk Hanım Müzesi İhtisas Kütüphanesi’nde kayıtlıdır. Eserin dört nüsha üzerinden hazırlanan tenkitli metni, inceleme ve tıpkıbasımıyla birlikte yayımlanmıştır (bk. Gürbüz vd., 2017).

Kaynakça

Flemming, Barbara (hzl.) (1974). Faḫris Husrev u Šîrin. Eine türkische Dichtung von 13. Jh. (Verzeichnis der orientalischen Handschriften in Deutschland. Supplementband). Wiesbaden.

Gürbüz, Mehmet, Tuba Işınsu Durmuş, İncinur Atik Gürbüz ve Mustafa Durmuş (2017). Dâsitân-ı Ferruh u Hümâ (Ferruh ile Hümâ: Mutlu Sonla Biten Bir Aşk Serüveni). (Ed. Mehmet Gürbüz). Ankara: KTB Yay.

Sohrweide, Hanna (1976). “Neues zum «ʻIšq-Nāme»”. Studi Preottomani e ottomani. Atti del Convegno di Napoli (24-26 settembre 1974). Istituto Universitario Orientale. Napoli. 213-218.

Tezcan, Nuran (2010). “Sebeb-i Teliflere Göre Mesnevi Edebiyatının Tarihsel Dönüşümü”. Doğu-Batı Düşünce Dergisi .(Osmanlılar II) (52): 49-74.

Tietze, Andreas (1967). “Mehemmeds Buch von der Liebe. Ein alt-osmanisches romantisches Gedicht”. Der Orient in der Forschung (Festschrift Otto Spies / Otto Spies Armağanı). Wiesbaden. 660-685.

Tietze, Andreas (1973). “The Poet and the Market Place”. Vostoçnaja Filologiya, (Cikiya Armağanı). C. 3. Tiflis. 229-234.

Yüksel, Sedit (hzl.) (1965). Mehmed, Işk-nâme (İnceleme–Metin). Ankara.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. SEMİH TEZCAN
Yayın Tarihi: 07.02.2015
Güncelleme Tarihi: 13.04.2022

Eserlerinden Örnekler

Ferruh u Hümâʼdan

[Sözün Değeri Üstüne]

Hakîkat bildiler ʻâlemde éy cân

Ki söz dédükleridür Âb-ı Hayvân

 

Bagışlar zîrâ söz cisme hayâtı

Dutulmuş hâtıra vérür necâtı

 

Yarar söze ger eydürlerse iksîr

Ki gussa kalbini uvaduban sır

 

Söz ehline melek déseŋ yaraşur

Anuŋ kadrin felek déseŋ yaraşur

 

Cihân içinde maʻnîler sadefdür

Söz okına berâber bir hedefdür

 

Açar maʻnîleri vü gösterür genc

Néçe pîri yigit gibi kılur genç

 

Söz incüden dahı sâfî durur bil

Meʻânî ehli sarrâfı durur bil

 

Néte kim genc içine düşer altun

Olur hâtırda sözler dahı mahzûn

 

Cevâhir harc olıcak yiter olur

Sözi harc étdügüŋce biter olur

 

Kişide altun olsa arturur renc

Velî sözler hâtırda genc olur genc

 

Müferrihdür göŋülde dürr ü yâkût

Hakîkat câna sözdür lutfıla kût

 

Cihân milkince sözüŋ kıymeti var

Ki âlemce anuŋ yüz himmeti var

 

Bezek durur cevâhir gencine söz

Ki düşmez her hazîne küncine söz

 

Kişi altunıla hîç fâzıl olmaz

Sözi olmayan âdem kâmil olmaz

 

Sözüŋ bâgı tolu olur kokular

Ki ârifler müdâm anı kokular

 

Eger mâlıla olsa kıymet efzûn

Gerek baş érüreydi göge Kârûn

 

Sözile kapular açmaga yarar

Sözile girmege uçmaga yarar

 

Egerçi her ki baglanur cevâhir

Dutar açuk cihân içinde hâtır

 

Ferah gendü bulur tenhâ muʻayyen

Anuŋla hâtırı olur müzeyyen

 

Sözüŋ tefrîci vardur issine hem

Ki dutmaz hîç bir işde kaygu vü hemm

 

Okuyan işiden düpdüz halâyık

Bulur hâtırları teferrüc bayık

 

Érer mâle cihân içre havâdis

Havâdis olmasa alur ho vâris

 

Kıyâs eyle ki sâhib mâla éy yâr

Bu arada ne assı ola her bâr

 

Eger irkerseŋ irk söz gencini sen

Ko hâtırdan bu mâluŋ rencini sen

 

Söz âyîne gibi rûşen görinür

Serâser maʻnîsi gülşen görinür

 

Dürişseŋ mâl elüŋde kîmyâdur

Velî söz Taŋrıʼdan ulu atâdur

 

Sen altun dut kapuŋı yâ demürden

Saŋa bir lahza alur mı ömürden

 

Velî söz bâkî olur cân içinde

Ki söylendükçe her devrân içinde

 

Sanasın ölmedi diridür issi

Ki hergiz görmedi sovuk u issi

 

Söz eyden dünyede yaŋılmadı hîç

Sözi olan yavuz aŋılmadı hîç

 

Pes elden geldügince sözi derc ét

Çü bulasın yérini durma harc ét

 

Velî her yérde étme sarf olur fevt

Meʻânî bilmeyen sanur anı savt

 

Aŋa arz eylegil sözüŋ cemâlin

Meʻânînüŋ bilür ola kemâlin

 

Çü sarrâfı görürsin güherüŋ aç

Çü sarrâf olmaya al güherüŋ kaç

 

Aŋa göster ki gey bilür safâsın

Satun alur vérür kâmil behâsın

 

Çü kim bir gez bakup yolın geçe ol

Göre dîbâ yi Çîn sana keçe ol

 

Ne assı aŋa söz irâd kılmak

Bu nâzük Şîrînʼi Ferhâd kılmak

 

Olur her cevhere sarrâf tâlib

Gerek söz aŋlamaga fehm gâlib

 

Néte kim cevhere dürlü behâ var

Sözüŋ bir maʻnîsinde bir safâ var

 

Söz anda dé kim anı édeler fehm

Yog anda kim düşe envâʻıla vehm

(Yüksel, Sedit (hzl.) (1965). Mehmed, Işk-nâme (İnceleme–Metin). Ankara. 79.)